16. Bölüm

16. Bölüm: "Ehvenişer."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

İnsanın çok acıması için kan mı akması gerekirdi? Kan akmadan da can acımaz mıydı? Eğer öyleyse bende bir sıkıntı vardı. Çünkü benim canım çok acıyordu. Bedenime bakan acımı anlamazdı. Sapasağlamdım ama çok yaralıydım. Ne garipti sapasağlam insanın içinin delik deşik olması.

 

Ama ben böyleydim. İçimi açıp baksalar paramparça bir Belkıs görürlerdi.

 

Hayatım bana sevmeyi bile layık görmemişti. Elbet vardı bir bildiği... Ama yine de canımın acısını durduramıyordum ki.

 

Kalbimde misafir ettiğim adam yanımda uyurken ama ben ona dokunamazken kalbimin acısını hafifletemiyordum. Aslında tek acıyan kalbim değildi. Her bir zerremde acı vardır.

 

Korkut'suzluğun acısıydı belki ya da sevgisizliğin...

 

Hiç, çok seviliyorum diyememiştim. Ama 2 yıldır çok seviyorum diyordum. Korkut'a duyduğum sevginin miktarını açıklamaya çok da yeterli olmazdı belki. Eğer o da beni sevse sevgim yere göre sığmazdı. Ondan bir gram da olsa sevgi görsem kalbimden sevgim köpürürdü.

 

Korkut bana değer veriyordu. Belki seviyordu da. Ama karısı olarak sevmiyordu. Gözünde küçük bir kızdım. Yahut abisinin karısıydım. Başka bir şey değildi. Her şey bu kadardı. Fazlası yoktu. Neden yoktu?

 

"Belkıs." Korkut'un tok sesini duyduğumda yattığım yerde sıçradım. Karşımda kapkara gözleriyle bana bakıyordu. Başı hâlâ yastıktaydı.

 

"Aklın nerede senin?" diye konuştuğunda ellerimi yanağımın altına koydum. "Anlamadım." deyip yüzüne baktım.

 

"Uyandığımdan beri gözünü kırpmadan suratıma bakıyorsun." demesiyle şaşırdım. Ben uyandığını bile fark etmemiştim ki. Düşüncelerimin içindeyken onun uyanması bilr dikkatimi çekmemişti. Eğer ismimi söylemese öylece ona bakmaya devam ederdim.

 

"Dalmışım sanırım." derken yattığım yerden kalktım. Korkut saçlarını kaşıyarak o da yerinden doğruldu. Dolaba doğru gittim. Üzerimdeki kırışmış geceliği çıkarmam gerekliydi.

 

Korkut'a karşı çekingenliğim git gide azalıyordu. Her lafı söyleyebiliyor, her hareketi yapabiliyordum yanında. Yatağa girip uyumaya bile çekindiğim zamanlar vardı. Artık alışmıştım.

 

Dolaptan Korkut'un kıyafetlerini çıkardım. Korkut ayağa kalkıp kıyafetlerini aldıktan sonra üzerini değiştirdi. Ne kadar alışsam da o üzerini değiştirirken ona bakamıyordum.

 

"Teyzem laf verirse cevap verme." dediğinde ona döndüm. "Uğraşır seninle, hiç cevap bile verme." dediğinde kafamı salladım. Uğraşacağına emindim zaten. "Bir şey demem." diye cevap verdim. Her ne kadar cevap vermek istesem de saygısızlık yapmazdım.

 

Korkut üzerini değiştirdikten sonra odadan çıkmıştı. Bahçeye gittiğine emindim. Dolabın önüne geçip içinden mavi renkte bir elbisemi çıkardım. Evlenmeden önce bu kadar elbisem olmamıştı. Şimdi haftada neredeyse her gün başka elbise giyiyordum.

 

Mavi elbisemi giydikten sonra başıma koyu mavi bir şal taktım. Saçlarımı iki örgü yapıp sırtıma salmıştım. Odadan çıkmadan önce dün Korkut'un yanağını öptüğüm yere baktım. Kendi kendime güldüm. İşaret ve orta parmağımla dudaklarıma dokundum. Ben dün onu öpmüştüm. İnanılır gibi değildi.

 

Dudağımdaki gülümsemeyle odadan çıkıp merdivenlere doğru yürüdüm. Gözlerim yine eski odama kaymış olsa da hızla merdivenlerden indim. Eğer orada kalsaydım üzülürdüm. Merdivenlerden indikten sonra mutfağa gittim. Gülendam abla buradaydı. "Hayırlı sabahlar abla." diyerek mutfağa girdiğimde bana döndü. "Hayırlı sabahlar kızım." diye konuştu.

 

Düne oranla çok daha keyifliydim. Dün her ne kadar işittiğim sesler canımı acıtmış olsa da Korkut'un arkamda durması beni mutlu etmişti. Üstelik Korkut'u öpmüştüm. Korkut bana kızmamıştı. Ben mutlu olmayacaktım da kim olacaktı?

 

Derin bir nefes alarak gülümsememi az da olsa azalttım. Gülendam ablaya yardım etmeye başladım. Biz kahvaltı için hazırlık yaparken mutfağa Güllü girdi. Onu görünce dilimi ısırıp geri işime döndüm. Dilimi ısırmamış olsam kesinlikle laf söylerdim. Muhatap olmak istemiyordum.

 

"Benim karnım acıktı. Sofra ne zaman hazır olur?" diye sormasıyla Gülendam abla ellerini eteğine sildi. "Az sonra hazır olur." diye konuştu. Güllü homurdanarak mutfaktan çıkınca soluğumu sinirle verdim. "Aptal." diye mırıldandım.

 

Suzan abla ve Saniye de geldikten sonra tüm işimizi halledip soframızı kurduk. Korkut ve babası tek başına koca odada yemek yiyorlardı. Onları yalnız gördükçe keşke tüm aile birlikte yesek diyordum. Bugün olmasa bile biz bizeyken birlikte yesek ne olurdu ki?

 

Sofradaki yerime oturduğumda Korkut'un teyzesinin bakışlarını fark ettim. Bana olan nefreti biraz daha artmıştı. Korkut ne demişti? Cevap bile verme.

 

"Karnımızı doyurup yola çıkacağız." diye konuşan kişi yine teyzeydi. Bu kadının sesini duymaya dahi tahammülüm yoktu. "Az daha kalsaydınız." diye konuşan ise kayınvalidemdi. Asiye teyze kafasını iki yana salladı. Suratı da asıktı. "Korkut pek güzel misafirperverlik etti, yeter o bize."

 

Laf yine bana dönmüştü...

 

"Asiye sen Korkut'tan o lafları hak ettin. Bizim de onun da rızası olan işlere burnunu sokmayacaksın." Nuriye hala oldukça sert bir şekilde konuştu. Evdeki en sert insandı Nuriye hala. Korkut'a da o kadar çok düşkündü ki ne olursa olsun Korkut'u korurdu.

 

"Karşısında teyze var onun. Çocuk gibi azarladı beni." diye inatla konuşup bana baktı. "Büyü mü yaptı ne yaptıysa bir anda tutulmuş karısına." dedi suratıma bakarak. Dediklerine inanamazken kayınvalideme baktım. O da şaşırmış görünüyordu.

 

"Abla ağzından çıkanı kulağın duysun. Korkut sana saygısızlık etmedi, karısını korudu. Şu laflarını duyarsa kalbini kırar, sus artık." diye ablasını uyardığında ablası onu umursamıyordu. Asiye teyze çatık kaşlarıyla bir bana bir de kız kardeşine baktı. Ona laf vermek istemediğimden ayağa kalktım. Kimseye bir şey demeden odadan çıktım.

 

O kadar alışmışlardı ki ezilen kadınlara... Asiye teyze kendisi de ezilmiş bir kadındı. Sevilmemiş, hor görülmüştü. Buna rağmen kadınların mutsuz olmasını istiyordu. Korkut'un beni savunması yerine teyzesi gibi düşünüp bana hayatı zindan etmesini istiyordu.

 

Kadınlar neden kadınlara zarar veriyordu? Erkeklerin verdiği zarar yetmiyor muydu?

 

Böyle düşünmem saçma mıydı? Benim de mi diğerleri gibi düşünmem lazımdı? Kadınlar sevilmemeli miydi? Ama Allah bize de can vermemiş miydi? Biz de üzülüyor, biz de mutlu olabiliyorduk. Niye mutsuz olmamız gerekiyordu? Niye kocamızı umursamamız gerekiyordu da onlar bizi umursamıyordu? Ben genç olduğumdan mı böyle düşünüyordum? Büyüdükçe değişecek miydi bu düşüncelerim?

 

Derin bir nefes alarak bahçe kapısına doğru gittim. Orada biraz oturacaktım. Zaten yaptığım başka ne vardı ki? İçim daralınca koşarak bahçeye çıkıyordum. Bahçe kapısından geçince hemen sol taraftaki taşın üzerine oturdum.

 

"Her şey geçecek." diye mırıldandım. Elbette her şey geçecekti. Kalbimde hissettiğim acı da geçecekti. Hangi acı bakiydi? Belki bu dünyada belki öbür tarafta geçecekti ama illaki geçecekti.

 

Orada dakikalarca oturdum. Kimse gelip gitmedi. Herkes halime anlayışlı yaklaşıyordu. Böyle güzel bir aileye gelin olmasaydım ne yapardım kim bilir?

 

Evet, hiç beklemediğim bir evlilik yaşamıştım ama Allah bir taraftan yüzümü güldürmüştü. Kahraman da Korkut da bana iyi davranmışlardı. Kahraman bir kez olsun bana kötü davranmamıştı. Beni severdi. Kıyamazdı da. Korkut da anlayışlıydı. Benim için üzülüyordu. Sinirli bir adamdı ama bana zarar vermiyordu. Sadece onu seven yüreğim acıyordu. Ona da zaten alışmıştım.

 

Tam ayağa kalkıyordum ki bahçenin kapısı açıldı. "Burada ne yapıyorsun?" Korkut beni görür görmez bu soruyu sordu. Burada olduğumu bilerek gelmiş olmalıydı. "İçeride sıkıldım biraz." deyip ona doğru tamamen döndüm.

 

"Teyzem bir şeyler mi dedi?" diye sorduğunda omuzlarımı silktim. Gülümseyerek yüzüne baktım. Ne çok seviyordum ben Korkut'u... Yüzüne bakarken bile yüreğimde bir şeyler oluyordu. "Önemli şeyler değil Korkut." diye konuştuğumda Korkut inanmayarak suratıma baktı. Ama ona bu olayı anlatmak istemiyordum.

 

"Sen çıkmayacak mısın bugün?" diye sordum. Korkut kafasını sallayıp kapıyı açtı. "Gidiyorum." dedi. Korkut bahçeden çıkıp gittiğinde ben de bahçeden çıktım. Yapmam gereken işleri yapmaya başladım. Akşama kadar başka işim yoktu zaten.

 

Akşam yaklaşırken misafirlerimiz toplanmış gideceklerdi. Onları yolcu etmek için hepimiz kapının önüne dizilmiştik. Yani kadınlar olarak hepimiz. Korkut ve kayınbabam evde değillerdi. Asiye teyze herkese sarıldıktan sonra benim önüme geldi. Ve beklediğim gibi bana sarılmadı. Gram umurumda değildi. Kızlarla da sarılmadım.

 

"Gelininiz bir an önce şu eve bebek sesi katsa bari." diyerek yine bana laf atmasıyla nefesimi tutarak kapıya baktım. Bebek sesini daha çok beklerlerdi. Tabii onlar Korkut ile beni normal bir evlilik yaşıyoruz zannediyorlardı. "İnşallah Asiye." dedi Nuriye hala.

 

Sonunda gitmişlerdi. Onlar gittikten sonra odama gidip odamı temizlemeye başladım. Hatta Korkut gelene kadar da odamdan çıkmadım. Evde hizmetli kişiler olduğu için ev temizliğini fazla da umursuyor sayılmazdım. Zaten tüm iş onlar yapıyorlardı.

 

Korkut'un geldiğini de odaya girmesiyle anlamıştım. O odaya girdiğinde ben yatağa uzanmış tavanı izliyordum. Kapıdan girmesiyle birlikte oturur hale geldim. Korkut bana baktı. "Uyuyor muydun?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım yalnızca. Korkut başka bir şey demeden üzerindeki ceketi çıkarıp dolabın önüne bıraktı. Sonra gelip yatağın diğer tarafına oturdu.

 

"Yarın çiftlik evine gideceğim. Daha doğrusu oradaki tarlaya gideceğim. Atları görmek ister misin?" diye sormasıyla gözlerimi kocaman açarak ona baktım. "Gerçekten mi?" diye hevesle sordum. Atlarla zaman geçirmeyi çok fazla seviyordum. Korkut bana başını salladı.

 

"Gelmeyi çok isterim." diye cevap verdim. Bu evde atlarla ilgilenmeyi sevdiğimi bilmeyen yoktu. Korkut hevesli halime bakarken dudakları kıvrılır gibi olsa da tam olarak kıvrılmış da sayılmazdı. "İşçileri kontrol etmeye mi gideceksin?" diye sordum. Korkut başını salladı. Korkut genellikle başını sallardı. Konuşması kolay kolay uzun olmazdı.

 

"Evdekiler de gelecek mi?" diye sordum bu kez. "Hayır." Korkut'tan gelen cevap beni gülümsetti. Sadece ben gidecektim. Korkut beni düşündüğü için oraya götürmek istemişti. "Teşekkür ederim." dedim bunun bilinciyle. Korkut oturduğu yerden kalktı. "Atları görmek iyi gelir sana." dedi ve odadan çıkıp gitti.

 

Git gide bana karşı yumuşuyordu.

 

Acaba kalbinde de bu yumuşama var mıydı?

 

Yerimden kalkıp ben de aşağı indim. Artık sofra hazırlanacak olmalıydı. Zaten odamdan genellikle sofra hazırlamak için ve temizlik için çıkıyordum. Başka işim yoktu. Aşağı indiğimde sofraların çoktan hazırlandığını görüp oturdum.

 

"Yarın yorganları çıkarıp havalandırın kızlar." Kayınvalidem kızlarına ve bana bakarak bu sözü söylediğinde gülen yüzüm bir anda düştü. Ama ben yarın atların yanına gidecektim...

 

"Tamam ana." diye konuşan Melike oldu. Ona bakıp geri kayınvalideme döndüm ve mecburen başımı salladım. Ben Korkut'la çiftlik evine gideceğim diyemezdim ya. Gerçi ben olmasam da evde bir sürü insan vardı. Onlar bu işi halledebilirlerdi.

 

"Çamaşırlar da birikti." diyen de Eslem oldu. Gerçekten tüm işler üst üste mi gelmişti? "Çamaşırları çiftlik evinde yıkamaya gidersiniz. Dursun bir iki gün daha." dedi kayınvalidem. Yani yarın gitmesem de birkaç gün sonra atların yanına gidecektim. Doğrusu hem atlar için hem de Korkut'la yalnız olacağım için heyecanlıydım. Birkaç gün sonra gidecek olmamız beni mutlu etse de yarın gitmiş olsam daha mutlu olacaktım.

 

Yemekler yendikten sonra sofraları topladık. Yarın çiftlik evine gitmeyeceğimin üzüntüsü yüzüme yansımıştı. Nedense çok üzülmüştüm. Korkut'un beni düşünmüş olmasına mutlu olmuşken gidemeyecek olmamdandı üzgünlüğüm. Normal bir üzgünlüktü bence.

 

Birkaç saat sonra insanlar odalarına çekilmişlerdi. Korkut, yemekten sonra köpeğiyle dışarı çıktığı için onu bekliyordum. O gelmeden odaya çekilmeyi pek sevmiyordum. Mutfağa geçip kendime kahve yapmaya başladım. Onu beklerken kahve içebilirdim.

 

Kahveyi bardağa doldururken bir anda köpek havlaması işitip yerimde sıçrayarak elimdeki bardağı devirdim. Kahvem dökülmüştü. Mutfak kapısına döndüğümde Korkut'u ve Kara'yı gördüm. "Ödüm koptu." diyerek elimi kalbime koyduğumda Korkut bana alay eder gibi baktı ve bahçeye gitti. Köpeğini bağladıktan sonra mutfağa geldi.

 

Dökülen kahveyi siliyordum. "Bu yerlere ikinci kahve döküşün." demesiyle elim durakladı. Kahraman'la evliyken Korkut mutfağa girdiğinde kahveyi dökmüştüm. Onu hatırlıyordu. Bir şey diyemedim. Bir anda yine içimi suçluluk sardı. Kahraman'a karşı duyduğum suçluluk...

 

Korkut yanıma geldi. Elimdeki fincanı alıp tezgaha bıraktı. Ona baktım. "Sana eskiyi hatırlattığım için üzgünüm." demesiyle şaşırarak gözlerine baktım. "Eskiyi hatırladıkça sen de üzülüyorsun ben de ama eskiyi değiştiremeyiz Belkıs." Dediklerine karşılık olarak başımı salladım. Bunu biliyordum. "Üstelik hatırlamamızı da engelleyemeyiz." dedi bu kez. Yine başımı salladım. "Eskiyi her hatırlamanda kendine ceza vererek suratını asma Belkıs."

 

Derin bir nefes alarak yanaklarımdaki saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Kahraman'a karşı çok suçlu hissediyorum." diye içimdeki hissi ona söyledim. Hiç çekinmedim, korkmadım. Korkut, bu güveni bana vermişti.

 

"Ağabeyimin sana kızmadığına eminim ben Belkıs. Bana kızsa da emin ol sana kızmıyordur." derken onun sesi de üzgün çıktı. Şimdiki kocamla eski kocamı konuşuyor olmak çok canımı yakıyordu. Üstelik eski kocamın onun ağabeyi olması acımı daha da artırıyordu.

 

"Bana kızmıyorsa sana hiç kızmaz Korkut." diyebildim. Korkut sadece beni korumak istemişti. Ağabeyinden kalan bir emanettim ben. Bu evdeki herkes bana emanet gözüyle bakıyordu. Korkut emanete sahip çıkmıştı. Ağabeyi kızmazdı ona.

 

"Kızıyordur Belkıs." dediğinde kafamı inatla iki yana salladım. Mumun sallanan ışık huzmeleriyle Korkut'un gözleri parlıyordu. Gözlerine bakarken ona biraz yaklaştım. "Kızmıyordur Korkut. Sen kızılacak bir şey yapmadın."

 

Korkut derin bir soluk aldı. Elini uzatarak az önce kulağımın arkasına gönderdiğim saçımı işaret parmağıyla öne çekti. "Saçlarına dokunacak hale geldim Belkıs. Ağabeyimin emanetiydin ama ben seni kendime emanet yaptım. Seni kendime eş yaptım." dediğinde gözlerim doldu. Elini hafifçe döndürerek tersiyle yanağıma dokunmasıyla nefesim kesilir gibi oldu.

 

"Bak sana dokunuyorum Belkıs. Bu yanlış değil, günah değil. Biz evliyiz. Ağabeyim seni kendime eş yapmama kızmaz mı Belkıs?" Dudaklarımı birbirine bastırarak ağlamamın önüne geçmeye çalıştım. Böyle düşündükçe hiçbir zaman beni sevmeyecekti.

 

"Ama yanlış değil Korkut." dedim sessizce. Korkut'u bu kadar çok sevmeseydim de bu lafı diyebilir miydim?

 

"Ağabeyim için yanlış." Kafamı hayır anlamında salladım. "Sen beni korumak istedin." diye fısıldadım. Kendini üzmesini istemiyordum. Korkut bana iyilik yapmıştı. O suçlu değildi. Hem gerçek eşiymiş gibi davranmıyordu ki bana. Biz aynı yatağı paylaşan iki insandık sadece.

 

"Ahirette yüzüme bile bakmazsa ne yaparım bilmiyorum Belkıs." Onun canı benden çok mu acıyordu acaba? Evet, ben de suçlu hissediyordum. Ama benim canımdaki acıya sebep olan şeyin çoğu Korkut'un sevgisine layık olamamamdı.

 

"Korkut, ağabeyin seni ne kadar çok sever, bilmez misin sanki?" diye kızar gibi konuştum. Gözlerime bakarken derin bir soluk bıraktı.

 

"Seni benden daha çok sevdi Belkıs."

 

Ne diyebilirdim? Bu cümleden sonra nasıl bir kelam edebilirdim. Ne dersem diyeyim kendini suçlayacaktı sanki. Yine de konuşmaya zorladım kendimi.

 

"Kahraman seni de anlar beni de. Eğer şimdi bizi görüyorsa mecbur kaldığımızı anlar. Hem bu şekilde evlenen ilk insanlar değiliz biz. Kahraman bunu elbet anlar." diye kendimi zorlayarak konuştum. Korkut iki eliyle çenesini sıvazladı.

 

"Başka yolunu bulabilirdim Belkıs. Seninle evlenmem şart değildi." Dedikleri canımı acıttı. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Zaten canımın acısı dile gelse ilk kelimesi Korkut olurdu.

 

"Sana iyi birini bulup, seni evlendirebilirdik." demesiyle üzüntüm bir anda sinire dönüştü. Geriye bir adım atıp suratına baktım. Soğuktu bakışlarım. Korkut da bunu fark etti.

 

"Korkut, n'olur sus, devam etmeye konuşmaya." dedim hırsla. Ben artık onun karısıydım. Nasıl bu lafı diyebilirdi?

 

"Her ne olursa olsun bir koca karısına böyle bir laf etmez Korkut." dediğimde Korkut anlamayarak suratıma bakıyordu. Nikahlı karısı için başkasıyla evlenmesini düşünüyordu. Bir kocanın böyle bir şey düşünmesi bile yanlıştı.

 

"Biz zaten birbirimize karı koca gözüyle bakmıyoruz. Kahraman bunun için bize kızmaz. Çok kötü hissediyorsan benden daha uzak durursun, olur biter." dedikten sonra yanından geçip mutfaktan çıktım.

 

Ben, Korkut daha fazla canımı yakamaz sanıyordum. Ama hep daha fazla yakmaya devam edecek gibi görünüyordu.

 

Bölüm : 31.12.2024 18:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...