
Günlerdir uyuyamıyor, uyuduğumda ise ağlayarak uyanıyordum. Gözlerimin acısı da dinmiyordu. Ne zaman gözlerimi kapatsam aynı anları yaşıyordum. Gece ağladığım için sabah gözlerimi açamıyordum.
Bu korkunç günlerimde ise yanımdan bir an bile ayrılmayan Korkut vardı. Ağladıkça saçlarımı okşuyordu. Uyuyamadığımda bana sarılıyordu. Sabahları elleriyle gözlerimi temizliyordu.
Sanki gerçek bir evlilik yaşayan iki kişi gibiydik.
Gün akşama dönmüştü. Aynanın karşısına geçmiş yüzüme bakıyordum. Yüzüm ilk günkü kadar olmasa da çok kötü görünüyordu. Sağ kaşımın yarısında kabuk bağlamış bir kara vardı. Üst dudağım patlamıştı ve yarası çok acıyordu. Burnum şiş ve mosmordu.
Neyse ki bedenime vurmamıştı da tek acı yüzümdeydi. Kollarım ve dizlerimde de ağrılar vardı ancak çok değildi. Kollarımda sert tutuşlardan dolayı morluklar vardı. Yere defalarca düştüğüm için dizlerim de acıyordu.
Aynanın karşısından çekilip kapıya dönmüştüm ki odanın kapısı açıldı. Kapıdan içeri giren beden her şeye rağmen beni mutlu eden bedendi. Korkut’tu.
“Belkıs.” diyerek kapıyı yavaşça kapattı. Baştan aşağı beni süzdü. “İyi misin?” Kafamı usulca salladım. Siyah elbisemin eteklerini tutarak ona doğru bir adım attım. Ayaklarım her adımıyla beni ona yaklaştırdı.
“Yüzüne merhemlerini sürdün mü?” diye sordu bu kez. Sesi duygusuz gibi olsa da ben öyle olmadığını biliyordum. Bana ne kadar çok değer verdiğini biliyordum. Bunun sebebi ne bilemiyordum, çok seçenek vardı, ama değer verdiğine emindim.
“Sürmedim daha.” diye konuştuğumda kaşları hafifçe çatıldı. Her gün eve gelir gelmez bunu soruyordu ve ben her gün sürmemiş oluyordum. Sırf o sürsün diye sürmüyordum.
Korkut aynalı masanın üzerinde duran iki merhemi de eline aldı. “Otur.” diye konuştu. Onu hiç ikiletmeden yatağın üzerine oturdum. Başımı hafif kaldırarak gözlerine baktım. Oyalanmadan yanıma oturdu. Tüm yüzümü ona çevirdim.
Dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi duran çehresini izlemeye başladım. Elindeki beyaz kutulu merhemin kapağını açarak işaret parmağına biraz merhem aldı. Parmağını yüzüme yaklaştırdığında yüzümü biraz ondan uzaklaştırdım. Her gün bu merhemleri sürüyor olsa da nedensizce korkuyordum.
“Acıtmıyor biliyorsun Belkıs.” dedi boşta duran eliyle elimi tutarak. Elinin elime her değmesinde olduğu gibi nefesim düzensizleşti. “Biliyorum.” diye mırıldandım hafifçe. Parmağıyla elimi okşadı. “Canını acıtmayacağımı da biliyorsun.” dedi bu kez. Sesi kendinden emindi. Kafamı usul bir şekilde salladım. Ondan bana zarar gelmezdi.
“Yaklaş o zaman.” Kafamı ona yaklaştırdım. Gözlerine baktım. O ise burnuma bakıyordu. Parmağındaki merhemi yavaşça burnuma sürmeye başladı. Burnumun üzerinde birçok çizik ve yara vardı. Merhemin soğuğuyla ürpersem de elimi tutan sıcacık el beni ısıttı.
Burnuma merhemi dikkatlice sürdükten sonra diğer merhemden de biraz aldı. Bu kez kaşıma sürdü. Biraz acısa da geriye kaçmamayı başarmıştım. Elindeki merhemden biraz daha parmağına aldı. “Bu kez biraz acıyacak.” diye sessizce konuştu.
Dudağımdaki yara her gün tekrar tekrar kanıyordu. Yemek yerken ya da konuşurken ağzımı açtığım için ister istemez kanatıyordum. Esnediğim anlarda ise sanki dudağımın kenarındaki yara tekrar tekrar oluşuyordu.
Korkut’un elinin altından elimi çekip bu kez elini ben tuttum. Korkut hiç afallamadı çünkü alışmıştı. Parmağındaki merhemi dudağıma dokundurduğunda gözlerimi kısarak ağzımdan ufak bir ses çıkardım. “Hemen süreceğim, hemen.” dedi endişeli bir sesle.
Sessiz kalarak tuttuğum elini sıktım. Dudağıma dokunan merhem canımı acıtırken tek düşündüğüm Korkut’tu. Ona bu kadar yakın olmak acılarımı az da olsa hafifletebiliyordu. “Tamam.” diyerek parmağını geri çekti.
“Yüzümün hali ne zaman düzelecek acaba?” diye mırıldandım. Kendimi böyle görmekten de canımın acımasından da nefret ediyordum. Korkut’un beni bu çirkin halimle görmesinden de nefret ediyordum.
“Yavaş yavaş iyileşeceksin Belkıs. Bunu bu kadar dert etmeyi bırak artık. Önemli olan canının acımaması.” Korkut sürekli böyle şeyler söylese de ben öyle düşünemiyordum. Aynaya bakınca gördüğüm yüz beni çok üzüyordu.
Korkut ayağa kalkıp elindeki merhemleri yerine bıraktı. Ben de ayağa kalktım. Aynalı masanın önüne geldim. Aynadaki yüzüme baktım. Sonra da önümde duran Korkut’a baktım. Gözlerimiz aynada birbirini buldu.
“Baksana ne kadar kötü duruyorum.” diye konulurken elimi kaldırıp çeneme dokundum. Çenemde de ufak tefek çizikler vardı. Korkut bana döndü. Elini bana uzattı. Şaşırarak bir eline bir de kendisine baktım. O ise gayet normal bakıyordu bana.
Uzattığı elini salladı yavaşça. Tutmamı istediğini anlayınca sol elimi uzatıp elini tuttum. Beni yavaşça kendisine çekip önüne geçmemi sağladı. Aynadan yüzüne baktım. “Yüzünü izle.” dediğinde kendi yüzüme baktım. Korkut hemen dibimdeyken yüzüme odaklanmam çok zordu.
Sol ellerim hâlâ birbirine tutuluyken; sırtım göğsünü teğet geçerken yüzüme bakamazdım. Onun yüzünden başka yüze bakamazdım.
Sağ elini kaldırıp omzuma dokundu. “Benim yüzüme değil Belkıs, kendi yüzüne.” Söylediği şeylere utanır gibi olsam da gözlerimi gözlerinden çekmemeyi tercih ettim. Ondan uzak kalmaktan yorulmuştum. İstediğim zaman ona sarılamamak çok kötü bir şeydi.
Korkut’un dudaklarının iki yana yavaşça kıvrıldığını görünce benimkiler de kırıldı. Artık bana rahat rahat gülümsüyordu. Bu beni öyle mutlu ediyordu ki utanmasam her gülümseyişinde ağlayabilirdim.
Korkut’la aynadan birbirimize bakarak gülümserken Korkut bir anda ciddi haline döndü. Sol elini elimden çekti. Hafifçe geriye çekilirken omzumdan elini de çekti. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Bir anda benden uzaklaşmasının sebebi neydi?
Merakla yüzüne bakmak için yönümü ona çevirdim. O ise çoktan birkaç adım uzaklaşmıştı. “Yemeğe inelim.” deyip kapıya yürüdü. Şaşırarak ona bakıyordum. Az önce gülümsemiyor muydu bana? Ne olmuştu?
Sormalı mıydım ne olduğunu? Yoksa her zamanki gibi susup kabullenmeli miydim? Soru sormanın bile hakkım olmadığını mı düşünmeliydim?
“Yürüsene Belkıs.” dediğinde kaşlarım çatıldı. Kaç gündür ilk defa sesi bana karşı bu denli sert çıkmıştı. Bunu öylece kabullenebileceğimi zannetmiyordum.
“N’oldu Korkut?” diye sordum sakince. Önce sakince sorup nedenini öğrenmem lazımdı. Korkut sert yüzüyle gözlerime bakıyordu. Yüzümü buruşturmamak için kendimi çok zor tutuyordum. “Bir anda ne oldu da yine bana soğuk gözlerinle bakmaya başladın?”
Bu lafları benden beklemediği belli olan Korkut şaşırmıştı. Kaşlarını hafif bir şekilde havaya kaldırdı. “Bir şey mi olması lazım sana soğuk gözlerle bakmam için?”
İşte yine yapıyordu. Bana asla zarar vermeyeceğini söyleyip kalbime zarar veriyordu.
“Sen yalancısın.”
Sesim yüksek değildi, hatta çok kısıktı. Ama iki kelimem Korkut’u bana yaklaştırmaya yetmişti. Bana birkaç adım yaklaşmıştı.
“Neyim?” dedi inanamıyormuş gibi. Oysa inanmalıydı. O gerçekten yalancıydı. Gözümün önüne gelen saçlarımı kulaklarımın arkasına yerleştirdim.
“Yalancısın.” diye tekrarladım. Bana olan bakışları daha sert bir hal aldı. Biraz daha yaklaştı.
Dudaklarımı yalayarak gözlerine baktım. Ağlamayıp içimdeki hisleri söylemeliydim. Beni anlamasını beklersem bir şey olmayacaktı. Korkut çatık kaşlarıyla suratıma bakıyordu. “Ben yalancıyım öyle mi?”
Ona bir adım attım ve artık dip dibeydik. Ellerimi kaldırdım. “Bak ellerime, günlerdir üzerindeki yaralar geçsin diye her sabah ellerime merhem sürüyorsun değil mi?” Konuştuğum sözlere karşı tepkisizdi.
Elini tutup yüzüme yaklaştırmıştım ki beni durdurdu. “Ne yapıyorsun Belkıs?” diyerek kızdı. “Parmaklarınla yüzümdeki yaralar iyileşsin diye uğraşıyorsun Korkut. Bak, yüzümdeki her bir yaraya şifasını tek tek sen veriyorsun.”
Şifam kendisiydi ama o bunu bilmiyordu.
“Ben korkunca bana zarar vermeyeceğini söylüyorsun.” derken gözlerimin dolduğunu hissettim. Tutmaya devam ettiğim elini indirdim ama tutmayı bırakmadım.
“Sen tek zararın dövülerek, vurarak, hırpalayarak olacağını zannediyorsun. Bilmiyorsun ki senin gülen yüzüne alışan kalbim senin bana her kızmanda her soğuk bakışında paramparça oluyor. Bedenimi paramparça etsen bana bu kadar zarar vermezsin gibi Korkut. Sen bana o kadar çok zarar veriyorsun ki... Her zarardan sonra kendimi topluyorum, daha ben iyileşmeden tekrar zarar veriyorsun.”
Tuttuğum elini bırakıp geriye bir adım attım. Buğulu gözlerimi silip ona bakmaya devam ettim. Dudakları aralanmış bana bakıyordu.
“Yeter artık Korkut. Yeter artık zarar verme bana. Eğer soğuk davranacaksan sonunda; hiç yaklaşma. Eğer kızacaksan; hiç gülme. Eğer kaçacaksan; bir adım olsun yaklaşma. Ben mutlu olmaya başlayıp ardından üzülmekten yoruldum. Şu yaşıma kadar çok acı çektim zaten, bir de sen bana acı çektirme.”
Geriye doğru birkaç adım daha atıp yatağa oturdum. “Bir anda elini elimden çekeceksen o eli bana neden uzatıyorsun Korkut?” Kafamı kaldırarak yüzüne baktım. Kim bilir şu an nasıl acınası görünüyordum. Ama bunları söylemek zorundaydım.
Korkut bana cevap vermezken başımı yere doğru eğdim. Acıyan dudağıma dokundum. Dokununca daha çok acıdı. “Dur, dokunma.” Acıyla tebessüm ettim. Bunu mu düşünüyordu şimdi? Bedenimdeki acılara tahammül edebiliyordum ama kalbimdekini kaldıramıyordum. Anlatamamış mıydım bunu?
“Çıkar mısın odadan?” dedim sert bir sesle. Karşısında ağlamak istemiyordum. Yüzüne baktım. “Çık Korkut.” Resmen emir veriyordum ona değil mi? O bana verir de ben ona veremez miydim? Buna hakkım vardı. Kim ne derse desin buna hakkım vardı.
“Belk-” Konuşmasına müsaade etmedim. “Git yemeğini ye Korkut.” Madem acıktığını söyleyip uzaklaşmıştı benden; gidip karnını doyursundu. Korkut yerinden kıpırdamadı.
“Senden tek istediğim odadan çıkman Korkut. Çık işte. Ne olur çıksan? Kimseden korkmayan Korkut’un gururu mu kırılır? Bir kez olsun dediğime tamam deyip çıksan şu odadan ne olur?”
Korkut kafasını iki yana sallarken saçlarını eliyle geriye attı. “Bir kez de olsa tamam de bana.” diye konuştum fısıldar gibi. Korkut bira daha yüzüme bakıp başını salladı. “Tamam.”
Sonra çıktı.
O odadan çıkınca tuttuğum gözyaşlarımı salıverdim. Günlerdir ağlamıyormuşum gibi ağladım.
Umut ediyordum. En ufak bir hareketinde umut ediyordum. Umut edeceğim hareketleri oluyordu. Sonra bir anda her şey mahvoluyordu. Ben ne yapacaktım? Neye inanacak, kalbimi nasıl koruyacaktım?
Kalbimin korunmaya ihtiyacı vardı. Bedenim bile bu denli zarar almıyordu. Kalbimin yarası çok derin oluyordu, çok zor iyileşiyordu. İyileştiğinde ise hep bir iz kalıyordu.
Derin bir soluk çektim içime. Akan gözyaşlarımı ellerimle yavaş yavaş sildim. Gözyaşlarımı silerken hem kalbim hem yanaklarım acıdı.
Oturduğum yerden kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Kapıdan usulca çıkıp sola döndüm. Terasa gidip oturacaktım. Oraya yürürken rüzgar saçlarımı uçuyordu. Rüzgarda uçan saçlarım hoşuma gitmişti.
Terasa geldiğimde hiç ayakta dikilmeden sedire oturdum. Kafamı kaldırarak gökyüzüne baktım. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı kestiremiyordum artık.
Dakikalar önce onun bana ne kadar çok değer verdiğini düşünüp mutlu olmuştum. Şimdi ise bana hiç değer vermediği fikri geliyordu aklıma. Ama öyle hissettirmiyordu ki. Hep değerliymişim gibi davranıyordu.
Hangisi gerçek Korkut’tu. Bana gülümseyen mi, elini ellerimden koparıp benden uzaklaşan mı?
Açık havada bir saate yakın oturduktan sonra üşüdüğümü hissederek odama döndüm. Kimse neden yemeğe inmediğimi sormayacağı için içim rahattı. Odaya girdiğimde üzerime geceliğimi giyip yatağa yattım. Korkut’la konuşmak istemiyordum. Uyuyacaktım.
Yatağa yattıktan sonra gözlerimi kapattım. Ağlamıyordum, uyuyabilirdim. Ağlarken uyumak çok zor oluyordu. Sağıma dönerek uykunun bana gelmesini beklemeye başladım. Aklım Korkut’tayken uyuyabilir miydim bilmiyordum ama deniyordum.
*
Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Kaçmak istiyordum ama bırak kaçmayı ayağımı oynatamıyordum. Sanki birisi beni yere yapıştırmış gibiydi. Görmeyen bir el ağzımı kapatıyordu.
Karşımda o adam vardı. Baba bile demeyeceğim o adam. İğrenç suratıyla bana bakıyordu. Korksam da şaşırmaya devam ediyordum. Bir insan öz kızına karşı nasıl bu kadar gaddar olabilirdi?
Sırıtarak bana yaklaşıyordu. Neden kaçamıyordum? Sağa sola sallanıyor ama adım atamıyordum. Çığlık atıyordum ama tek yaptığım aslında ağzımı açmaktı.
Dibime kadar geldiğinde gözlerimi sımsıkı kapattım. Kolumda elini hissetmemle gözlerimi açtım. “Ne yaparsa yap kurtulamazsın benden.” Sözleriyle daha da korktum. Beni bırakmasını söylemek istiyordum. Dilimi mi yutmuştum?
Kalbimin hızı git gide artarken onun havaya kalkan elini gördüm. Bana vuracaktı.
Gözlerimi kocaman açarak yerimden doğruldum. Zaten ıslak olan gözlerim hiç yadırgamadan yaşlarını akıtmaya başladı. Öyle derin soluklar alıyordum ki sanki birisi beni boğmuştu da elinden kurtulmuştum. İğrenç kâbusu tekrar görmüştüm.
Terden ıslanıp yüzüme yapışmış saçlarımı titreyen ellerimle geriye ittim. Sağıma soluma bakındım ama Korkut yoktu. Ona kırgın da olsam şu an ihtiyacım vardı. En azından bana sarılmasına ihtiyacım vardı.
Ellerim titremeye devam ederken üzerimdeki yorganı kaldırdım. Yalnız ellerim değil tüm bedenim titriyordu. Yataktan bacaklarımı sarkıtıp ayağa kalkmaya çalıştım. Elimle bir yandan da yatağa tutunuyordum. Az sonra düşecek gibiydim.
Titreyen dizlerimle zorla da olsa birkaç adım attım. Kapıya ulaşınca sıkı sıkı kapıya tutundum. Boğazımdaki kurulup geçsin diye yutkunsam da bir işe yaramamıştı. Kapıyı yavaşça açtım. Derin bir soluk almaya çalıştım ama başaramadım. Kapıdan dışarı çıkacaktım ki arkası dönüp Korkut’u gördüm.
Kapı sesini duyarak bana döndü. Her nasıl gözüküyorsam adeta koşarak yanıma gelip kollarını omzuma ve belime sardı. “K-korkut.” dedim ağlamaya devam ederken. Kekeleyen sesimi duyduğunda nefesini tuttu.
“Tamam, tamam, iyisin, buradayım.” Hızlı hızlı konuşurken beni odaya geri soktu. Bedenim ona yaslıyken yatağa oturdu. Omzumdan beni kendisine çekip göğsüne yasladı.
“Buradayım, korkma.” diye fısıldadı. Ağlayışım iç çekişlere döndü bir müddet sonra. Korkut bu süre boyunca bana sarılmış ve ‘buradayım’ demişti.
Sessizleştiğimde kafasını eğerek yüzüme baktı. “Daha iyi misin?” Kafamı belli belirsiz salladım. Göğsünden uzaklaşmak istemiyordum. “Uyuyalım mı?” diye sordu bu kez. Sessiz kaldım. Cevap verecek takatim bile yoktu.
“Az sonra güneş doğacak, dışarı çıkalım mı? Hem sen seversin yürümeyi?” Niye böyle ilgili davranıp sonra benden kaçıyorsun Korkut? Neden yapıyorsun bunu bana?
“İstemiyorum.” Çok sessizdim. İçimden söylemiş bile olabilirdim bu kelimeyi. Korkut çenesini başıma yaslayıp derin bir soluk çekti ciğerlerine.
Sağ elimi kaldırarak kolumu beline sardım. Bir kez de uzak kalmayı başarabilseydim keşke. Ben kolumu ona sarında Korkut beni kendine daha da çekti.
“Uyumak istersen yanında durur beklerim Belkıs.” diye konuştu. Uyumak istemiyordum. Tek istediğim ona sarılarak kokusunu solumaktı. Kalbini dinleyerek rahatlıyordum zaten. Korkut bir daha konuşmadı.
Beni kollarıyla sarmaya devam ederken güneş doğdu. Odamız aydınlandı. Biz yine de kıpırdamadık. Belki de yorulmuştu ama o an bunu umursamadım. Sadece ona sarılmış şekilde durmayı umursadım. Bunu her zaman yapamıyordum. Yapabildiğimde de tadını çıkarmalıydım.
“Korkut.” deyip yavaşça başımı kaldırdım. Bana baktı. “O adama bir şey yapmadın değil mi?” diye konuştum. Benim bildiğim Korkut beni alıp öylece uzaklaşmazdı. İllaki bir şey yapmış olmalıydı. Korkut morarmış olan kolumu parmağıyla okşadı.
“Bu konuyu konuşmak istemiyorum.” dedi yalnızca. Biraz geri çekildim. “Her zaman istediğin olmaz Korkut. Merak ediyorum, söyle.”
Yine çok cesur davranıyordum.
Korkut başımı yavaşça tekrar göğsüne çekti. Çenesini başıma yasladı. “Bir şey yapmadım. Biraz hırpaladım ama jandarmaya teslim ettim. Orada yapacaklarını yapmışlardır.” Söylediklerini dinlerken tekrar ondan uzaklaştım.
“Sırf kızını dövdü diye jandarma ne yapacak ona Korkut?” O adamın benim gibi dayak yemesini ister miydim? İsterdim. Hatta daha fazlasını bile isterdim.
“Kızını dövdü diye değil benim karıma, Şanlıkan ailesinin gelinine el kaldırdı diye yaparlar ne yapacaklarsa.” Sessiz kaldım. İsimler önemliydi. Eğer bu ailenin gelini olmasaydım jandarmalar benim halimi görse de bir şey yapmazlardı. Hayatta isimler hep önemliydi. Eşit muamele yoktu. Keşke olsaydı.
Kim bilir benim durumumda kaç kişi vardı da sırf isimleri önemli değil diye kâale alınmıyorlardı.
“Köyde mi şimdi?” Korkut kafasını iki yana salladı. “O adam bu köye bir daha ayak basamaz.” Derin bir nefes alıp sırtımı dikleştirdim. “Diğerleri n’olacak? Musa, abim, yengem, annem?” Korkut elini uzatarak saçımı yukarıdan aşağı okşadı.
“Sen istediğin zaman onları göreceksin, onlar da o adam olmadan rahatça yaşayacaklar.” Dudaklarım kendiliğinden iki yana kıvrıldı. “Bir şey demediler mi peki?” Sorularıma hiç beklemeden cevap veriyordu. Bu durum hoşuma gitmişti.
“Hepsi de durumundan memnun. Bilmem sonra fikirleri değişir mi?” Gülümseyerek yüzüne bakmaya devam ettim. Ona olan kırgınlığım geçmişti sanırım. Ya da tüm kırgınlıklarımı ben geçti sanıyordum, onlar içimde birikiyordu. Umarım bir gün büyük bir kırgınlıkla parçalanmazdım.
“Onları görmeye ne zaman giderim?” diye sordum hemen. Musa’yı görmek istiyordum. Sırf onu görmek için şimdi bile giderdim. “Önce iyileş öyle gidersin.” Kafamı iki yana salladım. “Musa’yı görmek istiyorum Korkut. Ona sarılmak istiyorum.”
Korkut iki elimi de tuttu. “Önce iyileş Belkıs. Kardeşin seni bu halde görmesin.” Halimi hatırladım. Perişan bir haldeydim değil mi? Beni böyle görmemeliydi gerçekten.
“Tamam.” dedim kabullenerek. Korkut ayağa kalktı. Ellerimi tutarak beni de kaldırdı. Karşı karşıya durduk. Korkut bana yaklaştı. İki eliyle de ellerimi tutmaya devam ediyordu. Heyecanla nefesimi tutarak yüzüne baktım.
“Ne zaman kalbine zarar verirsem söyle bana. Ne zaman kötü bir şey yaparsam gel bana söyle Belkıs. Ben fark edemiyorum. İçimde yaşadığım şeyler benim bunları fark etmeme engel oluyor. Kalbini üzdüğüm için de affet beni olur mu? Affedince tekrar üzerim belki ama sen yine affet.”
Beklemediğim sözlerle gözlerim hafifçe aralanmıştı. Kabahatini fark etmiş miydi gerçekten? Dudaklarımı aralayarak içimden o an geçen şeyi söyledim.
“Ben affederim ama sen üzme, olmaz mı?”
Korkut bana biraz daha yaklaştı. Sol elini elimden çekip enseme koydu. Dudaklarını alnıma dokundurdu. Kalbim inanılmaz bir hızla atarken sağ elimle üzerindeki gömleğe tutundum. Geri çekilip gözlerime baktı. “Olur Belkıs, olur.”
*
Korkut içinde neler yaşıyor sence?
Belkıs'ın babası bundan sonra bir daha görünür mü?
Bölüm nasıl bebekleer?
Yıldıza basıp yorum yapmayı unutmayalım.
Görüşmek üzere ve şimdiden Hayırlı Ramazanlaar.❤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |