6. Bölüm

6.BÖLÜM

Humeyra sahin
humeyras_

"Makarna ister misin kızım?"

Hayır, hayır...

"Kaynatıyorum suyu,"

Annem siyah kapşonlu bir adam yüzünden kaynar suyun içinden kurtulmaya çalışıyor.

Yüzü yanıyor, çığlık atıyorum.

"Buna nasıl izin verirsin?" Babam geliyor, yutkunamıyorum.

Herkes beni yargılarken annemin gözlerinin içinden suratıma doğru kan sıçrıyor. Midem bulanırken dudaklarımdan acı dolu bir çığlık kopuyor.

Derin soluklar içerisinde uyanırken öksürmeye başladım. Bunlar sadece rüya Kardeniz, sakin ol. Gözlerimi sertçe ovuşturdum, bu gördüğüm rüyalardan artık çok sıkılmıştım. Her yerim ağrıyordu. Sırtımda müthiş bir ağrı hissedince bankta hareket bile edemedim fakat yanı başımda gördüğüm manzara ile hücrelerim dahi durdu.

"Bana neden gidecek bir yerin olmadığını söylemedin?"

Bulut, yanıma çökmüş çok yakın bir mesafeden beni izliyordu. Beni anlamaya çalışıyormuş gibi bakan bakışlarına karşılık afallayarak zor da olsa yerimde doğrulmayı başardım. Elim fazlasıyla ağrıyan başıma giderken onu incelemeye başladım. Üzerinde beyaz bir t-shirt, altında da bol bir siyah eşofman vardı. Benim ise kıyafetlerim hala aynıydı ve üşüyordum. Yeşil gözleri hafifçe titredi, kolunun altında tuttuğu kırmızı bir sweatshirt'ü bana doğru uzattı. Birkaç saniye sonra teşekkür ettim fısıltıyla, sorgulamadan üzerime giydim. Çünkü gerçekten çok üşüyordum ve herhangi bir şeyi düşünecek hâlde değildim. Burnuma frenk üzümü kokusu geldiğinde huzurla tebessüm ettim. Asıl konuyu hatırladığımda ise yüzümdeki tebessüm yavaşça soldu.

"Sen olsan söyleyebilir miydin?"

Sorduğum soru ile beraber ayağa kalktı.

"Anlıyorum, ama en azından yardım edebilirdim,"

Sorduğum soruya cevap vermemişti, onun da böyle bir şeyi söyleyemeyeceğini biliyordum. En sonunda diyecek bir şey bulamayınca ağrıyan sırtımı gererek rahatlatmaya çalıştım. Birkaç dakika düşündükten sonra ben de onun gibi ayağa kalktım.

"Daha yeni tanıştığım birine yük olmak istemedim," dediğimde bir adım yaklaşarak tam karşımda durdu. Bakışlarımı yukarı kaldırarak gözleriyle buluşturdum.

"Bence artık tanışmış sayılırız," dedi başını hafifçe yana yatırarak.

"Bir iddiaya var mısın?"

Şaşkınca gözlerimi kırpıştırarak uzattığı serçe parmağına baktım.

"Nasıl bir iddia bu?" dedim gözlerim kısarak.

"Ben seni kitabımın sonundaki karakter yapayım, sen de benimle kal,"

Kaşlarımı kaldırarak bir uzattığı serçe parmağına bir de yüzüne baktım.

"Bu bir iddiadan çok anlaşmaya falan benziyor,"

Sesli gülerken serçe parmağını geri çekti. Dudaklarını birbirine bastırıp -galiba- düşünmek için kendine biraz zaman verdi.

"O zaman şöyle yapalım, sen kitabıma ilham ol, benimle kal. Hem benimle aynı odada kalmayacaksın sonuçta. Bunu bir iş gibi düşün, sadece kitabım için,"

Aramızda birkaç saniyeliğine bir sessizlik oldu. Söylediği şeyleri kafamda tartıp duruyordum fakat aklıma takılan bir nokta vardı.

"Neden bana bunu yapasın ki?" dedim durağın camına sırtımı yaslarken.

"Çünkü sana yardım etmek istiyorum," dedi gerilmiş bir sesle.

"Fazla mı aciz gözüküyorum?"

"Hayır hayır," dedi ellerini havaya kaldırarak. Kızmamıştım, sadece nasıl bir izlenim verdiğimi merak ediyordum. Bu haline gülmemek için yanaklarımın içini ısırmam gerekmişti.

"Sen... bilmiyorum nasıl anlatacağımı da bilmiyorum ama şöyle söyleyeyim; aşırı meraklandıran bir kitabı andırıyorsun. Hani bir bölüm okuduktan sonra acaba şimdi ne olacak deriz, diğer bölümü okumadan edemeyiz ya... öyle hissettiriyorsun işte. Üstelik aciz falan da değilsin, bu dünyanın yorduklarından birisin sadece,"

Benim hakkımdaki düşüncelerini öğrenmek gülümsememi sağlamıştı. Bana teklif ettiği anlaşmayı bir daha düşündüm. Kabul etsem ne kaybederdim ki? Kaybedecek bir şeyim yoktu, belki kazanacağım bir şey olurdu bu sefer.

"Kabul ediyorum," dedim utanmamaya çalışarak. Yüzünde yine o derin tebessümlerinden biri belirdi. Gözlerim tekrardan dudağının kenarında çıkan gamzeye takıldı.

"O zaman beni takip et,"

*** 

Yaklaşık yarım saat sonra Bulut'un evine varmıştık. Bulut, kapıyı açarak kenara çekilirken önden buyurun gibi bir hareket yaptı. Kıkırdayarak ayakkabılarımı çıkardım. Önden ben arkadan da Bulut içeri girdi. Evi görür görmez şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm.

"Bir dakika... Gerçek mi bu?"

Karşıma direkt kocaman bir kütüphane çıkmış ve beni bozguna uğratmış, buranın ev mi yoksa halk kütüphanesi mi olduğunu düşündürtmüştü. Kütüphanenin yanında tek kişilik bir yataklı oda, onun yanında ise tuvaletler, çaprazında mutfak... Burası dizilerde gördüğümüz köşklerden biri falan mıydı? Özellikle kütüphaneden gelen kitap kokusu beni mest etmişti resmen. Bu kokuya Bulut'a ait olan koku da karışmıştı. Frenk üzümü.

"Muhteşem bir evin var," dedim kaşlarımı hayretle kaldırırken. Beğendiğime sevinmiş olsa gerek sırıttı.

"Babam ve annemden kaldı bu ev. Onlar hala hayattalar ama yurt dışında kalıyorlar."

Keşke benimkiler de yaşasaydı. Anne ve babam... keşke. Belki o zaman her şey daha farklı olurdu.

"Aşiret misiniz?"

Kafamı dağıtmak için sorduğum bu soruya seslice gülerek "Hayır sanmam," diyerek cevap verdi.

"Ama baya zengin olduğunuz kesin," dedim mırıldanarak.

"Bu kitapların hepsini okudun mu?" diye sordum merakla.

Bakışlarımı raflarda gezdirirken okuduğum bir kitabı görünce gülümsemeden edemedim. Keşke benim de bu kadar kitabım olsaydı. Bulut'un evi çok güzeldi, sanki bir masalın içine ışınlanmış ve orada olağanüstü bir kütüphane keşfetmiştim. Sonrasında ise Bulut'un dikkatle beni izlediğini fark etmek bir garip hissettirdi.

"Kafanı ağrıttıysam özür dilerim," dedim mahçupça.

"Yok yok," dedi sırıtarak "Hoşuma gidiyor seni keşfetmek."

Pekâlâ...

"Ben nerede kalacağım? Sana rahatsızlık vermek istemem." Ellerimle kütüphanenin rastgele bir köşesini gösterdim. "Burada bile yatabilirim."

"Saçmalama," dedi elimi tutarken. Bocalamıştım. Nazikçe ilerleyerek beni de peşinden götürdü. Elleri sıcacıktı. Yanaklarımın kızardığına emindim.

"İşte burada kalabilirsin." Orta büyüklükte bir odaya girdiğimizde elimi bıraktı ve ben hissettiklerim yüzünden kendimi yargıladım.

"Teşekkürler... her şey için," dedim gülümseyerek.

"Önemli değil, bu arada..." gözleriyle kütüphanede duran masayı işaret etti. "Bana bir röportaj sözün var."

Gülümsemem yüzümde büyüdükçe büyüdü. Başımı hafifçe eğip onayladım. Masaya doğru yürüdük, karşılıklı oturduk. Bulut, ellerini masanın üzerinde birleştirdi.

“Evet, Kardeniz Yücel,”

“Dinliyorum, Bulut Akın,” diye takıldım ona, hafifçe kıkırdayarak.

“Bize, eğer senin için sakıncası yoksa… geçmişinden bahsetmeni istiyorum,” dedi. Gözlerini bir an olsun yüzümden ayırmıyordu.

Sorusuyla birlikte göğsüm sıkıştı. Boğazım kuruyunca sandalyeme yaslandım.

“Diğer soruya geçsek olur mu?” dedim sessizce.

Bir an durdu. Sonra başını yavaşça salladı. “Nasıl istersen.”

“Yapmayı en sevdiğin şey?” dedi bu kez.

Düşündüm. Gerçekten düşündüm. Hâlâ düşünüyorum... Ama aklımda tek bir şey bile canlanmadı.

Yutkundum. Başımı sağa sola salladım.

“Yok mu?” diye sormadı. Sadece önündeki deftere bir şeyler karaladı.

“İnsanların senin hakkında ne düşündüğünü önemser misin?”

“Çoğu zaman,” dedim dürüstçe. “Hatta fazla.”

“En son ne zaman ağladın?”

“Dün.”

“Neden?”

Sessizlik.

Cevap vermedim.

Bir süre konuşmadık. Sonra hafifçe tebessüm etti. "Hazır hissettiğinde anlatırsın."

Sadece başımı sallayabildim.

“Peki... bana güveniyor musun?”

O an zaman yavaşladı. Saatin tik tak sesleri kulaklarımda yankılandı. Önümdeki kişiye, daha dün tanıştığım birine… tamamen güveniyor muydum gerçekten?

"Bu yazacağın kitap için gerekli mi?"

"Muhtemelen değil,"

"Ee... sanırım," dedim geçiştirircesine. Gerçek cevabı ben de bilmiyordum.

"Bunu ben kötü hissetmeyeyim diye mi söylüyorsun?"

"Muhtemelen değil," dedim sırıtarak.

O da gülümserken not defterine yine bir şeyler yazdı. Ne yazdığına bakmaya çalıştığımda yazılardan; "O zor biri ama bu, onu çekici kılıyor," diye bir şey görmek değişik hissettirince yutkundum. Fakat Bulut aniden eliyle not defterini kapattı. Yakalandığımı anlayınca yanaklarımın ısındığını hissettim.

 

 

 

Bölüm : 07.08.2025 15:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...