11. Bölüm

11. Bölüm: "İki Parça."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Kalbimde inanılmaz bir korku ve heyecan vardı. Nasıl ikisi de birden bulunabiliyordu? Hepsi onun yüzündendi. Öyle bir insandı ki bana hiç tatmadığım duyguları tattırıyordu. Kalbim hem onun sesinin heyecanıyla sıkışırken hem de bana diyeceklerinin korkusuyla sıkışıyordu.

 

Bir kapı ardımdaydı. O kapıyı açarsam ne olacaktı? Belki de beni götürmek için gelmişti. Beni yollayacak, kurtulacaktı. Bunu istemiyordum. İstememeye hakkım yoktu...

 

Nefesimi tuttum. Bana kızmasından da korkuyordum. Aşağıda söylediği sözler zaten kalbimi paramparça etmişti. Şimdi karşımdayken de bana öyle sözler ederse altından kalkamayabilirdim. Korkuyordum.

 

"Belkıs, uyuyor musun?" derken odanın kapısına yavaş yavaş vurmuştu. Ellerim titrerken ileriye doğru bir adım attım. O kapıyı açmak zorundaydım. Yaşayacağım hiçbir şeyden kaçamazdım.

 

Sağ elimle eteğimi sıkarken kapının önüne geldim. Saniyelerdir tuttuğum nefesimi serbest bıraktım. Yaşlı gözlerimi kırpıştırdım. Bana kötü bir şey söylememesi için dua ederek sol elimi kapıya doğru uzattım.

 

Tahta kapıyı kendime doğru yavaşça çektim. Korkut'un heybetli bedeni gözlerime değerken kafamı biraz yukarı kaldırdım ve bana bakan gözlerini gördüm. Zaten kara olan bakışları şimdi daha da kara görünüyordu.

 

"Biraz konuşalım." diye konuştuğunda kafamı salladım. Sesinde belli bir sinir vardı ama sanki siniri bana değil gibiydi. Ya da ben öyle görmek istiyorum diye mi öyleydi? "Bahçedeyim ben." Arkasını dönüp gittiğinde elimi kalbimin üzerine koyup derin bir nefes aldım. Sol elimle kapıya tutunurken sağ elimle de kalbimi dizginlemeye çalışıyordum.

 

Bir adım attım ve odadan çıktım. Üzerimdeki kıyafetimi düzelttim. "Allah'ım bana yardım et." diyerek bir adım daha atıp kapımı kapattım. Merdivenlere doğru gittiğimde kimseye yakalanmamak için gözlerimi etrafta gezdirdim. Korkut'un ardından bahçeye gittiğimi görseler yanlış anlayabilirlerdi.

 

Merdivenleri bir bir inerken kimseyi görmemenin verdiği rahatlıkla bahçe kapısına doğru yürüdüm. Bahçe kapısı mutfak kapısına çok yakındı. Her an beni birisi görebilirdi. Neden kötü bir şey yapıyormuş gibi hissediyordum ki? Sadece onunla konuşacaktık.

 

Kapıya gelince oldukça yavaş bir şekilde açtım. Yine gıcırdamıştı. Neyse ki kimse ses çıkarmadı. Bahçeye girip kapıyı da ardımdan kapattım. Yüzümü kapıdan çevirmiştim ki Korkut'un yüzünü gördüm. Korkuyla yutkundum. Bana kötü sözler etmediği sürece her şeye razı olurdum. Beni göndermesine bile.

 

Benim her zamanki oturduğum taşın karşısındaki duvara sırtını yaslamış öylece dikiliyordu. "Otur." diye sert sesiyle konuştu. Zorlukla birkaç adım atıp yere oturdum. Taşa oturmuştum. Hatta altıma minderi almamıştım bile. "Şunu altına al, üşüteceksin." demesiyle kalbim heyecanlandı.

 

Arkamda duran mindere uzanıp yanıma çektim ve üzerine oturdum.

 

"Gitmeni istemiyorum." Direkt konuşmuştu. Hiç evirip çevirmeden. "O eve gidip de yaşayacağın hiçbir şeyi yaşa istemiyorum Belkıs." Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerine baktım. Ben de gitmek istemiyordum.

 

"Ama seninle evlenmek de istemiyorum." Az önce heyecandan kasılan kalbim sanki durdu. Bu sözü gözlerime bakarak söylediği an kalbimi hissedemez oldum. "Seninle evlenmek istersem saçma olur zaten Belkıs. Ne kadar zaman geçerse, ne yaşanırsa yaşansın sen abimin karısısın."

 

Kafamı önüme doğru eğdim. Bu sözler, gözlerine bakarken daha da ağırlaşıyordu. "Kimse bu duruma düşsün istemem. Senin için de zor bir durum bu." Zor muydu? Belki ona âşık olmasam çok zor olurdu. Zorlanmazdım. Onunla evlensem zorlanmazdım.

 

"Seni nasıl kapımıza gelen adamın eline vermediysem, şimdi de gidip ellerimle vermem." Kafamı kaldırdım. Ne istiyordu? Hem göndermek istemiyor hem de evlenmek istemiyordu. "Gitmekten başka çarem yok Korkut." Sesim titremişti. Hiçbir yere sığamayan ben, yine evsiz kalmıştım.

 

"Seni göndermeyeceğim dersem göndermem Belkıs." Sırtını duvardan çekti. "Sen gitmek istiyor musun?" diye sorduğunda dilimi ısırarak sessizce bekledim. Nasıl isterdim? Sonumu bile bile o eve gitmeyi nasıl isterdim? "İstemiyorsun değil mi?" Yine sustum.

 

Korkut bana doğru bir adım attı. Minik bir adımdı. "Bana bir cevap ver Belkıs. Seni bir şeye mecbur bırakmak istemiyorum." Sözleri ne kadar düşünceli geliyordu kulağa. Ama öyle sert bir sese sahipti ki sanki emrediyordu. Kafamı iki yana sallarken gözlerim doldu. Gözlerine baktım. "Nasıl isteyeyim ki?" diye fısıltıyla sordum.

 

Korkut başını sallayıp yine arkasına gidip yaslandı. "O zaman evleneceğiz." Gözlerim kocaman açılırken yüzüne baktım. Ciddi miydi? Kabul mü ediyordu? "Ne?" İstemsizce ağzımdan bu kelime dökülmüştü.

 

"Seni bu evde tutmak bir nikaha bakıyorsa kıyacağız o nikahı." Kafasını da arkasındaki taşa yaslayıp gökyüzüne baktığında boğazındaki çıkıntıya gözlerim daldı. Her geçen gün gözüme daha güzel geliyordu.

 

"Ama ömrüm boyunca abimin karısı olarak kalacaksın Belkıs. Fazlası olmayacak."

 

Yine Korkut ve yine kursağımda kalan hevesim...

 

"Senden fazlasını istemiyorum zaten." İçimde yangın çıksa bile ona belli edemezdim. Beni abisinin karısından fazlası olarak görmeyen bir adama aşkımı söyleyemezdim. Aşkımı yerle bir ederdi. "İsteme hakkın da yok." derken duvardan tamamen ayrıldı ve sol tarafa doğru ilerledi.

 

Bir gün bu lafları ona hatırlatmayı öyle çok isterdim ki... Hatırlatmamı gerektiren şeyler yaşamayı...

 

Korkut giderken ayağa kalktım. "Ben söyleyeyim mi anama?" diye sordum. Yürürken duraksadı. Arkasını dönmedi ama başını bana çevirdi. "Ben söylerim." dedi ve geri dönüp köpeğinin yanına gitti. Orada durmak istemedim ve ben de kapıya yönelip bahçeden çıktım.

 

Korkut'la evlenecektim. Hem de asla hayalimde olmayan bir şekilde. Buna şükretmeli miydim? Şükredecek neyi vardı? Beni abisinin karısı olarak görecekti. Onun için sadece nikahında olan bir kadın olacaktım. Onu seven kalbime bu yetmeliydi. Ama nasıl yetsindi? Belki abisini bu işe karıştırmasaydı, sadece nikahında olacağımı söyleseydi umutlanırdım. Ama açık açık düşüncesini benimle paylaşmıştı.

 

Yine de şükretmeliydim. O yaşlı adamla evlenmektense onunla evleniyordum. Şimdiki hayatım neyse gelecekte de öyle olacaktım ama bu da bana yeterdi. Zaten alışmıştım. Öylesine yaşıyordum ve yaşayacaktım.

 

Bahçeden çıktıktan sonra odama gitmek için merdivenlere yöneldim. Bana o sözleri söylemesine rağmen neden kalbimde mutluluğu hissediyordum? Bu kadar mı zavallılaşmıştım? Kendime kızıyordum ama neden bunları hissediyordum?

 

Gerçekten de hisler insanın elinde olmuyordu. Bunu yaşayarak anlamıştım. Eğer hislerimi kontrol edebilseydim Kahraman'ı çok severdim. Ama yapamamıştım. Sevmiştim ama Korkut'u sevdiğim gibi sevememiştim. Kahraman'a olan sevgimin içi minnetle doluydu. Korkut ise... Korkut'u koşulsuz şartsız seviyordum. Bana tek bir güzel söz söylemese de seviyordum.

 

Ne kadar da akılsızdım...

 

Odama geri döndüğümde kalbimin üzerine elimi koydum. "Aklım da sen de aptalsın." diye konuştum. Eğer elimde olsa bana kötü davranıyor diye ondaki sevgimi çeker alırdım. Ama alamıyordum.

 

Abimin karısı olarak kalacaksın diyordu, ben yine de onunla evlenmeyi kabul ediyordum. Babamın evine dönmek istemediğimden mi böyle yapıyordum? Yoksa Korkut'la evlenebilmek için mi? İlk düşüncem ağır bassa da ben Korkut'a ulaşabileceğim tek umudu kaybetmek de istemiyordum.

 

Bir gün beni sever miydi? Söylediği tüm sözleri yutar mıydı?

 

İmkânsız gibi görünse dahi âşık bir kalp umut etmek için yer arıyordu.

 

Bugün akşama kadar odamdan çıkmayacağımdan emindim. Herkes şu an çok üzgün hatta perişan olduğumu düşünüyordu. Üzgündüm ama onların düşündüğü şekilde değil. Ben Korkut'un beni böyle çok istememesine üzgündüm.

 

Abisiyle evlenmeseydim de her şey böyle mi olurdu? Beni sevmez miydi?

 

Yatağıma otururken başımdaki şalımı indirdim. Saçlarımdaki bağı çözerek sırtıma salınmasını sağladım. Saçlarımda parmaklarının gezmesini çok isterdim mesela. Babamın annemin saçını sevdiğini hiç görmemiştim ama Korkut benim saçlarımı sevsin isterdim. Hakkım varmış gibi...

 

Saatlerdir odamda oturuyor ve düşünüyordum. Korkut, evdekilere söyledikten sonra ne olacaktı? Nikahımız hemen mi kıyılacaktı? Peki ya kıyıldıktan sonra ne olacaktı? Bu nikah milletin ağzını kapatmak içindi. Belki de yıllar boyunca bu şekilde yaşayacaktık ama evin dışındakiler bizi karı koca zannedecekti.

 

İç çekerek ayağa kalktım. Saatlerdir bunları düşünmek içimi sıkmıştı. Artık düşünmek istemiyordum. Düşünmeden hareket etmek istiyordum. 18 yaşında gibi davranmak istiyordum. Sanki kocaman bir insandım da her adımımı ölçüp biçmem gerekiyordu. Bundan kurtulmak istiyordum.

 

Yatağımın üzerindeki şalımı başıma gelişigüzel attım. Saçlarımı toplamaya da üşenmiştim. Odamdan çıkıp ileriye doğru yürüdüm. Güneş gökyüzünden çekiliyordu, ay ise yavaş yavaş onun yerini alıyordu. Bu görüntü beni birçok düşünceye kaptırabilirdi.

 

Ay ve Güneş sanki kavuşamayan iki aşıktı. Birisi gelirken birisi gidiyordu. Ve hep böyle olacaktı. Bu düşünce beni üzerken başımı yere doğru eğip iç çektim. Her iç çekmemde yüreğim sıkışıyordu.

 

Birkaç adım daha atıp merdivenin başında durdum. Merdivenin başını da geçtim ve taşların gerisinde durdum. Bu taşlara ellerimi yaslayarak göğe bakmayı seviyordum. Bu taşların gerisinde Korkut ile dikilmeyi seviyordum.

 

Gökyüzüne bakarken gözlerimi kapattım. Neler yaşayacağımı bilmesem de şu an geleceği düşünmek istemedim. Yüzüme değen turuncu ışığın tadını çıkarmak istedim. Yüzüme vuran rüzgar saçlarımı uçururken, gözlerime değer turuncu ışıkla birlikte öylece dikildim.

 

Sanki mutlu gibiydim. Tam şu an sanki mutluydum. Mutlu muydum? Mutluluğumu anlayabilecek kadar bile mutlu olmamıştım ki.

 

"Bu saatlerde burası çok güzel olur." Duyduğum sesle gözlerimi açtım. Yanıma gelen kişi Nuriye halaydı. Saçlarımı toplamadım diye utanırken gözlerimi kaçırdım. Saçlarım hem sırtımdan hem de şakaklarımdan önüme doğru salınıyordu.

 

"Korkut ile konuştum şimdi." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıp Nuriye halaya baktım. O bana bakmıyordu. Gözleri tam karşımızda batmakta olan güneşteydi. "Seni göndermek istemiyormuş." dedi. Ne diyeceğimi bilemeyerek sessiz kaldım. "Evleneceksiniz."

 

Titrek bir nefes çektim içime. Evlenecektik... Bir sene evvel her gün bu düşünceyle yatıp kalkmıştım. Zaman sanki geri dönmüştü. Ben yine bu düşünceyle yatıp kalkacaktım. Tek fark vardı: Bir sene evvel bu düşünce beni heyecanlandırırken şimdi korkutuyordu.

 

"Baban bu akşam Korkut'la konuşacaktır." Kayınbabamdan bahsediyordu. "Sadece nikahınız kıyılacağı için uzatmanın da lüzumu yoktur. Yakın zamanda Korkut'un karısı olacaksın." Kalbim resmen ağzımda atmaya başlamıştı.

 

Sadece nikahımız kıyılacaktı...

 

Kendim için değil ama Korkut için üzülmüştüm. Benim bir kez düğünüm olmuştu. Her ne kadar hiç mutlu olmamışsam bile düğünüm olmuştu. Korkut ise ilk evliliğini bu şekilde yapacaktı. Ben Korkut'la evli kaldığım her süre boyunca onun için üzülecektim. Hem benimle evlendiği için hem de böyle evlendiği için.

 

Nuriye hala yanımdan geçip merdivenlere giderken arkasından bakmayı kesip Korkut'un odasına doğru döndüm. Benden 10 adım kadar uzaktaydı. İçerideydi. Derin bir soluk aldım. Kim bilir sonumuz nasıl olacaktı...

 

Gökyüzüne bakmaya devam ederken güneş yavaş yavaş tamamen kayboldu. Hava iyice kararmaya başladığında ellerimi taşlardan çektim. Aşağı inme vaktim gelmişti. Gözlerimin önüne gelen saçlarımı parmaklarımla geriye doğru ittirirken arkamı döndüm. Dönmemle onu gördüm. Tam arkamdaydı. Ne ara gelmişti? Sesini hiç duymamıştım.

 

Parmaklarıma değen saçlarımla birlikte yutkundum. Neredeyse başım açık bir şekilde karşısındaydım. Şalım zaten iyice geriye gitmişti. Korkut sadece gözlerime bakıyordu. Benimle konuşurken gözlerime bakması beni mutlu ediyordu. Konuşmuyorken bakması da mutlu ediyordu.

 

Korkut gözlerini benden çekip bacaklarını sağ tarafa doğru hareket ettirerek yürüdüğünde ben de tam o an sol tarafa doğru yürüdüğüm için birbirimize yaklaşmıştık. Telaşla geriye doğru çekildim. Korkut başını bana çevirdi. Bu kez gözleri karnımdan daha aşağıda olan saçlarımın uçlarına değmişti.

 

Heyecanlanırken gözlerimi art arda kırpıştırdım. Korkut merdivenlere döndü ve gitti. Ben ise kalp atışlarım biraz yavaşlayana kadar hareket etmedim. Kalbim az da olsa düzelince ise odama gittim. Odaya girmemle gözlerim dolmuştu. Onunla evlenecek olmamın gerçekliğini anlayamıyordum.

 

Şimdi bile böyle heyecanlanıyordum, bir de kocam olursa nasıl heyecanlanırdım... Bu haldeyken bile sık sık karşılaşıyorsak evlenince hep karşılaşacaktık. Onu her görmemde böyle heyecanlanacak mıydım? Ya da onu her görmemde aşkım büyüyecek miydi?

 

Saçlarımdan bir tutamı tutarak yukarı kaldırdım. Diğer elimin parmaklarıyla saçlarımın uçlarına dokundum. Saçlarıma bakmıştı. Buna neden sevinmiştim? Bunda sevinecek ne vardı ki? Anlayamıyordum. Konu Korkut olunca ben kendimi anlayamıyordum.

 

Başımdaki şalı indirip saçlarımı topladıktan sonra şalı da üzerine taktım. İşte şimdi yine büyümüştüm. Az önce saçlarını salmış bir kız çocuğuyken şimdi saçlarını kimse görmesin diye toplamış büyük bir kadındım.

 

Odadan çıkıp hiç oyalanmadan merdivenlerden indim. Mutfağa doğru giderken neşeli sesler işitiyordum. Evde neşeye dair bir şey hissetmek beni garipsetiyordu. Kahraman'dan sonra bu ev gülümsemeyi dahi unutmuştu. Geçen bir yıl herkesi bu duruma daha alışır hale getirmişti. Artık bu evde gülümsemeye başlanıyordu. Bu Kahraman için bir ayıp mıydı? Ama ömür boyu mutsuz olurlarsa kendilerine ayıp etmezler miydi?

 

Mutfağa girdiğimde Saniye ile Melike'yi gülerken buldum. İçeri girdiğimde bana baktılar ve gülüşleri durdu. Evde yaşanan her şeyden herkes haberdardı. Beni her ne kadar perişan bir halde zannetseler de ben öyle değildim. Elimde değildi. Onun karısı olacağım için mutluydum. Beni karısı olarak görmeyeceğini söylese bile...

 

"Sofraları hazırladınız mı?" diye sordum. İkisi de başını salladı. "Sen içeriye git istersen, yemeğe başlayacaklardır." dedi Melike. Başımı salladım. O da az sonra gelirdi. Mutfaktan çıkıp kadınların olduğu odaya doğru giderken gözlerim erkeklerin odasının kapısına değmişti. Babasıyla Korkut'un olduğu oda...

 

Kalbimde bulunan korkuyla ve heyecanla kadınların olduğu odaya girdim. Herkes sofradaydı. Ben de her zamanki yerime oturdum. "Hayırlı akşamlar." diye de konuştum. Melike de gelince yemeklerimizi yemeye başlamıştık. Her zamanki gibi yine yemek yiyesim yoktu. Doğru düzgün yemedim de. Aklım tamamen yan odadaydı. O odadan benim evlenme tarihim çıkacaktı.

 

Yemeklerden sonra sofraları toplarken korkudan ellerim titriyordu. Bir anda içime kocaman bir korku oturmuştu. Sanki Korkut bana çok kötü davranacakmış gibi hissetmiştim. Öyle yapacaksa beni kurtarır mıydı? O beni acıdan kurtarıyordu. Acıdan kurtarıp acı çektirir miydi?

 

"Gelin Hanım senden kahve isterler." diyen Suzan ablaya bakıp başımı salladım. Yemekten sonra kahve içmeyi seviyorlardı. Sessizce 4 tane kahve yapmaya başladım. Normalde hep 3 tane yapardım ama Korkut da içer diye 4 tane yapmıştım. Bunu neden yapıyordum?

 

Bir anda kendime kızarak fincanlardan birisini geri döktüm. Fazla hayallere kapılıyordum. Korkut durduk yere neden benim yaptığım kahveyi içsindi?

 

Elimde kahvelerle mutfaktan çıkıp erkeklerin olduğu odaya doğru yürüdüm. İçimden dualar ediyordum. Odadan içeri girdiğimde Korkut ile göz göze geldim. Kapının tam karşısında oturuyordu. Ondan bakışlarımı çekip elimdeki tepsiyle birlikte kayınbabama gittim. Önünde eğilip kahvesini verdim. "Eline sağlık kızım."

 

Bu evde en sevdiğim şeylerden birisi de büyüklerin bana 'kızım' demesiydi. Sadece lafta da değildi bu söylemeleri. Onlar beni öz kızı gibi seviyorlardı. Sevmeselerdi sırf gitmek istemedim diye defalarca kapıdan babamı kovmazlardı. Ne yapsam haklarını ödeyemezdim.

 

Odadan çıkıp yan odaya girdiğimde sessizce kahveleri verdim. Ayağa kalktığımda kayınvalidemin sesi duyuldu. "Otur Belkıs." Derin bir nefes alıp yanına oturdum. Kayınvalidem elindeki kahveyi halının üzerine koydu. "Korkut, seninle evlenmeyi kabul etmiş."

 

Şaşırmış gibi mi yapmam gerekiyordu? Bizim konuştuğumuzu bilmiyorlardı. Hiçbir tepki vermedim. "Yarın sabah hoca gelecek nikahınızı kıymaya." demesiyle gözlerim kocaman açıldı. Neyse ki yere baktığım için kimse bu hareketimi görmemişti.

 

"Düğün ya da başka bir şey yapamayacağız, bunu sen de anlarsın." dediğinde başımı salladım. Ölen oğlunun karısıyla diğer oğlu evleniyor diye davul mu vurduracaklardı? "Kurban kesip yoksullara dağıtacağız. Hem de evlendiğinizi köye duyurmuş olacağız." Bir şey demeden tekrar başımı salladım.

 

"Böyle şeyler yaşamanı hiç istemezdim Belkıs." dediğinde yüzüne baktım. Onun ne suçu vardı sanki? "Hayırlısı böyleymiş ana." dedim elini tutarak. Her ne kadar kötü bir durum olsa da daha beterinden iyiydi. Nankörlük edemezdim. Hele de sevdiğim adamla evleniyorken...

 

"Öyle kızım öyle de yaşadıkların kolay değil, yaşayacakların da öyle." dediğinde burukça tebessüm ettim. Zaten ben ne zaman kolay şeyler yaşamıştım ki? Alışmıştım zorluğa.

 

"Yarın sabah kızlar eşyalarını taşıyacaklar." dediğinde nefesimi tutarak gözlerine baktım. Korkut'un odasına mı geçecektim? Korkut bunu ister miydi?

 

"Ana, Korkut istemezse..." Kayınvalidem kafasını iki yana salladı. "Seni nikahına almaya karar verdiyse aynı odada olacaksınız. Evlilik bu, oyun değil. El alemin ağzı sussun diye evliliği oyun haline getirecek değiliz."

 

Korkut böyle düşünmüyordur...

 

Derin bir nefes alıp başımı salladım. Zaten ben ne diyebilirdim ki? Başımı sallayıp kabullenmek zorundaydım. "Korkut'a alışmaya çalış Belkıs."

 

Kayınvalidem için de zor olmalıydı. Önce oğlu Kahraman için bana öğütler verirken şimdi Korkut için veriyordu. Nasıl bir işti bu?

 

"Kolay değil bilirim ama alışmak zorundasın kızım." Yine sessizce başımı salladım. Ben ona alışırdım da o bana alışmazdı.

 

"Bu sözleri sana söylemek benim için ne kadar zor bir bilsen Belkıs. Yarın sabah o odadan çıkarken Kahraman'ı o odada bırakacaksın. Onu da yanına alırsan bir odaya üç kişi sığmaya çalışırsınız. Sığamazsınız kızım." Bu sözleri söylerken dolan gözlerinden anlamıştım zorlandığını.

 

Kahraman'ı ardımda bırakıp bir başka hayata mı geçecektim? Bunu yapamazdım. Ne ben yapardım ne de Korkut. Bizim aramızda hep Kahraman olacaktı. Korkut, bana bakarken hep abisini görecekti. Korkut bana ne zaman kızsa aklıma yumuşacık kalbi olan Kahraman gelecekti. Onu ardımda bırakamayacaktım.

 

"Çık şimdi odana. Bugün son kez o odada olacaksın." Kafamı yine usulca sallayıp ayağa kalktım. Odanın kapısına doğru gittiğimde yine içime derin bir soluk çektim.

 

Yarın beni yepyeni bir hayat bekliyordu. Belki de beklemiyordu...

 

Odadan çıkıp avluya vardığımda kenarda duran gaz lambasını elime aldım. Şimdi odama gitmek istemiyordum. Biraz daha temiz hava almak istiyordum.

 

Bahçe kapısına doğru yürümeye başladım. Rahat rahat oturup, hava alabileceğim başka bir yer yoktu. Kapıya yaklaşınca ses çıkarmasın diye kapıyı kavaşça ittim. Yine ufak gıcırtı sesiyle açılmıştı.

 

Elimdeki gaz lambasını sol tarafa çevirmemle korkuyla sıçrayarak arkamdaki duvara yaslandım. Korjut buradaydı. Burada olmaz zannetmiştim.

 

"Korkma, gel." diye konuştu sessizce. Bugün benim oturduğum yerde oturuyordu. Köpeği de yanındaydı. Korkut onun başını okşuyordu.

 

Köpeğiyle göz göze geldiğimizde daha da korktum. Bu köpeğin bir gün beni parçalamasından korkuyordum. "Ben varken sana zarar veremez." diye konuştu köpeğine dönerek.

 

Kapıyı usulca kapatıp Korkut'un yanına yürüdüm. Aramıza gaz lambasını bıraktım ve oturdum. Hava biraz soğuktu.

 

Sessizce oturduk. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki duymasından korkuyordum. Korkut'un köpeği hareketleninca korkarak dizlerimi kendime çektim.

 

Korkut, köpeğinin kafasına çenesini yaslamıştı. Köpeğini çok seviyordu. Sanki en sevdiği şey oydu. "Köpeğini çok mu seviyorsun?" diye sordum. Onunla konuşmak istiyordum.

 

"Benim için herkesten, her şeyden değerli." Gülümsemiştim. Cılız ışıkta parlayan gözleri hoşuma gitmişti. Onun gözleri parlamazdı. Işık yansımıştı.

 

"Ne zamandır seninle?" diye sordum. Korkut başını köpeğinden çekip bana döndü. Köpeğinin boynundaki tasmayı sımsıkı tutuyordu. Ben korkuyorum diye tuttuğunu bilmek beni sevindiriyordu.

 

"Ben 10 yaşındayken babam bana hediye etmişti." dediğinde yüzümdeki gülümseme kocaman oldu. Bu köpek onun çocukluk arkadaşıydı. "Ne güzel." dedim gözlerine bakarak. Korkut köpeğine dönüp diğer eliyle başını okşadı. Köpeği nedense bana havlamamıştı. Yine bakışları kötüydü ama havlamıyordu.

 

"Bana havlamıyor mu artık?" dediğimde gözlerini bana çevirip geri köpeğine dönmüştü. "Belki de eskisi kada nefret etmiyordur senden."

 

Belki de sahibi artık benden nefret etmiyordur.

 

Bir anda burnuma değen ıslaklıkla başımı göğe kaldırdım. Yağmur serpiştiriyordu. "İçeri git hadi, ıslanacaksın." Korkut'un kurduğu cümle kalbimi hızlandırdı. Beni mi düşünüyordu? Basbayağı beni düşünüyordu.

 

"Yağmurda ıslanmayı severim." dedim sessizce. Hem severdim hem de onu bırakıp gitmek istemiyordum. "Yaz sıcağı olsa haklısın ama hava soğuk, hastalanırsın."

 

Allah'ım beni düşünüyordu.

 

"Sen de ıslanacaksın." dediğimde ayağa kalktı. "Ben de eve gireceğim." Köpeğini kulubesine doğru götürürken ben de ayağa kalktım. Kafamı yine göğe kaldırdım. Ellerimi de iki yana açtım. Avuçlarıma ve yüzüme değen damlalar hoşuma gidiyordu.

 

Korkut'la düşman gibi değil de iki arkadaş gibi konuşmak da hoşuma gidiyordu. Hep böyle konuşacak olursak daha fazlasını istemezdim. Hayır, isterdim. Ben ona doyamazdım.

 

Korkut'un geldiğini adım sesleriyle anladığımda ona döndüm. Korkut'la karşı karşıyaydım şimdi. Onun bedenine göre daha küçük bir bedene sahip olsam da öyle çok cürümsüz birisi de değildim. Tamam zayıftım ama kısa değildim. Korkut'tan bir kafa boyu kısaydım. Belki biraz daha...

 

"Yarın sabah nikahımız kıyılacak." dediğinde avcumla eteğimi sıkıştırdım. Çok heyecanlanıyordum. Elimde değildi. "Eşyalarımı senin odana taşıyacaklar." dedim sessizce. Bunu bilmiyorsa bilsin istemiştim. Sabah görünce çok kızabilirdi.

 

"Biliyorum Belkıs." Bana her ismimle seslenmesinde boğazımda yumru oluşuyordu. Kalbim inanılmaz bir çırpınışa geçiyordu.

 

"Kızarsın diye düşünmüştüm." dediğimde tepki vermeden yüzüme bakmaya devam etti. Gözlerimi gözlerinden çekip göğsüne baktım. Uzun süre gözlerine bakamıyordum.

 

"Dün konuştuklarımızı unutma Belkıs." dediğimde dudaklarımı birbirne bastırarak başımı salladım. Unutmazdım. Zaten o da unutturacak gibi durmuyordu.

 

"Beni o eve göndermediğin için sağ ol Korkut." dedim gözlerine bakarak. Korkut kafasını sağ tarafa çevirip geri bana döndü. "Hadi, çıkalım bahçeden."

 

Yağmur git gide hızlanıyordu. Başımdaki şal iyice başıma yapışmıştı. Hızlıca eğilip gaz lambasına uzanmıştım ki lambayı düşürdüm. Zaten içindeki ateş iyice sönüklenmişti. Ben de düşürünce tamamen sönmüştü.

 

Etraf zifiri karanlığa bürününce korkuyla gözlerimi hafifçe açtım. Ay ışığı bile yoktu. "Belkıs, kalk." dediğinde eğildiğim yerden kalktım. Korkut'un silüetini görüyordum.

 

"Yürü hadi." dedi. Onun önündeydim. Arkamı ona dönüp kapıya doğru dikkatli adımlar attım. Daha doğru atamadım. Tökezlemiştim. "Sanki hiç bilmediğin yer mi burası Belkıs? Yolunu da ezberleyemişsin."

 

Korkut'un dedikleriyle başımı ona çevirdim. Bilsem bile telaş yapmıştım. Hiçbir yer görünmüyordu. "Biliyorum ben yolu, ayağım taşa takıldı." diye söylenerek kapıya gidip kapıyı tuttuğumda elime yumuşak bir şey değdi.

 

Korkuyla çığlık atıp geriye kaçtığımda sırtım bir yere yaslandı. Bu yer Korkut'un göğsünden başka bir yer değildi. Kalbim hem korkudan hem de heyecandan duracaktı şimdi.

 

Korkut kollarımdan tutarak beni kendisine çevirdi. "Niye bağırıyorsun Belkıs?" diye sinirli bir sesle konuştuğunda ben hâlâ onun göğsüne yaslandığım gerçeğini kabullenmekle meşguldüm.

 

"Belkıs." diye sert bir sesle tekrar konuştuğunda kendime geldim. "Kapıda bir şey var Korkut. Yumuşak yumuşak elime değdi." Korkut kapıya doğru çevirdi başını. "Buna mı çığlık attın gece vakti?"

 

Kaşlarımı çatarak geriye çekildim. Kollarımdaki ellerini çekmişti. "En fazla sümüklü böcektir." Gözlerimi kocaman açtım. "Ne?" dedim korkuyla. Sümüklü böceklerden korkardım. Hatta bana iğrenç gelirlerdi.

 

"Korkut ciddi misin sen?" dedim sol elimi kaldırarak. Korkut kolumu tutarak önüme geçti. "Ölmezsin." Yüzümde değişik bir ifadeyle elime bakıyordum. Ben az önce sümüklü böceğe mi dokunmuştum?

 

Korkut kapıyı açmıştı. "Gel hadi." dedi ama kımıldamadım. "Belkıs, gelsene." Hâlâ elime bakıyordum. Omzumda hissettiğim elle birlikte arkamı döndüm. Korkut yanıma gelmişti. "Eline bakmayı bırak da yukarı çıkalım."

 

Elimi kendimden uzak tutarak yürüdüm ona doğru. Korkut elime bakıp söylenmişti. "Dur burada." deyip sağ taraftaki mutfağa girdiğinde herkesin ne ara odalarına çekildiklerini anlamaya çalışıyordum.

 

Biraz sonra bir tıkırtı işittim. "Korkut sen misin?" diye sordum. Korkmuştum. "Bahçeye gir." demesiyle arkamı dönüp bahçeye girdim. Hiç sorgulamamıştım.

 

"Ellerini yıka." deyip elime bir sabun vermesiyle şaşırarak yüzüne baktım. Elinde bir ibrik vardı. Bana su ve sabun getirmişti. Dişlerimi göstererek güldüm.

 

Az önceki korkum gitmişti. Şu anın keyfini yaşıyordum. "Sen bana suyla sabun mu getirdin?" diye şaşırarak sordum. Korkut kaşlarını çatmıştı. Karanlıkta da olsak bunu fark edebilmiştim.

 

"Yıkacak mısın yoksa seni burada bırakıp gideyim mi?" dediğinde hızlı hızlı başımı salladım. Korkut elindeki ibriği eğerek elime su damlattı. Yağmur damlaları bizi ıslatmaya devam ederken ben ellerimi yıkıyordum. Sol elimi iyice köpürttükten sonra Korkut'un döktüğü suyla köpüğü yıkadım.

 

"Teşekkür ederim." dedim. Korkut asla cevap vermeyip ardını döndü ve yürüdü. Ben de hızlıca peşinden yürüdüm. Korkut mutfağa girince ben de elimdeki sabunla birlikte peşinden gittim.

 

Üzerimizdeki sular mutfağa damlıyordu. "Korkut, mutfak kirleniyor." diye söylenip mutfaktan hızlıca çıktım. Korkut da elindeki ibriği bırakıp benim ardımdan çıktı.

 

"Yürü Belkıs yürü." deyip beni önüne kattı. Odama çıkana kadar benim yanımdan ayrılmamıştı. O olmasaydı ve karanlıkta kalsaydım, kesinlikle ağlıyor olurdum.

 

Merdivenleri bitirdiğimizde o sağ tarafa giderken ben de sol tarafa gittim.

 

Yüzümdeki büyük gülümsemeyle odama girdim. Girer girmez de kenarda duran mumu yaktım. Elimin yüzeyiyle sırtıma dokundum.

 

Sırtımı göğsüne yaslamıştım. Sanki göğsü benim sırtım kadardı da iki uyumlu parça gibi birbirine oturmuşlardı.

 

Kalbim o anı düşündükçe daha da hızlanıyordu. Ellerim titriyordu. Hatta sadece ellerim değil tüm bedenim titriyordu. Bu titremenin üşüdüğüm yüzünden olmadığına emindim.

 

*

 

Merhabalar.

 

Fazla bekletmek istemiyorum ama bir türlü Can Suyu yazmaya oturamuyorum. Can Suyu yazmam için özel bir moda girmem gerekiyor.

 

Neyse.

 

Bölümü beğendiniz mi?

 

Korkut yumuşuyor mu sizce?

 

Yoksa nikahtan sonra yine sert, soğuk haline mi döner?

 

Belkıs hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Bol bol yorum yapın lütfen. Ve şu köşedeki yıldıza da basarsanız çok sevinirim.

 

Sizi seviyorum.❤

 

İnstagram: ilayda.taspinarr

Bölüm : 29.12.2024 21:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...