23. Bölüm

23. Sezon Finali

hnehirclk
hnehirclk_07

Vote ve yorum lütfenn

Instagram: kitap_blog.ss3

Instagram: ayguzeli_07

Bölüm şarkısı:

★İltimas

★Baila morena

★Follow you

★I can't do this

★Ajda pekkan- Bi tık

★Woo- Rihanna

★Sena Şener-Teni tenime

Oy sınırı: 20

Yorum sınırı: 25

 

🌕

 

 

Demir Atasoy'dan

 

 

Bazı hayatlar birbirine kördüğüm gibi bağlıdır.

 

 

Bazı hayatlar ise uçurumdan farksızdır.

 

 

Biz ise her ikisiydik.

 

 

Ben ona kördüğüm gibi bağlıyken o bana uçurumdu.

 

Gitmeden önce bana hiç istemediğim o bakışlardan atmıştı. Herşeye razıydım ama o bakışlara dayanamazdım. Benden nefret etmesini kaldıramazdım. Uçsuz bucaksız bir kuyunun dibine batmıştım. Bir anlık dürtü ile onu öpmeyi düşündüm. İlk defa bu kadar yakındık.

Varlığı bile beni sarhoş ediyordu.

Eğer beni sevseydi ve bana karşı en ufak bir duygu besleseydi. Onun elini tutardım. Ve ben tuttuğum eli öyle kolay bırakacağımı düşünmüyordum. Sadece ölüm ayırabilirdi. Ama o başkasını seviyordu. Bu benim için acı bir gerçekti. O kadar güzel ki anlatılmaz. Bakmaya kıyamıyordum. Ona fazla bakarsam kaybedecekmişim gibi hissediyordum. Naif gülüşü beni benden alıyordu. Karşısında sert durmak oldukça zordu. Deli dalgalar beni sert bir kaya ile buluşturmuştu. Ve ben aldığım darbelere rağmen onun için yaşıyordum. Nefesimdi.

Yaşama sebebimsin Ay Güzeli'm.

Duygularımı sadece kağıda döküyorum. Çünkü karşısına geçip söyleyecek cesaretim yok. Tek temellim ona yazdığım mektupları bulup okuması. O zaman anlardı beni. Umarım.

Ben kıskanç bir adamım. Onun yanına yaklaşanın canına okurdum. Daha önce okumuşluğum var. Yapmadığım birşey değildi. Çakma sarışına da yaptığım gibi. Bir daha değil Buse'nin yanına yaklaşmak bu mahallenin önünden geçemezdi. Felsefe yapmaya gerek yoktu. Sevdiğim kadının saçının bir teline zarar gelse bedel ödetirdim. Bundan haberi yoktu. Olmaması daha iyiydi. O benim karanlık gökyüzümü aydınlatan tek ışığımdı. Onun ışığını söndürmeye çalışan kim olursa olsun cezasını çekmek zorundaydı.

Vicdansızın kızı, bana neler yaptığını bir bilse, görse. O benim çölümde açan bir çiçekti. O kadar imkansızdı. Bir bakışıyla bana diz çöktüreceğinden haberi yoktu. Konu o olduğunda yapamayacağım şey yoktu. Yapmam dediğim şeyi bile yapardım. Çünkü hayat, o varsa güzeldi. O olmadan hayatın bir anlamı kalmıyordu, kalmazdı. Yürek bir defa sızlatılır. Benim yüreğim defalarca sızladı.

Uzun zamandır çalışma masama oturmuş, yine mektup yazıyordum. Hava kararmaya başlamıştı. Oturduğum sandalyede geriye doğru yaslanıp bakışlarımı duvara sabitledim. Tam karşımda onun gözleri vardı. Zihnime kazıdığım bakışlarını çizmiştim. Bir resime bakmak bile tüylerimi diken diken yapıyordu. Kimsenin olmadığı zamanlar çıkarırdım çizimi. Görmelerini istemiyordum. Derin bir iç çektikten sonra resimi alıp çekmeceye yerleştirdim.

Gözlerini vücuduma kazımıştım ama bu bile yeterli değildi.

Göğüs kafesimin altına yaptırmıştım. Ona baktığımda ilk sızlayan yerime dövme yapmayı layık görmüştüm. Pişman olacağımı hiç sanmıyordum. Sadece ona karşı olan davranışlarımı değiştirmem gerektiğini biliyordum. Kırılıyordu fazlasıyla. Biraz zamana ihtiyacım vardı. Duygularımı söylediğimde reddedeceğini tahmin edebiliyordum. İçimden bir ses öyle diyordu daha doğrusu.

Masanın üstündeki mektupu alıp tekrar okudum.

Sevgili Ay Güzeli'm;

Ben bugün aşık olduğum kadını öpmek üzereydim. Sadece bir an onu öpmek istedim. Ama aklım buna engel oldu. Başka birini seviyordu. Duymuştum. Bu kalbimin derinliklerinde bir yara açtı. Beni sevemezdi. Biliyordum, imkanı yoktu. Bana hayal kırıklığı ve nefretle baktı. O bakışları kendimden nefret etmeme sebep oldu. Öyle bakmasını hiç istemezdim. İlk defa bir kadın sevdim. Ama o kadın beni sevmedi, sevemedi.

 

Demir Atasoy'un Güncesinden

 

06.01.2025

 

Küçüklükten kalma bir alışkanlıktı benimkisi. Tüm hayatımı kağıda dökerdim. Hatırlamak istemediğim anıları yakardım. Yakmak tek çözüm değildi. O anıların sonsuza dek hafızamdan silinmesini isterdim. Anılar hep bizimleydi. Nereye baksan orada olurdu.

Buse için yazdığım ilk mektup 7 Aralık'ta yazılmıştı. Annemin ölümünden ve benim doğduğum günden yirmi gün önceydi. O mektup her zaman en değerlim olacaktı.

 

Sevgili Buse Arıkan;

Küçük bir kız çocuğu vardı. Bana hayranlıkla bakan, bir an olsun elimi bırakmayan. Tatlı tatlı gülümser, insanlara neşe saçardı. Şimdi ise o kız çocuğundan eser yoktu. Büyümüştü. Güzel bir kız olmuştu. Küçüklüğünün aksine soğuktu. Ara sıra gülümserdi. Beni o güzel gülüşünden mahrum etti. Sürekli benden gözlerini kaçırdı. Sahi neden kaçırdın Buse Arıkan? Her zaman yalan söylerdi. Sebepsizce. Ben nefret ettiğim herşeyi sende sevdim. Çünkü bir bakışınla bana diz çöktürdün.

 

Demir Atasoy'un Güncesinden

 

07.12.2022

 

Daha önce de söylemiştim. Seversem ölümüne, felsefe yapmaya gerek yok. Çünkü ben 27 Aralık gecesinde bir ölüm, bir hayat kazandım. Annemi kaybettim. Bir kadını kalbime kazıdım. Her ikisi de kalbimin en derin yerine kazınmıştı. Unutmak istesem de unutamazdım.

Oturduğum yerden kalkıp odadan çıktım. Onu görmem gerekiyordu. Yoksa bu gece hayatta uyuyamazdım. Dış kapının yanına geldiğimde montumu giydim ve kapıyı açtım. Müstakil bir evde oturuyorduk. Kapı anında dışarıya açılıyordu. Evden hızlı adımlar ile çıkıp arka sokağa doğru ilerledim.

Aslan evde değildi. Bir bahane bulmadan girmem doğru olmazdı. O eve sadece Aslan olduğu zaman giderdim. Rahatsız olacaklarını düşünürdüm. Bir dakikalık mesafe sonrası binanın önüne gelmiştim. Bakışlarım odasına doğru kaydığında sadece lambanın açık olduğunu gördüm. Binanın karanlık tarafına gidip etrafı kontrol ettim. Bu tarafta kamera yoktu ve etraf çok karanlıktı. Mutfağın lambası açıktı.

Duvar kenarlarında büyük bir taş bulduğumda elime alıp kafamı kaldırıp baktım. Üçüncü kata isabet almam lazımdı. Biraz geriye doğru adımladım ve taşı havaya doğru kaldırdım. Taşı hızlı bir şekilde binaya doğru yolladığımda kısa bir süre sonra camın kırılma sesi kulaklarıma ulaştı. Karanlık sokakta adımlarımı binanın ters yönünde çevirdim. Anında mahalleden sesler yükselmeye başlamıştı.

Fehmi abinin bağırış sesini duyduğumda hafifçe sırıtmaya başladım. Kusura bakabilirdi. Kızın beni yakmadan önce düşünecektin. Öylece adımlarken Aslanın beni aradığını gördüm. Aramayı yanıtladığımda sesi kulaklarımı doldurdu.

"Lan bizim eve taş mı ne atmışlar. Ben uzaktayım. Gidip bakabilir misin Demir'im?"

"Merak etme o iş bende." dedim ve aramayı sonlandırdım.

Binanın etrafında dolandıktan sonra sokağın başına tekrar geldim. Bütün mahalleli toplanmış konuşuyorlardı. Hızlı adımlarım açık olan kapıya ilerledi. İçeri girdiğim gibi merdivenleri çıktım. O sırada Fehmi abi ve Selda ablanın aşağı hızla indiğini gördüm. Beni gördükleri an duraksadılar.

"Hoşgeldin oğlum."

"Hoşbuldum Selda abla. Bende camı kontrol etmeye geliyordum. Kesin çocuklardan biri atmıştır." dediğimde ikisi aynı anda kafalarını salladı. Fehmi abi hırsla konuşmaya başladı.

"Ulan şimdi kim o camın parasını ödeyecek. Hele bulayım o eşeği kulağını çekmezsem bana da Fehmi demesinler la."

Dedikten hemen sonra merdivenden hızla inmeye başladı. Selda abla kafasını iki yana sallayıp peşinden gitti. Arkalarından baktıktan sonra yukarı çıkmaya devam ettim. Koşar adımlar ile çıkıyordum. Üçüncü kata geldiğimde açık olan kapı ile içeriye girdim. Mutfağa doğru ilerleyip verdiğim hasara baktım. Cam komple inmişti. Kırk yıl üstünde çalışsam bu kadar isabetli atamazdım.

Buse'nin odasına doğru ilerledim. Kapısı kapalıydı. Kapıyı açıp içeriye girdim. Yatakta uzanmış tavanı izliyordu. Bir yandan da elini kalbinin tam üstüne koymuştu. Kaşlarımı çatıp ona baktım. Yoksa sevdiği kişiyi mi düşünüyordu?

Bakışları aniden kapıya döndü. Beni gördüğü an doğruldu ve ayağa kalktı. Yanına doğru adımlayıp tam karşısında durdum.

"İyi misin?" dediğimde bakışlarını kaçırdı. 'Kaçırma' demek istedim. 'Bak gözlerime' demek istedim. Ama ağzımı bile açamamıştım. Kafasını aşağı yukarı salladı.

Bakışlarım odasında gezindi. Vazosundaki kara gülleri gördüğümde istemsizce gülümsemiştim. Kafamı geri onun tarafına çevirdim. Çatık kaşları ile bana bakıyordu.

"Sen az önce vazoya mı gülümsedin?"

"Hayır."

"Gördüm."

"Kimi düşünüyordun?" dediğimde kaşlarını çatıp bana baktı.

"Ne alaka?"

"Elini kalbine koyup kimi düşünüyordun?"

Sorduğum soru ile kısa süre düşünüyormuş gibi yaptı. Hafifçe tebessüm etti ve elini kalbine koydu.

"Onu." dediğinde kalbimin sızladığını hissettim. Yara bandı dediğim kadın kalbimi yerinden söküp alıyordu.

"O kim?"

"Sevdiğim kişi. Sen abim sayıldığın için sana söyleyemem o kişiyi maalesef." dedi ve geriye doğru bir adım attı. Vücudumun öfkeden uyuştuğunu hissediyordum.

"Abin değilim."

"Sayılırsın dedim zaten."

"Sayılmam."

Beni sinirden deli edecekti. Her kimi seviyorsa gidip ağzını yüzünü yamultmak şarttı. Hatta ölmesi gerekiyordu. Belli ki o iti düşünmeden duramıyordu. Bir de elini kalbine koyup düşünüyor. Sabır çekip ona baktım. Dudaklarına minik bir tebessüm kondurup kafasını sola doğru eğdi.

"Abimsin." dediğinde yüzümü buruşturup ona baktım.

"Kanıt?"

"Gerekli mi?"

"Ayarlarımla oynama Buse."

"Oynamıyorum Demir abi."

Derin bir nefes alıp çenemi sıvazladım. Bu kız akıllanmayacaktı. Söz dinlediğini hiç görmemiştim. Hep tam tersini yapardı. İnadım inattı. Keçiden farkı yoktu açıkçası.

"Deli edersin insanı."

"Biliyorum." dedi ve kıkırdadı. Gülüşüne karşı dudaklarıma küçük bir tebessüm yerleştirdim. Bakışları anında dudaklarıma kaydığında uzun süre baktı. Öyle bakma vicdansızın kızı.

Sertçe yutkunup kafamı çevirdim. Ay kadar güzeldi. Saf bir güzelliği vardı. İnsanın baktıkça bakası geliyordu. Eğer başka biri daha benim gibi düşünüyorsa onu kimse elimden alamazdı. Ona zarar vermeyecek şekilde kıskanıyordum. Fazlası takıntılık olurdu.

Bana doğru bir adım attığını hissettiğimde bakışlarımı ona çevirdim. Yapmacık gülümsemesi ile bana bakıyordu. Gerçek anlamda gülümsediğinde sol yanağındaki gamzesi ortaya çıkardı. Fakat şuan ortada gamzesi görünmüyordu. Sahte gülüşünü bana sunuyordu. Gözlerimin içine dahi bakmadan beni izliyordu. Genelde bakmamaya çalışırdı. Bakışlarımdan korktuğunu söylemişti. Bu yüzden bakmadığını biliyordum. Bir eli havaya kalktığında kaşlarımı çattım. Parmak uçlarının çeneme değdiğini hissettiğimde vücudum çoktan uyuşmaya başlamıştı. Bir dokunuşu beni benden alıyordu.

İşaret parmağı yeni uzamaya başlayan sakallarımda dolaştı. Gözlerimi kısıp onu izlemeye devam ettim. Benden intikam almaya çalışıyordu. Yapmacık gülümseme ve ufak dokunuşlar onun tarzı hareketler değildi. Bugün yaptığım şeyin cezasını çekmemi istiyordu. Hayvanlık ettiğimin farkındaydım. Öl dese ölürdüm. Haklı olan taraftı sonuçta.

"Mоя лунная красавица"

(Ay Güzeli'm)

Söylediklerim ile kaşlarını çattı. Hangi dil olduğunu bile tahmin edemiyordur. Annemin ölümünden bir yıl sonra Rusya'ya okumak için gitmiştim. Uzun süre orada kaldığım için rusça'yı yeteri kadar konuşabiliyordum. Buse'nin anlamaması işime gelirdi.

"Ne dedin?"

"Küfür ettim."

"Sen bana küfür etmezsin ki."

"Salak dedim. Küfür sayılmaz."

"Salak mıyım?"

"Değil misin?"

"Değilim."

"Salaksın." dediğimde bir adım geriye doğru adımladı. Sinirli bir şekilde bakıyordu. Ne kadar tatlı göründüğünden haberi var mıydı?

"Garipsin. Neler oluyor?"

"Neler olmuyor?" dedim dertli çıkan ses tonum ile.

"Anlamadım."

"Sen beni hiç anlamadın, anlamaya çalışmadın." dediğimde afalladığını farkettim. Beni anlamaya çalışmıyordu. Keşke anlayabilseydi. Hayatımın her köşesi imkansızlarla doluydu.

"Ne?" şaşkın sesi kulaklarımı doldurduğunda kafamı aşağı yukarı salladım. Bu dediğimi bile anlamamıştı. Sinirle nefesimi dışarı doğru verdikten sonra ona doğru bir adım atıp karşısında durdum. Belinden tutup kendime doğru çektim. Elleri omuzlarıma tutunduğunda ona yaklaşıp konuşmaya başladım.

"Anlamaya başladığında tekrar bunu konuşalım."

Şaşkın bakışları ile bana bakıyordu. Bakma öyle Ay Güzeli'm. Bunları sesli söylediğim zamanlarda olacaktı. İstediğimi aldıktan sonra.

"Ne anlaması?"

"Sen düşünmeye devam et." dedim ve ondan uzaklaştım. Sinirle bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

"Bak iki oldu. Aynı şeyi yapıp duruyorsun." dedikten hemen sonra arkama geçip sırtıma atladı. Düşmemesi için bacaklarından tuttum. Dişlerini kafamda hissettiğimde gülümsedim. Canımın acıması zerre kadar umrumda değildi. Onun dokunduğu her yer anında uyuşuyordu. Yani uzun lafın kısası dokunduğu yerlerde çiçek açtırıyordu.

"Ah mоя лунная красавица ah."

(Ay Güzeli'm)

Dişlerini kafamdan ayırıp hızlıca konuşmaya başladı.

"Türkçe konuş anlamıyorum Demir Atasoy."

"Küfür ettim."

"Öyle mi?"

"Öyle."

"Al o zaman." dedi ve kafamı tekrar ısırdı. Geriye doğru sendelendiğimde derin bir nefes alıp onu yatağına doğru fırlattım. O yatağa doğru düşerken beni de montumdan çekip yatağa düşürmüştü. Normalde düşmezdim. Sadece her fırsatı değerlendiriyordum.

Onun üstüne düşmemek için iki elimi yatağa gömdüm. Kafası iki elimin arasında kalmıştı. Hafifçe aralanmış dudakları ile beni izliyordu. Öpsem ne kaybedebilirdim ki? Onu.

Bir elimi kaldırıp dağılmış olan saçlarını düzelttim. Kendimi yatağın diğer tarafına attığımda artık yan yana uzanıyorduk. Bakışlarım tavan ile buluştuğunda gördüklerim ile gülümsedim. Birkaç yıldız ve büyük bir ay vardı. Sevdiğim ve sevmediğim herşey onda vardı. Geçen sene benden odası için aydınlatma istemişti. Onun için tasarlamıştım. Kolay bir parçaydı ama benim için önemliydi, anlamlıydı.

"Sen bir garipsin. Az önce vazoya, şimdi ise tavana gülümsüyorsun."

Onlara değil anılarıma gülümsüyordum. Her birinin ruhu bambaşkaydı.

"Yok."

"Yeme beni."

"Bende yemeyi düşünüyordum tüh."

"Öküz."

Dedikleri ile tekrar gülümsedim. Bu aralar fazla gülümsüyordum. Verdiğim yeminin izi siliniyordu.

"Demir abi"

"Söyle baş belası."

"Daha önce birini sevdin mi?"

Sorduğu soru ile vücudum kasıldı. Daha önce hiçbir kadını sevmemiştim. Hayatımdaki kadınlar sınırlıydı. Şuan neden böyle bir soru sorduğunu anlamamıştım.

"Sevmedim."

"Şimdi sevdiğin var mı peki?"

"Yok, olsa bile o kişinin beni sevme ihtimali olmazdı."

Yatakta yan döndüğünü ve bana baktığını hissettim. Bakışlarımı bir an olsun tavandan çekmedim.

"Neden ki?"

"Benim sevgim sonsuz değil. Sonu var, o da ölüm."

Sevdiğim çoğu kişi toprağın altındaydı. Bu yüzden en büyük korkum sevdiğim birini kaybetmekti.

"Öyle düşünme bence."

Bende yatakta yan dönüp yüzüne doğru baktım. Ela gözleri cehennem ateşini anımsatıyordu. Gözlerinin içine baktım ve yüreğim sızladı.

"Değişkenlik gösterir tabi bilemezsin." dedim onu geçiştirmeye çalışarak.

"Demir abi."

"Efendim."

"Bence hayvanlığı bir kenara bırakıp sosyalleşmelisin."

"Hayvanlık? Öyle mi?" dedim. Elimi kaldırıp yanağını okşamaya başladım. Pürüzsüz bir teni vardı. Yanağından makas aldım ve geriye doğru çekildim. Yataktan doğrulduğumda o da kalktı.

"Camı kim kırmış?"

Konuyu değiştirmeye çalıştığını anladığımda içimden tebessüm ettim. Utandığı zaman kaçardı.

"Ben." dediğimde tepkisini görmek için yüzüne baktım. Gözleri şokla açılmış bana bakıyordu.

"Niye?"

"Seni görmek için."

"Söyleseydin inerdim aşağı. Babam çok küfür etti."

"Biliyorum."

Hâlâ şoku üstünden atamamıştı. Gülümseyip ona yaklaşıp yanağından öptüm. Nefesini tuttuğunu farkettiğimde gülüşüm derinleşti. Geri uzaklaştığımda kızaran yanaklarına baktım. Bu kadar tatlı olması adaletli miydi?

"Tatlıydın. Öpesim geldi." dedim açıklama yapma ihtiyacı hissederek. Bakışlarım yüzünde gezinmeye başladı. Tereddüt edermiş gibi duruyordu. Soru soracağını anladığımda vücudumu dikleştirdim.

"Bugün neden beni öpmeye çalıştın? Yani garipti."

Soruyu sorarken sesinden utandığı anlaşılıyordu. Buna nasıl bir açıklama yapabilirdim? Yalan söyleyemezdim. Geçiştirmeye çalışsam anlar mıydı?

"Bilmiyorum." dedim.

"Nasıl bilmezsin?"

"Anlık sinirle oldu."

"Her sinirlendiğin kişiyi öper misin?" Çok soru soruyordu. Ben sadece onu öpmek isterdim. Ondan başkasını gözüm bile görmezdi.

"Hayır."

"Ama öyle dedin." Gerçekten inadım inat bir kadındı. Ben buna bile razıydım.

"Demedim."

Kollarını sinirle birbirine bağladığında kaşları çatık bana bakıyordu. Uzun süre gözlerine baktım. Gözlerini benden kaçırıyordu. Bu tatlılık harbi fazlaydı. Ben öylece onu izlerken yatağın ucunda duran telefonu çalmaya başladı. Hemen telefona uzanıp eline aldı. Bakışlarım arayan kişinin üzerinde durduğunda gördüğüm isim ile kaşlarımı çatıldı.

Hangi cesaretle arıyordu. O kadar uyarmıştım ama o hâlâ arıyordu. Bu sefer cidden kaşınıyordu. Buse aramayı yanıtlayıp ayağa kalktı. Ardından bende kalktım ve hemen arkasında durdum.

"Efendim Yunus." Söyleme şunun ismini. Adı bile sinirlenmeme yetiyordu. Kulağımı telefona yasladığımda kaşlarını çatıp hemen benden uzaklaştı. Umursamayıp tekrar yaklaştım.

"Naber Buse?" sesini duyduğum an sabır çekip çenemi omzuna koydum.

"İyi senden naber?"

"Bende iyi. Parka gelebilir misin?"

"Neden?"

"Öyle takılmak için." Verdiği cevap ile homurdanmaya başladım.

"Takılmak içinmiş. Ben şimdi sana takılırsam görürsün." dedim ve kollarımı Buse'nin beline doladım. Telefonu uzaklaştırıp kısık bir sesle

"Ne yapıyorsun?" İşaret parmağımı dudaklarının üstüne koyup 'ştt' dedim. Hemen geri önüne dönüp telefonu tekrar yaklaştırdı.

"Olur." dediğinde vücudum sinirle kasıldı. İçeriden gelen seslerle birlikte ondan uzaklaştım. Arkama bakmadan mutfağa doğru geri ilerledim. Yunus denen herife ciddi anlamda ayar çekmek lazımdı. Mutfağa girdiğimde Fehmi abinin sıkıntıyla koltukta oturduğunu gördüm. Gidip yanına oturdum ve konuşmaya başladım.

"Tanıdığım bir camcı vardı. Yarın sabah gelip yaparlar." dediğimde bakışları kısa bir an bana değdi. Bu adam huysuzun tekiydi. Yıllardır aynıydı, hiç değişmiyordu.

"Bedava mı?" Ve herşeyi bedavadan değerlendirmekten zevk alan bir adamdı. Garip huyları vardı. Bazen benim güzelimin nasıl bu adamın kızı olduğunu anlamıyordum. Huysuzlukları aynı denecek kadardı. Umarım tek benzer özellikleri bunlardır.

"Benden olsun." dediğimde kollarını açıp beni kendine çekti. Bende bir kolumu ona doladım. Babamla çok benziyorlardı. Çok eski arkadaşlıkları vardı. Huyları birebirdi neredeyse. Üzüm üzüme baka baka kararır.

"Aslan parçası." dedi ve alnıma sert bir öpücük kondurdu. Gülümsedim.

"Baba." Duyduğum ses ile kafamı mutfağın kapısına doğru çevirdim. Buse karşımızdaydı. Bizim halimizi gördüğünde yüzünü buruşturup konuşmaya devam etti.

"Ben parktayım." Üşürsün güzelim çıkma bence. Beklenti ile Fehmi abiye baktığını fark ettiğimde hemen ortaya atladım.

"Hava soğuk."

"Mont ve eldiven giydim."

Omuzlarını silkip dış kapıya doğru ilerledi. Fehmi abi kulağıma doğru eğilip konuşmaya başladı.

"Gözün üstünde olsun. Gece gece başını belaya sokar."

Ne demek istediğini anladığımda kafamı onaylarcasına salladım ve koltuktan kalkıp dış kapıya ilerledim. Çoktan kapıyı açmış, ayakkabısını giyiyordu. Kafasını bana doğru çevirip kısa bir bakış attı.

"Nereye?"

"Eve." dedim ve ayakkabımı giymek için yere doğru çöktüm. Ben çökerken o ayağa kalkmıştı. Hızlı adımları ile merdivenlerden inmeye başlamıştı. Ah vicdansızın kızı, bu gece rahat uyutmayacaktın.

Ayakkabılarımı giydiğimde doğruldum ve merdivenlerden inmeye başladım. Bir yandan ya telefonu çıkarmıştım. Kırdığım camı tamir etmesi için camcılardan birine yazmıştım. Yarın sabah gelip yaparlardı. Sürekli cam kıran biri değildim.

Bu havada dışarı mı çıkılırdı? Eve gidip uyumak varken yani. Sürekli onun dibinde olmak istiyordum. Temas bağımlısı değildim. Ama onun bağımlısıydım.

 

🌕

"O elini alıp bir yerlerine sokmaz mıyım?"

Yarım saattir parkta oturmuş, uzaktan onları izliyordum. Yunus balığı eline koluna pek sahip çıkmıyordu. Bu ise beni daha çok sinirlendiriyordu. Sinirle sıktığım yumruklarımı oturduğum banka geçirip duruyordum. Çökerse şaşırmazdım.

Buse gülerek ona birşeyler anlatırken odaklandığım tek şey gülüşüydü. Keşke o gülüş sadece bana özel olsaydı. Sadece bana gülse, sadece bana baksa. O kadar güzel olurdu ki anlatamam. O ise şuan başka birine gülümsüyordu. Kalbim acı ile kasılıp duruyordu. Başkasını sevme ihtimali gerçekten mahvediyordu.

Yeterince dayanmaya çalışıyordum. Ama elimden fazlası gelmiyordu. Hırsla ayağa kalkıp onlara doğru ilerledim. O piçin eli hâlâ Buse'nin saçlarındaydı. O elini seve seve kıracaktım. Sert adımlarım ile yürürken Buse'nin bakışları bana doğru döndü. Kaşlarını çatarak bana baktığında kafamı iki yana salladım.

Tam karşılarında durduğumda Yunus'a bakıp soğuk bir gülümseme sundum. Elini yavaşca çektiğinde alaycı bakışlarımı üstünden çekmiyordum. Bakışlarında gördüğüm korku gülme sebebiydi. O kadar boku yedikten sonra korku fayda etmezdi. Montu biraz yukarı çektiğimde ne yapacağımı anladığı için hızla ayağa kalktı.

"Otur, o elini kırmadan bir yere gidemezsin."

Dediklerim ile tekrar yerine oturdu. Buse ayağa kalkıp konuşmaya başladı.

"Ne yapıyorsun Demir abi?"

"Arkanı dön ve eve yürü ufaklık. Görmek istemezsin." dediğimde yutkunup gözlerimin içine baktı. Kafasını iki yana salladı.

"Olmaz."

"Görmeni istemiyorum."

"Yapma."

Duyduklarım ile yumruklarımı tekrar sıktım. Onun kulağına doğru eğilip konuşmaya başladım.

"Onu seviyor musun?" Sorduğum soru ile derin bir nefes aldı.

"O sadece arkadaşım."

"Sevmek yok yani."

"Yok."

Yan tarafta hareketlilik hissedince kafamı hızla oraya çevirdim. Yunus çoktan koşmaya başlamıştı. Arkasından gülümseyerek baktım. Kendi canını düşünmesi hoşuma gitmişti.

"Al kaçırdın çocuğu."

"O da sözünde duracaktı." dediğimde anlamsız bakışları tekrar beni buldu.

"Onunla benim aramda." dedim küçük bir açıklama yaparak.

Bıkkınlıkla gidip banka oturdu. Peşinden bende oturdum. Kafasını gökyüzüne doğru kaldırıp derin bir nefes aldı. Yüzünü inceledim. Ay ışığı yüzüne vuruyordu. Hafifçe tebessüm etmeye başladı. Bakışlarım anında sol yanağında ortaya çıkan gamzesine kaydı.

"Ne sırıtıyorsun?" dediğimde yüzündeki ifadeyi değiştirmedi.

"Ay çok güzel, bembeyaz."

"Sende öylesin." dedim mırıldanarak. Kendim bile duymamıştım. Kafasını bana doğru çevirip konuşmaya başladı.

"Efendim?"

"Haklısın dedim."

"Tabi haklı olmak genetiğimde var." dedi ve gülmeye başladı.

"Egosunu yediğim." dedim ve yanağından bir makas aldım. Omuzlarını iki yana oynatarak bana gülümsedi. Bana cilve mi yapıyordu? Cilve yapan insanlardan pek haz etmezdim. Ama o cilve yaptığında hoşuma gitmişti. Neden hoşuma gitmişti?

Gerçektende sevdiğim ve sevmediğim herşey onda vardı.

"Demir abii." dedi sonlara doğru uzatarak. Gözlerine baktım. Gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu. Sol elini kaldırıp çenesine yasladı. Harbiden cilve yapıyordu.

"Söyle deli kız." dediğimde bana daha çok dönüp yüzümü incelemeye devam etti.

"Ben güzel miyim?" dedi işaret parmağını saçına dolayarak. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Niye soruyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak. Beni yumuşatmaya çalışıyordu. Sert bakmam lazımdı.

"Hiç merak ettim."

"Git aynadan bak."

"Ama insanların yorumları benim için önemli."

"Sana yorum yapan insanlar mı var?!" Sesim istemsizce yüksek çıktığında sinirle dudaklarımı ısırdım. Herkese bu tür sorular soruyorsa işimiz zordu.

"Var tabi." dediğinde gözlerimi kısarak ona baktım. Damarıma damarıma basıyordu. Vicdansızın kızı, nereden vuracağını iyi biliyordu.

"Kim? Göster bana."

"Mehmet, Serkan, Çağrı, Kenan, Ceyda, Derya ve Tarık."

"Kim bunlar?"

"Aynı bölümde okuyoruz."

"Göstereceksin bana her birini."

Dediğimde kaşları yukarıya doğru kalktı. Dudaklarını öne doğru büzdüğünde bakışlarım dudaklarına sabitlendi. Hassiktir, çok çekici dudakları vardı. Onu öpmemek için zor duruyordum. Bakışlarımı geri gözlerine kaldırdığımda hâlâ eli çenesine yaslı bir şekilde bana bakıyordu. Yutkunarak kafamı başka yere çevirdim. Bakışlarını üstümde hissediyordum.

"Demir abi."

"Efendim?" derken kafamı ona doğru çevirdim. Bakışları adem elmasıma kaydığında tekrar yutkundum.

"Bir kere dokunsam olur mu?" dediği an nefesim kesilmişti. Ciddi miydi? Beni delirtmeye çalışıyordu. Kafamı onaylarcasına salladığımda bana biraz daha yaklaştı ve çenesinin altındaki elini boynuma doğru uzattı. Parmak uçları adem elmasımın üstünde gezinirken nefes almayı çoktan unutmuştum.

"Yutkunur musun?" dedikleri ile hızlıca yutkundum. Adem elmasımın üstündeki parmağını yutkunurken fazlaca hissetmiştim. Gözlerimi yüzünde dolandırdım. Umarım bu bir intikam oyunu değildir. Ben yutkunduktan sonra gülmeye başladı. Bakışları gözlerime değdiğinde tekrar yutkundum.

"Oha hareket ediyor bu." dedi ve az önceki yerine geçti.

"Etmesi lazım zaten." dediğimde ters ters bana baktı ve ardından gülümsedi. Eskiden olduğu gibi bana tekrar gülümsemeye başlamıştı. Bu iyiye işaretti.

"Hıhı."

"Mırıldanma huy oluyorum." Gerçekten huy oluyordum. O sesi duyduğum an ayarlarım çok fena oynuyordu.

"Peki."

"Hadi üşürsün eve gidelim." dedim ve elinden tutup onu kaldırdım. Kafasını aşağı yukarı sallayarak ayağa kalktı. Birlikte parkın çıkışına ilerlemeye başladık. İşaret parmağım ile serçe parmağını tutup yürümeye devam ettim. Kısa bir an bana baktığını hissettiğimde yavaşca tebessüm ettim.

Öylece konuşmadan yürüyorduk. Park'ın çıkışına geldiğimizde önümüzde son model bir araba durdu. Arabanın gelişinden anlamıştım kim olduğunu. Mahalle arasında hız yapma desem de dinlemiyordu. Sürücü koltuğunun penceresi açıldığında bakışlarım Aslan'a sabitlendi. Elini kaldırıp sol göğsüne vurduğunda bende aynı şekilde karşılık verdim.

Kafamı yan tarafıma çevirdiğimde Buse çatık kaşları ile Aslan'ın yanında oturan kadına bakıyordu. Dudağımın sol tarafını hafifçe ısırdım ve Aslan'a kafa işareti yaptım. Ne olduğunu anladığında konuşmaya başladı.

"Arabaya binin la." dedi.

Buse hızla arabaya doğru ilerlemeye başladığında peşinden ilerledim. Sinirlenince çok tehlikeli bir insana dönüşüyordu. Kapıyı sinirle açıp bindi. Parmaklarımız hâlâ birbirine sıkı sıkı kenetlenmişti. Ardından bende arabaya bindim ve kapıyı kapattım. Ön taraftan bir ses yükseldiğinde kafamı kaldırıp baktım.

"Merhaba Demir ve Buse." dediğinde tam konuşmak için ağzımı açmıştım ki Buse konuşmaya başladı.

"Merhaba." Duyduğum sert ses ile şaşkınlıkla ona baktım. Aslan'ı hep kıskanırdı. Küçüklüğünden beri böyleydi.

"Merhaba yenge." dedim.

"Camı kim kırmış? Buldun mu?" Aslan'ın sorduğu soru ile hafifçe gülümseyip kafamı yan tarafıma çevirdim. Buse bana bakarak gülüyordu.

"Yok bulamadım."

"Tamam Demir'im."

"Nereden Demir'in oluyorum it herif?"

"Pardon aşkım." dediğinde sinirle kaşlarımı çattım. Dikiz aynasından bana bakıp kahkaha attı ve konuşmaya devam etti.

"Sinirlenme bebeğim."

Gel beni döv diyordu. Cilvesini silktiğim çok kaşınıyordu. Buse'nin bana doğru yanaştığını hissettiğimde biraz eğildim. Kulağıma doğru yaklaşıp konuşmaya başladı.

"İkinizi boşuna shiplemiyorum Demir abiciğim."

"Abi öyle mi? Ne zamandan beri insanlar abilerine cilve yapıyor?"

Sorduğum soru ile benden hızlıca uzaklaştı. Çatık kaşları ile bana bakıyordu. Göz kırpıp önüme döndüm. Parmağını hâlâ tutuyordum.

"Demir ben sana birşey soracaktım." Buğlem'in dedikleri ile merakla kaşlarımı çattım.

"Tabi yenge." dedim ve beklemeye başladım.

"Benim yakın arkadaşım seni beğenmiş, konuşmak istiyormuş." Yüzümü buruşturup ona baktım. Ben aşk adamı değildim. Ben sadece Buse'nin adamı olabilirdim. Benim için aşk Buse demekti. İşaret parmağıma batırılan tırnak ile ifademi bozmadan önüme doğru bakmaya devam ettim. Buse fazlasıyla sinirlenmişti. Beni abisi gibi gördüğü için kıskanması gayet normal geliyordu.

"İşim olmaz yenge, uzak tut onları benden." dedim ve dikiz aynasına uyarıcı bakışlarımı yolladım. Bana bakan Aslan kafasını farkedilmeyecek şekilde salladı.

"Kimsenin aşk hayatı seni ilgilendirmez." Kulaklarıma dolan sert ama bir o kadar naif ses ile gözlerimi kısarak Aslan'a tekrar baktım. Buse'nin dedikleri ile ona dikiz aynasından baktı ve konuşmaya başladı.

"Boşver abim." dedi Aslan. Buse omuzlarını silkip ona ters ters baktı.

"Kız kardeşinin bu kadar kibirli olduğunu söylememiştin." Buğlem'in ortayı karıştırmaya çalıştığını farkettiğimde kısık sesle bir küfür savurdum. Buse anında yerinden doğrulup öne doğru uzandığında belinden tutup onu göğsüme yasladım. O da bir yandan bağırıyordu.

"Sana göstereceğim kibiri."

"Buse saygısızlık yapma." Aslan'ın sesi ile dikiz aynasına tekrar bakıp kaşlarımı çattım. Ne zırvalıyordu? Kız kardeşine laf atan sevgilisiyken onu mu savunuyordu?

"Ama abi." dedi sonlara doğru sesi kısılmıştı. Kulağına doğru yaklaşıp konuşmaya başladım.

"Ben daha sonra onunla konuşacağım tamam mı?" dedim ve geri doğruldum. Kafasını hafifçe salladı ve bakışlarını tekrar Buğlem'e çevirdi. Sinirle ona baktığını tahmin edebiliyordum. Buğlem yan dönerek arka tarafa baktığında yüzünü buruşturup Buse'ye baktı.

"Ne bakıyorsun?" dediğinde sinirle ona bakmaya başladım. Fazla ileriye gidiyordu.

"Seni ilgilendirmez." dedi Buse.

"Sorunun ne?"

Sorduğum soru ile kısa bir süre bana bakıp önüne döndü ve yüksek sesle konuşmaya başladı.

"Sorun şu kızda."

"Asıl sorun sende, haddini bil!" dediklerim ile hemen yan tarafında bulunan Aslan'a döndü. Aslan sinirle kafasını önüne eğdi ve konuşmaya başladı.

"Sessiz olun. Başım ağrıyor anasını satayım."

"Aslan." Buğlem'in sert çıkartmaya çalıştığı sesi ile yüzümü buruşturup Buse'yi daha sıkı tuttum. Tutmasam çoktan onu yolmuştu.

"Efendim güzelim?"

"Şunlara bir şey der misin?" Bu kadın ara bozucu olmalıydı. Yoksa bu davranışların başka açıklaması olamazdı.

"Ne dememi bekliyorsun? Biri kız kardeşim diğeri de dostum, kardeşim. Ne yapmamı bekliyorsun?" Aslan nadiren sinirlenen bir insandı. Şuan ise pek sakin görünmüyordu. Buğlem'e katlanmak onun için zordu herhalde. Bu kadına katlanabilecek biri olamazdı zaten.

"Bana niye kızıyorsun?"

"Kaç defa diyorum. Benim damarıma basma. Kız kardeşim benim kanım, ona söyleyeceğin herşeyi bana demişsindir."

Aslan Arıkan her zaman iyi bir abi olmuştu. Az önce Buse'yi uyarmasının sebebi Buğlem'in ne kadar ileri gidebileceğini test etmek içindi. Bunu anlamıştım. Kız kardeşini ölümüne savunur, onun için kendini feda ederdi. Bildiğim kadarıyla daha küçükken onun için yemin etmişti. Yeminini de tutuyordu. Kız kardeşi onun zaafıydı. Ona gelecek her zararı kendine sayar, yok ederdi.

"Bana onu mu savunuyorsun?" Buğlem'in amacını hâlâ anlamış değildim. Ama bildiğim tek şey ilgi bağımlısı olmasıydı.

"Hâlâ anlamıyorsun. O benim kardeşim onu savunmayıp ne yapacaktım. Oturup izleyeceğimi mi düşünüyordun? Ben senin bildiğin abilere benzemem. Bizde böyle." dedikten hemen sonra sustu. Kendini yine çok kasmıştı. Suratı öfkeden kıpkırmızı olmuş, yüzündeki damarlar belirginleşmişti.

Buğlem kollarını iki yanına sarıp bakışlarını yola sabitledi. Kendini haklı çıkarmayı çok seviyordu. Ama konu Buse olduğunda Aslan Arıkan anne ve babasını bile dinlemezdi. Kırmızı çizgisiydi, o çizgiyi kimsenin geçmesine izin vermezdi. Bu davranışlarının aksine anlayışlıydı. Dinledikten sonra ne yapacağına karar verirdi. Birini dinlemeden başına buyruk gezmezdi. Bu özelliği her yiğide denk gelmezdi.

Bakışlarım dikiz aynasından gözüken Aslan'a kaydığında uzun süre ona baktım. Bakışları nihayet bana denk geldiğinde ona küçük bir tebessüm yolladım. Derin bir nefes alıp belli belirsiz bir gülümseme bahşetti.

Araba kısa süre sonra durunca Buğlem hiçbir şey demeden arabadan indi ve sertçe kapıyı kapattı. Aslan bağırarak konuşmaya başladı.

"Yavaş kapat zalımın kızı!"

Aslan bana bakarak kafa hareketi yaptığında Buse'yi serbest bıraktım ve kapıyı açıp çıktım. Arabanın etrafında dolanıp sağ kapıyı açıp bindim. Kapıyı hızlıca kapattığım an Aslan gaza bastı.

"Yavaş lan mahalle arası." dediğimde biraz daha yavaşladı. Buse'nin kafası ikimizin ortasından fırlayınca Aslan gülerek ona baktı. Dudaklarını ona doğru uzatıp yanağına sert bir öpücük kondurdu. Aslan'ın görmeyeceğini bildiğim için bende yanağına ufak bir buse kondurup geri çekildim. Dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. Göz kırpıp önüme döndüm.

"Abi keşke öyle söylemeseydin kıza. Ben biraz hırçınım, o kötü kötü baktığım için sinirlenmişti." Öyle düşünmediğini biliyordum. Sadece Aslan'ın üzülmemesi için böyle konuşuyordu.

"Konu sen olduğunda hiçbir şey umrumda olmaz abim. Canımsın sen benim, sana zarar veren benim canımı yakar." dedi Aslan. Kafamı Buse'ye doğru çevirip baktım. Naif gülüşü ile abisine bakıyordu. Bakışları bana kaydığında ifadesi bozulmadı. Arkasına yaslanıp yolu izlemeye başladı.

Ne kadar inatçı olsa da ayrı bir güzelliği vardı. Onun yanı sıra dibindekini göremeyecek kadar kördü. Suçlamıyordum, beni anlamasını istiyordum. Beni şu zamana kadar anlaması gerekiyordu. Boşuna psikoloji okumuyordu. İnsanların duygularını kendi duygusuymuş gibi anlamalıydı. Ama o bir bana kördü. Beni görmüyordu.

Bir kadın vardı. Uğruna bedeller ödeteceğim, Dünya'yı yakacağım. Gözlerini yüreğime kazıttığım, kokusu ile uyuduğum bir kadın. O kadın benim her şeyimdi. Onsuz bir yaşamı düşünemiyordum. Benim meselem onunlaydı. Bu hikayenin sonu iki kalbin birbirine atması ile son bulacaktı.

"Demir ne düşünüyorsun lan?" Aslan'ın sesi ile yüzümü buruşturup ona baktım. Hayallerimin içine sıçıyordu.

"Seni." dedim ve bakışlarımı yola sabitledim.

"Biliyorum bebeğim."

"Beynini severim. Düzgün konuş." Buse olmasaydı daha rahat söverdim. Ama beni kötü biri olarak düşünmemesi için sansürlü konuşmuştum.

"Peki tostum."

Kafa salladığımda geçtiğimiz sokağa baktım ve konuşmaya başladım.

"Beni burada indir." dedikten sonra emniyet kemerimi açtım.

"Evin önünde bırakırdım." dedi Aslan.

"Gerek yok. İşim var biraz."

Kafasını sallayıp arabayı kenara çekti. Arkama dönüp Buse'ye baktım. Dudaklarını büzmüş bana bakıyordu.

"Ne işin var? Bu saatte." Sorduğu soru ile gülümsedim. Çok meraklı bir insandı. Merak konusunda kimse onu geçemezdi.

"Ne o? Beni merak mı ediyorsun?"

"Senin neyini merak edebilirim ki?"

"Benim gibi bir adamı kim merak etmez?"

"Ben."

Dedikleri ile kafamı sallayıp arabanın kapısını açtım. Aslan'a bakarak sağ elimi göğsüme iki defa patpatladım. Aynı şekilde o da karşılık verdi. Kapıyı hızla geri kapattığımda arkama bakmadan ilerlemeye başladım.

Mahalle arasında küçük bir kestane tezgahı vardı. Güneş uzun zamandır benden kestane istiyordu. Bir türlü alamıyordum. Bu aralar fazla solgun duruyordu. Ne olduğunu sormak istesem de kötü bir şey duymaktan korkuyordum.

Sokağın başına geldiğimde dönüp mahalle arasına girdim. Tehlikeli bir yerdi. Suç mahzeni olarak tanımlayabilirdim. Gündüzleri normal gözükse de geceleri her cinsten insan dolaşırdı. Bozuk sokak lambası belirli aralıklarla yanıp sönüyordu. Sokağı aydınlatan lambalar yetersizdi. Evlerin kenarlarına oturan adamlar kafalarını yere eğmiş, kendilerine mırıldanıyorlardı. Kestanecinin bu tarz bir sokakta satış yapması garipti. Sırf güzel kestane yaptığı için buraya geliyordum. Aksi takdirde bu sokağa adımımı bile atmazdım.

Biraz daha yürüdükten sonra ileri de kestaneciyi gördüm. Adam işini iyi yapıyordu. Tahta sandalyesine oturmuş, sigarasını içiyordu. Yanındaki radyodan dertli dertli arabeks dinliyordu. Ona doğru ilerlemeye devam ederken kafasını yavaşça kaldırıp bana baktı. Dudaklarında silik bir tebessüm oluştuğunda yerinden kalkıp tezgahın arkasında durdu.

Tezgahın önüne doğru ilerlerken karşıma birinin çıkması ile adımlarımı durdurdum. Sinirle kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Hangi cesaretle karşıma çıkıyorsun?" dediklerim ile büyük bir kahkaha attı. Yine bir haltlar karıştırdığı belliydi. Yoksa bu kadar rahat gülemezdi.

"Beni öyle kolay korkutabileceğini mi düşündün?" Kafamı aşağı yukarı salladığımda kaşlarını çatıp bana bakmaya devam etti.

"Seni korkutmakla kalmam, canına okurum Yunus Çelik."

Söylediklerim ile iki elini arkasına atıp yüzüne yapmacık bir gülümseme kondurdu. Bana doğru yaklaşıp bir adım attığında aramızda hâlâ mesafe vardı. Ne yapmaya çalıştığını az çok anlamıştım. Buraya bana hesap sormak için gelmişti.

"Sen bana hiçbir şey yapamazsın!" dedi üstüne basa basa. Arkasında her kim varsa ona fazlasıyla güveniyor olmalıydı. Normalde yanıma gelip dik başlılık sergileyemezdi. Benden köşe bucak kaçan bir adam karşıma geçmiş bana hesap soruyordu. Kimse bana hesap soramazdı.

"Sana neler yapabileceğimi tahmin bile edemezsin."

"Denemekle kalırsın." dedi ve arkasında olan elini ceplerine yerleştirdi. Kafamı sallayarak alayla güldüm.

"Denemekle kalmam."

"Buse'yi benden uzaklaştıramazsın." Derdinin bu olduğunu biliyordum. Uzun zamandır tek amacım onu Buse'den uzak tutmaktı.

"Seni ilgilendirmez!" Sert sesim ile geriye doğru gitti. Benden hâlâ korkuyordu. Ama kafada tutuyordu. Amacı belirsizdi.

"Bundan sonra beni ilgilendirir. Çünkü artık sen aramıza dahi giremeyeceksin."

"Bunun için ilk önce beni öldürmen gerekir " dediklerimde oldukça ciddiydim. Buse'yi bu itten korumam gerekiyordu. Normal biri olmadığını yüzüne bakıldığında anlayabilirlerdi.

"Yapmayacağımı kim söyledi?" Hazırlıklı geldiğini tahmin edebiliyordum.

"İstediğini yap, ben her türlü yaşamaya devam ederim."

"Onu seviyor musun?" Sorduğu soru ile hiç düşünmeden cevap verdim.

"Ölümüne."

"Kafayı yemişsin. Seni abisi olarak görüyor." Acıları yüzüme vuruyordu. Umrumda değildi. Onu korumak benim için daha önemliydi.

"Biliyorum."

"Hiç şansın yok."

"Kendime yeni şanslar yaratırım." Bunu yapabilirdim. Kendime olan güvenim tamdı.

Bana uzun süre baktı ve arkaya doğru bir adım attı. Bakışları kısa süreliğine arkama kaydığında hızlıca geri bana baktı. Bir işler karıştırdığını en başından beri biliyordum. Arkamda her ne varsa onu keyiflendirmişti. Kafamı arkama çevirmedim. İçime sinmeyen şeyler vardı.

Bana doğru hızlıca yaklaştı ve beni geriye doğru itmek için göğsümden itti. Yerimden kıpırdamamıştım. Denge konusunda sağlam bir vücudum vardı. Tır çarpmadığı sürece yerimden oynamazdım. Daha ona karşılık veremeden arkamdan tüm sokağı dolduracak bir çığlık sesi duydum.

"Demir!" Buse'nin sesini duymam ile hızla arkamı döndüm. Arkamda duran kişi sanki dönmemi bekliyormuş gibi elindeki çakıyı hızlıca sol göğsüme sapladı. Küçük bir çocuktu. Daha gençliğinin ilk zamanlarında olmalıydı. Hayatını mahvetmeyi seçen bir gençti. Göğsümdeki çakıyı çıkartıp bu sefer karnıma sapladı. Hareket dahi edemiyordum. Bakışlarım çocuktan sokağın başına kaydı. Buse koşarak bu tarafa doğru geliyordu.

Karnımdaki çakıyı çıkarıp yere fırlattı ve koşmaya başladı. Sağ elimi ilk önce göğsüme götürüp nefes almaya çalıştım. Ayaklarım daha fazla ağırlık taşıyamayacakmış gibi hissizleşti. Yavaşça yere çöktüm ve sırtüstü uzandım.

"Demir!"

Buse'nin çığlığı tekrar sokağı doldurduğunda bedenim hafifçe titredi. Kısa sürede yanıma doğru çöküp sol elimi avuçladı. Diğer eli ile yüzümü tutup ağlamaya başladı. Bazı şeyleri kavrayabiliyordum ama konuşmak için enerjim kalmamıştı.

"Abim. Abimi aramalıyım." dedikten hemen sonra cebinden telefonunu çıkardı. Titreyen eline rağmen kısa sürede arama yaptı. Gözlerimi hafifçe kıstım ve gökyüzünde parlayan dolunaya baktım. Telefonla olan konuşması mırıltı gibi geliyordu. Telefonu yanına doğru fırlattığını hissettim.

Yüzüme doğru eğilip yüksek sesle konuşmaya başladı.

"Lütfen ölme." dedikleri ile ona gülümsedim. Elini sıkıca tuttum. Vücudum çoktan hissizleşmeye başlamıştı.

"Ölmem." Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki kendim bile zor duymuştum. Ama o ağzımı okuyup ne dediğimi anlamış olmalı ki ağlamaya devam etti.

Gözlerim kendini kapatmak için zorlarken dayanamayıp kapattım. Omuzlarımdan tutulup sarsılmam ile gözlerimi açtım. Buse gözlerimin içine bakıp bir şeyler söylediğinde başta sesi kısık gelse de sonradan ne dediğini kavramıştım.

"Gözlerin açık kalsın lütfen."

Sol elimi yavaşça kaldırıp göz yaşlarını sildim. O esnada sokağın başından bir bağırış sesi yükseldi.

"Geldim kardeşim."

Aslan gelmişti. Ne yaptığını göremiyordum ama araba sesi kulaklarıma dolmuştu. Gözlerimi tekrar yavaşta kapattım. Fazlasıyla uykum geliyordu. Gözlerimi açmaya gücüm kalmamıştı. Etrafımdaki sesler yavaş yavaş gitmeye başlamıştı. Karanlık beni içine doğru çekerken tek hatırladığım Aslan'ın geldiğiydi.

Bir hançer saplandı.

Kazanan olmadı.

Kaybeden olmadı.

Onlar ölüme mahkumdu.

 

🌕

5300 kelime

Demir??

Buse??

Aslan??

Buğlem??

Şimdi ağlamaya gidiyorum. Umarım Demir ölmez.

Yunus??

Demir'in ağzından okumak nasıldı??

Sezon finalinden sonra yeni karakterler kendini göstermeye başlar artık. Yalnız bu yeni karakterlerden bir tanesi favorim. Öyle böyle değil adam olayyy💅 (Adına karar veremedim.)

Hazirandan sonra bölüm atmaya devam ederim. Biraz ara vermek istedim. Malum okul kafamı çok fena yordu. Aklıma senaryo gelmiyor.

Sövmek için burayı kullanabilirsiniz👉🏻

 

Bölüm : 09.06.2025 10:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...