
İYİ OKUMALARR<3
Koraltan Ailesi: Ahu'nun Kaçırılma anı ve sonrası
Mete koşar adımlarla eve doğru gitti, içinde bulundukları durumu ve tehlikeleri aklına bile getirmemişti. İki dakikalığına telefonu alıp geleceğim ne olabilir ki diye düşünüp hızlıca eve girdi. Kendi telefonunu bulup geldiği hızla gidecekken Ahunun da telefonunu unuttuğunu ve arkasından getirmesi için bağırdığını hatırladı. Bir süre telefonu aramakla geçirdi sonra akıl edip kendi telefonundan Ahuyu arayıp gelen sesle telefonun nerede olduğunu buldu. Ceylan gibi seke seke Ahuyu bıraktığı yere gitti ama bir sorun vardı.
Ahu bıraktığı yerde değildi.
Beni beklerken sıkılmıştır yavaş yavaş ilerlemiştir diye düşünüp sokakları arşınlamaya her markete bakmaya başladı ama hiçbir yerde bulamadı. Telefonu da yanında değildi ki arayıp nerede olduğunu sorsun. Neredeyse bir saat boyunca yakınlarındaki her sokağa her markete girmişti ve hala hiçbir iz yoktu. Boynu bükük eve dönmeye başladı, belki Ahu bana şaka yapıyordur ve en başından beri evdedir düşüncesi yılan gibi zihnine sızdı. Bu düşünceyle beraber tekrar yeşeren umudunun verdiği güçle eve koşarak gitmeye başladı. Sonunda eve vardığında nefes nefese kalmıştı. Ellerini dizlerine koyup nefeslenmeye başladı.
"Şu an tam bir yavru köpek gibisin kardeşim. Niye koşuyorsun, Ahuyla koşu yarışına mı katıldınız? Nerede o, hayatta kazanmana izin vermez. İlla bir hile yapıp kazanır bizim fare"
Mete birden kafasını kaldırdı. Furkan abisi Ahu hakkında tamamen doğru konuşuyordu ama önemli olan bu değildi. Ahuyu sorduğuna göre evde değildi ya da belki Furkan abisi görmemişti.
"Ahu evde değil mi abi?"
"Yoo, beraber çıktınız ya hani. O zamandan beri görmedim"
Mete başından kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Her ne kadar düşünmek istemese de ablasının başına kötü bir şey gelmiş olma düşüncesi gittikçe güçleniyordu ve korku bedenini ele geçirmeye başlıyordu.
"Abi, abiii... Biz ablamla çıktık ama sonra baktık ki telefonlarımız yok, siz arar da ulaşamazsınız sonra endişelenirsiniz diye ben eve dönüp telefonlarımızı almaya geldim. Ablamın telefonunun nerde olduğunu bilmediğim için biraz uzun sürdü onu bıraktığım yere dönmek ama abi gerçekten maksimum 5 dakika sürmüştür. Gittiğimde ablam yoktu, belki beni beklerken sıkılıp yürümüştür ya da canı bir şey çekmiştir markete girmiştir diye yakınlardaki her markete her sokağa girdim ama yok. Eve döndüm bir ihtimal burdadır diye ama burda da yok abi. Abi ablamın başına bir şey gelmiş olmasın?"
Furkan'ın arkasından Demir belirdi. Yüzünde öfkeyle korkunun hakim olduğu bir ifade vardı. Elini Mete'nin omzuna koydu.
"Ahu'yu en son nerde gördün, bizi bi oraya götür abicim etrafa göz atalım kamera kayıtlarına bakalım. Ne olmuş görürüz"
"Ya abi ne olmuş olabilir ki Ahu kesin o küçük aklıyla şaka yapıyordur. Hatta bence vlog çekme peşindedir adını da abimlerden saklanıp onları korkutuyorum yapar."
"Furkan abi neyle vlog çeksin ablam, telefonu bende."
Mete Ahu'nun telefonunu Furkan'ın gözüne sokar gibi sallıyordu. O sırada Demir iyice tedirgin olmuştu Ahu'nun telefonunun yanında olmadığını duyunca.
"Bu yine de şaka yapma ihtimalinin olmadığı anlamına gelmiyor."
Demir, Mete ve Furkan üçlüsü Ahu'nun son görüldüğü yere gitmiş etrafı iyice araştırmış bir şey çıkmayınca da oraya bakan kamerayı bulup görüntüleri izlemek için kolları sıvamışlardı. Öncelikle evdeki güvenliğe gidip izlemek istediklerini söylediler ama görevli onların izleme yetkisi olmadığını söylemişti bunun üzerine sinirlenen Demir güvenlikle hararetli bir tartışmaya girmişti.
"Ne demek izleyemezsin!"
"Demir Bey buna yetkiniz yok. Daha kaç defa söylemem gerekiyor"
"İstediğin kadar söyle ben anlamam, ne demek yetkim yok. Kim olduğumu biliyorsun değil mi? Lan sanki bu evin dışındaki yabancıyım. Yetkin yok diyor bir de. Ya Sabır!"
"Yani teknik olarak yabancı sayılırsınız. Siz geleli bir gün falan oldu"
Demir en sonunda kendini tutmayı bırakmış ve adamın yakasından tuttuğu gibi kendine çekmişti. Mete ve Furkan da abilerinin haklı olduğunu bildikleri için onu durdurma girişiminde bulunmamıştı.
"Tekrar söyle yetkin yok diye. Bak o zaman nasıl patates püresine çeviriyorum seni"
"Demir Bey kurallar böyle. "
Demir tam görevliye kafa atacakken kalın ve gür bir ses ortamı yararak bir çığ gibi dörtlünün üzerine düştü.
"Demirr!!"
Herkes kapıya döndü.
"Ne oluyor böyle, bu hengame de neyin nesi. Neden adamın yakasından tutmuş dövecek gibisin oğlum ve siz ikiniz neden televizyon izler gibi izliyorsunuz?"
"Baba.."
"Baba şimdi şöyle ki.."
Keskin bir el hareketiyle ikisi de sesini kesti ve bakışlarını babaları ve abileri arasında gezdirmeye başladı.
"İkiniz de susun. Demir açıklayacak bu durumu."
"Baba sadece kamera görüntülerine bakmak istedik ama bu adam papağan gibi durmadan yetkin yok deyip duruyor"
"Kamera görüntülerine niye bakmak istiyorsun?"
"Şey... "
Demir bunu babasına nasıl söyleyeceğini bilemedi. Babası hemen tedirgin olur ve küçücük bir olayı bile büyütebilirdi, bu yüzden söylememe kararı aldı fakat onun bu düşüncelerini bilmeyen kardeşi hemen ortaya atladı.
"Baba, ablamın başına bir şey gelmiş olabilir. Biz onunla markete gidecektik ama sonra ablam kayboldu. Eve telefonlarımızı almak için geldim döndüğümde ablam yoktu her yere baktım yine yok. Sonra abim geldi ablamın durduğu yere bakan kamera var mı diye baktık sonra eve geldik bakmak istedik ama bu adam izin vermiyor. Ya biz burda böyle vakit kaybederken ablam zor bir durumdaysa."
Mete iyice tedirgin olmuş, kendisiyle beraber etrafındakileri de büyük bir endişenin kollarına bırakmıştı. Furkan babasının duraksadığını ve çok fazla koktuğunu görünce ortamı rahatlatmaya çalıştı.
"Ya baba, Mete abartıyor. Ne olabilir ki Ahu kesin şaka yapıyordur. Hatta şimdi mutfakta keyif kahvesi bile içiyor olabilir."
"Buraya gelmeden önce evin her odasına girdim nerdeyse ve hiçbirinde Ahu yoktu. Şimdi Metin aç şu görüntüleri, hemen!!"
Görevli denileni hızlıca yerine getirdi. Görüntüleri Mete'nin söylediği saatlere kadar ilerletti ve kamera açısına Ahu ve Mete girdi. Mete gittikten hemen sonra bir siyah araç görünüyor ve Ahu'yu araca bindiriyorlardı. Hepsi şok olmuş ve korkmuştu. Düşünmeye bile çekindikleri, korktukları şey başlarına gelmişti.
"Lan hadi benim yetkim yok sen ne bok yemeye burdasın! Kardeşim kaçırılıyor ve senin ruhun bile duymuyor. Bir de gelmiş burda bana dikleniyorsun"
Demir anın verdiği sinir ve adamın sorumsuzluğu için onu oturduğu yerden kaldırıp yüzüne yumruk attı.
"Sen ve diğerleri, hepiniz kovuldunuz. Kardeşimi koruyamayacaksanız siz niye burdasınız lan?"
"Benim kızım..."
"Ablam iyi midir baba... baba?"
Demir, görevlinin üstünden kalkıp babasına doğru ilerledi çünkü babası rüzgarda sallanan yaprak gibi sallanıyordu.
"Furkan babamı tut"
Her ikisi de babalarını tuttular, sanki tutmasalar yığılıp kalacak gibiydi.
"Kim niye kaçırdı benim kızımı"
Tüm aile evin salonunda durmuş ne yapacaklarını tartışıyorlardı. Polis aranmış aracın plakası aranmaya başlanmıştı bile. Herkes bir teori üretiyor bunun üzerine tartışmalar gerçekleşiyordu. Hepsi de çok korkmuş, polisten gelecek tek bir haberi bekliyordu, o sırada evin en büyüğü Ahunun dedesi kendi tanıdıklarını da devreye sokup her yerde torununu arıyordu, bulana da ödül olarak büyük bir miktarda para vereceği haberini yaymıştı. Bir yandan da bu haberin medyanın kulağına gitmemesi için işler gizlilikle yürütülüyor, tek bir bilginin sızmaması için ellerinden geleni yapıyorlardı.
"Ya sakin mi olsanız artık özellikle anne sen ve Mete.. Cidden ama, Ahu'yu tanımıyor musunuz o adamları pişman eder onu kaçırdıkları için. Adamlar en sonunda ona dayanamayıp aldıkları gibi geri getirecekler. Siz bu şekilde davranmaya devam ederseniz hiçbir şey elde edemeyiz. Lütfen herkes sakin olsun"
Tüm aile üyeleri Furkan'ın sözleriyle kendilerine geldiler ve üstlerindeki hüznü, öfkeyi silkelediler. Buğra ayağa kalkıp Furkan'ın yanına geçti.
"Furkan haklı, sakin olmalı ve düzgün bir şekilde düşünmeliyiz. Ayrıca gerçekten kim Çiçeğin çenesini çekebilir?"
Ortam biraz gevşemiş, salondakiler söylenenle hüzünlü bir tebessüm etmişti. Mete de burnunu çekip ailesine döndü
"Ablam onları sözleriyle döver."
"Onları neyle döver bilmiyorum ama bizim bu sözlerimizi duysa bizi eşek sudan gelinceye kadar döver."
Furkan'ın sözleriyle ortam biraz yumuşamış ve yüzlerde gülümsemeler oluşmuştu.
Saatler geçmiş hala tek bir haber yoktu. Polisler araştırmaya devam ediyor Koraltan ailesi de onlardan gelecek tek bir haberin umuduyla bekliyorlardı çaresizce. Derken odanın içinde telefon sesi yankılandı, herkes heyecanla çalan telefona baktı. Arayan bilinmeyen numaraydı, Demir sinirlenip kapatacakken babası izin vermedi ve telefonu eline aldı.
"Baba gereksizin biridir, meşgul etmesinler şimdi boşuna "
Babası ona kulak vermeden telefonu açtı. Konuşan kişinin sesi yabancıydı, daha önce konuştuğu biri değildi buna emindi.
"Alo, Tuğrul?"
Kim onunla böyle saygısızca konuşmaya cüret edebilirdi ki?
"Evet, benim. Siz kimsiniz?"
Karşı taraf kendinden emin konuşmaya devam etti.
"Benim kim olduğum önemsiz. Önemli olan kızının elimizde olması. Sana söyleyeceğim miktarı istediğim saatte ve istediğim yere getir. Yoksaaaa, bu güzelliğe yazık olacak"
Adam, mide bulandırıcı bir gülüşle konuşmasını sonlandırmıştı. Kesin yalan söylüyordu sırf para alabilmek için diye düşündü Tuğrul ama bir yandan da gerçek olabileceği ihtimali de içini kemiriyordu.
"Neden inanayım sana?"
Telefondan hışırdama sesleri geldi ve güzel kızının sesi kulağına doldu. O kadar korku dolu ve aciz bir tondaydı ki Tuğrul oturup ağlayabilirdi.
"Baba, baba... nolur kurtar beni"
Ahu bağırıyor, adeta haykırıyordu. Sesi uzun zamandır ağlamış gibi yorgun ve çaresizdi.
"Kızımm!"
"Kızım seni kurtaracağız, tamam mı yavrum? Alo... Alooo. Kapattın mı Allahın belası. Ulan sizi bulacağım ve doğduğunuza pişman edeceğim. Ahu'm canım kızım, nasıl korkmuştur şimdi"
Ev sessiz olduğu için tüm aile konuşulanları duymuş ve iyice korkmaya başlamışlardı. Özellikle Ahunun korku ve çaresizlikle doku sesi onları perişan etmişti.
"Ne kadar istiyormuş baba hemen götürüp verelim."
"Baba"
"Baba bir şey söyle"
"Tuğrul konuşsana, nerdeymiş kızım ne kadar istiyorlarmış?"
Tuğrul sanki kızı telefonun içinden çıkıp gelecekmiş gibi çaresizce telefona sarılmıştı. Tüm algıları kapanmış hiçbir şey duyamaz olmuştu.
"Tuğrul oğlum kendine gel, dünyanın sonu değil ya. Hem bak adamlar ne istediklerini belli etti bundan sonrası kolay parayı vereceğiz ve güzel torunumu alacağız. Gelinim sen de ağlama yeter, yazık sana. Yıkılacak zaman değil."
O sırada bir bildirim sesi odada bomba etkisi yarattı. Tuğrul hemen telefonuna gelen mesaja baktı, az önceki numaradandı. Bir video göndermişti. Videoyu açtığı an yıkılır gibi oldu, biricik kızını ne hale getirmişlerdi böyle. Yüreği buna nasıl dayanacaktı, yavaşça yıkılan dağ misali yere çöktü. Gözleri yere odaklandı, tüm sinirleri boşalmıştı adeta parmakları daha fazla telefonu tutamadı ve telefon zeminle buluştu.
"Baba"
"Baba"
"Tuğrul, ne oldu"
Telefonu açtılar ve karşılaştıkları video ile ne yapacaklarını şaşırdılar. Hepsi ağlamaya bile korkuyordu, sanki düşen tek bir gözyaşı bile Ahu'nun canını yakacaktı. Videoyu görür görmez Burçak Hanım bayılmış onu ilk gören ve diğerlerine haber veren Mete olmuştu.
"Anne, annem bayıldı abi buraya bakın."
"Ambulansı arayın"
Tüm kardeşler annelerinin başına geçtiler, Demir annesini kucağına alıp yerden kaldırdı, koltuğa yatırdı.
"Kolonya getirin, aptal gibi dikilmeyin. Zor ama toparlanmak zorundayız"
Ahunun kanser olduğunu öğrendikleri gün daha fazla ne kadar kötü olabilir ki diye düşünmüştü Berk ve şu an sorusunun cevabını aldığını hissediyordu.
"Ablam ne haldeydi abi"
Mete ve Deniz birbirlerine sarılmış halde durmadan ağlıyor, Furkan hiçbir tepki vermeden telefona bakıyor, Demir ve Buğra annelerini uyandırmaya çalışıyor, Berk ise dedesini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ortalık karışmış, herkes bir yanda kendi acısını yaşıyordu. Berk dedesini ve babaannesini kendi odalarına götürmüş ve gerekli telkinlerde bulunarak salona geri gelmişti.
"Yeter!!!"
Berk'in bağırışı tüm salonda yankılanmıştı, Polis olmanın verdiği tecrübeyle bu gibi durumlarda sesini herkese nasıl ulaştıracağını iyi biliyordu.
"Herkes kendine gelsin. Daha kaç defa söyleyeceğim. Öncelikle Mete ve Deniz hemen gözyaşlarınızı siliyorsunuz ve elinizi yüzünüzü yıkamaya gidiyorsunuz. Furkan sen de girdiğin şoktan çıkıp babamı da çıkarıp koltuğa oturtuyorsun. Abi sen de annemi odasına götür uyusun dinlensin, Buğra sen de yardım et. Sonra gelin ve neler yapacağımızı konuşalım. E hadii!!!"
Hepsi birden kendine gelmiş ve denileni yapmaya başlamıştı. Furkan'ın kendine gelmesi için Berk'ten ufak bir tokat yemesi gerekmişti.
Aile bireylerinin toparlanması için birkaç saat anca yetmişti. Hepsi tekrardan salonda toplanıp neler yapabileceklerini konuşmaya başlamışlardı. Aynı zamanda arayan numara ve videolar polislere iletilmişti.
"Annemizi, babaannemizi ve dedemizi daha fazla yormuyoruz Ahu bulunana kadar tek bir bilgi bile verilmeyecek çünkü fazla etkileniyorlar. Gerçi baba seni de bu üçlü kadroya eklesem sen de pek kendine hakim olamıyorsun. "
"Demiir, oğlum.. Çok konuşma"
Demir babasının tehdidiyle geri çekilip susmaya karar verdi.
"AHA"
Berk hızlıca ayağa kalktı, elinde telefonu vardı ve heyecanla birine yazıyordu.
"Kalkın bulmuşlar galiba. O araç radara takılmış, nereye gittiği bilinmiyor ama bir sokağa dalmış. Buraya biraz uzak olan izbe bir mahalledelermiş. Kalkın gidiyoruz."
Hepsi yüzlerinde umut ifadesiyle yola çıktılar. ,
"Hızlı sür Demir, ceza alıp almamayı umursama, neyse parası veririm."
"Hızlıyım zaten baba, bunun daha üstü yok"
"Bir eczaneyi soymaya çalışıyorlarmış"
"Eczane ne alaka?"
Sessizlik oluştu, kimse soruya cevap veremiyordu. Sanki dillendirseler hepsi gerçek olacakmış gibi.
"Umarım... Umarım düşündüğüm şey değildir. Umarım kardeşime daha fazla zarar vermemişlerdir yoksa onların Ahuya dokunan parmaklarını teker teker kırmak zorunda kalacağım. "
Bahsedilen eczanenin önüne geldiklerinde etrafta polis aracı dışında hiçbir şey yoktu. Neler olduğuna anlam veremediler.
"Kardeşim merhaba, diğer polisler nerede, kardeşim nerde onu kaçıran soysuzlar nerede?"
"Merhaba, öncelikle geçmiş olsun, biz geldiğimizde burası böyleydi etrafta kimse görünmüyordu ama uzaktan küfürler eden birinin sesi duyuluyordu. Ekip arkadaşlarım sesi takip edip adamların peşine düştüler. Yakalanmaları an meselesi. Siz içinizi ferah tutun, burdan ayrılırken kardeşinizi de yanınızda götüreceğinize emin olabilirsiniz"
"İnşallah"
"Siz şimdilik aracınızda bekleyin isterseniz"
Hepsi gerisin geri indikleri arabaya binip beklemeye başladı. Bekleme süreleri uzadıkça uzuyor gelen kimse olmuyordu. Saatler gece yarısını geçmiş ama hala ortalıkta kimse yoktu.
"Baba biz de aramaya çıkalım, burda daha ne kadar oturacağız?"
"Deniz haklı çıkalım baba"
Tam çıkacaklarken birkaç memur ve elleri kelepçeli biri çıkageldi karanlık sokakların birinden. Hemen indiler.
"Nerede, kardeşim nerede?"
" Hala aramaya devam ediyoruz. Şu anlık, yakaladığımız adının Hilmi olduğunu öğrendiğimiz adamdan edindiğimiz bilgilere göre kardeşiniz kaçmış onlar da onu yakalamaya çalışmışlar. Diğerleri onu buldu da şimdi saklanıyorlar mı yoksa hala onu mu arıyorlar ya da bizi fark edip kaçtılar mı bilmiyoruz. Toplamda 4 kişilermiş. Biz karakol merkezine gidiyoruz arkadaşlarımız aramaya devam edecek, biz de o süreçte suçluyu sorgulayacağız. İsterseniz siz de gelin"
Demir hemen babasının yanına gidip ikiye bölünmeleri gerektiğini belki bir umut kendilerinin Ahu'yu bulabileceğini söyler. Tuğrul'un aklına bu fikir yatar ve ikiye ayrılırlar. Demir, Buğra ve Deniz sokak sokak Ahu'yu aramaya koyulurlar. Tuğrul, Berk ve Mete de karakola gidip adamın sorgusuna katılırlar.
Saatler geçmiş, karanlık yerini aydınlığa bırakmıştır ama Ahu hala bulunamamıştır. Karakoldaki üçlü orada bulunan sandalyelerde uyuyakalmış, sokaklarda Ahuyu arayan üçlü ise arabada uyuyakalmıştır. Sadece birkaç saat uyuklayan Koraltan erkekleri bunun için vicdan azabı çeker ama bir yandan da enerji depoladıkları, aramalara daha enerjik olacakları için de mutludurlar. Uyudukları süre boyunca 1 kişi hariç geri kalan tüm suçlular yakalanmış ve sorguya alınmıştır. Onlar da Ahu'nun nerede olduğunu bilmemektedir. Ellerinden kaçırdıklarını bu yüzden onu kovalarken yakalandıklarını itiraf etmişlerdir.
Tüm kamera kayıtlarına bakılmış fakat Ahu hiçbirinde görülmemiş, gittikleri mahallede eczanenin önü dışında pek bir yerde kamera olmaması da bunun sebeplerinden biri. Polisler ve Koraltan erkekleri mahalleyi talan etmiş fakat yine de hiçbir ize rastlayamamışlardır.
"Kafayı yiyeceğim nerede bu kız. Akşam oldu hala tek bir haber bile yok. Ne diyeceğiz biz annemlere. Onsuz nasıl gideriz eve. Ahu şimdi nerde kiminle ne halde hiçbir şey bilmiyoruz"
"İyidir değil mi? O adamları bile o durumdayken parmağında oynatmışsa iyidir dimi?"
"Gerçi biri hala kayıp onun Ahuya bir şey yapıp yapmadığını bile bilmiyoruz. "
"Deliricem artık. Tek bir iz, tek bir haber nasıl olmaz. Neredesin Ahum"
Koraltan erkekleri sokağın ortasında durmuş çaresizce haber bekliyorlardı. Birer birer çökmeye başladılar oldukları yerde. Sonunda hepsi sokağın kirine pisliğine bulanmış şekilde yerde oturuyorlardı. Yanlarına bir polis memuru yaklaştı. En başından beri onlarla Ahuyu arayan polislerden biriydi.
"Tuğrul Bey isterseniz evinize gidin. Sizin daha fazla yapabileceğiniz bir şey yok. Bundan sonrası artık etrafta bulabildiğimiz kameralardan ya da insanlardan bilgi toplamak olacak. Herhangi bir gelişmede sizi haberdar edeceğiz."
Tuğrul haykırmak istiyor, nasıl yapabileceğim bir şey yok kızım o benim demek istiyor ama diyemiyordu. Yenilmişlikle kalkıyor yerinden, çocukları da onunla beraber teker teker kalkıyor. Hepsi kabulleniyor bu durumu ve sessizce evlerine doğru yol alıyorlar.
Sonunda eve vardıklarında Mete gözleri dolu dolu hızla iniyor araçtan. Abileri onu daha fazla ağlarken görsünler istemiyor. Diğerlerinin nefes almaya bile mecali yoktu. O sırada iki şey aynı anda gelişir: Tuğrul'a gelen arama ve Mete'den gelen baba feryadı. Bunu duydukları gibi hepsi aynı anda araçtan inmiş ve evin kapısına varmıştı bile.
Kimse gördüklerine anlam veremez sanki beyinleri onlara oyun oynuyormuş gibi hissederler. Ahu bahçedeki masalardan birinde oturmuş, bacak bacak üstüne atmış onları izliyordur. Önünde duran fincanı onlarla göz temasını kesmeden eline alır ve oldukça ses çıkararak içmeye başlamıştır. Höpürdete höpürdete içtiği kahveyi yavaşça masaya geri bırakarak onlara bakmaya devam ediyordur.Her şey ağır çekimdeymiş gibi görünür Koraltan erkeklerine
"Bugün de ölmedik çok şükür"
☀️
🎀Eveeett, keyifler nasılll, peki bölüm nasıl?
🎀Sen git orda Necoyka tavla oyna aileni de korkudan öldür ah ah. Hayırsız evlat deyince de Ahu
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |