19. Bölüm

19.

hnehirclk
hnehirclk_07

Vote ve yorum lütfenn

Oy sınırı: 15

Yorum sınırı:20

Flashback

Küçük kız soğuk havanın etkisi ile yine huysuzlanmıştı. Soğuk havalardan nefret eder, sürekli ısınmaya çalışırdı. Ne zaman kar görse hemen eve kaçar, çoğunlukla dışarıya çıkmazdı. Minik adımları ile dışarıda oynayan abisinin yanına gidiyordu. Kar yağdığından beri abisini görmemişti. Meraklı bir şekilde ilerlemeye devam ediyordu.

 

Karda zar zor yürürken abisini görmüştü. Heyecanla gülüp koşmaya çalıştı. Bir yandan da el çırpıp

"Abii, ben geldim" diye bağırıyordu. Bağırışı her yeri sararken Aslan'ın bakışları anında kız kardeşine döndü.

 

Buse koşmaya çalışırken dengesini kaybedip yere düştü. Kar yüksek olduğu için düştüğünde canı yanmamıştı. Ama soğukluk yüzünden huysuzlanmıştı. Gözlerinden damla damla yaşlar akmaya başlarken montundan tutulup geriye doğru çekildi. Gördüğü yüz ile gözyaşları birazda olsa dinmişti.

 

"Demir abi" dedi ve yüzündeki karları temizlemeye başladı. Demir ise onu ayağa kaldırıp

"Karın üstünde koşulmaz Buse" dedi uyarıcı bir ses tonunda. On yaşında olmasına rağmen her kurala uyan bir çocuktu. Herşeyin en iyisini yapmak için çabalardı. Neyin yanlış neyin doğru olduğunu her zaman bilirdi.

 

"Ama abimin yanına gidicektim." dedi Buse. Ellerini cebine koyup ısınmaya çalıştı. Gözleri tekrar dolduğunda konuşmaya başladı.

 

"Çok üşüdüm eve gitmek istiyorum." bir yandan söylenirken elini cebinden çıkarıp üşüdüğünü belli edercesine ellerini birbirine sürttü. Demir elindeki eldivenleri çıkartıp

"Uzat bakalım ellerini" demesi ile Buse hızlıca ellerini uzattı. Eldivenleri bir çırpıda giydirdi ve Buse'nin elini tuttu.

"Eve gidelim." dedi.

 

Hemen arkalarında yavaş adımlarla onlara yaklaşan Aslan vardı. Dengesini bozmadan yürümeye çalışıyordu. Dikkat konusunda yetenekli bir çocuktu. Kardeşinin yere düştüğünü gördüğü an yanına ilerlemeye başlamıştı. Biraz daha ilerledikten sonra onların yanına varmıştı.

 

Demir ve Buse'nin el ele tutuştuğunu gördüğünde sinirlenmişti. Aralarına girerek kız kardeşinin elini sıkıca tuttu ve konuşmaya başladı.

"Kardeşimin elini sadece ben tutabilirim." dedi. Demir duydukları ile

"Sende benim kardeşimin elini tuttun."

 

İkisi sürekli kardeş kavgası yapıp birbirlerine girerdi. Ama hiçbir zaman kazanan olmazdı. Eğer ortada bir kardeş kavgası varsa berabere kalırlardı.

 

"Boklu Güneş"

 

Demir, Aslan'ın sözleri ile kaşlarını çattı ve sinirle konuşmaya başladı.

 

"Boklu Buse"

 

İkisi birbirinin kardeşlerine laf atarken Buse hemen ağlamaya başladı. Demir'e bakarak

 

"Boklu değilim ben" dedi. Aslan sinirle Demir'e baktı ve

 

"Al şimdi susar mı bu?"

 

İkiside Buse'nin zar zor susacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden onu eğlendirecek birşey yapmaları gerekiyordu. Demir yere doğru çökerek Buse'ye baktı.

 

"Bin sırtıma" demesi ile Buse hızlıca sırtına atladı. Demir zorlukla ilerlerken Aslan arkadan homurdanarak geliyordu. Buse ise sevinçle kahkaha atıyordu.

 

Buse kaymaya başlarken Demir'e daha sıkı tutunmaya çalıştı.

"Demir abi düşücem." sesindeki korkuyu yansıtmış olmalı ki Demir onu daha sıkı tuttu ve

 

"Düşersen tutarım. Hep tutarım." dedikten sonra emin adımlar ile yavaşça ilerledi.

 

💌

 

Zamanı durdurmak isterdim. Çünkü bazı şeyler zamanında güzeldi. O anı bir daha yaşamak, hissetmek isterdi insan. Ama geriye dönmek pek mümkün değildi. Herşey geçmişin bağlarına bağlıydı. Bir köprüden sarkıtılmış binlerce anı vardı. Geri dönüp o anıları almak biraz zordu. Çünkü insanın anı köprüsü hiçbir zaman sağlam olmazdı. Muhakkak bir tahta eksik veya kırık olurdu. Nereye adım atacağını bilemezdin. Ben geçmişime ilerlemeye çalıştıkça o köprüden düşme ihtimalim daha çok yükseliyordu. Şôyle bir gerçek vardı. Her anı zamanında güzeldir. Anıları tekrar yaşayamazsın ama onu bir kağıda döküp hissettirebilirsin.

 

O kadar çaresiz hissediyordum ki anlatamam. İki saat önce Demir abi ile tartışmıştık. Aslında sürekli gerçekleşen bir eylemdi ama bu sefer daha farklıydı. Çünkü onu engellemiştim. Eğer bunu kendine yediremezse gelip topuğuma sıkardı. Her yönden haklı olan bendim. Çok kırıcı konuşmuştu. Ama o da kendince haklıydı. Bazen gerçekten çok boş konuşuyordum. Belki attığım mesajlar onu fazlasıyla rahatsız ettiği için böyle davranmıştı. Bunu kibarca dile getirmek yerine kırıcı konuşmayı çözüm olarak bulmuştu. Bu adamı anlamak gerçekten zordu. Böylesine kaba bir adamı sevmek gerçekten hayal kırıklığıydı.

 

Onu engelledikten sonra pişman olmuştum. Anlık bir hırs ile engeli basmıştım. Bu seferde gururuma yediremeyip engeli kaldırmamıştım. Galiba tek sorunlu o değil. Bende biraz sorunlu biriydim. İki sorunlu bir araya geldiğinde kıyametin kopması gayet normaldi. Şaşırmak istemediğim bir gerçek daha.

 

Saatlerdir küçük balkonumun bir kenarına oturmuş gün batımını izliyordum. Bir yandan da kendimi sorguluyordum. Hava buz gibiydi. Soğuktan nefret ederdim. Ama bu sefer kendime gelmem için biraz soğukluğu hissetmem gerekiyordu. Küçükken de sevmezdim. Hâlâ daha sevmiyorum. Ellerimin üşümesi bile beni huysuzlaştırıyordu.

 

Vücuduma giren ani soğukluk ile hemen ayağa kalktım. Sanırım bu kadar yeterliydi. İki saattir öylece oturuyordum ve o soğuk hava daha yeni yeni kendini belli ediyordu.

 

İçeri girip balkonun kapısını kapattım. Yatağımın üstündeki battaniye'yi alıp kendime doladım ve yere çöktüm. Yerde oturmayı daha çok seviyordum. Kesinlikle sürekli yere yapışmam ile alakası yoktu.

 

Odamın kapısı hızla açıldığında hızlıca bakışlarımı oraya çevirdim. Abim gelmişti. Kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Yüzümü battaniye ile kapattığımda yanıma doğru ilerlemeye başladı. Gelip yanıma oturduğunda konuşmaya başladı.

 

"Üşüdün mü?" dediğinde battaniyenin altından hafifçe gülümsedim ve boğuk çıkan sesim ile

 

"Birazcık üşüdüm." Sözlerimden sonra elini alnıma koyup

 

"Buz gibi olmuşsun. Elektrikli sobayı getirmemi ister misin?" sorduğu soru ile kafamı iki yana salladım. Benim kalbim buz kesmişti. Vücudum soğusa ne fayda eder?

 

"Abi" dediğimde kolunu omzuma atıp

 

"Söyle abim" dedi. Bakışlarım yüzüne kaydığında bir süre düşünmeye başladım. Benim gibi ela gözleri vardı. Ela gözlerine bakıp yedi defa göz kırptım. Bu bizim aramızda 'büyük bir sıkıntı var' demekti. Dışarıdan biraz garip görünebilirdi ama her kardeşin arasında vardır böyle bir anlaşma şekli.

 

"Sana birşey sorabilir miyim?" dediğimde hafifçe gülümsedi ve

 

"Sor bakalım."

 

"Şimdi ben bir bok yedim. Bunu sana söylemek istemiyorum. Ama sadece merak ettiğim birşey var." dediğimde bir kaşını kaldırıp bana baktı. Kısa bir süreliğine sorguladıktan sonra kafasını salladı ve

 

"İstediğin zaman söyleyebilirsin. Sor bakalım."

 

Yeryüzündeki en anlayışlı abilerden biriydi. Kızmak yerine her zaman dinlemeyi tercih ederdi. Kıskanç bir insandı ama bana zarar vermeyecek şekilde kıskanırdı. Mükemmelik denen şey bizim genetiğimizde vardı.

 

"Sorum Demir abi ile ilgili."

 

Kısa bir an kaşlarını çattı ve merakla kaşlarını kaldırdı. Demir abiyi çok iyi tanıyordu. İkisi arkadaştan öte kardeş gibiydiler. Küçükken yapışık ikiz gibi gezip dolaşırlardı. Aynı okullardan mezun olmuşlardı. Hatta yıllarca sıra arkadaşı olmuşlardı. Onları ayırmak oldukça zordu.

 

"Ne yaptın?"

 

Sorusu ile ufak çaplı bir şok yaşadım. Tamam ben yapmıştım birşeyler ama o da yapmıştı. Neden böyle bir soru sormuştu ki?

 

"Onu boşver ya" dedim geçiştirmeye çalışırken

 

"Sor hadi. Acun Ilıcalı gibi bir saat söyleyemedin." dedikleri ile gülmeye başladım. Motivasyon veriş şeklide ayrı bir garipti. Derin bir nefes alıp bakışlarımı yere çevirdim.

 

"Demir abi neden böyle davranıyor?" sorduğum soruya nasıl bir tepki verdiğini bilmiyordum ama derin bir iç çekip konuşmaya başladı.

 

"Nasıl?"

 

O da biliyordu. Sadece bilmezlikten geliyordu. Bakışlarımı yere daha çok sabitledim ve

 

"Bir iyi bir kötü davranıyor. Anlayamıyorum onu. Eskiden böyle değildi. Son yıllarda hep böyle davranıyor." dediğimde hafifçe nefes verdiğini işittim. Sonrasında ise konuşmaya başladı.

 

"Biliyorsun, bilmezlikten gelme. Sema ablayı kaybettikten sonra dengesi alt üst oldu. Kardeşim dediğim adam gözlerimin önünde eridi ve ben hiçbir şey yapamadım Buse. Her geçen gün vicdan azabı daha da artıyor. Bunu tek ben biliyorum. Çünkü bana arada bir gelip ucundan anlatıyor. Onu toparlamaya çalışıyorum ama fayda etmiyor. Geçen yaptığın keki yedikten sonra gelip omzumda küçük çocuk gibi gözyaşı döktü. Bir iyi bir kötü davranmasının sebebi bu işte. Bana da öyle davranıyor. Çünkü onun en büyük korkusu sevdiklerini kaybetmek. Bunu bir defa yaşadı ve bir daha yaşamak istemiyor."

 

Derin bir nefes aldı ve burnunu çekti. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda gözleri dolmuştu. Titrek bir nefes verip yutkundum. Söylediklerinden sadece bazılarını biliyordum.

 

Çünkü onun en büyük korkusu sevdiklerini kaybetmek.

 

Önceden bana söylemişti. Ben ona 'sevdiğin bir insanım yani' dediğimde bana 'öylesin' demişti. Bunu biliyordum. Küçüklükten beri beraberdik. İstese de istemese de ucundan seviyordu. Belki beni de kaybetmekten korkuyordu. Onu anlamak zordu. Duygularını içten yaşayan biriydi.

 

"Neden vicdan azabı çekiyor." sorduğum soru ile uzunca duvara baktı ve

 

"Sana bunu anlatırım ama sakın Demir'in yanında bu konuyu açma." dedikleri ile kafamı onaylarcasına salladım. Onayladığımı gördüğünde tekrar derin bir nefes aldı ve

 

"Bundan üç yıl önce Sema abla ile küslerdi. Ufak bir tartışma yaşamışlardı. Tartışmanın ne olduğunu bilmiyorum. Uzun süre küs kaldılar. Sema abla, Demir'den ne kadar özür dilese de kabul etmedi. Onu çok kırmıştı çünkü. Daha sonra Sema abla fenalaştı. Kalp hastası bir kadındı zaten biliyorsun. Öldü, acı ama gerçek. Öldüğü günde Demir'in doğum günüydü. 27 Aralık artık onun için cehennem azabından farksız. Defalarca pişman oldu. Kendini yedi bitirdi."

 

Biraz durakladıktan sonra devam etmeye başladı.

 

"Demir'in her 27 Aralık'ta nereye gittiğini sanıyorsun? Mezarlıkta sabahlıyor. O benim canım, ciğerim. O benim gözlerimin önünde kendini öldürüyor Buse'm ve ben öylece onun ölümünü izliyorum. Bana izin verse onu iyileştireceğim ama kabul etmiyor. Ne yapacağımı bilmiyorum."

 

Söylediklerini dinlerken gözlerim dolmuştu. Burnumu sertçe çekip kafamı yukarıya kaldırdım. Sevdiğim adam ciddi anlamda acı çekiyordu. Ve ben bunu yeni öğreniyordum. O gerçekten duygularını içinden yaşıyordu. Sert durmasının sebebi buydu. Gözlerine baktığımda bile sadece birkaç duygu kırıntısı görebiliyordum. Yaralı bir adamdı.

 

"Abi, ben ona kötü şeyler söyledim. Üzülmüş müdür?" dediğimde gözlerimden yaşların akmasına engel olamadım.

 

"Ne söyledin?"

 

"Pisliğin teki olduğunu ve sevilmediğini söyledim. Ama bir anlık sinirle söyledim." dediklerim ile bana hayretle baktı.

 

"O ne dedi? Tahminimce iltifat olarak algılamıştır." Onu bu kadar iyi tanımasına şaşırmadım. Çok iyi tanıyordu.

 

"Öyle oldu."

 

"İyi bok yedin Buse."

 

"Çok yardımcı oluyorsun abi."

 

"Bir boklar yediğin belliydi. Adama söylenir mi bunlar? Benim bile zoruma gitti mal."

 

O kadar zor bir durumdaydım ki. Nefes alsam haram işlemiş gibi hissedecektim. Bunları önceden bilseydim söyler miydim onca sözü?

 

"Ona biraz zaman ver. Sonra gelip seninle konuşur zaten."

 

"Affeder mi?"

 

Heyecanla yerimden doğruldum. İnsanların bana kırgın kalmasını sevmiyordum. Kendimi affettirmek için ne gerekiyorsa yapabilirdim. Özellikle bu kişi Demir Atasoy ise.

 

"O en çok seni affeder salak. Sana kıyamaz o."

 

"Tabi benim gibi mükemmel bir insana kim kıyabilir ki?"

 

Kafama yediğim yumuşak tokatla dudaklarımı büzdüm. Kendimi övdüğüm an bana yapıştırıyordu. Onu övdüğüm zamanlar ise 'yalaka" diyerek dalga geçiyordu.

 

"Sırf şu egon yüzünden evlendikten iki gün sonra seni geri getirirler." dediğinde yüzüm şekilden şekile girdi. Bunlar niye bu kadar abartıyordu?

 

"Yok yaa"

 

Abim yatağın yanından kalktı ve üstünü düzeltti. Bu sefer bana doğru adımladı ve beni kollarımdan tutup kaldırdı. Kucağına alıp yatağa yatırdıktan hemen sonra konuşmaya başladı.

 

"Üşümüşsün biraz uyu." dedi ve üstüme bir battaniye daha örttü. Kafamı yavaşça salladım. O ise bana son bir defa bakıp odadan çıktı. O gittiği an sıkıntılı bakışlarımı tavana çevirdim.

 

Uykum yoktu. Uyumak dahi istemiyordum. Çok düşüncesiz biriydim. Onu bunu bırak hiçbir insana böyle sözler söylenmezdi. Ben gerçekten düşüncesizdim.

 

Makyaj masamın üstünde duran telefonum titremeye başladığında oflayıp yatakta biraz doğruldum ve uzandım. Bu sefer daha dikkatli uzanmıştım. Bugün de yere düşmedik çok şükür. Bakışlarım arayan kişiye kaydığında

 

Güneş'im

 

Gördüğüm kişi ile sertçe yutkundum. Güneş bu saatlerde ders çalışırdı. Hiçbir türlü telefona bakmaz, kullanmazdı. Şuan aradığına göre ciddi bir durum olmalıydı. Cenazeme hoşgeldiniz helvanız neyli olsun efendim?

 

Daha fazla bekletmek istemediğim için telefonu açıp kulağıma götürdüm. Açtığım an bir bağırış sesi kulaklarımı doldurdu.

 

"Buse, çabuk Aslan abi'ye söyle buraya gelsin. Abim adamların anasını belliyor. Durmuyor lan. Aha bir tane daha çaktı. Koş"

 

Dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Üstümdeki battaniyeyi yere fırlatıp yataktan zıpladım. Odamın kapısını açtığım gibi

 

"Abii, koş uç."

 

"Demir abi kavga ediyormuş."

 

Dış kapının yanına geldiğimde dolaptan montumu çıkarıp giymeye başlamıştım. Abim anında yanıma gelirken bir yandan montunu giyerken bir yandan konuşmaya başladı.

 

"Ne kavgası? Ayrıca kim haber verdi?"

 

"Güneş haber verdi."

 

Dış kapıyı hızlıca açtım ve ayakkabımı giymeye başladım. Abim hiç uğraşmadan terliklerini giyip çıktı. Bu soğukta terlikte giymezsin be abi. Ayakkabı bağcıklarımı bağlamadan merdivenlere yöneldim. Ellerimi cebime yerleştirip hızlı hızlı inmeye başladım. Abim bir anda ışınlanmıştı. Görünürde yoktu.

 

O kadar hızlı inmiştim ki anında kendimi dışarıda bulmuştum. Yönümü Güneşlerin evine doğru çevirdiğimde koşmaya devam ettim. Abim gerçekten de görünmüyordu. Genelde hızlı koşardı. Ona yetişmem imkansız gibi birşeydi.

 

Arka sokağımızda oturuyorlardı. Evleri oldukça yakındı. Bir dakikalık bir mesafe denilebilirdi. Yüzüme çarpan soğuk hava ile kafamı iki yana salladım. Donuyorum ula.

 

Bağırış sesleri yükselirken daha da hızlandım. Evin önüne geldiğimde etrafı inceledim. Demir abi iki adamı yere yatırmış, ikisini aynı anda yumrukluyordu. Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Bir yandan da küfürler savuruyordu. Gözlerim abimi aradığında bir tane adamı duvara yaslamıştı. Adamın kasıklarını yumruklayıp yüzüne tokadı yapıştırıyordu. Bu ikisi gerçekten kavgada lazım olan elemanlardandı. Güneş'e baktığımda Demir abiyi ikna edememiş olmalı ki abime doğru ilerledi. Abimin kolundan tutup durdurmaya çalıştı.

 

Abimi durdurmak imkansız gibi birşeydi. Şuan zevkten aklı bile yerinde olmayabilirdi. Klasik Aslan Dalışları.

 

Demir abinin yanına doğru ilerlediğimde hemen kolunu tutup

 

"Demir abi durabilir misin rica etsem?"

 

Bir yandan kolundan çekiştiriyordum. Bir yandan da söyleniyordum. Beni sertçe ittiğinde neye uğradığımı şaşırmıştım. Geriye doğru sendelediğimde yere doğru düşmüştüm. Bugün de yere yapıştık.

 

Bakışları aniden bana döndüğünde ne yaptığını yeni farkediyordu. Hızla adamların yanından kalkıp yanıma gelip çöktü. Elleri yüzümü kavradığında

 

"Buse'm özür dilerim. Yemin ederim farketmedim bile. Birşey oldu mu?"

 

Sorduğu soru ile hızlıca kafamı iki yana salladım. Bakışları uzun süre yüzümde gezindi. Beni yerden kaldırdığında ona abimi gösterip

 

"Abimi durdur." dediğimde kafasını sallayıp abime doğru ilerledi.

 

Bakışlarım yerde yatan adamlara kaydığında gözlerimi hafifçe kıstım ve onlara bir adım attım. Sonrasında ise karınlarına tekme atmaya başladım. Her vuruşumda acı ile inliyorlardı. Histerik bir gülüş attım ve devam ettim.

 

Güneş karşıma geçip

 

"Buse dursana salak."

 

"Sende vur." dediğimde bana uzun süre baktı ve sonra hemen önündeki adama tekmeyi yapıştırdı. Küçük bir kahkaha attığında bende ona eşlik ettim.

 

"Çok eğlenceliymiş ya."

 

Dediği ile gülümsedim. Tekme atmayı bıraktığımda adamlara baktım. Acıyla kıvranıyorlardı. Konu neydi bilmiyorum ama bizimkilerin haklı olduğunu düşünüyordum. Çünkü Demir abi haksız yere birini ölesiye dövmezdi.

 

Öylece önüme bakarken siren sesi duymam ile bakışlarım etrafta gezindi. Polisler arabalarından inip hızla yanımıza geldiler.

 

"Gençleri karakola alalım."

 

Polis amcanın dedikleri ile ona dönüp

 

"Ne memuru alkol bey." dediğimde kaşlarını sertçe çattı. Sıçtık dercesine Güneş'e baktım.

 

💌

 

"Niye adamları tekmeledin kızım?"

 

Bana sorulan soru ile yere eğdiğim bakışlarımı kaldırdım. Hafifçe gülümsedim ve

 

"Canım sıkılıyordu."

 

Dediğim ile derin bir nefes alıp kapıda duran memur beye doğru

"Götür diğerlerinin yanına, ağızlarından lafta alınmıyor."

 

Sevinçle gülümsedim ve başkomisere el salladım. Bana 'ne alaka' dercesine kafasını salladı. Memur Bey yanıma gelip yürümem için kafasıyla işaret verdi.

 

Etrafıma bakmadan yürümeye başladım. Kaçsam ne yapabilirler ki? Mapuslarda çürürsün Buse. Deli düşüncelere bir son vermeliydim. Hangi üstün zekalı karakoldan kaçmayı düşünürdü? Ben.

 

Kısa bir süre sonra nezarethaneye geldiğimizde Demir ve abimin aynı yerlerde, Güneş'in tek olduğunu gördüm. Demir abi'ye ne oldu? Yani Demir abiyi gördüm. Öyle olması gerekiyordu çünkü.

 

Memur Bey beni demir parmaklıklar ardına koymak için cebindeki anahtarı çıkarıp kilidi açtı ve geçmem için yol verdi. İçeri girdiğimde Güneş bana doğru ilerleyip hemen sarıldı. Sıkıca ona karşılık verdim. Onunla sarılırken abimin sesini duydum.

 

"Piçleri daha dövmemiştim dayı. Anlamıyorlar beni. Adam sapasağlam lan."

 

Hâla aklı fikri adamlardaydı. Dövdüğü adam hastanelik olmuştu. Ne yapmayı planlıyordu? Amacı morg'a göndermek miydi?

 

"Aslan abi ayıptır söylemesi, mal mısın?"

 

Güneş'in ciddi sorduğu soruya hafifçe güldüm. Bu kız benim gibi mükemmel bir insandı. Kesinlikle benim için yaratılmış.

Güneş'in sorusu ile abim kaşlarını çattı. Ya adamım sen kaşlarını çatınca tatlı oluyorsun yapma böyle şeyler.

 

"Bu teşhisi koymak için geç kalmadın mı abim?"

 

Demir abinin dedikleri ile abim ona omuz attı. Omuz atmak pek etkili olmamıştı. Çünkü adam yerinden bile kıpırdamamıştı. Demir abi elini kaldırıp abimin ensesini tuttu.

 

"Yavru Aslan'ım yine modundasın."

 

Gözlerim bu günleri de mi görecekti. Kıskanmamak elde değildi. Yani gelip benim ensemden de tutsa böyle şeyler söylese boşardım onu. Kaba adam sevmeyiz biz. Ama kalp bu sözde geçiremiyorsun.

 

"Ne sandın yar-"

 

Abimin ne söyleyeceğini anladığı için hemen ağzının üstüne vurdu. Daha sonra bizi gösterip

 

"Kızların yanında küfür yoktu unutma."

 

"Adamları döverken saydırıyordun ama."

 

"Ne yapsaydım?"

 

"Sıçsaydın." abimin dediği ile küçük bir kahkaha attım. Demir abinin ters bakışları bana kaydığında sertçe yutkunup gülüşümü kestim.

 

"Sen sıç."

 

"Ben sıçmayı bilmiyorum."

 

"Bunu da mı ben öğreteyim?"

 

"Neden olmasın Demir'im."

 

İkisi arasındaki ilişki gerçekten inanılmazdı. Sohbetlerini anlamak için profesörden çok üstün zekalı bir insan olmak gerekiyordu.

 

"Demir abi" diyerek ona seslendiğimde bakışları yavaşca bana döndü. Abime yumuşak bakan gözleri bana döndüğü an sertleşti. Tekrar yutkundum.

 

"Ne var?" terslercesine sormuştu.

 

"Niye kavga ettin?"

 

Sorduğum soru ile biraz durakladı. Öylece bana baktı. Adem elması yavaşça aşağı yukarı hareket etti. Şuan ne düşündüğünü o kadar merak ediyordum ki.

 

"Canım istedi." ona yüzümü buruşturup baktığımda kaşları daha çok çatıldı. Kaşlarını çok fazla çatıyordu. Alnı kırışacaktı.

 

"Bir de yalandan nefret ederim diyorsun." dedikten sonra alaycı bir gülüş sundum. Çene hatlarının daha çok keskinleştiğini farkettiğimde sinirlendiğini anladım.

 

"Nefret ediyorum." bunu o kadar içten söylemişti ki bir anlığına sanki bana söylemiş gibi hissetmiştim. Benden nefret etme ihtimali aklıma geldiğinde gözlerim görünmeyecek şekilde doldu.

 

Arkamı dönüp duvara doğru ilerledim. Ellerimi cebime koyup oturdum. Bakışlarım yere sabitlendi. Montumun fermuarını sonuna kadar çekmiştim. Ama hâlâ üşüyordum. Kafamı abime doğru çevirip

 

"Abi, burası çok soğuk." sesim hafif titremişti. Hiçbir şey onun bakışlarından daha soğuk olamazdı. Hissettiğim soğukluk onun yanında bir hiçti.

 

Demir abi üstündeki montu çıkarıp Güneş'e uzattı. Güneş montu aldığı gibi yanıma gelip üzerime koydu. Sıkıca sarıldım montuna. Kokusu sinmişti. Derince bir nefes çektim.Güneş bana sarıldığında kafamı boynuna yasladım. Gözlerimi yavaşca kapattım.

 

"Oğlum bizi çıkarmıyorsunuz en azından şu kızı çıkarın lan. Kız kardeşim üşüyor burada."

 

Abimin bağırışı ile aldığım nefesi geri verdim. Kokusunu içime öyle bir çekmiştim ki asla geri vermek istemedim.

 

"Demir tanıdık yok mu? Çıkarsınlar lan." abim son söylediklerini bağırarak söylemişti. Onları göremiyordum ama abimin benim için endişelendiği belliydi. Sadece üşüyordum, abartmaya gerek yoktu.

 

"Hallederim bekle, geç otur şuraya."

 

Yerimden kalkıp Güneş'e baktım. Gözleri hafifçe kapanmıştı. Üstümdeki montu ona örttüm ve abimlerin tarafına ilerledim. Demir abi ayakta durmuş demir parmaklıkları sıkıca tutuyordu. Parmak boğumları sararmıştı. Ona doğru ilerlediğimi fark ettiğinde parmaklıkları sıkmayı bıraktı. Karşısına geçip demiri alttan tuttum. Ona doğru yaklaşıp kısık bir sesle

 

"Demir abi." dedim. Bakışları uzun süre yüzümde gezindi ve konuşmaya başladı.

 

"Ne oldu?" sorduğu soru ile derin bir nefes alıp tekrar konuşmaya başladım.

 

"Özür dilerim. Ben öyle şeyler söylemek istememiştim. Bir anlık oldu. Küstün mü bana?"

 

Uzun süre baktı yüzüme. O baktıkça ben yandım. Gözlerine bakamıyordum. Gözleri hariç her yere bakıyordum. Elini parmaklıkların arasından geçirdi ve çenemi hafifçe tutup gözlerine bakmamı sağladı. Kara gözleri yumuşak bakıyordu.

 

"Ben sana nasıl küsebilirim ki?"

 

Dedikleri ile gülümsedim. Bakışları anında gülüşüme kaydı. Kısa süreliğine bakıp kafasını arkaya doğru çevirdi. Anında benden uzaklaştı. Nezarethane kapısı açıldığında bir memur gelmişti. Hızlıca onun yanına ilerledi ve sessiz bir şekilde konuşmaya başladı. Ne dediğini buradan duyamıyordum. Memur onun dediklerini sözünü kesmeden dinledikten sonra kafasını sallayıp geri çıktı.

 

Demir abi geri yanıma döndüğünde gülümsedim. İstemsizce gülümsemiştim. Tekrar bana yaklaştı ve fısıldarcasına

 

"Engeli kaldırsan iyi edersin." dedi ve abimin yanına doğru ilerlemeye başladı. Arkasından öylece baktım.

 

Benim için aşkın bir tanımı yoktu.

 

Ama tanımlamam gerekirse.

 

Aşk benim için Demir Atasoy demekti.

 

 

Demir???

 

Buse???

 

Geçmişteki halleri nasıl???

 

Aslan abimiz???

 

Güneş bacımız???

 

★Güneş, Demir'in kız kardeşi

 

Demir'in acıları biter mi? Hayırrr

 

Ah Demir ah, çikolatalı poğaçam kıyamam sana (kıyarım) ühühühühü

Bölüm : 06.05.2025 19:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...