17. Bölüm

17.

hnehirclk
hnehirclk_07

Vote ve yorum lütfenn

*Bölüm şarkısı:

★Yad-slowed

★Murat Dalkılıç-Derine

★Ezhel-İmkansızım

★Ride or Die (part-2)

★Rihanna- Breaking Dishes

 

 

Kalbimi ellerimin arasında tutup onu sorguya çekmek isterdim. Hissettiği şeyleri tek tek anlatmasını dinlemek gerekiyordu. Kalbim yönsüz bir pusula gibiydi. Ne yönde olduğunu bilmek imkansızdı. Ama ben o karanlık geceleri andıran gözlerine bakıp yönümü bulmuştum. Bazı şeyler o kadar imkansız gelir ki kabullenmek bile istemezsin.

 

Ben dün gece bazı gerçekler ile yüzleşmiştim. Belki bu gerçek beni cehenneme kadar götürecekti. Ama ben yanmaya niyetliydim.

 

Saatlerce oturup kendi kendime konuşmuş ve bir karar vermeye çalışmıştım. O kadar zor bir zaman içerisindeydim ki anlatamam. Tüm mahalleyi ayağa kaldırdığıma emindim. Ara sıra sinirle bağırmış, küçük çığlıklar atmıştım. Bunlar delirdiğime dair bir kanıttı.

 

Kalbim ilk defa bu kadar delicesine atmış ve kendini belli etmişti. Vücudumun her zerresi onun varlığı ile titremişti. Nefes almayı unutturacak bir gerçekti. Kabullenmekte zorluk çektiğim bir gerçek vardı.

 

Ben Demir Atasoy'a aşık olmuştum.

 

Başta dalgaya alıp saçmaladığımı düşünmüştüm. Ama öyle olmadığını çok net bir şekilde anlamıştım.

 

Ben bir imkansızı severek kendimi cehennemin ucuna kadar sürüklemiştim. İmkansız olmasının sebebi bana sürekli kardeşi gibi olduğumu söylemesiydi. Onun gözünde sadece kardeşi gibiydim. Cidden büyük bir imkansızımdı.

 

Ek olarak ise Demir Atasoy öküz bir adamdı. Şu zamana kadar bir kadına yumuşak baktığını, konuştuğunu görmemiştim. Kendisi öyle olmadığını inkar etse de pek inandırıcı gelmiyordu. Garip bir adam olmasının yanı sıra çekiciydi. İnsan ister istemez gözlerine dalıp gidiyordu. Manipüle olmamak imkansızdı.

 

Tüm gece bunları düşünmüştüm. Sabah uyandığımda ise anında parka gelmiş ve burada oturmaya başlamıştım.

 

Akşam olmasına çok az bir süre kalmıştı. Sokak lambaları yavaş yavaş yanmaya başlamış ve parktaki çocuklar evlerine doğru gidiyorlardı. Ben ise parkın en ucunda bulunan bir ağaca yaslanmış gökyüzünü izliyordum.

 

Telefonuma yüzlerce arama ve mesaj gelmesine rağmen hiçbirini açmamıştım. Açmak istemiyordum. Kimsenin fazla umursadığını bile düşünmüyordum.

 

Kafamı ağaca biraz daha yasladım ve gözlerimi kapattım. Uzun bir süre öyle kaldıktan sonra yan tarafımdan bir ses yükseldi. Kafamı hızla oraya çevirdim.

 

"Burada tek başına ne yapıyorsun ufaklık?"

 

Telaşla ayağa kalktığımda

 

"Oturuyorum" dedim ve yerdeki çantamı elime aldım.

 

"Ve şimdi gidiyorum." dediklerim karşısında kaşlarını çattı ve konuşmaya başladı.

 

"Her yerde seni arıyoruz. Sen ise burada keyif yapıyorsun." sinirle ona baktığımda bu tavrım hoşuna gitmemiş olmalı ki yüzünü çok kısa süreliğine buruşturdu.

 

"Beni arayın demedim."

 

"Birşey oldu sandık." dediğinde kaşlarımı kaldırıp alayla güldüm ve

 

"Sandınız mı yoksa sandın mı?"

 

"Ne fark ediyor?"2

 

"Çok şey" dedim ve yanından geçmek için biraz yana kayıp yürümeye başladım. Tam yanından geçeceğim esnada beni kolumdan tutup kendine doğru çekti. Bunu beklemediğim için resmen ona yapışmıştım.

 

Kafam sert bir şekilde göğüs kafesine çarpmıştı. Ellerimi omuzlarına koymuştum anlık bir telaşla. Kafamı kaldırdığımda kara gözleri ile karşılaştım.

 

Bana doğru çok az eğilerek konuşmaya başladı.

 

"Kaçtığın şey ne?" yönelttiği soru ile anında ondan uzaklaştım.

 

"Öyle birşey yok." cevabım ona yetmemiş olmalı ki beklenti ile bakmaya başladı.

 

"Seni tanıyorum Buse. Belli ki birşey seni telaşlandırıyor."

 

"Sen öyle sanıyorsun." dediğimde hafifçe gülümsedi. Gözlerim anında gülüşüne kaydığında kalbimin her bir santimi titredi. Bu kadar güzel gülmese olmaz mıydı?

 

"Keçi inadı var sende." dediğinde kaşlarımı çattım ve

 

"Beğenemedin mi?" dedim. Biraz düşündükten sonra konuşmaya başladı.

 

"Beğendim." dedi fısıldarcasına

 

"Abimin arkadaşı olduğun için bu seferlik kafanı ısırmıyorum, hadi yine iyisin." dediğimde bana içten bir tebessüm gönderdi. Bende istemsiz bir şekilde gülümsediğimde bakışları gülüşüme kaydı anında kafasını başka yere çevirip ağır bir şekilde yutkundu. Adem elmasının ağır ağır hareket edişini izledim. Daha sonra bakışları tekrar beni buldu.

 

"Sana çilekli süt aldım." dedi ve elindeki poşeti yavaşca havaya doğru kaldırdı. Poşette tahminimce beş adet süt vardı. Nikah basılır.1

 

Heyecanla çantamı yere bıraktım ve koşup ona sarıldım. Kollarım ile boynunu sararken aynı heyecan ile konuşmaya başladım. O ise başta buz kesilirken şimdi yavaşça elini belime koydu.

 

"Sen var ya adamsın. Adamın dibisin." dedim hala ona sarılırken

 

"Her seferinde aynı tepki vermeyi nasıl beceriyorsun?" yönelttiği soru karşısında hafifçe gülümsedim ve ondan yavaşca uzaklaştım.

 

"Bilmem ki istemsiz oluyor."

 

"Tepkin hoşuma gitmiyor değil yani." yüzü ne kadar sert dursa da sesi yumuşaktı.1

 

"Hoşuna mı gidiyorum?" farkedilmesi imkansız bir cilve yapmıştım. Demir abi tek kaşlarını hafifçe kaldırdı ve

 

"Bir önemi mi var?"1

 

"Tabi canım neden olmasın."

 

"Neden olsun?"

 

"Susar mısın moralimi bozuyorsun şuan" dedim yalancı bir sinir ile

 

"Peki" dedikten sonra bileğimden nazikçe tutup beni yürütmeye başladı. Anında ona ayak uydurdum.

 

"Nereye gidiyoruz?" diye bir soru yönelttim. Nereye gideceğimizi biliyordum ama sırf konuşmak için sormuştum.

 

"Sence?"

 

"Pavyona mı?" yönelttiğim masum soru ile bana baktı. Kaşlarını öyle bir çatmıştı ki korkmamak elde değildi. Diğer elimi koluna sardığımda gözlerinin içine bakarak1

 

"Şaka yaptım. Sinirlenme lütfen" dedim son dediklerimi uzatarak

 

Sert bakışları biraz yumuşadığında zaferle gülümsedim. Elimi geri çektim ve ceketimin cebine koydum. Bakışlarım bileğimi tutan eline kaydığında hafifçe gülümsedim. Ona baktığımda gözleri gülüşümde dolaşıyordu. Sertçe yutkunmaya çalışırken bakışlarımı hemen geri çektim. Her seferinde aynı şeyi yapıyordu. Sadece gülüşümü izliyordu. Amacının ne olduğu bilinmezdi.

 

Ben önüme dümdüz bakarken elini bileğimden çekti ve cebine doğru götürdü. O yanımda büyük adımları ile yürürken ona yetişmek oldukça zordu. Yetişebilmek için biraz daha hızlandığımda ayağımın bir çıkıntıya takılması ile dengemi kaybettim. Tam yere yapıştığımı hayal ederken belimde hissettiğim eller ile kalbim hızlandı. Hemen ardından ise Demir abi kulağıma doğru fısıldarcasına konuşmaya başladı.

 

"Senin bu sakarlığını ne yapsak acaba?" dediğinde sinirle ona doğru döndüm.

 

Ona dönmem ile burunlarımızın arasında çok kısa bir mesafe kalmıştı. Nefesimi tuttum ve kara gözlerine baktım. Sert bakıyorlardı. Sadece bir anlık yumuşamasını istedim ama bu imkansızlıktan daha öteydi. Hatırladıklarım ile tekrar önüme döndüm.

 

Kalbin mi? Aklın mı? Bana bu soru sorulsa cevabım kalbim olurdu. Çünkü orada bir adet Demir Atasoy vardı. Herşey için çok geçti çünkü ben onu çoktan kalbime mühürlemiştim.

 

Bunları düşünmemem gerekiyordu. Yoksa aklımı kaçırmak üzereydim. Derince bir nefes alıp verdim. Ellerimi cebime daha çok gömdüm. Arkamdan geldiğini hissediyordum. Onun da benim gibi derin bir nefes alıp verdiğini işittim. Hemen sonrasında ise konuşmaya başladı.

 

"Buse, özür dilerim. O kadar yakın olmam doğru değildi." dediğinde bakışlarımı karşıma sabitledim. Sesinde pişmanlığa dair hiçbir şey yoktu. Kolay kolay pişman olan biri değildi. Bu özürü içten ettiğini bile düşünmüyordum. Çünkü bu adam öküzün tekiydi. İnsanları kırsa umrunda olmaz, kibarlıktan yoksundu. Dünya'nın onun etrafında döndüğünü düşünen biri bile olabilirdi.2

 

"Sorun yok Demir abi" dediğimde bakışlarını üzerimde hissediyordum.

 

"Gözüme bakıp tekrar et. Hiç inandırıcı değil." dedi ve benim hizamda yürümeye devam etti. Duyduklarım ile omuzlarımı silktim.

 

"Korkunç bakıyorsun, olmaz." Kaşlarının çatıldığına o kadar emindim ki anlatamam. Yüzüne bakmamak için çaba sarf ediyordum.

 

Bakarsam yanardım. Oysaki çoktan yana yana küle dönmüştüm. Adam cehennemi andırıyordu. Bir bakışı ile insanı küle çeviriyor ve daha sonra yok ediyordu. Her sözü bir bir işliyor hançer gibi saplanıyordu. Onu çözmek zordu. İmkansız birini sevmek daha zordu.

 

"Öyle mi düşünüyorsun?" sözleri düşüncelerimden sıyrılmamı sağlamıştı. Sahi gerçekten korkunç bakmıyor muydu? Bakıyordu. Onun bakışları cehennem iken nasıl korkunç olmazdı. Gözlerine yedi saniyeden fazla bakamazdım. Bazen saniyeler bile dakika gibi geliyordu.

 

"Öyle" dediğimde sakin bir şekilde konuşmaya başladı.

