12. Bölüm

12. Bölüm: "Virane."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Yeni bir hayata mı başlıyordum? Sabaha kadar düşünmüştüm. Yeni hayat neydi? Bugün eğer yeni bir hayata başlıyorsam neler olacaktı? Gerçekten de bugünden sonrası dünümden farklı mı olacaktı?

 

Artık neredeyse umutsuzluktan çürümeye yüz tutmuş kalbim buna inanmıyordu.

 

Öyle bir kalbe sahiptim ki bazen tam bir umut cennetine dönüşüyordu. Cennet'te hep güzel şeyler olurmuş ya. Benim kalbim de umuttan oluşan bir cennete dönüşüyordu. Doğrusu şu an bile öyleydi.

 

Ama bir yandan da kalbim çürümüştü. Öyle uzun zamandır sevgi görmüyordu ki bu kalbim, çürümek zorunda kalmıştı.

 

Aynı anda hem böyle umut dolu hem de umutsuz içinde sürünen birisi nasıl olabilirdim?

 

Bugün benim için büyük gündü. Bugün ben bir kez daha evlenecektim. Hayatım boyunca sadece bir adamla evlenmeyi hayal etmiştim ama ben iki adamla evlenecektim. Aslında en baştan beri istediğim adamla evlenecektim

 

Hayallerimde evli olduğum adamın karısı olacaktım.

 

Bugün mutsuz olmak istemiyordum. Hele şu an gözümün önünce bomboş dolabı görünce mutsuzluk kalbime girmesin istiyordum. Artık bir odam yoktu. Artık onun odasına gidiyordum.

 

Bir adamla ikinci kez aynı odayı paylaşacaktım...

 

Bu kez diğerinden daha farklı olacaktı. İlkinde sevmediğim bir adamla paylaşmışken şimdi ismini dilimden düşüremediğim adamla paylaşacaktım.

 

Korkut her ne kadar bana umut vermese de ben ondan umut alıyordum. Eşi olacaktım. Onunla bir odayı hatta bir yatağı paylaşacaktım.

 

Şimdi beni üzen tek şey vardı. O da Korkut'un düşünceleriydi. Ben heyecanla eski odamı süzerken belki de o şu an odasına alınmış eşyalarıma üzgün bir şekilde bakıyordu. Kendi ağzıyla demişti; ne olursa olsun ben onun abisinin karısıydım.

 

Saatler geçmiyordu sanki. Az sonra nikahımız kıyılacaktı ve hoca gelmek bilmiyordu. Heyecandan buraya düşüp bayılmaktan korkuyordum.

 

Yaklaşık bir buçuk yıl evveli hatırlıyordum. O gün de böyle heyecanlıydım. O gün de Korkut için heyecanlıydım. O gün dünyam başıma yıkılmıştı ama belki de bugün tüm yıkıntılar toplanacaktı.

 

Toplanır mıydı? Virane olmuş dünyam ayağa kalkar mıydı? Korkut kaldırmama yardım eder miydi? Yoksa daha fazla mı yıkardı?

 

İnanmak istiyordum. Yeni bir hayata başladığıma inanmak istiyordum. İçimdeki tohumun büyüyüp fidan olduğunu görmek istiyordum. Artık bu fidana can suyunu versinler istiyordum. Ben bu hayata tutunmak istiyordum. 18 yıl boyunca tutunamadığım şu hayata tutunabilmem için bir sebep olsun istiyordum.

 

Korkut kesin konuşsa da ben ona âşıktım işte. Âşık bir insan nasıl o sözleri kabullenebilirdi ki? İmkânsız değildi işte. Karısı olacaktım. Günah mıydı ki beni sevmeyecekti? Onu bu denli sevmem günah mıydı? Böyle güzel bir günah olur muydu?

 

"Belkıs, aşağıya gel." Korkut'tu bu. Onun sesiydi. Kapının önünden gelmişti sesi. Beni çağırmaya mı gelmişti? Kalbim hızla çırpınmaya başlarken arkamı dönüp kapıya doğru hızlı hızlı gittim. Tam kapı kulpunu tutmuştum ki kayınvalidemin dedikleri aklıma geldi.

 

Kahraman'ı bu odada bırakmam gerekliydi.

 

Nefesim tıkanırken elimi sağ koluma doğru atıp kolumu sıktım. Tekrar arkamı döndüm. Odaya baktım. Bir yıldır beni yalnız başına misafir eden bu odaya... Kahraman ile benim odama...

 

Gözlerim dolarken elimi bu kez ağzıma bastırdım. Burnumdan içeri derin bir soluk aldım. Onu bırakıp çıkacak mıydım bu odadan? Pencerenin kenarındaki koltuğa kaydı gözlerim. Sanki burada oturup bana bakıyordu. Üstelik gülümsüyordu. O hep gülümserdi. Ben mutluyum diye şu an bile gülümsüyor olduğuna emindim.

 

"Affet beni Kahraman." diye konuştum sessizce. Elimi ağzımdan çektim. Burnumu çektim. "Kardeşine vurulan bu Belkıs'ı affet Kahraman." Affeder miydi? Affederdi. Onunla evlendim diye kendisine kızan o adam beni affederdi.

 

"Kardeşine de kızma Kahraman. Korkut seni çok seviyor. Öyle çok seviyor ki, beni hâlâ senin karın olarak görüyor. Hep de öyle göreceğini söylüyor." derken yanımdaki duvara elimi yasladım. "Şimdi seni bu odada bırakacağım Kahraman. Mecburum buna." deyip kapıya geri döndüm.

 

Kapı kolunu tutup yavaşça açarken başımı geriye çevirip odaya tekrar baktım. "Seni çok seviyorum Kahraman. Âşık değilim ama çok seviyorum." diye fısıldadım ve odadan çıktım. Sonra da kapıyı örttüm.

 

Kahraman arkamda kaldı. O odaya sıkışıp kaldı.

 

Karşımdaki merdivenlere doğru yürüdüm. Korkut bana seslenip aşağıya inmiş olmalıydı. Merdivenlerden inerken kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Üzerimde koyu kırmızı bir elbise vardı. Bu elbiseyi çok seviyordum. Korkut'un karısı olurken bunu giymek istemiştim. Başımda da beyaz bir şal vardı.

 

Merdivenleri bitirdiğimde büyük odaya doğru yürüdüm. Burada olduklarına emindim. Kapının önüne gelince duyduğum seslerle burada oldukları kesinleşti. Ellerimi eteğime silip derin bir nefes aldım. Kapıyı usulca araladım.

 

Sol taraftalardı. Korkut, Kayınbabam, hoca olduğu belli olan bir adam ile Korkut'un amcasının oğlu vardı. O ne ara gelmişti bilmiyordum. Kapıdan içeri giren beni fark ettiklerinde hepsi de bana dönmüştü. Başımı önüme eğerek birkaç adım onlara doğru gittiğimde hoca eliyle karşısını gösterdi. "Şöyle otur kızım." diye konuştu.

 

Gösterdiği yer Korkut'un yanıydı. Artık rahat rahat Korkut'un yanına oturabilecek miydim? Bu benim için serbest mi olacaktı? Korkut izin verirse elbet öyle olurdu. Şimdi ilk oturuşum olacaktı ama son olmayacaktı.

 

Ufak adımlarıma Korkut'un yanına gidip oturdum. Korkut dizlerinin üzerine oturmuş iki elini de dizlerinin üzerine koymuştu. Büyük elleri yumruk halindeydi. Sıkmıyordu ama öyle duruyordu. Bulunduğumuz durum beni ne kadar mutlu ederse etsin onu etmediği belliydi.

 

Hoca konuşmaya başladığında gözlerimi kendi ellerime çevirdim. Hoca daha önce de duyduğum bazı dualar okumaya başladı. Bu ikinci nikahımdı ama birincisinden çok farklıydı. Bana soru sorulunca cevap verememekten korkuyordum.

 

Korkuyla dudaklarımı ısırarak beklemeye devam ettim. Nihayet hoca bana sorusunu sormuştu. Onun karısı olmayı kabul edip etmediğimi soruyordu. Bu kadar hevesli olduğum belli olmasın diye sesimi olabildiğinde kısmıştım. Hoca üç kez sordu ve ben üçünde de kabul ettim.

 

Şimdi sıra Korkut'taydı. Ya kabul etmezse diye korktum. Ama evleneceğimizi o söylemişti bana. Şimdi tam da nikahımız kıyılırken benden vazgeçer miydi? Vazgeçerse hiç kırılmadığım kadar kırılırdım. Ben düşüncelerimle boğulmaya devam ederken o güzel sesini duydum. O da beni kabul etti. Hoca iki kez daha sordu. İkisinde de kabul etti.

 

Sonra da kayınbabam ile Korkut'un amcasının oğluna sordu. Onlar da kabul etti. Kalbim atabileceği en büyük hıza ulaşmıştı. Ellerim titriyordu. Hoca dua etmeye başladığında ellerimi kaldırdım. Titrediğini görmesinler istiyordum ama görünmeyecek gibi değildi. Hatta Korkut'un kafasını oynatarak ellerime baktığını bile görmüştüm.

 

Hoca duasını bitirince okumam gereken sureyi okumuştum. Nikahımız kıyılmıştı. Artık onun karısıydım. Korkut'un karısı Belkıs...

 

Gözlerimi art arda birkaç kez kırpıştırdım. Şu an gerçek miydi? Çok garipti. 2 yıldır hayalini kurduğum şey gerçek olmuştu. Onun karısı olmuştum. İstediğim gibi olmamıştı ama olmuştu işte. Artık karısıydım.

 

Hoca ayağa kalktı. "Allah hayırlı eylesin." diye konuştu. Hoca ayağa kalkınca diğerleri de ayağa kalktı. Hatta Korkut da kalktı. Hoca odadan çıkarken onlar da peşine takılmışlardı. Odada bir başıma kaldığımda elimi kalbime bastırdım. Soluklarımı sesli bir şekilde alıp vermeye başladım.

 

Evlenmiştik.

 

Buna inanmam biraz sürecek gibiydi. Oturduğum yerden ayağa kalktım. Şimdi ne yapacaktım? Her gün ne yapıyorsam onu yapmam lazımdı. Mutfağa gidecektim ve yapılması gereken şeyleri yapacaktım.

 

Odanın kapısından çıktığımda sağ taraftaki büyük kapının önünde duran Korkut'a baktım. Amcasının oğluyla konuşuyordu. Karşısındakinin aksine Korkut'un bakışları oldukça sert görünüyordu. Her zamanki gibiydi yani. Şaşırmamıştım. Ona ilk kez sevdiğim adam değil de kocam gözüyle bakıyordum. Gerçekten de evlenmiştik.

 

Dün akşam ona sırtımı yasladığım geldi aklıma. Belki de bundan sonra bile isteye yaslayabilecektim.

 

Kendimi çok fazla umutlandırıyordum. Bana kesin bir şekilde nasıl olacağımızı söylese de ben gerçek bir evliliği hayal etmeden yapamıyordum.

 

Mutfağa girdiğimde içeride kimse yoktu. Akşam yemeği hazırlığı için daha çok erkendi. Gerçekten ben ne yapacaktım şimdi? Yapılması gereken temizlik bile yoktu ki. Bugün her yer zaten temizlenmişti.

 

Mutfağın kapısına doğru giderken içeriye giren Saniye'yle yüz yüze geldik. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki sanki benden iğreniyormuş gibi bakıyordu. Onu zaten sevmediğim için bu bakışları beni sinirlendirmişti.

 

"Hayırdır Saniye?" diye sordum gözlerine bakarak. Bakışlarını benden kaçırıp kenara doğru çekildi. "Bir şey yok." dedi sadece. İrdelemeyip yanından geçtim ve odadan çıktım. Kaşlarım çatılmıştı. Bu kızın bana olan bu tavırları hiç hoşuma gitmiyordu. Nedenini de bir türlü anlayamıyordum zaten.

 

Avluya çıktığımda Korkut'un da amca oğlunun da gittiğini fark ettim. Evde duracak değillerdi ya zaten. Bu kez karşımdaki kadınların oturduğu odaya doğru gittim. Acaba buradalar mıydı? Kızlar odasında da olabilirlerdi aslında.

 

Kapıdan içeriye girdiğimde Kayınvalidemi, Nuriye halayı ve Eslem'i gördüm. Oturmuşlar sohbet ediyorlardı. "Gitti mi hoca?" diye soran kayınvalideme başımı salladım. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşmuştu. İki oğlunu da benimle evlendirmek zoruna gitmiyor muydu?

 

Yanlarına gidip oturdum. Gün boyu bu akşamı düşündüm. Onunla aynı odaya girecektim. Yanındayken heyecandan saçmalamamak için dua ettim. Akşama kadar onunla olan odamıza girmemiştim. Normalde gün içinde odama giderdim ama bugünü tamamen aşağıda geçirmiştim.

 

Nedense o odaya girmekten şu an korkuyordum. Sanki orası hâlâ sadece Korkut'un odasıydı. İçeri girdiğim için bana kızmasından korkuyordum. Kızar mıydı? Sonuçta artık orası bizim odamız olmuştu. Kızmaya hakkı yoktu.

 

Bugün köydeki yoksullara kurbanlar kesilip dağıtılmıştı. Artık tüm köy evlendiğimizi duymuşlardı. Kimilerinin çenesi bu şekilde kapanmış olsa da konuşan daha birçok insan olacağına emindim. Asla kendi hayatlarından başka hayatlara karışmayı kesmiyorlardı. Hatta kendi hayatlarına karışamayan insanlar gelip benim hayatıma karışıyorlardı.

 

Akşam yemeğimizi yemiş şimdi de sofraları topluyorduk. Her an aklım Korkut'ta olduğu için çeşitli birçok şey düşünüyordum. Ama en çok düşündüğüm şey odaya girip baş başa kalacağımız zamandı. Korkut'un bana olan tavrıyla içimde bazı şeyler netlik kazanacaktı.

 

Nikahımızın kıyılmasından itibaren daha tek kelime bile konuşmamıştık. Sadece birkaç kez karşı karşıya gelmiştik. Onu her görüşüm beni daha da heyecanlandırmaya başlamıştı. Artık eşimdi, nasıl heyecanlanmazdım?

 

Ona bakmak benim en büyük hakkımdı. Bu hakkın olduğunu o düşünmese bile ona bakmak benim hakkımdı. Hem bunca yıldır onu seven kalbimin hakkıydı hem de artık eşi olan benim hakkımdı.

 

Taşıdığım siniyi mutfağa bırakıp doğrulduğumda belimi tutarak ovuşturdum. O sırada mutfağa Gülendam abla girdi. "Belin mi ağrıyor?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. "Sini ağırdı da yordu." diye konuştum. Bana gülümseyip diğer tarafa doğru yürüdü.

 

Mutfaktan çıkıp erkeklerin olduğu odaya gittim. Odadan içeri baktığımda Korkut'un da kayınbabamın da geriye çekildiğini gördüm. İçeriye sessizce girdim. Korkut kafasını kaldırıp bana bakmamıştı. Ellerine bakıyordu. Düşünceliydi. Neden düşünceli olduğunu biliyordum.

 

Yerdeki siniyi alıp doğruldum. Odadan çıkıp mutfağa doğru yürümeye başladım. Biraz sonra bu siniyi de bırakınca odadaki sofra bezini almaya geri döndüm. Odadan çıkan Melike'nin elinde sofra beziyle ekmekler vardı. Şimdi yapmamız gereken tek şey bulaşık yıkamaktı. Her işi yapmayı seviyordum ama bulaşık yıkamayı sevmiyordum. Hatta genellikle de ben yıkamıyordum. Özellikle de akşam yıkamayı hiç sevmiyordum.

 

Mutfağa gittiğimde herkesin mutfakta olduğunu gördüm. "Bulaşıkları şimdi mi yıkayacağız?" diye sordum girer girmez. "Biz Melike'yle yıkarız yenge." diye konuşan Eslem'e baktım. Evde çalışanlar olsa bile onlar da her zaman ev işlerine yardım ediyorlardı. "Ben de yardım etseydim." diye konuştum. Hiç istemesem de mecburiyetten diyordum.

 

Kızlar kabul etmeyince mutfaktaki minderlerin üzerine oturdum. Şu an yapabileceğim bir şey yoktu. Az sonra çayları götürmek için zaten kalkardım. Bugün benden kahve istememişlerdi. Normalde her yemekten sonra kahve içerlerdi.

 

"Yenge senin arkadaşın Ayşen var ya." diyerek bana baktı Melike. Ayşen'in ismini duyunca hızla ona baktım. "Ne olmuş?" diye korkuyla sordum. Ne o benden haberdardı ne de ben ondan. Korkmuştum. "Kötü bir şey yok, korkma." diye gülümseyerek konuştuğunda içim rahatlayarak nefesimi verdim.

 

"Hamileymiş." demesiyle gözlerim kocaman açıldı. "Gerçekten mi?" Melike gülümsemeye devam ederken başını salladı. Bu haber beni o kadar mutlu etmişti ki mutluluktan ağlayabilirdim. Ayşen yaklaşık 3 yıllık evliydi ama çocukları olmuyordu. Onun için çok üzülüyordum. Demek ki artık üzülmeme gerek kalmamıştı.

 

"Sen nereden duydun?" diye sordum kocaman sırıtan suratımla. "Bugün bir arkadaşımın yanına gitmiştim ya ben, orada duydum. Köyde her şeyi konuşuyorlar, biliyorsun." diye bezmiş bir yüz ifadesiyle konuşunca ben de o ifadeyi takındım. Keşke herkesin ağzını kapatmanın bir yolu olsaydı.

 

"Ne kadarlıkmış peki?" dediğimde Melike gülerek ellerini kaldırdı. "O kadarını da bilmiyorum yenge." Ben de gülmüştüm. Bu kadarını bilememesi normaldi. Şu an Ayşen'in yanına gitmeyi öyle çok istiyordum ki. Onunla sarılıp, mutluluğunu paylaşmak...

 

Herkes Ayşen gibi şanslı değildi aslında. Bunca yıldır Ayşen'e kocası tek kelime etmemişti. Yani anlattığı kadarıyla öyleydi. 3 yıl boyunca çocuğu olmayan kişilere herkes bu şekilde davranmazdı. Sanki tüm suç kadındaymış gibi yüklenirlerdi. Üstüne bir de kuma getirirlerdi. Neyse ki benim biricik arkadaşım şanslıydı.

 

Yüzümde kocaman gülümsemeyle Ayşen'i düşünmeye başladım. Kim bilir şimdi ne kadar mutluydu... Gülümsemeye devam ederken yan taraftan duyduğum kapı gıcırtısıyla başım mutfak kapısına dönmüştü. Bahçenin kapısından gelmişti bu ses. O bahçeye en çok giren ben ve Korkut olduğu için yine o girdi diye düşünmüştüm.

 

Eğer biraz daha cesaretli olsaydım şu an bahçeye giderdim. Ama değildim.

 

Yerimden usulca kalktım. Burada oturup beklemek içimden gelmiyordu. Korkut'u görmek istiyordum. Cesaretim olmasa da kendimi buna zorlamak istiyordum. Ayağa kalktığım esnada kapının sesini tekrar işittim. Mutfak kapısına gittiğimde Korkut ile köpeğini gördüm. Büyük kapıya doğru gidiyorlardı.

 

Yine köpeğiyle dışarıya çıkıyordu. Her akşam nereye gidiyordu acaba? Ağzımı açtım ama geri kapattım. Ne diyebilirdim ki? Sırf eşi oldum diye ona nereye gittiğini soramazdım. Sorsam bile cevap vermezdi.

 

Korkut evden çıkıp gittiğinde arkamı dönerek mutfağa geri girdim. Onun ardından baktığımı mutfaktaki herkes görmüştü. Ama birisi de ağzını açıp tek kelime etmemişti. İyi ki de etmemişti.

 

Çay hazır olduğunda elime tepsiyi alarak içi çay dolu bardakları taşımaya başladım. İlk kayınbabama sonra da diğerlerine dağıttım. Kayınbabam, Nuriye Hala ve kayınvalidem avludaki sedirde oturuyorlardı. Az önce Korkut'un gittiğini görmüş olmalılardı.

 

Hepsine de çayını tuttuktan sonra tepsiyi mutfağa bıraktım. Mutfakta duran mumluğu alarak bahçe kapısından geçtim. Bahçede oturmak bana iyi geliyordu. O yüzden biraz burada oturacaktım. Her zamanki oturduğum yere oturup mumluğu da yanıma koydum.

 

Aklıma dün burada Korkut ile konuştuğumuz geliyordu. Dün bana altıma minder almamı söylemişti. Her ne kadar umurunda değilmişim gibi hissetsem de beni umursadığını biliyordum. Bunun en büyük kanıtı benimle evlenmesiydi. Eğer beni önemsemeseydi babamın evine gitmeme izin verirdi. Ama o buna izin vermemişti. Belki abisi için yapmıştı ama yine de ben bundan kendime pay çıkarıyordum.

 

Oturduğum yerden kafamı göğe kaldırarak baktım. Ellerimi birbirine geçirdiğimde parmağımdaki boşluk dikkatimi çekti. Daha düne kadar parmağımda bir yüzük vardı. O yüzük bana Kahraman'ı hatırlatacaktı. O yüzüğü de o odada bırakmıştım. Uzun süredir parmağımda olduğu için şimdi parmağımın boş olması garip hissettirmişti.

 

Gökyüzüne bakmaya devam ederken içime derin bir soluk aldım. Bugün Korkut'un odasına girecektim. Bunun düşüncesi bile öyle heyecan vericiydi ki. Ben daha önce onun odasına hiç girmemiştim. Temizlik yapmak için bile girmemiştim.

 

Odasının yanındaki banyoya girmiştim yalnızca. Oraya da farkında olmadan girmiştim. Korkut sokmuştu o banyoya beni. Gözlerimi açamadığım zaman gözlerimi sıcak suyla temizlemişti. Sağ elimi gözlerime dokundurdum. Gözlerimde parmakları dolaşmıştı.

 

Sanırım aradan saatler geçti. Yanıma getirdiğim mum neredeyse tamamen bitmişti. Hatta az sonra sönerdi. Saatlerce burada oturmuş ve Korkut'u düşünmüştüm. Yaşanmayacak birçok hayal kurmuştum. Odaya çıkmamı geciktirmeye çalışıyordum.

 

O odaya tek başıma girmek istemiyordum. Sanki şimdi tek başıma girersem hep tek başıma girecekmişim gibi hissediyordum. Ama tek başıma girmek zorundaydım. Korkut bir türlü gelmiyordu. Sabaha kadar onu bekleyemezdim. Zaten omuzlarım ve sırtım da iyice üşümüştü.

 

Avludan hiç ses de gelmiyordu. Herkes odalarına çekilmiş olmalıydı. Yanımdaki mum sönmeden odaya çıkmak istediğim için ayağa kalktım. Mumluğu sağ elimde tutarak açık mavi renginde olan ama gecenin zifirisinde rengini göstermeyen kapıya uzandım.

 

Tam o an bir köpek havlaması işittim. Avludan gelmemişti bu ses. Daha uzaktandı. Korkut gelmiş olmalıydı. Heyecanla elimi kapıdan geri çektim. Az sonra bahçeye gelecekti. Az önce oturduğum yere tekrar oturdum. Hiç olmazsa onunla odaya çıkardım.

 

Oturduğum yerde ellerimi birleştirdim. Kafamı yere doğru eğmiştim. Biraz sonra beklediğim gibi bahçenin kapısı açıldı. Korkut'tan önce köpeğini gördüm. Hatta Korkut onu tutmuyordu. Salık olduğunu anlayınca korkuyla geriye çekildim. Bacaklarımı da kendime doğru çekmiştim.

 

Korkut beni fark eder etme eğilerek köpeğinin tasmasını tuttu. Bana baktı. Sonra da bacağıma sardığım kollarıma baktı. "Ben varken sana zarar veremez diyorum Belkıs. Korkma artık Kara'dan." dediğinde bacaklarımı serbest bıraktım. "Sen alışmışsın ama bana çok korkunç görünüyor." diye konuştum.

 

Korkut bana cevap vermeyerek köpeğini sağ tarafına alıp önümden geçip gitti. Duyduğum seslerden köpeğini bağladığını anlamıştım. Geri dönecekti ve artık ikimizin olan odaya gidecektik. Kafamı sol tarafa doğru çevirdim. Onu beklemeye başladım. Biraz sonra karanlıkta bana doğru gelen silüeti göründü.

 

Yanıma geldiğinde yüzüme baktı. Ben de başımı kaldırarak onun yüzüne baktım. Hâlâ onun karısı olduğum gerçeğine inanamıyordum. "Burada mı oturacaksın?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. "Kalk o zaman." diye konuştu. Mumluğu tekrar elime alıp ayağa kalktım. Korkut'un önünden gidip kapıyı açtım ve avluya çıktım.

 

"Odanda mum var mı?" diye konuştum. Bu elimdeki mum bitmişti ve oda da şu an karanlık olurdu. "Var." diye konuştu. Başka bir şey demeden yürümeye devam ettim. O da benim peşimden geliyordu. Sanki onun odasına değil de benim odama gidiyorduk. İkimizin odasına gidiyorduk... Bunu o da kabullenecekti ben de.

 

Biraz sonra merdivenleri bitirdik. Gözlerim daha düne kadar odam olan yere kaydı. Tam karşımdaydı. Bu merdiveni her çıkmamda da karşımda olacaktı. Korkut'un arkamda olduğunu hatırlayarak o odaya bakmayı kesip sağ tarafa yöneldim.

 

Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Onun odasına gireceğime inanamıyordum. Onun odasının odam olduğuna inanamıyordum. Biraz sonra onun odasının kapısına geldik. Kafamı hafifçe çevirerek Korkut'a baktığımda onun da bana baktığını gördüm.

 

"Geç hadi." diye konuştu. Kafamı sallayarak kapının kulpunu tuttum ve içeri girdim. Sağ ayağımla girdim. Hatta besmele bile çektim. Umut etmekten vazgeçmeyecektim. Bir gün, benim sevgim kadar büyük bir sevgiye layık olmasa da onun sevgisine layık olacaktım. Buna inanmaktan başka çarem yoktu.

 

Odadan içeri girdiğim esnada elimdeki mumun tamamen sönmüş olduğunu fark ettim. Gökyüzü bulutlu olduğundan ay ışığı da odaya giremiyordu. Karanlıkta olduğum için yavaşça arkamı döndüm. "Korkut, mum." diye konuştum. Korkut bana cevap vermedi ama yerinden kıpırdadı. Biraz sonra elinde yanan bir mumla bana döndü. Uzanarak eliyle mumluktaki kalan erimiş mumları temizledi. Sonra da elindekini mumluğa yerleştirdi. Ben ise onu izledim.

 

Kafasını yavaşça kaldırdığında onunla göz göze gelerek gözlerimi muma çevirdim. Korkut bir adım geriye çekildi. Ben de başımı etrafta çevirdim. Kapının yanında kocaman bir kıyafet dolabı vardı. Dolabın tam karşısında ise büyük bir yatak yer alıyordu. Pencerenin önünde hiçbir şey yoktu. Diğer yandaki duvarın önünde de ayna vardı. Aynanın alt tarafında ise çekmeceli bir dolap.

 

Odası büyüktü ve güzeldi. Odayı süzmem bittiğinde Korkut'a döndüm. Odasında bir koltuk yoktu. Koltuk olsaydı ayrı yatabilirdik. Her ne kadar onunla aynı yatakta yatmak istesem de bu ihtimali de düşünmüştüm.

 

Korkut yerinden hareketlenerek dolabının önüne gitti. Ona baktım. Dolabını açarak içinden bir şeyler çıkardı. Üzerini değiştirecekti. Ona bakmaya devam ediyordum ki bana baktı. Bana bakmasıyla arkamı döndüm. Giyinirken onu izleyecek değildim.

 

Dönmem de bir işe yaramadı aslında. Şu an önümde bir ayna vardı. Onu tam olarak göremesem de siluetini görüyordum. Üzerindeki gömleği çıkardığını görmemle gözlerimi sımsıkı kapattım. Ona bu şekilde bakmam doğru değildi. Kalbimin hızı artık şaşırmayacağım bir boyuttaydı. Eğer nefesimi dizginlemesem şimdi elimdeki mum sönerdi.

 

Biraz sonra Korkut'un tok sesini işittim. "Gözlerini açabilirsin." Yavaşça açtım. O da aynadan görmüş olmalıydı. Elimdeki mumluğu önümdeki aynalı dolabın üzerine bırakıp arkamı döndüm. Korkut yatağın sağ tarafına yatmıştı. "Rahatsız olursan araya yastık koyarsın." dediğinde gülümsedim. Ondan rahatsız olmam imkanı olmayan bir şeydi.

 

Ben de dolaba doğru gittim. Benim de üzerimi değiştirmem gerekliydi. Başımı da açacaktım. O beni defalarca başım açık görmüştü ama bu kez daha farklıydı. Onun yanında başımı açacaktım. Üstelik onun yanında üzerimi nasıl değiştirecektim?

 

Dolaptaki açık pembe renginde uzun geceliği elime aldım. Elimde gecelikle arkamı döndüğümde Korkut'un yastığa başını bastırarak yatıyor olduğunu gördüm. Gözleri de kapalıydı. Yine de onun görmemesi için aynalı dolabın olduğu yere doğru gittim. Buraya sırtı dönüktü.

 

İlk başımdaki şalı çıkarıp yere bıraktım. Sonra da üzerimdeki kırmızı elbiseyi çıkardım. Hızlı bir şekilde geceliğimi de giydim. Yere eğilip bıraktığım kıyafetleri topladım. Sonra da ensemde topladığım saçlarımı açtım.

 

Saç diplerim ağrıdığı için parmak uçlarımla başımı ovmaya başladım. Ben saçlarımı taramadan uyuyabilen birisi değildim. Ama tarağımın nerede olduğunu bilmiyordum. "Korkut." diye sessizce konuştum. Bana cevap vermedi. "Tarağımı nereye koymuş olabilirler?" diye sordum bu kez.

 

Yattığı yerden sadece üst gövdesini bana çevirdi. "Önünde durduğun dolaptadır." Son kelimeyi söylerken duraksamıştı. Gözleri saçlarıma kaymıştı. Kendimde övebileceğim tek yerim saçlarım olduğu için bunu garipsememiştim. Çünkü çok uzun saçlarım vardı. Ve bence çok güzeldi.

 

Korkut saçlarımdaki gözlerini gözlerime çevirdiğinde yutkundum. Onun karşısında ikinci kez gecelikle ve saçlarım açık bir şekilde duruyordum. İlki, gözlerimi temizlediği gündü. O günle bugün arasında çok fark vardı. Şu an ben onun karısıydım.

 

"O çekmecelere bak." deyip tekrar bana arkasını döndüğünde nefesimi vererek arkamı döndüm. Birkaç çekmeceye baktıktan sonra tarağımı bulmuştum. Saçlarımı aynaya bakarak yavaş yavaş taramaya başladım. Gözlerim aynadan sürekli onu buluyordu.

 

Az sonra yanına yatacaktım.

 

Saçlarımı tarama işim bitince mumluğu elime alıp yatağa doğru yürüdüm. Mumluğu yatağa uzak bir yere koyarak söndürdüm. Sonra da yatağa geri yaklaştım. Titreyen ellerimle yatağın üzerindeki yorganı açtım. Onunla yan yana yatacaktım!

 

Yatağa yavaşça oturup elimi kalbime yasladım. Az sonra durabilirdi. Korkut'un aksine ben sırtımı ona dönmeyerek başımı yastığa koydum. Şu an sırtı tam karşımdaydı. Aynı yataktaydık. Hatta aynı yastığa baş koyuyorduk. Şaka gibiydi.

 

Gözlerimi art arda birkaç kez kırpıştırdım. Nefesimi sesli bir şekilde alıp veriyordum. Bu halim Korkut'a ne düşündürüyordu acaba? Onu sevdiğimi anlayabilir miydi? Sevmesem ne diye böyle heyecanlanacaktım sanki?

 

"Hep böyle sesli mi nefes alıyorsun?" demesiyle elimi ağzıma bastırdım. "Nefes alma demedim Belkıs." diye söylendi bu kez. Bir şey demeyerek sırtına bakmaya devam ettim. Diyebileceğim bir şey yoktu.

 

"Ölmek istemiyorsan nefes al." dediğinde elimi ağzımdan çekerek nefesimi yavaşça verdim. Sonra başka kelime çıkmadı ağzından. Benim ise zaten çıkmıyordu. Dilimi yutmuş gibiydim. Sadece onun sırtını izliyordum.

 

*

 

Bir bölümün daha sonunda geldik.

 

Korkut, beklediğimizden daha yumuşak davranıyor sanki ya...

 

Korkut'un Belkıs'a âşık olduğunu düşünenler var mı?

Yorum yapıp yıldız vermeyi unutmayın. Diğer bölüm görüşmek üzere.❤

Bölüm : 29.12.2024 23:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...