
Hazır olun bugün bölüm yağacakkk. Sizden ricam bol yorum ve oy vermeniz<3
İyi okumalarrrr
☀️
Sabah kolumun dürtülmesiyle uyanmıştım. İlk defa gecenin güzelliğinden, uykunun huzurundan dolayı uyanmak istememiştim.
"Ay uyan artık. Ne uykuymuş uyanamadın bir türlü. Ahu ya!! Uyan. Açım ben, gidiyorum bak
Mete'nin kolunu yakalayıp çimdikledim. Beni uyandırdığı için sinirliydim ona
"Ahu değil abla diyeceksin. Edep, saygı kalmamış ki, ah bu yeni nesil.."
Mete'nin bana bir bakışı vardı, gördüğüm gibi kahkaha atmaya başlamıştım.
"Tek kaşını kaldıramıyorsun zorlama. Daha çok küçük Emraha benziyorsun" Yanaklarından makas alarak banyoya ilerledim. Arkamda şaşkın bir ördek bırakmıştım.
Çok iyi hissediyordum bugün, sanki yeniden doğmuş gibiydim. Mutlu olunca her zamanki masanın bile değiştiği daha da güzelleştiği söylentisi doğruymuş. Evdeki her şey, herkes daha farkı görünüyordu gözüme, daha bir canlı daha bir huzurlu.
Kahvaltı masasına vardığımda Mete ve Burçak Hanım dışında kimsenin olmadığını fark ettim.
"Diğerleri nerede?"
"İşleri varmış"
Kaşlarımı çatmıştım, ne olursa olsun hep beraber yemek yenirdi. Bir kişi eksik illa ki olurdu ama hepsinin birden olmaması garipti
"Hepsinin birden mi"
"Evet"
Mete sorularıma kafasını yemekten hiç kaldırmadan cevaplamıştı.
"Aslında senden önce hep böyleydi burası. Sen gelince onlar işlerini erteledi sadece. Hep beraber olduğumuz anlar çok nadir. Kolay kolay denk gelmez abilerim. Akşam yemeğinde istisnalar dışında hep beraber oluruz ama"
Kafamı sallayarak anladığımı belirtmiştim. Kimsenin olmayışı işime gelmişti. Bugün aklımdaki şeyi yapmaya kalksam hepsi bir yandan soru soracak ya da gideceğim yere beni bırakmak isteyecekti. Neyseki Mete araç kullanmasını bilmiyor ve bana karşı diğerlerine göre daha ilgisizdi, Burçak hanım da meraklı değildi yani öyle umuyordum. Arkadaşlarımla buluşma yalanını söylesem hemen olur der gibi hissediyordum
"Ben bugün dışarı çıkacağım bir süreliğine. Arkadaşlarımla buluşacağım. Uzun zamandır görüşemiyoruz, malum olaylar..." sonlara doğru sesime hüzün serpiştirmiştim. Oyuncu olacak kızdım yaa. Burçak hanım anlayışla kafasını salladı
"Olur tabiki kızım. Takıl arkadaşlarınla istediğin kadar zaten geldiğinden beri hep bize maruz kaldın. Özlemişsindir onları"
Ferihacılık her zaman kazanır.
Burçak Hanım'ın hiç arkadaşım olmadığını bilmesine gerek yoktu ya da buraya geldiğim ilk günler hariç hiç sıkılmadığımdan...
"Çok teşekkür ederim."
Hızlıca kahvaltımı yapıp odama çıkmıştım ve dolaptan günlük bir kombin alarak hazırlanmaya başlamıştım. Daha varmam gereken saate çok vardı ama ben yine de geç kalmak istemiyordum. Bazı şeyleri ertelemek istemiyordum daha fazla.
Aklım başıma geç de olsa gelmişti.
Ne kadar görmezden gelsem de ben kanserdim, zaten son zamanlarda kendini iyice belli etmeye başlamıştı bunu anlayabiliyordum. Unutmaya çalışmak ve ondan kaçmak maalesef yarar sağlamıyordu aksine zarar veriyordu. Ben artık bana zarar versin istemiyordum.
Her zaman sorunlarından kaçarak kurtulan, erteleyen ya da görmezden gelen biri oldum. Hâlâ birçok konuda böyle davranıyordum ama bu sefer işler ciddiydi. Ben ne kadar görmek istemesem de, ne kadar kaçmaya çalışsam da faydasızdı. Sorun çözülemeyecekti böyle yaparak aksine gittikçe kötüleşecek ve beni ölüme sürükleyecekti belki de şimdiden ölümün eşiğine gelmişimdir bile.
Öncesinde ölmek istemiyordum ama yaşamak da istemiyordum; beni yaşama bağlayan bir şey yoktu. Dün olanlar bana bir umut ışığı olmuştu. Ne kanseri olduğumu öğrenip bir an önce tedaviye başlamam gerekiyordu.
Mutlu olabileceğim bir hayat vardı önümde
Dün gece bu civara en yakın hastaneye randevu almıştım. En yakın hastane bile bir saatlik bir mesafede kalıyordu bu yüzden erkenden çıkmak zorundaydım.
Sonunda hazırlığım bitmişti. Spor giyinmiş, hafif de makyaj yapmıştım.Sonuçta arkadaşlarımla buluşacağımı sanıyorlardı bu yüzden özenli görünmem gerekiyordu.
Evden çıkmak istediğimde kapıdaki korumalar nereye gideceğimi sormuş ve bırakacaklarını söylemişlerdi. Beni bırakmalarını çok isterdim ama bunu yapamazdım çünkü gittiğim yeri anında ailedekilere haber verir ve her şeyi öğrenirlerdi. Korumaları atlatamayacağımı fark edince mecburen beni bırakmalarına izin verdim. Adres olarak gideceğim hastaneye yakın bir AVM'nin adını verdim. Beraber arkadaşlarımla alışveriş yapıp, yemek yiyip eğleneceğimizi söylemiştim.
Arkadaşlar buluşunca ne yapardı hiç bilmiyordum bu yüzden diğer kızların buluşunca yaptıklarını söylemiştim.
Keşke yalan söylememiş olsaydım ve gerçekten buluşmaya gittiğim bir arkadaşım olsaydı. İnsanlar çoğunlukla ben istemediğim için arkadaşımın olmadığını düşünürdü ama aslında öyle değildi. Her zaman yakın arkadaşı olan insanlara çok özenmiştim, benim de yakın arkadaşım olsun istemiştim ama annem olacak kadın beni okul dışında hiçbir yere salmadığı için sıkı arkadaşlıklar edinememiştim. Küçükken pencerem izlerdim sokakta oyun oynayanları, beraber oturup sohbet edenleri. Benim sohbet edebileceğim bir oyuncağım bile yoktu.
Hiçbir şeye layık görülmemiştim.
"Ahu Hanım, geldik."
"Teşekkür ederim bıraktığınız için. Lütfen eve dönün siz, arkadaşlarımla rahatça gezmek ve eğlenmek istiyorum. Onların şu anlık hiçbir şeyden haberi yok. Lütfen. Ben gereken açıklamayı gereken kişilere yaparım."
En masum olduğunu düşündüğüm bakışımı adama yollamıştım ama onda hiçbir değişme yoktu. Adam bakışlarıyla Nuh diyor peygamber değil diyordu. İşinde iyiymiş en azından, takdir ettim.
Telefonumu alıp Demiri aradım. En büyük kozumu kullanma vaktiydi.
"Alo?"
Sanırım numaram onda kayıtlı olmadığı için sorarcasına alo demişti. Numaram sadece Tuğrul Bey'de ve Burçak Hanım da vardı. Diğerlerini hiç aramadığım için numaramı verme gereği de duymamıştım.
"Alo abiiiii"
En tatlı olduğum sesimle abi demiş ve özellikle uzatarak söylemiştim.
"A-Ahu?"
Koskoca adam kekelemişti ya. Keşke yüz ifadesini de görebilseydim.
"Evet benim."
"Bir sorun mu var abicim?"
Hemen moda girmesi peki...
"Ya ben arkadaşlarımla yalnız başıma buluşmak istiyorum. AVM'de buluşacağız Hayrettin abi beni getirdi buraya kadar ama bundan sonra da benle gelecekmiş. Ama ben arkadaşlarımla yalnız olmak istiyorum hem koskoca güvenlikli avm içerde ne olabilir yani. Söyle ona bıraksın beni gitsin nolur abi nolur"
"Tamam abisinin gülü, sen sesi hoparlöre al. "
"Aldım."
"Ulan Hayrettin! İşinde iyisin eyvallah ama üzme benim kızı bırak arkadaşlarıyla gezsin. Sen eve git çıkışta ben alırım onu. "
Başta bağırmış olsa da daha sonrasında gayet sakin bir dille konuşmuştu. İzni kopardığım için sevinçli, çıkışta beni almaya geleceği için endişeliydim. Bir beladan kurtuluyor öbürüne bulaşıyordum resmen. Bu kadar bahtsız olduğum için kendimi tebrik ettim içimden.
"Teşekkür ederim, görüşürüz."
"Görüşürüz güzelim."
O kadar endişeliydim ki onun güzelim deyişine sevinememiştim bile. Arabadan inince hiç acele etmeden AVM'ye girdim ve bir süre içerde takıldım. Hayrettinin kesin gitmiş olduğuna karar verince de bir taksi bulup binmiştim.
"Abi Özel N. K. ALTAN Hastanesine"
Hastanenin önüne geldiğimde içimde korkuyla karışık heyecan oluştu. Kendimi her türlü şeyi duymaya hazır sanıyordum ama sanırım değildim. Kötü bir şey duymaya hiç hazır değildim. Ayaklarım geri geri gitmek istiyor, beni buna zorluyordu ama yine de onları geri gitmek yerine ileri gitmek için zorladım.
Hastane mimarisi ve dekorasyonlarıyla ne kadar zengin bir yer olduğunu adeta bağırıyordu. İyi ki gurur yapmayıp Tuğrul Bey'in verdiği kartı almıştım. Adamın kalkıp tek tek nerde ne harcama yapmışım diye kontrol etmeyeceğini bildiğim için özellikle rahattım.
Hastanenin Koraltanlara ait olduğunu biliyordum, isminden bunu anlamak zor değildi ama benim için sorun olacağını düşünmemiştim. Sonuçta hâlâ soyadım Kaya'ydı ve her gün hastaneye kim gelip gidiyor dihe bakacak halleri yoktu ya
Usulca yürümeye başladım girişe doğru. Kalbim ağzımda atıyordu sanki. Ya son evredeysem korkusu gittikçe aklımı kemirmeye başlamıştı. Korkunun ecele faydası yok deyip hızlandırdım adımlarımı.
Randevu kestiğim doktorumun kapısının önünde beni çağırması için bekliyordum. Sanırım biraz fazla erken gelmiştim. Sonunda ekranda adım görününce hızlıca içeri adımladım
"Gel bakalım Ahu"
"Merhaba" çekingen bir şekilde karşısındaki sandalyeye oturdum.
"Şikayetin nedir?"
"Ben, ıı şey.. ben geçen haftalarda bayılmıştım ve hastanede sonuçlarım çıkınca, şey.. ordaki doktorum kanser olduğumu söylemişti." Cümlelerimi toparlamakta güçlük çekiyordum. Durup derin bir nefes aldım ve doktora baktım, bana ilgiyle bakıyordu.
"Ben ondan sonra napacağımı bilemedim. O şokla kendimi dışarı attım. Bir daha da konusunu açmadım ve unutmaya çalıştım. Ama son zamanlarda kanser belirtilerini sık sık yaşıyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum açıkçası. Şaşırmış bir haldeyim savrulup duruyorum. Ölmek istemiyorum. Ne yapılması gerekiyorsa yapmaya hazırım. " gözyaşlarım istemsizce akmaya başlamıştı.
" Sakin ol, önce bir sonuçlarına bakalım neymiş hastalığın. Tüm kanserler ölüme yol açmıyor. Şimdi derin derin nefes al ve masadaki sudan iç biraz."
Sesi endişeli çıkmıştı. Dediğini yapıp derin derip nefesler almaya başladım, suyu açıp içtim.
"Şimdi sakinleştiğimize göre önceki sonuçlarına bakalım neler çıkmış." Bana bakıp onay beklemişti kafamı hazır olduğumu belli edecek şekilde salladım.
"Evet Ahu Kaya... Hmm"
O bilgisayardan bir şeyler yaparken ben de Nurefşanla kadını çekiştiriyordum. Sonunda sonuçları bulmuş olmalı ki bana baktı.
"Evet, gerçekten de kansermişsin Ahucum"
Yok ben zaten kendim uydurmuştum kanser olduğumu. Allah'ım sabır ya. İlk başta gözüme tatlı ve sevecen gelen kadın artık itici ve samimiyetsiz gelmeye başlamıştı.
"Neyseki korkulacak bir evrede değilmişsin ve bir iyi haber daha kanser iyi huylu."
O kadar rahatlamıştım ki...İçime serpilen suyun 'coss' sesi dışardan bile duyulduğuna emindim. Kendimi kuş gibi hissediyordum şimdi.
"E peki nolucak yani hangi evre nasıl geçecek nasıl iyileşeceğim?"
"Evre II B dediğimiz bir evredesin. Bu evrede kanser kitlesini ameliyatla almak riskli o yüzden kemoterapiyle kanser hücrelerini yok edeceğiz ya da küçültüp ameliyatla alacağız. Artık hangisini yapacağımız senin tedavi sürecine bağlı. Kemoterapiyi istediğine dair bir belge imzalaman gerekiyor ama gördüğüm kadarıyla reşit olmadığın için bunun ailenin imzalaması gerekiyor."
Aile mi? İmzalamak mı? Kemoterapi mi?
"Ben imzalasam olmaz mı? Sonuçta kendi hayatım söz konusu"
"Hayır canım senin hayatın bile olsa reşit olmadığın için aile onayı gerekiyor"
Kafamı anladığımı belirterek salladım. O sırada bana bir belge uzattı.
"Bunu doldurman gerekiyor. Ve geç kalma her ne kadar iyi huylu bile olsa kanser sonuçta. Hücreler büyümeye ve sağlıklı hücrelerine saldırmaya devam edecek.
"En kısa sürede geleceğim"
İyi günler dileyip odadan çıktım. Mutluluktan havalara uçacak gibiydim. Ölmeyeceğim diye bağırmak istiyordum. Kendimi en çok da kötü senaryoya hazırlamıştım, eğer gerçekten ölümcül bir şey varsa çok üzülmiyim diye. İyi habere ise hiç hazırlanmamıştım. Başta nasıl sevineceğimi bile bilmiyordum. Yakınlardaki otobüs durağına gidene kadar sekerek ve kahkahalar atarak gittim. İnsanlar muhtemelen deli olduğumu düşünüyordu çünkü bakışları öyle söylüyordu
İnsanlar kimin umurunda ki, ölmüyoruz bee!!
İyi haber olduğu gibi kötü haber de vardı. Gerçi çok da kötü sayılmazdı ama bunu onlara nasıl söyleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Şimdi aniden söylemeye zorlanmak telaşa sokuyordu beni.
Tepkileri ne olacak, kemoterapiyi kabul edecekler mi, çok kızarlar mı... Sorular kafamda durmadan dönüyordu. Mutlu ruh hâlim endişeliye doğru evrilmişti. Ben ne yapacağımı düşünmekle meşgulken telefonumun zil sesi düşüncelerimi dağıttı.
Arayan Demirdi
"Alo"
"Alo, Ahu ben çıktım abim geliyorum bir yarım saate haberin olsun. Ayrıca seni kolayca bulmam için bana canlı konum at."
İşte şimdi sıçmıştım. Demirin beni gelip alacağı tamamen aklımdan çıkış gitmişti. Ne halt yiyecektim ben şimdi? Bir de canlı konum istiyordu!
"Ya abi şimdi benim şarjım çok az canlı konum atarsam şarjımı yer bitirir, sen gelince beni ara ben nerde olduğumu söylerim."
Bir yandan konuşuyor bir yandan taksi bulmaya çalışıyordum. Otobüsle oraya gitmeye kalksam bir saate anca giderdim.
"Tamam güzelim. Kendine dikkat et."
"Tamam, sen de dikkat et"
Telefonu kapatmıştım ve bulduğum ilk taksiye binmiştim. Adamdan hızlı olmasını rica etmiş ve 20 dakikada varmıştık. İnince koşturarak içeriye girmiş insanların dikkatlerini yine üzerime çekmiştim. Nefes nefese kendimi ilk mağazaya atmıştım.
Nefesimi düzene sokar sokmaz Demir aramıştı ve bulunduğum yeri söyleyerek kapatmıştım. Onun gelmesini beklerken içerde aylak aylak geziyordum. Tam arkamı döndüğümde kafamı sert bir şeye çarptım.
Pardon birine
"Sana da selam sadece zora düştüğünde abi diyen Ahu."
Gizli şifrem çözülmüş ve ifşa olmuştum...
Cafer bez fabrikasını getir
☀️
💃🏼 Nasılsınız bakalım? Özlediniz mi bizi?
💃🏼 Bölüm nasıldı peki?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |