
Hasta olduğum için bölüm biraz gecikti:( Maruz görün
İYİ OKUMALARR<3
^^
Yakalanmıştım. Bu da yetmezmiş gibi tüm gözler bana dönmüştü. “Şey ya, şey… Faturam bitiyor da arıyorlar böyle yenileyeyim diye. Siz devam edin.” dediğimde, odadaki bazı gözler şüpheyle bana bakmaya devam etti. Diğerleri ise konuşmaya ve yemek yemeye devam etti. Dikkat çekmemek adına Arasa bakmıyordum ama üstümdeki gözler çekilir çekilmez ona baktım. Bakışlarımı hissettiğinde, kafasını yemeğinden kaldırıp bana baktı. Ellerimi boğazıma götürüp baş parmağımla kesiyormuş gibi yaptım ve mırıldanarak "bittin sen" dedim. Bu hareketim karşısında kahkaha attı. Tüm evi inleten bir kahkahaydı ve şimdi herkesin dikkatini çekmişti. Buğra ona ters bir bakış atıp konuşmaya başladı.
Aras'ın kahkahası yankılanırken, odadaki atmosfer bir anda değişti. Herkesin dikkatini çeken bu kahkaha, masadaki sohbetlerin kesilmesine neden oldu. Buğra, Arasa'ya ters bir bakış attı ve konuşmaya başladı. "Aras, biraz sessiz olabilir misin? Konuşmamız gereken önemli şeyler var," dedi. Onu ilk defa bu kadar sert bir halde görmüştüm.. Aras, Buğra'nın ciddiyetine aldırmadan gülmeye devam etti ve "Tamam, tamam, sustum," diyerek elini ağzına götürdü.Abimse ona sinirle bakıp tekrar konuştu. “Hayırdır, bu kadar komik olan ne?” Buğra abimin içine Demir kaçmış olabilir miydi?
“Ya arkadaşım komik bir mesaj attı da ona güldüm.” deyip susmuştu Aras. Daha doğrusu susmak zorunda kalmıştı çünkü abimler ona öldürecekmiş gibi bakıyordu. Onunla dans ettim diye böyle tavır sergiliyorlarsa kim bilir attığım mesajları görseler neler yaparlardı.
054***: Sanırım meydan okuyan sinirli haline düştüm.
Telefonum gelen mesajla titrediğinde çaktırmadan bakmıştım. Okuduğum mesajla kaşlarım çatılmıştı ve alttan Arasa baktım, gülerek beni izliyordu.
Ahu: Dur sen zahmet etme, ben seni sizin ajansın 6. katından düşürürüm.
Sinirle yazıp yolladım ve telefonu bir daha bakmamak adına uçak moduna alıp bacağımın altına koydum. Tekrar kahkaha sesi geldiğinde herkes yine Arasa baktı. Bu çocuk gerçekten arsızdı ya. “Arkadaşım… Çok şaka yapar da” mahçup bir şekilde konuşmuştu. “Oğlum, arkadaşınla konuşmayı bırakıp masadakilerle konuşur musun ayıp oluyor.” annesi fısıldayarak ona kızmıştı ama hepimiz duymuştuk. Aras da kafasını sallamakla yetinmişti sadece
“Aras kaç yaşındaydı?” annem meraklı bir şekilde Arasa bakıyordu. Onun sorusunun altında ben farklı şeyler sezmiştim ama çaktırmayacaktım. “18 yaşındayım.”
“Yaa daha çok küçükmüşsün. Modellik, oyunculuk falan zor olmuyor mu bir de bildiğim kadarıyla baya takipçin var.”
“Çok zor elbette ama ben işimi seviyorum. Çok takipçinin olması, insanların seni sevmesi güzel ama mahremiyet kalmıyor bir yerden sonra. Zor olsa da alıştım.” sesi hüzünlü çıkmıştı acaba ne yaşamıştı diye merak etmekten kendimi alıkoyamadım.
“Bu yaşta bu kadar şöhret zor oluyordur elbette.” babam da ona destek çıkmıştı.
“Baba ben de neredeyse o yaşlarda girdim sektöre.” Buğra abim kıskanç sesiyle ilgiyi kendisine çekmişti hemen. Bunda var bir şeyler ama bakalım yakında çıkar kokusu.
“Oğlum sen girdin girmesine de bu kadar ünlü değildin. Şimdi bile sana yapılan en ufak eleştiride ya da nefret yorumunda ben çok üzülüyorum ve o kişilerle fake hesaptan kavga ediyorum. Sen olgunlaşmış bir birey olduğun halde öylesin ama Aras daha çocuk.” annemin fake hesabı mı varmış ve insanlarla kavga mı ediyormuş?
Bu kadın son zamanlarda beni sürekli şaşırtıyordu. Her seferinde daha ne olabilir diyordum ve her seferinde daha çok şaşırıyordum.
“Anne sen sürekli kavga çıkaran buğrambirnumara hesabı mısın?”
“Evet.”
“Anne inanamıyorum sana.” dedi Buğra abim şaşkınlık dolu sesiyle. Sadece o da değil hepimiz şaşkındık çünkü o hesabı biliyorduk. İstisnasız abimin her antisiyle kavga ederdi hatta bir ara twitterda gündem olmuştu bu hesap. Biz de o şekilde fark etmiştik.
“Karım diye demiyorum çok korumacıdır.” babam olaya el attığında şaşkınlığımızı üstümüzden biraz da olsa atmıştık.
“Buğra için böyleyse Ahuyu düşünemiyorum.” Arasın babası şaşkınca ve hayretle konuşmuştu.Adamın ilk defa konuştuğunu görüyordum, babam kadar olmasa da etkileyici bir ses tonu vardı. Televizyondaki spikerlere benziyordu.
“Evet doğru, yüzü ifşa olmuştu en son hatta siz bu yüzden bir süreliğine Adanaya gitmiştiniz, hatırlıyorum.” Arasın annesi hanım keşke bunu hatırlatmasaydın. Mahmut aklıma gelmişti ve sinirlenmiştim durup dururken.
“Onun icabına da baktım ben.”
“Annee!!” tüm çocuklar olarak aynı anda bağırarak anne demiştik. Annem bu tepkimize sadece gülmüştü ve ağzına bir et parçası atmıştı. Benim kime çektiğim belli olmaya başladı.
“Annemi içerde gördüm ya artık ne yapsa şaşırmıyorum.” konuyu kendimden anneme çekmeye çalışmıştım çünkü benim fanlarımı konuşacak olursak işin içinden çıkamazdık. Zamanında Arasın hayranları tarafından büyük linç yemiştim aynı zamanda beni çok seven ve çok bağlı olan kitlem de vardı. Son zamanlarda Koraltan olduğum için güzelliğimden kaynaklı gelen erkek kitlesi de vardı. Biz şimdi bu konulara girersek hiç hoş şeyler olmazdı o yüzden dikkatleri annemin içeriye girme mevzusuna çekmeye çalışmıştım böylece Arasın annesi hemen şaşkınlığını belli edip anlatmasını isteyecekti.
“Doğru biz onu da hiç konuşmadık, neler oldu öyle Burçak?” dediğinde içimden kendimi tebrik etmiştim. Dediğim gibi olmuştu, muhtemelen zaten merak ediyordu ama konusunu açmaya da çekiniyordu. Ben konuyu açınca da ona fırsat doğdu. Masadaki sohbet akıp gitmişti, yemekler yenmiş, çaylar içilmiş yetmedi tatlı bile yenmişti. Sırf anlasınlar kalkıp gitsinler diye esneyip duruyordum. Benim çevirdiğim oyunu Mete fark etmiş ve bana göz kırparak oyunuma katılmıştı. Aras sessizce oturmuş telefonuyla oynuyordu saatlerdir annesi ise durmadan konuşuyordu. O her konuşmaya başlayacağı zaman esneyerek araya giriyordu. Bana ufak bir bakış atıp devam ediyordu konuşmasına. Anneme yarın ne yapacağını sorduğunda annem doktor randevum olduğunu söylemiş ve konu bana dönmüştü. Saatlerdir ilgisiz olan Aras benim adımı duyunca hemen kafasını kaldırıp bakmıştı.
“Kemoterapi nasıl gidiyor?” diyerek bana dönmüştü. “İyi ilerliyor. Şimdilik haftada bir doktora gidiyorum kemoterapi için onun dışında ilaçlarımı kullanıyorum. O şekilde yani.. Yarın da genel kontrol olacak.”
Aras ve ailesi üzgünce bana bakıyorlardı. Onların bakışlarındaki acıma beni sinirlendirmişti, ne var yani kanser olmuşsam hem zaten erken fark edildi ve iyi huyluydu. Acınacak bir halde değildim çok şükür.
“Burçakcım biz de kalkalım geç oldu.”
Zahmet oldu sanki ama neyse. Bunu dışımdan söylemeye cesaretim olmadığı için anca içimden söyleyebiliyordum. Vedalaşmak için ayağa kalkıp sarılmaya başladılar, Aras annem ve babamla hafif tokalaştıktan sonra bana döndü. Gülümseyerek yaklaşmaya başladığında telaşla geri adım attım, daha sonrasında yaptığım hatanın farkına varınca yerimde put kesildim. Elini tokalaşmak için uzattığında çekinerek ellerini tuttum. Birden elimden tutup kendisine çekip sarıldı. Kulağımda nefesini hissettiğimde irkilmiştim
“Telefonunu uçak modundan çıkarıp mesajlarıma cevap verir misin lütfen?” fısıldayarak konuşmuştu.
“Nedenmiş?”
“Çünkü seninle konuşmak istiyorum Ahu.”
Beni bıraktığında vücudumu soğukluk kapladı, iki saniyede onun sıcaklığına ve varlığına alışmış olamazdım ya… ama olmuştu işte, sözleri karşısında kalbim heyecanla çarpmaya başlamıştı. Yüzümde bir tebessüm yer edinmeye çalışıyordu ama buna engel oldum. Zaten yırtıcı gözler bizim üzerimizdeydi.
Herkesle vedalaştıktan sonra arabalarına binip gitmişlerdi, ben de cezamı bahane ederek koşarak odama çıkmıştım. Abimlerin beni sorguya çekmeleri en son isteyeceğim şeydi şu an. Kapımı kilitledikten sonra yatağa atladım ve telefonumu uçak modundan çıkararak mesajların gelmesini bekledim.
054***: Tamam, beni 6. kattan at ama önce seni bir randevuya çıkarmama izin ver.
Aras beklediğimden hızlı çıkmıştı, cesareti ve kendin emin oluşu beni hayrete düşürmüştü. Daha öncesinden hiç randevuya çıkmamıştım ve nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Ahu: İzin talebiniz reddedilmiştir.
Mesajım anında görülmüştü. Telefonun başında mı bekliyorsun be çocuk?
054***: Neden?
Ahu: Keyfim ve kahyası öyle istedi.
054***: Keyfin ve kahyasına söyle iznimi yeniden değerlendirmeye alsınlar ve kabul etsinler.
Ahu: Neden ?
054***: çünkü seninle konuşmak, vakit geçirmek istiyorum
Ahu: Neden?
054***: Çünkü seni daha yakından tanımak istiyorum.
Ahu: Neden?
054***: Çünkü senden etkileniyorum.
Ahu: NE? Hiç bilmiyor ayaklarına yatamayacağım, belliydi zaten de neyse… Farkında mısın bilmiyorum ama 4 abim, ikizim ve erkek kardeşim var.
054***: Eee yani?
Ahu: Sen ölmeyi bayılmak sanıyorsun herhalde
054***: Onlardan korkmuyorum, senin beni reddetmenden korkuyorum.
Ahu: Reddettim ya az önce
054***: Gerçek anlamda reddetmeden bahsediyorum
Ahu: Şakacıktan reddettiğimi falan mı düşünüyorsun? Ciddiydim de ben
054***: Kast ettiğim beni tanıdığın halde reddetmen
Ahu: Her seferinde söylemem mi gerekiyor bilmiyorum ama ben seni az önce tanıma fırsatını da reddettim
Arasla konuşmak, ona sataşmak keyif veriyordu. O bir şeyler söylüyor ben de reddediyordum., özellikle ona şans vermem konusunda çırpınıp duruyordu. Başta ciddi olmadığını dalga geçtiğini falan sanıyordum ama çocuk bayağı ciddiymiş. Bu farkındalık bana yüklendiğinde çok geçti çünkü yüzümdeki makyajı silmek için aynanın karşısına geçtiğimde yüzümdeki o şapşal gülümsemeyi görmüştüm. Bunu görür görmez elimde ateş varmış gibi telefonu yatağımın üzerine fırlatmıştım. Onu düşünmemeye çalışarak makyajımı silmiş, cilt bakımımı yapmış ve pijamalarımı giymiştim. Yatağıma geçtiğimde telefonun ucundan tutup komidinin üzerine bıraktım. Sorarsa uyuyakaldım derdim ya da engellerdim sabah olduğunda
Sabah gözlerimi araladığımda Mete’nin yüzünü burnumun dibinde buldum. Çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum.
“Mete! Kafayı mı yedin?!” diye bağırırken bir yandan da yastığımı ona fırlattım.
“Abla, bir şeyler sayıklıyordun duymak için yaklaştım sadece. Nerden bilebilirdim uyanıp bu kadar korkacağını, randevu falan bir şeyler diyordun" dedi, yatağın köşesinde keyifle oturup ayaklarını sallarken. Bu çocuk sabah sabah niye bu kadar keyifli diye sorgularken yastığımı alıp üstüne kafasına geçirdim.
"Ne randevusu ya , saçmalama. Kalk hadi kahvaltıya iniyoruz."
“Tamam, tamam kalkıyorum.” dedi, ama gözlerindeki o alaycı ve şüpheci bakışı görmemek için kör olmam gerekirdi. Onu takmadan elimi yüzümü yıkamak için lavaboya geçtim.
İkimiz kahvaltıya indiğimizde herkes çoktan masaya oturmuştu. Annem, babam ve Buğra abim kendi aralarında konuşuyor ve planlar yapıyorlardı. Furkan ve Deniz ise tamamen önlerindeki tabakla ilgileniyorlardı. Mete’yle birlikte masadaki yerimize oturduk. Tabağıma zeytin koyarken gözüm Demir abime kaydı. Telefonuyla o kadar ilgiliydi ki masadaki konuşmalardan tamamen kopmuştu. Telefonu bir açıp bir kapıyor, arada sırada ters çevirip masaya koyuyordu.
Mete kafasını bana eğip fısıldadı: "Abla, Demir abimin hareketleri çok şüpheli değil mi?"
Demir’in telefonunu tekrar kontrol etmesini izlerken kaşlarımı çattım. “Fazlasıyla. Çok garip davranıyor son zamanlarda. Bence sevgilisi var." dedikten sonra Meteye döndüm, onun bakışları Demir abimdeydi
"Takip edelim mi?” dedim kısık çıkan sesimle. Metenin gözleri parladı ve hiç düşünmeden "Evet" dedi.
Planımızı yapmak için hızlıca kahvaltıyı bitirdikten sonra masadan kalktık. Benim odama geçtiğimizde planı konuşmuş ve bunun için gerekli önlemleri almıştık. Plan basitti: Demir dışarıya çıkınca peşinden git. Bugün doktor kontrolüm olduğu için takibi başka güne ertelemek zorunda kalmıştık. Doktor kontrolünü unutmuştum Demir abimi düşünmekten dolayı aklımdan çıkıp gitmişti.
Kapım çalındığında ikimiz de telaşla yerimizden kalkmıştık, abimi takip etmek için hazırlanmıştık ve şimdi üstümüzde saçma sapan kıyafetler vardı. Mete ve ben simsiyah giyinmiş ve buna uygun olarak siyah ruj sürmüştük. Üstüne üstlük çok kalın bir eyeliner ve far da yapmıştık. Rockçılara benziyorduk. Kapıyı çalan her kimse bizi görünce delireceği kesindi bu yüzden kapı açılmak üzereyken kapıya doğru koştum ve açılmadan kapattım. "Kıyafetlerimi giyiyorum müsait değilim. "
'"Gerek yok kızım, hazırlanma boşuna. Doktorunun bugün acil işi çıkmış yarına erteledi bu yüzden. "
Kapının diğer tarafında annemin sesini duyduğumda söyledikleriyle rahatladım. Şans yüzümüze gülmüştü. Mete’ye döndüm ve ona göz kırptım. “Planı bugün uyguluyouz” diye fısıldadım. Mete gülümsedi ve coşkuyla elini havaya kaldırdı.
"Yaa çok üzüldüm bak. Neyseki daha yeni hazırlanmaya başlamıştım" diye seslendim. Sesim normaldi ama içimde bir heyecan vardı. Mete ise çoktan aynanın karşısına geçmiş, yüzündeki abartılı makyajla fotoğraf çekiyordu.
“Abla ben bu kılık değiştirme işini çok sevdim sık sık yapalım."
"Sen zaten nerde illegal şey varsa seviyorsun be Metecim."
"Senle yapınca güzel oluyor ya ondan."
Kafasına vurup telefonumu almaya gittim. Dün geceden beri elime almamıştım. Arası merak etmiştim, mesajlarına tıkladım
054***: Ahu?
054***: Uyudun sanırım.
054***: iyi uykular
054***: günaydınnnn
054***: Nasılsın
054***: anlaşılan birileri uykuyu çok seviyor
Ahu: Güno
Mesajı yollayıp telefonumu kapattım. Çantamızı ve geri kalan eşyalarımızı hazırladık. Mete kafasına taktığım bandanayı sevmemiş çıkarmak istemişti ama ona engel olmuştum. Madem bir şey yapıyorduk tam yapalım bari.
Kendimizi toparladıktan sonra nihayet odadan çıktık. Mete, beni takip ederken hala biraz homurdanıyordu ama içten içe eğleniyor gibiydi. Demir abimin odasının önüne geldiğimizde kapıyı dinlemeye çalıştık, hiçbir ses yoktu. Acaba çıktı mı diye düşünürken birden kapı açıldı ve ikimiz de yere, abimin ayaklarının dibine düştük. Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik.
"Ne bu hal?" diye sordu Demir abim kaşlarını kaldırarak.
“Yeni bir stil deniyoruz,” dedim hemen. Mete ise sustu, sadece kafasını salladı.
Demir alaycı bir şekilde güldü. “Pekala, yeni stilinizle bol şans,” dedi ve telefonuna döndü biz ayağa kalkarken. İşte o an, Demir’in telefonunu bizden saklamak istercesine kendine çevirdiğini fark ettik. Mete dirseğiyle beni dürtüp fısıldadı, “Bak, yine yaptı.” ben de fark etmiştim. Sadece o da değil normalde bizi sorguya çekmesi gerekirdi ama şu anda başından savıyordu.
Bu durum iyice şüpheli hale gelmişti. Daha fazla dayanamayacaktım. “Abi, bugün dışarı çıkıyor musun?” diye sordum masum bir tavırla.
Demir abim, kaşlarını çattı. “Neden sordun?”
“Neden olacak, dolabıma birkaç şey almak istiyorum da beraber alışverişe mi gitsek ” diye kıvırdım. “Bugün olmaz işim var başka zaman gideriz" diyerek bizi es geçerek odadan çıkıp gitti. Cevabımı bile beklememişti. Mete ve ben hemen birbirimize baktık. “Koş” dedim fısıldayarak. Mete başını salladı.
Demir dışarı çıkmaya hazırlanırken biz de hızla ceketlerimizi alıp ayakkabılarımızı giydik. Evin arka kapısından sessizce çıkmayı başardık. O sırada koşarak abimin yanına gittim, Mete taksi çağıracaktı. O zamana kadar abimi oyalamam gerekiyordu. "Abi ben de geleyim mi?" Arabasına doğru yürüyorduk. "Hayır." beni kesin bir dille reddetmesi kalbimi kırsa da tavrımı bozmadan ısrarla onunla yürümeye devam ettim. “Nereye gideceksin ki ben de geleyim işte.” sorum karşısında durup bana bakmıştı. “İşim var Ahu ayrıca bu kılıkla hiçbir yere gidemezsin.” sözlerini bitirir bitirmez arabasına binip gitmişti. Birkaç dakika öylece onun gidişini izlemiştim. Kalbim kırılmıştı, sevgilisi varsa bunu neden bana söylemiyordu ki? Napacaktım sanki onları ayıracak mıydım ya
“Atla abla.” Metenin sesini duyduğumda abimin kız arkadaşını öldürme planlarını askıya aldım. “Hadi kaçıracağız yoksa.” Taksinin arka koltuğuna oturdum.
“Takipteyiz, abla,” dedi Mete, sesi ajan filmlerindeki ajanlar kadar ciddiydi, onun hızlıca rollere girmesine ve adapte olmasına her seferinde hayret ediyordum. Demir abimin arabası önde hızla gidiyordu, biz de onun birkaç araç arkasından gidiyorduk yakalanmamak için.
Demir abim bir kafeye girdiğinde Mete kaşlarını kaldırarak, “Hadi bakalım, gazamız mübarek olsun.” dedi ve arabadan indik. Sessizce kafenin içini tam izleyecek bir köşeye geçtik. Şanslıydık ki kafe full camlarla kaplı küçük bir yerdi. Pinterestteki şirin kafeler gibiydi ve abimi burda görmek ikimizi de şaşırtmıştı. Kafenin cam kenarına oturmuş bir kadın Demir abimi bekliyordu. Abimi görür görmez gülümsemiş ve el sallayarak yerini belli etmişti. Abim masaya otururken kadın yüzünde hafif bir gülümsemeyle ona döndü. Bir şeyler konuşuyorlardı ama anlamıyordum, keşke dudak okuyabilseydim.
“Abla ben bir bok anlamıyorum ki burdan.” dedi sitemle.
“Ben de. Hadi içeri geçelim.” dedikten sonra yavaş ve sakin adımlarla kafenin içine girdik. Abimin sırtı kapıya dönük olduğu için yakalanma korkusu olmadan rahatça girmiştik.
Kafenin içine girdiğimizde kadını daha net görmüştük, kahverengi kısa saçlı, şık giyimli ve oldukça güler yüzlüydü. Bir şey söyledikten hemen sonra gülümsüyordu. “Bak ben sana dedim sevgilisi var diye.” dedim kıskanç çıkan sesimle. “Ama abla, abim bunu niye saklasın ki?”
“Biz de bunu öğrenmek için burdayız ya.” dedim ve ikimiz, arka masaya oturup konuşmalarını anlamaya çalıştık. Demir kadına bir dosya uzattı ve bir şeyler anlatmaya başladı. Kafede anlamlandıramadığım bir uğultu vardı bu yüzden onları tam olarak anlayamıyordum. Sesler bir süreliğine kesildiğinde kadının Demir diyen sesini duydum devamını da duymak üzereydim ki tam o sırada kadın bir garson gelip sipariş sordu, Mete ise telaşla “Kalkıyoruz zaten.” diye garsona çıkıştı ama sesi o kadar yüksekti ki Demir abim kafasını bize çevirdi. Ne yaptığımın farkında olmadan garsonu kolundan tutup bizim masamıza doğru eğilmesini sağladım böylece abimin görüş alanı garsonun sırtı olacaktı. “Hanımefendi ne yapıyorsunuz?” dediğinde daha da telaşlanmıştım. “Özür dilerim sevgilim burda ve başka bir kadınla oturuyor. Beni aldatıp aldatmadığını öğrenmeye çalışıyorum o yüzden o bize dönünce ani bir refleksle sizi çektim.” dediğimde kadının gözlerinde öfke belirdi. “Hiç sorun değil, böyle zamanlarda birbirimize destek çıkmalıyız.” dedi.
Bana destek olması mutlu etse de ona yalan söylediğim için kendimi kötü hissetmiştim. Ah abi ah bizi düşürdüğün şu hallere bak. “Bu arada siparişlerinizi almam gerekiyor.” dediğinde çay rica etmiştik. Kız defterine not aldıktan sonra gitmişti ve o arkasını döner dönmez Metenin kafasına vurdum. “Gerizekalı senin yüzünden az daha yakalanıyorduk. Ne bu telaşın.” diye fısıldayarak sorduğumda suçlulukla bakışlarını eline dikti. “Özür dilerim bir anlık dalmıştım, o da öyle aniden gelince yakalandık sanıp korktum.”
Garson kız çaylarımızı getirdiğinde bana doğru eğilerek fısıltıyla “Hangi masa?” diye sordu. Ben de onun gibi fısıldayarak konuştum. “Hemen önümüzdeki masa.” bakışlarını oraya çevirdiğinde onlara tiksinircesine bir bakış attı. Bir şey söylemek üzereydi ki başka masadan biri onu çağırınca gitmek zorunda kaldı. İkili sıkı bir sohbetin içindeydi, deli gibi ne konuştuklarını merak ediyordum. Bir süre öylece oturduk ve konuşulanları anlamaya çalıştık. Bazen bazı kelimeleri duyuyor ama hiçbir şeyle bağdaştıramıyordum. Ben aşkımlı canımlı kelimeler yakalamaya çalışıyordum ama şimdiye kadar hiç sevgi sözcüğü duyamamıştım.
Abim elini kaldırıp garsonu çağırdığında kız ona nefretle bakmıştı, eminim abim kafasının içinde kızın neden ona o şekilde baktığını düşünüyordur. Onların siparişlerini aldıktan sonra bizim yanımızdan geçerken bize gülümsedi. Onu kandırdığım için kötü hissetsem de savaşta her şey mübahtır diye düşünerek kendimi rahatlattım.
Telefonum üst üste defalarca titremeye başlayınca bakma gereği duymuştum, dünden sonra dersimi almış ve sessiz moda geçiş yapmıştım. Önce numara gördüğüm için kaşlarımı çatmıştım ardından numaranın Arasa ait olduğunu görünce tebessüm etmiştim. Abimin meselesi yüzünden onu fazlasıyla ihmal etmiştim, muhtemelen onu görmezden geldiğimi düşünmüştür. Numarasını rehberime kaydedip mesajlarına girdim.
Araskargo: Nasılsın?
Araskargo: Geri uyumuş olamazsın..
Araskargo: Sanırım birileri beni ghostluyor
Araskargo: Sadece arkadaş olmak istemiştim
Araskargo: Tamam belki ilerde fazlasını da olmak istemiş olabilirim ama
Araskargo: Şu anlık niyetim tamamen arkadaş olmak
Araskargo: Gerçekten..
Araskargo:Peki, konuşmak istemiyorsan anlarım.
Ahu: Merhaba, yanlış anladın sadece acil bir durum gerçekleştiği için yazamadım.
Ahu: Ve…
Duyduğum çığlık sesi ile kafamı kaldırdım, abimin karşısındaki kadın ayağa kalkmış beyaz elbisesindeki pembe sıvıyı peçeteyle silmeye çalışıyordu. Aynı zamanda da bağırıyor ve garson kıza kızıyordu. Garson kız oldukça mahçup duruyor ve özür diliyordu ama kadın ona hakaret etmeye devam ediyordu. Onun bu tepkisi ve hakaretlerine sinirlenmiş ayağa kalkmıştım. O kendini ne zannediyordu da karşı tarafa aşağılayacı hakaretlerde bulunuyordu. “Abla, sen de benim düşündüğümü mü düşünüyorsun.”
Meteye baktığımda kollarını yukarı çektiğini ve kadına gözlerini kısarak baktığını gördüm. “Sen ne düşünüyorsun bilmiyorum Mete ama ben bu kadının saçlarını yolduğumu düşünüyorum.” diyerek sandalyemden kalktım. İkimiz daha adım atamamışken biri önce benim ve Metenin kafasını aynı anda kollarının arasına alıp ters yöne çevirerek bizi dışarı çıkardı. Her şey o kadar ani olmuştu ki ikimiz acıdan dolayı inlemek dışında ses çıkaramamıştık.
Kafalarımız serbest kaldığında dışarıya çıkmıştık. “Noluyor ya?” diyerek kafamı kaldırmamla kulağımdan çekilmem bir oldu. “Siz iki aptal yine hapse girmek istiyorsunuz galiba.” dedi Furkan öfke dolu sesiyle. Onu öfkeli gördüğüm nadir anlardan biriydi. “Ya bırak kulağımı acıyor.” kulağımı bıraktığında ona kaşlarımı çatarak baktım.
“Ne işin var senin burada?”
“Asıl sizin ne işiniz var burada? Hele Ahu senin ev hapsin varken, siz kafayı mı yediniz?”
Onun sorusu karşısında ikimiz de sessiz kaldık, kendimizi ifşa etmeyecektik. Ölürdük ama yine etmezdik.
“Mete dedi”
“Ablam dedi”
İkimiz de aynı anda konuşmuştuk, Meteye dönüp kızgınlıkla baktım. Ablasını ifşa eden hain, henüz birkaç dakika geçmemişti beni hemen ifşa etmişti.
“Noluyor burda!”
Demir abimin sesi miydi o?
^^
Bölüm asssla içime sinmedi, hastalık kafasıyla yazdım. Umarım beğenmişsinizdir
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?
En sevdiğiniz kısım neresi oldu?
Peki ya hiç sevmediğiniz kısım?
Kendinize çok çok dikkat edin salgın var ve baya kötü bir hastalık, sizi seviyorummm. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |