3. Bölüm

3. Bölüm: "Lerzedar."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Hayal kırıklığını hiç böyle hayal etmemiştim. Hayal kırıklığının böyle kırıcı olduğunu aklımın ucuna dahi getirmemiştim. Öyle büyük bir hayal kırıklığı içerisindeydim ki, kalabalığın ortasında yere çöküp hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Yüreğim gördüklerimi kaldıramıyordu. Eller, ayaklarım, kalbim... Tüm uzuvlarım hatta tüm bedenim titriyordu. Allah'ım ne olur gördüklerim bir yanlış anlaşılma olsun. O atı tutan adam her kimse öylesine birisi olsun. Allah'ım ne olur Korkut gelsin.

Örtünün altında kalan gözlerimle etrafı süzüyordum. Onu görmek istiyordum. Allah'ım ne olur bana böyle büyük bir imtihan verme. Ben buna dayanamam. Kayınvalidem olan kadın kolumdan tutunca silkelendim. Hiçbir şey yapamazdım. Gidecek ve o ata oturup o adamın gelini olacaktım.

İleriye doğru titrek bir adım attım. Adama baktım. Hiç görmemiştim onu. Kimdi, nereden görmüştü beni? Neden böyle mutlu görünüyordu? Bir yanlış anlaşılma yok muydu? Gerçekten bu adamla mı evleniyordum ben. Nasıl bir işe düşmüştüm? Nasıl kurtulacaktım?

Kurtulamayacaksın.

Yutkunmaya çalıştım ama ağzım dilim kurumuştu. Yutkunabileceğim kadar bile sıvı yoktu ağzımda. Ben böyle bir korku görmemiştim. Ben babamdan bile böyle çok korkmamıştım. Atın yanına geldiğimde adam elini bana uzattı. O eli nasıl tutacaktım ben? Gözlerim doldu taştı. Onlara dur bile diyemedim.

Ben başka bir adama gelin oluyordum. Bu adam Korkut'un akrabasıydı. Kaldırabilecek miydim böyle bir şeyi? