10. Bölüm

10. Bölüm: "Emanet."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Doğduğun yer kaderindir, derlerdi. Buna her zaman katılırdım ama bu denli hissedeceğimi bilmezdim. Çocukluğumdan beri bu köyde olan her şeyi işitiyor ve sadece üzülüyordum. Bir gün duyup da üzüldüğüm şeyleri kendim yaşayacağımı hiç düşünmemiştim.

 

İnsanlar sevdiğiyle evlenemez derlerdi. Bunun sebebi sevenin sevdiğine sevdiğini söylememesindendi. Söyleseler de babalar istemeyince kalıyordu. Kim bilir kaç sevda gömülmek zorunda kalmıştı şu köyde?

 

Evlenince mutlu olamazsın, hayal kurma derlerdi. Niye böyleydi ki? İnsan ömrünü birleştirdiği insanı memnun etmek, mutlu etmek istemez miydi? Mutlu etse ne kaybederdi? Soğuk ilişki kurulacağına sıcacık bir ilişki kurup sıcacık bir yuvaya sahip olmayı kim, neden istemezdi?

 

Bunları yaşayacağımı kabul etmiştim ben. Evimde yaşanan neyse ilerde bunları yaşayacağım demiştim. Ama benim evimde yaşanmayan şeyleri yaşayabileceğim aklıma gelmemişti.

 

Sevdiğim adamla evlenemem diye hayal etmiştim ama sevdiğim adamın abisiyle evleneceğim aklımın ucuna gelmemişti.

 

Sevmediğim bir adamla evleneceğimi ve onun bana iyi davranmayacağını hayal etmiştim ama hayalimdeki gibi olmamıştı. Ben onu sevmedikçe o beni sevmişti. Sevmişti sevmesine ama benim hâlâ yaralarım açıkken bir yara da o bırakıp gitmişti.

 

Daha 17 yaşında kocamın öleceği aklıma asla gelmemişti. Bunu neden aklıma getireydim ki zaten? Ben evlilik hayallerini bile Korkut'u gördükten sonra kurmaya başlamıştım.

 

Korkut'u hayal etmiştim ama ölen kocamdan sonra onunla evlenmeyi hayal etmemiştim.

 

Şimdi bu işittiğim sözlerin altından nasıl kalkacaktım? Şu önümdeki kapının ardında benim kaderim konuşuluyordu. Sevdiğim adamın hayatını karartmaktan bahsediyorlardı. Onu sevmem bir şeyi değiştirmezdi. O beni sevmiyordu, sevemezdi. Ben onun abisinin karısıydım ve hep öyle kalacaktım.

 

Ben burada rahat bir hayat süreyim diye onun hayatını karartamazlardı.

 

Korkut'un bir başkasıyla evlenecek olması bana acı veriyordu ama onun acı çekmesindense ben çekerdim. Ben zaten acıya alışmıştım. Abisinin karısını kendisine eş yaparak onu bir bataklığa sürüklemelerine izin veremezdim.

 

Önünde durduğum kapı açıldığında yaş dolmuş gözlerimi kayınbabama çevirdim. Eğilip yerde parçalanmış fincana baktı. Sonra da yüzüme baktı. Duyduğumu anlayarak kaşları çatıldı. "Belkıs." Kayınvalidemin sesini işittiğimde geriye doğru bir adım attım.

 

"Kızım, dur hele bir." Kayınvalidem karşıma geçtiğinde sol gözümden damlayan yaşı durduramadım. Başımı iki yana salladım. Bunu yapamazlardı. Korkut bunu kabul edemezdi. Benim yüzümden onun hayatı kararamazdı.

 

"Belkıs, odana git hemen." Kayınbabamdan gelen sert komutla arkamı dönüp karşımdaki odama doğru koşar adımlarla gitmeye başladım. Korkut'un odasının önünden geçerken pencerenin önündeki Korkut'la karşılaştım. Kafamı hızla önüme çevirip koşar adımlarımla odama doğru gitmeye başladım.

 

Odama girdiğimde Korkut'un odasından çıktığını işittim. Eğer öğrenirse esip gürleyecekti, emindim. Odamın kapısına sırtımı yaslayıp yere oturdum. Onunla evlenmemden bahsediyorlardı. Bir zamanlar hayalim olan şeyden... Ama o zamanlar geçmişti. O zamanların üzeri koca koşa kayalarla kapanmıştı. Asla geri açılamazdı.

 

"Ne oldu baba?" Korkut'un gür sesini kısık bir şekilde olsa da işittim. Ona söylememelilerdi. Beni suçlayıp bana nefretini kusardı. Zaten paramparça olmuş olan kalbim bir de bunu kaldıramazdı. Konuşmaları kısık da olsa kulağıma geliyordu. Ona söylememeleri için dua etmeye başladım. Beni kırmasını istemiyordum. Onun tarafından kırılan kalbim onarılmıyordu.

 

"Bir şey yoktur, git odana sen." Kayınbabamın en az Korkut kadar gür olan sesi buraya kısık gelse de ben şiddetini hissedebiliyordum. "Belkıs ağlayarak odasına gidiyordu baba. Ne oldu diye sordum." Kalbim korkudan hızlı hızlı atarken elimi yumruk yaptım.

 

"Bir şey yoktur dediysem yoktur Korkut." Korkut babasının lafının üzerine laf söyleyemezdi. Her ne kadar sert ve başı dik bir adam olursa olsun babasına saygısızlık yapamazdı. İç çekerek oturduğum yerden kalktım. Odanın kapısını hafif bir şekilde aralayıp dışarı baktım. Onları göremiyordum. Kapıyı geri kapatıp yatağıma doğru gittim.

 

Şimdi demeseler bile yakın bir zamanda bunu Korkut'a da diyeceklerdi. Korkut kabul etmeyerek bağırıp çağırdığında ne olacaktı? Ona istemedikleri bir şeyi yaptırabilecekler miydi? Korkut bunu yapar mıydı? Gelip beni suçlayacaktı. Her şeyin suçlusu olduğum için bana bağıracaktı. Defalarca kırılmış olan kalbimi bir kez de o kıracaktı.

 

Beni neden kimse sevmiyordu?

 

Bu aile beni seviyordu, bunu hissedebiliyordum. Ama yine içimde bir yer vardı ki sevgisiz olduğumu hissettiriyordu. Bu belki de dört bir yanı kırıklarla dolu olan kalbimdi. Gerçekten kim benim kalbimi sevmişti ki? Kahraman'ın sevdiği bile benim kalbim değildi. O beni tanımıyordu bile. Sadece beni görmüş ve görünüşümü sevmişti. Kalbimi sevmemişti.

 

Kalbimin sevgiyle iyileşmeye ihtiyacı vardı.

 

Yatağın üzerinden kalkıp dolabımın önüne gittim. İçinden geceliğimi çıkarıp giyindim. Bu saatten sonra bu odadan çıkmazdım zaten. Kıyafetleri kaldırdıktan sonra dolaptaki tarağı elime aldım. Saçlarımdan daha değerli neyim vardı ki?

 

Yatağıma oturup saçlarımı açtım ve iki omzumdan önüme doğru saldım. Ben önceden babamdan ne zaman azar işitsem ya da dayak yesem saçlarımla oynardım. Bana her türlü zararın verilmesine razı olurdum ama saçlarıma dokundurmazdım. Öyle değerliydi benim için.

 

Saçlarımı yavaş yavaş taramaya başladım. Böyle uzun saçı taramak gerçekten zor oluyordu ama saçlarımı gördüğümde değdiğine inanıyordum. "Ne olacak acaba bana?" diye kendi kendime fısıldadım. Daha ne yaşayacaktım acaba?

 

Gözlerim tekrar dolduğunda burnumdan içeri derin bir soluk aldım. Eğer bu evlilik olursa kendim için hiç üzülmezdim. Ben onun yakınında da olsam uzağında da olsam zaten onu severdim ama o ne yapacaktı. Bu olaya onun gözünden bakmak çok farklıydı. Canından kanından olan abisinin karısıydım ben. Şu anda onun gözünde bir emanetten fazlası değildim, olamazdım da.

 

Onunla evlenirsem her şey belki de daha zor olurdu. O benim kocam olurdu ve ben yine onu karşılıksız severdim. O zaman ne kadar canım yanardı. Bunca acıyla başa çıkan ben, onunla da başa çıkardım. Her zamanki gibi ağlardım ve alışırdım. Asla geçmezdi ama bende bir duyguya dönüşürdü, alışırdım.

 

Saçlarımı taramaya devam ederken iç çektim. Koskoca odanın içinde aldığım nefesin bana yetmemesi çok garipti. Saçlarımı taradıktan sonra iki yandan ördüm. Uçlarını da bağladıktan sonra pencerenin önündeki koltuğa oturup gökyüzüne baktım.

 

"Evden ayrıldığımda buradan da sana bakıp konuşacağım demiştim." Bulutlu gökyüzüne karşı konuşuyordum. "Şu bir senede öyle çok şey yaşadım ki, değil göğe bakıp konuşmak, gülümsemek bile aklıma gelmedi."

 

Odamın kapısına vurulduğunda şaşırdım. Kim gelmişti acaba? Kapım yavaşça açılırken oturduğum yerden kalktım. Gördüğüm yüz Nuriye halanındı. "Hala, bir şey mi isteyeceksin?" diyerek ona doğru gittiğimde kafasını yukarı doğru kaldırdı. "Yok kızım."

 

Onunla ilk tanıştığımız zamanlarda ban öyle soğuktu ki şimdi bu yakın tavırlarına şaşırmaya devam ediyordum. Kahraman'ın gidişinden bu yana bana karşı çok iyiydi. "Biraz konuşalım diye geldim." Kafamı salladım. Kapıyı ardından kapatıp benim az önce kalktığım koltuğa doğru gidip oturdu. "Gel otur yanıma."

 

Yanına gidip oturdum. Ne konuşacağını bilmiyordum, meraklanmıştım. "Sebahat'la konuştum." Nefesimi tuttum. Kayınvalidemle konuştuğuna göre Korkut ile evlenme meselem için yanıma gelmişti. "Hala." dediğimde elimi tuttu. "Ben seni anladığım için yanına geldim Belkıs."

 

Onu dikkatle dinlemem gerektiğini bildiğimden sessiz kaldım. "Kocanın kardeşiyle evlenmek istemediğini anlıyorum Belkıs." Aslında beni anlayamazdı. Korkut'a olan sevgimi bilmeden bunu asla anlayamazdı. "Korkut'un seni istemeyeceğini bile bile onun karısı olmak istememeni de anlarım."

 

"Hala buna mecbur değiliz. Ben geri dönerim." Nuriye hala kafasını ağır ağır salladı. "Gittiğinde seni daha güzel bir kader mi bekler peki?" Sustum. Korkut'la evlenmekten daha kötü şeyler beni bekliyordu. "Babanın evine dönmek senin hakkındır elbet ama sen o eve dönmek ister misin?" Babamın bu evin kapısına o adamla gelmesinden sonra evdeki herkes beni neyin beklediğini biliyordu.

 

"Benim kocam öldüğünde bana da kayınımla evleneceğimi söylediler Belkıs." Gözlerimi onun gözlerine çevirdim. Nuriye hala sert tavrını bozmadan tuttuğu elimi kucağıma bıraktı. "Benim babam bana sahip çıktı. Nur içinde yatsın, gel dedi. Geldim. Bu evde huzur içinde olacağımı bildiğimden düşünmeden geldim." Kalbimde ufak bir sızı belirdi. Böyle bir babam olmasını her şeyden çok isterdim.

 

"Eğer gidersen sen de benim yaşıma kadar baba evinde kalabilecek misin?" diye sorup yüzüme baktığında kafamı dizlerime doğru eğdim. "Kalamam." dedim. Kalamazdım. Kalacağım en fazla bir iki haftaydı. "Bunu bile bile gidebilir misin?"

 

"Eğer gitmezsem onun hayatı kararacak hala. Kim abisinin karısıyla evlenmeyi ister, kim hak eder bunu?" Böylesine sevdiğim bir adamın bunu yaşamasına nasıl göz yumarım?

 

Nuriye halanın dudağı hafifçe kıvrılmıştı. "Hayatının kararacağına niye bu kadar eminsin?" Söyledikleri bana biraz bile umut vermedi. Korkut hayatını benimle birleştirdiği an hayatı biterdi. Korkut öyle bir hayat istemezdi.

 

"Çünkü sevmediği ve asla sevmeyeceği bir kadınla evlenmiş olacak hala." Nuriye hala yavaşça ayağa kalktı. "Herkes sevdiği insanla geçirmiyor ömrünü ama alışıyorlar. Hoş Allah'ın işine belli olmaz, belki sana gönlü akar." Ağzım şaşkınlıkla açılmışken Nuriye hala odamdan çıkmıştı. Son söylediği cümleden sonra ben nasıl uyuyacaktım?

 

Onun beni sevecek olmasının ihtimali bile benim için o kadar büyüktü ki ben bunu aklıma dahi getiremiyordum. Aklıma getirmediğim şeyin cümlesini kurmuştu. O cümleyi duymuş kulaklarım şimdi sürekli bunu düşünmek isteyecekti.

 

Yatağıma girdikten sonra sabahı nasıl ettim bilemedim. Kafamda bin bir düşünce vardı. Asıl savunduğum düşünce aklımın bir yanındayken Nuriye halanın dedikleri de bir yanındaydı. Hangisine uyacağıma, hangisinin bana doğruyu göstereceğine emin olamıyordum. Olamazdım da galiba. Yaşanmadan hiçbir şey anlaşılmazdı.

 

Gün aydıktan sonra yatağımdan kalkıp üzerime siyah bir etek ile koyu yeşil bir kazak geçirdim. Hava fazla olmasa da serindi. Başıma da aynı yeşilden bir şal taktıktan sonra odadan çıktım. Saçlarımı yine ensemde toplamıştım tabii.

 

Aşağıya indiğimde daha kimsenin uyanmadığına emindim. Zaten bilerek böyle erken inmiştim. Yine bahçeye çıkacaktım. Orada oturmak beni rahatlatıyordu. Merdivenlerden indikten sonra mutfağa doğru gittim. Mutfağın kapısıyla bahçenin kapısı çapraz duruyorlardı.

 

Bahçenin kapısını yavaşça açtım. Gıcırdama sesine yüzümü buruşturdum. Bu sesten asla hoşlanmıyordum. Kapıyı aynı gıcırtıyla kapatıp sol tarafa doğru yürümeye başladığımda karşımda Korkut ile köpeğini gördüm. Elbette onu görmeyi beklemiyordum.

 

O bana bakarken ben de ona baktım. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Yine onu görünce kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Onu görmek ne garipti. Onunla konuşmak, ona bakmak...

 

Öylece ona bakarken köpeğinin havlamasıyla ikimiz de köpeğine döndük. Bu köpek sanırım beni sevmemek için yaratılmıştı. "Kenara çekil." diyerek hareketlenen Korkut'la birlikte biraz kenara kaydım. Zaten köpeği kendi arkasına alarak gideceğini biliyordum. O varken köpeği bana korkutucu gelmiyordu.

 

Korkut kapıdan çıkıp gittiğinde ben de kenardaki taşın üzerine oturdum. Her gün buraya oturduğum için buraya bir minder koymuştum. Minderin üzerine oturarak ellerimi iki yanıma yasladım ve gökyüzüne baktım. Bugün gökyüzü bulutluydu. Görüntüsü hoşuma giderken gülümsedim.

 

Kaç dakika oturdum bilmiyordum ama mutfaktan sesler gelmeye başlamıştı. Kalkmış olmalılardı. Ayağa kalkarak üzerimi silkeledim. Şalımı da düzeltip tahta kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı sol elimle kendime doğru çektikten sonra adımımı avluya attım.

 

Mutfaktan gelen sesleri işitmeye devam ediyordum. Kapıyı kapatıp mutfağın kapısından içeri girdiğimde çalışanları gördüm. Kızlar yoklardı. "Hayırlı sabahlar." diye konuşarak beni fark etmelerini sağladım. "Sen yine bahçede miydin kızım? Bari çıkarken omuzlarına bir şey at, hastalanacaksın vallahi." Suzan ablanın endişeli sesine gülümsedim. Buraya geldiğimde bana oldukça mesafeli davranıyor olsalar da bir senenin sonunda alışmışlardı.

 

"Üşümüyorum ki." diye konuştum. Bu üzerimdeki mutluluk neydi? Nuriye halanın dedikleri yüzünden miydi? Ben daha dün akşam onun hayatı kararacak diye ağlamamış mıydım? Şimdi neden hem evliliği kabullenmiş hem de Korkut beni sevmiş gibi davranıyordum. Tavırlarım iyice dengesizleşmeye başlamıştı.

 

"Üşümüyorum deyip duruyorsun da ne hayrın var zaten." Gülümseyip omuzlarımı kaldırdım. Üşümüyordum gerçekten. Onlar işlerine geri dönerken ben de yardım etmeye başladım. Biz sofraları hazırlarken diğerleri de uyanıp tek tek aşağıya inmeye başlamışlardı.

 

Elimdeki bakır tava ile erkeklerin odasına doğru giderken kayınbabamın geldiğini görüp kenara çekildim. Onun önünden odaya girmem doğru olmazdı. O odaya girince ben de arkasından girdim. Yere kurduğumuz sofranın yanına oturdu. Elimdeki tavayı sofranın ortasına koydum.

 

"Korkut kalkmadı mı daha?" Bu soruyu bana sormasını beklemiyordum. Normalde sormazdı da. Şaşırarak öyle kalakalmıştım. "Korkut'u gördün mü görmedin mi?" demesiyle hızlı hızlı kafamı salladım. "Köpeğiyle birlikte erkenden dışarı çıktı." Kayınbabam başka bir şey demeyince odadan çıktım.

 

Dün duyduklarımı daha Korkut'a dememiş olmalılardı. Eğer Korkut duymuş olsaydı illaki kavgalarını işitirdik. Korkut bu konu karşısında sessiz kalacak birisi değildi. Odadan çıkıp mutfağa doğru giderken evin büyük tahta kapısına art arda vuruldu.

 

Adımlarımı sağıma çevirip kapıya doğru yürümeye başladım. O sırada kapıya vurulma sesi de kesilmişti. Kapıyı kendime doğru çekip açtım. Korkut gelmişti. Bana bakıp içeri doğru hareketlenince kapıyı biraz daha açıp kenara çekildim.

 

Korkut bana tek kelime etmeden bahçeye gitmişti. Köpeği de onunla birlikteydi tabii. Onlar gidince ben de geri mutfağa döndüm. Mutfaktakiler ben içeri girince oturdukları sofradan bana doğru döndüler. "Her şeyi taşıdık kızım, sen de git sofraya." Gülendam ablaya kafamı sallayıp arkamı dönüp mutfağın kapısından çıktım. Sağ tarafta kalan odaya doğru ilerlerken arkamdaki kapının açıldığını işittim.

 

Korkut'a dönüp bakmamam gerekirdi. Ama bakmayı çok istiyordum. Bakmamalıydım. Bakmamın mantık alır bir yanı yoktu. Gerçekten bakmamalıydım. Omzumdan başımı geriye doğru çevirdim. Ellerini birbirine vurarak çırpan Korkut'u gördüm. O, ona baktığımı fark etmemişti. Hızla önüme dönüp odaya girdim.

 

"Hayırlı sabahlar." diye konuşup her zaman oturduğum yere oturdum. "Hayırlı sabahlar." dediler hep bir ağızdan. Bugün gerçekten kendimi iyi hissediyordum. Ben normalde bu denli mutlu uyanmazdım. Doğrusu bugün uyuyabilmiş miydim ki uyansaydım. Uyumamam rağmen kendimi çok dinç hissediyordum.

 

Nuriye hala bir sözüyle bana neden bu kadar umut vermişti ki? Bu iyi değildi. Umudum boşa çıktığında çok canım yanacaktı. Ve emindim ki umudum boşa çıkacaktı.

 

Bir anda yüzüm asılırken eteğimi avuçlarım arasında kıstırdım. Ne kadar aptal bir insandım ben. Ne zaman mutlu olmuştum da şimdi olacaktım ki? Normal şartlarda umutlansam kendimi haklı bulurdum ama bulunduğum şart normal değildi. Neden böyle büyük aptallıklar yapıyordum? Defalarca kez mutsuz olmama rağmen neden inatla mutlu olacağımı düşünüyordum.

 

Aklımı başıma almalıydım. Ailem beni sevmemişken Korkut hiç sevmezdi.

 

Herkes karnını doyururken ben kendime kızdım. Ağzıma tek lokma sürmemiştim. Ve bu halime de kimse ağzını açıp bir şey dememişti. Onların gözünde kocasının kardeşiyle evlenmek istemeyen bir kadındım. Oysa her şey çok daha farklıydı.

 

Sofraları topladıktan sonra temizlik yapmak için gerekli malzemeleri çıkarıyordum ki Melike bana seslendi. "Yenge, seni odaya çağırıyorlar." Kalbim hızlanırken eğildiğim yerden kalktım. "Tamam Melike." Melike gidince birkaç kez derin nefes alıp verdim.

 

Ellerimi eteğime silip yürümeye başladım. Allah biliyordu ya gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Korkut da orada olacak mıydı? Ya herkesin içerisinde bana bağırıp çağırırsa? Ne yapacaktım ben? Kabul etmemeliydim. Babamın evine dönerdim? Dönersem mutlu olmayacaktım. Dönmezsem Korkut mutsuz olacaktı. Bir kez olsun bencilce karar versem ne olurdu? Bu beni kötü insan yapar mıydı?

 

Kapının önüne geldiğimde yavaşça açtım. Erkeklerin oturduğu odaya gelmiştim. Çünkü sesler buradan geliyordu. Kapıdan içeriye adımladığımda Korkut'un ateş saçan gözleriyle karşılaştım. Korkudan kalbim ağrıdı. Bana kızacaktı.

 

"Beni çağırmışsınız." diye titreyen sesimle konuştum. Kayınbabam oturduğu yerden elini kaldırıp bana gelmemi işaret etti. Kapıyı kapatıp onlara doğru yaklaştım. İşaret parmaklarımla baş parmağımın kenarındaki etleri yolmaya başladım. Öyle korku dolmuştum ki parmaklarımın acıması umurumda değildi.

 

"Otur şöyle." deyince kayınvalidem ile Nuriye halanın yanına oturdum. Korkut ise karşımdaydı. Ona tekrar baktığımda aynı sinir dolu gözleriyle gözlerime bakıyordu. Benim suçum olmadığını anlamıyor muydu? Bunu ben istemiyordum ki.

 

"Dün ne olacağını duydun Belkıs." Korkuyla yutkundum. Korkut az sonra bana bağıracaktı. Tek düşüncem buydu. Onun tarafından kalbim kırılsın istemiyordum. Bu acı bana fazla gelirdi. Zaten acıyla dolmuştum, taşmak istemiyordum.

 

"Korkut da biliyor. Evleneceksiniz."

 

Burnumdan içeri derin bir nefes aldım. Koskoca odada nefesim yankılandı. Sanırlar son nefesimi veriyordum. Ağzımı açıp tek kelam edemezken Korkut'un konuşmasını bekledim. O da tek kelime etmiyordu. "Eğer bir şey diyecekseniz, ikiniz de şimdi deyin." Bu ses Nuriye haladan çıkmıştı. Ona doğru baktım.

 

Konuşmalı mıydım? İstemiyorum demeli miydim? İstiyordum. Buna rağmen istemediğimi söylemeli miydim?

 

"Biz ne zamandan beri elin lafına göre hareket eder olduk baba?" Beklediğim tepki geldi. Korkut'un tok sesi odanın içini doldurdu. Kafamı kaldırıp ona bakamadım. Nedense buna cesaret edemedim. "Elin lafına göre hareket etsek ben sizi çoktan evlendirirdim Korkut."

 

Korkut'un hiddetli nefesinin sesi kulaklarıma geldi. "Biz evlenmeden bu evde yaşayamıyor mu bu kız?" Gözlerimi hafifçe ona çevirdim. Neyse ki babasına bakıyordu. "Yaşayamıyor Korkut. Ben her gün bana söylenen lafla sözle yaşayamam." Onlar da haklıydı.

 

"B-beni gönderin." Titreyerek konuşmuştum. Yine bencil olamamıştım. Neden kendimi düşünemiyordum? "Ben gidersem her şey hallolur." Kayınvalidem çatık kaşlarıyla bana bakmıştı. "Senin gitmeni bu evdeki kimse istemez Belkıs." İstememeniz bir işe yaramıyor işte. Hem Korkut ister. Benimle evlenmektense gitmemi kabul eder.

 

"Baba bırak beni şehire gideyim. O zaman herkesin çenesi kapanır." Korkut'un dedikleri kalbimi korkuyla hızlı hızlı attırdı. Ellerimle eteğimi öyle bir sıktım ki parmaklarım acıdı. Son gitmek istendiğinde olanları tekrar yaşamak istemiyordum. Etrafta kar olmasa dahi korkuyordum.

 

"Ben bir oğlumu kaybetmişken diğerini bir yere yollamam." Bu kez konuşan ise kayınvalidemdi. O da benim gibi korkmuştu. Kim korkmazdı ki. Hele de karın altında kalmış olan ben... O anları yaşamış olmak daha da korkutuyordu.

 

"Ben de kaybettiğin oğlunun karısını kendime karı etmek istemiyorum ana." Nefesim kesildi. Bu sözleri işitecek olmayı hayal etmiştim ama işitmek daha farklıydı. Öyle zor yutkundum ki bu kez. Sanki boğazımda bir şey vardı. Hem nefesimi kesiyor hem de yutkunmamı zorlaştırıyordu.

 

Gözlerim dolarken zoru zoruna birkaç nefes almaya çalıştım. Alamayınca da öksürdüm. Art arda öksürmeye başladım. Sonra ağzımı tutup öksürüğümü durdurdum. Kimseden ses çıkmıyordu. Herkes Korkut'u haklı buluyordu. "O zaman Belkıs'ın gitmesinden başka çaremiz kalmaz. Ben bu yaştan sonra köylülerle uğraşamam."

 

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. Beklediğim de buydu zaten. Açıkçası şaşırmamıştım. Sadece Korkut'un lafları kalbimi acıtmıştı. Daha büyük acılar beklerken bu kadar acıması ise mutlu olmam gereken bir şeydi. Ama nasıl mutlu olabilirdim ki...

 

"Ben göz göre göre Belkıs'ı ateşe atamam." Kayınvalidem tekrar konuşmuştu. Beni bu denli düşünüyor olması iyi bir şey olsa da yapılabilecek bir şey yoktu. "Giderse babası yaşında adama gelin ederler. Ben bunun günahını alamam." Onlara günah olur muydu ki? Beni evime yollasalar yaşayacaklarımın suçlusu mu olurlardı? Benim gözümde suçlu olmazlardı. Tek suçlu kendi ailem olurdu.

 

"Belkıs'ın kaderi sana bağlı Korkut. Ya gönderirsin o Cihan denen herife karı edersin ya kabul edersin kendine karı edersin." Kayınbabamın son sözleri bunlar olmuştu. Ardından ise kalkıp gitmişti. Korkut karşına bakıp birkaç nefes aldıktan sonra ayağa kalkıp gitti. Ben ise yere bakmaya devam ettim.

 

Kaderim ona bağlıydı öyle mi? Neden kendim karar veremiyordum? Babamın evine gidip o evde kalmaya neden karar veremiyordum? Herkesin hayatı mı böyleydi? Kimse mi kendi hakkında karar veremiyordu?

 

"Belkıs." Kayınvalidem bana seslenince ona döndüm. "Gitmeni istemiyorum kuzum. Biliyorum senin için de çok zor bu ama ilk sen değilsin. Kocasından sonra onun kardeşiyle evlenecek tek kadın değilsin, son da olmayacaksın." Kafamı iki yana salladım. "Yaşlı bir adamla evlenen ilk genç kız da değilim, son da olmayacağım." dediğimde elini uzatıp yanağımı okşadı.

 

"İki kötü şeyin arasında daha iyisini seçmek gerekir yavrum. O adamdansa Korkut senin için daha iyi olur." Abisinin karısı olduğumu asla unutmayacak bir adam nasıl benim için daha iyi olabilirdi? Gözlerimden sırasıyla birer damla aktığında kayınvalidem beni kendisine çekip göğsüne yatırdı.

 

"Ağla kızım, ağla." Ağladım. Bu yaşadığım şeyler öyle ağırdı ki, hiçbir ağıt acımı dindirmezdi. Hıçkırarak kollarımı kayınvalideme sardım. Annem yoktu ama o vardı. Nasıl öz kızı olmama rağmen öz kızı gibi sarıyordu beni? Annem bile böylesine sarmamışken o nasıl sarabiliyordu?

 

"Korkut seni göndermez kızım. Kapımıza geldiklerine nasıl sinirlenmişti hatırlamıyor musun? Sen onu kabullen. Sen onu kabullendikçe o da seni kabullenir. İnadı çok büyüktür ama kabullenir seni." Kayınvalidem konuştukça ağlayışım şiddetleniyordu. O beni kabullenmezdi. Sırf içim rahat etsin diye diyordu bunları.

 

Kaç dakika ağladım bilmiyorum. Ben ağladıkça kayınvalidem sırtımı sıvazladı. "Güzel yavrum benim." diyerek başımdan öptüğünde ağlayışım durmuştu ama ona sarılmaya devam ediyordum. Bir anne göğsünde, anne sıcaklığında ağlamaya ihtiyacım vardı.

 

Ağlayışım tamamen durunca geriye doğru çekildim. Kayınvalidem yanaklarımı parmaklarıyla sildi. "Odana çık, dediklerimi iyice düşün Belkıs." Kafamı sallayarak ayağa kalktım. Odadan çıktığımda avluda kimse olmadığına sevinerek odama doğru yürümeye başladım. Korkut neredeydi acaba? Şu an onunla karşılaşmayı hiç istemiyordum.

 

Merdivenleri bitirince karşıdaki odama doğru yürüdüm ve hiç oyalanmadan içeri girdim. Bu kez de odanın içinde bir o yana bir bu yana yürümeye başladım. Ne yapacaktım ben? Korkut beni göndermez miydi gerçekten? Evet, o gün çok üzülmüştü ama şimdi kendi hayatı söz konusuydu. Kendisine sevebileceği bir eş almak varken beni kabul eder miydi? Başkasıyla evlenmek yerine benimle evlenmeye göz yumar mıydı?

 

Kabul etmezse ne yapacaktım? O eve geri döndüğümde neler yaşayacaktım? Evlenirsem ne yapacaktım? Kahraman gibi kimse beni düşünmeyecekti. O bana elini bile sürmemişken, o yaşlı adamla evlenirsem neler yaşayacaktım. Düşüncesi bile midemi bulandırırken yüzümü buruşturdum.

 

Şaka gibiydi ama, Korkut'un beni göndermemesi için dua etmeye başladım. Belki şu anki yaşantımızın aynısını yaşayacaktık, evin içinde iki yabancı gibi dolaşacaktık ama huzur içinde olacaktım. Hiç olmazsa beni düşünen insanlarla birlikte olacaktım.

 

Kapıma vurulma sesiyle sıçrayarak kapıma doğru döndüm. "Belkıs." Bu ses Korkut'undu.

Bölüm : 29.12.2024 16:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...