
Beni üzen şeylerin üzerine her gün bir yenisi ekleniyordu. Hayatı tamamen mutsuzluktan oluşan birisi gibiydim. Bir insanın hayatında hiçbir şey mi yolunda gitmezdi? Benim gerçekten gitmiyordu.
Hayatımda yolunda giden tek şey Korkut ile olan ilişkimdi ama o da mahvolmuştu. Ona her şeyi anlatmamın ardından onunla iki yabancıya dönüşmüştük.
Dün ona aşkımı açıklamıştım. Üstelik tüm ayrıntıları ile...
Beklediğim tepki zaten buydu ama yine de üzüyordu işte.
Sabahtan beri onunla tek kelime bile konuşmamıştık. Sabah benden önce uyanmıştı. Kahvaltıyı yaptıktan sonra da yüzüme bile bakmadan gitmişti. Eve gelip akşam yemeğini yediğinden beri de bana bakmamaya devam ediyordu.
Umurumda değilmiş gibi davranıyordum. Ona üzüldüğümü belli etmiyordum. Şu an tam karşımda oturuyordu. Daha doğrusu ben onun tam karşısında dikiliyordum. Kayınbabama getirdiğim suyun bardağını alacaktım. Kayınbabam suyu bitirene kadar onun karşısında dikiliyordum.
Korkut yeminliymiş gibi gözlerini bana çevirmiyordu.
Omuzlarımı hiç indirmedim. Dimdik duruyordum. İçim kan ağlasa da belli etmek istemiyordum.
Kayınbabam suyu bitirince hemen ona doğru gidip elindeki boş bardağı aldım. "Sağ olasın kızım." dediğinde gülümsedim. Odadan çıkarken bir kez daha Korkut'a baktım. Bana bakmıyordu.
Bu kadar mı korkmuştu aşkımdan?
Benim aşkım korkulacak bir şey değildi ki. Benden başka kimseye zarar vermeyen bir duyguydu bu. Aşkımdan bu kadar kaçması çok saçmaydı.
Odadan çıkıp bardağı mutfağa götürdüm. Ardından kadınların olduğu odaya geçtim. Bir şeyler konuşuyorlardı. Sessizce yanlarına oturdum.
"Yarın gelecekler yani öyle mi?" diye konuşan Nuriye halaydı. Kayınvalidem başını salladı. "Kıza sordunuz mu ister miymiş?" diye sorduğunda merakla kaşlarımı havalandırdım. Neyden bahsediyorlardı?
"İstemem demedi." diyen kayınvalidem gülmüştü. Başını bana çevirdi. "Yarın Melike'yi istemeye geliyorlar." demesiyle gözlerim hafifçe aralandı. Ciddi miydi? "Ertesi gün de nişan yapılacak." demesiyle daha da şaşırdım.
Yarın değil ertesi gün nişan mı yapacaktık? İyi de hiçbir hazırlığımız yoktu. "Ana hiç hazırlığımız yoktur." dediğimde kayınvalidem başını usulca salladı. "Hazırlık gerektirecek bir şey yok kızım. Bir yemek yapılacak bir de şerbet yapılacak. Sabahtan halledilir her şey, telaş etme sen."
Sessiz kaldım. Halledilir diyorsa halledilirdi.
Melike istiyor muydu acaba gerçekten? Gerçi zaten ondan şüphelenmiştim. Bir sevdiği olduğu belliydi. İstemem demediğine göre gelenler de onlardı. Onun adına sevindim. İnsanın sevdiği ile evlenmesi kadar güzel bir şey olur muydu?
Ben de sevdiğimle evliydim güya... Sevdiğin seni sevmedikçe bir anlamı yoktu.
"Ben yatayım, sabah erken kalkarız." diyerek ayaklandığımda ikisi de kafasını salladı. "Allah rahatlık versin yavrum." dedi kayınvalidem. "Hayırlı geceler." diyerek odadan ayrıldım.
Normalde olsa Korkut çıkmadan pek odamıza çıkmazdım. Ama zaten konuşmuyorduk, onu beklememin bir anlamı yoktu. Merdivenlere yönelerek merdivenleri yavaş yavaş çıktım. Odamıza doğru yürürken içimdeki burukluk çoğalıyordu.
Kapının önüne gelince kapıyı usulca açtım. Dün bu odanın içinde onun için hüngür hüngür ağlamıştım. Aşkıma inanmıyordu bile ama ben onun için ağlamıştım. Aşkım için ağlamıştım.
Odamıza girdikten sonra hemen üzerimi değiştirip geceliğimi giydim. Sonra da saçlarımı taradım. O gelmeden uyumak istiyordum. Bana bakmıyor oluşunu görmek daha çok canımın acımasından başka bir şeye yaramıyordu.
Ona duyduğum bu derin aşkı elinin tersi ile itmiş beni kabul etmemişti.
Saçlarımı tamamen taradıktan sonra yatağa geçtim. Saçlarımı artık kendim tarayacak olduğumu fark etmek de beni üzdü ama bunun fazla üzerinde durmadım. Hemen uyumak istiyordum.
Yatağa yatıp gözlerimi kapatır kapatmaz aklıma Korkut'un yüzü düştü. Doğrusu aklımdan uzaklaştığı yoktu ama gözlerimi kapattığımda görüntüsü daha net oluyordu.
Bende bir yeni yara daha açmayacağını söyleyen adam beni kendisinden iterek, beni görmezden gelerek bende büyük bir yara açıyordu.
Aklımı düşüncelerden uzaklaştırmalıydım. Eğer uzaklaştırmazsam uyuyamazdım. Uyuyamazsam o odaya geldiğinde kendimi tutamayıp onla konuşmaya çalışabilirdim. Bunu yapmak istemiyordum. Onu umursamıyormuş gibi davranmaya devam edecektim.
Biliyordum pişman olacaktı.
Pişman oluşunu bekleyecektim.
*
Dün gece o odaya gelmeden uyumuştum. Geldiğinde de onu duymamıştım. Şimdi yanımda uyuyordu. Ondan erken uyanmış olmam iyiydi. Doya doya yüzünü izleyebilecektim.
Onu umursamıyormuş gibi davransam da kalbim biliyordu onu her şeyden çok umursadığımı. Bir gün boyunca ondan uzak durmuştum. Onu izlemeyi, ona bakmayı çok özlemiştim.
Her an uyanabilirdi. Bu yüzden temkinli davranıyordum. Kaç dakikadır onu izliyordum bilmiyordum ama artık odadan çıkmalıydım. Bugün Melike'yi istemeye geleceklerdi.
Beni istemeye geldikleri günü hatırladım. Hatırlamak bile istemediğim bir gündü. Hemen aklımı oradan uzaklaştırmak isteyerek yataktan kalktım. Korkut uyanmadan üzerimi giyinip çıkacaktım.
Dolabı açarak içinden koyu yeşil uzun elbisemi çıkardım. Üzerimdeki geceliği çıkarıp yerine onu giydim. Geceliğimi dolaba kaldırıp beyaz şalımı elime aldım. Sonra aynanın önüne geçtim. Aynanın önündeki tarağımı elime alıp uzun saçlarımı taramaya başladım.
Saçlarımı tararken bir yandan da Korkut'un uyanıp uyanmadığını kontrol ediyordum. Saçlarımdaki düğümler tamamen açılınca saçımı iki yandan ördüm. Örgülü haliyle bile belime geliyordu saçlarım. Üzerine de beyaz şalımı taktım. Hazırdım.
Aynanın önünden yavaşça uzaklaşıp odanın kapısına doğru yürüdüm. Kapıdan çıkmadan evvel bir kez daha ona baktım. Uyuyordu. Sessiz bir iç çekerek odadan çıktım.
Bakalım bugün nasıl geçecekti...
Aşağı indiğimde Suzan ablayı mutfakta buldum. "Hayırlı sabahlar." dediğimde o da bana aynı şekilde karşılık verdi. Kahvaltıya daha vakit vardı. "Ne yapıyorsun?" diye sordum. "Akşama ikram edilecek bir şeyler hazırlarım." diye cevap verdi.
Yarın daha yoğun olacaktık. Kim bilir nişana kaç kişi gelecekti? Herkesin karnını doyurmamız lazımdı. "Yarın ne yemeği yapacağız? Çok zorlanır mıyız?" diye sorduğum sırada mutfağa Gülendam abla girdi.
"Biz hallederiz sen kafana takma bunları. Senin düğününde nasıl üstesinden geldiysek aynısını yaparız." diye keyifle konuştu ancak sonradan yüzü düştü.
Söz konusu benle ilgili şeylerse yalnızca benim değil birçok insanın keyfi bozuluyordu.
Benim düğünüm... Kendi düğünümü düşününce yaşadığım hayal kırıklığı aklıma gelip moralimi bozuyordu. Gülendam ablanın aklına ise Kahraman gelmiş olmalıydı. Bu dünyada mutsuzluktan başka hiçbir şeyde payım yoktu.
"Belkıs kusura bakma kuzum, bir anda ağzımdan çıktı." diye mahcup bir şekilde konuştuğunda zorla da olsa gülümsedim. "Önemli değil." dedim sakince.
Önemli değil, alıştım ben.
"Heyecandan uyuyamadım hiç." diyerek mutfağa Melike girdi. Anında yüzüm gülmüştü. Sesindeki heyecan gerçekten çok belliydi. "Deli kıza bak sen." dedi gülerek Suzan abla.
Melike mutfakta gözlerini gezdirdi. "Akşama hazırlık mı yapıyorsunuz?" diye sordu. "Müstakbel kocanın ailesine hazırlık yapıyoruz." diye keyifliymiş gibi konuştuğumda dudaklarını birbirine bastırdı.
Bu evliliği istediği çok belliydi. Ömrü boyunca mutlu olurdu umarım.
"Ben akşam ne giyeceğim?" diye stresli bir şekilde konuştuğunda Gülendam abla yavaşça koluna vurdu. "Kız dolabın elbise doludur, giysene işte birini." diye azarlar gibi konuştu. Melike dudaklarını astı. "Hepsini giydim onların." diye söylendi.
"İstersen benim elbiselerimden birini giyebilirsin." diye teklifte bulundum. Benim elbiselerim ona da olurdu. "Sahiden mi?" Heyecanlı sesine karşın gülümseyerek başımı salladım.
"Yarın ne giyeceksin peki?" diye sordum bu kez. Yarın daha önemliydi sonuçta. "Yarın nişan olmayacak sanırım. Yarın alışveriş için şehre inecekmişiz." Usulca kafamı salladım. Böylesi daha iyi olurdu.
"Hadi bana elbise seçelim." deyip elimi tutup beni çekti. "Daha bakarız Melike saatler var." dedim ama beni dinlemeyerek elimden tuttuğu gibi peşinden sürükledi.
Korkut uyanmadan odadan kaçmıştım değil mi? Şimdi o odaya dönüyordum.
"Ağabeyin uyuyordu daha Melike." desem de beni dinlemedi. Umarım Korkut biz içeri girince de uyumaya devam ederdi. Kapının önüne geldiğimizde Melike bana döndü. "Yenge hiç giymediğin elbisen var mı? Varsa onu versen bana. Söz ben sana yenisini alırım." diye heyecanlı bir şekilde konuştu.
Gülümseyerek başımı salladım. "Mavi bir elbisem var hiç giymedim. Onu vereyim sana." diye konuştum. Melike başını salladı. "Sen gir de getir, ben girmeyeyim odaya." deyip kenara çekildi. Ben de girmek istemiyordum bu odaya.
Elimden geldiğince sessiz bir şekilde kapıyı açıp içeri girdim. Direkt ona baktım. Uyuyordu. Parmak uçlarımda yürüyerek dolabın önüne gittim. Dolabın en köşesindeydi mavi elbise. Dolabın kapağını yarım aralayarak elimi elbiseye uzattım.
Elbiseyi tutup çıkardıktan sonra önce bir baktım. Önceden olsa giymediğim bir elbisemi kimseye vermek istemezdim. Ama elbiselerin beni mutlu edeceği bir hayatım yoktu ki. Ne giydiğim önemli miydi?
Elbiseyi koluma asarak arkamı döndüm. Kapıya doğru yine parmak uçlarımda yavaşça yürüdüm. Birkaç adım atmıştım ki Korkut'un sesini işittim. "Ne yapıyorsun?"
Gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım. "Melike'ye elbise götürüyorum." dedim yüzümü ona dönmeden. Kapıya doğru tekrar bir adım atmıştım ki yine konuştu. "Kahvaltı hazır mı?" Dudaklarımı yaladıktan sonra soğuk bir sesle cevap verdim. "Az sonra olur."
Sonra odadan çıktım. O konuşurken onun yüzüne bakmamıştım. Bu benden beklenecek bir hareket değildi. Fakat Korkut bu tepkimi bence hak etmişti.
Odadan çıktığımda Melike hemen bana yaklaştı. "Al bakalım." deyip elbiseyi ona uzattım. Yüzümde sahici olmayan bir gülümseme vardı. Bunun gerçek bir gülümseme olmadığını kim anlayabilirdi ki?
Melike hemen elbiseyi eline alıp incelemeye başladı. Hoşuna gitmiş olmalı ki gözleri parlamıştı. "Ya bu çok güzelmiş yenge." dediğinde tekrar gülümsedim. "Sana da çok yakışacak." diye konuştum. Melike mutlu mutlu güldü.
"Çok teşekkür ederim." Kafamı iki yana salladım. Önemli değildi. Mutlu olması yeterliydi. Zaten bu elbise dolabın bir köşesinde eskiyecekti. Neden hiç giymemiştim bilmiyorum ama giyesim gelmemişti. Süslü bir elbiseydi zaten. Günlük hayatta giyilebilecek bir şey değildi.
Melike elinde elbisesiyle odasına doğru koşturarak yürürken arkasından gülümseyerek baktım. Bu kez gülümsemem gerçekti. Melike'yle yaşlarımız neredeyse aynıydı. Benden bir iki yaş küçük olabilirdi. Ama sanki benden çok küçük bir kızın heyecanına şahitlik ediyormuşum gibi hissediyordum.
Oysa ben sadece 19 yaşındaydım.
Dudaklarımdaki gülümseme acı bir tebessüme dönüşürken sadece iç çektim. Zaten yapabileceğim başka bir şey de yoktu.
Aşağı inmek için yerimden hareketlenip derin bir soluk çektim içime.
Merdivenlerden indiğimde kayınvalidemi görüp tekrar sahte bir tebessüm geçirdim yüzüme.
Korkut'la aramızın hiç olmadığı kadar kötü olduğunu duysalar ne yaparlardı bilmiyordum.
"Hayırlı sabahlar ana." diye konuştuğumda o da bana aynı cevabı verdi. Birlikte mutfağa yürüdük. Mutfağa girdiğimizde herkes yine bir şeylerle uğraşıyordu.
"Softayı hazırlayalım, herkes karnını doyursun sonra akşam hazırlığına devam ederiz." diye talimat verdi kayınvalidem. Onun dedikleriyle birlikte mutfağa girdim.
Kahvaltı için hazırlık yapmaya başladık. "Belkıs avluda sepetle yumurta vardı, unutmuşum. Onu getir hele." diyen Suzan ablaya başımı sallayıp mutfaktan çıktım.
Avluda göz gezdirince sepeti merdivenin hemen yanında görüp o tarafa doğru yürüdüm. Aklımda yine ve yine Korkut vardı.
Yerden sepeti alıp doğrulurken aklımdaki kişinin merdivenlerden indiğini gördüm. Ona baktığımda hemen göz göze gelmiştik. Gözlerimi ondan kaçırıp mutfağa döndüm.
Önceden olsa aşağı inmesini bekler sonra onunla konuşurdum.
Kalbim mi kırıktı, üzgün müydüm, ona sinirli miydim, inadım mı tutmuştu bilmiyordum. Sadece farklı davranmak istiyordum.
Dik bir yürüyüşle önünden geçip mutfağa vardım. Elimdeki sepeti Suzan ablaya verdim.
Sofra için son yiyecekleri de hazırladığımızda bu kez sofraları kurmak için mutfaktan çıktım.
İlk olarak kadınların odasına sonra da erkeklerin odasına sofrayı kurdum. Korkut odada değildi. Kayınbabam da daha aşağı inmemişti.
Sofralar hazır olunca mutfaktan sinileri tek tek götürdüm. İşte şimdi sofra tam olarak hazırdı.
Herkes yavaş yavaş aşağı indi ve karınlarını doyurdular. Benim yediklerimi kuş yese doymazdı. Canım hiçbir şey istemiyordu. İçimdeki sıkıntı öyle büyüktü ki yemek yemeye yer kalmıyordu.
*
Akşam olmuştu. Akşama kadar evin her yerini temizlemiş, ikramlık birçok şey hazırlamıştık. Evde hem mutlu hem de buruk bir hava vardı. Mutluluğumuz, Melike'nin mutluluğundan kaynaklanıyordu. Burukluk ise Kahraman içindi. Herkes Kahraman ve benim düğünüme yapılan hazırlıkları hatırlıyorlardı.
Ben ise neye üzüleceğimi şaşırmış durumdaydım. Mutluydum Melike için ama aklımın bir köşesinde Kahraman, bir köşesinde de aşkıma inanmamış Korkut vardı. Sessizdim. Her zamankinden çok daha sessizdim.
Şimdi yukarı odamıza çıkmıştım. Üzerimi değiştirecektim. Misafirlerimizin gelmesine çok az kalmıştı. Dolabı açarak içindeki kıyafetlerime bakındım. Açık kahverengi bir elbisem gözüme çarptı. BU elbise bileklerimin biraz üzerindeydi. Bir de dardı.
Tıpkı evliliğimizin ilk günlerinde Korkut'un bana giydirmediği kırmızı elbisem gibiydi. Giymemem için elbisemi çamur ettiği aklıma gelince gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Ona inat bu elbiseyi giymeli miydim?
Bence giymeliydim. Hatta saçlarımı da açmalıydım. Saçlarımı örmediğimde ya da toplamadığımda da kızıyordu. Ona inat davranabilirdim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkararak bu elbiseyi giyindim. Sonra da aynanın önüne gidip saçlarımdaki örgüleri açtım.
"Benden özür dileyeceğin günü dört gözle bekliyorum Korkut." diye söylenerek saçlarımı taramaya başladım. Kıvır kıvır olmuş saçlarıma bakmak beni mutlu etmişti.
Saçlarımı tamamen taradıktan sonra iki taraftan da tokayla önüme gelen saçlarımı toparladım. Uzun saçım tüm sırtımı kaplıyordu. Beyaz şalıma uzanarak başıma attım. Aynada gördüğüm görüntüm hoşuma gitmişti.
Kendimi güzel görmek ruh halime iyi geliyordu.
Şakaklarımdan birer tutam saç çıkarıp kendime tekrar baktım. Böyle daha hoş görünüyordum. Korkut bir şey diyecek miydi acaba? Dese ne diye cevap verecektim? Alıştığı Belkıs olmayacağım kesindi.
Aynada kendime bakınırken kapı açıldı. Gelmişti. Bakalım ilk tepkisi ne olacaktı? Başımı kapıya çevirdim. Hemen göz göze geldik. İçeri adımlayıp kapıyı kapattı.
Gözleri ilk olarak sırtıma döndü. Saçlarımı ondan başka kimse böyle salık görmezdi. Genelde toplardım çünkü. Sadece bu odadayken salık olurdu.
"Seni mi istemeye geliyorlar?" diye ters ters konuştuğunda kaşlarım çatıldı. Onun da kaşları çatıktı. "Bu ne kadar süslenmek böyle?" Sessiz kaldım. Eski Belkıs olsa karşı çıkardı ama eskisi gibi davranmayacağım demiştim.
"Senin kaç tane böyle dar, kısa elbisen var?" Yine cevap vermedim. "Çıkar şunu her zamanki giydiklerinden giy Belkıs."
Allah'ım tartışmamak için kendimi o kadar zor tutuyorum ki. Onu ilgilendirmediğini söylemek ve onu terslemek istiyordum ama sırf farklı olacağım dediğim için sessiz kalıyordum. İçten içe deliriyordum ama ağzımı açmıyordum.
"Saçlarını da salma şöyle. Herkes sana baksın mı istiyorsun?" Cevap vermeyeceğim sana Korkut. "Dilini mi yuttun?"
"Değiştiririm şimdi üzerimi." deyip aynanın önünden çekildim ve dolaba doğru geri yürüdüm. Şu anki halimi çok beğenmiş olsam da bunun için ona karşı çıkmayacaktım. Ona karşı çıkmayan, her dediğine tamam diyen birisi olacaktım.
Benim için herkes gibi bir hale geldiğini anlayacaktı.
Benim karşısında dik durduğum tek insan Korkut'tu. Diğer herkesin her dediğine tamam derdim çünkü. Şimdi onun da her dediğine tamam diyecektim.
Korkut'un yüzüne baktığımda şaşırdığını anladım. Benden bu cevabı beklemiyor olmalıydı. Başımı geri dolaba çevirdim. Kapağını açıp elime ilk gelen elbiseyi tuttum. Koyu kırmızı uzun bir elbiseydi. Üzerinde minik çiçekler vardı. Dar da değildi.
Başımdaki beyaz şalı çıkarıp yatağın üzerine koydum. O sırada Korkut yerinden hareketlenip odadan çıktı. Kapıya doğru baktım. Biraz sonra banyo kapısının sesini duydum. Elini yüzünü yıkayacak olmalıydı. O gelmeden üzerimdeki elbiseyi çıkarıp diğerini giyindim.
Çıkardığım elbiseyi katlayıp dolaba kaldırırken Korkut tekrar odaya girdi. Ona hiç bakmadan aynanın önüne gittim. Saçlarımdaki iki tokayı çıkardım. Sonra saçlarımı ensemde toplayıp tokayla oraya tutturdum. Az önce çıkardığım beyaz şalı da başıma attım.
Korkut'a döndüm. Bir şey diyecek mi diye bekledim ama demedi. "Üzerini değiştirecek misin?" diye bu kez ben konuştum. Üzerindeki gömlek de pantolon da temizdi. "Yok." diye cevap verdi. Başka bir şey de diyecek değildim.
Ona arkamı dönüp odadan çıktım. Korkut'la evlendiğimiz ilk gün bile bu günlerimizden daha güzel geçiyordu. Düşman olsak böyle olmazdık gerçekten. İki gündür bu haldeydik ve ben artık gerçekten çok yorulmuştum.
Onunla konuşmayı, ona sarılmayı, onunla gülmeyi çok fazla özlemiştim.
Benden özür dileyecek, pişman olacak diyordum ama ya bunlar olmazsa ne yapacaktım? Tüm hayatımız böyle mi geçecekti?
Odadan çıkıp merdivenlere doğru yürürken omuzlarım çöküktü. Yine kendimi bu evde yapayalnız hissediyordum çünkü. O olmadığında yalnızdım ben. Korkut yokken yalnız hissediyordum. Şimdi de o yoktu işte. Bedeni vardı ama yok gibiydi...
Avluda gördüğüm Melike ve Eslem'e bakarken Melike'nin heyecanı beni yine gülümsetti.
Aşk bu dünyadaki en güzel şeydi belki de. Ama her aşk güzel değildi. Benim aşkım güzel değildi mesela. Aşk mutlu etmeliydi, benimki mutlu etmekten çok canımı yakıyordu. Hem de çok yakıyordu.
Kızların yanına vardığımda bana döndüler. "Ne kadar heyecanlısın böyle." diye konuştuğumda Melike hevesle başını salladı.
Üzerindeki elbiseme baktım. Gerçekten yakışmıştı. "Çok yakışmış elbise." diye konuştuğumda kocaman gülümsemesini sundu bana.
"Melike yeter be bu ne heyecan sanki ilk defa göreceksin." diye söylenen Eslem'e Melike ters ters baktı.
"Normalde görmemle bu bir mi?" diye kızdı. Onlar kendi aralarında atışmaya başladığında oradan yavaşça uzaklaştım. Büyük odadan sesler geliyordu. Oraya yöneldim.
Yaklaştıkça kayınbabam ile Nuriye halanın konuştuğuny duydum. Konuştukları konu beni ilgilendirmediği için oradan tekrar uzaklaştım.
Bir süre sonra kapıdan ses geldi. İşte misafirlerimiz gelmişlerdi.
Hep birlikte kapının önünde toplanmıştık. Korkut tam sağımdaydı. Karı koca olarak yan yana duruyorduk.
Aman ne karı koca ama(!)
Kapı açıldığında Melike'ye baktım. Elleriyle eteklerini sıkmıştı.
"Selamunaleykum." diyerek içeri kayınbabam yaşlarında bir adam girdi. Gözleri gelişigüzel üzerimizde gezdikten sonra kayınbabama elini uzatmıştı.
Onlar tokalaşırken içeri bu kez iki kadın girdi. İkisi de kırklı yaşlardalardı. Sonra ardından genç bir kız girdi. Kızı hemen tanıdım. Az çok konuşmuşluğum vardı.
İçeri girip güzel bir gülümsemeyle bize baktı. Melike'ye göz kırpmıştı. Melike'nin arkadaşıydı belki de.
Onun yanında da bir erkek vardı. Boyu kızdan biraz uzundu, yüzleri birbirlerine benziyordu. Çocuğun yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
Neden bu kadsr mutlusun diye çıkışasım gelmişti. Ben de bu kadar mutlu olmak istiyordum artık. Bu çocuk damadımız değildi çünkü Melikd hiç umurunda değil gibiydi.
En sonunda ise damadımız olacağı belli olan kişi içeri girdi. Siyah saçlı, fazla uzun sayılmayacak, zayıf bir çocuktu. Melike'nin onu gördüğünde gülümsemesi daha da büyümüştü ama gözlerini de başka yere çevirmişti.
Gördüğüm manzara beni mutlu ederdi; eğer yanımdaki adamla aram bu denli kötü olmasaydı.
Nefesimin yine bana yetmediğini hissettim. Sol tarafıma bakarak burnumdan içeri derin bir soluk aldım.
Misafirlerin odalara yöneldiğini fark edince tekrar önüme döndüm. Korkut da yanımdan hareketlenmişti.
O yanımdan geçip giderken ben de içim giderek onu izledim.
Gerçekten yüzüme bakmıyordu.
Keşke kötü bir şey yapsaydım da yüzüme bakmasaydı. Sırf sevdam yüzünden yüzüme bakmıyordu. Ve ben de aptal gibi onu sevmeye devam ediyordum.
Düşük omuzlarımla birlikte misafirlerimizi hoşlamak için kadınların olduğu odaya doğru yürümeye başladım. Yine kadınlar ve erkekler ayrı odalardalardı.
"Hoş geldiniz." dedim kapıdan girip hepsine bakarak. Onlardan cevap aldıktan sonra kenara bir yere oturdum. Bugün ortada gezinen kişi Melike olacaktı, ben değil.
Büyükler kendi aralarında konuşurlarken yüzünü tanıdığım ama ismini hatırlamadığım genç kızla göz göze geldik. İkimiz de birbirimize gülümsedik.
Kızın gözleri çok canlı görünüyordu. Mutlu olduğunu bağırıyordu adeta. Kendi gözlerimden bahsetmek bile istemiyordum. Nasıl çökük bakıyordum acaba?
Kız kayınvalideme başını çevirdi. Çünkü kayınvalidem ona nasıl olduğunu sormuştu. Kız da gülen yüzüyle cevap verdi.
Nasıl bu kadar mutluydu?
Mutluğun nasıl bir şey olduğunu hiçbir zaman tam olarak yaşayamamıştım ben. Hep buruktu benimkiler. Çünkü her zaman ardından bir mutsuzluk geliyordu.
Aradan geçen saatler boyunca her şey çok güzel geçmişti. Melike'nin de dediği gibi yarın alışverişe gideceklerdi. Ertesi gün de nişan yapılacaktı.
Şimdi misafirlerimizi yolcu ediyorduk. Saat geç olmuştu.
"Yarın sabah görüşürüz." diye konuştu Melike'nin kayınvalidesi olacak kişi. Kayınvalidem ona başını sallamıştı. "İnşallah." dedi.
Yorgun hissediyordum. Neredeyse ayakta uyuyacaktım. Bir anda esnediğimde elimle ağzımı kapattım. Misafirler evden çıkar çıkmaz uyumaya gidecektim.
Herkes evden çıktığında biz bize kalmıştık. Kayınvalidem bana doğru geldi. "Belkıs yarın sen de şehire onlarla beraber ineceksin kızım." diyr konuştu.
Direkt Korkut'a baktım. Zaten yanımdaydı.
Aklıma o yol geliyordu. Şehire giderken karlar altında kaldığımız, Kahraman'ı bizden alan o yol.
Ben o zamandan beri bir daha şehire gitmek için evden çıkmamıştım. Bu ilk seferim olacaktı.
"Ana, Belkıs gitmese daha iyi olur." diyen Korkut'u duyduğumda hemen başımı iki yana salladım. "Hayır, giderim, önemli değil." dedim hemen.
Aslında çok önemliydi.
O yoldan geçeceğimi düşünmek bile kalbimi hızlandırmıştı. Belki diğer yoldan geçerdik. Umudum bu yöndeydi.
"Hayır, gitmeyeceksin." diye konuşan Korkut'a baktım. Normalde olsa karşı çıkardım değil mi? Tamam, karşı çıkmayacaktım.
"Tamam." diye kabullendim. Korkut yine şaşırmıştı. Benden beklediği cevap bu değildi tabii ki.
"İyi o zaman, Eslem'le Gülendam gider yanında." diyerek kayınvalidem bizim yanımızdan uzaklaştı.
Korkut annesi gider gitmez çatık kaşlarıyla bana döndü yüzünü. "Ne oldu?" diye sordum. Ağzını açsa da geri kapayıp yanımdan yürüyüp merdivenlere yöneldi.
Kaç gün böyle davranmaya dayanabilecektim acaba?
İlk kim pes edecekti? Ben mi, o mu? O pes edip benden af mı dileyecekti? Ben pes edip eski halime mi dönecektim?
Korkut ortadan kaybolduğunda önce mutfağa gidip su içtim. Sonra ben de odamıza gitmek üzere merdivenlere yürüdüm.
Odamıza doğru attığım adımların herbirinde canımın acısı artıyor gibiydi. Dışarıdayken yüzüme bakmaması bir nebze dayanılır şeydi ama odamızayken böyle yapması canımı daha da acıtıyordu.
Odamızın önüne geldiğimde aya yüzümü çevirdim. Elimde mum ya da gaz lambası yoktu çünkü ay bugün konağı çok güzel aydınlatıyordu.
"Sadece canımın acımamasını istiyorum." diye fısıldadım. Başımı geri odanın kapısına çevirip sağ elimi kaldırdım ve kapı kolunu kavradım. Kapıyı açarken nefesimi tutmuştum.
Kapıyı tamamen aralayıp içeri bakar bakmaz Korkut'u gördüm. Üzerini değiştiriyordu ve bana dönmemişti. Ben de gözlerimi ondan ayırdım. İçeri girip kapıyı ardımdan kapattım.
Sessiz nefesler alıp verirken aynanın önüne geçtim. Ellerimi yavaşça kaldırarak başımdaki şalı çıkardım. Sonra da ensemde topladığım saçımdan tokamı çıkardım.
Saçlarım belime salındığında elime tarağımı aldım. Keşke yine o tarasaydı saçımı...
Saçlarımı taramaya başladığımda aynadan ona baktım. Üzerini giymişti ama yine de dolabın önünde duruyordu.
Saçlarımı tamamen tarayana kadar orada dikildi durdu. Hiçbir şey söylemedi, sadece bekledi. Saçlarımı tarayıp tarağı yerine bıraktım.
Şimdi onun yanına gidecektim. Geceliğimi giymem lazımdı. Gerçekten çok yorgundum ve uyumak istiyordum.
Ona yaklaştığımda başını yavaşça bana çevirdi. "Kenara çekilir misin?" diye fısıldar tonda konuştum.
Korkut bacağını geriye doğru hareket ettirirken bir anda durup geri aynı yerine geldi. "Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"
Kaşlarımı kaldırarak suratına baktım. "Ne yapıyormuşum?" dedim anlamaz bir şekilde. Oysaki ne yaptığımı biliyor ve bile bile yapıyordum.
"Bu sen misin Belkıs? Başka birisi gibi davranmaya başladın, farkında değil misin?" Kaşlarını çatmış ve sesini yükseltmişti. İstediğin kadar yükselt sesini, sana istediğin karşılığı vermeyeceğim Korkut.
"Her zamanki gibi davranıyorum." Korkut kafasını yavaşça iki yana salladı. "Hayır, sen bu değilsin."
Dudaklarımı alaycı bir şekilde iki yana kıvırdım. "Sen beni tanıyor musun ki?" diye sordum. Buna verecek cevabı var mıydı acaba?
Dolabın kapağına uzandığımda kolumu tuttu. Başımı tekrar ona çevirdim. "Belkıs işi daha da zorlaştırma."
Kolumu ondan çekip tamamen ona döndüm. "İş ne Korkut? Neyi zorlaştırıyorum ben? Ne dersen tamam diyorum işte."
"Deme öyle işte." diye sızlanır gibi konuştuğunda bir şey demeden suratını izlemege devam ettim.
Korkut yavaşça bir soluk alıp verdi. Gözleri direkt gözlerime bakıyordu. Aramızda kısa bir mesafe vardı. Bir adım atsam göğsüne yaslayabilirdim başımı.
"Bu halin hoşuma gitmiyor. O baş kaldıran, karşımda dimdik duran Belkıs'ı görmek istiyorum." Kafamı usul usul salladım o konuşurken.
"Belkıs çok güçlü, asla yıkılmaz gibi mi gözüküyor sana? Ben sana içimdeki her şeyi itiraf etmişken sen beni umursamadın, hatta inanmadın bile bana. Kalbimi ne denli kırdığının, beni nasıl üzdüğünün farkında mısın? Nasıl hâlâ eskisi gibi olmamı istiyorsun?"
Uzun konuşmamın ardından birkaç saniye sessiz kaldı. Dediklerimi mi düşünüyordu? Ne cevap verecekti?
Siyah saçlarının arasından ellerini geçirip iç çekti. "Hayatlarımız normal değil." diye konuştu. Bunu bilmeyen yoktu zaten.
"Sen ve ben yalnız değiliz Belkıs. Aramızda birisi daha var bizim." Derin bir soluk aldı. "Benim öz ağabeyim var aramızda. Senin ölmüş eski kocan."
Her şeyi böyle açık açık söylemek zorunda mıydı? Gerçekleri böyle sert bir şekilde yüzüme vurmak zorunda mıydı?
"Tamam Korkut." deyip yanından geçmeye yeltendim ama yine kolumu tuttu. "Yapma böyle."
"Ne yapma böylesi? Ne yapmamı istiyorsun? Seni sevdiğimi söylüyorum kabul etmiyorsun. Gün içinde suratıma bakmıyorsun. Aramızda ağabeyinin olduğunu söylüyorsun. Ne bekliyorsun benden? Ne yapayım ben?" Sakin sakin konuşmuştum. Benden ne istiyordu?
"Anlamaya çalış beni." Sesi çok cılızdı. Gür sesinden eser kalmamıl gibiydi. "Sen, seni benden daha iyi anlayabilecek birisi olduğunu mu zannediyorsun?" diye konuştum. Onun ne yaşadığını elbette anlıyordum. Ama ömür boyu böyle yaşayamazdık. Üstelik ben onu bu kadar çok severken bu imkansızdı.
"Sence ben seninle böyle olmayı istiyor muyum Belkıs? Ben istemiyor muyum sana istediğim an sarılmayı, istediğimde saçlarına dokunmayı? Her gece saçını taramayı ne kadar seviyordum unuttun mu? Ama bu çok zor. Ağabeyimin yüzü gözlerimin önünden gitmiyor. Yapamıyorum."
Dedikleri kalbimi hızlandırmıştı. Bunları istiyor muydu gerçekten? Gözlerimin parladığına emindim.
"O senin de benim de mutlu olmamı isterdi." diye konuştum.
Bencillik yapmıyordum. O gerçekten bunu isterdi.
"İstedi." diye mırıldandığında anlamayarak gözlerine baktım. Korkut geriye doğru gidip yatağa yaklaşıp oturdu.
"Neden öyle dedin?" diye sordum ona yaklaşarak. "İstedi çünkü." dedi gözlerime bakarken. Kahraman ona bir şeyler mi söylemişti?
"Ne zaman söyledi Korkut?" diye sorduğumda gözlerini kapatıp açtı. Sanki zor nefes alıyormuş gibiydi. "O gün söyledi." diye fısıldadı.
"Son nefesini vermeden önce."
*
Bakalım Kahraman, Korkut'a neler söylemiş... Diğer bölüm öğreneceğiz.
Belkıs'ın tavırlarını değiştirmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bölüm nasıldı?
Yorum yapıp yıldızları parlatmayı unutmayın.
Görüşmek üzere.🐥
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |