
"Bulut Akın," dudaklarımdan çıkan fısıltının bir melodi gibi kulaklarıma ulaşması hoşuma gitmişti.
"Ne dedin?" diyerek doğruldu Efsun. Nihayet attığı kahkahalar sona ermişti.
"Mesajlaştığım kişinin adı," dedim. "Bulut Akın."
"Vay, güzelmiş."
Kesinlikle Efsun'a katılıyordum.
"Neyse Kardeniz, yeter ki seni mutlu etsin. Gerisi önemli değil," dedi sevgiyle. Ardından merhamet barındıran dokunuşlarıyla bana sarılması yüzümde buruk bir tebessüm oluşturdu. Ben de ona sarıldım.
"Bu arada," dedi ayrıldığımızda. "Seni gerçekten uzun zamandır böyle görmüyorum. Benimle doğru düzgün konuşmazdın bile. Seni o kadar çok özledim ki ağlamamak için zor duruyorum."
Gözlerinin dolu dolu olması benim yüzümdendi. Yutkunarak gülümsemeye çalıştım.
"Hep bu yatakta kalamazdım, değil mi?"
Efsun tekrar kocaman gülümsedi. Benim iyiliğimi istediği her halinden belliydi.
Bir anda, beni bu yatağa bağlı kılan olayların gözümün önünden film şeridi gibi geçmesi içimdeki o garip hissi yine ortaya çıkarsa da güçlü gözükmeye çalıştım. Çığlıklar kulağımda dans ederken çenemi dik tuttum. Beynim kendine acılarımdan bir klip çekerken gözyaşlarımı geri gönderdim.
"İlaçlarımı içmem lazım."
Efsun başıyla onaylarken tahmin ettiğim gibi ilaçlarımı getirmeye gitmişti. Ben ise yorganı üzerimden atarak zorlukla yere bastım. Kabuslarımın üzerine gitmekte kararlıydım.
Amcam, teyzem ve Efsun'la akşam yemeği yiyecektim. 3 yıl sonra,ilk defa...
Efsun geldiğinde ilaçlarımı içtim. Ona onlarla birlikte akşam yemeği yiyeceğimi söylediğimde yaklaşık 5 dakika falan dans etti. Bu haline gülerek hazırlanırken hayatımın tekrardan normale dönmeye başladığını hissetmemek elde değildi.
Ve şimdi kelimenin tam anlamıyla hazırdım.
Kendimdeki değişiklik sadece Bulut Akın denen kişinin bana mesaj yazması ile olmamıştı. Yılların sıkılmışlığı vardı üzerimde. Hayatımın sonuna kadar o yatakta kalamazdım. Yaşam devam ediyordu. Mesaj yazan kişinin beni gülümsetmesi sayesinde ruhumun ve duygularımın hala var olduğunu görmek bardağı taşıran son damla olmuştu.
Üzerimde siyah bir tişört, siyah bir şort vardı. Saçımı salık bırakmış, yüzüme mavi tonunun ağırlıklı olduğu bir makyaj yapmıştım. Kumral saçlarım kahverengi gözlerimle uyum sağlarken, mavi göz makyajım tatlı bir farklılık katıyordu.
Efsun ise mor bir mini etek, üstüne de siyah bir crop giymiş, siyah saçlarını tepeden topuz yapıp perçemelerini salmıştı. Tatlıydı. Makyajı yokmuş gibi görünüyordu ama yüzüne bir sürü malzeme sürmüştü.
"Çok güzel oldun," dedi Efsun.
"Sen kendine bak!" diyerek karşılık verdim.
Sonunda odadan çıktığımızda birazcık gerilmiştim. Amcam ve teyzemi çok sık görmezdim ama şimdi onlarla aynı masada oturacaktım. Yemek yiyecektik. Karşımıza uzun bir koridor çıktı. Kararlı ama bir o kadar da korkak adımlarla yürümeye başladım koridorda.
Odama mı gitmek istiyordum?
Hayır.
Onlarla yemek yemek mi istiyordum?
Hayır.
Ben büyük bir çaresizlik içinde yürürken gözlerim, amcamın gözleriyle sanki iki şimşek birbirine çarpmış gibi birleşti. Yüzünde babamla annemden kalan anılar canlanmaya başlayınca kalbim bana ihanet ederek sert bir darbe savurdu göğsüme.
Ardından teyzemin gelmesi ve muhtemelen benim ilk defa yemeğe geldiğimi görmesiyle şaşkınlıktan tabakları yere düşürmesi bir oldu. Sertçe yutkunarak yardım etmek için tabaklara doğru eğildim. Ama daha kırık parçalara elimi bile uzatamadan teyzemin "Kardeniz," diyerek bana sarılması donup kalmama neden oldu.
"Sonunda sonunda... Allah'a şükürler olsun,"
Sayıklayarak daha çok sarıldı bana. Yüzümde artık özlem dolu bir tebessüm oluşmuştu. Ben de ona sımsıkı sarıldım. Birkaç saniye sonra ayrıldık. Lakin amcamın ciddiyet fışkıran ifadesi yüzünden kafamı yine teyzemin gövdesine sokmak istedim.
"Merhaba amca," dedim çekinerek.
Aradan sadece bir dakika falan geçti fakat ben yıllar geçmiş gibi hissettim.
En sonunda ayağa kalkarak üzerime gelmesi, kaşlarımı çatıp ne olacağını sorgulamama sebep olsa da amcamın yüzündeki ifadenin anında değişmesi, kollarını iki yana açarak bana sarılması adeta içime seller sular serpmişti.
"Hoş geldin kızım," demesine karşılık nazikçe gülümsedim.
"Hoş bulduk," dedik Efsun ile bir ağızdan.
Sanki misafirliğe gelmiş gibi hissediyordum. Kendime, burasının amcam ve teyzemin evi olduğunu hatırlatarak derin bir nefes aldım.
"E hadi oturun,"
Teyzem bize sandalyeleri gösterdiğinde başımla onayladım, masanın en köşesine oturdum sessizce. Efsun da yanıma otururken güven vermek istercesine gülümsedi.
Sonra yere dökülen tabaklar temizlendi, yemekler servis edildi, yılların hasreti azaldı, koyu bir sohbet hepimizin etrafını sardı.
Derken kapının çalması yüzünden irkildim. Kim gelmiş olabilirdi ki?
"Misafirler de geldi!" dedi teyzem ayağa kalkarak.
Misafirler mi? İşte bundan haberim yoktu. Gerçi benim uzun zamandır hiçbir şeyden haberim yoktu.
Efsun'a sorgulayan ifademle baktım ama o gayet rahat görünüyordu. Ardından içeriye kırklı yaşlarının sonunda olduğunu düşündüğüm bir kadın, kocası olduğunu tahmin ettiğim adam, sarı saçlı 16 ya da 18 yaşında gibi duran bir kız girdi. Peşinden de genç bir adam girdiğinde sıkıntı ile yanaklarımın içini ısırdım.
Sülalecek gelseydiniz...
Sanırım akşam yemeği yemek için yanlış gün seçimi yapmıştım. Onlar içeri girip teyzem ve amcamla selamlaşırken Efsun'un kulağına doğru fısıldadım.
"Efsun, odaya gidelim mi?"
Tam o sırada adını bilmediğim o kadının sesi kulaklarımı doldurdu.
"Kız bu Kardeniz değil mi? Hani şu anası yanan!"
Durdum. Şu anki durumumu özetleyecek tek kelime buydu; durdum.
Teyzem Afet, kadına uyarı dolu bakışlar gönderiyordu. Amcam ise boğazını temizlemekten öteye gidemedi
Anası yanan.
Bakışlarım, kadında durdu. Ama aslında ona bakmıyordum. Gözlerim annemin yanan yüzü ile bakışıyordu. Gözlerim acımasızca annemi karşıma çıkarıyordu. O görüntüyü hatırlamamaya çalışarak yutkundum.
"Ay, yıllardır şu kızla konuşmak istiyordum ha! Duyduğuma göre böyle siyah kapüşonlu bir adam yakmış ananı,doğru mu?"
Sessizlik, içinde çığlıkları hapseden bir sessizlik vardı kulaklarımda.
"Naziye yeter!"
Amcamın tok sesi havaya karışırken sarışın kızın ayağını yere vurduğunu duydum.
"Ne var da kızıyorsunuz anneme? Merak etmiş işte kadıncağız, zaten onlar da siyah kapüşonlu adama kapıyı açmasalarmış. Aptal aptal dram yapıyor kız yıllardır! Ama iyi oldu, annesi çok dedikoduducuydu-"
"Annem hakkında doğru konuş!"
Yumruğumu sertçe masaya geçirdim, öyle sert vurmuştum ki su dolu bardak dengesini kaybedip yere düşmüştü. O sırada genç adam bir adım öne atıldı ama babasının olduğunu düşündüğüm adam onu tuttu.
"Sen kimsin de benim kardeşime bağırıyorsun?"
"Asıl siz kimsiniz de daha adımınızı yeni attığınız evde boş boş atıp tutuyorsunuz?" dedi Efsun sinirle.
"Kemal, al şu aileni de defol git evimizden!"
Amcam öfke dolu sesiyle onlara öldürücü bakışlarını atarken adam, "Ne kadar da misafirperversiniz, Mazlum," diyerek ailesini topladı. Ailesiyle arkalarını dönüp giderken beynim şu anda bizim ne yaşadığımızı sorguluyordu.
Afet teyzem kapıyı gidip arkalarından kapatırken bir yandan da özür diliyordu.
Gerçekten özür mü diliyordu?
Geri geldiğinde Mazlum amcam söylene söylene sandalyesine oturdu.
"Kesin tüm mahalleye rezil olduk,"
Dediği şey oldukça şaşkın bir halde kaşlarımı çatmama neden oldu. Amcam bana ,ne var, der gibi baktı.
Onca şey sonrasında gerçekten sadece bunu mu umursamıştı?
"Ama haklılar kızım, kaç yıldır yatıyorsun o yatakta. Söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama yetti yani! Kıyamet mi geldi sanki?"
"Ne dediğinin farkında mısın sen amca?"
Artık kendimi daha fazla tutamayarak sinirle ayağa kalktım.
"Benim annem öldü ya annem! Hem de gözlerimin önünde yanarak can verdi! Sen ise basitçe 'kıyamet mi geldi' diyorsun... Ne dediğinin farkında mısın?'
Sesim istemsizce ağlamaklı çıkıyordu.
"Kızım yeter,"
Afet teyzemin tepkisi yüzünden dudaklarımdan öfke dolu küçük bir çığlık koptu. Hızla bardağa uzandım, duvara doğru fırlattım. Kırılma sesi tüm odayı doldururken Efsun'un hüzünlü gözleriyle göz göze gelmiştim.
"Lan benim annemi kaybettim be! Canımdan can gitti benim; ruhum, çocukluğum elimden alındı ya! Gelip te bir kere bile 'nasılsın' diye sormadınız bana!"
Küçük ama taşıması ağır bir göz yaşı usulca süzüldü yanaklarımdan.
"Kaç kere ölmek için dua ettiğimi, kaç kere intihar etmeye çalıştığımı bir ben bilirim bir de Allah. Ne zaman annemi hatırlasam dört duvar arasında sıkışıyor gibi oluyordum ya ben, nefes alamıyordum! Sen bana kıyamet mi geldi diyorsun ama ben çoktan kendi kıyametimde kayboldum amca."
Mazlum amcamın yutkunduğunu görünce gözyaşlarıma rağmen burukça gülümsedim.
Bazı insanlar hislerinin kıyametinde kaybolurdu. Acılarının kurbanı olurdu.
Oysa ki ben, kendimi küçükken herhangi bir masalın herhangi bir karakteri zannederdim. Gerçeklerin hayallerle avutulduğu.
O zaman acımasız gerçekler nedir, bilmezdim ki.
"Biliyor musunuz?" derken bayağı sakinleşmiştim. "Ben size fazlalığım galiba,"
Ardından hızlıca kapıya doğru koştum. Adımı bağırarak söylemelerine aldırış etmemek canımı yaksa da arkamı dönmeden koşmaya devam ettim.
Sona yaklaşıyormuş gibi koştum.
Rüzgar tenime hoyratça çarparken özgürlüğe kavuşacakmış gibi koştum.
Belki de o gün defalarca yaptığım gibi yine yok olmak istemişimdir, bilmiyorum ama ilk defa özgür gibi hissettim.
İlk defa esen rüzgar bana sarılmış gibi hissettim.
Gözlerim eriyip gidiyormuş misali güneşin eşiğinde kaybolurken sokaktan gelen rastgele bir müziği duymamla adımlarım yavaşlamaya başladı.
Melodi, kulaklarımda ağlıyormuşçasına bir hissiyat verdiğinde gözlerimi sakince kapadım. Kaybolmaya çoktan hazırlanmış güneş, benimle birlikte olduğu yerde dururken işittiğim müzik dudaklarımdan söz olarak döküldü.
"Sessiz bir gece, yorgun adımlarım,
Hiç haberi yok gibi ıslak kaldırımların,
Kimse görmüyor mu, kimse duymuyor mu?
Durup önünde kalbinin, kimse durdurmuyor mu?"
Müzik acımasızca devam etti.
"Çok erken değil mi?"
Kulaklarım şarkıdan bir sözü seçti.
"Herkes gider mi?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |