
Gül artık. Güleyim artık. Gülelim artık.
Ben ağlamaktan o kadar yoruldum ki 19 yılda kimse ağlamaktan bu kadar yorulmaz. Bebekken ağlamaya başlar ya her insan. En çok da bebekken ağlar. En çok o zaman annesine babasına ihtiyaç duyar, korkar. Ben hep korktum. Onlara olan ihtiyacım bir gün bile azalmadı. Ama hiç ihtiyacım karşılanmadı.
Benim onun desteğine ihtiyacım varken ondan gördüğüm şey nefret.
Evin kapısından girer girmez tuttuğu kolundan yere ittirmişti beni. Ne yapacaktı bana? Sırf evine gelip ona tekrar para kazandırmadım diye öldürecek miydi beni? Yapsa şaşırmazdım esasen.
Annemle yengem sesimizi duyup kapıya çıkmışlardı. Yerde ağlayan beni görmeyi düşünmedikleri yüzlerinden belliydi.
“El alemin için neyine güvenip de bana bağırdın sen?” derken babam üzerime gelmeye başlayınca geriye sürüdüm bedenimi. Karşısına dikilip de tekrar bağıracak takatim kalmamıştı.
Bedenimden çok ruhum yorulmuştu.
“Bakın bakın dilinizden düşürmediğiniz Belkıs’a!” derken annemle yengeme doğru bağırdı babam. Yaşlı gözlerle onlara baktım. İkisinin de gözleri çoktan dolmuştu. “Dili uzamış iyice!” deyip üzerime eğilip saçlarımı tuttuğunda acıyla inledim.
“Bırak beni.” diye konuştum dişlerimin arasından. Ben konuşunca kaşları daha da çatıldı. Elimi ellerine atıp saçlarımdan onu ayırmak istedim ama yüzüme sert bir tokat yedim. “Sığındığın o evde el üstünde mi tuttular seni!”
Bağırışıyla gözlerimi sımsıkı kapattım. Korkut’a haber eden olmuş muydu acaba? Bir sürü insan görmüştü halimi. Herkes de tanıyordu beni. Korkut’un gelmesi için dualar etmeye başladım. Onun dışında kimse beni bu adamın elinden alamazdı.
“Kalk ayağa.” deyip saçlarımdan yukarı doğru kaldırdığında bağırarak kalktı. Saç derim yerinden sökülmüş gibi ağlıyordum. Sadece para mıydı öz kızına düşman eden onu?
Ayağa kalkmamla yüzüme bir tokat daha yedim. Tokatları öyle sertti ki canımın acısından ölmeyi dileyecektim. “Yeter, öldüreceksin kızı.” diyen annemin sesini duydum. Babam ona baktı sinirle. “Sakın karışma geberen sen olursun!”
Babamın bağırışıyla annem bir şey diyemedi. Diyemezdi de zaten. Ne zaman diyebilmişti de şimdi diyecekti? Babam saçımı bıraktığında geriye çekildim hemen. Kaçıp gitmek istiyordum buradan. Kapıdan çıkabilsem kıraathaneye koşar kurtarırdım kendimi. Oraya varmam bir dakikamı alırdı.
Kapıya baktım. Sonra babama döndüm. Babam üzerime geldiğinde kapıya doğru koşmaya başladım ama ben kapıya ulaşamadan beni ensemden tutup kapıya çarptı babam. Burnum kapıya öyle sert çarpmıştı ki anında dudaklarıma bir sıvı aktı. Burnum kanamıştı.
İçli içli ağlarken elimi burnuma yasladım. Gördüğüm kıpkırmızı kan kalbimdeki korkuyu ve acıyı daha da artırdı. “Kaçabileceğini mi sanırsın sen?” deyip tuttuğu ensemden kendisine çekti beni. “Bu evden ölünü çıkaracağım ben senin.”
Hissettiğim tüm acılarla daha içli ağladım. Dediğini yapacaktı. Belki de bu dünyadaki son günümdeydim. Diğer eliyle yüzümü kavradı. Yanaklarımı sıkıca tutup beni kendisine çevirip büyük bir nefretle baktı gözlerime.
“Beni o evden yaka paça atarlarken bunu senin burnundan getirmem mi zannettin sen?” Yüzümü öyle sıkıyordu ki zaten acıyan canım daha da acıyordu. Burnumdan şarıl şarıl akan kan yüzünden mi bilmem başım dönmeye başlamıştı.
“Ben seni gebertmeyeyim de ne yapayım şimdi!” Tepki veremeyecek kadar çok acıyordu canım. Gözlerimin kapandığını hissediyordum ama kendimi açmak için zorluyordum. Kendimi kurtarmam lazımdı. Yoksa kimse beni kurtaracak gibi görünmüyordu.
Annem kendi canının korkusundan beni korumaya bile çalışmıyordu.
“N’oldu canın mı acıdı?” diye alayla sorduğu soruya karşı sessiz kaldım. Ensemdeki saçlardan çekerek beni yüzüne yakınlaştırdı. Gözlerine bakarken gözlerimden art arda yaşlar akıyordu. Burnumdaki acı git gide artarken kapıya baktım umutla. Korkut’un gelmesini istiyordum artık.
Beni yere doğru ittirmesiyle tekrar yere düştüm. Kıyafetimin koluyla ağzımı sildim. Kanımın tadını almak iğrenç hissettiriyordu. Ağlaya ağlaya burnuma dokundum. Sızısıyla iç çekerek ağlamaya devam ettim. Burnum kırılmış mıydı acaba?
Bu halime birazcık bile üzülmüyor muydu?
Önüme eğilerek yüzüme yaklaştığında titreyen nefesimle yüzüne baktım. “Bir daha bana sesini yükseltecek misin?” Sessiz kaldım. İğrenç elini uzatarak çenemi tuttuğunda ağzımdan çıkan acı dolu sızlamayı durduramadım. Öyle sıkıyordu ki gücü yetse çenemi kırardı. Belki de gücü yeterdi.
“Cevap ver bana!” Bağırdığında yine sessiz kaldım. Ona baş eğmek istemiyordum. Ölecek de olsam istediği şeyi yapmak istemiyordum. “Ulan bir şey yapmayayım dedikçe sen sürünüyorsun!” deyip hırsla kolumu sıktığında sadece ağladım. Bir şey demeyecektim.
Bir anda burnuma uzanıp parmaklarını bastırdığında diğer evlerin duyabileceği bir çığlık attım. Öyle canım acımıştı ki. Gözyaşlarım çoğalırken elini çekti. “Tüm kemiklerini tek tek kırayım mı?” deyip kolumdan tutarak tekrar kaldırdı beni. Bu kez dizlerimin dermanı kesilmişti. Ayakta duramayarak yere düştüm.
Üzerime eğilip tekrar kollarımı tuttuğunda gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. Bu acı öldürür müydü bilmiyordum ama beni bir uykuya çektiği kesindi.
*
Yorgunluğun insan hali gibiydim. Her şeyden ve herkesten yorulmuştum. Yaşamaktan yorulmuştum ama ölmekten de korkuyordum. Beni korkutan bu dünyayı terk etmek değildi. Beni korkutan istediklerimi yaşayamadan ölmekti.
Bugün öleceğime emin olmuştum ben. Tüm bedenim ağrırken ve gözlerim kapanırken ölmekten başka tek şey düşünmüştüm. Ardımda kalan Korkut’un ne yapacağınız.
Halen tüm bedenim ağrıyordu. Ancak en büyük ağrı kafamdaydı. Kafamda ağrımayan tek bir nokta dahi yoktu. Gözlerimi açamıyordum. Gözkapaklarımı yapıştırmışlar gibiydi. Açmaya zorlasam da açamıyordum.
Dudaklarımı kıpırdattım zorla. Her zaman olduğu gibi tek bir isim döküldü dudaklarımdan. “K-korkut.”
Açamadığım gözlerimle ve titreyen sesimle konuşurken tek umudum onun sesini duymaktı. Ancak o zaman inanırdım yaşadığıma. Belki de gözlerimi açmıştım da toprak altındayım diye göremiyordum hiçbir yeri. Göremediğimden de gözlerimi açamadım sanıyordum.
“Belkıs, buradayım.” diyen sesi duymamla sağ elim sıcak bir elle buluştu. Yanımdaydı. Yaşıyordum. “Gözlerini aç, korkma.” Sesindeki endişe beni üzdü. Kim bilir ne halde görünüyordum. Gözlerimi açmaya tekrar zorladım. Yine açamadım.
“Aça-açamıyorum.” Kekeleye kekeleye de olsa konuştum. Açamıyordum. Korkut’un olduğunu bildiğim eller elimi daha da sıkı tuttu. “Tamam, zorlama kendini.” diye konuştu. Sesinde hem endişe hem de sinir vardı.
Şu halimle bile sırf elimi tuttuğundan kalbim hızlanıyordu. Nasıl bir sevdaydı bu?
“Korkuyorum.” diye mırıldandığımda onun hareketlendiğini işittim. Biraz sonra elimdeki elleri çekilince korkuyla gerildim. “Geleceğim.” deyip uzaklaştı. Bunun adım seslerinin gittikçe uzaklaşmasından anladım.
Gözlerimi bir daha açamayacakmışım gibi korkuyordum. Çok geçmeden sesler duydum. Yanıma gelenler birden fazla kişiydi. “Belkıs yavrum.” diyen ses kayınvalideme aitti. Biraz sonra elimi bir el tuttu. Kayınvalidemin eli olmalıydı. “İyisin değil mi annem?” dediğinde ağlayasım geldi. Kayınvalidem ağlıyordu çünkü.
“İ-iyiyim.” Sesimi duyduğunda derin bir nefes aldı. Başka kimler buradaydı görmek istiyordum. “Gözlerim?” dedim korka korka. Kayınvalidem tuttuğu elimi okşadı. “Korkma Belkıs’ım. Gözlerin şiş de ondan açamazsın şimdi. Birkaç saat buz tutarsak şişi inecek.”
İçim biraz rahatlasa da hâlâ çok korkuyordum. Sessiz kaldım. Sonra alnıma değen soğukluğu hissederek sıçradım. Sıçramamla tüm bedenime bir ağrı yayıldı. Evde miydim acaba? Neredeydim?
O adama ne olmuştu?
“Korkut.” dedim titrek nefesimi vererek. “O adam...” dedim ama devamını getiremedim. “Kendini yorma, sonra konuşuruz.” Verdiği cevaba karşı sessiz kaldım. Zaten konuşacak dermanım da yoktu. Korkut elimi tutsun istiyordum. İçimdeki korku ancak o zaman bir nebze de olsa azalırdı.
Kayınvalidemin yanımda olmasını umursamadım o an. Ya da odada kim varsa umursamadım. “Elimi tut.” diye konuştum. İsmini söylememe gerek yoktu. Ağlar gibi çıkan sesimle onu istediğimi herkes anlardı. Biraz sonra elimin üzerine sıcak, büyük eller dokundu.
“Yanıbaşındayım, sakın korkma.”
O elimi tutarken beni bekleyen uykunun içine bıraktım kendimi tekrardan.
*
Bedenimdeki acılar mıydı beni uykumdan ağlayarak uyandıran? Yoksa babam dediğim adamın elin insanına yapılmayacak şeyleri bana yapması mıydı? Kalbimdeki acı orasının da dövüldüğünden miydi? Yoksa o ağrı kırıklıktan mı oluşuyordu?
Gözlerimi önceki uyanmamda açamamıştım. Şimdi zorladım kendimi. Az da olsa aydınlandı dünyam. Göz kapaklarımda öyle bir ağırlık vardı ki bu kadar açmak bile canımı acıtıyordu. Acılı bir inleme döküldü ağzımdan.
“Belkıs.” derken elimi okşayan kişinin varlığı bana şifa oluyordu. Nasıl sadece varlığıyla şifa olabilirdi bir insan bir insana? Korkut bana şifaydı. Bana bakışı bile yaralarıma merhem olurdu.
“Korkut.” dedim kısık sesimle. Gözlerimi açabildiğim kadar açıp Korkut’a baktım. Gözlerini görmemle acılarım dindi sanki. Ya da içimdeki sevdası öyle büyüktü ki ağrılarımı ezip geçti. “Daha iyi misin?” diye sordu o da kısık bir sesle.
“İyiyim.” Ona cevap verirken bakışlarımı yüzünden çekmedim. İçime derin bir soluk çekmek istediğimde burnum o kadar çok acıdı ki gözlerim doldu. Elimi zorlukla kaldırıp burnuma götürürken Korkut o elimi de tuttu. Şimdi iki eli de ellerimdeydi.
“Dokunma, canın acır.” O konuşunca elim kendiliğinden inmişti yanıma. Yatağımızdaydım. Korkut ise yatakta yanıma oturmuş ellerimi tutuyordu. Gün aydındı hâlâ. Babamın elinden hızlı mı kurtulmuştum yoksa aradan günler mi geçmişti?
“Hekim getirttik muayene etti seni. Burnun kırık değilmiş ama yine de bir süre canın acırmış. Hiçbir yerinde de kötü bir şey yok çok şükür. Ama çok canın yanmış.” Karşımda konuşan Korkut farklıydı. Sesini hiç bu kadar kısık işitmemiştim ben.
“Korkut, neden böylesin?” diye sorduğumda tuttuğu elimi diğer eliyle okşadı. Elime bakıyordu. Elimi okşuyor olmasına mı şaşırayım kötü görünen yüzüne mi üzüleyim bilemedim. Gözlerime baktı tekrardan.
“Benim bir şeyim yok Belkıs. Sen iyi ol yeter, bakma bana.” Dediklerine karşı çıkmak istedim ama hiç halim yoktu. Konuşurken bile bedenim sızlıyordu.
Elimdeki ellerine baktım bir süre. Sonra tekrar onun yüzüne baktım. “Beni ne zaman buldun?” diye sordum. O bulmuştu değil mi? Korkut sessizce yüzüme baktı. Eli yüzüme uzandı ama dokunmadı. Sanki dokunuyormuş gibi işaret parmağını yüzümün üzerinde gezdirdi.
“Geldiğimde bahçedeydin, bayılmıştın.” diye konuştu. Bayılır bayılmaz mı gelmişti acaba? Ben bayılınca beni orada mı bırakmışlardı? “Onlar?” diye sordum sessizce.
“Korkmanı istemiyorum Belkıs. O anları hatırlatıp da sinirlendirme beni.” diye yumuşak bir sesle konuştuğunda sessiz kaldım. İyileştiğimde her şeyi detaylıca öğrenecektim zaten. Gözlerini gözlerimden çekmemesi hoşuma gidiyordu. Bana hiç böyle uzun uzun bakmazdı. Gözlerime bakarken kaşlarını çatarak duvara dikti bakışlarını.
“Yüzüm çok mu kötü görünüyor?” diye sordum dayanamayarak. Bu denli ağrıyorsa nasıl haldeydi kim bilir. “Düzelecek, korkma.” deyip gözlerime baktı tekrar. Ağlamak istedim yine. Canım acıyordu. İçim acıyordu. Bu hale gelmiş olmak, bunu bana yapanın babam dediğim adam olması çok acıtıyordu.
“Ya düzelmezse?” Kendimi çok beğenirdim ben. Yüzümün her bir köşesini beğenirdim. Ama yüzümü o kapıya öyle sert geçirmişti ki eski yüzümden eser kalmamış gibi hissediyordum. Korkut alnımın üzerindeki saçlarımı avcunun içiyle okşayarak arkaya doğru sürdü yavaş yavaş. “Çok çirkin olurum bundan sonra.” derken sesim git gide kısılmıştı. Korkut’un beni seveceği varsa da sevmezdi artık.
“Sen şimdi de çok güzelsin.” Beklemediğim ani lafla kalbim sıkışır gibi oldu. Gözlerimi açabilsem kocaman açardım ama canım acıyordu. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Kalbimde bir sancı vardı. Acı vermeyen bir sancıydı. Tatlı tatlı sancıyordu.
Bana güzel olduğumu söylemişti. Şu an öyle olmadığımı biliyordum ama o şimdi de güzel olduğumu söylemişti. Demek ki önceden de beni güzel buluyordu.
Korkut’un gözleri iki yana kıvrılan dudaklarıma dokunurken o da gülümsemişti. Gördüğüm ikinci tebessümüydü. Tüm acılarıma rağmen mutlu oldum. Elimi tutan elimi hareketlendirerek baş parmağımla elini okşadım.
Kalbim her zamanki gibi çok hızlı atıyordu. Onun karşısında olup da hızlı atmaması gibi bir şey olabilir miydi zaten?
“Anamı çağırayım ben.” derken yavaşça ayağa kalktı. Elimden elini çekti. Sessiz kaldım. Korkut odadan çıkınca gözlerimi kapattım. Sırf ona bakayım diye gözlerimi açıp canımın acımasına izin vermiştim. O yokken boş bir odaya bakmamın lüzumu yoktu.
Aradan fazla bir zaman geçmeden odaya giren sesleri duyup gözlerimi açtım. Kayınvalidem ve Nuriye hala gelmişti. Korkut yoktu. Gözlerim merakla kapıda onu bekledi ama o gelmedi. Neden gelmemişti? Yüzüm düşerken diğerlerine baktım.
“Uyanmışsın Belkıs’ım.” derken yanıma oturdu kayınvalidem. Onun gözlerine baktım. “İyi misin, çok ağrın sızın var mı?” diye endişeyle sordu. Yutkunup konuşmak için dudaklarımı araladım. “İyiyim ana.” dedim sakince. Ağrım vardı ama geçerdi.
“Tuvalete gitmek ister misin? Ya da yemek getirelim, karnını doyuralım.” diyerek ayağa kalkacakken elini tuttum. Kayınvalidem oturup yüzüme bakarken bir anda ağlamaya başladı. Şaşırarak gözlerimi açacaktım ki canım acıdı.
“Ana, ağlama gözünü seveyim.” diye konuştuğumda kayınvalidem gözlerini sildi. “Çok korktum kızım.” Başındaki şalıyla gözlerini silmeye devam ederken eğilerek saçlarımdan öptü. “Seni görünce canımdan can gitti. Bir çocuğumu daha kaybettim sandım.”
Gözlerim doldu anında. Kahraman’dan sonra bu denli korkması normaldi. Ağlamamak için dilimi ısırdım. “İyiyim ben.” diyebildim sadece.
“Tamam ağlayıp da üzme gelini.” diye kızan ses Nuriye halanındı. Ona baktım. Yine her zamanki sert bakışları hakimdi gözlerinde. Dimdik duruyordu. “Ayağa kalkman lazım Belkıs.” dedi yanıma gelirken. Bunu ben de istiyordum.
“Hekim yürüsün dedi.” dediğinde bir şey demedim. Üzerimdeki örtüyü açıp elimden tuttular. Yavaşça ayağa kalkarken her yerim sızlıyordu. En büyük ağrı kafamdaydı. Neyse ki itilip kakılmak dışında bedenime vurmamıştı.
İkisinin yardımıyla odada birkaç adım attım. Temiz hava almak istiyordum. “Az hava alsam.” dediğimde kapıya doğru yürüdük. Kapıdan çıkmadan kenardaki terlikleri giydim. Üzerimde uzun beyaz geceliğim vardı. Kayınbabam beni böyle görmediği sürece bir şey olmazdı dışarı çıkmama.
Kapıdan çıkmamızla temiz hava ciğerlerime girdi. Burnumdan nefes alırken canım acıdığından ağzımdan nefes aldım. Öğle saatlerinde olmalıydık. Hava çok güzeldi. Sessizce gökyüzüne baktım. “Ana ne diye ayağa kaldırdınız hemen?”
Korkut’un kızan sesini duyunca gözlerim onu görsün diye başımı sağa çevirdim. Merdivenlerden çıkmış bize doğru geliyordu. “Hekim Bey uyanınca yürüsün dedi ya oğul, unuttun mu hemen?” diyen kayınvalideme kısa bir süre bakıp gözlerini bana çevirdi. Beni baştan aşağı süzdü.
“Tamam, yeter bu kadar. Yorulmadan geri uzan Belkıs.” Hem sinirli hem de endişeli olmayı nasıl başarıyordu? Ağrılarımdan ölecek haldeyken sırf beni düşünüyor diye mutlu olmam neydi peki? Bu yaptığım normal miydi?
“Az daha hava alayım.” dediğimde bir şey demeyip bana bakmaya devam etti. “Ben söyleyeyim de yemek getirsinler.” derken kolumdan çıktı kayınvalidem. Nuriye hala da kolumu bırakıp kayınvalidem gibi uzaklaştı bizden. Korkut’un karşısında ona bakarken titrediğimi hissediyordum. Üzerimde sadece gecelik var diye üşüyor muydum? Yoksa bendeki sevda mı titretiyordu beni?
Korkut yanıma yaklaştı. “Yorulmadın mı?” diye sordu. Kafamı yavaşça iki yana salladım. Yorulsam bile dayanabilirdim. Odaya tıkılmak istemiyordum. Temiz hava almak istiyordum. Korkut yüzüme bakmaya devam etti.
“Yenge, ayaklanmışsın!” Duyduğum yüksek sesle gözlerimi merdivenlere çevirdim. Eslem’le Melike koşarak bize doğru geliyorlardı. Yanımıza geldiklerinde ikisi de üzülerek yüzüme baktı. “İyi misin yenge?” diye soran Melike’nin gözlerine çevirdim bakışlarımı. “İyiyim.” Eslem’le Melike bir bana bir Korkut’a bakıyorlardı.
“Abimi de bizi de çok korkuttun.” diye tekrar konuşan Melike sayesinde Korkut’a baktım. O ise hafif çatık kaşıyla kardeşine bakıyordu. “Çok şükür ayağa kalktın bile.” Korkut halen kardeşine aynı ifadeyle bakarken ben de ona bakıyordum.
“Belkıs hadi odaya.” diyerek kolumu yavaşça tuttu Korkut. Ona karşı çıkmadım bu kez. Bacaklarım oturmam için yalvarıyordu. Kızlardan uzaklaşarak odaya girdiğimizde Korkut beni yatağa oturttu. “Korkut günlerden ne bugün?” diye sordum merakla. “Pazar.” diye cevap verdi.
Ben dün yemiştim o dayağı. Ne kadar kötüysem saatlerce uyumuştum. Bir ara uyanmıştım ama o da gece olmalıydı. Ya da daha erkendi bilemiyordum. Korkut ayakta dikilmeyi bırakıp yanıma geldiğinde ona döndüm.
Korkut farklı görünüyordu. Gerçekten farklıydı. Dünkü Korkut yoktu sanki karşımda. Sessizdi. Bakışı bile sesli olan adam lâl olmuş gibiydi. Ona bakarken hiç çekinmeden uzanıp elini tuttum. Çekinmek, utanmak istemiyordum artık.
Ölüm geldi bana zannetmiştim ben. Ona doya doya sarılamamış, onu doya doya öpememişken ölmekten çok korkmuştum. Artık çekinmek istemiyordum. Ölmeyeceğim belli değilken ondan uzak yaşamak istemiyordum.
Korkut gözlerini yerden gözlerime çevirdi. Ardından elini tutan elime baktı. “İyi değilsin Korkut.” Bir günde değişir miydi bir insan? Karşımdaki adam bir başkasıymış gibi hissediyordum.
“İyi değilim.” dedi bu kez inkâr etmeden. İnkâr etmemesine şaşırdım ama neden böyle olduğunu merak ettiğimden şaşırdığımı ona belli etmeyerek diğer sorumu sordum. “Neyin var?” Gözlerime bakmaya devam etti. Neden söylemiyordu neyi olduğunu?
“Söyle. İçinde ne varsa söyle Korkut.” diye konuştum. Ağrıyan yüzümü düşünmemeye çalışıyordum. Korkut tuttuğum elinin üzerine diğer elini koyarak iki eliyle benim elimi tuttu.
“İçim sıkılıyor Belkıs.” derken bakışlarını ellerimize indirdi. Elimi parmaklarıyla okşamaya başlardı. Elimi çevirip avcuma baktı. Avcumda da yaralar vardı. Yaralarda gezdirdi parmak uçlarını. Mutluluktan ağlayacaktım.
“Nefes alamıyor gibiyim, öyle içim sıkılıyor.” diye devam etti konuşmasına. Gözlerini ellerimizden çekmemişti. Oysa ben gözlerime baksın istiyordum. Neden böyle hissettiğini gözlerinden anlamaya çalışayım istiyordum.
“Dün seni o halde gördüğümden beri böyleyim.” Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. “Şimdi gözlerin açık, konuşuyorsun ama ben o hissi atlatamıyorum.” Yüreğim kıpır kıpır olurken sessizce onu dinliyordum. “O evin kapısından girip de seni o halde görünce...”
Derin bir soluk alarak bana bakmaya devam etti. “Kendimi daha önce hiç bu kadar aciz hissetmedim ben. Seni koruyamadım Belkıs.” Kafamı iki yana sallarken dolan gözlerimden akan yaşları durduramadım. Ayşen’i söylediği sözler aklımdaydı.
“Sen beni korudun Korkut.” Eğer koruyamamış olsaydı şimdi onun karşısında oturabilir miydim hiç? O adam beni öldürmeden bırakır mıydı? “Sırf bundan böyleysen öyle hissetme. Ben senin gelip beni kurtaracağını biliyordum. Bak geldin kurtardın beni.”
Korkut yüzünde hiçbir değişiklik olmadan bana bakmaya devam ediyordu. Elinden elime geçen sıcaklık beni sıcacık yaparken ona yakınlaştım. “Sarılır mısın bana?” Korkut bunu sorgulamadı bile. Kolunu uzatıp omzuma attı. Başımı yavaşça göğsüne yasladım.
Canımın acıyıp acımaması umurumda değildi. Şu an onun göğsüne başımı yaslamışken acıyan başım bile iyileşiyor gibiydi. Korkut parmaklarıyla yavaş yavaş kolumu okşuyordu. Ağrıyan kolumu okşuyordu. O adam sıkmaktan kolumu morartmıştı. Morardığını kısa kollu geceliğim sayesinde görebilmiştim.
“Çok canın acıyor mu?” Onun sesini işiten kulaklarım dudaklarımın iki yana kıvrılmasını sağladı. “Artık acımıyor.”
Uyandığımda hem ruhum hem bedenim acıyordu ama ruhumun acısı daha fazlaydı. Tam şu an ruhumdaki acılar defolmuştu. Bana kalan sadece huzur ve bedenimdeki ağrılardı. Onun göğsüne yaslanmış bedenim, ağrıyı sızı unutuvermişti. Tek hissettiğim güven ve huzurdu. Tek hissettiğim kalbimi kaptırdığım adamdı. Tek hissettiğim Korkut’tu.
*
Bölüm yaklaşık 4 gündür falan hazır ama paylaşmamıştım. Bir bölüm daha yazıp paylaşacaktım ama baktım yazamıyorum, paylaşayım dedim.
Sizce Korkut, Belkıs'ın babasına ne yapmış olabilir?
Şiddet içeren yazılar yazmaktan hoşlanmıyorum ama yazmam lazımdı. :")
Bölüm nasıldı?
En kısa zamanda görüşmek üzere.
🌹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |