41. Bölüm

2.9

Hiv
hivs4u

İyi okumalar <3

 

💃🏼

 

“Hiç mi utanmadın ya gözümün içine baka baka yalan söylemeye. İnsanın yüzü kızarır biraz ya”

 

Karşımda put gibi dikilmiş hiçbir şey demiyordu, zaten ne diyecekti ki. Onun o yılan dili yalan dışında bir şeyler söyleyebilir miydi?

 

“Noldu, alışık değil misin doğruları söylemeye? Ya ben o gün o haldeyken güvendim sana yetmedi her gün mesaj attım ya. Aklım almıyor. Naptın okuyup okuyup güldün mü bana?”

 

“Cevap versene!”

 

Bana cevap vermediği her saniye onu geriye itiyor cevap vermesini sağlamaya çalışıyordum, yere diktiği bakışları bana çevrilsin bir şey söylesin istiyordum. Aptallığımı yüzüme vursun istiyordum, en azından bunu yapsın. Ben ona vurmaya başlayınca arkadaşlarından biri kolumu havada tutup engelledi beni.

 

“Ne yaptığını sanıyorsun sen?”

 

“Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun, çekil şurdan be. Almiyim seni de ayağımın altına.”

 

Arkadaşı söylediklerime gülüp kolumu daha çok sıkmıştı, Yağız ise hiçbir tepki vermiyordu. Yalancı olduğu kadar arkadaşının arkasına saklanacak kadar korkaktı da belli ki. Madem arkadaşı belasını arıyordu o zaman selasını okuma vakti gelmiş demektir.

 

“Ben uyarımı yaptım ama dimi, illa çirkinleştireceksiniz beni.”

 

Kolumu tutan elini tüm gücümle ısırdıktan sonra onun bağırmasına aldırmadan kolunu bırakmadan kendime çektim ve kafamı yüzüne gömdüm. Keşke yapmasaydım diye saniyeler içinde pişman olsam bile artık çok geçti, çocuğun burnu ve benim güzel kafam muhtemelen kırılmıştı.

 

“Kızım!”

 

Annemi unutmuş olamazdım değil mi? Annem şaşkın ve endişeli bakışlarıyla bana koşarken kafamı gömdüğüm çocuk da yerde burnunu tutuyordu. Yağız salağı da onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

“Yavrum ne oldu böyle? Bir şey mi yaptılar sana?”

 

“Şikayetçi olcam kızım senden, hapishanede çürütücem seni”

 

Bu kız annesine cevap mı versin yerdeki çöple mi ilgilensin şimdi? Bu kız ne yapsın?

Çöpün yanındaki böcek ayağa kalkıp bana doğru geldiğinde geri çekildim. Yüzündeki ifadeden ne düşündüğünü anlayamıyordum ama şaşkın olduğu belliydi.

 

“Ahu…”

 

“Ne var lan ne Ahu, açıklaman varsa söyle yoksa siktir git.”

 

“Kızım! O nasıl laf”

 

Annemin yanımda olduğunu unutup küfür etmiştim ve şimdi mahcup olmuş bakışlarımı ona yolluyordum, ağzımı kıpırdatarak özür diledim. Annem tekrar konuşacakken güvenliklerle beraber polis gelmişti ve sanırım suçlu olan bendim.

 

“Bu kız polis bey, bana bu kız saldırdı. Şikayetçiyim.”

 

“Asıl ben şikayetçiyim, kolumu sıkan ve ilk şiddet uygulayan sendin”

 

Sinirden sarı çocuğun üzerine yürüdüğümde polisler bana engel olmuştu. Kolumdan tuttuklarında yapacak bir şeyim kalmamıştı. Annem de polislere benim haklı olduğumu ve masum olduğumu anlatmaya çalışıyordu. Fayda etmeyeceğini anlayınca onlarla konuşmayı bırakıp telefonuna sarılmıştı. Muhtemelen babamı arıyordu. Yanımda bir polis öbür yanımda Yağız duruyordu.

 

“Şimdi polis abiciğim beni nezarethaneye mi atacaksınız?”

 

“Evet.”

 

“Çok yatar mıyım peki?”

 

“Bakacağız.”

 

“Peki, bunu da ekleyelim. Ona göre bakalım”

 

Sağıma dönüp tüm gücümle yumruğumu Yağızın karnına geçirmiştim sonra ona doğru eğilip yüzüne karşı şerefsiz diye fısıldamıştım. Bu yaptığımla polislerin bana kelepçe takmasına ve annemin çığlık atmasına sebep olmuştum ama değerdi. O kadar rahatlamıştım ki bu duyguyu tarif edemezdim.

 

Ellerimde kelepçe iki kolumda polis katil muamelesi görerek polis aracına bindirilmiştim ve insanların ilgi odağı olmuştum. Çöp ve böceği de sağlık ekipleri almıştı, sanki karınlarını deşmişim gibi davranıyorlardı bir de. Polis abilerde biri bana şapkasını vermişti, bu insanların beni görmesini ve videoya almasını engellemek içindi sanırım. Polis aracına bindirildiğimde kendimi gerçekten bir suçlu gibi hissetmiştim tabi bunda kelepçenin de payı büyüktü.

 

Polis aracından yolu izlemek, insanların bakışlarını üzerimize çekmek filmdeymişim gibi hissettiriyordu. Yolculuğumuz beklediğimden kısa sürmüştü. İnmem için kapıyı açtıklarında önümdeki binaya odaklanmıştım. Burayı daha öncesinden gördüğüme emindim ama nerden anımsadığımı bulamamıştım. Acaba arka sokaklardan mı aklımda kalmıştı?

 

“Yürü bakalım küçük hanım.”

 

Beni sürüklemelerine izin verdim sonuçta nereye gideceğimi bilmiyordum. Nezarethane denilen yere götürülmüştüm, Berk abim ben ve Meteyi içeriye attığı için biliyordum öncesinden.

 

Berk abim

 

Nezarethane

 

Tanıdıklık hissi

 

Başka bir polis merkezi olması için dua etmeye başladım. Berk abim burdaysa bittiğimin resmidir. O beni bırakın dışarı çıkartmayı aksine daha çok içerde tutar akıllanayım diye.

 

“Belki çok şansızım her konuda, belki uçan kuş sıçsa benim kafama düşer ama bu sefer şans benden yana olsun Allahım lütfen”

 

“Kendi kendine mi konuşuyorsun sen?”

 

İçeriye giren ben kelepçeleyen polis deliymişim gibi bakıyordu bana. Ne yani kendi kendime konuşamaz mıydım, olamaz mıydı? Belki deliyim, karşımda birilerini görüp onlarla konuşuyorum. Sana ne polis abicim ya. Tabi bunu dışımdan söylemeye cesaretim olmadığı için ona kafamı evet anlamında sallayıp geçmiştim.

 

“Senin yüzün bana çok tanıdık geliyor”

 

“Ünlüyüm abi ondandır.”

 

“Yok yok, böyle… birini andırıyorsun.”

 

Deme onu deme işte, kimseyi andırdığım falan yoktur benim. Ailede bana benzeyen kimse yok eşim benzerim de yok. Hatta ikizim de yok, kimsesizim ben.

 

“Sana öyle geliyordur.”

 

Bana doğru yaklaşıp kapıyı açtı ve dışarı çıkmam için eliyle çıkışı gösterdi. Kafası karışmış düşünceli görünüyordu. Sanırım nerden tanıdık geldiğimi bulmaya çalışıyordu. Kesin haber sayfalarında görmüştür ya da belki eskiden videolarımı izlemiştir.

 

Umut işte, fakirin ekmek kırıntısı…

 

Her zaman dizilerde gördüğüm o sorgu odasına getirilmiştim. İçerisi gerçekten korkutucuydu, duvarlar içinde binlerce anı saklıyordu ve bunu bilmek daha da korkutucu hale getiriyordu. İnsan istemsizce kendini suçluymuş gibi hissediyordu. Aynalı yere baktım ve kendimi gördüm, maşallah güzelliğimden hiçbir şey eksilmemişti. Acaba şu an içerdeki herhangi bir polisle göz göze geliyor muyumdur?

 

“Kerem hadi abicim hadi.”

 

Bu ses çok yakından tanıdığım birinin sesiydi. O kadar dua etmiştim o olmasın diye ama anlaşılan o ki hepsi reddedilmişti. Berk abimin çalıştığı polis merkezine düşmüş olmam ayrı bir trajediyken üstüne bir de sorguya onun girmesi hayatın bana götüyle güldüğünün başka bir kanıtıydı.

 

Nefes almaya bile korkuyordum, sanki nefes alsam abim ben olduğumu anlayacaktı. Gerçi birazdan görecekti ama olsun. Sesinin sakin çıkmasından sorgusuna girdiği kişinin ben olduğumu bilmediğini anladım çünkü bilseydi bu kadar sakin olacağını sanmıyordum.

 

“Eveet, ne demiştin Kerem, kasten adam yaralama mı?”

 

“ Evet komiserim.”

 

Abim elindeki dosyaya bakarak karşımdaki sandalyeye oturdu. Sanırım orada olayın nasıl gerçekleştiği falan yazıyordu. Kerem ise tam onun arkasına geçmişti, bana baktıktan sonra bakışlarını aynaya çevirmek üzereyken yine bana baktı. Gözleri şokla açıldı ve bir bana bir abime bakmaya başladı, beni kime benzettiğini bulmuş olmalıydı. O şaşkınca bana bakmayı sürdürürken ben de kafamı ‘evet bildin o benim abim’ demek istercesine gözlerimle onu onayladım. Boynumu da o sırada bükmüş, dudaklarımı da üzgünce sarkıtmıştım.

 

“İsmi neymiş bu küçük civcivin bakalım. Ahu…”

 

Kafasını o kadar hızlı kaldırıp bana bakmıştı ki irkilmiştim. Şokla açılan gözleri gittikçe sinirden kısılıyordu. Boynundaki ve alnındaki damarlar belli oluyordu. Sanırım bir şey demek istiyor ama diyemiyordu.

 

“Ben başlayayım isterseniz komiserim.”

Abim sinirle yerinden kalkmış ona başla demişti. Odada volta atıyordu, onun buy kadar büyük tepki vermesi beni korkutmaya başlamıştı. Yıllarca içerde mi yatacaktım ben, durum o kadar mı kötüydü?

 

“Bize olayın nasıl gerçekleştiğini anlatır mısın?”

 

Sessiz kalmıştım daha doğrusu konuşamamıştım. Sanki dilime zincir vurulmuş gibiydi. Abimin tavırları ise zincirin daha da sıkı dilime dolanmasına sebep oluyordu.

 

“Ahu Hanım?”

 

Kerem abinin bana seslenmesiyle bakışlarımı elimden çektim ve ona bakmaya başladım. Endişeli görünüyordu, abimin tepkisinden dolayı mı endişeliydi yoksa yatacağım yılları düşündüğünden mi?

 

“İsteyerek mi vurdunuz?”

 

“Evet.”

 

“Neden?”

 

“Polis abicim psikopat değilim ya elbetteki var bir sebebi.”

 

Sinirden ve korkudan saçmalamaya başlamıştım, adam sebebi yok dememişti ki. Neden vurduğumu sormuştu.

 

“Sorulara doğru düzgün cevap ver Ahu.”

 

Abim sinirle homurdanmıştı, ilk baştaki ultra siniri gitmiş yerini tedirginliğe bırakmıştı. Benim ceza almamdan korkuyordu belli ki. Haklıydı da, kasten birini dövmüştüm. Yetmemiş üstüne polislerin yanında yine aynı suçu işlemiştim.

 

“Soruyu tekrar alabilir miyim, unuttum.”

 

“Neden vurdunuz?”

 

“Ya şimdi şöyle ki ben Mahmutla konuşuyordum. Onunla aramızda olan bir mesele vardı, sonra bunun arkadaşı geldi maydanoz oldu. Uyardım onu dinlemeyince de olanlar oldu işte. Hem fiziksel şiddetten bahsediyorsak önce onu tutuklamanız lazım, kolumu hayvan gibi tutup sıkan oydu. Asıl ben şikayetçiyim ya zaten kolum da acıyor.”

 

Abim hızlıca olduğu yerden ayrılıp yanıma gelmişti, her iki kolumu da incitmeden açmaya çalışıyordu. Önce sol kolumu açmış ve hiçbir şey olmadığını görünce rahatlamıştı, sağ koluma geldiğinde ise deliye dönmüştü. Bakışlarım onun üzerindeydi ama verdiği tepkiden sonra ben de koluma bakmıştım.

 

Kolumda parmak izleri vardı, çoğunlukla kırmızıydı ama morarmaya başlamıştı bazı yerler. Abim delirmekte haklıydı, o çocuk biraz daha kolumu sıksa kangren olacakmışım ya.

Neden bu kadar acıdığı belli olmuştu. Abim sertçe masaya vurmuştu ve arkasını dönüp aynaya bakarak ‘hemen’ demişti. Kerem abi ise iyice telaşlanmış ne yapacağını bilemezmiş gibi görünüyordu.

 

“Tamam iyiyim ben sen devam et Kerem.”

 

“Mahmut kim?”

 

“O sonradan yumruk attığım çocuk. Gerçi onun adı Yağızdı, bana adım Mahmut demişti de öyle kaldı bende. Yalan ifade veriyorum sanmayın. Zaten onunla tartışmamız bu yalan mevzusundandı. Biz gayet güzel konuşuyorduk arkadaşı kendini ortaya attı. Bu kadar.”

 

Kerem abi tam bir şey söylemek üzereyken ben onu geri susturmuştum. Belki dediklerim başıma iş açacaktı ama söylemesem içinde kalacaktı. Zaten batmışım biraz daha batsam koymazdı.

 

“Bu arada yaptıklarımdan pişman değilim, aklım hala yapamadıklarımda.”

 

“Ahu!!”

 

“Ne abi ya, biri kalkmış bana yalan söylemiş öbürü hayvan gibi kolumu tutup bana hakaret etmiş ne yapsaydım yani? Senin şimdi benim sırtımı sıvazlayıp ‘aferin benim aslan kız kardeşime’ demen gerekiyordu.”

 

İçerde koca bir sessizlik oluştu, dışardan gelen uğuldamalar bile kesilmişti adeta. Kapının açılma sesiyle ikisi oraya döndü, telaşlı bir ses sessizliği bozdu.

 

“Berk komiserim içerden çağırılıyorsunuz.”

 

Berk abim çıktığı ilk saniyeler sessizlikle geçmişti bizim ama daha sonra kerem abi kontrolü devralmış sorguyu tamamlamıştı. Sorular her soruya düzgün bir şekilde cevap vermeye çalışmıştım. Sorgu bitince nezarethaneye geri götürülmüştüm. Acaba bizimkiler ne haldeydi, ne yapıyorlardı?

 

Kapı açılınca kafamı kaldırıp baktım ve sulu gözlerle karşılaştım.

 

“Ne demek bensiz mapus damlarına düşmek?”

 

Mete koşarak yanıma gelmişti ve parmaklıkların ardından bana sarılmaya çalışıyordu.

 

“Ve bensiz?”

 

Deniz onun aksine sinirli duruyordu. Ellerini cebine koymuş yavaş yavaş yürüyerek geliyordu, onun hemen ardından annem, babam, Demir abim ve Buğra abim girmişti. Hepsi çok telaşlı görünüyordu, özellikle annem çok korkmuş gibiydi. Gözlerinin altı da kıpkırmızıydı.

 

“İyi misin yavrum?”

 

“İyiyim annecim. Asıl sen iyi misin? Hepinizin hali ne böyle? Müebbet yemişim gibi davranmayın.”

 

“Kızım, bu sefer öyle basit bir şey değil ki endişelenmeyelim. Eğer karşı taraf şikayetini geri çekmezse tutuklanabilirsin.”

 

“Yatarız gerekirse babacım.”

 

“Ay yatarız diyor Tuğrul.”

 

Annemin gözleri dolmuştu ve babamdan destek alarak ayakta duruyordu.

 

“Abla bana neden haber vermiyorsun ya, beraber yatardık.”

 

“Ani gelişti yoksa biliyorsun asla sensiz girmem böyle yerlere.”

 

Buğra abimin yaklaşmasıyla yönüme Meteden ona çevirmiştim. Elini uzatıp saçlarımı okşamıştı.

 

“Ah be güzelim, yapılacak iş var yapılmayacak iş var.”

 

“Ama abi ben napiyim.”

 

“Yapacak bir şey yok artık. Bir çaresini bulacağız.”

Hepsinin üzgün yüzlerinde gezdirdim gözlerimi. Bir eksiklik vardı.

 

“Furkan nerde?”

 

Kimse bilmiyor gibi görünüyordu, açık kapıdan kelepçeli bir el göründü.

 

“Burdayım güzelim.”

 

Furkan her zamanki serseri gülümsemesiyle içeri girmiş bir de bana göz kırpmıştı. Yan tarafımda bulunan yere alındığında hepimiz şok içerisinde oraya dönmüştük. Tanımadığım bir polis onun kelepçesini çıkarmış ve kapıyı kitlemişti.

 

“Daha fazla içerde kalamazsınız, herkes çıksın lütfen. Zaten normalde bu bile yasak ama”

Çıkmak zorunda kaldıklarında hepsinin yüzünde üzgün bir ifade vardı. Furkana ise soru sorma vakitleri bile olmamıştı. İki kardeş olarak nezarethanedeydik şaka gibi.

 

“Sen diye içeri girdin?”

 

“O lavuğu dövdüm diye.”

 

“Benim dövdüğüm lavuk mu?”

 

“Evet, şikayetini çekmesi için konuşmaya gittim, beni tersleyip büyüklük taslamaya çalışınca da olanlar oldu.”

 

Furkan benim için sarı çiyanla konuşmaya mı gitmişti, gerçi pek iyi geçmemiş ama olsun. Benim için bir şeyler yapmaya çalışmış olması bile beni mutluluktan havaya uçurmaya yeterdi.

 

“Ayrıca bensiz uyuyamayacağını düşünmüştüm.”

 

Gülmüştüm dediğine, onsuz uyuyamamak? Belki onsuz uyuyabilirdim ama onsuz yaşayamayacağım kesindi. Onunla sürekli didişsek de o anları seviyordum, onunla geçirdiğim her an benim için paha piçilemezdi. Onsuz hayat muhtemelen siyah beyazdan ibaret olurdu.

 

“Beni ne kadar sevdiğini mi düşünüyorsun?”

 

“Senin horlamaların arasından nasıl uyuyacağımı düşünüyordum.”

 

Yine o çarpık gülümsemelerinden biri yer edinmişti yüzünde. Bana cevap vermiş ve bu böyle sürüp gitmişti. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum tek bildiğim artık konuşmaktan yorulduğumdu. İkimiz susup köşemize çekilmeyi tercih ettiğimizde kapı açıldı ve içeri Kerem abiyle beraber iki kişi girdi.

 

“İşte geldim dostum yüzün gülsün de…”

 

Mete ve Deniz gururlu yüz ifadeleriyle sırıtarak bana bakıyorlardı. Bir de beraber şarkı söyleye söyleye girmişlerdi. Kerem abi onları da Furkanın olduğu yere almıştı. Sonrasında hiçbir şey demeden gitmişti.

 

“Siz ne alaka?”

 

Metenin kaşında yara bandı varken Denizin de çenesinde ve ellerinde vardı. Denizin dudağında da ufak bir kırmızılık vardı.

 

“Konuşmaya gittik.”

 

“Sanırım beden diliyle konuşmuşsunuz.”

 

“Aynen öyle oldu ablacım.”

 

Sabır çekerek olduğum yerde volta atmaya başladım. Bu üçü beni çileden çıkartacaktı gerçekten. Aile olarak battıkça batıyorduk. Annemin şimdiki halini düşünemiyordum bile. Kim bilir ne kadar yıkılmıştır.

 

“Tamam sakinim, bırak kolumu.”

 

İnce bir ses kulaklarımızın pasını silmişti, kapı yine açılmış ve kadın bir polisle beraber annem içeri girmişti. Annem mi içeri girmişti?

 

“Ya niye tutuyorsunuz beni, bırakın yolacağım o kadının çakma platin saçlarını.”

 

“Yeter! Zaten kelepçe takmadığımız için bin pişman ettiniz bizi. Bari kulaklarımıza merhamet edin.”

 

Kadın, benim olduğum yerin kapısını açmış ve annemi içeriye nazikçe itmişti. Sonrasında kaçarcasına çıkıp gitmişti. Annem saçı başı dağılmış bir halde bana bakıyordu.

 

“Anne”

Hepimizin ağzından aynı anda aynı kelime çıkmıştı.

 

“Efendim yavrularım.”

 

Annem çok normal bir andaymışız gibi gelip bana sarılıp yanağımdan öpmüştü, ben ise şoktan hiçbir şey yapamamıştım.

 

“Ne oluyor amına koyayım ya?”

 

“Furkan!”

 

“Anne bari bırak burda küfredeyim ya”

 

O kadar absürt bir anın içindeydim ki ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Annem şu anda benimle beraber nezarethanedeydi, tabi Furkanı, Denizi ve Meteyi de unutmayalım. Şaka gibi bir andı.

 

“Anne senin burda ne işin var?”

 

Girdiği şoktan ilk çıkan Deniz olmuştu. Annem beni bırakıp onlara dönmüştü.

 

“Ne demek ne işim var? O yelloz bize dava açacak ve ben yerimde mi duracağım? Çok acıyor mu yavrum? Kıyamam şu halinize bakın. Daha çok şey yapardım ben ama neyse”

 

“Yelloz dediğin kim anne?”

 

“Sabah sana bahsettiğim kadın. Bu senin dövdüğün çocuk bu kadının oğluymuş. Gelip tehditler savurdu, zaten o sıra canım burnumda. Oğullarım zarar görmüş kızım hapiste onun oğlu yüzünden. Ne yapsaydım? Oğlu geliyor kızımın kolunu morartıyor sonra suçlusu benim kızım, benim oğlum konuşmaya rica etmeye gidiyor hakaretlere uğruyor sonra sorumlusu yine benim oğlum, öbür oğullarım ne bok yemeye gitmiş bilmiyorum onun da sorumlusu benim oğullarım. Üstüne üstlük gelip tehditler savurup gidebileceğini sanıyor. Yok öyle bir dünya.”

 

Annemin bu halini ilk defa görüyordum ve anlaşılan o ki diğerleri de ilk defa görüyordu. Annem sinirle tur atmaya başladı, sanırım olayları hatırlayınca giden siniri geri gelmişti. Biz de ne yapacağımızı bilemediğimiz için sessizce yerimizde oturduk. Annem en sonunda yorulup kendini benim yanıma attı.

 

“Babanız çıkarır bizi.”

 

“Kendisi içeri girmesin de günlerce beklemeye razıyım ben.”

 

Sözlerime gülüp geçmişlerdi ama haklı olduğumu biliyorlardı.

 

Kaç saat geçmişti, dışarda neler oluyordu bilmiyorduk. Hepimiz susmuş uyuklamaya başlamıştık. Ben annemin omzuna başımı koymuş olanları düşünüyordum. Fazla fevri davranmıştım, düşünmeden hareket etmiş ve ailemi de peşimden sürüklemiştim. Şimdiyse önümüzde ne olacağı belirsiz bir durum vardı. Pişman olmadığımı ve yine olsa yine yapacağımı söylemiştim ama sanırım pişmandım. Kendim için değil ailemi de bu duruma sürüklediğim için pişmandım. Değmeyecek insanlar için onlara yaşattığım bu an için pişmandım. Kim bilir babamlar dışarda bizi çıkarmak için ne kadar uğraşıyordur.

 

Onlar bunu hak etmemişti.

 

Kapı açıldığında korkuyla baktım, içeriye kelepçeli biri girecek diye ödüm kopuyordu. Berk abim dağılmış saçı ve kızarmış gözleriyle bize bakıyordu. Herkeste tek tek gözünü gezdirdi, onlar uyuyordu bu sessizce içeriye adımını attı. En sonunda benimle göz göze geldiğinde suç üzerinde yakalanmış gibi durup geri çekildi.

 

“İyi misin?”

 

“İyiyim abi. Sen nasılsın, babamlar nasıl?”

 

“İyiyiz güzelim, uğraşıyoruz işte. Az kaldı ama.”

 

Dışardan biri ona seslenmişti ve gitmesi gerektiğini söyleyip gitmişti. Onun tekrar gelmesini umarak zaman öldürüyordum, yaklaşan her adım sesini o sanıp kapıya bakıyordum ama gelen giden yoktu. Bu böyle ne kadar sürdü bilmiyordum, en sonunda dayanamayıp uyuyakalmıştım.

 

“ Abicim bak ben suçsuzum diyorum valla sadece izliyordum niye anlamıyorsunuz.”

 

“Kimse çıkıp ben suçluyum demez zaten.”

 

“Ne yani sen bana yalancı mı diyorsun?”

 

Bağırış seslerine uyanmıştık, gözlerimi açtığımda uzun boylu bir kız iki polis tarafından zorla içeriye konulmaya çalışılıyordu.

 

“Suçsuzum diyorum ya.”

 

Kız parmaklıklara yapışmış aradan elini uzaklara uzatıyordu ve bağırıyordu suçsuzum tek günahım çekirdek çitlemekti diye. Onun sesi içerdeki herkesi uyandırmış haliyle bakışların ona dönmesine sebep olmuştu. Kız da bunu hissetmiş olacaktı ki arkasını dönüp bize bakmıştı.

 

“Hepiniz niye bu kadar birbirinize benziyorsunuz, naptınız ailecek cinayet mi işlediniz?”

 

Tam cevap vermek üzereyken eliyle beni durdurup susturmuştu.

 

“Duymak istemiyorum zaten burda çok kalmayacağım suçsuzum ben.”

 

Omuz silkip uyumaya devam ettim, diğerleri uykularına çoktan dönmüştü bile. Uykuya dalmak üzereyken birinin seslenmesiyle gözleri geri açtım. Yeni kız hişş hiş diyerek bana seslenmeye çalışıyordu.

 

“Ne var?”

 

“Sence ne zaman çıkarırlar beni burdan?”

 

“En az beş gün.”

 

“NE?”

 

Oturduğu yerden bağırarak kalkmıştı ve ağlamaklı olmuştu.

 

“Ya şaka yapıyorum, nerden bileyim ben kaç gün kalacağını. Buranın bekçisi miyim ben?”

 

“Bu işlerle haşır neşirmişsin gibi geldi de bana.”

Bu kız ne demek istiyordu yani bana? Suçlulara mı benziyordum ben? Burada biraz daha kalırsam mafya anası bile sanılabilirdim galiba.

 

“Sen neden içeri girdin?”

 

Suçsuzum ben diye yırtınıyordu bu yüzden merak etmiştim neden içeri girdiğini. Hiç masum birine de benzemiyordu, siyah saçlıydı ve gözleri de saçları gibi simsiyahtı. Kaşlarından dolayı mı yoksa sert baktığından mı bilemedim korkutucu bir yüz ifadesine sahipti. Hani filmlerde gözü kara, kendine güvenen, akıllı ve cesaretli başroller olur ya onlara benziyordu. İkinci kötü kadın karakterlere.

 

“Ya bak şimdi ben kapının önünde oturuyordum çekirdeğimi çıtlıyordum ben masum masum. Sonra babamın metresiyle bizim alt komşu birden kavgaya tutuştular.Anlamadım ben de, sonra olay baya büyüdü. Saç çekmeler mi dersin, kelebekler mi dersin, bıçaklar mı dersin neler neler dahil oldu bu kavgaya. Polis geldi ayırdı bunları, tabi aldı ordaki herkesi. Beni de aldılar niye aldılar anlamadım. Çekirdek ne zamandan beri suç aleti olmuş? Bizi hep beraber içeri atınca tabi ben sinirlerime hakim olamadım daldım bizim metrese. Saçından tuttum sürükledim, babamı aldığı yetmiyormuş gibi özgürlüğümü de aldı. Polisler de sonra o kadını elimden alıp beni buraya getirdiler."

 

Bu kız bana da suçsuzmuş gibi gelmişti şimdi. Sırf çekirdek çitlemiş diye içeriye adam mı atılırmış ya, ne kadar saçma.

 

“Senin olayın ne?”

 

“Kasten adam yaralama.”

 

Ben bunu söyledikten sonra oturduğu yerden geriye doğru sürünmüştü. O kadar da korkulacak bir şey değildi ki.

 

“Ama haklıyım, dinle şimdi…”

 

Mahmutun ihanetinden konu açılmış benim karışma mevzusuna kadar gelmişti. Kızcağız benim her anlattığım olayda ayrı bir şoka giriyordu.

“Bak hatta şu birbirine sarılarak yerde uyuyan ikili benim kızıma kötü davranmıştı başta.”

 

Annem de dedikodumuza dahil olmuştu ve kıza Furkan ve Denizi göstermişti. Kız onlara bakmadan önce yanımızda bağdaş kuran anneme şaşkınlıkla bakıyordu.

 

“Yani oğullarınız mı?”

 

“Evet”

 

“Senin hayatından çok güzel film olur be”

 

“Bence de.”

 

“Bu arada o Mahmut şerefsizine az bile yapmışsın. Burdan çıkınca bir iki yumruk daha at, biri benim adıma olsun.”

 

“Aa adın ne senin, şurda tüm hayatımı döktüm sana ama adını bile bilmiyorum.”

 

“Olayların heyecanından unuttuk. Melis ben.”

 

“Ahu ben de.”

 

“Burçak bu deli kızın annesi.”

 

“Furkan ben de abisi.”

 

Furkan tanışma merasimimize atlamıştı. Zaten atlamasa şaşırırdım. Melis ona bakıp yüzünü ekşitmişti, açlıktan ölmüyor olsaydım onun bu surat ifadesine saatlerce gülebilirdim.

 

“Şerefsiz olanından mı?”

 

“OOOO”

 

Hepimiz aynı anda aynı tepkiyi vermiştik. Aklın yolu birdi işte, Furkana bakan şerefsiz olduğunu anlıyordu. Tabi Melisin onu şerefsiz sanmasında benim anlattıklarım da etkili olmuş olabilirdi. Furkan ona cevap vermek için ağzını açmasıyla kapının açılması bir olmuştu. Şu çocuğun sözünü kesip durmayın ya.

 

Berk abim içeriye girdiğinde hepimiz heyecanla yerimizde doğrulmuştuk, abim yüzünü asmış bana bakıyordu. Durum daha da mı kötü olmuştu bu yüz ifadesi neydi?

 

“Noldu oğlum ne bu hal?”

 

“Anne… Siz serbestsiniz ama…”

 

“Ama ne oğlum? Gevelemede söyle artık.”

 

“Ahu mahkemeye çıkartılacak.”

 

Şakaydı dimi bu?

 

Ne mahkemesi ya?

 

Şu genç yaşımda hapse mi düşecektim ben?

 

☀️

 

💃🏼 Selaam, bizim Maho şerefsiz çıktı arkadaşlar. Bölüm özeti:erkeklere güvenmeyin

💃🏼 Bizim kız bu gidişle çete kuracak. (Fena olmaz mıydı ama)

💃🏼Nasıldı bölümm?

💃🏼 Yorumlarınıza dönemedim, yarın tek tek döneceğim teşekkür ederim hepinize. Seviliyorsunuz.💖

💃🏼 Haftaya kadar özleyin biziiiii

 

Bölüm : 06.01.2025 03:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...