10. Bölüm

Bölüm:9

Hümeyra hazır
hmyraa

Bölüm 9: Gözyaşı

Anlık hayatlar yaşıyor, takılıyoruz bir bilinmezin peşine. Kaybettiğin yerden kazan.


Ayağımın çarptığı temizlik kovasını yere düşmeden hemen önce tuttuğumda, meydana gelebilecek kuvvetli sesi engellemiştim. Ancak boş alandaydım ve en ufak bir tıkırtı bile doğrudan terasta yankılanıyordu. Bu nedenle camda ki yansımadan gördüğüm kadarıyla Kartal’ın hırçın bakışları doğrudan olduğum tarafa çarpmıştı.

Hızla etrafıma bakınıp, küçücük odada sessiz adımlarla ilerledim ve kapının yanındaki beyaz dolabın sağında kalan boşluğa sığındım. Nefesimi tuttuğumda, Kartal’ın tehditkâr adım sesleri odaya doğru yaklaşmaya başlamıştı.

İçinde bulunduğum bu savunmasız ân, parmak uçlarıma kadar her zerremin uyuşmasına sebebiyet verip, daha çok streslenmeme neden oluyordu. Hem ne olacaksa olsun istiyordum, çünkü zihinsel ve ruhsal olarak acziyetim doruklara yükseliyordu. Hem de hiçbir şey olmasın zaman dursun istiyordum. Çünkü bu adama yakalanmanın verdiği utanma duygusu ve tehlike çanlarının verdiği huzursuzlukla yüzleşmek istemiyordum.

“Bak sen,” diye fısıldadı kızgın bir ahenkle. “Başından beri bu terasta üç kişi miydik?”

Kapının önünde durdu. Elimi dudaklarıma sıkıca bastırıp bir ölü kadar sessizleştim. İçeriye girmeden tam anlamıyla beni göremezdi çünkü bulunduğum konum, onun bakış açısına paraleldi.

Tam bu sırada, adımlarının içeriye yönelmesine engel olan farklı bir ses yankılandı terasta.

“Kartal Bey?” diyen ince kadın sesi telaşlıydı. “Burada mıydınız? Ameliyat hazırlıklarını organize ettik. Bütün asistanlarınız sizi bekliyor.”

Konuşan kişi Kartal’ın anestezi asistanlarından biriydi.

Kartal sert bir soluk aldı. “Hastaya narkoz verildi mi?” diye soludu hiddetli bir ses tonuyla.

“Elbette, hocam.” Kadın anlamadığı öfkeden nasibini almak istememiş olacak ki sesi kısılmıştı.

“Gidelim o halde,” diyen Kartal şüphe çekmemek için sakin bir tavırla kapının önünden uzaklaşırken, tam rahat bir nefes alacaktım ki tekrar durdu. “Son yarım saat içerisinde katta olmayan doktorların, hemşirelerin ve hademelerin ismini getir bana Sare.”

“Peki hocam.”

Ensemden aşağıya buz gibi bir ürperti düştü. İşini garantiye almakta iyiydi.

Yaklaşık bir dakika sonra teras uzaklaşan adım sesleriyle dingin bir sessizliğe gömüldü. Tuttuğum nefesimi tüm gerginliğimi atmak istercesine dudaklarımdan dışarıya bırakırken, emin olmak için birkaç saniye daha orada bekledim. Sonunda emin olduktan sonra temizlik odasından hızla çıktım.

Allah’ım neler oluyordu böyle? Elimde ki düğüm, giderek karmaşık bir hâl alıyordu ve korkarım ki, ipler gerildikçe cambazlarda çoğalıyordu.

***

Zemine dökülmüş tatlıların son kırıntılarını da süpürüp çöp kovasına döktüm. Yere düşen o tek damla gözyaşım hâlâ kurumamıştı. Onu da süpürmek adına fırçamı oynattım fakat tam o esnada hastane önlüğümün üzerinde ufak bir temas hissetmemle duraksadım.

Ömer’di. Annesinin elbisesine tutunup her yere onun peşinden sürüklenen çocuklar gibi görünmüştü gözüme.

“Meva abla, onu bir çöp gibi süpürme.”

Elindeki peçeteyle yere düşen gözyaşımı nazikçe silmişti. Kirpik diplerimin kızardığını hissediyordum. Bu çocuk bu dünya için fazla masumdu.

Soluk bir ifadeyle yüzüme bakarken, sözcüklerine devam etti. ”Annemin sesini duydum. Meva abla annem neden ağlıyordu?”

Sorduğu soru karşısında kendimi bir hayli çaresiz ve savunmasız hissetim. Bunu ona söyleyemezdim. En azından şu an için. Endişeli ifadelerle gözlerime bakıp benden bir cevap bekliyordu. Ben ise içimden ne söyleyeceğimi düşünüp duruyordum. Onunla aynı hizada iletişim kurabilmek için dizimin tekini kırarak zemine bastırdım ve diz çöktüğüm yerden boyumuzu eşitlemiş oldum.

Onun endişe dolu gözlerinden ziyade bende en az onun kadar endişeli görünmekten kendimi alamadım. Hayır, hayır olamaz. Gözlerim dolmuştu. Buna karşılık Ömer daha çok endişelenmişti.

Birkaç saniye sonra gözlerim gözlerinden kayıp arkasından omzuna inen ellere kaydı. Bakışlarım yukarı çıktığı esnada karşımda Kartal’ı görmeyi beklemiyordum. Birden gözlerimdeki yaşların geri çekilen bir düşman gibi kaybolduğunu hissettim.

Ayağa kalktığımda, bu kez Kartal Ömer’in karşısında diz çökmüştü. Yanlış mı görüyordum? Yüzünde merhamet hâkimdi. Bugüne kadar hiç rastlamadığım yumuşak bir tonlamayla konuştu.

“Küçük hastamız kitabını bitirmiş mi bakalım? Ömer bey rica etsem sorar mısınız?”

Şok içindeydim. Sahi bu Kartal mıydı? Bu tarz bir kişiliğinin olduğunu hayal etmekte bile güçlük çekeceğim bu adamı bu halde görmek, tam manasıyla şaşırtıcıydı.

“Maalesef henüz bitirememiş ama az kalmış. Bu aralar biraz hasta ve yorgun olduğu için okumasını aksatmış.”

“Peki rica etsem ona şu notu da iletir misiniz Ömer bey?”

“İletirim Kartal bey. Nedir notunuz?”

“Ömer bey hasta bile olsa, buradaki herkesten daha güçlü olduğunu bilmesini isterim.”

Aralarında ki bu samimi muhabbetin karşısında şaşkınlığım artmıştı. Demek küçük prens kitabını Ömer’e veren Kartal’dı. Oldukça kaba bir karakter yansıtmasının yanında kitaplarla ve resimle arasının iyi olması beni ters köşeye uğratmıştı. Sözcüklerini tamamladıktan sonra Ömer’in elinden tutup doğrudan bana baktı. Bakışları her zaman ki gibi soğuk ve ifadesizdi. Az önce yüzünde taşıdığı şefkat emarelerinden eser kalmamıştı.

“İzninizle Ömer’i odasına götürmek isterim.” Bunu söyledikten sonra gülümseyerek Ömer’e hitaben devam etti.

“Güçlü kahramanların da dinlenmeye ihtiyacı olur.”

Düşünceli bir ifadeyle yüzüne baktım. Aramıza girdiği için öfkeli değildim. Bilakis beni büyük bir sorumluluktan kurtarmıştı. Ama bunu neden yaptığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Cevap bekleyen bakışlarına değin gözlerimi zemine indirdim. Yine de karasızlığımın önüne geçemiyordum. Ona güvenebilir miydim? Güvenmekten başka çarem yoktu. Umarım Ömer’e acısını en aza indirerek uygun bir dille açıklardı. Ama hayır Ömer kanserdi, bunu öğrenirse hastalığı artabilirdi. Aralarındaki samimiyete bakılırsa Ömer’ le yakından ilgileniyordu. Öyleyse kanser olduğundan da haberi vardır.

Kartal cevapsızlığım karşısında daha fazla sabretmek istemedi. Ömer’i ellerinden tutup odasına doğru yol aldı.

***

Omuzlarımdaki kalın şala biraz daha sarılıp bitki çayımdan bir yudum aldım. Geldiğimden beri hiçbir şey yememiştim. Ömer aklıma geldikçe yüreğim hüzne bulanıyordu. Kupadan yükselen sakinleştirici koku ve hafifçe esen rüzgara rağmen içimi ısıtan sıcaklıkla gözlerim uykunun huzurlu karanlığına yenik düşüyor, göz kapaklarım ağırlaşıyordu.

Huzurla gözlerimi kapatmak üzereyken içeriden kırılıp parçalanan bir cismin sesi yayıldı. İrkilerek doğruldum. Hiç düşünmeden yerimden kalkıp odama ilerledim. Odanın kapısı açıktı ve hemen karşısında babama ayırdığım çalışma odasının aralık kalmış kapısından tuhaf tıkırtılar geliyordu.

Bu esnada babam öfkeli bir yüz ifadesiyle odadan çıkıp hızlıca alt katın holüne uzanan merdivenlere doğru ilerledi. Kulağındaki telefona öylesine yoğun bir dikkatle adapte olmuştu ki beni görmemişti bile.

“Pazarlık yapmanız gerekirdi! Finansal değeri alelade olan bir projeyi bu durumda nasıl kabul edersiniz...”

Sesi odaların arasında buharlaşarak kaybolmuştu. Assoy holdingle iş birliği içindeydi ve muhtemelen işler istediği gibi gitmiyordu.

O ân içimdeki hassas bir dürtü, ayaklarımı çalışma odasına doğru ilerletti. Kendimi saniyeler sonra odanın içerisinde, fevri bir sinirle yere fırlatılmış abajura basmamaya dikkat ederek, açık bilgisayarın önünde dururken bulmuştum.

Ekranı açık görüntüyü gördüğümde ise beynimden vurulmuşa döndüm. Geçen hafta Kartal’ın kartıyla davetiyelerine katıldığım ve bu yüzden evimizin kurşunlandığı o şirket... Öyleyse babam neden onlarla iş birliği yapıyordu?

Koridorda duyduğum adım sesleriyle panikleyerek bilgisayarı kapatıp geriye çekildim ve etrafıma bakınırken hızlıca yerdeki kırık parçaların önüne eğildim.

“Kızım?” Kapının önüne varan Babamın şüpheli sesiyle yüzüme endişeli bir ifade ekleyerek omzumun üzerinden yüzüne baktım.

“Odandan parçalanan bir eşya sesi duydum. Korktum...Neler oldu burada?” diye sordum samimi bir korkuyla.

Babam göz ucuyla bilgisayarına baktı, hiçbir şey görmediğimi ve asıl ilgimin farklı olduğunu anlayarak gülümsedi ve yanıma geldi. Tıpkı benim gibi eğilip, avucuma aldığım kırık parçayı nazikçe elimden aldı.

“Elim çarptı sadece, mühim bir faktör değil güzel kızım.” Merhametle çenemi okşadı. “Ben hallederim, henüz sağ elin sargıdayken diğer elini de yaralamanı istemiyorum.”

Bileğimi tutarak ikimizi de ayağa kaldırdığında gülümseyerek, “Peki, ben odamdayım.” dedim sakince.

Benim aksime daha gerçekçi bir gülümsemeyle tuttuğu kolumu sıvazladı.

“Dışarıda ufak bir işim var. Evimize yapılan saldırıdan sonra karakoldan destek birlik talep ettim. Mutlaka bahçemizi uzaktan koruyan sivil polisler var. Korkma, birazdan dönerim.”

Sadece başımı salladım. Ona karşı her zaman uysaldım, bu nedenle hiçbir şeyi sorgulamamam babama tuhaf gelmiyordu.

Hastanenin terasında, Kartal ile kurduğu iletişimi henüz sindirebilmiş değildim. Kartal’la nasıl bir bağlantısı olduğunu ve kız kardeşinin neden tutsak olduğunu, ne kadar düşünsem de yan yana ilişkilendiremiyordum. Bu yüzden bir müddet aptalı oynamalı ve kendi yöntemlerimle, bütün bunları bir çözüme kavuşturmalıydım.

Odama geçtiğimde kapımı kapattım. Aynı hızla sakin halimden kurtularak üzerimi değiştirdim ve çantamın içerisine siyah bir maske ve parolayı attım. Bu sırada çekmecede uzun zamandır duran şırıngalara takıldı bakışlarım. Gözlerim kısıldı.

Hasta olduğum zamanlarda kullandığım çok güçlü bir sakinleştiriciydi, ânında sersemletiyor ve narkoz etkisinden daha hızlı kan akışını etkiliyordu. Bir tanesini alarak çantama attım.

Bahçeden, çalışan arabanın motor sesi geldiğinde babamın gittiğini anlayarak evden çıktım. Bu sırada mahalleden dönen taksiyi durdurarak öndeki aracı takip etmesini söyledim.

Dakikalar sonra Assoy holdinge giren babamla birlikte uzaktan uzaktan bu görüntüye bakıyordum.

Doğaçlama yapacaktım. İçeriye girecek ve muhtemel olarak gece vardiyasında turnikelerin başında bekleyen tek güvenlikçiyi atlatacaktım. Siyah yarım maskemi yüzüme geçirdim.

Başımı eğerek giriş departmanında durup etrafa bakındım. Daha önce araştırdığım üzere turnikeyi tek bir güvenlikçi koruyordu. Atmosfer dingin, danışmanda tek bir kadın vardı.

Telefonuna gömülen güvenlikçinin yanına vardım. Genç adam ilgisizce elindeki tarayıcıyı üzerime tuttu ve tehlikeye dair sensör almadığında turnikelerden geçmeme izin verdi. Nefesimi tutmuşken bakışları yüzüme değdi. O ânda çenesi gerildi.

Bilerek tökezleyip ondan tarafa sendeledim ve adam bunun şaşkınlığını yaşarken, bileğimin altındaki şırıngayı çıkarıp düşünmeden bel küreğinin yakınına sapladım.

Gözleri açıldı. “Sen...” dedi fakat dengesi sarsıldı. Dört saniye içerisinde sersemlemiş ve başını tutarak turnikelere tutulmuştu.

“İyi çalışmalar.” diye mırıldandım alaylı bir fısıltıyla.

Yanından hızlıca geçerek danışmana uğramadan sola sapan koridora döndüm. Bu katın yangın merdivenlerinden Karan’la birlikte çıkmıştık. Geçen defa gözüme çarpan yangın tüpünün biraz üzerindeki yangın alarmına doğru yürüdüm.

Bu sırada arkamdan biri seslendi.

“Affedersiniz, kime bakınmıştınız?” diye sordu şüpheli bir kadın sesi.

Dönüp yüzüne baktım. Danışmandaki kadındı, buraya geldiğimi kaçırmamış olmalıydı.

Sakince gülümsedim, katta henüz ikimizden başka kimse yoktu çünkü muhtemelen bu saatte yan tarafımda duran konferans salonu bir işe yaramıyordu.

Sakince gülümsedim. “Acil durumlarda panikler misiniz yoksa işinizde profesyonel misiniz?” dedim tatlı bir edayla.

Seyrek kaşları anlamsızca havalandı. “Hangi acil durumlarda?”

“Ah,” diye mırıldandım. “Mesela yangın alarmı gibi.”

Kadın ne olduğunu anlayamadan dirseğimi yangın alarmını koruyan küçük cam bölmeye vurdum. Cam parçalarına ayrılınca, şirkette üst üste alarmlar çalmaya başladı.

Seslice güldüm. Kadın dehşete kapılıp, bir ânda karmaşaya boğulan etrafına bakındı. Çalışanlar yangın alarmı çaldığı için hızla koşturup dışarıya fırlamaya başlamıştı.

Kalabalıktan faydalanıp, kadını ittirip götüren arkadaşıyla boşalan ofislerden rastgele birine girdim. Soluk soluğa etrafıma bakındım. Alarmın sönmesi yalnızca bir dakikaya yakın sürüyordu.

İlerleyip masanın üzerinde duran ajans telefonuna baktım. Babamın şahsi telefonunu aratıp, hangi katta olduğunu anlayabilir miydim?

Bu sırada beklediğimden daha hızlı bir şekilde alarm sesleri durdu. Kapının önünde ayak sesleri duyuluyordu. Gözlerim büyürken panikle masanın kenarlıklarına baktım. Arkasına geçip altına sıkıştım, önünün kapalı olması acemi şansımın eseri olmalıydı.

Odada birkaç kişinin sesi yankılandı. Bulunduğum tarafa gelmemeleri için iyi dileklerde bulunurken kan ter içinde kalmıştım.

“Bu basit palavrayı nasıl gözden kaçırırsınız! Güvenlik nasıl uyumuş olabilir, ya da sahte bir yangın alarmı çalışırken siz neredeydiniz?”

Kulaklarıma çarpan öfkeli ve gür sesle ensemden aşağı tuhaf bir ürperti düştü. Birilerini azarlıyordu, fakat bu ses nereden tanıdık geliyordu?

Az sonra saygılı bir telaffuzla farklı bir ses duydum. “Efendim biz sizin emriniz dahilinde tek bir yörüngede çalışıyoruz ve takdir edersiniz ki yangın alarmları holdingin dört bir çapında harekete geçebilir.”

Başka bir ses, “Akşam vardiyasını sadece Buğra temyiz ediyor. O da iş başında uyukluyormuş.” diye savunmaya geçti.


Bu sözler üzerine tanıdık ve o kızgın sesin bağırdığını, daha sonra ise etin ete hınçla çarpan sesini duydum. Tüylerim diken diken oldu. Korumalardan biri yumruk yemiş olmalıydı ki acı dolu iniltisi etrafa yayıldı.

“Birileri güvenliği göz önünde bayıltabiliyor, birileri geçmişimizin izlerini açığa çıkarmak adına kayıtları yayınlamaya çalışıyor ve en önemlisi o aptal kız elini kolunu sallaya sallaya içeri girebiliyor. Siz iki asalak bu durumda ne işe yarıyorsunuz!”

Hiç nefes almadan öfkeyle söylediği sözlerden tek takıldığım konu, o aptal kız buraya elini kolunu sallaya sallaya girebiliyor, olmasıydı. Beni tanıyor muydu? Bedenim gerilirken olduğum yerde kaskatı kesildim. Henüz üzerimdeki şaşkınlığı atamadan sesi tekrar doldu kulağıma.

“O aptal kız o kayıtları izleseydi...”

Cümlesinin devamını getirmeden yumruğunu üstümdeki masaya geçirdi. İrkildim. Bedenim ve yüzüm olduğundan yüksek bir yanma hissiyle sıcaklarken yanaklarımın kızardığına emindim.

Biraz sonra kapı açılıp kapanma sesinden anlamıştım çıktıklarını. Yavaş ve temkinli hareketlerle olduğum yerden çıkıp, bulunduğum odanın yerden tavana kadar uzanan siyah filmli camlarının önünde durdum.

Şok içindeydim. O kayıtlarda beni ilgilendiren bir şey vardı ve benim görmemi asla istemiyorlardı. İçime keskin bir öfke hakim sürüyordu. Babam bu işin neresindeydi?

Kapıyı hafifçe aralayıp ortalıkta kimsenin olmadığını anladığım ân, tenha koridorun ucuna doğru hızlıca yürüdüm. Giriş kapısından çıkamazdım. Bu nedenle asansörü kullanıp herhangi bir katın yangın merdivenlerini kullanacaktım.

Fakat asansörün yanındaki kolonun hemen ardından kolumu bir el kavradı ve hızlıca bileğime asılarak ikimizi de kolonun arkasına çekti.

Refleks bir hareketle dirseğimi hızla ardımdaki kişinin karnına geçirdim. Kolumdaki el gevşeyerek aşağıya düştüğünde, dehşetle arkamı dönüp savunma pozisyonu aldım.

Bölüm : 14.05.2025 14:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...