 

"Bana bak Buse ve bunu tekrar düşün." dedi. Bakışlarımı ona çevirdiğimde gece karası gözleri yüzümde geziniyordu. Sadece yedi saniyem vardı. Daha fazlası olamazdı.

 

Bir, sadece baktı. İki, yakmaya başladı. Üç, yanmaya başladım. Dört, hançerlerini sapladı. Beş, kül oldum. Altı, küller uçuştu. Yedi, yok etti.

 

Bakışlarımı geri önüme çevirdim. Yedi, kocaman yedi saniyede insana cehennemi yaşatan biriydi.

 

"Düşüncem hala aynı." dediklerimden sonra önüme geçti ve beni durdurdu. Gözlerine bakmadım. Yapamadım. Bakışlarım omuzlarına sabitlendi. Daha sonra sesini duydum.

 

"Bir gün bu düşüncen yok olacak." kendinden emin bir şekilde konuşmuştu.

 

"Abimin arkadaşı olmasaydın ciddi ciddi kafanı ısırırdım." derken bakışlarımı yüzüne kaydı. Sadece bir an gamzeleri ortaya çıktı. Hemen sonrasında kayboldu.

 

"Kafamdan ne istiyorsun? Yani alıp veremediğin ne?" sorduğu sorular ile omuz silkip

 

"Saçların çok parlak ve güzel, ben o kadar bitkisel yağ kullanıyorum hiçbir şey değişmiyor. Bu çok sinir bozucu birşey."

 

"Kıskanan çok tabi" dediğinde alayla güldüm ve

 

"Bir de bana egolu dersin." dedim. Bana ters bakışlarından atıp konuşmaya başladı.

 

"Ego falan bize ters" bunun raconu bir bana sanırım.

 

"Biz? Bizden kastın kendin yalnız" dediğimde kulaklarına bakıyordum. Çok kusursuz bir kulağı vardı. Kesinlikle ısırmak istemiyordum.

 

"Olabilir" dedi ve hemen ardından

 

"Eve geç kalıyoruz bizi oyalıyorsun." duyduklarım ile ona omuz atıp yürümeye başladım.

 

~~~

 

"Hangi koca yürekli göndermiş bunu" dedi abim sesini yükselterek ve sonrasında devam etti.

 

"Söyleyin gidip o çiçeği ona yedireceğim." duyduklarıma şaşırmamıştım. Normal abi kıskançlıklarından biriydi. Ama yedireceğine fazlasıyla emindim.

 

"Oğlum biz nereden bilelim? Gönderen kişinin ismi yazmıyor. Bin defa baktık." annem abimi sakinleştirmek için çaba sarf ederken babam bir dedektif edası ile çiçeği kontrol ediyordu. Ben ise yine arada kalmıştım.2

 

"Kızım biz sana demedik mi? Herkese mavi boncuk dağıtma." konu tekrar bana geldiğinde sinirle nefes alıp konuştum.

 

"Ya ben mi dedim göndersin diye. Ben ne yaptım ayol." kafamı masaya vurup yalandan ağlamaya başladım.

 

Demir abi ile parktan eve döndüğümüzde direk odama geçip uyumuştum. Uyandığımda ise evde kıyamet kopuyordu. Sadece birkaç saat uyumuştum. O sırada eve biri çiçek göndermişti. Gönderen her kimse kara gül sevdiğimi biliyor olmalıydı.

 

Çiçeğin üstündeki notta ise

"Sana boş gözlerle bakmak mı sevabım

Yoksa soğuk tenine dokunmak mı günahım

Söyle, ay güzeli'm."

 

Defalarca okumuştum. Kimin yazabileceğine dair düşünmüştüm ama sonuç çıkmaz bir yoldu. Abimin delirmesinin sebebi buydu. Notta açık açık seni seviyorum ama sen benim günahımsın deniyordu. Ben olsam bende delirirdim. Fakat delirmek gibi bir düşüncem yoktu.1

 

Abim çiçeği çöpe atmaya çalışsa da annem izin vermeyip bahçeye ekeceğini söylemişti. Kara gülü severdim. Sırf sevdiğimi bildiği için çöpe attırmamıştı. Daha önce sadece birkaç defa çiçek almıştım. O çiçeklerde kız arkadaşım tarafından verilmişti.

 

"Benim minik sıçanımı suçlamayın." abimin sesi ile düşüncelerimden uzaklaştım. Hakaret etmeden sevgisini gösteremiyordu.

 

"Onun arkasında dağ gibi abisi var. Ne söyleyecekseniz bana söyleyin. Buse'nin hiçbir suçu yok." dedi ve arkama geçip durdu. Kafamı çevirip ona içten bir gülümseme sunduğumda bana göz kırptı.

 

"Ula kerata biliyoruz herhalde." babamın sözleri ile dudaklarımı ısırdım. Bu adam cidden tatlı olmaya başladı.

 

"Neyse ben Demir'in yanına gidiyorum. Geldiğimde halledeceğim." dedikten hemen sonra mutfaktan bir hışımla çıktı. 'Abi beni de götür' demek istesem de sustum.

 

Bu ortamda daha fazla kalmak istemediğim için çiçek buketini alıp odama doğru ilerledim. Bahçeye dikilmesini istemiyordum. Abim onu çiğ çiğ yerdi. Çünkü o midesiz bir insandı.

 

Odama geldiğimde kapıyı sertçe kapatıp dolabımın yanında bulunan vazoya ilerledim. Kurumaya başlayan diğer çiçekleri vazodan çıkartıp kurumuş çiçekler için ayırdığım kutuya koydum. Çiçek buketini masanın üzerine koyup gülleri tek tek vazoya yerleştirdim. Son gülü almak için uzandığımda elime bir kağıt çarpmıştı. Buketin içine baktığımda mektup tarzı bir kağıt gördüm. Bu dönemde mektup yazmak mı? Bir yandan garip gelsede hoştu. Kağıdı ellerimin arasına aldığımda 'Sevgili Ay Güzeli'm' yazısı ile karşılaştım. Bunu yollayan kişi ya takıntılı bir manyağın tekiyse? Taktığı lakap ise oldukça ilginçti. Onun için ne anlama geldiğini bilmiyordum.

 

Zarfı açıp içindeki kağıdı bir çırpıda çıkardım. Açtığımda ise sayfanın sonuna bir gül parçasının yapıştırıldığını gördüm. Güzel bir görüntü vermişti. Mektubun sonunda 'X'den' yazısı ile kaşlarımı çattım. İsim vermemek için kendini X olarak göstermişti. Müneccim değilim kim olduğunu nereden bilebilirim ki?

 

Mektubu okumaya başladım.

 

Sevgili Ay Güzeli'm

 

Bende bıraktığın hasarın haddi hesabı yok. Aklımı başımdan alıyorsun. Bu kadar güzel olmak başa bela. Gözlerin benim yaşama sebebim. Bana bakmadığı her an cehennemi yaşıyorum. En önemlisi ise sana yanıyorum Ay Güzeli. Beni cayır cayır yakıyorsun. Söndüren kişide sen olmalısın. Sana neden Ay Güzeli dediğimi bilmek ister misin?

Bunun cevabını zamanı geldiğinde vereceğim. Ama kendime hatırlattığım bir takım şeyler var.

Biz imkansızız Ay Güzeli. İmkansızı sevmek zordur. İmkansızı aşmak daha zordur. O yüzden seni yüreğimin tam ortasına koyup yaşatıyorum. Unutma benim kalbim senin ellerinin arasında.

 

Sevgilerle X.

 


~18.04.25~

 

O da bir imkansızı sevdiğini söylüyordu. Tıpkı benim düşündüğüm gibi. Demek imkansız birini seven tek ben değilmişim. Benimle ilgili düşündükleri ilginçti. Hayatımda ilk defa bu tarz iltifat almıştım.

 

Ay Güzeli.2

 

Hitap etme şekli fazlasıyla garipti. Bunu söylerken neyi kastettiğini çok merak etmiştim. Tanımadığım birinin sözlerine kanacak değildim. Ama bu onu yargılamamı gerektirmezdi. Kendimden biliyordum. Yıllar önce Demir abiden hoşlanmıştım. Bu duyguyu ise ergenlikten dolayı olduğunu düşünüp geçiştirmiştim. Sonra ise abayı yakmıştım. Gerçekten aşk ansızın seni buluyordu. Hele ki aşık olduğun kişi en imkansızınsa.

 

Kağıdı katlayıp kurumuş çiçeklerimin altına koydum. O kişi her kimse gerçekten değer verdiğini hissettirmişti. Ama benim kalbim başkası için atarken bunu kabul edemezdim.

 

Geri yatağıma uzanıp bakışlarımı tavana sabitledim. Bu beladan kurtulmam gerekiyordu. İlk işim ondan vazgeçmek olacaktı. Doğru değildi.

 

Asıl kıyamet iki insan arasında kopardı. Her gün belki de binlerce kıyamet kopuyordu. O benim kıyametimdi. Göz göze gelmemiz bile bizi paramparça yapabilirdi. Beni öyle yapıyordu çünkü. Onun sözleri bir yandan kulağıma melodi gibi gelse de diğer yandan kalbimi yerinden söken bir silahtı. Onunla her konuştuğumda kalbim kaburgamı kıracakmışcasına atardı.

 

Gece ve gündüz, birbirine bir o kadar zıt bir o kadar uyumluydu. İkisi sadece gün batımı ve doğumunda bir araya gelebilirlerdi. Ama renkleri hiçbir zaman birbirine karışmaz. Her ikiside zıt yönlere düşerdi. Bazı insanlar geceleri severken bazıları da gündüzü severdi. Kimse ikisini aynı anda sevemezdi. Ay ise her daim üstlerinde parlardı. Ay, gecenin en büyük hediyesiydi. Bembeyaz rengi ile aydınlatırdı yürekleri. Güneş ise gündüzün en büyük hediyesiydi. Yakıcı olmasının aksine yürekleri ısıtırdı.

 

Bizde Gece ve Gündüz gibiydik. Hem uyumlu hem zıt yönlerdeydik. O Güneş gibi insanın yüreğini yakarak ısıtırken bende Ay misali insanların yüreklerini aydınlatmaya çalışırdım. Sadece bir an kavuşmak üzereyken uzaklaşırdık. Gerçi şu zamana kadar kavuşmak gibi bir şey söz konusu olmamıştı.

 

İmkansızım.

 

O benim imkansızım olabilirdi. Daha ilerisi yoktu. Olma ihtimali hiç yoktu. Kara gözleri insanı gerçekten mahvediyordu.

 

Başıma büyük bir bela almıştım.

 

Demir Atasoy'a aşık olmak demek büyük bir ateş çemberinin içinde yanmak gibiydi.

 

Aşk yanmayı gerektirir.

 

Ve ben yanmaya başlamıştım.

 

 

Demir'in eril hareketler part-1??

 

Buse'nin üstün sakarlıkları??

 

Bizim kızın aşksal meseleleri???

 

Kara güllerimizzz??

 

Çiçeği gönderen şahısss???

 

Buse haklı bence imkansız...

(Şaka değil ciddiyim;)

 

Aslan abinin Drama Queenlik???

 

Ay Güzeli ne ya başka hitap şekli mi bulamadın dayı. Sanki ayda yaşıyor.

 

Bir de ek olarak bölüm saat ve günleri

★Salı günü saat 20.00

★Cuma günü saat 19.30

 

Haftada iki bölüm atıyorum. Taslaklar fazla olunca iki veya daha fazla atıyorum.

 

Kitapla ilgili fikirlerinizi buraya yazabilirsiniz>>>>

Bölüm : 02.05.2025 19:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...