2. Bölüm

2. Bölüm: "Gelin."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Yüreğimin feraha ermesi için ne olması gerekiyordu? Yüzümde gülüşlerin oluşması ve eksilmemesi için...

Birisine mi ihtiyacım vardı, bir şeye mi? Ya da her ne olursa olsun benim yüzümdeki gülüşlerin sonu göz yaşlarına mı buluşacaktı?

17 yıl boyunca hep öyle olmamış mıydı? Ne zaman güldüm, göz yaşı gelmiş gülüşlerimde yer değiştirmişti. Bir gün de mutluluk göz yaşlarıyla yer değiştirir miydi?

Kapı hâlâ çalıyordu. Benim yerimden kıpırdayabilecek hâlim yoktu. Elimi kalbime bastırarak gözlerimi kapattım. Göreceklerime dayanacak dermanım yoktu.

Yengem gidip kapıyı açtıktan sonra insanlar içeriye girmeye başladı. Ama ben sadece ayaklara bakıyordum.

Eğer kız istemeye damat geliyor olsaydı çoktan kafamı kaldırıp bakardım. Sırf o kara gözleri görmek için bakardım.

Kara bakışların içeri girmesini istiyordum evet ama herkes kadar ben de biliyordum ki kız istemeye damat gelemezdi.

"Hoş geldiniz hoş geldiniz." diyen sesleri duyuyordum ama kafamı kaldırıp bakmıyordum. Benim bakmama sebebim korkumdandı ama onlar nazlandığımı düşünüyor olmalıydı.

Kadınlar bir odaya erkekler bir ıdaya alındıktan sonra annem yanıma gelio kolumdan tutarak mutfağa soktu beni. "Kız niye bakmuyorsun adamların suratına?" diye azarladı. "Evleneceğim kişinin diğer üç karısına mı bakayım ana?" diye sordum onun gözlerine bakarak. Annem baş parmağıyla kafamı ittirdi. "Kafanı kaldırıp baksaydın anlardın. Gelenler Şanlıkanlar."

Duyduğum iki kelimeyle dünyaya simsiyah bakmamı sağlayan o lerde gözlerimden çekildi. Yine dünya bana rengarenk göründü. "Ana doğru mu söylüyorsun?" diye neşeyle sordum. Annem kafasını salladı. "Git de ellerini öp kadınların." derken kolumdan ittirdi. Derin derin soluklar aldım.

Sağ kulağımın üstünden bir tutam saçımı çıkararak önüme aldım. Şalımı da biraz geriye ittim. Eğer gelenlerin onlar olduğunu bilsem yemin ederim süslenirdim. "Allah'ım sana şükürler olsun." dedikten sonra normalde Musa ile benim yattığım odaya girdim. Gözlerimi kaldırarak karşımdaki kadınlara baktım. Üç tane kadın vardı. Beni görünce ikisi gülümsedi. Ben de gülümsedim. Sonra sırasıyla üçünün de ellerini öptüm. Burada durmamın uygun olmadığını bilerek geri geri odadan çıktım.

"Bizim oğlan boşuna ilk görüşte vurulmamış ya? Baksana gözlerine maşallah." Duyduğum şeyler kapıdan çıkar çıkmaz sırıtmamı sağlamıştı. Görür görmez vurulduğunu mu söylemişti? Kalbim sanki ağır bir iş yapmışım gibi hızlı atıyordu. Mutfağa girdim sarsak adımlarla. Anam beni görünce kadınların yanına gitti.

Zaten küçük olan mutfağa sığamaz olmuştum. Çok fazla heyecanlıydım. "Kız ne oldu sana?" diyerek kucağındaki bebeğiyle mutfağa giren yengeme gülümsedim. "Yenge o yaşlı adama gelin olmuyorum. Benden mutlusu var mıdır?"

Kara bakışlı adam bana görür görmez vurulmuş yenge.

"Çok şükür kuzum çok şükür." derken eğilerek alnımdan öptü. Kucağındaki bir yaşlarında olan yeğenime gülümsedim. "Halasının çiçeği." diyerek başından öptüm. Yeğenim bana güzel gülüşünü sundu.

"Yengem kahvelerini yap hadi. 2 tane erkek 3 tane kadın var." Yengeme başımı sallayarak. Mutfaktaki sobaya birkaç odun atarak tutuşturdum. Sonra da kahveyi fincana koydum. Sobanın ağzını kapatmamıştım. Ateşin üzerine cezveyi tutarak karıştırmaya başladım. Elimden geldiğince güzel yapmaya çalışacaktım.

Heyecandan ellerim titrese de herkes için kahve yaptım. Önce erkeklere kahveyi tutmam gerekiyordu. Derin soluklarım eşliğinde elimdeki tepsiyle büyük olan odaya girdim. Herkes konuşmasını kesip bana baktığında tepsi elimden düşecek zannettim. Sağdan başlayarak herkese kahvesini ikram ettim.

O odadan çıkıp yan odaya girdiğimde hepsi bana baktı. Bakmasalar olmaz mıydı? Zaten heyecanlıydım daha da heyecanlanıyordum. Annem geriye yaslanarak dudağındaki gülümsemeyle bana baktı. İlk olarak en yaşlı görünen kadına sonra da diğer iki kadına kahvesini tuttum. Dikkatle beni inceliyorlardı. Annemin de kahvesini verince odadan çıktım. Ama uzaklaşmadım. Kenara çekilerek duvara sırtımı yasladım. Neler konuşacaklarını merak etmiştim.

Şu anda yengem ile bir kadın konuşuyordu. Bu konu benim ilgimi çekmiyordu. Benimle ya da onunla ilgili bir şeyler söylesinler istiyordum.

"Belkıs kaç yaşında?" Benimle ilgili bir şeyler duyunca kulak kabarttım. "17'ye yeni girdi." diye cevaplayan annemdi. 17 yaşında hâlâ evlenmemiş kız bulmak zordu. "Bu yaşına kadar niye evlenmedi?" diye tok sesle sordu birisi. Bunun o gülümsemeyen kadın olduğunu tahmin etmek zor değildi. "Malum yaşlandım. Bana yardım etsin diye vermedik kimseye. Şimdi yanımda gelinim var." Annem'in dedikleri gözlerimi doldurdu. Sırf iş için kızını evlendirmemek ne demekti? Küçük daha demesi lazımdı.

Neyse şu an bunları düşünerek kendimi üzmem hiçbir işe yaramazdı. "Başka bir şey yok yani?" dedi yine o aynı ses. Büyük ihtimalle evlenmediğim için bir rahatsızlığım olduğundan şüphelenmişlerdi. "Olsa fark ederdiniz. Sapasağlam benim kızım." derken annemin sesi biraz hiddetlenmişti.

