
Vote ve yorum lütfenn
Instagram: kitap_blog.ss3
‼️‼️Bu bölüm Güneş ve Aslan arasında olan tartışmadan ibarettir.‼️‼️
🌕
"Buğlem! Bu sahte sevgililik işini bozuyorum. Demir'e yaptıkların yetmedi bir de kız kardeşime mi kafayı taktın? Sana son sözüm benden ve ailemden uzak dur. Yanlarına yaklaşmaya çalıştığın an kendine saklanacak bir yer bulsan iyi edersin. Çünkü konu sevdiklerim olduğunda nasıl bir insana dönüştüğümü biliyorsun?"
Kulağımı kapıya yaslamış, Aslan'ın telefon konuşmasını dinliyordum. Kimseyi gizli gizli dinlemezdim ama şu an merak duygum her şeyin önüne geçmişti. Aslan'ın bütün konuşmasından sadece tek bir şeye takılmıştım. 'Sahte sevgililik işini bozuyorum' ne anlama geliyordu? Aslan yalandan kaçınan bir insandı. Şu zamana kadar kimseye yalan söylediğini görmemiş ve duymamıştım. Kaşlarımı çatarak dinlemeye devam ettim.
"Sen benim arkadaşımdın, Buğlem. Ama sen beni sırtımdan vurdun. Sırf o adamın seni görmesi için arkadaşına ihanet ettin."
Buğlem'i bir arkadaş olarak görüyordu. O aslında kimseyi sevmiyordu. Sadece bir oyun oynuyordu. Neden böyle bir duruma ihtiyaç duyduğunu anlamamıştım. Kalbim hissettiği sevinç ile hızlıca çarptı. Beni sevmeyi deneyebilir miydi? Lütfen, beni artık görsün. Onu sevdiğimi hissettin. İçimden ettiğim dua ile huzurla nefes aldım. Bu sefer inanıyordum. Beni görüp sevebilecekti. Kapıya kulağımı daha fazla dayayıp dinlemeye devam ettim. Aslan sessiz bir şekilde Buğlem'in dediklerini dinliyordu. Ne olursa olsun saygısını bozmadan konuşmaya devam ederdi. Boş boş triplere girip dinlememezlik yapmazdı. Onun en sevdiğim huyu bu olabilirdi. Aslan'ın sıkıntılı bir şekilde nefes alıp verdiğini duydum. Sanırım Buğlem ona sinir bozucu şeyler söylemişti. İçten içe sabır çektiğini hissettim.
"Buğlem! Bilmiyormuş gibi konuşma bu. Ben neden seninle sevgili oldum? Sevdiğim kızı kıskandırmak için değil mi? Ee ne uzatıyorsun?"
Konuştuktan sonra derin bir sessizlik oluştu. Zar zor yutkunarak söylediği şeyi sindirmeye çalıştım. Yine aynı şeyi yaşıyordum. Başka birini seviyordu. Hissettiklerim ile gözlerim dolmaya başladı. Tam umutlanmaya başladığımda en başa dönüyordum. Titreyen elimi kalbimin üstüne koyup bastırdım. Ağrısı hiçbir zaman dinmeyecekti. O beni aslan sevmeyecekti. Aslan sesini kısarak tekrar konuşmaya devam etti.
"Ben Güneşi seviyorum."
Titreyen elim duydukları ile taş gibi kesildi. Yaşaran gözlerim şok içinde açıldığında elimde tuttuğum telefon yeri boyladı. Evde sadece ben ve o vardık. Çıkan yüksek ses ile odadaki ses bir anda kesildi. Zorlukla yutkunup titrek bir nefes verdim. Sevdiği kişi bendim. Beni seviyordu. Şu an kendimi rüyada gibi hissediyordum. O kadar imkansız bir düşünceydi ki beni sevmesi. Hayatımın en büyük şokunu yaşıyordum. Yere düşen telefonuma bakıp bakışlarımı oraya sabitledim. Telefonu almak için tam eğilecektim ki kapı hızlıca açıldı. Bakışlarım anında Aslan'ı bulduğunda yutkunup gözlerinin içine baktım. Ela gözleri tereddütlü bir şekilde üzerimde gezindi. "Güneş... Duydun mu?" Kafamı aşağı yukarı salladığımda dudağını ısırıp pişman bir şekilde bana baktı. Kısık çıkan sesi karşısında içim yumuşamıştı. Ama kalbime izin vermeyip içime gömdüm. Ben bunca zaman beni sevmediğini düşünerek kendimi bitirmiştim. O ise bir oyun oynamıştı. Beni onu affetsem bile kalbim affetmezdi. Açtığı yara, kırdığı o kalp geri sarılmazdı.
Gözlerime akın eden yaşları tek tek silmeye başladım. Kalbim gerçekten hissedilir derecede kırılmıştı. O gözlerimin önünde bir başkasını sevip onu öpmüştü. Kendimi daha fazla tutamadığım için hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Beni böyle görmemesi için arkamı dönüp gitmeye başladım. Bu evden gitmem gerekiyordu. Yalan söylemekten kaçına adam en büyük yalanını bana oynamıştı. Bu tür oyunlara gerek yoktu. Karşıma geçip 'seni seviyorum' deseydi onu anlardım. Çünkü bende onu seviyordum. Ve hiçbir sevgi karşılıksız bırakılmazdı. Arkamı dönüp ilerlerken beni kolumdan tutup nazik bir şekilde kendine döndürdü. Sol eli havaya kalktığında akan gözyaşlarımı sildi. Onu sert bir şekilde itip geriye doğru adımladım.
"Bana yalan söyledin."
Bakışlarını büyük bir pişmanlık kapladığında kafamı iki yana salladım. Bazı yalanlar mecburen söylenirdi ama onun mecbur olduğu yoktu. Yalan her türlü kötü bir şeydi. İnsanları birbirinden sonsuza dek koparabilir, iç karışıklıklara sebep olabilirdi. Yalandan edilen tebessümün bile affı olamazdı. Kimse bir yalan ile yaşamayı, bir yalanı doğru bilmeyi hak etmiyordu. Doğruyu söylemek var iken neden yalan söylerdi insan? Korktuğundan mı, yaşadıklarından mı ya da olacaklardan mı? Hayat bana binlerce seçenek sunsa da doğruyu söylemekten vazgeçmezdim. Aslan Arıkan tüm doğruların, gerçeklerin arasından sadece yalan söylemeyi, oyun oynamayı seçmişti. Ben onun yerinde olsaydım, yalan söylemenin yakınından bile geçmezdim. Çünkü bir insanın güvenini bir defa kırarsan o güven bir defa kurulamazdı. Bu sefer kalbimi dinlemedim, dinlemek istemedim.
"Senin herkese kalbin var, eyvallah. Ama bir bana kalbin yok."
Sözlerimden sonra bana bakıp çaresizce iç çekti. Sert bir şekilde yutkunup kafasını iki yana salladı. "Güneş'im," dedi kendinden geçmiş bir şekilde. Sesi o kadar içten çıkmıştı ki bana bu şekilde seslenmesi bir anlığına yumuşamama neden olmuştu. "Benim kalbim bir sana var ki. Özür dilerim." Kafamı olumsuz bir şekilde sallayıp titrek bir nefes verdim. Hayat bize hiçbir zaman istediğimizi vermiyordu. Her şey yalandan ibaretti.
"Özür dileme, şimdi ben bu evden gidiyorum ve bu olanları unutuyoruz."
Aslan'ın cevap vermesini beklemeden dış kapıya doğru ilerledim. Adımlarımı hızlıca atarken kalbim yerinden çıkarcasına atmaya devam ediyordu. Benim kalp sızım hiçbir zaman dinmemişti. Beş yaşında anneannemi, sekiz yaşında dedemi, on altı yaşında annemi kaybetmiştim. Bir öldüğünde uzun süre yas tutardım. Belki günlerce, haftalarca, aylarca ve yıllarca. Kalbimde her zaman bir burukluk vardı. Yakınımda olan her insana değer verirdim. Onları kaybetmekten delicesine korkardım. Kalplerini kırmamak için ağzımı bile açmadığım zamanlar olmuştu. Ama onlar... Onlar beni kırmaktan başka bir şey yapmamıştı. Ben hep arka plana atılan bir kızdım. Bazen gerçekten beni istemediklerini düşünüyordum. Yanlarında olmasam ruhları duymazdı. Hiçbir zaman ilk tercihleri olmamıştım.
Dış kapıyı hızlıca açıp kendimi dışarı attım. Kapıyı arkamdan sertçe örttüm ve merdivenlerden inmeye başladım. İki elimi kaldırıp yüzüme sardım, ağzımdan büyük bir hıçkırık kaçtığında kendimi zar zor tuttum. Merdivenlerden inmeyi bitirdiğimde koşar adımlar ile apartmandan çıktım. Ben gerçekten de hayatımın hatasını yapmıştım. Aslan Arıkan'ın sevgisine ve dürüstlüğüne inanmıştım. Bu kalbe hiçbir şeyi sığdıramayan ben, gidip Aslan'ı sığdırmıştım. Ben gerçekten de aptalın tekiydim. Sağ elimi kalbime doğru götürüp sert bir şekilde bastırdım. Sanki bir bıçağı alıp kalbime saplıyorlardı. Ağrısı inanılmaz derecede acıtıyordu.
Aslan. Arıkan. bana. yalan. söylemişti.
Aslan. Arıkan. bana. oyun. oynamıştı.
💔
İlahi Bakış Açısı
Genç adam bitkin bir şekilde arkadaşının yanına adımladı. Son olanlardan sonra kendini pişman ve çaresiz hissediyordu. Konu Güneş olduğunda ne yapacağını asla kestiremiyordu. Yavaş ve ağır bir çöküş ile Demir'in yanına oturdu. Ela gözleri arkadaşının gece karası gözleri ile kesişti. Nasıl söyleyecekti? 'Kız kardeşini seviyorum' demenin düşüncesi bile zor geliyordu. Üstelik sevmekle yetinmemiş, onu kırmıştı. Demir bunu anladığı an ona hayatı zindan ederdi. Bugün onun için karanlık bir gündü. Sanki bir anlığına yaşadığını hissedememişti. Güneş'in karşısında mahvoluşunu izlemek zorunda kalmıştı. Gözlerinin önüne tekrar o görüntü geldiğinde acı bir tebessüm etti. Kafasında sadece bir düşünce geçti. Güneş haklıydı, onun herkese kalbi vardı ama bir Güneş'e yoktu. Bunu kabullenmişti. Her kalp acı çeker, kırılırdı ve insan o kırıklar ile yaşamayı öğrenirdi. O kırıklar hiçbir zaman sarılamazdı. Çünkü gerçek aşk seni bulamaz ve yaralarına derman olamazdı.
Aslan derin bir nefes çektikten sonra cebinden sigara paketini çıkardı. Hızlı hareketler ile bir dal sigarayı dudaklarının arasına koyup çakmak ile ucunu ateşledi. Ağır bir şekilde paketi Demir'e uzattı. Demir kafasını iki yana sallayarak istemediğini belirtti. Paketi yanında bulunan sehpanın üzerine sertçe bıraktı. Sigarasını derin bir şekilde içine çekti, daha sonra dudaklarından üfledi. Bu hareketi defalarca yaptı. Dumanın gidişini saniyelerce izledi. Yapabildiği tek şey izlemekti. Bir anlığına hiç düşünmeden Demir'e karşı konuşmaya başladı.
"Seni seven birini kendinden soğuttun mu?" Sorduğu sorunun ardından kafasını yere eğip bir damla göz yaşı döktü. İçi yanıyordu, sevdiği kadını bile bile kaybetmenin acısını yaşıyordu. Tekrar düşünmeden devam etti. "Ya da seni seven birine kör oldun mu?" Sert bir şekilde yutkunup gözlerini yumdu. Gözlerini kapattığı an Güneş'in o tatlı siması doğmuştu karanlığa. Sarı saçları, kara gözleri, bal dudakları... Her birini düşününce tekrar dertli bir iç çekti.
"Kimden bahsediyorsun? Buğlem mi?"
Demir'in sorusu ile kafasını iki yana salladı. Oynadığı bu oyundan sonra Demir ne tepki verecekti? Düşünmeden edemedi, sigarasını yine derin bir şekilde içine çekti. Kederli bir şekilde elini sallayarak konuşmaya başladı. "Buğlem..." Adını söylediği an sinirlerine hakim olamıyordu. 'Arkadaşım' dediği kız onu sırtından bıçaklamıştı. Aynı gün içerisinde birden fazla olay yaşamıştı. Bıkkın bir şekilde konuşmaya devam etti. "Buğlem sadece benim arkadaşım. Sevdiğim kızı kıskandırmak ve beni görmesini sağlamak için oyun oynadım." Demir 'ya sabır' dercesine kafasını salladı. Arkadaşı aşk konusunda beceriksizdi. Ne yapacağını bilemez, en saçma yöntemlere başvururdu. "Hay senin beynini sikeyim!" Demir sert bir şekilde mırıldandığında Aslan hiç tereddüt etmeden konuştu. "Sorsana! Sevdiğim kızın kim olduğunu sor."
Demir onun neden bu kadar yükseldiğini anlamamıştı. Elini Aslan'ın omzuna indirip çenesinden tutup kendine bakmasını sağladı. Ela gözlerinin çevresi kıpkırmızı olmuş, burnu da aynı şekilde kızarmıştı. Aslan ağladığı zaman burnu ve göz çevresi aynı anda kızarırdı. Durumun ciddiyetini anladığında konuştu. "Kim?" Demir'in sorduğu soru ile ağzına ne geldiyse söyledi. Bir yandan da söylemenin rahatlığını yaşadı. "Güneş'i seviyorum."
"Siktir lan! Senin yüzünden mi benim kardeşim uzun zamandır durgun?" Aslan'ın omzunda duran eli ile onu sertçe itti. Bugün yiyeceği dördüncü darbe olacaktı. Babası, Buğlem, Güneş ve Demir... Bıkkınlıkla derin bir nefes aldı. Kafasını iki yana sallayarak konuşmaya başladı. "Ben bilmiyordum ki. O bana kördü, ben de ona kördüm." Daha fazla dayanamayacağını anlayınca kafasını yere eğip tekrar göz yaşı döktü. Demir onun bu çaresiz halini görünce sinirini yatıştırdı. Şu an sinirli olmanın kimseye bir faydası yoktu. Biri kız kardeşi diğeri de en yakın arkadaşıydı. İkisini kırmamak istiyordu. "Git Güneş'in yanına, affettir kendini." Aslan'da bunu düşünüyordu, nasıl affettirebileceğini bilmiyordu. Çaresiz bakışları Demir'i bulduğunda omuzlarını kaldırıp dudaklarını büzdü. Demir uzun süre düşündü, ne yapacağını kestiremiyordu. Aslan aklına gelen fikir ile hızlıca oturduğu yerden kalktı. "Buldum lan!" Heyecanla koşarak bulunduğu yerden ayrıldı. Çocuk gibi sevinmiş, heyecanlanmıştı. Yüzündeki acı gülümseme ile koşmaya devam etti. Demir arkasından şaşkın bir şekilde baktı. Arkadaşı en sonunda kafayı sıyırmıştı. Aslan ona kız kardeşini sevdiğini söylemişti. Peki ya o nasıl söyleyecekti?
Parktan ayrılıp Buse'nin evine doğru yol aldı. Bu gece Fehmi ve Selda köylerine gidecekti. Bu yüzden sevgilisinin yanına gitmeyi tercih etmişti. Onu da alıp kendi evlerine götürecekti. Çizdiği resimleri göstermek istiyordu. Belli belirsiz bir şekilde gülümsedi. O sırada Aslan mahallede bulunan çiçekçiye varmıştı. Dükkanın başında duran kadına selam verip heyecanla konuşmaya başladı. "Abla bana bir buket sarı papatya ve bir bukette sarı gül verir misin?" Özellikle sarı olanlardan istemişti. Kadın kafasını onaylarcasına sallayıp hemen buketi hazırlamaya başladı. Kısa süre sonra kadın hazırladığı buketleri masanın üzerine koyup tutan fiyatı söyledi. Aslan cüzdanından çıkardığı parayı hızlıca çıkarıp kadına uzattı. Masanın üzerindeki kağıtları görünce kadına doğru konuşmaya başladı. "Abla yazı da yazdırmak istiyorum." Kadın hemen sandalyesine kurulup kafa salladı. Aslan kısa bir düşüncenin ardından söylemeye başladı. "Saçlarının sarı gibi değiller ama sana yakışır renkleri var gün ışığım." Kadın yazarken minik bir şekilde tebessüm etti. Karşısındaki gence ufak bir bakış atıp yazmaya devam etti. Yazma sona erince kağıdı buketin arasına yerleştirdi. Aslan 'kolay gelsin' dedikten sonra hızlı adımlar ile Demirlerin evine doğru yol aldı. İki çiçeği bir koluyla tutarken diğer eli ile kumrala çalan saçlarını dağıttı. Saç tutamları alnına düştüğünde kafasını sallayarak geri düzeltmeye çalıştı.
Çiçekçi onların evine yakındı. Sadece birkaç sokak yürümesi gerekiyordu. Gözleri gecenin karanlığına inat parlıyordu. İçindeki o bir umut parçası yüreğini aydınlatmıştı. İster istemez gülümsemeye başladı. Güneş'e çok geç kalmıştı, ama pes etmemek konusunda ısrarcıydı. Ölümün ucunda olsa bile kendini affettirmek için çabalayacaktı. Belki o kalp kırıklarını saramazdı ama iyileştirmek için her şeyini feda edebilirdi. Çünkü onun bir bakışı, bir sözü insanlar için şifaydı. Üstündeki siyah gömleği çekiştirip kırışmamasına özen gösterdi. Gömlek giymeyi çok severdi, her renkten gömleği vardı. Siyah gömleğini özel kesim almıştı. Üstüne tam oturmuştu, iri pazuları belli oluyordu. Sokakları ardı ardınca geçtikten sonra eve varmıştı. Bahçeye giriş yaptığında arka tarafa doğru dolandı. Güneş'in onu eve almayacağını tahmin edebiliyordu. Bu yüzden eve onun odasından girecekti.
Pencerenin önüne geldiğinde açık olan pencereye ufak bir bakış attı. Hava oldukça soğuktu ve Güneş penceresini açık bırakmıştı. Kafasını iki yana sallayarak pencerenin önüne çiçek buketlerini koydu ve hiç zorlanmadan pencereye çıktı. Güneş'in odası alt kattaydı, penceresi daha alçaktı. Buketleri tekrar kucağına aldı ve odanın içine atladı. Onun odaya girişi ile sert bir rüzgar esti. Anında tüm kokusu odaya yayılmıştı. Bakışları yatağında uyuyan genç ve güzel kıza kaydı. Gözleri uzun süre onun üzerinde gezindikten sonra fark ettiği şey ile gülümsedi. Sarı civcivli pijaması ile çok tatlı görünüyordu. Yatağın hemen yanında bulunan komodinin üstüne çiçek buketlerini bıraktı. Yatağın kenarına oturup Güneş'in saçlarını yüzünden çekti ve ağır bir şekilde yanağını okşadı. Vanilya kokusu her yere sinmişti. Güneş kıpırdanarak yüzünü daha çok ortaya çıkardı. Uyurken şişmiş olan dudaklarına kısa bir bakış attı Aslan. Bu sefer parmakları onun dudaklarında gezindi. Genç kızın uykusu ağırdı, top patlasa uyanmazdı. Bu düşünce ile ona daha fazla yaklaştı. Dudaklarını Güneş'in dudaklarına değdirip geri çekildi.
Yataktan kalkıp geldiği gibi geri çıktı. Odanın penceresinden çıktıktan sonra geri arkasından kapattı ve aşağıya atladı. Bu gece onu Güneş değil, Ankara dinleyecekti. O çok sevdiği arabasını yanına almadan yürüyerek bir bara gitmeyi tercih etti.
1,5 saat sonra
Demir, Buse ile evlerine hızlı bir şekilde girdi. Bir saattir Aslan'ı arıyorlardı, ama hiçbir türlü açan yoktu. Güneş'i ne kadar arasalarda genç kız telefonlara cevap vermiyordu. Demir koşarak Güneş'in odasına girdi. Aslan'ın burada olduğunu düşünmüştü. Genç kız kapının sertçe açıldığını duymamıştı bile. Uykusu her ne olursa olsun kesilmiyordu. Bakışları hem kız kardeşinde hem de yanında bulunan çiçek buketinde gezindi. Kaşlarını çatarak çiçeklere baktı. Aslan'dan başkası alamazdı zaten. Arkasından gelen Buse odaya girip Güneş'in yanına oturdu. Demir kız kardeşinin başında dikilip bir anda bağırmaya başladı. "Güneş! Çabuk kalk!" Kısa bir süre bekledikten sonra hiçbir tepki alamayınca bu sefer parmak uçlarını Güneş'in sırtının tam ortasında gezdirdi. Genç kız bir anda çığlık atıp kendini yere attı. Uyku sersemi bir şekilde odasında olup bitenlere baktı. "Abi ne yapıyorsun ya?" Bakışları hem abisinde hem de yakın arkadaşındaydı. Çatık kaşları komidinin üstündeki buketlere kaydığında şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Ya bana çiçek mi aldınız? Ne oluyor anasını öldüm ve mezarıma çiçek mi koyuyorsunuz?" Buse onun dedikleri ile kıkırdayıp kafasını iki yana salladı.
"Buketin üstünde not var, oku."
Güneş bukete doğru uzanıp üstündeki notu bir çırpıda aldı. Kağıdın kenarları sarı çiçekler ile sarılmıştı. Zaman kaybetmeden notu ters çevirip okumaya başladı. Okudukları ile kalbi ağzında atmaya başlamıştı. Titreyen elini kalbine götürüp bastırdı. Yine sızlamaya başlamıştı. Notu okuduktan sonra gülümseyerek çiçeklere baktı. Demir onun bu halini göz devirip arkasına döndü. Kız kardeşini aşık bir şekilde görmek istemiyordu. Daha dün altına sıçan kızı, böyle görmek ona garip gelmişti. Buse ona tebessüm ederek kağıdı işaret etti. Güneş hemen notu ona uzattı.
Saçlarının sarısı gibi değiller ama sana yakışır renkleri var, gün ışığım.
Buse okudukları ile gülümsedi. Abisinin romantikliğine gülmeden edememişti. Demir sabırsız bir şekilde arkasını geri dönüp Buse'nin elinden not kağıdını çekti. Bakışları kağıdın üzerinde gezinirken hoşnutsuz bir şekilde kaşlarını çatıp yüzünü buruşturdu. Aslan gibi bir gerizekalının bunu nasıl yazdığını düşünüyordu. Lise eğitimi boyunca her zaman edebiyat dersinden kalmıştı. Sınıfı nasıl geçtiğini hâlâ anlamıyordu. Kafasını iki yana sallayarak kağıdı Güneş'e doğru fırlattı. Meraklı bakışları Güneş'te gezinirken konuşmaya başladı.
"Ee, Aslan nerede?"
"Bilmiyorum."
"Nasıl bilmiyorsun. En son senin yanına geldi."
"Ben uyuyordum ya hani."
Kafasını onaylarcasına sallayıp Buse'ye yaklaşıp Aslan'ı tekrar aramasını söyledi. Buse vakit kaybetmeden telefonunu çıkarıp Aslan'ı aradı. Güneş ne olduğunu anlamak istercesine abisine baktı. "Aslan'a ne oldu?" İçini ufak bir telaş kapladığında kendini sakin tutmaya çalıştı. Eğer uykusu bu kadar ağır olmasaydı onun geldiğini görürdü. Ama görememişti, üzgün bir şekilde dudaklarını büzdü. "Onu senin yanına gönderdim. Sonrası yok işte, arıyoruz meşgule atıp duruyor." Abisine kaşlarını çatıp baktı. 'Neden benim yanıma gönderdi?' diye düşünmeden edemedi. Çok sormak istese de sustu. Zaten hep susardı, bir kez olsun özgürce konuşmak için çabalamamıştı. Demir ona şefkatli bir şekilde bakıp sarı saçlarını karıştırdı. Güneş huysuz bir şekilde onun eline vurup yüzünü buruşturdu. Demir aklına gelen fikir ile tebessüm etti. "Sen arasana Aslan'ı. İşine mi geliyor yoksa başı mı bela da öğrenelim." Güneş kafa sallayarak yatağının üstündeki telefonu eline aldı. Derin bir nefes alıp hızlıca telefonu açıp Aslan'ın numarasını tuşladı. Telefon uzun süre çaldıktan sonra açıldı. Buse 'ben biliyorum' dercesine kapak yaptı. Demir kafasını iki yana sallayarak ona güldü.
"Benim gün ışığım, sarı civcivim aramış." Aslan'ın konuşması ile Demir onun ne bok yediğini anlamıştı. Çoğu kelimeyi yutup yeni sözcükler türetiyordu. Demir Güneş'in konuşmasına izin vermeden telefonu elinden çekip bağırmaya başladı. "Neredesin?"
"Güneş'im, sesine ne oldu?" Buse elini kaldırıp kafasını vurduğunda kafasını yaşlı teyzeler gibi duvara vurmak istiyordu. Abisinin daha önce bir iki defa sarhoş olduğu zaman denk gelmişti. Sarhoşken demediği şey kalmıyordu. Ağzına ne geliyorsa söylüyordu. Demir küfür mırıldanarak gözlerini yumdu. "Ben Demir."
Aslan kendi kendine bazı şeyler dedikten sonra gülmeye başladı. "Ben bir yerdeyim." Demir sinirle tekrar konuşmaya başladı. "Oğlum nerede olduğunu söylesene."
"Uzaydayım, Güneş'imin yanında."
"Delirtme, amına koyarım!"
"Dövdüler beni."
Demir duydukları karşısında içten bir şekilde sabır çekti. Aslan tekrar gülmeye başladığında odanın içi ölüm sessizliğine gömüldü. "Konum at bana." Demir'in sert sesi ile birkaç saniye ses çıkarmadı. Daha sonra birine karşı bağırmaya başladı. "Dayı! Şu numara konum istiyor, nasıl atıyorduk amına koyayım." Güneş dudaklarını birbirine bastırıp gülmesini engelledi. Arka taraftan bazı sesler geldiğinde hepsi susmuş, onları dinliyordu. Güneş'in telefonuna bildirim geldiğinde Demir aramayı kapatmadan konuma baktı. Aslan'ın olduğu yeri gördüğünde kısık sesle küfretti. "Demir, benim çükümü kestiler." Aslan'ın ağzını yaya yaya söyledikleri ile Buse gülerek kendini yatağa doğru attı. "Kapat lan, geliyorum oraya." Aslan'ın birşey demesine izin vermeden aramayı sonlandırdı. Telefonu Güneş'e uzattı ve konuşmaya başladı. "Ben Aslan'ı alıp geliyorum. Sizde o salağa birkaç şey hazırlayın. Allah bilir kaç şişe içti." Kızlardan cevap beklemeden odadan hızlıca çıktı. Buse gülerek Güneş'e baktı ve imalı bir şekilde kaşlarını oynattı.
Güneş'in ağzından
Karşımda sırıtan Buse'ye bakıp göz devirdim. Aslan'ın sarhoş haline ilk defa denk geliyordum. Bu hali fazla açık sözlü ve çılgındı. Hoşuma gitmediğini söyleyemezdim ama yine de yelkenleri erken indirmemek gerekirdi. Bazen gözüme o kadar tatlı ve masum geliyordu ki düşünmeden edemiyordum. Bana yalan söyleyen kişi nasıl o olurdu? Herkesten beklerdim ama ondan asla beklemezdim. Her zerresi güven verirken ona kanmıştım. Beni sevmediğine, beni görmediğine inanmıştım. Şebnem Ferah'ın dediği gibi hep sanmıştım. Zorlukla yutkunup çiçeklera baktım. Buse yanağıma bir öpücük kondurup odadan çıktı. Arkasından sadece gülümsemekle yetinmiştim.
Uzun süre odamda o şekilde bakakaldım. Kıpırdamak dahi istemedim. Kapı zilini duyunca yavaş adımlarım ile odamdan çıktım. Aslan'ın gittiği yer bizim eve yakın olmalıydı. Çünkü hızlı gelmişlerdi. Aslan'ın bağırarak şarkı söylediğini duyduğumda dudaklarımdan minik bir kıkırtı döküldü. "Sarışınım biçim biçim, ölürüm sarışınım için Güneş'im." Odamın kapısı salona açılıyordu. Aslan beni görmese de beni onu net bir şekilde görebiliyordum. Abim onun bir kolunu kendine dolamış sürükleyerek onu taşıyordu. Buse ise arkadan onun ayaklarını ittiriyordu. Bu hallerine tekrar güldüm. Fazla sesli gülmüş olmalıyım ki hepsi bir anda bana bakmaya başladı. Elimi ağzımın üstüne götürüp kapattım. Aslan bana bakarken bir anda öne doğru sendeledi ve yere yüzüstü düştü. Ağzım şaşkınlıkla açılırken yanına doğru ilerledim.
Abim sert bir şekilde onu yerden kaldırıp koltuğa doğru fırlattı. Evet, fırlattı. Abimin daha önce odun olduğunu söylemiştim ve bu odunluğunum bir kısmıydı. Aslan koltuğa yayıldıktan sonra baygın bakışları ile bana baktı. Neden öyle baktığını pek anlamasam da sarhoşluğuna vermiştim. Bakışlarımız birbirine kenetlendiğinde uzun süre öylece bakıştık. Bu tür oyunlara girmeseydi belki şu an mutlu olabilirdik. Ben her zaman ona uzaktan bakmak ile yetinmiştim. Asla daha fazlası gerçekleşmemişti. Bakışlarımı bir an olsun ondan çekmedim. O ise halinden memnun bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerinin elası uzakta olmama rağmen belli oluyordu.
Bir ömür bakılası gözler.
Abim yanıma gelip kulağıma doğru eğildi ve konuşmaya başladı. Bakışlarım hâlâ Aslan'ın üzerinde geziniyordu. Bana öyle bir bakıyordu ki, sanki içi gidiyordu. Ona bakarken abimin söyledikleri kulaklarımı doldurdu. "Biz Buse ile banyoyu hazırlarız. Sen onun yanında kal, etrafı dağıtmasın." O etrafı dağıtmazdı ama benim kalbimi dağıtırdı demek istesem de demedim. Onaylarcasına kafamı salladığımda Buse'ye ufak bir baş işareti yaptı ve merdivenlere doğru ilerledi. Arkalarından dudaklarımı büzerek baktım. Beni bu adamla bırakmasalardı iyi olurdu. Yine boş boş konuşucağına emindim. Üzgün bakışlarımı ona çevirdiğimde onun sevgi dolu bakışları yüzümde geziniyordu. Umursamadan gidip koltuğun diğer ucuna oturdum. Bacaklarımı üst üste attığımda ona yandan bir bakış attım. Bana olan bakışları fazla dikkatliydi. Evet, bir insanın bakışlarına düşemezdim. Kafamı iki yana sallayarak önüme döndüm.
"Güneş, yanıma gelsene." Aslan'ın dedikleri ile sinirim arttı. Hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı. Bu benim duygularımı, hissettiklerimi hiçe saymaktı. Kızgın bakışlarım onu buldu. Yüzümü buruşturup konuşmaya başladım. "Aslan! Yüzsüz müsün?" Sorduğum soru ile ufak bir kahkaha atıp bir anda ciddileşti. Filmlerdeki ruh hastaları gibi davranması pek hoşuma gitmese de fazla takmadım. Bana elaları ile bakarak konuşmaya başladı. "Seni sevmek ne zamandan beri yüzsüzlük oldu?" Söyledikleri ile kaşlarım havalandı. Böyle bir cevap beklemiyordum. Şaşkınlıkla ona bakarken o sadece gözlerime ve dudağıma bakıp duruyordu. Ona cevap vermek yerine geri önüme döndüm. O kafayı yemiş olmalıydı. Sözlerine güvenmiyordum, bir defa yalan söyleyen tekrar söylerdi.
"Sadece bir kere yanıma gel."
"Ya sen ne dediğinin farkında mısın? Daha düne kadar yüzüme bakmıyordun. Siz erkekler hepiniz aynı boksunuz!"
Bir anlık sinirle ağzıma ne geldiyse demiştim. İlk defa düşünmeden konuşmuştum. Dediklerimden sonra bana tebessüm edip bir anda beni koltuğun başlığı ile kendi arasına sıkıştırdı. Böyle bir şey yapmasını beklemiyordum. Koltukta bu kadar hızlı dönmesi ise şaşırtıcıydı. Aramızdaki mesafeyi azaltıp kafasını omzuna yatırdı ve konuşmaya başladı. "Genelleme yapmazsan sevinirim." Sırf bunu söylemek için mi beni sıkıştırmıştı. Sinirle tekrar konuşmaya başladım. "Doğru senin gibi hayvanı insanlarla karşılaştırmamam gerek. Adın gibi hayvanın tekisin!" Onu göğsünden itmeye çalışsam da olmamıştı. Sıkıntılı bir şekilde oflayıp bakışlarımı gözlerine kilitledim. Gözleri yakından daha güzeldi. İnsanın gerçekten baktıkça bakası geliyordu.
"Hayvan mı? Sen nasıl istersen." Gözlerini kısarak bana bakmaya devam etti. Konuşurken alkol kokusunu tamamen almıştım. Yüzümü buruşturup onu tekrar itmeye çalıştım. Hayvan gibi beni sıkıştırmıştı, kocaman gövdesi kıpırdamıyordu. Sinirle kaşlarımı çattım.
"Sen ne tür bir adamsın be! Daha geçen hafta Buğlem'i öpmüyor muydun? Gelmişsin bir de karşımda konuşuyorsun. Hadsiz! Seni var ya... Süründürmezsem görürsün. Pis-"
Tam devamını getirecektim ki dudaklarımın üzerindeki baskı ile sustum. Kısa bir an gözlerimi yumup açtım. Aslan beni öptükten sonra geri çekilip burnunu burnuma sürttü. Kalbim atmayı bırakmıştım sanki. Bakışlarım Aslan'ın gözlerine kaydığında elalarının bana baktığını gördüm. Dudaklarıma doğru fısıldayarak konuşmaya başladı. "Süründür, razıyım." Öyle bir şoka girmiştim ki ne dediğini bile sonradan kavramıştım. Gözümden bir damla yaş aktığında elini kaldırıp hızlıca sildi ve daha sonra 'ştt' diye ses çıkardı. Kafamı iki yana sallayarak konuşmaya başladım. "Sen bana çok kırıcı bir yalam oynadın ki Aslan." Kafasını onayladığını belirtir bir şekilde aşağı yukarı salladı. Tekrar bir göz yaşı daha döktüm. Gecikmeden yine sildi göz yaşımı. "Telafi edeceğim, söz." Dediklerinden sonra tekrar dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. Aklımdan ise sadece şu sözler geçiyordu.
Aslan Arıkan beni öptü.
Bir eli sıkıca belimi sardığında hiç itiraz etmeden durdum. Tek kolu ile beni kaldırıp dengesiz adımları ile ayağa kalktı. Şu an beni sadece tek kolu ile taşıyordu. İçimden a Man diye düşündüm. Sarsak adımları benim odama doğru ilerlediğinde kafamı ona doğru çevirip konuştum. "Nereye?" Elaları bana döndüğünde içimin kıpır kıpır olduğuna şahit oldum. "Senin odana, birlikte uyuyalım." Kafamı iki yana sallayarak itiraz ettim. Dudaklarını büzerek bana baktığında üzülmüştüm ama çaktırmamaya çalıştım. "İlk önce ayıpman gerekiyor. Bir de benimle uyuyamazsın. Koltukta yat işte!" Üzgün bakışları yüzümde gezinirken onaylarcasına kafasını salladı. Kalktığımız koltuğa doğru geri döndü. Beni nasıl tek eli ile kaldırıyordu? Üstelik sarhoştu. Koltuğun yanına geldiğimizde beni yere indirip kendine çevirdi ve yumuşak bir şekilde dudaklarımı öptü. Geri çekilmeyi düşünsem de öylece durdum.
"Ay! Demir telefonumu odada unuttum herhalde gelirken alsana!" Buse'nin sesini duymam ile Aslan'dan hızlıca uzaklaştım. Arkamı dönüp ona baktığımda kollarını iki yana sallayarak 'ayrılın, uzaklaşın' dercesine çırpınıyordu. Kafamı sallayıp koltuğa oturdum. Kalbim hâlâ beni öpüşünün etkisinde deli gibi atıyordu. Aslan ise hâlâ aynı şekilde durmuş kızgın bir şekilde Buse'ye bakıyordu. Abim ise merdivenlerin başında belirdi. Buse seke seke merdivenlerden inerken bana kaş göz yapmakta çekinmiyordu. Aslan'ın bakışı ikisi üzerinde gezinirken bir anda konuşmaya başladı. "Demir, sen dudağına ne sürdün?" Bakışlarım abime kaydığında şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Abimin dudakları pembeleşmişti. Bakışlarım Buse'ye kaydığında dudağını ısırıp bana şirince gülümsedi. Sanırım ne olduğunu anlamıştım. Bu ikisi daha düne kadar birbiri ile tartışıyordu. Hatta aşk acısı çekiyorlardı. Ne ara sevgili olmuşlardı?
Bakışlarım Aslan'a kaydığında sinirli bir şekilde abime bakıyordu. Sarhoş olduğu için aklı zaten çabuk gidiyordu. Olay çıkmasını istemediğim için oturduğum yerden kalkıp karşısına geçtim. Bakışları bana kaydığında ona tatlı tatlı gülümsedim. Gülüşüme bakıp o da gülümsedi. Sanki o an her şeyi unutmuş gibi baktı bana. Ellerimi ellerine uzatıp konuşmaya başladım."Hadi, sen bir duş al." Kafasını sallayıp benimle birlikte merdivenlere doğru ilerlemeye başladı. Abimin yanından geçerken bana "Sen bırak, ben yıkarım onu." dedi ve Aslan'ı omzundan sertçe tutup ilerletti. Aslan kafasını çevirip bana gülümsediğinde abim kafasına vurup onu ilerletti. Arkasından gözlerimi devirdiğimde Buse yanıma gelip bana omuz attı. İster istemez gülümsedim.
Beni öpmüştü, değil mi?
❤️🩹
Güneş??
Aslan??
Öpücük??
Arkadaşlar bu arada Güneş haklı. Bana böyle bir oyun oynansa yedi sülalesini dıtttt... Anladınız siz.
Güneşi daha fazla üzmek istemediğim için bu bölümü mutlu bitirdim. Daha sonra tekrar Aslan ve Güneş bölümleri gelecek.
Buğlem olayına kısaca açıklık getireyim.
🔷Buğlem bir Rus mafyasına aşık. Yani takıntı haline getirmiş diyelim. Adamın onu görmesi için o Rus mafyasının düşmanına çalışmaya başlıyor. Ajan olarak çalışmaya başlıyor. Zaten bu kişide Akrep biliyorsunuz. Akrep'in eli kolu fazla uzun. Dünyanın dört bir yanından ajanlık eğitimi için insanlar getirip Rusya'da eğitiyor. Buğlem de onlardan biri. Ama amacı farklı
Akrep'te ondan Yakut Vural Çakır'ın yeğeninin yanına yaklaşmasını istiyor. Aslan'a bir arkadaş gibi yaklaşıyor. Aslan'da Güneşi kıskandırmak için onunla sevgili taklidi yapıyor.
Buğlemin sevdiği adam ise Anton Lazov. Kimse öyle kolay yanına yaklaşamaz onun. Bu yüzden ajan oldu. 🔷
(Buğlem'i kötü olarak yargılamayın. Ne demişler aşkın gözü kördür. Sevdiği için tüm ailesini geride bırakmış bir kadın.)
Buğlem'i savunacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.
Yalnız söylemeden geçmek istemiyorum
Anton Lazov'u çok seviyorum. Bebişim ya.
İnşallah Demir ve Buse'nin düğününde görürüz...
🎀Anton Lazov acımasız bir adam olabilir ama kadınlara karşı ayrı bir hassasiyeti var. Böyle bir zamanda böyle bir kitap karakteri yazmak gerçekten güzel hissettiriyor. Hatta Anton Lazov dünyadaki bütün kadın ticaretlerini bitiren bir adam. Bunu yapan, gerçekleştiren tüm adamları diri diri yaktı. Bakmayın mafya olduğuna onurlu bir adamdır.🎀
🎀Yakut Vural Çakır ise kötüleri aklayan bir adam. O da kadınlara değer verir ama Anton kadar olamaz. Dolandırıcıların soyunu kurutmaya çalışan bir adam işte. İntikam işinde biraz pistir. İnsanların kaderini bir bozuk para ile belirliyor.🎀
YVÇ'nin karısından da bahsedeyim.
🔷Olesya Lazova. Kendisi mafyalar birliğinin ilk ve tek kadın lideri. Kadın biraz terstir, damarına basılırsa kim olduğunu umursamadan yakar valla. Bir ara YVÇ'yi bile yakmayı düşünmüştür. Evet, kül koleksiyonu var. Yakut Vural insanları yakmayı sevdiği için sürekli olarak onun deposuna kül postalıyor. Akrep bile Olesya'nin adını duyduğunda korkar. 🔷
İnşallah o da Demir ve Buse'nin düğününe gelir.
‼️YVÇ'nin kurgusunu hâlâ düşünme aşamasındayım. Bu yüzden onu erteledim. Bu kurgum bittikten sonra başka bir kurgum var. Onu yazmaya başlarım. Belki o bittikten sonra YYKO'yu yazarım. Kitabın adı biraz uzun ama tamamen Yakut Vural Çakır'ı anlatıyor. Kitap iki seri olacak. Birinci seri YYKO, ikinci seri KD. Umarım aranızdan biri o kitaba denk gelir.‼️
Görüşmek üzereeeeee, yorum yapmayı unutmayın aşklarım. Yorumlarınızın hepsini tek tek okuyorum. Öpüldünüzzzzzz💋🎀❤️🩹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |