
Ne oluyordu bilmiyordum. Babam mı gelmişti, o ses babamın mıydı, o ses kimindi size yemin ederim bilmiyordum. Ne oluyordu? Dışarıdaki kimdi? Neden benden bahsederken "Kızım" diyordu? Eniştem de olabilirdi. Bilmiyordum. Ama içimdeki bir ses onun babam olmadığını söylüyordu. O sırada gözlerim dışardaki karmaşada yavaş yavaş kapandı ve kendimi derin bir uykunun kollarına bıraktım.
Kulağıma "Kızım" diye bir ses gelmesiyle gözlerimi açtım. Yanımda annem, ablam ve babam vardı. Şaşkınlıkla onlara baktım.
"Anne..." dedim titreyen sesimle. "Baba... Abla... Siz misiniz?" diye sordum onlara bakarken.
"Evet kızım, biziz..." dedi annem. O anda gözlerimden birkaç damla yaş düşmesiyle onlara sarılmaya çalıştım. Ama anneme yaklaştığım anda annem buhar olup uçtu sanki. Sonra ablama sarılmaya çalıştım, ablamda kayboldu. Babama sarılmaya çalıştım, o da kayboldu. Kendimi bir boşluğun ortasında hissettim. Etraf kapkaranlıktı.
"Anne! Abla! Baba!" diye bağırdım telaşla. Gözlerimden yaşlar akıyordu.
"Neredesiniz?! Lütfen! Şakanın sırası değil! Lütfen geri gelin! Yalvarırım!" diye bağırıyordum. Ama sadece bağırıyordum. Sadece deli gibi bağırıyordum.
O anda dizlerimin üstüne düştüm. Yerde bir tane silah gördüm. Alıp kafama dayadım gözyaşları içinde. Tetiği çektiğim anda "BOOM!"
Gözlerimi açtığımda korkuyla etrafıma bakıyordum. Kimse yoktu. Ne ablam, ne annem, ne babam. Kimse...
O anda anladım bunun bir kabus olduğunu. Bu bir rüya değildi, bu bir kabustu. Bana ne oluyordu bilmiyordum. Deliriyor muydum ben onu da bilmiyordum. Ben kimseye "Anne" demedim. Ablam öldükten sonra kimseye "Abla" demedim. Babam beni terk ettikten sonra kimseye "Baba" demedim, diyemedim. Yapmadım değil, yapamadım. Yapmamak, bir şeyi isteyerek yapmamak anlamına gelir. Fakat yapamamak bir şeyi, bir eylemi yapamamak anlamına gelir. İçinden gelen, ama dudaklarının arasından çıkmayan bir sözdür. İçinden gelen, ama ellerini kollarını hareket ettirmeyen bir sözdür. Yapamamak, bir şeyi isteyip yapamamak anlamına gelir.
O anda doktor girdi içeri. Kan ter kalmış hâlime baktı. Telaşla yanıma geldi.
"Yuna hanım! Ne oldu?!" dedi telaşla beni yatırırken.
"K-Kabus gördüm..."
"Ne kabusu?" diye sordu doktor.
"A-Annem... B-Babam... A-Ablam vardı..." dedim zar zor. Kekeliyordum. Konuşamıyordum doğru düzgün.
"Tamam, siz konuşmayın. Tüm gücünüzü konuşmaya harcamayın."
O sırada odanın kapısı açıldı. İçeri bir doktor daha girdi. İlk önce sedyede yatan bana baktı, sonra benim başımda olan doktora baktı kapının önünde olan doktor.
"Karina Hocam..." diye söze girdi kapının önündeki doktor. "Karina Hocam... Yuna'nın babası geldi... Ona sakinleştirici verdik ama Yuna'yı görmek istiyorum deyip duruyor. Kızımı görmek istiyorum diye yalvarıyor. Ne yapacağımızı şaşırdık..."
O an kalbimin durduğunu hissettim. Buraya babam mı gelmişti? Peki neden gelmişti? Bunca yıl sonra neden ortaya çıkmıştı? Derdi neydi babamın?
"Peki. Yuna Hanım, siz burada kalın. Ben bir konuşup geliyorum." deyip dışarı çıktı. O anda aklımdan "Yarım Kalan Sigara" şarkısının sözleri geçti.
"Yarım kalsın, gözlerin kararsın. Sende gitmek istiyorsan tilkiler utansın" diyordu şarkı. Sonra, "Bak ne hâle geldik, bilmeseydim keşke. Keşke çocuklar ölmese elindeki keleşle..." diye devam ediyordu şarkı.
Kapı açıldığında gözlerimi sıkı sıkı kapattım babamı görmemek için. Sonra yanıma biri yaklaştı. Ellerini saçlarıma götürdü, saçlarımı okşadı, karıştırdı, sevdi. O büyük, eskiden beni döven elleri şu an saçımı okşuyordu.
"Ben geldim kızım, gözlerini açabilirsin..." dedi babamın sesi. Gözlerimi yavaşça açtığımda babamı gördüm. Gözleri şefkatle bakıyordu bana. Sanki dokunmaya kıyamıyormuş gibi.
"Baba..." dedim titreyen sesimle. Babamın elleri saçımda dolaşıyordu. Saçımın teline zarar gelmemesi için sakin sakin yapıyordu, yavaş yavaş. Babam bu ellerle beni dövmüştü...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |