
Yatakta bir saniyeliğine bile kıpırdamadan durup yatarken ne ara bu hale geldiğimi hiç bilmiyordum. Ayaklarım öylece ilerliyordu sokakta. Gözlerim bir anda yerde ki kağıt ile kesişince merakıma yenik düşerek kağıdı elime aldım.
"Konser, Gökyüzü caddesi, Bulvar sokağı"
Bu sokağı ve caddeyi biliyordum. Şuan bulunduğum konuma çok yakın mesafedeydi. Normalde konserleri sevmezdim ama kafamın içindeki sesleri susturmak istiyordum. Sanırım, gitmem de bir sakınca yoktu. İlaçlarımı almadan aptal gibi kaçmam aklıma gelince gözlerimi devirdim.
Kim bilir, beni ne kadar da çok merak etmişlerdir...
Fakat şuan sadece kaçmak istiyordum.
Sadece gitmek.
Çünkü bazen, eğer giden ben olursam her şeyin düzeleceğine inanırdım.
Annemi ve babamı kaybetmeden önce ne kadar da özgüvenli olduğumu hatırlamak göğsümü ezmiş gibi hissettirmişti bir anda.
Düşünme, dedim kendi kendime. Düşündükçe daha çok batıyorsun.
***
"Kendime geldim geleli dostlar,
Olamam kimseye düşman.
Bi' şüphem yok, kefenim sağlam,
İçerim ben bu akşam!"
Duman'ın seslendirdiği "Bu akşam" şarkısı ile olduğum yerde sağa sola zıplarken acayip eğleniyordum. Elimi havaya kaldırarak bir o yana bir bu yana saçlarımı savurdum. Nakarat kısmı gelince ben de herkes gibi bağırarak eşlik ettim.
"İçerim ben bu akşam!"
Tam gözlerimi kapatmıştım ki omuzumda hissettiğim bir el ile istemsizce sıçradım. Gözlerim elin sahibinde durduğunda, saçları sarıya çalan, gözlerinin bal rengin de olduğu, benim boylarımda bir erkek görmek hiç de hoşuma gitmemişti.
Şu andan itibaren başıma bir bela gelecekti, hissediyordum.
"Selam."
Çalan müzikten dolayı sesini pek duyamamıştım ama gülümsemeye çalıştım.
"Selam."
O da bana gülümseyince bal rengi gözlerinin etrafı kısılarak tatlı ama bir o kadar da çekici bir görüntü oluşturmuştu.
"Tekila ve viski almıştım fakat beraber içecek birini bulamadım. Bana eşlik etmek ister misin?"
Elindeki kadehlere baktığımda yüzümü buruşturmamak için üstün bir başarı sergilemiştim.
"Yok, ben almayayım, sağol."
Garip bir şekilde kendimi sanki bir başkasının yerine geçmiş gibi hissetmiştim. Konsere gidip eğlenmek, sürekli gülmek, içkiler, tanımadığım insanlar... Bunlar bana yabancıydı.
"Tüh ya, para gitti," diye belli belirsiz mırıldandığını duydum.
"Üzgünüm, ama ben öyle çok içmem. Muhtemelen elindekilerin ne olduğunu bile bilmiyorum."
Onun gökyüzüne bakarak kahkaha atmasından sonra yanımızdan hızlıca geçen biri yüzünden ayağım birbirine takıldı. Her şey çok hızlı olmuştu. Dengemi kaybedip az önce konuştuğum çocuğun üstüne doğru düşmem ve onun son anda beni yere yakın bir mesafeden yakalaması tüm sınırlarımı aşarken yüzlerimizin aşırı yakın olduğunu fark etmem de kalbimi fazlasıyla hızlandırmıştı.
Ama hissettiğim tek şey korkuydu.
Gözleri yavaşça burnuma, oradan da dudağıma kaydığında çocuğun yüzüne herhangi bir şey yapmamak adına nefesimi tuttum. Ben nasıl bir tepki vereceğimi düşünürken onun söylediği şey yüzünden yerin dibine girmek istedim.
"Kalksak mı artık?"
İyi de beni tutan oydu. Hem utanmıştım hem de kızmıştım. İkimiz de dengemizi geri kazandıktan sonra yanından geçip gitmek amacıyla bir adım atmıştım ki kolumdan tutmasıyla öylece kalakaldım.
"Gidecek misin?"
Evet, der gibi boş bir bakış attım.
"Bana bir içki ısmarlamalısın bence," diyerek benim düştüğüm -yani son anda kurtulduğum- zaman yere düşerek kırılan kadehleri gösterdi. Nazik kız tavırlarımdan kurtularak gözlerimi devirdim.
"Bence git ve beni düşüren kişiye söyle bunu."
O sırada sahneden başka bir müzik sesi yükseliyordu. Karşımdaki çocuk kaşlarını kaldırınca arkamı dönerek gidiyordum ki yine amacıma ulaşamadım. Aniden bana doğru gelerek ellerini belime sardı. Yüzünü yüzüme daha da çok yaklaştırdığında beni öpeceğini anlayarak kendimi geriye çektim.
Gerçekten şu an kendime bayağı yabancıydım, yaşadığım olaylara...
Hızlıca arkamı döndüm.
Koştum, yine koştum. Ben hep kaçtım. Hep gittim ben.
Kalabalığın içinde herkese çarpa çarpa çıkışa ilerledim. Nihayet yavaşladığım da nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Vücuduma tekrardan biri sertçe çarpınca sabır çekerek başımı yerden kaldırdım.
"Önüne bak," dedi tanımadığım bir ses. Artık koşmuyordum, yürüyordum. Nereye gittiğimi bile bilmeden rastgele adımlar atıyordum ileriye doğru.
"Olmuyor işte ya, olmuyor" dedim mırıldanarak. Göğsüm, kalbim sıkışıyordu nefes almaya çalıştıkça.
Ne olması gerektiğini bilmiyordum ama bazı şeylerin bir türlü olmadığı apaçık bir gerçekti. Bir şeyler yanlış geliyordu ve ben o yanlışların tutsağı olmaya başlamış gibi hissediyordum.
Annem ve babamı kaybetmem, amcam ve teyzemin evini terk etmem, Efsun'u belki de hayal kırıklığına uğratmış olmam. Bazıları kaldırması zor şeyler değildi, lakin ben hep eziliyor gibi hissediyordum.
Aslında ben bu hissettiklerimi başka birine anlatsam bana çok depresif olduğumu söyler. Hayatın devam ettiğini, böyle şeylere takılmamam gerektiğini söyler.
Ama anlamıyorsunuz. Gözler her şeyi anlatmaz mı? Ne olur bari gözlerimden anlayın. Bazen başkalarına alakasız gelen bir olay sizi öyle üzer ki, bazen mutlu olman gereken yerde öyle üzülürsün ki, bir şeyler çok ters gidiyor gibi hissedersin ama her şey normal gözüküyordur. Sen nefes dahi alamazsın fakat herkes seni mutlu sanar.
Eğer bir gün böyle hissederseniz gökyüzüne bakın. Gökyüzü sabit gözükse de içinde bir sürü yıldızı barındırır. O yıldızlardan biri de benimdir belki. Gündüz vakti gözükmeyen, gece vakti parlamak zorunda olan.
Ama her zaman oradayım. Belki siz de o yıldızlardan birisinizdir.
Ben düşüncelere dalmışken gözlerim karşıda kımıldamadan beni izleyen birine takıldı. Yağmur bastırmıştı ama pek umursamıyordum. İkimizin de bakışları birbirine kenetlenmişken o bir adım ileri geldi. Karşı kaldırımdaydı ama bakışlarımız buluştuğunda ona daha çok yakın hissediyordum kendimi.
Yağmur damlaları tenime bir bir çarparken bir adım daha yaklaştı. Gözlerini gözlerimden hiç ayırmıyordu.
Sanki bakışlarını bakışlarımda dinlendirmek ister gibiydi.
Biraz daha yaklaştığında artık karşı karşıyaydık. Siyah saçlarında gezindi gözlerim, yeşil gözlerinde takılı kaldı bakışlarım.
"Neden bu kadar üzgün duruyorsun?" diyen sesinin etkileyiciliğiyle yutkunmaktan başka bir şey yapamadım.
Bir adım daha yaklaştığın da gözlerinin yeşilin içine düşmüş te hapsolmuş gibi hissettim.
"İyi misin?"
Kesinlikle iyi değildim. Aradan geçen saniyeler sonrası sadece başımı aşağı yukarı sallamayı başarabildim.
Yüzünde yarım bir tebessüm belirdiğinde gözlerim dudağının kenarında çıkan gamzeye ilişti.
"Ben Bulut bu arada." dedi elini muhtemelen tanışmak için uzattığında. "Bulut Akın."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |