19. Bölüm

19. Bölüm: "Kalbin İçindeki Umut."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Sadece uzattığını elini tuttum ve ata bindim.

 

Korkut arkamdaydı. Sırtım göğsüne dokunuyordu. Şu an daha iyi bir yerde bulunamazdım. Avuçlarımın arasındaki şalım o kadar kırışmıştı ki açmam imkansız gibiydi.

 

At dört nala koşarken saçlarımı açmak istedim. Saçımdan firar eden tutamlar rüzgarda salınıyordu, tüm saç tellerim bunu tatsın istiyordum. Ama eğer açarsam Korkut'un yüzüne geleceğinden o rahatsız olabilirdi.

 

Çiftliğe gittiğimizi fark ettim. İçime derin bir nefes çekip gözlerimi kapattım. Rüzgar yüzüme o kadar güzel vuruyordu ki. Bu anın keyfini sürmek isteyerek tekrar içime derin bir nefes çektim.

 

"İyi hissettiriyor değil mi?" diye konuştuğunda bedenim gerildi. Korkut hemen arkamdaydı. Bedeni bedenime dokunuyordu. Şu anın bana kötü hissettirmesi imkansızdı.

 

Dengesizleşiyor muydum?

 

Bir anda Korkut yüzünden ağlarken bir anda Korkut yanımda diye mutlu oluyordum. Üzülmem ve mutlu olmam saniyeler içinde değişkenlik gösteriyordu.

 

"Çok." diye sessizce konuştum. Başka bir şey diyememiştim. Korkut başka bir şey demedi. Çok geçmeden çiftlik evi görünmüştü. İnsanlar az sonra at üstüne ikimizi dip dibe göreceklerdi. Bu hoşuma gitmedi. Bizi böyle görünce laf edeceklerine emindim.

 

"Korkut, dur." dedim. Korkut atın yularını çekerek atı yavaşlattı. "Attan insem daha iyi olur." dedim sessizce. Ne diyeceğini bilmiyordum ama benimle aynı şeyi düşünmesi lazımdı. "Sebep?"

 

"Şimdi çalışanlar bizi böyle görünce laf çıkarırlar Korkut." dedim hiç çekinmeden. Bu benim olduğu kadar onun da sorunu olmalıydı. Çünkü öyleydi.

 

"Görsünler Belkıs." dedi. Şaşırdım. Ne demekti bu? "Ben artık laf işitmekten yoruldum." diye söylendim. At neredeyse durmuştu. "Ne diyebilirler Belkıs? Bu köydeki herkes ikimizin evlendiğini biliyor. Evli iki insan ata binebilir. Bunda laf edecekleri bir şey yok."

 

Kahraman'ı bahane ederek laf edeceklerdi.

 

"Yine de beni indir." dedim ısrarla. Korkut'un nefesi enseme dokunuyordu. Sinirle bir soluk verdiğinde ürperdiğimi hissettim. "İndirmeyeceğim." deyip yuları hareket ettiriyordu ki sağ elimi sağ eline kapattım.

 

Ellerimizin temasıyla kalbim hızlıdan da hızlı bir hale geldi. Bu kalp atışını nasıl tabir edebilirdim, bilemedim. Ellerimize bakarken Korkut'un yüzünü görmek istedim. O da benim gibi ikimizin eline bakıyor muydu?

 

"İneyim Korkut." dedim elini tutmaya devam ederken. İsmini söylemeyi çok sevdiğimden neredeyse her ağzımı açmamda ismini söylüyordum. "Hayır dedim Belkıs." diye inatla söylenip yuları hareket ettirdi. At daha hızlı yürümeye başlamış oldu. Elim hâlâ elindeydi. Üzülerek elimi geri çektim.

 

Çiftlik evinin kapısından avluya girdik. Ahır tarafına doğru giderken Korkut atı durdurup yere atladı. Ona doğru baktım. O an aklıma gelen anı gözlerimi doldurmaya yetti.

 

Evlendiğim gün attan aşağı bakarken onun yüzünü görmeyi hayal etmiştim de Kahraman'ı görmüştüm. O günden daha çok acı çektiğim bir gün var mıydı acaba? Korkut bana doğru elini uzattı, buğulu gözlerimle gördüm bunu. Keşke ilk gün bana uzanan el bu el olsaydı. Belki o zaman her şey çok daha güzel olabilirdi.

 

"Belkıs hadi." diye bana seslendiğinde sol elimin tersiyle gözlerimi yavaşça sildim. Korkut belki de soğuktan gözlerim doldu zannetmişti. Ama benim gözlerim her zamanki gibi acıdan dolmuştu.

 

Bana uzanan elini tuttum. Bugün elim eliyle sık sık buluşmuştu. Belki yüreğim de yüreğiyle buluşurdu. Bugün değil ama belki bir gün...

 

Sağ bacağımı da atın sol tarafına attıktan sonra yere doğru atladım. Korkut beni daha ayaklarım yere değmeden belimden yakalamıştı. Bir eli elimde diğer eli belimdeydi. Heyecanlanmıştım. Başımı kaldırarak yüzüne baktım. Gözleri hemen gözlerimle buluşmuştu.

 

"Niye atlıyorsun öyle?" dedi azarlar bir halde. "Bir yerini inciteceksin." Bir şey diyemedim. Zaten bana olan teması da nefesimi kesmişti. İçime derin bir soluk çekmek istiyordum ama yapamıyordum. Korkut yavaş bir şekilde belimdeki elini çekti. Ardından elini elimden ayırdı. Gözlerini gözlerimden ayırmadı ya da ayıramadı. Ben ayıramadığına inanmak istedim ve inandım.

 

Korkut'a bakmaya devam ederken arkamdaki at hareketlendi. O an gözlerimiz birbirinden ayrıldı. Korkut yanımdan geçip atı tuttu ve ahıra götürmek için benden uzaklaştı. O giderken ben izledim. Git gide ona daha da tutulduğumu fark ettim.

 

Elim az önce parmaklarının dokunduğu belime gitti. Sanki tam dokunduğu yer cayır cayır yanıyor gibiydi. Sanki hâlâ elinin sıcaklığı orada gibiydi. Dişlerim görünecek şekilde gülümsedim. Hatta kıkırdadım. Geceden beri olanlara inanamıyordum.

 

Önce saçlarımı taramıştı.

 

Sonra her gün taramak istediğini söylemişti.

 

Sabah olunca sırf atları sevdiğimden beni çiftlik evine getirmişti.

 

Kardeşimle görüşmemi sağlamıştı.

 

Ne olursa olsun karısı olduğumu söylemişti.

 

Gitmiştim,

 

Peşimden gelmişti.

 

Benimle ata binmişti.

 

Attan atladım diye bana kızmıştı, sebebi bir yerimi incitmemden korkmasıydı.

 

Elleri bedenime dokunmuştu.

 

Ellerim elleriyle sık sık buluşmuştu.

 

Günün geri kalanında ne olacaktı kim bilir. Onunla git gide yakınlaştığımızı hissediyordum. Korkut belki de eskisi gibi düşünmüyordu. Belki de sadece abisinin karısı olmam bitmişti. Boşuna bana karımsın dememişti ya...

 

Burnumdan büyük bir soluk çekerek akciğerlerimi şişirdim. Umut ettiğim her şeyin gerçekleşmesini diledim.

 

 

Eve geldiğimizde saat çok geç değildi. Evdekiler de işleri neredeyse tamamen bitirmişlerdi. Çiftlik evinden gelir gelmez odamıza çıkıp üzerimi değiştirmiştim. Üzerim hep toz olmuştu. Aslında saçlarımı da yıkamam gerekliydi ama şimdi banyoya girmem doğru olmazdı. Odadan çıkıp geri aşağıya indim.

 

Korkut evde değildi. Kıraathaneye gitmişti. Kıraathanede her gün Korkut dururdu ama o olmadığında onun yerine duran birisi vardı. Bugün de o durmuştu ama Korkut yine de kontrol etmek için gitmişti.

 

Merdivenlerden indikten sonra kayınvalidemle Nuriye halanın yanına gittim. Odada oturuyorlardı. Kayınvalidem Kuran okuyordu. Nuriye hala da pencereden dışarıyı izliyordu. Odaya girdiğimi gördüklerinde ikisi de bana döndü. Kayınvalidem Kuran-ı Kerim'i kapatıp yerine kaldırdı.

 

"Geç kızım otur." dedi ayakta dikilen bana bakarak. Başımı sallayıp bir yere oturdum. Kayınvalidem de yanıma oturdu. Nuriye hala dışarıyı seyretmeye devam ediyordu.

 

"Nasılsın Belkıs'ım?" Kayınvalidemin bana olan samimi yaklaşımı o kadar güzeldi ki. "Çok şükür." dedim sessizce. Kayınvalidem gülümserken elimi tuttu. Aklıma Korkut'un elini tuttuğum an geldi. Aklımdan çıktığı da yoktu aslında.

 

"Belkıs ben seninle bir şey konuşmak isterim ama beni yanlış anlamandan da korkarım kızım." dediğinde ona dönüp diğer elimi elinin üzerine koydum. "Estağfurullah ana." dedim. Gülümseyerek ellerimize bakıp tekrar gözlerime döndü.

 

"Ben kızlarımla Korkut'un nasıl anasıysam senin de öyleyim Belkıs. Bir gün olsun kötülüğünü istemedim, bilirsin." Kafamı salladım. Gerçekten de öyleydi. Ne o ne de kayınbabam kötülüğümü istememişlerdi. Gerçek ailem olmuşlardı. "Bilirim ana." Benimle ne konuşacağını merak ediyordum.

 

"Senin bu eve gelin gelmen beni en baştan beri sevindirdi Belkıs. Gönül isterdi Kahraman'ımla yaşlansaydın ama sizin kaderiniz de böyle yazılmış."

 

Ben Korkut'la yaşlanmaktan memnunum diyemedim...

 

"Korkut'la birbirinize uzak olduğunuzu da görürüm kızım. Bu daha ne kadar böyle gidecek? Siz hep birbirinizden böyle uzak mı olacaksınız?"

 

Sormak istediği soruyu anlamıştım. Aslında günün birinde bu soruyu bana soracaklarına emindim. Sadece bu soruya nasıl yanıt vereceğimi bilmiyordum.

 

"Bugün birlikte çıktınız ya bu evden, nasıl sevindim Belkıs. Birbirinizi karı-koca olarak görme vaktiniz geldi de geçiyor. Bir aydır evlisiniz ama daha bir gün odanızdan gülerek çıktığınızı göremedik." Kayınvalidem bu sözleri elimi bırakmadan söylüyordu. Konuştuğu lafın sonunu biliyordum.

 

"İkiniz için de zor bilirim ama bu durumda olan yalnız siz değilsiniz. Birbirinizi kabul etmeniz lazım. Birbirinizi sevin isterim Belkıs, nefret etmeyin." Gözlerim ellerimdeydi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Bu sözlere cevabım yoktu.

 

"Ben susmaya devam ederim ama babanız bu evde çocuk sesi duymak ister. Sana bu konuşmayı yapmayı hiç istemezdim ama birbirinize yaklaşmadığınızı görürüm. Olması gereken bu kızım." diye konuşmasını bitirdi.

 

Her ne kadar beni çok sevseler de kızları gibi görseler de oğullarının karısıydım. Er ya da geç torun isteyeceklerdi. Onlara kızmıyordum. Evleneli bir ay olmasına rağmen bir kez bunu ima bile etmemişlerdi. Korkut'a dedilerse bile benim haberim yoktu.

 

İstemeleri normaldi ama Korkut'la benim aramdaki ilişki normal değildi. Biz ne arkadaş gibiydik ne de karı koca gibi. Onlar bir torun istese de biz onlara bunu veremezdik. Bir çocuğa anne olmayı isterdim ama Korkut o çocuğun annesi ben olayım istemezdi.

 

Son zamanlarda bana yakın davransa da bunu istemezdi. Korkut'la da konuşmuşlar mıydı acaba?

 

"Ben mutfağa gideyim." diyerek oturduğum yerden ayaklandım. Bu konuşmadan Korkut'a bahsedemezdim. Ölsem diyemezdim. Dersem beni yanlış anlardı. Utancımdan yüzüne bile bakamazdım.

 

Odadan çıktığımda yüzümü elimle yelledim. Korkut'a bu konuşmadan bahsetmeyi düşünmek bile beni terletmişti. Aklımın kaydığı düşünceler beni utandırıyordu. Yüzümden alev çıkacak gibi hissediyordum. Elimle yüzümü kapatıp utançla inledim.

 

Ellerimi yüzümden geri çekip mutfağa gittim. Saniye'yle Suzan abla buradaydı. "Belkıs iş kalmadı, hiç girme içeri." diyen Suzan ablaya cevap veremeden mutfaktan uzaklaşıp üst kata çıktım. Yüzüme rüzgar vurmasına ihtiyacım vardı.

 

Eğer bu lafları Korkut'a da demişlerse daha çok utanırdım.

 

Odamızın önünden geçip yan taraftaki terasa gittim. Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktım. Hava kararmaya başlamıştı. Korkut az sonra evde olurdu. Bu düşünceyle kalbimin ritmi hızlandı. Ya o gelince anası onunla konuşursa?

 

O an aklıma başka bir soru düştü. Yakın zamanda torun haberini vermezsek Korkut için başka bir kadın aramaya başlarlar mıydı? Başlarlardı tabii. Beni sevseler de sahip çıksalar da oğullarından olacak çocuklar isterlerdi. Kahraman gitmiş, Korkut kalmıştı. Korkut'un çocukları olmazsa Şanlıkan soyu nasıl devam edecekti değil mi? Ne olursa olsun bu kadar da anlayışlı değillerdi. Korkut'un çocukları olsun isterlerdi.

 

Ben buna dayanamazdım.

 

Korkut'un benimle her gece uyumasına alışmıştım. Başka bir kadın demek Korkut'un yanımdan gitmesi demekti. Beni göndermezlerdi biliyordum ama Korkut benden giderdi. Korkut'u başka bir kadınla paylaşmaya dayanamazdım. Ben o kadar da güçlü değildim. Başıma gelen her şeyin üstesinden gelsem de bunun üstesinden gelemezdim.

 

Korkut ister miydi?

 

İsterdi tabii. O da baba olmak isterdi. Ona baba diyen kız çocuklar, erkek çocuklar isterdi.

 

Bir gün bu kapıdan içeri onun için bir kadın girse ne yapabilirdim? Ağzımı açıp tek laf edebilir miydim? Yine odama çekilir gecelerce ağlardım. Belki beni boşasın diye yalvarırdım. Belki de o acıdan ölürdüm. Korkut'u bu evde, başka bir kadınla görmek beni öldürürdü.

 

Evin kapısının açıldığını duyunca kafamı oraya çevirdim. Gelmişti. Tüm kalbimle sevdiğim adam içeri girmişti. Ya bir gün yanında bir kadınla girerse o kapıdan? Gözlerim görmeye, kulaklarım işitmeye dayanabilir miydi bunun? Asla. Asla dayanamazdım ben buna.

 

Korkut direkt merdivenlere yöneldiğinde ben de yürümeye başladım. Odamıza girip onun gelişini bekledim. Birkaç saniye içinde odanın kapısı açıldığında onun gözlerine baktım. Her nasıl görünüyorsam Korkut'un kaşları çatılmıştı. "Belkıs ne oldu?" diye içeri girip kapıyı ardından kapattı.

 

Gözlerine bakmaya devam ettim. Ona, sevgimi söylesem ne olurdu? Onu her şeyden çok sevdiğimi söylesem beni kabul etmez miydi? Benden başka bir kadını yanında görmeye dayanamam, bana bunu yapma desem kabul eder miydi?

 

"Belkıs." derken bana biraz daha yaklaştı. Konuşamadım. İçimden neler haykırdım ama dilim hiçbirini diyemedi.

 

"Bir şey mi oldu?" diye sordu bu kez. Sesi de yüzü de endişelenmeye başlamış gibiydi. Gözlerim yavaş yavaş doldu. Onu göremez hale geldim. Sonra tek tek o yaşlar yanaklarıma süzüldü. "Belkıs konuşsana, korkutma insanı." diye sinirle söylenip kolumdan tuttu.

 

"Belkıs cevap vermezsen anamı çağıracağım." dediğinde kendimi konuşmaya zorladım. "K-korkuyorum." diye kekeleyerek konuştum. Korkut'u kaybetmekten korkuyordum. Eğer düşündüğüm şeyler geçekleşirse Korkut bir daha bu şekilde yüzüme bile bakmazdı benim. Yeni karısıyla mutlu mesut yaşardı.

 

"Bir şey mi duydun, bir şey mi oldu? Neyden korkuyorsun Belkıs?" diye sorduğunda gözlerimi yüzünden kaçırdım. Ayaklarıma baktım. Ne diyeceğimi hâlâ bilmiyordum.

 

Kafamı yavaşça kaldırıp tekrar gözlerine baktım. Belki de en beklemediği şeyi söyledim. "Bana sarılır mısın?" Sesim o kadar titremişti ki bir yabancı bile bu halime üzülüp bana sarılabilirdi. Korkut dediğim şeye şaşırmıştı. "Sana sarılmamı mı istiyorsun?" Kafamı salladım. Şu an onun sarılması beni bir miktar iyileştirebilirdi.

 

Korkut tuttuğu kolumla beni kendisine doğru çekti. Dibindeydim. Elini kolumdan çekip sırtıma sardı. Diğer kolunu da bana sardı. Beni kendisine bastırdı. Ben de kollarımı beline sardım. Kafamı yan çevirerek omzuna yasladım.

 

Ona sarılan bedenim hem mutluydu hem de deli gibi korkuyordu. Bu ona ilk ve son sarılışım olabilirdi. Gözyaşlarım bu düşünceyle daha hızlı akmaya başladı. Boğazımdan yükselen hıçkırığa mâni olamadım. Hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.

 

Korkut'a sarılırken ağlamak bile güzel geliyordu. Ama içimdeki acı bu güzellikten daha baskındı. Çok korkuyordum. Korkutun sırtımdaki ellerinden birisi saçlarımı buldu. Şalımı saçlarımdan yavaşça indirdi. Sonra saçlarımı okşamaya başladı. "Tamam Belkıs." dedi beni yatıştırmak isteyerek. "Bir şey olduğu yok, ağlama."

 

Bunu dedi ama benim ağlayışım maalesef durulmadı. "Korkut." dedim hıçkırığımın hemen ardından. "Söyle Belkıs." dedi. Sesi öyle uysaldı ki. Başka bir an bu sesi duysam ona ait olduğunu düşünmezdim belki de.

 

"Senden bir şey isteyeceğim." dedim ona sarılmaya devam ederken. Onu bırakmak istemiyordum. Başım hep omzuna yaslı olsun istiyordum. "İste Belkıs iste de ağlama artık." Beni kollarımdan tutarak kendinden biraz uzaklaştırdı. Yüzüme baktı.

 

"Ağlama, oturup konuşalım." Kafamı iki yana salladım. Oturup konuşacağım bir şey değildi. Sadece bir şey isteyecektim. Korkut kolumdan ellerini çekti. Sağ elini yüzüme yaklaştırdı. Baş parmağıyla gözlerimin altlarını sildi. "Ağlama." dedi tekrar.

 

Derin bir soluk çektim. "Eğer..." dedim ama devam edemedim. Korkut yüzüme sabırla bakmaya devam etti. "Eğer bir gün bu eve bir kadın daha gelirse Korkut..." Derin bir soluğu daha içime gönderdim. "N'olur ilk önce bana söyle. Böyle bir şeyi benden habersiz yapma."

 

Korkut'un kaşları çatılmıştı. Bu kez endişeyle çatmamıştı güzel kaşlarını. "Bu nereden çıktı Belkıs?" dedi sinirle. Sessiz kaldım. "Böyle bir şey olmayacak." dedi ardından. Öyle derdi ama hayat gösterirdi her şeyi.

 

"Eğer olursa bana söy-" Lafımı kesmişti. "Sana böyle bir şey olmayacak dedim Belkıs." Ona inanmak isterdim ama inanamıyordum. "Bu evde asla iki kadın olmayacak. Ben asla iki kadının kocası olmayacağım. Bunu kim aklına soktuysa söyle bana." Önceki Korkut'a dönmüştü. O sinir tekrar Korkut'u kaplamıştı.

 

"Korkut bir gün sen de baba olmak isteyeceksin." dedim bu kez. Açık açık söylemek zorundaydım. "Anan baban senin çocuğunu görmek isteyecekler." diye devam ettim konuşmama. Ağlamıyordum. Neyse ki ağlamam durmuştu.

 

"Bir gün eğer baba olmak istersem bile bu evde iki kadın olmayacak Belkıs." Yanaklarımdaki ıslaklıkları sildi bu kez. Yüzüme her dokunmasında kalbim hızlanıyordu. Bu denli üzgünken bile kalbime nasıl bu kadar hükmedebiliyordu?

 

"Bana bunu yaşatma Korkut." dedim. Ne kadar çok acı çektiğimi o da biliyordu. "Sana bir ay önce ne demiştim hatırlıyorsun değil mi?" dediğinde kafamı salladım. Elbette hatırlıyordum. Sen zaten yeterince yara almışsın Belkıs. Ben sende bir yara daha açmam.

 

"Açmayacaksın değil mi?" diye sorduğumda kafasını iki yana salladı. "Nereden geldi bu düşünceler aklına?" diye sorduğunda omuzlarımı kaldırdım. Kendi kendime aklıma getirmiştim. Tabii kayınvalidemle yaptığımız konuşmanın da büyük bir etkisi vardı.

 

"Karnın aç değil mi?" dedim lafı değiştirerek. Korkut geriye adımladı. "Acıktım." deyip odadan çıktığında olduğum yerden kıpırdamadım. Bir anda odadan çıkıp gitmesi beni endişelendirmişti. Kızmış mıydı acaba bana? Ama ne diye kızacaktı ki? Ona anlatmıyorum diye mi?

 

Başımı omzumdaki şalla örtüp odadan ben de çıktım. Korkut merdivenlerden iniyordu. Hızlı adımlarla ona yetişmeye çalıştım. Elbette ben yetişemeden babasının olduğu odaya girmişti. Kadınların olduğu odaya çevirdim yönümü.

 

Kapıdan içeri bakındığımda odanın boş olduğunu gördüm. Neredelerdi acaba? Bu kez erkeklerin odasına doğru gittim. İçeriden sesler geliyordu. Burada oturuyor olmalılardı. Kapıyı yavaşça aralayıp içeri baktım. Kayınbabam, kayınvalidem ve Korkut bu odadaydı.

 

Kayınvalidem benimle konuştuğu gibi şimdi de Korkut'la mı konuşacaktı yoksa? Utancım tekrar gün yüzüne çıkarken eteğimi avcumda sıkmaya başladım. Ne konuştuklarını dinlemem lazımdı. Korkut'la ne konuştuklarını ve Korkut'un vereceği cevabı dinlemem lazımdı.

 

Sanırım cevabını daha çok merak ediyordum. Bundan utanmam gerekebilirdi ama merak ediyordum.

 

"Hayır bir şey çıkar inşallah ağzından ana." Korkut'un sesiydi bu. Kayınvalidem onunla konuşacağını mı söylemişti acaba? "Hayır mı şer mi sana bağlı Korkut." dedi kayınvalidem. Nefesimi tutmuş konuşmalarını dinliyordum.

 

"Belkıs'la evleneli bir aydan fazla oldu değil mi oğlum?" Kayınvalidem yumuşak bir şekilde konuşuyordu. Zaten onun sert konuştuğunu düşünmek bile garipti. "Oldu." diye cevap verdi Korkut. Nefesimi yavaşça verdim. Burada olduğumu anlamamaları gerekliydi.

 

"Ne zaman bir torun haberi alacağız?" Bu kez konuşan kayınbabamdı. "Bir ay oldu diye demiyorum Korkut. Aranızda neler olduğu gözle görülür halde." Kayınbabam sert bir sesle bunları söylemişti. Korkut ne diyecekti? Herkes bizim evlenmiş ama birbirinden uzak duran iki insan olduğumuzun farkındaydı.

 

"Çatma hemen oğlum kaşlarını. Biliriz neler yaşadığınızı. Sana da zor, ona da zor ama hayat böyle sürüp gitmez." Kayınvalidem dediklerinde haklı olsa da bu gerçekten hiç kolay değil. Benim için daha kolay olsa da Korkut için çok zordu. Ben ona âşık olmasam bana da zor gelirdi.

 

"Şuraya gelip sizi dinlemem bile yanlış." diye sinirle söylendi Korkut. Kapı aralığından gördüğüm kadarıyla ayağa da kalkmıştı. "Bu hayat benim. Sırf siz istediniz diye Belkıs'ı göndermedik babasına, biliyorsunuz değil mi?"

 

Yine beni üzecek şeyler söylüyordu.

 

"Demek biz istedik diye göndermedin." dedi babası. "Biz sana ne zaman zorla bir şey yaptırmışız da bu dediğimizi yaptın sen Korkut? Sen ister miydin bu kızcağızın o eve geri dönmesini?"

 

İstememişti. O eve gitmemi gerçekten istememişti. Ama bana uygun birisini bulup da göndermek istemişti.

 

"Sen değil miydin Belkıs'ın babasıyla yanında getirdiği adamı yaka paça dışarı attıran?" Babası, Korkut'un üzerine gidiyordu. Korkut bunları yapmış olsa da isteyerek yaptığını hemen kabul edebilecek birisi değildi.

 

"O, abimden bize emanet baba." dediğinde kalbimde bir sızlama hissettim yine. Bazen böyle hissetmiyordur diye düşünüyordum ama Korkut benim için hep böyle hissediyordu. Ben onun abisinin karısı olmaktan ileri geçmeyecek miydim? Bana karısı olduğumu söylerken; kendisine bunu kabul ettiremiyor muydu?

 

"O artık abinden emanet değil Korkut bunu kafana sok. O kadın senin nikahlı karın. Artık o sana Allah'ın emaneti." Kayınbabam bunu dedikten sonra kapıya doğru gelmeye başlamıştı. Hemen oradan uzaklaşıp yan odaya girdim.

 

O sana Allah'ın emaneti demişti. Öyleydi değil mi? Korkut'un karısıydım ben. Her ne kadar o içten içe kabul etmese de karısıydım.

 

Birkaç dakika sonra odadan çıktığımda avluda yürüyen Korkut'u gördüm. Mutfağa doğru gidiyordu. Peşinden gitmeli miydim? Gitsem ne diyecektim? Burada durmam daha iyiydi. Ben odanın kapısının önünde dikilirken Korkut sinirli yüzüyle mutfaktan çıktı. Beni gördü. Sabahki hallerinin tam tersi bir şekilde sinirli yüzüyle bana bakmaya devam etti.

 

"Orada dikileceğine şu sofraları hazırlayın artık." diye konuşup odaya geri döndü. Sanki dakikalar önce bende yara açmayacağını söyleyen o adam değildi. Sanki o ilk gördüğüm Korkut'tu. Beni önemsemez gibi bakmıştı, umurunda değilmişim gibi konuşmuştu.

 

Alışmasam bu kadar canım acımazdı.

 

Kaç gündür bana güzel davranmasa hiç üzülmezdim.

 

Daha bu gece saçlarımı okşayarak taramamış olsa gözlerimi doldurmazdım.

 

 

Herkes odasına çekilmişti. Ben çekilmek istememiştim. Korkut odamızdaydı. Oraya gitmeye korkuyordum. Bana nefretle bakmasını tekrar görmek istemiyordum. Keşke o odaya gitmeme şansım olsaydı.

 

Zamanı geriye alamaz mıydım? Alamazdım, tabii.

 

Ellerimi kavuşturarak parmaklarımla oynadım. "Ne olacak Belkıs? Korkma." diye teselli ettim kendimi. Dudağıma acı bir tebessüm oturdu. "Her zaman ne kadar canın acıdıysa yine o kadar acıyacak. Korkma."

 

Avluda minik adımlarımla yürüdüm. Merdivenin başına gelince taş tırabzana tutundum. "Korkma." dedim tekrar. Korkut bana sinirle baksa ne olurdu? Üzülürdüm, sonra geçerdi. Yüzüme bakmasa ne olacaktı sanki? Bir gün olur bakardı.

 

Peki ya saçlarımı taramaz mıydı?

 

Dün bana söylediği laftan beri gecenin gelmesini istemiştim. Saçlarıma tekrar dokunsun, tekrar tarasın onları diye heyecanla beklemiştim.

 

Umut ve ben yanlıştık. Umuttan uzak durmam gerekliydi benim. Ne zaman bir şeye umut etsem gerçekleşmiyordu çünkü. Umut etmeyi bırakmalıydım. Yapamıyordum... Umut ve ben ne kadar yanlışsak; o kadar yakındık. Her zaman benimleydi. Her zaman kalbimin içindeydi. Umut etmeyen bir Belkıs, gerçek Belkıs olur muydu?

 

Merdivenleri yavaş yavaş çıktım. Çıktıkça bitmesin istedim ama bitti. Merdivenin bittiği yerde gözlerim karşıma kaydı. Eski odam... Ne zaman merdivenlerden çıksam oraya bakmadan hızlı hızlı şimdiki odama giderdim. Şimdi gidemiyordum. Aklımda Kahraman vardı.

 

Bunu söylemekten utansam da ben bugün Kahraman'a kızgındım. Beni gördü de evlenmek istedi diye kızgındım. Ben Korkut'u görmeden evvel benimle evlenmedi diye kızgındım. Benim kalbime ilk giren kişi olmadı diye kızgındım. Ama onun da suçu yoktu değil mi? Benim kadar o da suçsuzdu. Onun kadar Korkut da suçsuzdu. Ben kime kızacaktım?

 

Sesli bir şekilde yutkunduktan sonra kafamı çevirip sağ tarafa doğru yürümeye başladım. Birkaç saniye sonra Korkut'un yüzünü görecektim. Uyumuş olabilir miydi? Keşke öyle olsaydı. Uyumuş olmasını dileyerek odanın kapısının önünde durdum.

 

Sesli nefesimi dışarı bırakıp kapıyı açtım. İçeride iki tane mum yanıyordu. Gözlerim hemen onu buldu. Yatakta oturuyordu. Kollarını dizlerine yaslamış yere doğru eğilmişti. Odaya girmeme rağmen dönüp bana bakmamıştı. Bir şey demedim. Sessizce kapıyı kapatıp dolaptan geceliğimi aldım. Korkut'un arkası dönük olduğundan yataktaki benim tarafıma geçtim. Buradaki boşlukta üzerimi değiştirdim. Hemen uyumak istiyordum.

 

Üzerimi değiştirdikten sonra kıyafetlerimi katlayıp kenara koydum. Korkut hâlâ konuşmuyordu. Yorganı kaldırarak yatağın içine girdim. Onun taramayacağı saçlarımı tarayasım gelmemişti. Her gün saçlarımı salarak uyusam da bugün örgüleri açasım gelmemişti. Ona sırtımı dönerek yatağa yattım. Yorganı boğazıma kadar çekip gözlerimi kapattım.

 

Korkut hareket etti. Yataktan kalkmadı. Sanırım o da yatağa yatmıştı. Derin bir nefes aldım. Sessiz bir iç çekiş gibiydi bu ses. Gözlerimi açtım sonra. Karşımdaki duvara baktım. Mumun ışığı oraya düşüyordu. Küçükken mum ışığında ellerimle yaptığım hayvanları hatırlarken yüzüme bir gülümseme oturdu. O günlerim mi daha güzeldi bugünüm mü bilemedim. Çünkü ben ne o günlerimde gamsız olabilmiştim ne de şimdi.

 

"Böyle mi uyuyacaksın?" Sesini duyunca şaşırdım. Oysa benimle bir daha konuşmayacak zannetmiştim. Ona cevap vermek istemedim. Sabah beni mutlu ederken akşamına mutsuz ettiği için kızgındım ona. Belki hakkım yoktu ama kırgındım da.

 

"Saçlarını taramayacak mısın?" diye konuştu bu kez. Yine cevap vermedim. Cevap versem bile ters şeyler söyleyecektim çünkü. Korkut'un parmaklarını saçlarımda hissedince kalbim kıvrandı yine. Kalbim bunu çok seviyordu. Saçlarıma dokunması çok hoşuna gidiyordu.

 

Elinden uzaklaştırdım başını. Dokunsun istemedim saçlarıma. Hiçbir suçum yokken bana o kadar sinirli bakmış ve o kadar kötü bir sesle konuşmuştu ki bugünkü akşamımı zehir etmişti bana. İlk kez bugün mutlu bir şekilde uyuyacağımı zannetmiştim oysaki.

 

Yatağın iyice ucuna gelmiştim. Saçlarıma dokunsun istemiyordum. Eğer bana öyle bakmış olmasaydı; eğer aramıza yine buzdan duvarlar örmüş olmasaydı şu an gülerek önüne oturacaktım, o da saçlarımı okşayarak tarayacaktı.

 

Bu mutluluğu elimden almıştı.

 

"Ben tarayacaktım hani saçlarını?" Sesi, saatler önceki sesi değildi. Lakin benim aklım da kalbim de bedenim de o andaydı. Mutlu yüzümü bir anda düşürdüğü andaydım. Annesine ve babasına dedikleri de mutsuz etmişti beni ama ben, onun bende bir yara daha açmayacağına inanıyordum yine de. Çünkü dakikalar önce bana bu sözleri söylemişti. Nereden bilebilirdim ki o an kalbimi kıracağını?

 

Onun güzel haline o kadar alışmıştım ki bana sesini biraz olsun yükseltse kalbim öncekilerden daha fazla kırılıyordu.

 

"Ben kendim tararım saçlarımı, bir başkasına ihtiyacım yok." dedim sert bir tavırla. Hakkım mıydı bu sözleri söylemek bilmiyordum. Ama söylemek istiyordum. Belki de çocukçaydı bu tavır. Ben ne sözler işitmiş de bir şey dememiştim. Şimdi bu sözler mi beni bu kadar kırmıştı?

 

Demiştim ya; ben onun güzel haline çok alışmıştım.

 

Beni daha çok üzeceğini biliyordum. Keşke alışmasaydım.

Bölüm : 02.01.2025 15:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...