
Kulaklarım işittiği sözlere inanamıyordu. Bu inanamamayışlık beni gece boyunca uyutmamıştı. Saçlarımı taramış olduğuna ne yüreğim ne de aklım inanabiliyordu. İnanılacak gibi de değildi ki. Korkut, o sert adam; parmaklarını saçlarımda gezdirmişti. Üstelik bunu yapmak hoşuna da gitmişti.
Sürekli gözlerimi doldurmuştu bu yaşadığım güzellik. Korkut uyumuş muydu bilmiyordum ama ben doğru düzgün uyuyamamıştım. Bundan sonra her gecem böyle mi geçecekti? Korkut saçlarımı her gece tarayacağını söylemişti.
Avluda dalgınca yürürken ayağım takılmasıyla kendime geldim. Uyanalı fazla olmamıştı. Korkut hâlâ uyurken odadan çıkmıştım. Nedense bana gece davrandığı gibi yakın davranmayacak diye korkup kaçmıştım. Aklımda saçlarımı tararkenki hali kalsın istiyordum.
Mutfağa girdim hızla. Gülendam ablaya ve Suzan ablaya selam verip hemen yardım etmeye koyuldum. Az sonra tüm ev ayakta olurdu. Bugün nasıl geçecekti acaba? Normalde bugün Korkut'la çiftlik evine gidecektim ama evde iş vardı. Gitmeyi çok isterdim.
Korkut'la geçirdiğim her vakit birbirimize yaklaşmamızı sağlıyordu sanki.
Korkut mutfaktayken beni kıracak şeyler söylese de odamızda gönlümü almıştı. Bu benim için çok büyük bir ilerlemeydi. Benim bildiğim Korkut bunu asla yapmaz, benim kalp kırıklığımı önemsemezdi.
Mutfakta işlerle uğraşmaya devam ederken kapının sesini duydum. Bahçe kapısının sesiydi. Kafamı hemen oraya çevirdiğimde Korkut'u gördüm. Kapının kolunu tutmuş mutfağa bakıyordu. Bakışı, bana bakması hoşuma gitti. Ona gülümsedim. Dudakları titrer gibi kımıldadı ama ben bunu gülümseme olarak algıladım. Kalbim ağzımda atarken ben önüme döndüm Korkut da bahçeye girdi.
İçimde asla yaşayacağımı ummadığım büyük bir mutluluk vardı. Bu mutluluk içimi kıpır kıpır ediyordu. Kendi kendime gülümserken Suzan abla yanıma yaklaştı. "Bu ne mutluluk gelin hanım, maşallah." demesiyle gülümsemem büyüdü. Mutluluğum dışarıdan da belli oluyordu demek.
"Her zamanki halim Suzan abla." dediğimde güldü. "Biz bilmeyiz sanki senin her zamanki halini." diye üzerime gelse de bir şey demedim. Zaten ne diyebilirdim ki? Kocam saçlarımı taradı diye mutluyum diyemezdim ya.
"Korkut da farklı bugün zaten." diye konuşan bu kez Gülendam ablaydı. Gerçekten farklı mıydı? "Nasıl farklı?" diye sordum hızla. İkisi de bu halime güldü. Utanarak geri önüme döndüm. Doğradığım şeyleri tabağa koyup yanlarından uzaklaştım. İkisi de hâlâ gülüşüyordu.
"Aman kuzum mutlu olun ikiniz de. Siz mutlu olunca benim bile içim kıpır kıpır etti." diyerek mutfaktan çıktı Suzan abla. Ben mutluydum evet ama Korkut da mutlu muydu? Gülümseyerek elimdeki işi bıraktım. Mutfaktan çıkıp bahçe kapısına yöneldim. Kapıyı açarken kalbim hızlı hızlı atıyordu.
Kapıyı usulca aralayıp bahçenin toprağına adım attım. Kapıyı geri kapatırken gıcırtı sesi duyuldu. Toprak yolda arka tarafa doğru yürümeye başladım. Korkut yine köpeğiyle konuşuyordu sanırım ama ne konuştuğunu anlayamıyordum. Onu ve Kara'yı görünce durdum.
Korkut geldiğimi fark ederek bana doğru döndü. Yerde köpeğinin yanında çömelmiş haldeydi. "Bir şey mi oldu?" derken ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı. Kafamı iki yana salladım. "Yok, öylesine geldim." diye cevap verdim. Aslında odadan kaçma sebebim hâlâ aklımdaydı. Ya şimdi bana ters davransaydı? Ne yapabilirdim ki?
"Çiftlik evine geleceksin değil mi?" diye sormasıyla dudaklarımı birbirine bastırdım. "Gelemem." diye konuştum. "Evde yapılacak işler varmış." Korkut yüzüme dikkatlice baktı. "Evde o kadar insan var senin yokluğundan bir şey olmaz." dedi. Daha da mutlu oldum. Demek ki yanında gitmemi istiyordu.
"Bir şey diyemem ben şimdi ayıp olur." dediğimde Korkut köpeğine dönerek başını okşadı. Onu izledim. Köpeği, Korkut ona dokundukça seviniyor gibiydi. Üstelik bu kez bana havlamamıştı da.
"Gelmek istersen ben anama derim." dedi köpeğine bakmaya devam ederken. Dişlerimi göstererek sırıttım. Sanki bir çocukmuşum gibi hissediyordum. "İsterim de..." deyip sustum. Korkut köpeğinden uzaklaşıp geri bana yaklaştı. "Tamam o zaman, ben söylerim." Mutlulukla başımı salladım.
"Sofra hazır mı?" diye sordu bu kez. "Hazır olur, az sonra." diye cevap verdim. Belki de hazırlamışlardır, bilemiyordum. Korkut yanımdan geçip yürüdüğünde ben de peşine düştüm. Köpeğinin yanında tek başıma kalmak istemezdim.
Korkut kapıya geldiğinde durdu. Ben de durdum. Bir şey diyeceğini düşünerek bekledim ama geri hareketlenip kapıyı açtı ve çıktı. Hemen ardından ben de çıktım. Mutfağa girdiğimde her şey çoktan odalara taşınmıştı. Demek ki sofralar hazırdı.
Mutfaktan çıkıp kadınların odasına girdim. Herkes buradaydı. "Hayırlı sabahlar." deyip her zamanki yerime oturdum. Karnımızı doyurana kadar tek tük konuşsak da fazla konuşmuş değildik. Herkes sofradan çekilince sofraları kaldırdık. Eslem'le Melike yorganları çıkarmak için üst kata çıkmışlardı. Ben de mutfaktaki işlerle ilgileniyordum. Mutfakta tek başınaydım çünkü herkes bir şeyle ilgileniyordu.
Mutfaktaki işlerim bitmek üzereyken Korkut mutfağa girdi. Ona dönüp yüzüne baktım. "Anamla konuştum, hadi gidiyoruz." dediğinde ellerimi gösterdim. "İşim bitmedi." Korkut omuzlarını kaldırdı. "Bitirirler, çıkmamız lazım hadi." demesiyle ellerimi suyla yıkayıp mutfaktan çıktım. Korkut çoktan evden çıkmıştı bile. Alacağım bir şey olmadığından ben de peşinden çıktım.
Çok geçmeden at arabasıyla çiftlik evine varmıştık. Çiftlik evinin önüne birçok insan vardı. Tarlada çalışıyorlardı. Tarla işlerini yapmak bulaşık yıkamaktan bile daha çok nefret ettiğim şeydi. Neyse ki hiç tarla işi yapmıyorduk. Sadece bazen çalışan kişileri görmeye geldiğimiz oluyordu. Aslında kayınbabam ya da Korkut geliyordu ama bazen biz de onlarla geliyorduk.
"Ben yanlarına gideyim sen de ya eve gir ya da atların yanına git." dedi Korkut. Ona kafamı salladım. Atların yanına gitmeyi tercih ederdim tabii ki. Korkut beni çiftlik evinin avlusuna soktuktan sonra tarlaya gitti. Ben de avluda yavaş adımlarla yürüyüp ahıra doğru gittim. Çiftlik evinde at dışında başka hayvanlar da vardı. Süt için inek besliyorlardı, tarla işleri için de öküz besliyorlardı. Onun dışında bir de Kara'nın olduğu bahçede tavuklar vardı. Tavuklar da yumurta içindi. Çiftlik evindeki hayvanlara bakan birisi vardı. Yoksa sürekli buraya gelmek zorunda kalırdık. Fazla uzak değildi ama yine de her gün buraya gelmezdik.
Ahıra girdiğimde içeride birisi var mı diye sessiz oldum. Bazen içeride atlara bakan kişi olabiliyordu. İçeriden ses gelmeyince rahatça ahırda yürüdüm. Atların seslerini duymak bile beni mutlu etmişti. Her zaman sevdiğim atın yanına yaklaştım. Sanırım artık bana alışmıştı. Beni görünce yerinde kıpırdandı.
"Merhaba kızım." deyip kafasını okşadım. Gülümseyerek diğer elimle de başının yan tarafını okşadım. "Özledin mi beni?" diye sordum ve sanki cevap verecekmiş gibi bekledim. Karşımdaki güzel ata gülümseyerek bakıyordum. Bugün ben her günden daha mutluydum.
Korkut saçlarımı taradı diye bu denli mutlu olmuşsam, Korkut beni sevse ne denli mutlu olurdum acaba?
Hayalini kurmadığım pek çok şey yavaş yavaş gerçek oluyordu. Bunlar gerçekleştikçe de benim umutlarım artıyordu.
Atın başını sevmeye devam ederken sevdiğim o sesi işittim. "Soğuk değil mi burası?" Kafamı ona çevirirken gülümseyerek "Bilmem." dedim. Gerçekten soğuksa bile ben bunun farkında değildim.
"Sana haber vermeye geldim. Çalışmaya gelenlerin arasında kardeşini gördüm." Gözlerim kocaman açılırken attan uzaklaşıp Korkut'a doğru gittim. "Musa mı?" Korkut başını salladı. "Yanılmamışsam oydu. Görmek istersin diye haber edeyim dedim." dediğinde mutlulukla gülümsedim. Öyle mutlu olmuştum ki gözlerim dolmuştu.
"Musa içeri gelse olur mu?" diye bir çocuk heyecanıyla sordum. Kardeşimin eve girmesinde, avluya girmesinde bir sorun olmazdı bence. "Çağırırız gelir." Korkut'a minnetle baktım. Korkut ahırdan çıkıp dışarıda birisine seslendi. Ondan Musa'yı çağırmasını istedi. Az sonra kardeşime sarılacaktım. Onu çok özlemiştim. Babam yüzünden kardeşlerimi, yengemi, yeğenimi göremiyordum. Annemi de göremiyordum ama onları özlediğim kadar annemi özlemiyordum.
Ahırdan çıkıp avluda duran Korkut'un yanına gittim. Gözlerini uzaklara doğru dikmiş tarlalara bakıyordu. Zihnine girip her şeyi görebilmeyi çok isterdim. Kim bilir şimdi neler düşünüyordu?
"Korkut." diye seslendiğimde başını bana doğru çevirdi. Boyum ondan çok kısa olmasa da kafasını biraz eğerek yüzüme baktı. "Ne düşünüyorsun?" Cevap vermeyecekti biliyordum ama bu sormama engel olmuyordu.
"Hiç." deyip tekrar ileriye baktığında gözlerimi ondan çekmedim. Yan taraftan yüzünü inceledim. Nasıl bakarsam bakayım doyamadığım güzelliğini inceledim. Utanmasam iç çekerdim. "Söyleme, tamam." deyip ben de onun baktığı tarafa döndüm.
Birlikte sessizce ufku izledik. O sırada arkamızdan adım sesleri işittik. İkimiz de oraya döndük. Musa'nın gelişini görür görmez yerimden hareketlenip ona doğru yürüdüm. Musa da beni görünce gülerek bana koştu.
Ona sımsıkı sarıldım. Gözlerim dolmuştu, her an taşabilirdi. Musa'nın boyu uzamıştı. Benim boyumda bir genç olmuştu. Onu ne zamandır görmüyorsam ne kadar büyümüştü... "Ablam." diyerek saçlarından öptüm. Geriye çekilerek dikkatli dikkatli yüzünü inceledim.
"Musa'm, canım, ne kadar büyümüşsün sen böyle." dediğimde Musa güldü. "Sana yetişmişim değil mi?" diye konuşmasıyla gülerek başımı salladım. Sonra ona tekrar sımsıkı sarılıp başından art arda öptüm.
Musa'ya çok düşkündüm. Uzun zaman görmeyince düşkünlüğüm daha da artmıştı. Tekrar geri çekildiğimde Korkut'a doğru döndüm. Elleri cebinde bize bakıyordu. Yüzünden hiçbir duygu anlaşılmıyordu.
"Gel şuraya oturalım." derken kenardaki taşları gösterdim. "Eve girin Belkıs." diyen Korkut'a baktım. Musa'nın üzeri topraklı diye eve girelim dememiştim. Belki kızarlar diye düşünmüştüm. "Otururuz şurada." dediğimde Korkut kaşlarını hafifçe çattı. "Eve geçin dedim."
Korkut'a karşı çıkmayarak Musa'yı yanıma alıp eve doğru yürümeye başladım. Evin kapısına geldiğimizde Musa'nın üzerini hafifçe sirkeledim. Ne olursa olsun eve topraklı üstle girmek iyi olmazdı.
"Gel bakalım." diye konuştum. Ayakkabılarımızı çıkarıp eve girdik. Küçük bir odaya geçip oturduğumuzda Musa'nın yüzüne dikkatlice bakmaya devam ettim. "Nasılsın ablam?" diye konuştum. Musa omuzlarını silkti. "İyiyim galiba. Beni boş ver, sen nasılsın?"
Gülümseyerek ellerini tuttum. "Çok şükür." dedim sadece. Ne iyiydim ne de kötüydüm. Ama bu halime de şükrediyordum. "Evdekiler nasıl?" diye sordum bu kez. "Onlar da iyiler." dediğinde derin bir soluk çektim içime.
"Babam benimle ilgili konuşuyor mu hâlâ?" diye sordum. Onları ziyarete gitmeyi çok istiyordum. Musa dudaklarını büzerek yere baktı. "Söyle Musa, bir şey olmaz." Musa tekrar bana baktı. "Bazen anam senin lafını açıyor ama babam kızıyor." Acı bir tebessüm ilişti hemen dudağıma. Beklediğim bir durumdu bu.
"Sizin benim yanıma gelmenize de izin vermez mi daha?" diye sordum bu kez. Alacağım cevaptan korksam da sordum. "Yok abla. İzin verse biz geliriz zaten." Bu kez soluğumu sesli bir şekilde verdim. Bu şekilde mi sürecekti hayatım? Ben onları görmek istiyordum.
"Babam yokken gelsem bir gün..." demiştim ki Musa lafımı kesti. "Aman öyle bir şey yapma abla. Konu komşudan öğrenir de anama musallat olur yine." Kabullenişle omuzlarımı indirdim.
"Ama bak ikimiz gördük birbirimizi, üzme kendini." deyip gülümsediğinde ben de zorla gülümsedim. "Buna da şükür ablam." deyip Musa'yı kendime doğru çekip sıkı sıkı sarıldım. Musa da kollarını belime sarmıştı.
"Abla ben geri gideyim, işten kaytardım diye yevmiyemi vermezler." dediğinde gözlerim tekrar doldu. Kardeşim, benim kocamın ailesi için parayla çalışıyordu. Bu o kadar üzücü geldi ki bana. Belki de üzülecek bir şey yoktu ama 15 yaşında küçük kardeşimin burada çalışması beni çok üzdü.
"Tamam ablam." derken onunla birlikte ayağa kalktım. Odanın kapısına doğru giderken pencereden Korkut'u gördüm. Karşısındaki adama bir şeyler diyordu. Adam kimdi bilmiyordum ama Korkut ona kaşlarını çatarak bakıyordu. Merakla kaşlarım kalktı. Belki de Korkut'un normal hallerinden birisiydi, meraklanmama gerek yoktu.
Musa'yla evin dışına çıktığımızda ayakkabımı giyerken Korkut'a bakındım. Etrafta onu göremedim. Musa da ayakkabılarını giyince ona tekrar sarıldım. "Evdekilere selamımı söyle." Musa başını sallayıp benden uzaklaştı.
Avluda etrafıma bakınarak yürümeye başladım. Korkut nereye kaybolmuştu ki. Arka tarafa gidip oralara da bakındım ama Korkut yoktu. Tekrar evin ön tarafına yürürken ahırdan gelen sesleri işittim. Korkut belki de buradaydı. Bu kez oraya yöneldim.
Ahıra girip içinde yürümeye başladığımda az ileride Korkut'u gördüm. O da beni hemen fark etti. "Niye geldin?" demesiyle yerimde duraksadım. Böyle bir tepki beklemediğimden şaşırmıştım. Korkut suratıma bakarken bir anda yüzü gevşedi. "Kardeşinin yanından niye geldin diyorum."
Onu yanlış anladığım için üzülecektim ki yanlış anlaşılmayı düzeltmişti. "İşe geri döndü." deyip Korkut'un yanına gittim. "Dursaydı yanında." dedi bu kez. Korkut gerçekten çok konuşmaya başlamıştı. Bu haline alışıyordum. "Yevmiyemi alamam dedi gitti."
Korkut yularını tuttuğu atı bırakıp bana döndü. "Belkıs sen Şanlıkan değil misin?" Bir anda sorduğu soru garibime gitti, cevap veremedim. "Burada çalışan herkes senin, benim için çalışıyor. Yevmiyelerini de Şanlıkanlar veriyor. O senin kardeşin değil mi? Sen istersen senin yanında durur, evine giderken de parasını alır."
Korkut'tan uzun bir cümle daha.
"Ben yanımda dursun isterim de paralarını ben vermem ki." dediğimde kafasını yavaşça oynattı. "Anlamıyor musun?" diye hafif kızgın bir sesle konuştu. Nefesimi vererek etrafa bakındım. "Ben bu hakka sahip olduğumu düşünmüyorum Korkut." dememle Korkut atın yularını bağlayıp yanıma kadar geldi.
"Belkıs sen bu soyadı taşıyorsun." Kafamı salladım. Her ne kadar bu soyada sahip olsam da ben kendimi Şanlıkan gibi hissetmiyordum ki. Sanki hâlâ babamın soyadını taşıyan beş parasız Belkıs'mış gibi hissediyordum.
"Kimse senden bir şey esirgiyor mu?" diye kızmasıyla gözlerine baktım. "Hayır, öyle değil." dedim sessizce. Korkut bana sinirlenmişti. "Bu ailede ne kadar mal mülk varsa bunlar benim olduğu kadar senin de Belkıs."
Ellerimle eteğimi sıkarak yutkundum. "Ben senin öylesine nikahlandığın birisiyim Korkut. Bu mallar mülkler hakkım değil." dediğimde kolumdan tuttu. Kalbim temasıyla hızlandı. Bu söylediğim sözlerin yalan olmasını her şeyden çok isterdim ama doğruydu işte.
"Sen benim karımsın Belkıs." Kalbim her an yerinden sökülecekmiş gibi atıyordu. Kolumu tuttuğu eline baktım. Ardından kafamı biraz kaldırarak yüzüne baktım. Karısıydım, evet. Ama bunu ikimiz de yalan bir evlilik olarak kabul etmiştik. Bunu bilirken nasıl tüm mal mülk benimmiş gibi davranabilirdim?
"İstemeyerek aldığın karınım Korkut." dedim inatla. Korkut tuttuğu kolumdaki elini gevşetti ama bırakmadı. "Sonuç olarak karım değil misin?" Alayla gülümsedim. Kalbimin acısıyla savurduğum bir gülüştü bu.
"Sonuç bir şeyi değiştirmez Korkut. Ben bu evin gelini olsam da kendimi sizden biri gibi hissedemem."
Gözlerim dolarken geriye çekildim. Korkut bir şey demeden kolumu serbest bıraktı. "El aleme göre karın olsam da ikimiz de biliriz ki ne ben senin karınım ne de sen benim kocamsın."
Korkut'u ahırda bırakıp dışarı çıktım. Dolu gözlerime vuran rüzgarın bu yaşları kurutmasını dileyerek Korkut'tan adım adım uzaklaştım. Kalbim geri yanına gitmem için bana yalvarsa da ben arkama bile bakmadan ondan uzaklaştım.
Çiftlik evinden her adımımda biraz daha uzaklaştım. Konağa çok uzak değildi burası.
Göz yaşlarıma rüzgarın bile duvar öremediğini yanaklarımın ıslanmasıyla anladım. Hiç şaşırmadım. Ben bu dünyaya geldiğim gün ağlamaya başlamıştım. Her bebek gibi ağlayarak açmıştım gözlerimi. Tek bir farkım vardı diğer bebeklerden; ben o günden beri her gün ağlamıştım. Ağlamadan geçirdiğim tek bir günüm olmamıştı. Olmuşsa da hatırımda yoktu.
Gözyaşlarım akmaya devam ederken dizlerimdeki dermanın kesilmesiyle yürüdüğüm toprak yola çöktüm. Dizlerimin üzerine çöküp rahat rahat ağladım. Burada uçan kuş bile yoktu. Etrafımda bir insan dahi yoktu. Ağladım diye laf edecek diller yoktu.
Bir ben vardım burada, bir de şah damarımdan yakın olan Rabbim. Zaten çektiğim dertleri de bir ben biliyordum, bir de O.
İçimi çeke çeke ağladım. Korkut'u seven kalbime ağladım. Sonra sevemediğim Kahraman'a ağladım. Böyle bir hayatı yaşamasına mecbur bıraktığım Korkut'a ağladım. Beni bir eşyadan fazla görmeyen babama ağladım. Tüm ağlayışlarım aynı kapıya çıktı esasen. Ben, kendime ağladım. Ben, bu biçare kız çocuğuna ağladım.
Toprağın üzerindeki ellerimi kaldırdım. Ellerimin tersiyle yanaklarımı sertçe sildim. Yere elimi tekrar bastırarak ayağa kalktım. Her zamanki gibi yalnız başıma ayağa kalktım. Ayağa kalkınca üzerimdeki toprağı silkeledim. Yanaklarımı tekrar sildim. Temiz havadan bolca çektim içime.
Ben Belkıs'tım. Hangi ağlayışlarımın ardından ayağa kalkmamıştım da bunda kalkmayacaktım?
Kendimi toparlayıp konağa doğru yürümeye devam ettim. Korkut çiftlik evinden çıktığımı bilmiyordu. Kızar mıydı bana acaba? Ondan izinsiz oradan uzaklaşmıştım ama daha fazla orada duramazdım. Korkut'un yanında ağlamamak için oradan uzaklaşmam gerekmişti.
Yürümeye devam ederken başımdaki şalım düştü. Durup arkamı dönmüştüm ki uzaktan gelen birisini gördüm. Ata binmiş birisi geliyordu. Yerdeki şalımı hızla elime alıp karşıya baktığımda gelenin Korkut'tan başkası olmadığını anladım.
Peşimden mi gelmişti?
Her şeye rağmen içimi yine büyük bir heyecan kapladı. Gönül işleri böyleydi demek ki. Ne olursa olsun ne kadar üzgün olursan ol; sevdiğin kalbi görünce kalbin coşuyordu.
Korkut bindiği atla birlikte yanıma geldiğinde kaşlarını çatarak attan atlayıp bana yaklaştı. "Sen ne yaptığını sanarsın?" diye öfkeyle soludu. Sessizce yüzüne baktım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Sana kendi başına yola çık diyen mi oldu?"
Öfkeli sesine karşı benim sesim çıkmıyordu. Biraz daha bana kızmaya devam ederse tekrar ağlamaya başlayacaktım.
"Belkıs cevap ver bana!" Dudaklarımı birbirine bastırıp yüzüne baktım. Ellerimin arasındaki şalımı avuçlarımda sıkılıyordum. "İyi misin Belkıs?" Sesi bir anda yumuşamıştı. Dudaklarım hâlâ sımsıkı birbirine basılıydı. Sadece burnumdan nefes alıyordum. Gözlerim tekrar yaşlarla dolarken başımı iki yana yavaşça salladım. Hiç iyi değildim. Hem de hiç.
Korkut'un yüzündeki tüm sinir silinmişti. Dolu gözlerime gözlerindeki karmaşayla bakıyordu. "Seni üzecek bir şey demedim Belkıs." dedi tereddütle. Demediğini söylüyordu ama tereddüde de düşüyordu. Ama dememişti. Olan her şey zaten beni üzecek bir boyuttaydı.
Dudaklarımı açmamla dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar etti. Gözlerim de o sesi duyar duymaz yaşlarını salıverdi. Elimi ağzıma kapatıp gözlerimi kapattım hızla. Korkut beni böyle görsün istemiyordum. Korkut'a arkamı dönüp gözlerimi hızlıca sildim. Sildim silmesine de yaşlar durmak bilmedi. Ben sildikçe yerini yenisi aldı.
"Belkıs." derken omzuma parmak uçları dokundu. İlk defa Korkut'un korktuğunu düşündüm. Sanki bana dokunmaktan korkuyor gibiydi.
Her şeyi boş verdim o an. Beni böyle görürse görsün, ne olacaktı ki? Ağlamışsam suç muydu? Ağlatanlara suç yoktu da ağlayan bir kabahat mi işliyordu? Ağlıyordum işte. Allah bu gözyaşlarını gözlerime boşuna koymamıştı ya, ağlayayım diyeydi. Korkut'a döndüm.
Kolunu indirdi hemen. Yüzüme, en çok da gözyaşlarıma baktı. Onun gözlerine korkmadan baktım. Bir şey demesini bekledim. Tek bir kelime bekledim. Bilerek mi konuşmuyordu, konuşacak laf mı bulamıyordu bilemedim.
Burnumu çekip gözyaşlarımı tekrar sildim. Bu kez çok sert silmiştim. Ben ağlarken bana tek kelime etmemesi zoruma gitmişti. Sadece bir kelime yeterdi ama o sessizce bana bakıyordu.
"Geri dön sen." deyip ona tekrar ardımı döndüm. Konağa gidecektim. Ondan güzel sözler beklemek saçmalıktı. Boşunaydı.
Birkaç adım atmıştım ki Korkut'u işittim. "Özür dilerim Belkıs. Sana yaşattığım her şey için özür dilerim." Bu özür beklemediğim bir şeydi. Adımlarım duraksadı. Ona geri dönmeli miydim? Bu özürlerin ne için olduğunu ayrıntılıca sormalı mıydım?
"Zaten kırılmış kalbini defalarca kırdığım için beni affet." Bu kez sesi daha kısıktı. Bunları diyen gerçekten Korkut muydu? 17 yaşımdan beri bıkmadan sevdiğim o adam mıydı?
Ona döndüm yavaşça. Aramızda birkaç adım vardı. Korkut tüm heybetiyle karşımda dikilmiş gözlerime bakıyordu. Arkasında da binip geldiği at vardı. Gözlerimi yüzünden çekemedim. Onu affetmemi istemişti. Oysa bilmiyordu ona hiç kızmadığımı. Kızsam da arkasından hemen affettiğimi.
Birbirimize bakmaya devam ettik. Gözyaşlarım durmuş muydu yoksa akıyor muydu bilmiyordum. Bildiğim tek şey tam şu anda gözlerinde hapsolduğumdu. Nasıl çekecektim gözlerimi o kara gözlerinden. Gözlerime bakar bakmaz vurulduğum o kara harelerinden çekebilir miydim kendimi?
Korkut elleriyle çenesini sıvazlayıp başını geriye atarak gözlerini semaya diktiği an gözlerim onun gözlerinden ayrılmış oldu. Şimdi dönüp konağa mı gitmem lazımdı, onun yanına mı gitmem lazımdı? Ne yapsam daha iyi olurdu?
"Korkut." diye ismini söyledim. Başını indirip bana baktı. "Ben sana hiç kızmadım." dedim boğuk sesimle. Gerçeği o da bilsin istedim. "Sen benim affımı isteyecek bir şey yapmadın."
Korkut yine bir şey diyemedi. Ona doğru gittim. Arkamı dönüp kaçabilirdim ama o bana böyle güzel bir adım atmışken ben ondan uzaklaşamazdım. "Ne için affımı istediğini bilmesem de ben sana kızgın değilim."
Hemen önüne geldiğimde Korkut sağ elini kaldırır gibi oldu ama geri indirdi. Birkaç defa yutkundu. Bir şeyler söylemek istiyor da söyleyemiyor gibiydi adeta. Gözleriyle biraz etrafını taradı. Sonra arkasındaki ata baktı.
"Ata binmek ister misin?" diye bir anda sordu. Ata baktım. Binemezdim, korkardım. Kafamı iki yana salladım. "İsterim ama binemem." diye cevap verdim. "Ben de seninle binerim, gel." derken elini bana uzattı. Uzattığı ele bakarken kalbime bir şeyler oldu. Bana elini uzatışında başka anlamlar da var gibiydi. Sadece ata bineyim diye uzanmamıştı o el.
"Ya düşersem?" diye sordum içimdeki korkunun yansıdığı sesimle.
"Ben seni tutarım." Sesi kendinden emindi.
"Ya tutamazsan?"
"O zaman birlikte düşeriz."
*
Mutlu yılllaaaarrrr!!!!🥳🥳🥳
Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorumm🤍🤍🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |