32. Bölüm

2.3

Hiv
hivs4u

Oy sınırı geçilmemişti ama yorum sınırı fazlasıyla geçilmiş. İlk gördüğümde şok oldum, iki kişi tüm yükü sırtlanmış gece durmadan yorum yazmışlar gerçekten tebrik ederim. Bu bölüm özellikle sizin için 💖


İYİ OKUMALARR<3

☀️

Tarihi bir an yaşanıyordu.

Bu tarihi an ne mi? Tabi ki de kaçırılıyor olup hayatımın aşkına götürülüyor olmam.

İki tane yüzü maskeyle kapalı adam kollarımdan tutup siyah, o filmlerde gördüğümüz kaçırılma arabasına bindirmeye çalıştı. Başta olayı idrak edemediğim için zorluk çıkardım ama sonra tıpış tıpış bindim. Adamlara bir de zorluk mu çıkarayım hem de beni hayatımın aşkına götürmek için gelmişlerken. Büyük saygısızlık. Koltuğa oturup bacak bacak üstüne atıp karşımdaki kişiye baktım. Maskesine yani, öyle güzel afili maskelerden de değildi. Siyah çirkin bir şeydi.

"Ee gitmiyor muyuz?"

Adamlar birbirlerine baktılar. Sanırım şu an ne yaptığımı sorguluyorlardı; gözleriyle konuştular iki kaş göz yapıp, sonra omuz silkip arabaya bindi dışardaki ikili. Karşımdaki maskeli adam şoföre talimat verdi ve sonunda hareket etmeye başladık. Biraz daha bekleselerdi ben şoför koltuğuna geçip sürecektim. Bekletmeyelim kurt bakışlımı sonra sinir krizi geçirip evimizin eşyalarını kırıp dökmesin.

"Yakışıklı mı?"

Kimseden ses çıkmadı. O zaman yine sorarım, biri cevap verene kadar.

"Çok mu?"

"Ay o kadar yakışıklı demek ha?"

"Kaç tane şirketi var?"

"O da mı çok, üff yaşadık"

Solumda oturan maskeli abi önümdekine doğru yaklaşıp kendince sessiz bir soru sorduğunu sandı ama bunu sağır sultan bile duymuştur

"Abi kızı alın dediler ama akıl sağlığının yerinde olmadığını da söyleselerdi keşke"

"Sen bana deli mi demek istiyorsun"

Bunların hepsini kurt bakışlıma anlatayım da kovulsunlar. Aptal adam, resmen deli muamelesi çekiyor bana. Zaten bunların tipinden belli yakışıklı olmadıkları, biri göbekli, biri kambur, biri de incecik bir şeydi. Hani yakışıklı dalyan gibi korumalar. Benim babişin bile daha yakışıklı ve kaslı korumaları vardı. Aaa babiş.. Babam, haber veremedim şimdi nasıl merak etmiştir beni. Neyse kurt bakışlıma söylerim telefon verir babama derim artık merak etmesin damadıylayım diye.

"Deli değil misin? Haline bak, kim onu kaçıranların arabasına kuzu gibi biner ya da kendi kendine saçma sapan sorular sorar?"

Şimdi şöyle düşününce haklı gibi geldi.

"Ama bu benim deli olduğum anlamına gelmez"

Bana cevap vermek yerine yine o abisinin kulağına yakınlaştı

"Abi ağzını bantlayayım mı nolur?"

Aaaa ne münasebet canım.

"Olmaz"

Diğer ikili görmeden bana deli diyen adama nah çektim. Adam şok oldu tabi gözleri çıkacak gibi açıldı. O sırada büyük abi , sağımdaki adama kafasıyla beni işaret edip

"Hilmi, bayılt şunu. Ağzını kapatsan da işe yaramaz yine konuşur bu. Rahat bir yol çekelim"

Usmanım neler dersin böyle.

"Hilmi abicim yapma, valla sessiz olcam söz"

Hain Hilmi bana bakmıyordu bile. Elindeki beze bir şey döküp bana yaklaştırmaya başladı

"Gelme üzerime katil."

Ağzımı iyice kapattı. Nefes almamak için elimden geleni yaptım ama biraz daha nefesimi tutarsam ölecektim. Ya bayılacak ya ölecektim. Gerekeni yapıp nefes aldım. Bunların hepsi senin için kurt bakışlım. Gözüm yavaş yavaş kapanırken bana deli diyen iftiracının nah çektiğini gördüm. Bu haysiyetsiz kesin maskenin altından sırıtıyordur da. Ulan...

Bilincim yavaş yavaş açılıyordu. Oturduğum rahatsız sandalyeyi, ağzımı kapatan bandı, ellerim ve ayaklarımdaki ipi.. Her şeyi hissetmeye başladım. Özellikle de yakınımdan gelen pis kokuları ve domuz gibi gülme seslerini. Hani rahat yatak hani kasvetli siyah oda ve vanilyayla karışık sigara kokusu. Kesin o aptal adamlar beni buraya getirdi kurt bakışlıma da haber vermemiştir aptallar. Bu halimi görüp hepsinin ağzına sıçsın içim rahatlasın biraz.

Gözümü açtım, ışığa alışması için hafif kıstım. Ne kadar kötü bir yer olabilir diye düşünmüştüm ama harbiden akla hayale sığamayacak kadar kötü bir yermiş. Bu ne böyle.

"Çoğk ardığınz mm buğrayuğ"

Hay ağzımı bantlayan ellerine.. Ağzımın kapalı olduğunu unutup konuşmaya çalıştım ama daha çok ağzımla random atmış gibi olmuştum

Bitirim üçlüye göbekli, kısa boylu ve kel biri daha katılmıştı. Bana bakıp konuşmaya başladı. Ağzın dolu abi sus konuşma gözünü seveyim.

"Uyanmış bizimki. Necati aç bakayım şu kızın ağzını ne diyormuş"

Demek adın Necati ha iftiracı.

"Abi açmasam?"

"Uzatma"

Yerinden kalkıp boynu bükük bir şekilde bana doğru gelmeye başladı Neco. Geldiği gibi bantı öyle bir çekti ki sanırsın derimi de almış götürmüş. Neyse bu aylık bıyık alma operasyonu böylece yapılmış oldu.

"Ne dedin küçük kız"

Ay bu hala ağzı dolu konuşuyor. Bir de konuşurken etrafa tükürük saçıyor, kusucam galiba

"Bu yeri diyorum çok aradınız mı?"

"Nasıl bildin kız? Valla çok aradık"

"Belli belli"

İroniyi de anlamıyor bunlar. Sabır Allah'ım sabır. Kurt bakışlım nerde kaldı ya, alsın götürsün beni burdan

"Sizin patronunuz nerde, ne zaman gelecek?"

Hepsi beraber gülmeye başladı

"Abi bu kız galiba seni beğenmedi"

Şaka diyin lütfen. Bu adam patron olamaz değil mi? Ona baktım, ağzına son bir şey daha atıp ayağa kalktı. İyice bana yaklaştıktan sonra ağzını açtı. Lütfen konuşma, tüm tükürüklerin üzerime gelcek şimdi, elim de bağlı silemem.

"Patron benim canım, soru mu soracaksın"

Kurt bakışlım mı demiştim, unutun onu bu adam bildiğin kurt. Her yeri de kıllı zaten. Ağlamak istiyordum.

Gerçek dünyaya merhaba de

Ulan insan bi uyarır. Kalleş

Bu kadar salak olabileceğini tahmin edememiştim. Senin içsesin olduğum için utanıyorum

"Ben... Şey, beni niye kaçırdınız acaba?"

"Tabiki de para için. Çok bariz değil mi?"

Valla değildi be. Yüzüm suyum hürmetine kaçırdınız sandım ne yalan söyliyeyim. Bir de para için kaçırmış olmanız çok koydu, kurt olman yetmiyormuş gibi bir de fakir çıktın. Tüküreyim böyle işe. Babamlar nerde kaldı ya parayı verip alsınlar beni. Daha fazla kalmak istemiyorum burda.

"Babamlara söylediniz mi peki ne zaman parayı getireceklermiş?"

Bunu düşünmemişler gibi durup birbirlerine baktılar. Gerçekten düşünmemiş olamazlar değil mi? Her şey yetmezmiş gibi bir de salak çıktılar. Ulan madem bu işi adabıyla yapmayacaksınız o zaman sizin neyinize adam kaçırmak.

"Anlaşıldı iş başa düştü. Şimdi öncelikle size bir kamera lazım. sonrasında bir telefon ya da bilgisayar. "

Patron olacak dağdan yeni inmiş kurt küçümsercesine baktı bana

"Ne içinmiş bunlar?"

Vallahi billahi imdat diye bağıracağım şimdi , hem de kaçırıldığım için değil salaklıkları için.

"Aileme beni kaçırdığınızı nasıl söylemeyi planlıyordunuz çok merak ediyorum. Eminim hiçbirinin telefon numarası yoktur sizde."

Bocalamış yüz ifadelerinden anlaşılacağı üzere yine haklıydım.

"Abi kız doğru söylüyor sanki, kaçıralım dedik ama bu kadarını hesaba katamadık"

"Tamam haklısın küçük kız. Devam et anlatmaya"

Emir kipi kullanılması o kadar da romantik bir şey değilmiş, hele bir kurt tarafından söylenmesi midemi iyice bulanmasına sebep oldu.

"Önce babamı arayacaksınız biz senin kızını kaçırdık şu kadar para istiyoruz vermezsen kızını unut falan lafları kullanacaksınız. O kadarını da siz düşünün kötü adamlar sizlersiniz sonuçta neyse. Babam size inanmayacak muhtemelen ben de arkadan bağıracağım baba kurtar beni diye sonra siz hiçbir şey demeden telefonu kapatacaksınız. Benim perişan halde bir videomu çekip onlara yollayacaksınız. Onlar da hemen parayı getirir istediğiniz yere, bu kadar"

Yine çok akıllıydım, maşallah. Zekatını vermem gerekecekti yakında. Kaçırıldığım için verecekleri para aklımın zekatı yerine sayılır mı acaba? Sormak lazım.

"Küçük kızı duydunuz gerekenleri alıp gelin."

"Ben de bi su alabilir miyim ya"

"Necati, sen bu kızın başında dur istediği suyu da ver elini falan da aç. "

Helal be kurt, şaşırtıyorsun. O sırada Necati durur mu tabiki itiraz etti

"Abi ya kaçarsa"

Kurdumuz Neconun kafasına bi tane yapıştırdı.

"Kaçmak isteseydi bize bu kadar yardım eder miydi. Belli ki kız da bir an önce parayı getirip gitme derdinde böylesi daha kolay. Zeki kız, senin gibi mi lan"

Ne diyebilirim ki adam haklı. İsteyecekleri para ne kadar olursa olsun bana değer, babam da getirir verir bir an önce çıkarım. Ne diye kaçarak kendimi yoracakmışım.

"Tamam abi"

Neco elimdeki ve bacağımdaki ipleri çözdü sonra da su getirdi. O sırada diğerleri de gitti. Patron olacak hanzo da ortalıkta görünmüyordu. Kesin uyumaya gitmiştir. Hiç stratejik planlar yapıp geleceği planlayacak bir tipi yoktu aksine yemek sonrası şekerleme yapacak tip vardı.

"Bak hele benden zeki kız, tavla oynamasını biliyon mu? "

Tavla ne be

"Bilmiyorum ama öğretirsen bilirim"

"Neyse buna da şükür. Boş boş oturmaktan iyidir"

Yerimden kalkıp oturduğu masaya doğru ilerledim. Ortaya değişik bir kutu koydu sonra ortasından açtı ve içinden yuvarlak şekilli şeyler çıktı. Bir de zar vardı iki tane. Ne olduğunu bildiğim bi şey görmek mutlu etmedi değil. Ben bön bön tavla denen şeye bakarken Neco başladı anlatmaya. O yuvarlak şekilli şeyleri dizmeye başladı. Sonra da uygulamalı öğretmeye.

"Kırk yıllık oyuncuyu nasıl mars ediyorum ama. Utan Neco utan"

"Sus kız, acemi şansı bi kere"

"Ne alakası var ya. Zekiyim diyorum niye inanmıyorsun"

Oyunu iyice öğrenmiştim, başlarda yenilsem de sonlara doğru hep kazanmaya başladım. Tabi Neco da yediremedi kendine bunu acemi şansı deyip duruyordu. Tam tavlayı kapatıp Neconun koltuk altına koyacakken onun telefonu çaldı. Yerinden kalkıp biraz uzağa gitti. Sanki birazdan sorsam cevap vermeyecekmiş gibi. Neco hakkında öğrendiğim bir şey varsa o da asla laf tutamadığı, ne sorsam cevaplıyordu. Hatta bu yüzden onlar hakkında bir sürü şey öğrenmiştim. Bu bilgiler ne işime yarayacaktı bilmiyorum ama öğrendim işte. En başta da beni neden kaçırdıklarını öğrenmiştim. Kurt adam ve diğer ikili zaten beraber çalışan hırsızlarmış ama Neco hırsız değilmiş. Adamlar paranın kokusunu aldıkları için beni kaçırmaya karar vermişler, dedem burada birazcık nüfuzluymuş. Neco hırsız olmadığı halde bunlara niye katılmış çünkü tefeciden borç almış ve battıkça batmış. Hilmi denen adam onun mahalleden arkadaşıymış o teklif etmiş Necoya o da kabul etmiş. Zaten borcunu ödeyecek hali yokmuş sonu ölümmüş. Polis tarafından yakalansa en azından hapiste güvende olurum diye düşünmüş.

Hikayesi ne kadar doğruydu bilmiyorum ama anlatırkenki samimiyetine güvenmiştim. Oyunumuz ezici bir farkla bittikten sonra o, mutfak adı verdikleri değişik çöplükten farkı olmayan yere doğru ilerlerken ona seslendim.

"Hişş, hele bana çay veresen"

Beni anlamamış gibi yüzüme baktı. Lan çay işte ne bakıyon. Bi elimle şişe işareti yapıp öbür elimle de karıştırıyormuşum gibi yaptım.

"Çay"

"Anladım anladım. "

Elinde çaylarla gelip oturdu.

"Sen iyice bize benzemeye başladın"

"Ne münasebet, ben benzemem benzetirim"

Deyip saçımı savurdum. Neco beni takmayarak tavla taşlarını dizmeye başladı. Adam yenilemelere doyamıyordu

"Ayy yeter valla tavla kusucam artık. Kaç saattir oyna oyna gına geldi"

"Daha iyi bir fikrin var mı?"

Etrafıma baktım.

"Yok"

"O zaman sus ve oyna"

"Yok valla yok. Oynayacak halim kalmadı. Her seferinde kazanmak da yoruyor insanı canım"

" Lan iki üç defa kazandın!!"

Eh bu yine de kazandığım gerçeğini değiştirmiyor.

"Yıllardır oynayan birine karşı kazandım diyorum. Daha yeni öğrendim diyorum. E bırak da sevineyim şuna"

"Sen ne kadar çekilmez bir kızsın böyle yaa. Ulan kesin ailen sevinmiştir seni kaçırdık diye. Adamlar nefes almaya başlamıştır"

Şahsıma büyük hakaret. Halbuki seni sevmiştim alçak Neco.

"Hiç de bile ailem çok seviyor bir kere beni"

"Ne ara sevdiler ya sen karışmamış mıydın? Ne kadar oldu ki onlarla kalalı. Öyle hemen sevdiler mi yani"

Abi, abisi o konuya girilir mi. Yaraya tuz basılır mı..

"İşte sen düşün ne kadar mükemmel bir insanım ki beni görür görmez sevdiler"

"Doğru gerçi sende şeytan tüyü mü var ne anlamadım sevdiriyorsun kendini"

Ya ben sevilmez miyim şapşal. Her gün şükür namazına kalkmalılar varlığım için de neyse

Deponun kapısı gürültüyle açıldı. Gördüğüm kadarıyla hava da kararmıştı. Bitirim ikili de gerekenleri alıp gelmişti.

"Patron nerde"

Bilmiyorum dercesine dudak büküp omuz silktim. Neco biliyor ki konuştu hemen

"Arabada uyuyor"

Bi kere de haksız çıkayım be. Ben demedim mi bu adam uyuyordur diye. Al işte yine bildim

Adı Hilmi olan abi onu uyandırmaya gitti. Birkaç dakika sonra ikisi içeri girdi. Patron bi yandan esneyip bi yandan göbeğini kaşıyordu.

"Evet yeter bu kadar gevezelik hadi başlayalım artık şu işe"

Biz? Gevezelik? İnanılmaz.. Sanki ayı gibi yatan bizdik. Hilmi, poşetin içinden istediğim her şeyi eksiksiz çıkardı. Bana da onları alıp uygulamak kaldı. Onlar ne miydi? Birkaç makyaj malzemesi. Yüzümde morluk ve birkaç kızarıklık eklemenin işi hızlandıracağını düşünmüştüm.

Her şeyi halledip sandalyeme oturdum, ilk kaçırıldığım anda oturttukları sandalyem, Neco da ipleri tekrar bağladı. Saçımı da eliyle karıştırdı iyice gerçekçi durması için. Her şey hazırdı, sıra role girmede. Babamın numarasını söyledim ve Patron hemen aradı

"Alo, Tuğrul?"

"Evet, benim. Siz kimsiniz?"

Ahh asıl kurt bakışlım, aslan yeleli saçlım. Konuş konuş. Nasıl özlemişim sesini.

"Benim kim olduğum önemsiz. Önemli olan kızının elimizde olması. Sana söyleyeceğim miktarı istediğim saatte ve istediğim yere getir. Yoksaaaa, bu güzelliğe yazık olacak"

Ve o sona eklenmiş, kötü adam kahkahası. Bu adamın aptal hallerini görmesem gerçekten korkardım.

"Neden inanayım sana?"

Güzel soru babacım. Seni bekletmek olmaz hemen vereyim cevabını

"Baba, baba.. nolur kurtar beni"

Ve ağlamaklı o müthiş ses... Oyuncu mu olsam. Üzgünüm babacım ama sizi buraya erkenden çekmek için bunlar gerekli hem ben bu kadar uysal olmasam bu adamlar zor kullanarak bana bunu yaptıracaklardı. Madem her türlü bunlar yaşanacak o zaman en az zarar göreceğim yolu seçmeliyim öyle değil mi?

"Kızımm"

Ve pat diye yüze kapanan telefon. Babamın şu anki halini düşünüp üzülmek yok. Ben iyiyim ve burdan çıkacaktım.

"Kayda başlıyorum. Ahu baygınmışsın gibi yap"

Gözlerimi kapattım ve başımı serbest bıraktım. Yana düşen kafamdan tuttu patron, ayy pardon saçımdan çekti. Şu kayıt bi bitsin göstericem ben gerçekten saç çekmenin ne demek olduğunu.

"Kızını kurtarmak istiyorsan 10 milyon doları yarına kadar hazırla. Yarın nerde ve kaçta olacağını söyleyeceğim. Şimdilik kızına görüşürüz dee. Ah bu arada kızının yeni halini beğendin mi?"

Kayıt bitti, saçımı da bıraktı.

"Gerçekten saçımı çekmek de ne demek? Acıyı ben hissediyorum karşı tarafa iletilmiyor. Hafif tutabilirdin"

"Kes sesini, çok konuşmaya başladın sen"

Şaka mı?

Ah tabi yaa, tüm planı uyguladı geriye parasını almak kaldı diye bunun bu tavırları.

"Neyse bittiğine göre elimi açın hem acıktım ben. Sabahtan beri bi şey yemedim"

"Öncelikle hayır açmayacağız ve senin karnının acıkmış olması inan umurumda değil"

Ne saçmalıyordu bu. Patronun sözleriyle diğerlerinin de canı sıkılmış gibi oldu. Özellikle Neco'nın

"Abi niye bağlı tutuyoruz. Kayıt bitti sonuçta"

"İşime karışma Necati. Geç otur yerine. Ağzını da bağla şunun"

Şu demek ha? Benim de adım Ahuysa o parayı almana engel olmazsam.. Hem yarına kadar mı dedi o? O zamana kadar çok geç olurdu. Necati elinde bantla bana doğru gelmeye başladı

"Bir dakika, bir dakika ne demek yarına kadar? Bugün hallolmayacak mı her şey?"

" Sana hesap verecek değilim. Canım öyle istedi çünkü. "

Ama benim ilaçlarım vardı. Her gün zamanında içmem gerekiyordu. İçmezsem nolur bilmiyordum ama hiç iyi sonuçları olmayacağı kesindi.

"Benim almam gereken ilaçlar var. Aksatmamam gerekiyor"

Necati tam ağzımı kapatacakken bağırdım.

"Bir günden bir şey olmaz "

"Lan beni o kadar kaçırdınız bari hakkımda bilgi edinseydiniz. Kanserim ben içmezsem kriz geçiririm"

Kriz mi geçiririm? Keşke daha iyi sallasaydım. Neco hüzünlü bir yüz ifadesiyle bana baktı

"Sen kanser misin"

Başımı salladım.

"Bir günden bir şey olmaz dedim, abartma"

"Abi kız kanserim diyor. Ciddi bi şey bu"

"Necati haklı abi ya kötü bir şey olursa. Bırak para almayı ölürse cinayetten bizi alırlar"

Patronun kafası iyice karıştı.

"Ölür mü dersiniz?"

"Mümkün"

Sadece iki üç kelime konuşan adam bile Necati ve Hilmiye destek çıktı. Patron kafasını kaşıdı sonra bana döndü yine

"Tamam neymiş ilacın ismi söyle de alsınlar"

"Bilmiyorum"

Hayır, biliyorum

"Ne demek bilmiyorum, hani çok önemliydi. Sen bizi mi kandırıyorsun"

Oturduğu yerden kalkıp üzerime yürümeye başladı. Şu an gerçekten korkutucu görünüyordu.

Biraz rol biraz da yaşadığım günün saçmalığıyla ağlamaya başladım.

"Annem her gün getirip veriyordu bana. Ben nerden bileyim kaçırılıp ilacımın isminin sorulacağını. Sanki her gün kaçırılıyormuşum gibi."

Hepsi şok olmuş ve ne yapacaklarını bilemez şekilde bana baktılar. Burnumu çektim.

"Ama gösterirseniz tanırım hangi ilaç olduğunu. Görsel hafızam kuvvetlidir. "

"Tamam şimdi Hilmi ve Ahmet'i almaları için yollayacağım, sen yeter ki sus tamam mı? "

"Ama abi kız görmem gerek diyor o nasıl olacak"

Aferin Neco doğru soruyu sordun

"Onu bırak bu saatte açık eczaneyi nerden bulacağız? "

O sırada hemen atladım. Bunların kendi kendilerine çözecekleri yoktu.

"Ya siz Türkiye'nin en zengin ailelerinden birinin kızını kaçırmışsınız bir de eczane soymuşsunuz çok mu. Koyar mı bu suç size?"

"Koymaz valla"

"Tamam o zaman hep beraber gidiyoruz alıyoruz şu ilacı. Maskelerinizi takın. "

Hızlıca arabaya binip en yakın eczaneye doğru ilerledik. Patron bizimle değildi, beyefendinin kendi aracı varmış. Sonunda bi tane eczane gördüğüm gibi heyecanla bağırıp onlara gösterdim. Etrafı kontrol ettiler aracı plakası görünmeyecek şekilde ücra bir yere park ettiler. Bagajdan demir kesmek için olan değişik aleti çıkardılar ve eczanenin demir parmaklıklarını kestiler, sonra camı da kırıp beni içeri aldılar.

"Hadi hangi ilaçmış bul bakalım"

Her şey iyi hoş da, ben bu kadar ilacın arasından kendi ilacımı nasıl bulacağımı hiç düşünmemiştim. Umarım erkenden bulurum, amin.

Çok uğraşmama gerek kalmadan ilaçların alfabetik sırayla ilerlediğini fark ettim ve ilacımın olabileceği rafa doğru gittim.

"Hadi lan çabuk ol, polis gelecek şimdi"

O zaman yavaş olayım.

"Necati al şu kızı, gidiyoruz"

Hayır yaaa. Daha ilacımı bulamadım. Necati gelene kadar hızlıca aramaya başladım ve tam Necati beni tutup kaldıracakken buldum. Dışarı çıktık hemen. Arabalara doğru ilerleyecekken durdum.

"Polis mi o?"

Zaten hepsi tedirgindi sorumla iyice tedirgin olup gösterdiğim tarafa baktılar. Oluşan şaşkınlık anından yararlanıp hızlıca koşmaya başladım

"LANN"

"Tutun şunu çabuk"

"Seni bir elime geçireyim var yaa"

"İyi davrandık diye üste çıktın hemen"

Asla arkama bakmadan koşmaya devam ettim. Sesler gittikçe uzaklaşmaya başladı. Başka bir ara sokağa sapacakken birden o sokaktan göbekli patron çıktı.

"Gel lan buraya"

Geri geri gidecekken ayağım takıldı ve düştüm. Ayağa kalkmak ve kaçmak üzereyken saçından tutup çekilmemle neye uğradığımı şaşırdım ve acıdan çığlık attım.

"Sus lan, milleti başımıza toplayacaksın."

Adam saçımdan tutup beni sürüklüyordu, o kadar kuvvetliydi ki eline vurmak ve bağırmak dışında hiçbir şey yapamıyordum.

"Gerizekalı adam zaten millet başımıza toplansın diye bağırıyorum."

Saçımdaki el birden çekildi ve çenemden tutulup başımı kaldırdı.

"Sen bana ne dedin?"

"Gerizekalı dedim"

Yüzüme inen tokatla neye uğradığımı şaşırdım, kanın metalik tadını aldım. Kulaklarım darbeden ve acıdan dolayı çınlıyordu. O kadar şiddetliydi yere serilmiştik tokattan sonra. Adam beni tekrar sürüklemek için saçımı tutup çektiğinde bu sefer elimden geldiğince karşı koydum ve tüm gücümle yerimde kalmak için vücudumu zorladım. O bana tekrar dönüp tokat atacakken elinden tutup onu durdurdum ve onun kolundan destek alarak kendimi yukarı çektim.

"Benim elim armut mu topluyor lan."

Yerden aldığım taşı kafasına geçirdim, adam neye uğradığını şaşırdı ve birkaç adım geriledi. Alnı kanıyordu ve elini oraya götürüp kanı gördüğünde gözü iyice döndü ve nerdeyse üzerime atlayacaktı. O bana doğru gelirken tüm gücümü bacağımda toplayıp bacak arasına vurdum. Adam haykırarak yere düştü ve onun bu düşüşünden faydalanarak ona birkaç tekme attım ve tekrar kaçmaya başladım.

Durmadan ara sokaklardan geçiyor ve olabildiğince uzaklaşmaya çalışıyordum. Her seferinde yön değiştirmeyi de unutmuyordum, bir sağa sapıyordum bir sola. Bu sefer de sola sapma m gerekiyordu. Tam sola sapmışken bir şeye çarpıp yere düştüm. Çıkmaz sokak falan mıydı? Yerden kalkarken çarptığımın duvar değil bir insan olduğunu gördüm. Gerçi gerçekten taşa çarpmışım gibi görünüyordu.

Bu durumda bile aklım bir karış havadaydı, artık kendime hayret ediyordum

"Noluyor ya?"

Yakından bazı sesler duyduğum gibi hızlıca ayağa kalktım onun da elinden tutup koşmaya başladım. Bu yakışıklıyı geride bırakamazdım. Hem polisi arardım onun telefonundan. Ama asla niyetim yakışıklı olduğu için peşimden sürüklemek değildi, asla.

İyice uzaklaştığımıza emin olunca bir evin kapısına yaslanıp durdum. Nefes nefese kalmıştım ve niyeyse kanser olduğumu öğrendiğim günkü gibi hissediyordum. Bayılmadan önce hissettiğim gibi. İlacın kutusunu açıp bir tanesini ağzıma attım.

"Napıyorsun sen ya? Uyuşturucu mu o? Ne işlere bulaştım ben ya. Hem senin halin de hal değil."

"Öncelikle uyuşturucu değil ilaç, su olmadığı için takdir edersin ki direkt yutmam gerekli ve son olarak bayılmadan önce beni birinin tutması gerekiyordu"

Çocuk neye uğradığını şaşırdı. Bir şeyler diyordu ama algılarım kapanmıştı.

"Nolur beni onlara verme"

"Sakla beni"

Sanırım son sözlerim bunlar oldu. Umarım içime konuşmamışımdır ve çocuk beni anlamıştır

Yakışıklı çocuk umarım polisi arayıp beni hastaneye götürürsün. Yani salak değilse halime bakıp kaçırıldığımı anlardı.

Umarım beni onlara vermezsin yoksa aşkımıza çok yazık olacak...

☀️

🎀EVEETTT, BU BÖLÜM DE BİTTİ. NELER DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

🎀Beklediğiniz gibi miydi?

🎀Aslında bu bölümü biraz daha geç atıp sizi meraklandırmak istiyordum ama önceki bölümü 240 yorumla dolduran iki güzel insan için uyanıp kahvaltı yaptığım gibi attım.

Umarım beğenmişsinizdir

 

Bölüm : 21.12.2024 13:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...