21. Bölüm

Finaller Ve Ayrılıklar

İkranur Tanrısevdi
ikranurtanrisevdi

19.Bölüm(Sezon Finali)

Bir küçücük çocuk varmış. Lunaparklarda ko ko koşar oynarmış. Annesi babası yokmuş,kimsesiz büyümüş.Canı yanar,çığlıklar atarmış. Ama kimse duymazmış.

Küçükken dinlediğim şarkılar şimdi beni yakıyordu.Öylesine umursamaz dinlemiş'im ki,beni anlattığını fark etmemişim bile.

Altı gün olmuştu.Altı gün yirmi üç saat. Dile kolay,yüreğe zordu gerçi.Esila ile tüm iletişimimiz kesilmişti fakat babasının gömüldüğünü biliyordum. Annesi günlerdir ağlıyor diye yanımıza bile uğramıyordu.Galiba babasını en son annesi görmüştü,bunun etkisiyle annesinin bu kadar ağlaması normaldi. Yoksa ailesinin arasının pekte iyi olmadığını hepimiz biliyorduk.Günlerdir ilaçlarla iki üç saattir uyuyordum. Gördüğüm kabuslar ve kullandığım ilaçların dozu artmıştı.Zaten çelimli biri değildim fakat son günlerde daha da zayıflamıştım.Ne saçlarımda ki boyadan ne de gözümün ferinden eser kalmıştı.Ama işin kötü tarafı,hiçbiri ile görüşmemiştim.Okul zaten tatildi fakat bu kadar süre görüşmüyor olmamız biraz tuhaftı.Onca şeyden sonra yani.

Yiğit'in evinin önünde bekliyordum. Kardeşi beş gün önce gelmişti ama ben henüz görüşmemiştim.Zaten gördüğü an gazoz isteyecekti.Gökçe bugün dersleri olduğu için dershaneden sonra uğrayacaktı.Esila annesi yavaş yavaş toparlandığı için belki bugün gelecekti. Kaya'dan haber yoktu.Gerçi Kıvanç'tan da var denilemezdi.Hakkında bildiğim tek şey yine birini öldürdüğüydü.Henüz 26 yaşında olan birini öldürmüştü ve yine yakmıştı.Beni düşencelerimden sıyıran şey üzerime doğru koşan erkek çocuğuydu.Geriye çekilmeme fırsat vermeden üzerime atlamıştı.Elinde ki daha yarısında olan gazoz beyaz kazağıma bulaşmıştı.Yine mi?"Bana yeni gazoz al,hemen!"Yine aynıydı. Arkasından Yiğit geliyordu.Telefonla konuşuyor olmalıydı."Oğlunuz tüm paramı bitirdiği için bu ay kuru ekmek yiyeceğim.Ne zaman alırsınız?"Galiba annesi ile konuşuyordu.Siyah bir sweatshirt giymişti.Altında ise aynı renk eşofman.Saçları her zaman ki gibi dağınıktı zaten,gerçekten çikolata markası mı acaba?Kaşları öfkeyle çatıldı.Ne duymuştu ki?"Ne demek almıyoruz?Bana evlatlık mı verdiniz bu çocuğu?"Resmen küfür ediyordu. Terbiye desen yok."Eee?Üç ay mı?Hayır!"Mimikleri sürekli yer değiştirirken elinde ki abur cubur dolu poşeti Mert kurcalıyordu.İçinde sadece bir paket cips ve en az iki kutu gazoz vardı.Bu çocuğa fabrika olsa yetmezdi de neyse. Telefonu öfkeyle kapatıp cebine attı. Mert'e bakarken yavaşça tek dizinin üzerine çöktü.Çocuğu yanaklarından tutarak kafasından kaldırdı.Önce alnından öptü.Ardından kafasını sarsmaya başladı.Kıracaktı çocuğun kafasını."Artık anan da baban da benim yiğidim.Bana baba,sevgilime de anne diyeceksin,"dedi töre dizilerine bağlayarak."Anangil seni bana evlatlık verdi.Artık yerin yurdun burasıdır Mert'im."Gülmemek için dişlerimi sıkarken Mert her ikimizin de beklemediği bir cevap verdi."Abi senin sevgilin yok ki."Buna karşılık Yiğit, "Biliyorum rezil goblin,"diyerek kafasına bir şaplak attı.Kahkaha atmaya başladığımda Yiğit ayağa kalkarak cebinden bir anahtar çıkardı ve kapıyı açtı.Mert benden önce davranarak içeriye girdiğinde hemen gazoz kutularını açmaya başlamıştı.

Kırmızı kadife koltuğa oturdum.Ev genellikle teknolojik ürünlerle dolu olsa da oturduğum koltuk nostaljik bir eşyaydı."Bir şeyler içer misin Maviş?" Yiğit'in sorusuna karşılık kafamı olumsuz anlamda salladım.İştahım yerinde değildi.Yiğit karşıma geçip oturduğunda üzerimde ki gazozu bezle temizlemeye çalışıyordum."Bir gelişme var mı?"Montumu yanımda ki tekli koltuğa koyarken kaşlarımı kaldırıp indirdim."Maalesef,hiçbirinden haber yok."Kafamı kaldırıp koyu kahverengi gözlerine baktım."Gökçe de gelecek bu arada,"dediğimde gözlerini irice açtı. Yüzünü buruştururken üfledi."O çirkin tavşanın ne işi var?Beni sinir etmekten başka işe yaradığı yok."Elimde ki kirli bezi yüzüne fırlattım.Bu gerçekten salaktı ama."Senin yaptığın ne var acaba?"Gazoz kutularını açarken, "Tavşanın mı var?"diye sordu Mert. Gülümserken kafamı hayır anlamında salladım.Somurturken gazozları açmaya devam ediyordu.Ta ki Yiğit tüm gazozları kucağına alana dek.Mert Yiğit'in kucağında ki gazozları almak için zıplarken Yiğit hepsini yüksek bir yere saklıyordu."Ver onları!Aptal!Seni anneme söyleyeceğim!"diye isyan ediyordu.Yiğit ise duymazlıktan geliyordu.Mert yere yatıp sinir bozacak şekilde ağlamaya başlarken kulaklarımı tıkadım.Bu çocuk değişmezdi.Aynı Yiğit gibiydi,gıcık.Kapı çalmaya başladığı an koşar adım ayağa kalktım.Dayanılmaz bir sesti bu çocuğun ağlaması.Kapıyı açtığım an içeriye Gökçe girdi.Üstü başı sırılsıklam olmuştu.Kapüşonunu indirirken hızlı nefesler alıyordu."Yaz yağmuru diye şemsiyesiz çıktım.Bir daha tekrarlarsam o mantık hatasına benzeyeyim."Şaşkınlıkla bakarken,"Arap değil mi o?"diye düzelttim.Montunu çıkarıp astı.Ardından içeriye yürürken, "Senin kuzenin'den daha beter bir şeye benzeyemem diye düşündüm,"dedi. Haklı aslında.Koridoru geçip içeriye geçtiğimizde Mert ağlamaya devam ediyordu.Gökçe'nin ayakları tam dibinde durduğunda ağlamayı kesmişti.Yavaşça başını kaldırıp Gökçe'nin yüzüne baktı. Bu sırada Yiğit,"Çirkin Tavşan da gelmiş,"dedi alayla.Gökçe onu zerre takmazken ellerini dizine koyarak eğildi. Yüzünde tatlı bir tebessüm vardı.Mert yerinde oturarak Gökçe'ye baktı.Mert şu anda gözümde çok tatlı bir çocuktu. "Sen ne kadar güzelsin."İlk defa gazoz içtiğinde verdiği tepkiyi veriyordu."Çok güzel,"dedi hülyalı hülyalı bakıp konuşurken.Gökçe bir eliyle saçlarını okşarken gülüyordu."Sen de çok yakışıklı ve tatlısın küçük bey."Mert mutlulukla ona bakarken Gökçe ona tebessüm ediyordu.Zaten bir erkekle anlaşması için çocuk veya ölü olması lazımdı.Yiğit abartma der gibi bakarken Mert Gökçe'nin saçlarına dokunuyordu. "Saçların ne kadar da güzel."Ardından elini ağzına değdirdi."Ne kadar da güzel gülüyorsun?"Gökçe doğrulup kahkaha atarken Yiğit'in de ona baktığını fark ettim.Gözlerinde küçümseme,tiksinme veya nefret yoktu.Tesir vardı.Sanki Gökçe'nin gülüşü Yiğit'e tesir ediyordu. "Sevgili olalım mı?"diye sordu Mert. Gökçe henüz cevap vermemişken keskin bir dille,"Hayır!"diyen Yiğit hepimizin dikkatini çekmişti.Bu gerçekten mantık hatasıydı.Gökçe'nin de ona baktığını fark edince elini ensesine attı."O senden büyük ve..."

"Ve ne?"Dedi Gökçe gizli bir merakla. Aşığım de aşığım de,lütfen!

"Büyük işte!"Mal ya."Bir neden mi olması lazım?"Benim kuzenim gerçek bir aptal.Gökçe hiçbir şey söylemeden Mert'in kolunu tutarak ayağa kaldırdı. Koltuğa oturduğunda ise Mert ile oyun oynuyordu.Etrafı biraz daha incelemek için kafamı kaldırdım.Çoğunluk olarak bir erkek eviydi fakat oldukça temizdi. Temizliğe ve titizliğe önem verdiğini zaten biliyordum ama sanki bugün daha titiz davranmıştı.Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde Gökçe ve Mert oynamaya devam ediyordu.Yiğit ise gözlerini dikmiş onlara bakıyordu.Daha dikkatli baktığımda ise gözlerinde kıskançlık görmeye başladım.Yok artık, küçücük çocuktan da kıskanmazsın ama ya.Hem de o senin kardeşin. Bekle...Kıskanıyor mu?Koluna yavaş bir yumruk attım.Hissetmemişti.Tekrar vurdum ve tekrar.İnanılmaz bir şekilde gözlerini karşısında oturan Gökçe'ye dikmişti.Derin bir nefes vererek,"Yiğit!" diye haykırdım.En sonunda ise bana dönmüştü.Üçü de bana bakarken ne diyeceğimi bilemiyordum.Kulağına fısıldasam Gökçe anlar mıydı acaba? "Yiğit ile sevgili misin?"Mert elini Gökçe'nin koluna koymuştu ve masumca bu soruyu sormuştu.Gökçe gözlerini irice açmış,ne diyeceğini bilemezken Yiğit kahkaha atmaya başladı."Hayır,sevgili değiliz."Bu sefer Yiğit'e döndü."Nesiniz o zaman?"Yiğit tek nefeste,"Evliyiz!"diye haykırdı.

"Ne?"diye Gökçe ise kahkaha atmama neden olmuştu.Yiğit kafasına koca bir yastık yerken Gökçe öfkeden deliye dönmüştü."Değiliz,değiliz!"Diye haykırarak Mert'i ikna etmeye çalışıyordu.Kahkahalarımın ardı arkası kesilmezken telefonum çalıyordu. Cebimden çıkarıp arayan kişiye baktım. Esila arıyordu.Ayağa kalkıp mutfağa girdim.İlk gelişim olmadığı için yerini biliyordum.Aramayı onaylayıp telefonu kulağıma yasladım."Alo?Esila nasılsın?İyi mis-"

"Mavi beni iyi dinle.Hoparlörü aç."Hızlı nefesler alıyor,sanki koşuyor veya birinden saklanıyordu."Yanında biri var mı?"Koşarak içeriye girdim."Yiğit ve Gökçe var.Sen iyi misin?"Endişe için de telefonun hoparlörünü açtım.Bana endişe ile bakan Gökçe'nin yanına oturduğumda Yiğit'in gözleri üzerimdeydi.Mert ise yerde oturuyordu. "Esila ne oldu?Çabuk söyle!"Gökçe'nin sorusu bir süre havada kaldı.Cevap gelmiyordu.Duyduğumuz tek ses ise birinin koşması ve nefes almasıydı. "Kaya ile ayrıldık."En sonunda gelen ses buydu."Niye?Neredesin?Ne oldu?"Art arda soru sorarken endişeden kalbim sıkışıyordu."Ben başka biri ile evleniyorum."

"Ne?"Hepimizin aynı anda verdiği tepki buydu.Esila'nın ağlama ve nefes alamama sesleri ise yankılanıyordu. "Ben çok büyük bir şey yaptım.Birini vurdum."Yiğit Mert'i başka bir odaya götürdü.Bu yaşta bir çocuğun duymaması gereken şeylerdi.Gökçe ile göz göze geldiğimiz anda nefesim kesilmeye başlamıştı.Yiğit tekrar gelip Gökçe'nin diğer tarafın oturdu.Gökçe ise bu durumda bunu umursamamıştı. "Kimi?Kimi vurdun Esila?"Yiğit sakince sorarken Esila'nın ağlama sesleri arttı. Çığlıklar atıyordu.Bir şeylere vuruyordu. Ama bir türlü nefes alamıyordu. "Evlenmem gereken adamı öldürdüm. Çok kan var,nefes almıyor.Nabzı bir türlü atmıyor!"Ağlaya ağlaya çığlık atıyordu."Korkuyorum.Çok korkuyorum." Gözyaşlarım akmaya başladığı an ayağa kalktım.Tek elimle yanaklarımı silerken hızlı nefesler alıyordum. "Neredesin?Yanında biri var mı?"

"Yok...Korkuyorum.Üzerimde çok kan var Mavi."Daha çok ağlamaya başladı. "Beni kaçırmaya çalışıyorlar.Neredeyim bilmiyorum.Korkuyorum.İlk defa ölümü hissediyorum."Başka bir ses gelmedi. Telefon kapanırken duyduğum tek şey bir kız çocuğunun attığı çığlıktı.Arkamı dönüp ikisine baktım.Yiğit birini ararken Gökçe ağlamamak için direniyordu fakat yanaklarından gözyaşları süzülüyordu."Alo?İrem abla yardımın lazım."Bir süre karşı tarafı dinledi."Esila birini vurmuş.Kim olduğunu bilmiyoruz fakat..."Konuşamıyordu.Nefes almaya çabalarken,"Birileri onun peşinde. Kaçırmak için uğraşıyorlar."Telefonu kulağından uzaklaştırıp hoparlöre aldı. Günler sonra İrem ablanın sesini ilk defa duyuyordum."Biliyorum.Kaya onu bulmak için gitti fakat sarhoş gibiydi.Ha bir de..."Biriyle konuşuyordu ve konuştuklarını duyuyorduk."Emre Kurtoğlu mu?Gelmiş mi?"Sesinin titrediğini hissettim.İlk defa sesinin titrediğine şahit olmuştum.Onun kadar sert birinin sesi titremişti demek.Bu tuhaftı.Çok tuhaf."Mavi Doktor'un gelmiş.Hemen bugün seni hastaneye kaldırmamız lazım.Hazırlan çünkü Ali seni almaya geliyor."Telefon kapanırken ise başım dönmeye,midem bulanmaya, kalbim ise duracak gibi atmaya başlamıştı.Esila gelecekti.Kaya onu getirecekti fakat Kıvanç gelmeyecekti. Bu emin olduğum bir şeydi artık. Kelebeği kül edecek Ateş gelmeyecekti.

 

 

 

 

🦋🦋🦋

Beyaz bir duvara bakıyordum.Tam karşımda,beyaz bir duvar.Hiçbir renk yoktu.Kelebekler yoktu.Sadece boş bir duvar.Yanımda kimse yoktu.Hepsi dışarıda doktorumla konuşuyordu.Emir Şayf bile gelmişti.Ali neredeydi bilmiyordum ama o da gelmişti.Ama o gelmemişti.Kıvanç Korateş,Suikastçı Ateş gelmemişti.Defalarca kez aramıştım,yüzlerce hatta binlerce mesaj atmıştım ama hiçbirine bakmamıştı.Attığım mesajlardan birinde,"Seni unutacak kadar uzun bir ömrüm yok,"demiştim.Bakmamıştı yine. Beni öldüreceğini biliyordum.Bir yıldan az bir süre sonra,doğum günümde öldürecekti fakat...Niçin gelmiyordu ki?Katilini merak eden,kül olacak olan bir kelebekten başka hiçbir şey değildim. En acısı da buydu zaten.

Kapı yavaşça açıldı.İlk önce yabancı bir doktor girdi.Ardından ise diğerleri. Kafamı kaldırarak geldi mi diye baktım ama gelmemişti.Artık şaşmamam gerekiyordu onun gelmemesine, alışmalıydım.İmkansız olsa da.Esila'ya baktım ilk önce.İyi değildi.Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Zayıflamıştı.Kemikleri sayılacak kadar zayıflamıştı.Zar zor gülmek için çabaladı,yapamıyordu ama.Boğazımı temizlerken dikkatle gözlerine baktım. "İyi misin Ankara Kızı?"Kafasını sallamak ile yetindi sadece.Hızlı nefesler alıyordu,sürekli burnunu çekip duruyordu.Ağlamamak için kendi içinde bir savaş veriyordu.Kafamı diğer yöne çevirdiğimde Kaya'yı görmüştüm. Gözleri kızarmıştı ve buram buram alkol kokuyordu.Esila'ya bakmıyordu bile.Ya duvarlara ya da sağına soluna ama ona bir türlü bakmıyordu.Normalde gözlerini ondan ayırmazdı."Your situation is not good,MS.Karahanlı,"dedi doktor ingilizce.Amerika'dan benim için gelmişti ve zaten İngilizcem iyi olduğu için dediklerini anlıyordum.Durumumun iyi olmadığını söylüyordu elindeki dosyaya bakarak."It is impossible to find the chip an this is very dangereous for your health."Çipi bulmanın olanaksız olduğunu biliyordum.Tehlikeli olduğuna da."The surgery in the morning is risky and if the chip is not found,you will die." Sabah ki ameliyatımın riskli olduğunu ve çip bulunmazsa öleceğimi söylüyordu.Zaten bildiğim şeyleri başka bir doktorun ağzından dinliyordum. Fakat bilmiyorlardı ki zaten beni öldürmek isteyen bir suikastçım vardı. "Anything can happen in surgery.Spend time wity your loved ones for the last time.Get well soon."Ameliyat da her şey olabilir,sevdikleriniz ile son defa vakit geçirin demişti.Ardından ise geçmiş olsun diyip gitmişti.Alışmıştım artık öleceğimi duymaya.Ne olabilirdi ki artık?Ailemi bir defa bile görmemiştim. Âşık olmamıştım.Çok istediğim Resim Galerisini açmaya zamanım bile yoktu. Eskiden olsa ailemi belki de yolda görmüşümdür diye hayaller kurardım. Bir gün sergilemek için özel resimler yapardım.Ama artık gerek yoktu.Zaten ölecektim.

"Mavi sen ölmeyeceksin.Yaşayacaksın." Gökçe'nin endişeli sözleriyle tebessüm ettim.Her acı bir tebessüm ederdi ne de olsa.Yanıma oturduğunda ağlıyordu. Esila diğer tarafıma oturmuştu ve yine ağlamaya başlamıştı "Ölmeyeceksin Mavi Karahanlı.Henüz sarhoş olmadık, âşık olduğumuz adamları arayıp sövmedik.Ölemezsin."Ağlaya ağlaya söyleniyordu.Buradan çıkar çıkmaz bunların hepsini yapacaktım onlarla. Ölmeden önce tüm hayallerimi gerçekleştirecektim.Çünkü ölecektim. Bir yıl bile olmadan."O ne biçim fantazi lan?İnsan âşık olduğu adama söver mi?"Yiğit'in sözleri beni güldürürken sadece Gökçe ona ters ters bakıyordu. "İnşallah ileride ki karın sana söver mantık hatası herif,"dedi Gökçe tiksinti ve sanki dilek diliyormuş gibi."Bana niye sövdüğünü anladım o zaman.Umarım ileride sövmezsin tavşancım."Kahkaha atarken Gökçe donup kalmıştı.Yiğit resmen Gökçe'ye açık açık koşuyordu çünkü bu artık yürümek değildi.Esila günler sonra gülerken Kaya yavaşça omzuma dokundu.Dönüp ona baktığımda ise gözlerinde sadece acı görüyordum.Gülüşüm eriyip giderken gözlerinin dolmasına şahitlik ettim. "Ölmeyeceksin Can Polat'ım. Yaşayacaksın.Kusura bakma,gitmeliyim Ama söz,geri geleceğim."Kafasını kaldırıp tavana baktı.Çünkü bunları bana değil ona,Esila'ya söylemek istiyordu.Kafasını eğip tekrar yüzüme baktı."Geçmiş olsun Can Polat.Yaşa ve...Sadece yaşa."Başka bir şey demeden kapıyı açtı ve sertçe kapatıp gitti.Canı acıyordu.Aşk acısından başka bir şey değildi bu.Bir çift göze âşık olma kalp acısı,can yanması ve göz yaşları. Onu anlayamazdım ama ne hissettiğini tarif edebilirdim en azından."E senin salak sevgilin nerede?Kaç gündür ortalıkta yok.Zombiler mi yedi?" Kahkaha atan Yiğit'e Gökçe bir şaplak attı.Hak ediyordu ama neyse,kuzenim sonuçta."Sevgilim değil,sadece..." Arkadaşım da değil ki.E neyim o zaman?"E neyin o zaman?"Gökçe zihnimi okumuş gibi bu soruyu sorarken Esila'nın ağlarken çıktığını fark ettim.Annesiyle küsmüştü.Kaya ile ayrılmıştı ve babasını henüz yeni kaybetmişti.Bir de babasının ona nefretini kustuğu bir intihar mektubu okumuştu.

Burada yatması gereken tek kişi ben değildim.Hepimiz acı çekiyorduk ama onların ki kalpte olduğu için onlar hastane de değil,dışarıdaydı."Her neyse hadi biz de gidelim tavşancık.Daha yarın ablan ile tanışacağım."demişti Yiğit."Ne?Ablan geliyor mu?" Afallamıştım."Ablam ile niye tanışıyorsun?Benim ablam çikolata markası sevmiyor."Yiğit Gökçe'ye gözlerini devirirken ikisinin arasında gidip geliyordum.Altı üstü iki günde bu kar ne yaşamıştı?"Senin ablan benim de ablam sayılır tavşancığım."Gökçe yoo der gibi kafasını sallarken derin bir nefes verdim.Ben kimlerle yaşıyordum?Gökçe buğulanan gözlüklerini çıkarıp cebinden çıkardığı mendille silerken Yiğit ona bakıyordu.Yine bir tesir içindeydi."Âşıksın ve oğlum!"diye bağırdığımda Gökçe gözlüklerini takmıştı.Yiğit ise ona bakmaya devam ediyordu.Beni duymamıştı yine."Ne aşkı?Kim kime âşık?"Gökçe'nin sorusuna karşılık kafamla Yiğit'i gösterdim.Ona döndüğünde Yiğit kafasını başka yöne çevirip ilgilenmiyormuş gibi davranmaya başlamıştı."Neyse ya,Mavi sen dinlen. Biz yiyecek falan alalım hadi."Yiğit Gökçe'yi kolundan tutup çıkarırken Gökçe koluna yumruk atıyordu ama zerre umursadığı yoktu.Keşke Esila ve Kaya da eskisi gibi olsaydı.Niçin ayrıldaklarını bilmiyordum ama barışmaları için her şeyi yapabilirdim.

Yana kıvrılıp cenin pozisyonunu aldım. Uyumak daha iyiydi.

 

 

 

🦋🦋🦋

(Saat Gece 03.45 Suları)

Bir gıcırtı sesi ulaştı kulağıma.Yoğun bir koku odayı doldururken gözlerim açılmıyordu.Hala uykum vardı ve bir şeyleri henüz ayırt edemiyordum.Birinin yanıma oturduğunu hissettim.Koku daha da yoğunlaşırken derin bir nefes aldım.Bu koku tanıdıktı.Fazla tanıdıktı hem de.Bir elin saçlarımda dolaştığını hissediyordum.Yanağımda,dudaklarım da.Gözlerim hafifçe aralandığında görüntü henüz net değildi.Ama bir erkekti.Kimdi ki?"Benim seni unutacak ömrüm var mı peki?"Bu ses...Kıvanç gelmişti.Gelmişti.Beni unutmamıştı."Kül olmasan,"sesi yalvarır gibi çıkmıştı. "Kelebek ölmesen olmaz mı?Beni bırakmasan olmaz mı?"Gözlerimi açmaya çalışırken dudaklarını alnımda hissettim.Ardından yanaklarımda. Üzerime eğilmişken gözlerimi açtım. Mavi gözlerim onun ateş saçan kahverengi gözlerinde esir kaldı.Ben Mavi Karahanlı,suikastçımın gözlerinde esir kalmıştım."Geldin,biliyordum.Senin geleceğini biliyordum."Geri çekildi. Sesimin titremesini durduramazken ağladığımı anladım.Doğrulup yastığıma yaslandım.Günler sonra ona bakarken kalbimin duracağını hissediyordum.

"Okul Müdürünü ben öldürdüm.İntihar etmedi,ben öyle gösterdim."Gözlerim irice açılırken ağzımdan çıkan hıçkırığa engel olamadım.Elimi ağzıma bastırırken bu sefer korkuyla titredim. Bunu o mu yapmıştı?"Şaşırma. Okulunda ki öğrencilere tecavüz eden birine az bile davrandım."O ciddi miydi?Bazı kız öğrenciler başka şehire gitti derken o onlara tecavüz mü etmişti?Gerçekten ona az bile davranmıştı. "Bana bunu niye..."

"Çünkü bil istedim.Ben böyle biriyim," dedi keskin bir dille."Kimi zaman zevk için kimi zaman ise adalet için öldürürüm.Sadece bu."Yutkunduğumda bana bakmaya devam ediyordu.Bunu söylemek için mi gelmişti?"Sana bunu söylemek için gelmedim."Zihnimi mi okumuştu o az önce?"Gidiyorum."

"Nereye?"Gidiyor muydu?Neden?Nasıl?Göz yaşlarım yanaklarımdan boşalmaya başlamıştı bile. "Londra'ya,"dedi sadece.Ama niye?Hani beni koruyacaktı?Yalan mı söylemişti? "Beni koruyacaktın hani?Yalan mı söyledin?"Gözlerime bakıyordu ama konuşmuyordu.Neden?Niçin konuşmuyordu?Gözlerimi elimin tersiyle silerken nefes alamıyordum. "240 gün sonra geleceğim ve o gün," ateşi harmanlanan gözlerini kararlılıkla gözlerime dikti."Seni öldüreceğim." Başka hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı.Kapıya yönelmişti ki,"Ateş!"diye seslendim.Durmamıştı."Korateş!"diye haykırdım bu sefer.Yine durmadı. "Kıvanç!"Durdu.Omzunun üzerinden bana baktığında karmaşık duygular görüyordum sadece ateş saçan kahverengi gözlerinde."Kokun..." Zorlukla konuştum."Yani parfümün, nedir?"Güldü.Gamzeleri belirgin bir hâle gelirken,"Gölge çiçeği,"diye fısıldadı."Adı buymuş parfümün."Çıktı ardından odadan.Çığlık çığlığa ağlarken nefes alamıyordum.Gitmişti.Ateş lakaplı suikastçı Kıvanç Korateş kurbanı Mavi Karahanlı'yı bırakıp gitmişti.

Yazarın Anlatımıyla:

Canı acımıştı Ateş'in.Kelebeği,Mavi Karahanlı'yı bırakıp gidiyordu. Merdivenleri hızla inip dışarıya çıktı. Yağmur vardı havada.Arabasına bindiğinde hızlı nefesler alıyor,sürekli arabanın tavanına bakıp duruyordu. Çünkü korkuyordu.Birine bağlanmaktan Diğerleri ailesi gibi olmaya başlamıştı. Mavi ise...Ona âşık değildi. Bağlanmamıştı da.Sevgi?Hayır,yoktu.O zaman neydi bu acı?Gözlerinin ilk defa dolduğunu hissetti Ateş.Daha önce hiç ağlamamıştı.Ama ilk defa gözleri dolmuştu.Kelebeği özlüyordu.O ağlarken canı yanıyordu.Onu o okuldayken kütüphaneye götürdüğünü hatırladı.Öldürmek için götürmüştü. Karşı çatıda,güneşin doğduğu yerde onu öldürmek için bekliyordu. Dürbünden ona bakarken telefondan bir şeyler kaydettiğini fark etmişti.Ve o an ilk defa gördü.Öldürmek istediği kurbanı çok güzel gülüyordu.O gülerken eli tetikten inmişti.Sonradan öğrenmişti sırf onun için video çektiğini.Videoda çok açıktı birinin olduğu ama o,o an bunu fark etmemişti.Mavi Karahanlı onu vuracak olan suikastçıyı fark etmemişti bile.Üşüdüğü için titrerken bulmuştu onu o kütüphane de.Yine kabus göreceğini zannetmişti ama Mavi onun kokusuyla uyurken kabus görmüyordu.By Ateş'e tuhaf geliyordu. Ona her şeye rağmen yardım etmesi, düşünmesi ve gizli gizli âşık olması. Ateş bunları unutamazdı ki.Merdivende gördüğü yazıyı hatırladı o an.'Seni unutmaya ömrüm yeter mi?'diyordu o yazı.Ateş'in ki yeter miydi peki?Kesinlikle hayır.Arabanın içindeki küçük çekmece benzeri yeri açtı.İçinden kanlı bir bandaj çıktı.Mavi'nin okulda eline sardığı bandajı hâlâ saklıyordu. Atmamıştı.Çünkü bandajda ki tek koku kan kokusu değildi.Çiçek kokusu da geliyordu.Çünkü Mavi Karahanlı çiçek kokuyordu.

 

Yakın Gelecekten:

"Kara Veba Timinin üyelerinin kim olduğu kesinleşmiş bir şekilde önümüzdedir. Ayrıca aranan Suikastçı Ateş,gizli kimliğini açıklamış,çipin tek taşıyıcısı olan Karahanlı'nın ise Eski Savaş Pilotu Barış Karahanlı kızı olduğunu itiraf etmiştir.Şimdi ise...Yayınımıza bir telefon var.

"Ben Kıvanç Korateş.Kara Veba Timinin Lideri ve aranan Suikastçı Ateş'im.Ve şimdi,tüm alevler gökyüzüne ulaşana kadar dünyayı yakacağım çünkü Kelebeğimin kanatlarını kırdınız."

 

KELEBEĞİN GÖZÜNDEN AKAN TEK BİR DAMLA GÖZYAŞINA HEPİNİZ KÜL EDECEĞİM

ATEŞ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 21.04.2025 01:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...