Bir süre sustular. Sonra birisi konuştu. "Kızınız ister mi sordunuz mu?" Duyduğum şey yüzünden az kalsın sesli bir şekilde gülecektim. Kim bana fikrimi sorardı ki? "İster ister."

Belkıs istemese de ister. Çünkü buna mecbur.

"Bize düşmez erkekler konuşur bu konuları ama düğünü bir ay içerisinde yapmak istiyoruz." diye az önceki konuşan kadın konuştu. Bu kadın her kimse onu sevmiştim. "Siz nasıl uygun görürseniz öyle olur." diye kabullendi annem.

Onlar konuşmaya devam ederken ben oradan uzaklaştım. Şu an ne yapmam gerekiyordu? Sadece bekleyecek miydim yani?

Yere oturmuş beklerken bir anda içeriden sure okunma sesini duydum. Okuyan kişiyi tanımıyordum. Yerimden kalkarak kapıya doğru yaklaştım. Adam okuduktan sonra "Hayırlı uğurlu olsun." dedi. O an gülümsedim. Babam beni vermişti. İstediğim kişiyle evlenecektim. O kapkara gözler bana bakacaktı.

Yengem kadınların olduğu odadan çıkınca beni gördü. "Gel de ellerini öp tekrar." diye beni çağırdı. Kadınların yanına tekrar girdim. Biz de erkeklerin arasına pek girilmezdi. O yüzden erkeklerin elini öpmeyecektim. Kadınların en yaşlı olanına gittim. Elini uzattı ama yüzü hiç memnun görünmüyordu. Elini öpüp alnıma koydum. Sonra bana gülümseyerek bakan kadının elini tutup öptüm. Kadın gülümsemeye devam ederken uzaklaşmama izin vermeyerek bana sarıldı. "Hayırlı olsun kızım. Beni de bir anan bil artık." Demek annesiydi... Gülümsedim. Sonra diğer kadının da elini öptüm.

Kayınvalidem olan kadın elindeki çantasını açarak içinden bir yüzük çıkardı. Elini bana doğru uzattı. Sağ elimi ona uzattım. Yüzük parmağımla taşlı olan yüzüğü taktı. Sonra tekrar çantasını açıp bu kez iki tane bilezik çıkardı. Daha önce hiç altın bilezik görmemiştim. Genelde yuvarlak olan altını takarlardı. O altının ismini bilmiyordum. Onları da koluma taktı. Tekrar çantasını açtı. İki bilezik daha çıkardı ve diğer koluma taktı. "Geri kalanları da düğün günü takarız inşallah." Kadının dediklerine annem memnuniyetle gülümsemişti.

Taktıkları hiçbir şey umurumda değildi. Ben hâlâ onun bana görür görmez vurulmuş olmasında takılı kalmıştım. Bana vurulmuştu, yani beni seviyordu. Seven insan üzmezdi değil mi? Dövmezdi. O beni sevecek miydi? Abimin yengemi sevdiği gibi o da beni sevecek miydi?

Biraz daha oturduktan sonra kalkmışlardı. Giderken herkes halinden memnundu. Sadece o yaşlı kadın hariç. Evde ailecek kalınca babam beni yanına çağırmıştı. Şimdi yanına oturmuştum.

Beni neden mi çağırmıştı? Taktıkları takılara bakmak için. Koklarımdaki bilezikleri çıkarıp babamın eline bıraktım. Evirdi çevirdi her yerine baktı. "Durdun durdun turnayı gözünden vurdun." dedi. Dediklerine elbette karşılık veremedim. Babam kenarda duran kağıdı açtı. İçinde birsürü para vardı. Başlık parası olmalıydı. "Zengin eve gidince bizi unutayım deme de." Yine sessiz kaldım.

Babam ayağa kalkıp odadan çıktı gitti. Bilezikleri yere bırakmıştı. Babam çıkınca yengem yanıma oturdu. Bu kez o bakmaya başladı bileziklere. "Çok pahalıdır bunlar." derken bileklerine geçirdi. Biz yengeme sadece beşi bir yerde takmıştık. Onları da düğün masrafları ödensin diye babam alıp satmıştı. Eğer yengem abimi sevmeseydi bizim aileye gelin olarak gelmezdi.

"Aman diyeyim dikkat et, kaybolmasın." deyip bileklerinden çıkarıp bana geri verdi. Bilezikleri bileklerime taktım. Benim hiç altın merakım yoktu ki. O yüzden bu bilezikler de umurumda olmuyordu. "Yenge düğüne kadar evleneceğim kişiyi göremem mi şimdi?" diye sorduğumda yengem güldü. "Aile içinde göremezsin ama gizli gizli buluşursan görürsün."

Nasıl gizli gizli buluşacaktık ki? Düğün gününe kadar dayanabilirdim. Hem belki yine sokaklar bizi birbirimize getirirdi.

"Biz abinle buluşurduk." derken gülümsedi. "O gizli buluşmaların verdiği mutluluğu hiçbir şey veremez sanırım." derken iç çekmişti. Onun o hali benim de iç çekmemi sağladı. Ben onunla buluşamazdım.

Anam kapıdan göründü. "Yatın uyuyun artık, geç oldu." deyip gitti. Biz de kalkarak odalarımıza çekildik. Bu ev bize dedemden kalmaydı. Büyüktü ama gelini olduğum ev kadar büyük değildi. O eve küçükken bir kez gitmiştim. Ev dememeliydin. Konak mı demem lazımdı? Kocaman bir evdi işte. Köyün girişinde olduğu için bizim eve uzaktı.

Üzerimi değiştirdikten sonra pencerenin önüne oturdum. "Burada kurduğum hiçbir hayal gerçekleşmedi." diye fısıldadım. Musa uyuyordu. "Ama burada onu düşünmüştüm. Onu bana getirdin." Onun gözlerini burada göğe bakarak hayal etmiştim. Şimdi o gözlerin karısı olacaktım.

Parmağımdaki yüzüğe bakarak gülümsedim. Yakın bir zamanda onunla aynı çatı altında yaşayacaktım. Aynı yastığa baş koyacaktık.

Bir ay hızlı geçer miydi?

Pencerenin önünde saatleri öldürmüştüm. Artık uyumam gerektiğini fark ederek yatağıma yattım. Uyumadan önce dudaklarımda gülümseme vardı. Sanırım ilk kez gülümseyerek uyuyordum.

Güneş doğuyor batıyor günler birbirini kovalıyordu. Parmağıma bu yüzük takılalı tam bir hafta olmuştu. Bugün Şanlıkan konağına gidecektik. Kayınvalidem terzi getirteceğini söylemişti. Benim için bir gelinlik dikilecekti. Heyecanlıydım. Hem gelinlik için hem de onu görebilme ihtimalim için.

Üzerime kırmızı bir fistan giymiştim. Minik minik işlemeleri vardı. En sevdiğim elbisemdi. Fazla sık giymezdim eskimesin diye. Ama bugün güzel görünmek istiyordum. Saçımı ensemde bağlayıp sırtıma salmıştım. Tüm sırtımı kapladığı için örmek zorunda kalmıştım.

Kafama beyaz renkli şalımı taktım. Kollarımdaki bilezikleri aşağı indirdim. Bence gayet güzel olmuştum. Küçük aynaya bakarak gülümsedim. Yine heyecanlıydım. Heyecanlanmamamın imkanı yoktu ki zaten.

"Belkıs, hadi geldiler." Annemin seslenmesiyle odamdan çıktım. Annem ve yengem kapıda bekliyordu. Yengem kızını annesine bırakmıştı. Üçümüz de evden çıktık. Evin önünde duran at arabasına sırasıyla bindik. Aslında fazla uzak değildi evleri ama arabayı göndermişlerdi.

"Gidince ellerini öp, yüzün gülsün." diye tembihledi annem. O söylemese de bunları yapardım zaten. Biraz sonra büyük evin önüne gelmiştik. Kayınvalidem olan kişi ve o gün bize gelen diğer kadın kapıdaydı. Onların haricinde birkaç kişi daha vardı ama tanımıyordum.

Arabadan inince gözlerimle onu aradım ama bulamadım. Zaten bulsam garip olurdu. "Hoş geldiniz." diyerek bizi içeriye kabul ettiler.

Dışının büyük olduğu kadar içerisi de büyüktü. Koskocaman bir avlusu vardı. Konağın iki köşesinden çıkan merdivenler vardı. Üst kattaki odalara gitmek için bu merdivenler kullanılıyor olmalıydı.

Onların yönlendirmesiyle bir odaya girdik. Oldukça büyük bir odaydı. Ve o yaşlı kadın da bu odadaydı. Kimdi acaba bu kadın? İlk ona gidip elini öptüm. Hâlâ yüzündeki ifade rahatsızdı. Acaba beni mi beğenmemişti?

Kayınvalideme yaklaşıp elini öptüm. "Maşallah." diyerek bana sarıldı. Ben de ona kollarımı sardım. "Saçların ne kadar uzunmuş." Sırtımdaki saçlarıma dokunmuş olmalıydı. Ondan ayrıldıktan sonra diğer kadını da öptüm.

İki tane kız bana bakıyordu. Birisi benim yaşlarımda birisi ise daha küçük duruyordu. "Ben Eslem." diyerek hiç beklemeden bana sarıldı. "Görümcen yani." dedi kulağıma doğru. Samimi tavrı beni gülümsetti. Sonra benden küçük olan kız bana sarıldı. Ne kadar samimi bir aileydi bunlar! "Ben de Melike." diyerek geri çekildi. Onlara karşılık gülümsedim. Kapıda bekleyen iki kadın ve bir kız vardı. Hep bir ağızdan konuştular. "Hoş gelmişsin gelin hanım." Sadece gülümseyerek başımı salladım.

Biraz sonra el öpmeler son bulmuş oturmuştuk. Gözlerim yerdeki halıyı izliyordu. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki. Çok heyecanlıydım. Bir şey yapmamı isteseler elim ayağım birbirine dolaşırdı sanırım.

Annemler konuşurken ben sessizce bekliyordum. Acaba terzi ne zaman gelecekti?

Daha da merak ettiğim şey, o şu an burada mıydı? Evleneceğim adamın adını bilmiyordum daha.

Çok geçmeden kapıdan içeriye bir kadın girmişti. Kayınvalidem onu ayakta karşıladı. Aralarında biraz konuştular. Sonra gözler bana döndü. "Ayağa kalkasın gelin hanım. Bir boyunu posunu görelim." Kadının dediği şeyle utanırken ayağa kalktım. Kadın baştan aşağıya beni inceledi. "Pek zayıfmışsın." dedi burnunu kıvırarak. Eğilerek bedenime baktım. Bence o kadar da zayıf sayılmazdım. "Gülcan deme öyle gelinime." diyen kayınvalidemdi.

"Nasıl gelinlik istiyorsan anlat kızım. Sakın çekinme. Sen evleniyorsun, sen seçeceksin. Hiçbir şey içinde kalmasın. İnsan hayatında bir kere evlenir." Kafamı salladım ama ne diyecektim ki? Aklımda hiçbir şey yoktu. Hiç gelinlik hayali kurmamıştım.

Terzi kadın bedenimi ölçmeye başladı. Elinde küçük bir kumaş vardı. Sanırım ölçüyü ölçmesine yarayan şey oydu. "Var mı özel bir isteğin?" dedi geriye çekilerek. Olsa da söyleyemezdim. Utanırdım. Kafamı iki yana salladım. Kadın geriye çekilip bana tekrar baktı.

Daha sonra eşyalarını toplayıp ayağa kalktı. "İki haftaya kadar diker getiririm." Kayınvalidem ayağa kalktı hemen. "Elinden gelenin en iyisi olsun Gülcan. Sana güveniyorum." Kadın başını salladı. Sonra hepimizle vedalaşıp gitti.

Eski oturduğum yere geri oturdum. Gözlerim kapıya ulaştı. Onu görebilmek istiyordum. Bir kez gözlerimiz buluşsa yeterdi.

Biraz daha oturduktan sonra kalktık. Hava kararacaktı neredeyse. Eve gitsek iyi olurdu.

Eslem'le sarılırken kulağıma fısıldadı. "Müstakbel kocan seni dört gözle beklediğini söyledi." Utançla gözlerimi yumarak geriye kaçtım. Eslem ile Melike bu halime güldü. Hem utanmış hem de heyecanlanmıştım. Sürekli bu şeyleri mi hissedecektim? Evlenen her kız böyle şeyleri hissediyor muydu?

Diğerlerini de öptükten sonra geldiğimiz at arabasına yerleşmiştik. Annem öyle mutlu görünüyordu ki, sanki evlenen oydu. Mutlu olmasının bir sebebi de Şanlıkanlara gelin gitmemdi. Hatta tek sebebi de olabilirdi.

Eve geldiğimizde direkt odama giderek üzerimi değiştirdim. Bu elbiseme bir şey olursa üzülürdüm. Aynadan tekrar kendime baktım. Normalde bu kadar sık bakmazdım ama şimdi sık sık bakmak istiyordum. Hele bu yüzük parmağıma takıldığından beri aynalar evim olmuştu. Beni yakından görüp de beğenmemesinden korkuyordum. Neyse ki yüzümde beğenmemesini sağlayacak bir iz ya da leke yoktu.

Odamdan çıkıp anamla yengemin yanına gittim. Evleniyorum diye işten kaçamazdım. "Yengem Ayşe'yi annemlerden alıp gelir misin?" diye soran yengeme başımı salladım. Zaten iki sokak ötedeydi evleri. Hemen alır gelirdim. "Olur yenge."

Evden çıkıp yavaş adımlarla yürüdüm. Aklım sadece ondaydı. Onu görebilmek için şu an her şeyi yapardım galiba. Yengemin annesinin evine geldiğimde kapıya vurdum. Ayşe'yi alıp hemen eve gitmeliydim. Kolumda bu bilezikler varken rahatsız olmuştum. Keşke çıkarsaydım diye düşündüm.

Kapı açıldı. Yengemin annesi beni görünce gülümsedi. "Ayşe'yi almaya mı geldin?" diye sordu. Kafamı salladım. İnsanlarla konuşmayı pek sevmiyordum. Besime teyze içeriye gidip Ayşe'yi getirdi. Ayşe beni tanıyarak kollarını bana uzattı. Memnuniyetle onu kucağıma aldım. "İyi akşamlar Besime teyze." dedim gitmeden önce. "Selam söyle." demişti ardımdan.

Ayşe'yle yürürken konuşmaya başladım. "Halacım özledin mi beni? Ben seni özledim. Ayrı kalmak zorunda kaldık ama." Etrafımı kolaçan edip fısıldadım. "Ben evleniyorum da." Ayşe anlıyormuş gibi gözlerini kocaman açmış beni dinliyordu.

"Evlenince çok göremeyeceğiz birbirimizi. Ama sen beni unutmazsın değil mi Ayşe'm?" Ayşe kafasını omzuma yasladı. Gülümsedim bu haline. Diğer sokağa dönmemle karşıma bir köpek çıktı. Bu o günkü köpekti. Onun köpeği.

"Hoşt." dedim direkt. Köpek sadece gözlerime bakıyordu. Evet o gün de bir şey yapmamıştı ama korkuyordum. Hele ki kucağımda Ayşe varken korkmamam imkansızdı. Köpekten kaçmak istiyordum ama tam önümdeydi. Sahibi neredeydi? Hayır onu görmek istediğimden değil de köpeğini yolumdan çekseydi.

Bir ıslık sesi duyulunca köpek havlamaya başladı. O geliyordu. Kesinlikle o geliyordu. Nefesim kesilirken yutkundum. Bu zor olmuştu. Yan sokaktan o çıktı. "Gel oğlum." diye seslendi köpeğe. Köpek onu görür görmez ona koşmuştu zaten. Sonra kafasını kaldırıp bana baktı. İstediğim oldu. Gözleri gözlerimi buldu.

Gözlerimde fazla durmadı. Kucağımdaki Ayşe'ye ve kollarımdaki bileziklere baktı. Ağzımı açıp tek kelime edebilecek halde değildim. Kalbimdeki bu hızlanışın sebebini de anlayamıyordum. Daha önce böyle bir şeyi ne yaşamış ne de duymuştum.

"Kollarında böyle değerli şeyker taşırken tek başına sokaklara çıkman güvenli değil." Sesi hâlâ sertti. Bakışları gibi... "Sonradan akıl edebildim." diye kısık sesle konuştum. Kafasını sakladı. Köpeğinin tasmasına elini geçirerek yine o günkü gibi arkasına aldı. "Evine kadar bırakayım mı?" diye sordu. Heyecanlanarak kafamı iki yana salladım. Bir gören olursa ne derdim?

"Yok, ben giderim." Başka bir şey demeden ardını dönüp gitti. Niye bu kadar sert bir adamdı? Hem annesine bana ilk bakışta vurulduğunu söylüyor hem de bana hâlâ sert bakıyordu. Fazla sorgulamak istemedim. Onun da kişiliği böyleydi demek ki. Evlendiğimizdd belki bir gün sorardım.

Oyalanmadan eve vardım. Ayşe'yi yengeme verdikten sonra mutfağa girdim. Kalan işleri yaptım. Aklım yine ondaydı. Sanırım benim aklım hep onda olacaktı.

Düğün günümüzü iple çekmeye başlamıştım. Asla evlenmeye meraklı bir kız olmamıştım. Ama daha ismini bile bilmediğim nişanlıma meraklıydım. Ciddi manada onu merak ediyordum.

Babam geldikten sonra sofrayı hazırladık. Babam son zamanlarda abimin de onunla aynı masaya oturmasına izin veriyordu. Sanırım artık abimin de büyüdüğünü kavramıştı. Çünkü büyük abimi oturtur küçük abimi oturtmazdı.

Annem ile babamı daha hiç aynı masada yemek yerken görmemiştim. Annemi üzüyor olmalıydı bu durum. Benim kocam benimle aynı masada yemek yemese ben üzülürdüm. Hem de çok üzülürdüm. Üzülmemeyi diledim.

Oturduğum minderin üzerinde geri kayarak elima baktım. Sol elimin parmaklarıyla yüzüğümü tuttum. Yüzüğüm güzeldi. Altın sarısı bid rengi vardı. Üzerinde ise ufak ufak işlemeler. Şimdiye kadar hiç yüzük takmamıştım. İnsanlar birbirinin yüzüğünü denese de ben denemsmiştim. İlk yüzüğü evlendiğimde takacağım demiştim.

"Yarın akşam Şanlıkanlara yemeğe gideceğiz." Duyduğum soyisim kafamı babama çevirmemi sağladı. Bizi yemeğe mi çağırmışlardı? Üstelik akşam yemeği. Onu kesinlikle görürdüm. Heyecanla nefesimi tuttum. Babama kimse cevap vermemişti. Zaten denilecek bir şey yoktu. Yarın onlara gidecektik.

Bu gece bana bir ömür gibi geçecekti emindim.

Babamlar yemek yedikten sonra bu kez sofraya biz geçmiştik. Babam da o sırada dışarı çıkmıştı zaten. Yemekten kaşığın ucuyla alıp yediğimde annem kolumu çimdikledi. "Kuş gibi yiyorsun. İyi ye de iki üç haftada az kilo al. Çok zayıfsın bak kocan beğenmeyecek göreceksin." Annem abimin yanında bunları söyleyince utanmıştım. "Ana." dedim utanarak. Neyse ki abim duymamış gibi davranmıştı.

Ben zayıf değildim ve bir erkeğin beğenmeyeceği bir kız da değildim. Bu kendini beğenmişlik değildi. Kendimi biliyordum. Beğeneceğinden de emimdim. Hem ne demişlerdi; o beni görür görmez bana vurulmuştu.

Herkesin karnı doyunca yengemle birlikte sofrayı topladık. Bulaşıkları da el birliğiyle yıkayıp kaldırınca yapacak başka işimiz kalmamıştı.

Babamın çay içmeden uyumadığını bildiğiö için çayın suyunu koydum. Annem demlerdi. Babam annemin çayını severdi. Acaba annemi de sever miydi? Sevse de hiç belli etmemişti. Hem seven insan dövmezdi değil mi?

Yengemle mutfaktaki minderlere oturduk. Yengemi çok seviyordum. Acaba yengem olmadan önce ben ne yapıyordum? Çok sıkılıyor olmalıydım. "Yenge sen evleneceğin zaman nasıl hissediyordun?" diye sordum. Yengemle ben arkadaş gibiydik. Yaşımızın yakın olması da bunun etkilerindendi. Yengem 19 yaşındaydı.

Yengem gülümseyerek yere baktı. "İçimde inanılmaz bir heyecan vardı? Hele son bir hafta... Sanırım toplamda 1 saat uyku uyumamıştım." Elini karnına götürdü. "Sanki karnıma bie şeyler serpmişler de içinde kımıl kımıl geziyordu."

Elim istemsizce karnımı buldu. Benim hissettiğim o garip şeylere benziyordu.

"Evlendiğim gün hissettiğim heyecanı ise hiçbir zaman hissetmemiştim. Ta ki Ayşe'yi kucağıma aldığım ilk ana kadar. O an her şeyden daha üstündü. Rabbim herkese tattırsın." Bir anda başka konuya geçtiğinde gülümsedim. Evlat sevgisi çok farklı derlerdi hep. Allah bunu bana da tattırırdı inşallah.

"Sen ne hissediyorsun?" diye sordu. Gülümsedim. "Anlayamıyorum ki. Hem utanıyorum hem de heyecanlanıyorum. Hep düşünüyorum. Doğru düzgün uyugamıyorum." Kocaman bif soluk çektim. "Onu gördüğümde nefesim kesiliyor san-" Yengem kolumdan tutaral lafımı kesti. "Sen onu gördün mü?" Sorduğu soruyla yanaklarım kızardı. "Gördüm." diye fısıldadım. Ben onu daha önce de görmüştüm yenge. Eşim olacağını bilmeden de görmüştüm.

"Beğendin mi?" diye sordu. Gözlerimi kocaman açarak elimi açılan ağzıma siper ettim. Böyle soru sorulur muydu hiç? "Yenge nasıl konuşuyorsun ya?" dediğimde koluma vurdu. "Aman be Belkıs, kim var sanki?" Haklıydı ama olsun. Ben utanırdım.

"Beğendin mi söylenese." dedi ısrarla. Kafamı salladım. Ama görünmeyecek kadar hafif bir sallamaydı. "Bak sen bizim Belkıs'a." dedi gülerek. İstemsizce ben de güldüm. "Kocanın yanında da böyle utanma. Erkekler utangaç kadınlarla uğraşmayı pek sevmezler. Biraz gözün açık olsun."

Neden her şeye utanıyordum? "Yengr şöyle şeyler söyleme." Yengem elini salladı. "Sen böyle her şeyden utanırsan seninle uğraşacağız biz. Ama dikkat et kocanı kaçırma." Ondan utanmazdım sanırım.

Kendini kandırma Belkıs. Elbette utanırsın.

"Yenge sus lütfen." Yengem kafasını salladı gülerek. "Çay kaynadı." deyip ayağa kalktım. Annemi çağırmaya gidecektim. "Ana." dedim mutfaktan çıkınca. Çok geçmeden geldi. "Çay suyu kaynadı." Annem bir şey demeden mutfağa girdi.

Hava alma isteğiyle dışarıya çıktım. Bahçemiz olmasa dışarı çıkamazdım. Bahçemiz iyi ki vardı. Kafamı göğe kaldırdım. Bulutlu bir geceydi. Ay görğnmüyordu. Yıldızlar zaten yoktu. Bugün izne ayrılmışlardı demek ki.

"Bu bahçede oturup size bakamayacağım artık." diye konuştum. Her şeyle konuşmak gibi bir huyum vardı. Ve bundan şikayetçi değildim. Konuşunca kendimi yalnız hissetmiyordum. "Ama evlenince de size bakabilirim değil mi? Yerim değişir ama biz yine konuşuruz." Bulutlar sanki dediklerime gülümsüyordu.

*

Uzun bir seferdeydim sanki. Doğmuştum ve üzerinden 17 yıl geçmişti. Birçok şey yaşamıştım ama aslına bakarsan hiçbir şey yaşamamış gibiydim.

Yaşantımı anlayabilmiş durumda değildim. Hani derlerdi ya anlatılmaz yaşanır, işte benim hayatım da öyleydi. Ama yaşasınlar istemezdim. Sevgiden bu denli yoksun olmalarını istemezdim. Kendilerini bir sığıntı gibi hissetsinler istemezdim. Susup da benim kaderim de böyleymiş deyip kabullensinler istemezdim.

Neyse şimdi kendimi üzmemin sırası değildi. Az sonra onların evine gidecektik. Gelecekteki evime... Mutlu olmalıydım. İstediğim kişiyle evleniyordum.

Her şey hayal ettiğim gibi olacak mıydı acaba? O bana gerçekten değer verecek miydi? Ailesinin dediklerini düşünürsem bana değer verirdi.

Ama insan sevdiklerini üzmesiyle meşhur bir varlık değil miydi?

Severek alıp zarar vermek insanların işi değil miydi?

Sevdiğini söyleyip öldüresiye dövenler, öldürenler insanlar değil miydi?

Güvenemiyorum işte. Bir insanın sevmesi yermiyordu. Bana saygı duymalıydı. Gerçekten bana değer vermeliydi.

Daha fazla düşünmemem gerektiğini fark ederek üzerimi son kez düzelttim. Kapıya doğru gittiğimde babamın bahçede olduğunu gördüm. Sigara içiyordu.

Annemlerin gelmesini beklerken babamı izledim. O beni fark etmemişti. Boş boş etrafını inceliyordu. Babamı seviyor muydum? Bunun cevabını gerçekten bilmiyordum.

"Belkıs." Abimin sesini duyunca babamdan gözlerimi çektim. Abimin yanıma geldiğini fark etmedim. Abim yüzüme bakarak gülümsedi. Abimi seviyor muydum? Bunu düşünmeden cevaplardım. Onu elbette seviyordum.

"Hadi giy ayakkabılarını." dedi o kendi ayakkabılarını giyerken. Onu dinleyerek ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Diğerleri de gelince evden çıktık. Ufak adımlarla yürüyorduk. Yaklaşık on dakikada varırdık.

Yol boyunca sessizdik. Arada bir Ayşe'nin sesi çıkıyordu o kadar. İçimde garip bir huzursuzluk kol geziyordu. Bunu ailemdem ayrılacak olmama yoruyordum ama ailemdem ayrılacak olmak benim fazla umurumda olan bir şey değildi.

O büyük evin önüne geldik yine. Kafamı kaldırarak eve baktım. Az kalmıştı. Çok kısa bir süre sonra bu eve gelin olacaktım. Kafamı sağ tarafa çevirdim. Gördüğüm kişiyle korkudan nefesimi tuttum. Bekir kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Korkuyla önüme döndüm. Ona baktığımı bir gören olursa neler derdi?

Babam kapıya vurduğunda hemen açılması için dua etmeye başladım. Onu göremeyeceğim yere girmek istiyordum. Kapı açıldı. Sırayla eve girdik. Kapı kapanınca içim rahatladı.

Huzursuzluğumun sebebi Bekir'i görmekmiş demek ki. Ondan gerçekten korkuyordum. Son olanlardan sonra korkmamam saçma olurdu zaten.

Kadınlar ayrı bir odaya erkekler ayrı bir odaya alınırken ben hâlâ korkumu üzerimden atmaya çalışıyordum. Kendime gelmem gerekiyordu. Başımı iki yana sallayarak önünde durduğum kadına baktım. Her gelmemizde başka insanları mı görecektik?

Herkesin ellerini öptüm. Hiç beklemeden yemeğe geçmiştik. Zaten fazla yemek yemeyen bir insandım. Bir de evleneceğim insanın ailesinin içinde yemek yemem çok daha zor oluyordu.

"Bir iki güne şehire inip alınanları alalım diyoruz." diye konuştu kayınvalidem. Ona artık anne demem gerekiyordu. "Tabii." dedi annem. Zaten onların dediği bir şeye karşı çıkacak halimiz yoktu.

Yemek boyunca onlar konuştu ben sustum. Sofrayı kaldırırlarken yardım etmek istesem bile evin çalışanları olduğu için bana iş yaptırmamışlardı. Bu da beni rahatsız etmişti. Evlendikten sonra böyle olmamasını umdum. İş yapmadan sadece yiyemezdim. Bu bana göre bir hareket değildi.

Susadığımı hissedince yerimde kıpırdandım. Mutfağı bulabilir miydim acaba? Emin olamadığım için oturmaya devam ettim. Ama ciddi manada boğazım kurumuştu.

Ayağa kalktım usulca. Herkes bana döndü. "Nereye gidiyorsun kızım?" Elbette bu tatlı soru kayınvalidemden geldi. "Su alacaktım." diye usulca konuştum. Kayınvalidem hemen Eslem'e baktı. "Yengene yolu göster." Eslem bir şey demeden kalkınca odadan birlikte çıktık. "Su için kalkmadıysam beni yanında görmekten hoşnut değilsindir." İmasını tabi ki anlamıştım. "Gerçekten susadım." diye konuştum.

Eslem ile birlikte yürürken avluya çıkmıştık. Burası biraz soğuktu. Havalar soğumaya başlamıştı. İlerideki bir kapıdan girdik. İki kadınla o kız buradaydı. Bizi görür görmez ayağa kalktılar. "Ne istemiştiniz?" diye sordu benim yaşlarımda görünen kız. "Su almaya gelmiştim." diye cevapladım. Bu eve ve bu insanlara alışmam gerekiyordu.

Kadınlardan birisi bana su doldururken diğerleri bana bakıyordu. Bana bakıldığında ister istemez utanıyordum.

"Suzan abla." Mutfağın kapısından hızla girilmesiyle oraya döndüm. Gördüğüm yüzle kalbim hızla atmaya başladı. Bana baktı. Yutkunarak gözlerimi kaçırdım. "Buyur oğlum ne oldu?" diye sordu büyük olan kadın. "Yok bir şey." deyip mutfaktan çıktığında şaşırarak baktım ardından. Eslem bu halime güldü. "Korkut abimi anlamak biraz zor."

Duyduğum isim kulaklarımda birkaç kez yankılandı. İsmini öğrenmiştim. İsmi Korkut'tu. İsminin hakkını veren bir adamdı.

Nefesimin hızlandığını fark etmemeleri için art arda yutkunuyordum. Kadın bana suyu uzatınca elimi uzatıp aldım. Resmen tek yudumda içmiştim.

Evden çıkmadan onu görmüştüm. Onu görmek o kadar hoşuma gidiyordu ki... Bedenimde hissettiğim bu duygular benim çok hoşuma gidiyordu.

*

Günler öyle bir hızla ilerliyordu ki neyin ne zaman yaşandığını anlamam nerdeyse imkansızdı. Zaman geçmez sanmıştım bu yüzük bana ilk takıldığında. Oysa zaman vızır vızır geçmişti.

İki gün önce başlamıştı düğünüm. Bizim burda düğünler dört gün sürerdi. İki gününü atlatmıştık. Bugün ise kınam vardı. Şaka gibiydi gerçekten. Ne ara bir ay geçmişti de ben evleniyordum?

Şu an kına elbisemi giyiyordum. Rengi beyazdı, üzerinde mor çiçekler vardı. Gerçekten güzel bir elbiseydi. Düğün elbisemin geldiği gün terzi bu elbiseyi de getirmişti. Benim için sürpriz olmuştu. Mutlu olmuştum çünkü çok güzeldi.

Elbiseyi girdikten sonra odanın kapısını açtım. Saçımı yapmak için kapıda bekliyorlardı. "Hazırım." dedim. Yengem ve kız kardeşi odama girdiler. Evde birsürü insan vardı ve hepsi odama bir avcı edasıyla bakıyorlardı. Ellerinden gelse hepsi odama girecekti. Sanki akşam görmeyeceklerdi...

"Kız ne güzel yakışmış bu sana." diyerek ellerimden tutan yengemin kız kardeşiydi. "Gerçekten yakışmış mı?" diye sordum heyecanla. "Çok güzel olmuşsun." Yengemin dediklerine gülümsedim. O sırada kapı açıldı. Gelen büyük yengemdi. "Burada bir güzellik varmış." dedi kapıyı örterken. Yengeme dişlerimi göstererek gülümsedim.

"İçeridekilere yemek verildi. Sen de üzerini giyinmeden ye diyecektim ama giyinmişsin. Neyse sonra üzerini örteriz yersin." dedi. Başımı salladım. Zaten aç da sayılmazdım. "Hadi otur da saçlarını yapalım." dedi Şüheda abla. Onu dinleyerek yere oturdum. O da arkama oturdu. Saçlarım hâlâ nemliydi. Bugün yıkamıştım. "Bu saçları görünce damat beyin aklı dönecek." dedi büyük yengem. Onlar gülerken ben utanarak yere bakmıştım. Saçımı kim görse aynı şeyi söylüyordu.

"Bu saçı toplamak da zor olur şimdi." diye söylenerek saçlarımı taramaya başladı. Köyde kim evlense saçlarını Şüheda abla yapardı. Elinden geliyordu bu işler. "Sen yaparsın ablam." dedi yengem ablasına karşılık olarak.

Şüheda abla saçlarımla ilgilenirken ben de ellerimi inceliyordum. Bugün bu evdeki son günümdü. Yarın evim değişecekti. Öyle heyecanlıydım ki...

Korkut'u bir daha görmemiştim. En son evlerindeyken karşılaşmıştık. Ve yarın görecektim. Yarından sonra hep görecektim.

"Çok heyecanlısın değil mi?" diye sordu saçlarımın bir kısmını önüme atarak. "Öyleyim." diye fısıldadım. Büyük bir heyecandı.

Saçlarımın yapıldığı süre boyunca birkaç soruya cevap vermek dışında konuşmamıştım. Sürekli yarını düşünüyordum. İçimde korku da vardı.

Yarın benim düğüm günümdü. Yarın yeni bir aileye yeniden doğacaktım. Yarın benim doğum günümdü aslında. Yeni bir sayfa açılacaktı kaderimde. Defterimin bembeyaz olmasını diledim. Kararmasın istedim.

Hava kararmaya başlarken saçım yapılmıştı. Şakaklarımdan aşağıya tutamlar sarkarken saçımı tepeden topuz gibi bir şey yapmışlardı. Ama yine de salık bir görüntüsü vardı. Aralarında boncuklar ve teller vardı. Bütün itibariyle güzeldim. "Teşekkür ederim Şüheda abla, çok beğendim." dedim ona bakarak. "İnşallah hep mutlu olursun Belkıs." deyip yanağımı okşadı. Sonra beni odada yalnız bırakarak gitti.

Az sonra kadınların arasına girecektim. Ama önce erkek tarafının gelmesi gerekiyordu. Dolaptan altınlarımı çıkardım. Diğer altınlarım da alınmıştı. Takmam gerekiyordu. Tüm kadınlar burada olduğu için onlar görecekti.

Önce iki bileziğimi sağ koluma taktım. Diğer ikisini de sol koluma. Boynuma beşi bir yerdemi taktım. Bir tane de altın zincir vardı. Onu da taktım. İyice süslenmiştim.

Ben gelin olmuştum.

Kapım açılınca oraya döndüm. Gelen annemdi. Baştan aşağıya beni süzdü. "Altınlarını taktın mı diye gelmiştim." dedi. Başka bir şey söylemesini bekledim ama söylemeyip gitti. Beni mutlu edecek birkaç kelâm edemez miydi?

Çok geçmeden dışarıdan gelen seslerin onların geldiğinin habercisiydi. Birsürü insanın önüne çıkacağım için heyecanlanarak bir sağa bir sola yürümeye başladım. O sırada kapıma üç kez vuruldu. Yavaş adımlarla kapıya vardım. Kapıyı açtığımda Eslem ile Melike beni karşıladı. İkisi de memnuniyetle süzdüler beni.

Dışarıya doğru adım attım. Kayınvalidemin elini öpmem gerekiyordu. Kızşar kenara çekilerek bana yol verince odadan çıktım. Beni gören herkes birbirini dürterek bana bakmalarını sağlıyorlardı. Normalde olsa utanıp başımı eğebilirdim ama şu an başımı eğmemem gerekiyordu. Kızlar arkamda ben önde salona doğru gittik. Erkek tarafı burada olurdu.

İçeri girdiğimde konuşmalar birdenbire kesildi. Birkaç kişi haricinde kimseyi tanımıyordum. Bana bakarak fısıldaşmaya başladılar. Ben ise direkt kayınvalideme doğru gittim. "Maşallah." diyerek bir şeyler mırıldandı. Eline uzanıp öptüm. Ardından başıma koydum.

Sonra diğerlerini de tek tek öptüm. Vallahi yorulmuştum. Derken birkaç kadın eline bir şeyler alarak çalıp söylemeye başladılar. Milletim içinde oynamayı oldum olası sevmezdim. Ama bugün benim kınamdı. Oynamam lazımdı.

"Belkıs!" Kısık ama heyecanlı sesi duyunca gülümsedim. "Ayşen!" dedim ben de ona aynı tavırla. Hızla yanıma gelip bana sımsıkı sarıldı. "Kuzum ne güzel olmuşsun sen." diyerek güldü. "Sen de çok güzelsin." dedim utanarak. Tekrar güldü. Gülümseyerek diğer insanlara baktım. Herkes bana bakıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi.

Ayşe kolumdan tutarak beni ortaya çekti. Hep derdi kınanda ilk benimle oynayacaksın diye. Şu an isteğini gerçekleştiriyordı. Utanarak kollarımı hafifçe kaldırdım. Söylenilen türkü eşliğinde hafif hafif oynadık. Fazla oynamamın doğru olmadığını bilerek oturmuştum. Fazla oynarsam adım evlenmeye meraklıya çıkardı. Bu milletin çenesi ne zaman kapanacaktı acaba?

Saatler geçmiş ikramlar yenmişti. Şimdi kına gecesinin en hüzünlü vaktindeydik. Kınam yakılacakatı. Ayağa kaldırılarak oturduğum masa ortaya kondu. Yengem gelerek başıma duvak örttü. Sonra sandalyeye oturdum.

Kadınlar söyledikleri acıklı türkü eşliğinde etrafımda dönmeye başladılar. Türkünün herbir sözünde burnum sızlıyor gözlerim doluyordu. Ama ağlamak istemiyordum. Sanki ağlarsam ömrüm boyunca ağlayacakmışım gibi hissediyordum. Döndüler döndüler ve türkü bitti. Sonra tanımadığım bir kadın önümde eğildi. Sağ elimi avcunun arasına aldı. Açmaya çalıştığında sıktım. "Gelin elini açmıyor kaynana." diyerek güldü. Kayınvalidem gelerek elindeki büyük altını avcuma bıraktı. Elim de açılmıştı.

Kadın kınayı yakıp altını üzerine koyduktan sonra elimi sardı. Diğer elime de aynısını yaptı.

Bitmişti işte. Şimdi kadınlar biraz daha oynayacaktı ve evlerine gideceklerdi. Ben de evimdeki son gecemi geçirecektim. Üzülüyordum evet ama dayanamayacağım bir acı hissetmiyordum.

Sevilmediğin bir ortamdan uzaklaşacak olmak zaten neden dayanamayacağın bir acı versindi ki?

Ama yine de özleyecektim. En çok da Musa'yı. Kadınlar gitmişti ben ise salonda oturmaya devam ediyordum. Yengemler ve annem mutfakta uğraşıyorlardı. Ellerim de kına olduğu için ben iş yapamıyordum. Abimlerin gelmesini bekliyordum. Onlarla son kez uzun uzun konuşabilmek istiyordun.

Biraz daha oturduktan sonra gözlerim kapanmaya başlamıştı. Ama o sırada duymak istediğim sesi duydum. "Abla yollarımı mı gözlüyorsun?" Musa alay ederek yanıma gelip oturunca kollarımı ona sardım. Ve ağlamaya başladım. Ağlamaya ihtiyacım vardı.

Musa afallamıştı. "Abla ağlama." deyip kollarını bana sardı. İç çeke çeke ağlarken bu kez abimlerin gülerek odaya girdiklerini duydum. Ama beni fark etmiş olmalılar ki gülüşleri kesilmişti.

"Bacım ne diye ağlıyorsun sen?" diyen Hüseyin abimdi. Musa'dan ayrılarak gözlerimi silmeye çalıştım ama ellerim sarılı olduğu için silemedim. Abim diğer yanıma oturup göz yaşlarımı sildi. Küçüm abim de karşıma oturmuştu. "Sen böyle ağlarsan bizi üzersin Belkıs'ım." deyip beni göğsüne yasladı. Abim bana baba gibiydi. Benden çokça büyük olduğu içindi belki de bu babacan tavırları. Ama babamın hissettirmediği kadar baba hissettiriyordu bana.

"Hepinizi çok özleyeceğim." dedim hıçkırarak. Başımdan öptü. "Hiç görüşmeyecek değiliz ya abim. Görürüz yine birbirimizi." Öyleydi elbet ama özleyecektim. Abimin göğsünde ağlamaya devam ederken odaya yeğenlerim, yengelerim ve annem girmişti. Hiçbiri de ağzını açıp tek kelime etmemişti. "Yarın düğünün var senin. Çirkin mi olmak istiyorsun?" diye alayla konuştu Musa. Dedikleri beni hafifçe güldürdü.

"Hadi kalk üzerini değiştir de uyu." deyip benden ayrıldı abim. Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Yengemlerle birlikte odama girdik. İkisi de bana şefkatle bakıyordu. "Böyle ağlarsan yarın çirkin görüneceksin. İlk günden kocanı kendinden kaçıracaksın sen." dedi büyük yengem. Yarını düşünmek karnıma hemen bir ağrı sapladı.

Bugün benimle konuştukları şeyi düşünmek istemiyordum. Ama aklım elbette oraya kayıyordu.

Üzerimi değiştirdikten sonra saçıma ellemediler. Bugün doğru düzgün uyuyamayacaktım. Çünkü saçlarım bozulmamalıydı. Zaten uyuyabileceğimi de zannetmiyordum.

"Uyumaya çalış." deyip odadan çıktılar. Ben de penceremin önüne son kez geçtim.

*

Gece zor da olsa sabaha varmıştı. Gecenin sabaha kavuştuğu gibi ben de bugün ona kavuşacaktım. Hayatım boyunca bu denli heyecanlı olduğu tek bir anı hatırlamıyordum.

Kıyafetimi giymiştim. Her şeyimle tastamamdım onu bekliyordum. Atıyla gelip beni almasını bekliyordum. Bu bekleyiş canımı almazsa başka da hiçbir şey canımı almazdı sanırım.

İnsanlar soru da sorsalar cevap veremiyordum. Öyle bir dalgınlık vardı üzerimde.

Davul ve zurna sesi yaklaşmaya başlarken ayağa kalkıp pencereye yakınlaştım. Dakikalar kalmıştı. Ayrılacaktım herkesten.

O sırada kapım açıldı. Ailem içeriye girdi. Babam, annem, abilerim ve Musa. Musa'nın eline kırmızı kuşağı vermişlerdi. Ablalarımın kuşaklarını abilerim bağlamıştı. Benimki de Musa'ya kalmıştı.

Ablalarımın aklıma gelmesiyle üzüldüm. Düğünüme gelememişlerdi.

"Geliyorlar." dedi Musa. Gülümsemeye zorladım kendimi. Dişlerimi sıkıyordum. Yoksa bağıra bağıra ağlayacaktım.

Musa yanıma yaklaşıp kuşağı açtı. Üç kez belimden geçirip sonunda bağladı. "Hayırlı olsun ablam." deyip bana sarılmasıyla göz yaşlarımı saldım. Ben de ona sımsıkı sarıldım. Annem ve yengelerim de benimle birlikte ağlamaya başlamışlardı.

Artık sesler bahçeden geliyordu. Gelmişlerdi. Herkese sarılıp odamdan çıktım. Musa kapının önüne geçmişti. Kapıyı açmak için para istiyor olmalıydı. Ve biraz sonra kapı açıldı. Yengem duvağımı düzelttikten sonra dışarıya doğru adım attım. Şimdi bayılacaktım.

Bahçeye de ulaşıp dış kapıya gelince kafamı kaldırdım. Beyaz ata bakıp gülümsedim. Sonra atı tutan kişiye baktım. Bakmamla dizlerim titremeye başladı. Gözlerimi açıp kapattım ve tekrar baktım. Tüm bedenim titrerken adımım geriye doğru gitmişti.

Burada bir yanlışlık vardı. Neden o atı tutan eller ona ait değildi. Neden o kara bakışlar atın önünde bana bakmıyordu? Bu adam kimdi?

Korkut neredeydi?

*

Son sahnenin çaresizliğini düşünmek benim de yüreğimi ve ellerimi titretti...

İkinci bölümümüz de bitti.

Belkıs'ı neler bekliyor acaba?

Yorumlarınızı esirgemeyin.

Çokça kalp.

Bölüm : 21.12.2024 17:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...