Uzandığım yerden hızlıca doğruldum. Nerde olduğuma bile dikkat etmemiştim ama yanı başımda duran yakışıklıya dikkat etmiştim. Kaçar mı benden?5
Yakışıklım hemen kalktı yerinden, sanırım o da uyuyakalmıştı o şekilde. Neyse konu bu değil. Çok büyük bir şeyi unutmuştum. Nasıl unuturdum yaa. Hatta bir değil iki şey unutmuştum.
"Ne olacak kaçarken 'baba tahliye' demeyi unuttum. Mükemmel bir andı yaaa. Bir daha böyle bir fırsat nasıl elime geçecek"
Şaka yapıyor gibi bir halim mi vardı acaba? Daha ciddi durmak için kendimi toparladım ve elimi başımdan çekerek dik oturdum.
"Bir de nah çekmeyi unuttum o heyecanla"1
Tekrar kafama vurdum, aptal kafam nasıl unutursun. Cuk diye otururdu.
"Senin şu an nerde olduğunu ya da niye burda olduğunu sorgulaman gerekmiyor mu?"
Çok doğru söyledi şimdi. Ben o anki uyku mahmurluğuyla bunu sorgulamayı unutmuştum. Bir şeyleri unuta unuta en sonunda kendimizi de unutcaz bir yerde.
"Eee şey haklısın ama ben düşündüm ki bana aşık olduğun için kimselere vermek istemedin o yüzden kendi evine getirdin"2
Bu da bir ihtimal dahilindeydi tabi. Battı balık yan gidermiş o yüzden hiç sorun yokmuş gibi devam. Yakışıklım önce durdu yüzüme baktı, sanırım dediğimi anlamaya çalışıyordu. Sonra büyük bir kahkaha attı. Kahkaha mı? Çocuğun içinden ayı çıktı be. Anırıyodu resmen ama bu bile aşık olunca insanın gözüne güzel geliyordy. Mesela şu an anırması bana melodi gibiydi benim için.
"Güldüğüne göre sen de iyi değilsin"
"Zaten değilim"1
Kendini toparlayıp tekrar konuşmaya başladı sanırım ciddi görünmeye çalışıyordu.1
"Konuya dönecek olursak. Öncelikle polisi aramadım çünkü yanımda telefonum yoktu, hastaneye de götüremedim çünkü nerde bilmiyorum buralarda yeniyim. Bildiğim tek yere getirdim o da bu ev"
Çok fazla şüpheli bir cevap vermişti. Bok kokusu aldım ben bu konuşmadan. Gerçekten aşık olup kendine mi saklamak istedi beni acaba. Yok yok ben dersimi aldım babamın dizinden ayrılmam daha da. Bu taş gibi çocuk için bile. Yani... belki... ara sıra.4
Elimi çeneme koyup kafamı yavaşca aşağı yukarı salladım ve gözlerimi kısarak ona baktım.
"Madem buraları bilmiyorsun, yenisin gece vakti dışarda ne işin var? İnsan bilmediği yerde gece dışarı çıkar mı? "
Yakışıklı, şaşırmış bir halde bana baktı ama cevap vermek yerine mal mal yüzüme bakmaya devam etti. Oğlum cevap versene seni mi bekleyeceğiz biz?
"Evet, şimdi soruma cevap ver"
Tabi ki de sorguya çekecektim, tanımadığım adamı babama nasıl damat diye götüreyim. Biraz mantık canım.
"Peki, dediğin gibi olsun. Kendini rahat hissetmen için kendimi tanıtacağım ama sonra senin içinde bulunduğun bu durumu ve o sahte yara izleriyle beraber gerçek olanları konuşacağız. "
Ups, yakalanmışız. Yerden kalkıp yatağın kenarına oturdu. Derin bir nefes alıp yüzüme baktı.
" Ben Mahmut, buraya birkaç gün önce geldim. Ailemden habersiz geldim, onlar muhtemelen şu an beni arıyor her yerde. Sadece biraz yalnız kalmak istedim. Bu evde arkadaşımın eskiden kaldıkları evmiş bana burayı önerdi birkaç haftalığına burda kalmayı planlıyordum. Gece vakti dışarı çıkmamın sebebi de evde su yoktu, açık bir büfe bulur alırım diye çıkmıştım sonra karşıma sen çıktın. Birilerinden kaçtığın belliydi ve yüzünün hali ortadaydı ben de seni onların eline bırakmak istemedim. Seni de getirdim beraberimde uyanınca kendin gidersin diye düşündüm çünkü telefonum bile yok ne polisi ne ambulansı arayabilirdim. Etrafta da kimse yoktu telefon isteyecek. Mecbur kaldım. Bu kadar"8
Mahmut? Bu surata?1
"Annen baban adını Mahmut koyarken ne düşünüyorlardı çok merak ediyorum. Bu yüze bu taş gibi çocuğa kamyon şoförünün adının verilmesi... Üzüldüm adına, sana bir isim seçelim de değiştir. Mahmut ne oğlum. Sende tam Uzay'lık tip var. Yazık"2
Onaylamaz bir şekilde başımı sağa sola sallayıp bir ah vah sesleri çıkardım. Mahmut da şekilden şekle girerek bana bakıyordu. Ay harbiden Mahmut ne ya içimden söylerken bile uyuşmuyor.
"Tek takıldığın nokta ismim mi ayrıca ne var gül gibi isim"
"Yok, beni nasıl buraya getirdiğin kısma da takıldım."
"Evet işte tam olarak buna takıldım."
"Kucağıma aldım?"2
"Sen kimsin lan kucağa almak falan? Hayırdır?"1
Kafamı salladım aynı zamanda elimi de hayırdır anlamında ona uzatarak göz dağı vermeye çalıştım.
"Ay sen cidden normal değilsin. O adamın neden 'Allah sana sabır versin' dediğini şimdi anlıyorum. "
Yanımdan kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı. Yerimden fırladığım gibi koluna yapıştım.
"Ne adamı, hangi adam? Ne dedi ne dedii!!"
"Tanımıyorum sen bayıldıktan hemen sonra koşarak sokağa girdi sonra bizi yani seni gördü. Bana sabır dileyip geldiği yöne doğru gitti o sırada iki adam daha geldi buldun mu diye sordular o da bu taraf temiz deyip o iki adamı ters yöne götürmeye başladı"
Kimdi ki bu? Necom mu acaba, ay oysa oturup ağlarım. Ah benim iftiracı kekim
"Böyle orta boylu, kilosu da çok olmayan bir adam. Siyah kot pantolon ve siyah ceket vardı üstünde gerçi karanlıktan dolayı da siyah görünmüş olabilir. Yüzü hafif sakallı, çenesinde gamzesi vardı galiba bir de alnında iz gibi bir şey vardı burnu da kemerliydi."
"Gerçekten Necoymuş, ulan Neco... Ağlatcan mı beni şerefsiz"3
"Ne diyorsun ne ağlaması ne Necosu. Cidden aklımı mı oynatıyorum yoksa sen mi normal değilsin. "1
Tam bir şey söyleyecekken eliyle ağzımı kapattı.
"Dur! nolur sus. Zaten kafamı allak bullak ettin biraz daha konuşursan beynim kendini kullanıma kapatacak. Sen şimdi biraz daha yat dinlen yaşadıklarını düşün ben de o sırada kahvaltı hazırlayayım. Her şeyi sakince o zaman konuşuruz. Anlaşıldı mı?"3
Ben daha cevabımı vermeden elini çekip koşarak çıktı odadan. Sanki deli görmüş de ondan kaçıyordu. Neyse ben biraz daha Neco'yu düşüneyim, canım ya uzaklaştırmış o deccalleri, hem ne demiş Mahmut'a... Evet ne demişti! Girdiğim o hülyalı halden çıktım, ne demek Allah sabır versin. Allah niye sabır veriyor ya? Benim için demiştir onu ya, Allah bana sabır versin diye. O kadar şey yaşadım yani sabır dilemesin de ne yapsın. Aynen aynen kesin ondan öyle demiştir.2
Odada volta atmayı kesip kendimi yatağa attım, ben niye hapistekiler gibi odada bir oraya bir buraya yürüyorsam zaten. Bu Mahmut denen çocuk iyice sinirlerimi bozdu benim. Hep onun yüzünden. Mahmut da iyi çocuktu şimdi, karanlıkta bile yakışıklı olduğunu anlamıştım ama aydınlıkta çok daha iyiydi. Saçları kahve tonlarındaydı, yüzü ne küçük ne büyüktü. Çenesi belirgin ve bir yanağında gamzesi vardı, hele gözleri.. Ela gözlü birini ilk defa görüyordum ve muazzam bir şeydi. Yüzü o kadar güzeldi ki sanki her bir parça özellikle yapılmış ve yüzüne konumlandırılmıştı. Boyu da uzun bir şeydi, zaten ses tonu apayrı bir konuydu. Her şeyiyle tam bir film yıldızı gibiydi.. Ay pardon ismi dışında her şeyiyle. Mahmut nedir ya? İnsan çocuğuna Mahmut diye isim mi koyarmış2
Aşağıdan gelen seslerle kendime geldim, asıl düşünmem gerekenin çocuğun yakışıklılığı değil evime nasıl döneceğim olması gerekiyordu. Kocaman şehir, hiçbir şey de bilmiyordum ki. Yoldan geçen birine dedemin adını sorsam bilir mi acaba filmlerde zengin dedeler tanınıyordu bulundukları şehirde. Anlaşılan bugün bunun gerçek olup olmadığı test edecektik. Bakalım ne kadar doğru.
Bu fikir tutmazsa babamı arar beni almasını söylerim canım, çok zor değil. İşte zeki olmak böyle bir şey, şu salak Mahmut gibi miyim ben. Resmen deli muamelesi yaptı çocuk bana.
Ben bunları düşünürken kapı çaldı, gel diye seslendiğimde Mahmut içeri girdi.
Beyime mutfak önlüğü de pek yakışmış canım.
Sesim birazcık kedi mırıltısı gibi çıkmış olabilirdi ama bu Mahmut'un tek kaşını kaldırarak bana bakmasını gerektirmezdi. Yakışıklı hanımcı erkek görünce dibimiz düşmüş olamaz mı, olabilir böyle şeyler. Yataktan kalkıp onun peşinden mutfağa geçtim. Her yerde toz tabakaları olsa da güzel bir evdi bence. Eskiden kim kalmışsa burada baya zevkli ve düzenlilermiş.
"Kahvaltıda ne yersin bilmiyorum ama elimde sadece bunlar var."
Sadece bunlar var dediği masada en az 5 çeşit kahvaltılık vardı. Koraltan ailesine gelmeden önce kahvaltıda sadece babamların artıkları kalırdı payıma, o da iki üç lokmalık bir şey olurdu. Dağdan inmiş Cevdet ve oğlu ne var ne yok yerlerdi. Neyse geride kalmıştı o günler. Şimdi niye aklıma geldiyse o şeytan yüzlüler. Uzun zamandır bir kere bile hatrıma düşmüyorlardı. Galiba bulunduğumuz mahalle, yaşadıklarım, evin tozlu oluşu beni ve anılarımı tetikledi. Ay aman geçti gitti, elimi kafamın üstünde düşüncelerimi savuşturuyormuşum gibi hareket ettirdim. Tabi bu sırada Mahmut'un da şaşkın bakışlarına maruz kaldım.
"Sen gerçekten deli olabilir misin?"
"Evet"2
Çocuk elindeki çatalları düşürecek gibi oldu. bu hali çok komikti, ciddi ciddi korkuyordu benden.
"Evet deliyim... ama sana"3
Yanağından makas alıp sandalyelerden birine oturdum.
"Şakanın sırası mı? Tanımadığım etmediğim birini eve almışım, hırlı mı hırsız mı bilmiyorum, tedirgin oluyor insan"
Tedirgin oluyormuş, sen şuna korkuyorum desene.
"Doğru haklısın seni daha fazla korkutm- ay pardon tedirgin etmemek için kendimi tanıtayım. Gerçi beni tanımamana şaşırdım. Biraz ünlüyüm de bu aralar"
Bana inanmıyormuş gibi bakıyordu, bir de burun kıvırıyor. Telefon olacaktı da gözüne soka soka gösterecektim takipçilerimi.
"Adım Ahu, youtuberım bir de Koraltanlar ailesinin karışan kızıyım belki bu haberi duymuşsundur. Bunu da duymamışsın anladık, dünyadan haberin yok senin neyse, para için kaçırıldım. Babamların beni almasını biraz hızlandırmak için öyle bir makyaj yaptım. O adamlar da kabul etti, zorluk çıkarsaydım o sahte yaralar gerçek olacaktı diye düşündüm gerçi kaçarken gerçek oldu ama neyse. Sonra kanser olduğumu ve ilacımı almam gerektiğini söyledim, eczane soyduk. Ben onları atlattım ve senin kucağına atıldım gerisi malum. Biraz atlayarak anlattım anlamışsındır diye umuyorum. Zeki çocuğa benziyorsun gerçi biraz salaklık da var gibi ama"
Mahmut ağzı açılmış halde kalakalmıştı, ben de boş kalmasın bari deyip ağzına bir tane zeytin attım. Kaşlarını çattı bu sefer de
"Yaptıklarına anlam vermeyi bıraktım. Hem ne yaşamışsın sen öyle ya hangisine şaşıracağımı şaşırdım. Beynim bu sefer tamamen error verdi."
"Ohoo sen buna error veriyorsan diğer şeyleri duysan naparsın acaba"
Şaşkın şey ya, çok tatlı duruyordu şu an.
"Bir dakika en önemli noktayı kaçırdım, sen kanser misin?"
Çayımı höpürdeterek içtim o sırada kafamı sallayarak onayladım
"Ama henüz başlarındayım, önemli değil pek fazla. Tedavi görüyorum şu an, doktorlar erkenden iyileşeceğimi söylediler"
Hüzünle önüne döndü. Gerçekten üzülmüş gibi bir hali vardı. Ağzı açılıp kapanıyor ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.
"Çok geçmiş olsun. Umarım çabucak atlatırsın"
"Ay atlatırım tabii, güçlü kızımdır"
Elimi kaldırıp omzuna vurdum, ne demek deli?
"Sen şaka yapma Mahmut, konuşma Mahmut, kahvaltını et. Ayy sana Mahmut diyesim de gelmiyor bir ağzımdan çıkan kelimeye bir de şu taş gibi çocuğa bak."1
"Sence odaklanman gereken kısım o muydu"
"Kendine benzetmişsen beni demek ki"
"Ulan iki dakikada nasıl bana benzeyebilirsin."
"Ayrıca evet taş gibi çocuksun, niye ilk defa duymuş gibi tepki verdiysen. Aynaya bakınca görmüyor musun sanki kendini."
"Haklısın da, senden duymak, bir de öyle açık bir şekilde.. Şaşırtıcı sadece"
Ne dediğimin farkına varıp hemen düzeltmeye çalıştım
"Yani alışırsın derken... Şey yani, dilim sürçtü"
"Allah söyletmişse demek ki"2
Bu çocuk bana mı yürüyordu ne, haklı gerçi bulmuş benim gibi güzelini yürür tabi.
"Orası kolay hallederim ben, karnımı doyurayım önce sonra çıkar giderim. Beni özleyeceksin biliyorum ama napalım mecbur. Sen benim hesabıma yaz müsait olunca dönerim ben sana"
Yan gülüşümü yapıp göz kırptım
"Ne özlemesi ya, şükür namazı kılacağım senden kurtulduğum için"2
Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim, çocuk iyi bozmuştu beni. Tarihte ilk defa biri beni bozmuştu, ben de madem lafımla bozamıyorum ellerimle o güzel yüzünü bozarım diye düşünüp üzerine atıldım, elimi saçına attım. Her bir telini dağıtıp çektim, Mahmut da bağırıyor ellerimden kurtulmaya çalışıyordu.1
"Bıraksana kızım... lan acıyor"
"Manyaksın sen, Ahhh acıyor diyorum, çekme"
"Tekrar söyle az önce söylediğini"
"MAN... AHHH şaka valla şaka sen hayatımda gördüğüm en aklı başında en güzel en mükemmel kızsın. Senin o güzel kahverengi gözlerine şiirler yazdım kafamdan, dudakların da müthiş hele yanakların... Hiçbir kelime yetmez güzelliğine... Ya kızım daha ne istiyorsun bıraksana saçımı, kafamda saç bıraktığından şüpheliyim"
R nedir nasıl yapılır, görüyoruz. Elimde bir tutam saçla yerime oturdum, yeterince atmıştım içimdeki hıncı. Mahmut'un bakışları elimdeki saçlarına dönmüştü ve gözleri dolmuştu sanki.
"Bir de bayıl istersen"2
Bakışlarını yüzüme çekti, biraz sinirli gibi duruyordu. İşaret parmağını bana doğrultarak sallamaya başladı.
"Eğer kel kalırsam ve kimse beni istemezse gelip seni bulucam kızım"
"Bu bir evlenme teklifi miydi? Evet evet eveettt, kabul ediyorum"3
"Sen çıldırmışsın... hiç iyi değilsin sen. Eve gidince ilk işin bir psikoloğa görünmek olsun."
"Bana deli diyorsun ama kendin ailenden kaçıp hiç bilmediğin bir yerde sana ait olmayan bir eve kalıyorsun. Ne telefon ne başka bir şey, kim daha deli tartışmayalım istersen.
"Senin de baskıcı bir ailen olsa sen de kaçardın"
"Demedim bir şey sinirle ağzımdan çıktı. unut dediklerimi."
"Ya bak gerçekten iyi niyetle soruyorum, belki bir yabancıya anlatmak iyi gelebilir. Benim de eski ailem pek iyi sayılmazdı o yüzden anlarım seni"
"Ya onu geç şimdi, anlatırım sonra"
"Ben tek çocuğum, annem ve babam başarılı iki avukat. Doğduğum günden beri attığım her adım, yediğim her yemek planlıydı. Ailem sanki çocuk değil de robot yetiştiriyorlardı. Küçükken onları pek görmezdim sürekli işte olurlardı ama son zamanlarda sık sık beraber vakit geçiriyoruz. Aklına iyi bir şey gelmesin bunun sebebi çıkardığım sorunlar. Başlarda okulda çok başarılıydım, her zaman 100 alırdım tüm derslerden. Tabi bunun benden götürdüğü şeyler oldu mesela hiç çocuk olamadım, tek bir arkadaşım bile olmadı. Hep ders, hep ders... Ne kadar başarılı olursam ailem beni o kadar umursar düşüncesindeydim ama hiçbir zaman umursamadılar, taa ki liseye geçip notlarım düşmeye başladığı an. İşte o zaman ilgilenilmeye başlandı benimle. Notum ilk düştüğünde sınavda hasta olduğum için düşmüştü sonra ailem bana kızarak da olsa iletişime geçince notlarımın daha da düşmelerini sağladım. Derslere girmiyor sınıf arkadaşlarımla takılıyordum, işte o zaman hayatım boyunca neler kaybettiğimi fark ettim. Ailem bana bir çocukluk borçlu ama bunun bile farkında değiller. Başta onların ilgisini çekmek için haylazlık yapıyordum ama sonra fark ettim ki ben bundan zevk alıyordum, o yüzden hayatımı yaşamaya karar verdim. Kaçmamın sebebi ise beni son zamanlarda fazla sıkmaları ve saçma sapan tehditleri, kaçarak hem dinlenmek istedim hem de gözlerini korkutmak. İşte benim hikayem bu."
Ağzım açık kalmıştı. Demek ki iyi bir ebeveyn olmak eğitimle eş değer değilmiş. Eskiden okumuş, meslek sahibi olmuş insanların mesleklerinde olduğu gibi ebeveyn olarak da başarılı olacaklarını düşünürdüm. Ne kadar eğitimliysen o kadar iyi olursun diye düşünürdüm ama Mahmut'un hikayesi bu düşüncelerimi paramparça etmişti. Benim eski ailemde kimse okumamıştı bile, tek okuyan bendim. Onların o kötülüklerini cahilliklerine, eğitimsizliklerine vermiştim. Önemli olan okuldaki eğitim değil insan olarak kendini ne kadar gerçekleştirebildiğinmiş. İki farklı ebeveyn ama aynı acıları çekmiş iki çocuk. İkimizin de ailesi bize bir çocukluk borçluydu. Onun yetiştirilme tarzı farklı olsa da acısını hissedebiliyordum.1
Sandalyemden kalkıp onun yanına gittim ve sarıldım. Onu anladığımı, yanında olduğumu hissetsin istedim.
"Bazen kelimeler anlamsız kalır, davranışların daha çok şey anlatır. Seni anlayabiliyorum, acını hissedebiliyorum"
Duraksadı, kasılmış olan kasları gevşedi ve koluma birer birer yağmur damlaları gibi gözyaşları düşmeye başladı.1
"Hikayemi kime anlatsam benim nankör olduğumu, daha ne istediğimi söylerlerdi. Dalga geçerlerdi o yüzden anlatmayı bırakmıştım. Sana söyleyip söylememe konusunda tereddüt ettim ama sonra en fazla ne olabilir ki dedim, başta gülüp dalga geçer diye düşündüm zaten bu tepkilere alışık olduğum için çok koymaz dedim kendi kendime ama bu tepkini beklemiyordum. Hayatımda ilk defa anlaşıldım"
Hiçbir şey söylemedim sadece daha sıkı sarıldım ve sırtını sıvazladım. sonrasında yolmak için elimi daldırdığım saçlarına bu kez sakinleştirmek için okşadım. Ne kadar süre geçti bilmiyorum sonunda sakinleştiğini düşündüğüm anda saçlarını okşayan elim durdu ve kafasına bir tokat geçirdi.1
"Ay tamam yeter bu kadar, ne çok ağladın. Resmen gözyaşlarınla duş aldım"
"Abartma be, iki ağladık diye hemen üste çıkma"
"İki ağladım derken, susturmasam komşular evin su bastığını sanıp itfaiyeyi arayacaktı ya"
"Abartma makinesi seni, hem çok konuşma yardım et sofrayı kaldıralım da seni evine götürelim"
"Sen git önce sümüklerini temizle ben burayı hallederim"
Gözleri şokla açıldı, sanırım dediğime inanıp yüzünde sümük var sandı. Koşarcasına çıktı mutfaktan. Halbuki bu haliyle çok tatlıydı özellikle ağlamaktan kızarmış burnuyla... Masayı toparlayıp kirlileri yıkamaya başladım zaten iki bardak bir şeydi. Ben bunlarla uğraşırken Mahmut efendi üstünü değiştirmiş saçını başını düzeltmiş gelmiş. Ben burda iş yapayım o süslensin, paşam ya
"Sen süslendin püslendin tabii gidelim, ben de böyle kirli pasaklı çıkayım. Erkekleri benden uzak tutmak için güzel taktik ama ben böyle çıkamam"
Dediğimi hiç düşünmemiş gibi şaşırdı, sanırım bunu akıl edememişti
"Bana pek pasaklı gibi gelmemiştin halbuki, hem ne alaka erkekleri uzak tutma falan"
"Aşkın gözü kör tabi haklısın. Bana bir tane tişört ver bari üstümdeki hiç hoş kokmuyor. Duş almak isterdim ama hem ev senin değil hem havlun bile yoktur"
İtiraz etmek istedi ama haklı olduğum için sustu beyefendi.
"Tamam o zaman beni bekle tişört alıp geleceğim"
Bekleyecektim zaten başka işim mi vardı sanki. O sırada eve de göz atabilirdim, çok fazla karıştırmadan. Evde çok fazla tablo vardı ve hiçbirinin üstü örtülmemişti, garip.. Bunlar böyle tozlanıp sararırdı bunu da ben mi söyleyeyim. Yüzünde hüzünlü bir ifade olan bir kadının bale yaptığı tablo inanılmaz güzel görünüyordu. Üstü tozlanmasına rağmen ışıltısından hiçbir şey kaybetmemişti. Kadının hüzünlü yüz ifadesiydi sanırım beni kendine çeken. O kadar gerçekçi çizilmişti ki sanki o kadın bale yaparken orda onu izliyormuş gibi hissettiriyordu
"Noluyo ya niye çığlık atıyorsun"
"Ödümü kopardın be salak öyle sessiz sessiz gelinir mi?"
"Pek de sessiz gelmemiştim ama .. Tabloya çok odaklandığın için de duymamış olabilirsin"
Olabilir şimdi, hakkını yemeyeyim çocuğun. Ben baya tabloya dalmıştım bu yüzden duymamış olabilirdim ama bu yine de onu zorbalamayacağım anlamına gelmezdi
"Sen sinsi sinsi yaklaştın ondan duymadım"
Kaşlarını kaldırıp elini göğsüne koyarak o meşhur inkar etme pozisyonunu aldı. Bir de göz deviriyor, şapşal çocuk. İnsanın sevesi geliyor ya. Ay bir dakika ne sevmesi ne şapşalı ya kafayı yedim iyice.
"Neyse yeter bu kadar gidelim artık"
"Neden Ahucum cazibem seni fazla mı etkiliyor yoksa"
"Ne alakası var ya abartma kendini bu kadar"
"Önce şapşal gülümsemeyle bakmalar sonra kafayı iki yana sallayıp cazibemi yok etmeye çalışmalar... Yani sen de haklısın bu yakışıklılığa kalp mi dayanır ama üzgünüm kalbimi bir deliye kaptıracak kadar kafayı yemedim henüz"1
Tek nefeste defalarca laf soktu çocuk bana şaka gibi. Ayrıca yine deli mi dedi o bana? Üstüne atlayıp saçını çekmeye başladım
"Sensin lan deli. Ne demek Ahu Koraltan'a deli demek!! Hadsiz köpek!!"
Tüm gücümle saçını çekiyor bir yandan da yumruk atıyordum, salak Mahmut da böğürüp beni üstünden atmaya çalışıyordu.
"Bu delilik değil de ne? Kız deli olmadığını söylerken bile deli deli hareketler yapıyor. Ya yeter acıyor diyorum acıyor."1
"Bak hala deli diyor! Hem zaten acısın diye çekiyorum"
"Peki.. Sen kaşındın Ahu Hanım, beni buna sen zorladın"
Saç diplerimde inanılmaz bir ağrı vardı, bu salak ciddi ciddi saçımı çekiyordu. Benim.dokunmaya.kıyamadığım.saçlarım.
Saçlarımın kafamdan kopuşlarını hissedebiliyordum, her bir telimin intikamını alacağım Mahmut efendi. Saçlarına daha da asıldım, kafasını da ısırdım. Ne kadar zarar verirsem o kadar içim rahatlardı.
"Sen bırak saçımı vahşi, bir de ısırıyor manyak"1
5 dakika boyunca bu diyaloğu gerçekleştirdik ama ikimiz de pes etmedik gerçi ben hafiften pes edecek gibiydim yoksa kafamda saç kalmayacak.
"Anlaşma yapalım, üç deyince ikimiz de bırakıyoruz"
"Hele hele bana diyene de bakın, sanki kendisi bırakmış gibi."
"Ben senin bırakmayacağını bildiğim için bırakmadım"
"Ne hikmetse ben de öyle ve sen beni şaşırtmadın"
Mahmut tam bir şey söylemek üzereyken sallanmaya başladık.
"Hayır olmuyor sadece bacaklarım ikimizi de taşımayı reddediyor. takati kalmamış"
"Söyle adam olsun taşımaya devam etsin"
Sonunda ikimiz de yere düştük, o altta ben üstteydim. Millet düşerken dudak dudağa gelip öpüşüyor bizim kafalarımız karpuz gibi çarpışıyor bir de hala saçları bırakmayan el detayı da vardı tabii.
"Lütfen, bir an önce çıkabilir miyiz çünkü ben hayatım konusunda endişelenmeye başladım"
"Hah haspam. Asıl ben endişelenmeye başladım."
Üstünden kalktım kalkarken dirsek de attım hafif tekme de attım. Hepsini hak ediyordu bu öküz. Yerdeki duran tişörtü aldım ve en yakın odada üstüme geçirdim, kendi tişörtümü de yere attım maksat dağınıklık yaratmak keşke bulaşıklarını da yıkamasaydım. Salona geri gittiğimde beyefendi daha yeni yerinden kalkmış üstünü düzeltiyordu. Ona çok fazla bakmadan giriş olduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerledim.
Cevap vermedi ama duyduğunu biliyordum. Kapıyı açıp çıktım o da peşimden geldi niyeyse şu an kendimi anne tavuğa onu da civcive benzettim. Arkamı dönüp ona baktım boynu bükük beni takip ediyordu dağılmış saçı ve alnındaki diş izleriyle. Sanırım o henüz diş izlerinin farkında değildi, saniyelik vicdan yapmıştım bu haline ama saniyelikti işte, geçti gitti.
İkimiz nereye gittiğimizi bilmeden sessizce sokakları dolaştık ama tek bir insana bile rastlamadık ve evet sessizce... şaşırtıcı biliyorum ama bunu başardık.
Birden omzumu tutup beni olduğum yere sabitledi
Ayy bu iyice delirdi, gaipten sesler duymaya başladı. Yavaşça konuştum, niye bilmiyorum ama ona yaklaşarak fısıltıyla cevap verdim
"Delirmedim, zihnini susturup dinler misin"
Bu çocuk akıl mı okuyordu, eğer öyleyse büyük sıçtık. Ona yakışıklı, seksi, taş gibi dediğim yerleri de duydu mu acaba?
Ha?
Hunharca gülmeye başladı eliyle beni gösterip duruyor ve gülüyordu. Ne oluyor ya, gülmekten gözünden yaş bile gelmeye başladı
"Yüz... İfad.... AHAHAHA.. yüğz ifa...den çık kmik"1
Durmadan gülüyor abuk subuk kelimeler söylüyordu, ne dediği de anlaşılmıyordu ki. Ellerimi göğsümde bağlayıp ters ters ona bakmaya başladım. Ne kadar süre geçti bilmiyorum sonunda sakinleşmişti
"Yüz ifadeni var ya görmen lazımdı, keşke telefonum yanımda olsaydı da çekseydim bak şimdi yine hatırladım ama bu sefer gülmeyeceğim yoksa çenem çıkacak artık"
Hiçbir şey demeyip ona ters ters bakmaya devam ettim.
"Ay Ahu Allah aşkına nerden bilebilirim, yüz ifadeni okudum sadece. Düşündüklerin yüzüne yansıyor. Özellikle aklını okuduğumu sandığın an önce şok oldun sonra korktun hafif de yanakların kızardı. Hayır merak ediyorum o güzel kafanda ne düşündün ne bu kadar korkup utandın? Yoksa benimle mi alakalı?"
Bu gittikçe bana mı yaklaşıyordu yoksa ben bana mı öyle geliyordu. Yerimden hiç kıpırdamadım ve o da gelip dibime girdi
"Ay ne alakası var ya, uyduruyorsun şu an hem o kadar yakışıklı erkek varken zihnimi sen ve bu çirkinliğinle meşgul edemem"
"Hem nereye, konuyu da dağıttın "
"Cidden tartışamayacağım, ağzım gülmekten yoruldu biraz dinlenmesi gerek"
"Şimdi, sesi dinle derken gelen çocuk seslerini kast ettim. Sanırım oyun oynuyorlar çünkü bağırıyorlar. Sese doğru gidebiliriz, çocuk varsa ana babaları da vardır."
Arada mantıklı şeyler söyleyebiliyormuş bu öküz, sessiz kalarak peşinden gittim. Ara sokaklardan geçtikçe sesler yaklaşıyordu, çocuklar gerçekten de Mahmut'un dediği gibi bağırıyorlardı, anladığım kadarıyla maç yapıyorlardı çünkü buraya at, gol gibi aşırı yüksek bağırışlar geliyordu.
"Biliyor musun daha önce hiç sokakta top oynamadım."
"Bizim ev sitenin içindeydi, aileler çocuklarını sokaklar yerine kreşlere yollardı orda da pek futbol maçı yapmak mümkün değildi"
"Benim de çocukluğum sokakta geçti, eskiden anne bildiğim o kadın çok engellerdi beni ama yine de kaçardım. Kız olduğumu hanım hanımcık olmam gerektiğini, erkeklerle oynamamın günah olduğunu söylerdi. Ya çocuktum ben ne günahı, manyak kadın"
İkimizde geçmişimize acı bir gülümseme yolladık. Omzumla Mahmutu dürtüp çocukları gösterdim. Anlamayıp ne var dercesine kafasını salladı, pis pis gülümseyip göz kırptım. Parmak ucumda yükselip omzuna pat pat vurdum
"Takip et beni aslan parçası, maç yapıcaz"1
"Hiişşş sorun yok kendini bu mükemmel kızın kollarına bırak. Senin çocukluğuna bir futbol maçı borçluyuz"
Çocukların yanına hızla gidip toplarını yakaladım ve oyunu durdurdum. Bağırıp üstüme yürümeye çalıştılar ama Mahmutu görünce yemedi tabi
"Ayrıca o bir kız, olmaz"1
Hepsi bir ağızdan bir şey söyledi ama sesler birbirine karıştığı için anlayamamıştım. Neyse önemli olan bu değildi
"Ne diyorsun sen ya, gel gidelim burdan "
Kulağıma yaklaşan Mahmutu itekledim. O sırada arka taraftan bir çocuk gururla kendi telefonunu gösterdi. Ona elimle gel gel işareti yaptım.
"Aç bakalım Google'ı yavru kuş, yaz oraya Ahu Koraltan diye. Sonra yazanları sesli oku"
Çocuk adımı aratıp çıkan sonuçlara baktı, oldukça şaşırmış olmalı ki bir bana bir telefona bakıyordu.
"Berat dondu, ne gördün oğlum"
Hepsi beraber telefona bakmaya başladılar ve Berat gibi bir bana bir telefona bakmaya başladılar.
"Küfür etmek kötü bir şey çocuklar, şimdi kim olduğumu bildiğinize göre artık oynayabiliriz diye düşünüyorum. Kazanan takıma benden istediği takımdan orijinal forma ve bir top, kaybeden takıma da sadece top ve çikolata. Anlaşıldı mı? Kabul ediyor musunuz? "
"Madem bu kadar zengin burda ne işi var?"
"Bize de biz oyuna ve kazanmaya bakalım"
"Aynen öyle bize hava hoş, kaybetmeye hazır olsunlar"
"Yazı tura atalım, hangisi çıkarsa ona gider"
Çocuklar kendi aralarında tartışıyorlardı sonunda bir karar verip yazı tura attılar ve çoğunluğun kısa olduğu takıma alındım. Çocuklar takımlarına girdiğim için üzülmüş gibilerdi, sanırım kız olduğum için kötü oynadığımı Mahmut'un da erkek olduğu için iyi oynadığını sanıyorlardı ama büyük yanılıyorlardı.
"Abla bakma sen bunlara ben mutlu oldum seninle aynı takımda olduğuma. "
Yeşil gözlü sarışın bir çocuktu 11 yaşlarında ya var ya yoktu. Saçlarını karıştırdım
"Teşekkür ederim, kazanmak için sabırsızlanıyorum"
"Abla sen çok fena birine benziyorsun iyi oynmasan bile bir şekilde oyunu alırmışız gibime geliyor"
Mahmut'a baktım, şaşkın şaşkın çocukları dinliyordu, o hiç maç yapmamış ki nerden bilsin. Başını kaldırıp bana baktı ve göz göze geldik o sırada elimi yumruk yapıp boğazıma götürdüm baş parmağımı sanki bıçakmış gibi boğazımı baştan sona çizdim, bu ona acımayacağım anlamına geliyordu. Sırf ilk oyunu diye tabi ki acıyacak değildim.
"Herkes tamamsa oyun başlasın!!"
Karşı takımdaki çocuklar çok iyi oynuyordu ama benim takımım daha iyiydi. Hem onların takımında oynamasını hiç beceremeyen biri vardı bu da onları aşağı çekiyordu. Mahmut top ona geldiğinde napacağını şaşırıyor topu ilk isteyene atıyordu, bazen bizim takıma da attığı oluyordu tabii. Canım ya o kadar aşık ki bana topları bize atıyor hatta bir keresinde bana olan aşkını kanıtlamak için kendi kalesine gol atmıştı. Bu aşk değil de ne?3
Maçın bittiğini belli eden düdük çaldı, kazanan tabi ki bizdik. Başka sonuç olması söz konusu bile olamazdı. Karşı takım üzülmüş ahlayıp vahlıyorlardı. Ben de o sırada kendi takımıma üçlü çektiriyordum.
"Ya abla bu haksızlık, hile yaptınız"
Karşı takımın kaptanı Emre sonucu hazmedememişti anlaşılan.
"Ay Emrecim ağlayacağını bilsem oynamazdım"
Benim takım arkadan ooo'layıp tam destek çıktı.
"Hile yaptın, durmadan çelme takıyordun Mahmut abiye bizim de kolumuzdan tutup durduruyordun. Tamam iyi oynuyordun eyvallah da, çok fazla hile yaptığını da inkar etme"
Belki biraz yapmış olabilirdim. Biraz ama..6
"Evet Ahu beni salmadın ki oynayayım."
"Sanki çok iyi oynadın da ben engel oldum, oğlum sen kendi kalesine 2 gol atmış insansın"
Küçümseyici bir kahkaha attım. Ona çelme takmamdaki amaç engellemek değil sadece canını acıtmak içindi. Tanıştığımız andan itibaren çok sinirimi bozmuştu, hem nesine engel olcam ben bunun daha oynamasını bilmiyordu
"Abla siz ne biçim sevgilisiniz ya"
"Aynen, ben hiç böyle sevgili görmedim"
"Sanki sevgili değil düşmanlar"2
Çocuklar bize kafaları karışmış gibi bakıyorlardı, tüm odakları şu an bizdik. Maçı unutup bize odaklanmışlar şaka gibi, ellerinde çekirdekleri eksikti bir tek.
İkimiz aynı anda konuştuk, sonra birbirimize ters ters bakıp önümüze döndük.
"Neyse çocuklar, teşekkür ederiz. Her iki takıma da forma ve top vereceğim. Siz adlarınızı bir kağıda yazın bana verin bir de hangi takımlı olduğunuzu. Formalar tamamlandığında bizzat gelip vereceğim"
Hepsi sevinçle yerlerinde zıplayıp heyecanla kağıt aramaya başladılar sonra da sıraya geçerek isimlerini yazdırdılar. Benim takımın kaptanı Serhat gelip kağıdı bana verdi.
"Başkası olsa güvenmezdim, vermez boş verin derdim arkadaşlarıma ama sana güveniyoruz Ahu abla"
"Teşekkür ederim Serhat emin ol gelip vereceğim."
Hepsiyle vedalaştık, tek bir futbol maçıyla bağlanmıştım bu keratalara. Son olarak Emreyle vedalaştığımda kulağıma yaklaşıp tehdit etti beni.
"Bak eğer o formalara gelmezse hesabına girip bir sürü kötü yorum yaparım, evini bile basarım ha"
"Aaa bak hatırlattığın iyi oldu, ben unutmuştum. "
"Şimdi ben burda yeniyim tamam mı, evin yolunu kaybettim bulamıyorum. Elimde ne adres ne bir telefon var. "
Daha devam edecekken Emre atladı lafa
"Neresi abla neresi. Tarif et bize dakkasında buluruz sana. Adana bizden sorulur"1
Gülmek istedim laflarına, bir dediğine bak bir de boyuna. Erkeklerin kibri her yaşta aynıydı. Serhat da Emre'ye destek çıktı.
"Aynen Ahu abla bizim girmediğimiz delik yok. "
Bilmeyeceklerini bile bile tarif etmeye başladım. Ne kaybedecektim ki zaten
"Ya şimdi böyle bir sürü lüks evler var. Hani villa gibi ama bahçede havuz falan yok, büyük bir bahçe var. Bu şekilde bir sürü ev var gri, beyaz, açık mavi renklerinde. Ha bir de şey böyle simsiyah ev vardı o çok dikkatimi çekmişti, ev değil de şatoydu sanki 3 katlı falandı. Oranın o düzeninde hem rengiyle hem biçimiyle çok absürt duruyordu. "
Çocuklar bir süre anlattıklarımı düşündüler, kendi aralarında isimler söylüyor ama biri orası değil diye itiraz ediyordu. Ne kadar süre geçti bilmiyorum sonunda Emre bağırarak oturduğu yerden kalktı.
"Hani gitmiştik ya Serhat, okula yeni bir kız gelmişti sen hoşlanıyordun bir ara ondan. Bir gün onu takip etmiştik Ahu ablanın o bahsettiği yere gitmişti, yakın arkadaşı mı ne orda kalıyormuş sonradan öğrenmiştik."
"Aaaa evet, hatırladım ama nasıl bulucaz orayı"
Mert de heyecanla oturduğu yerden kalktı. Bu gruptaki telefonu olan tek kişiydi. Telefon mu? Ben niye en başta babamı aramak varken burda bu kadar vakit kaybetmiştim ki?3
"Ben o gün ordan anneme konum atmıştım sanırım, hala duruyor olması gerekiyor. Eğer doğruysa bulduk demektir"
Çocuklar yine kendi aralarında konuşmaya başladı.
"Eğer doğruysa gidecek misin?"
"Git tabi ama... Sanırım sana alıştım. Benim için çok güzel ve özel bir gündü. Çocukluğuma dönmüş gibi oldum teşekkür ederim. Bunları asla unutmayacağım"
Rica ederim ve merak etme sen unutmak istesen de ben unutturmam bu günleri şimdi şu kağıda sen de numaranı yazıyorsun. Eve gider gitmez atacağım mesajlara dön. "
"Hadi hadi çok konuşma yaz şuraya"
Güldü, salak çocuk gülünce ayrı yakışıklı oluyordu. Sıcak bir yaz gününde esen rüzgar gibiydi gülüşü: rahatlatıcı ve huzur dolu. Ne kadar inkar etmek istesem de gerçekten etkilenmiştim bu şapşala.
Serhat yanıma yaklaşıp konumdan etrafı gösteriyordu ve evet aynı mahalleydi
"Evet burası, çok teşekkür ederim çocuklar"
"Burası biraz uzak ama nasıl gideceksin?"
Güzel soru, kendimi daha fazla yormadan Mert'in telefonundan babamı arayıp gelip beni almasını söyleyebilirdim ama onları şaşırtmak varken neden bunu yapayım ki
"Taksi çağırırız, adresi ona veririm götürür. Ayrıca Mert numaramı söyleyeceğim yaz bakayım. Ne zaman olursa olsun arayıp mesaj atabilirsiniz. Her şey için teşekkür ederim çocuklar."
Etrafa hüzün çökmüştü sanki, benim onlara bağlandığım gibi onlar da bana bağlanmıştı sanırım. Burda olduğum süre boyunca bu çocukları sık sık ziyarete gelecektim. Mete'yi de alırdım yanıma. Deniz de gelirdi belki, o daha çok internet oyunları severdi ama belki bu oyunları da severdi. Onları hatırlayınca daha da üzüldüm, özlemiştim ailemi.
Mahmut'a baktım, o da hüzünlüydü. Aşık olduğu kızdan ayrılıyor tabii üzgün olacak.
"Taksi çağırdık birazdan gelirmiş, sen dalmıştın duymadın galiba"
"Dalmışım evet, kusura bakma bir şey mi dedin?"
"Seninle gelmek isterdim ama evin adresini bilmiyorum maalesef burda ayrılmak zorundayız. Benden ayrılman zor olacak biliyorum ama en azından online konuşacağız. İletişimimiz kesilmeyecek. Senden hoşlanıyorum sanırım, en kısa zamanda eve gidip sana yazacağımı bil"1
Benden hoşlanıyormuymuş? Ay kalbim.. Heyecandan ve mutluluktan bayılacaktım galiba.
"Bana cevap vermeni sabırsızlıkla bekleyeceğim. Ayrıca asıl senin benden ayrılman zor olacak"
Beni kendine çekip sarıldı, o kadar aniydi ki başta put gibi durdum ama sonra ben de ona sımsıkı sarıldım. Çok güzel kokuyordu zalımın çocuğu... Bir süreliğine her şeyi unutup ana odaklandım. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim, ilk defa bir erkeğe erkek gözüyle bakıyordum ve sanırım hoşlanıyordum da. Naptın bana be kamyon şoförü isimli çocuk.
"Bir de sevgili değiliz diyorlar, gözümüzün önünde bir öpüşmedikleri kaldı"7
Çocukların seslenmesiyle büyülü an parçalara ayrıldı, ayrılma vakti gelmişti. Mahmut'un kıllarından sıyrılırken son kez saçını çekip kafasına vurdum. Sadece güldü3
"Sen de öyle ve en yakın zamanda mesajıma dön"
Çocuklarla da ikinci defa vedalaştım ve gözlerim dolu dolu arkamda yeni tanıştığım halde kalbimde yer edinen insanları geride bıraktım. Henüz çok uzaklaşmamışken Mahmuta bakarak dudaklarımı oynattım.
Dediğimi anlamış olmalı ki güldü ve el salladı. Bir an nah çekecek sanmadım değil.
Bir günde kaçırılmış ve aşık olmuştum. Kalbimi hiç tanımadığım birine kaptırmak da ben dışında kimsenin yapacağı bir delilik değildi. Bir de Mahmut isimli birine... Neyse ben çocuklarımızın ismini daha modern şeyler koyarım.1
Seninle tekrar konuşacağımız zamanı sabırsızlıkla bekleyeceğim hayatımı kurtaran ve kalbimi çalan çocuk.4
🧚
🧚 Şimdiye kadarki yazdığım en uzun bölüm bu oldu, umarım beğenmişsinizdirrr
🧚NASILDI BÖLÜM? Dün atacaktım ama biliyorsunuz ki uygulama bakımdaydı o yüzden atamadım. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. 7
🧚Bu ikili ve uyumlarına bayıldıım, yazarken sürekli güldüm. Manyak şeyler yaa7
Okur Yorumları | Yorum Ekle |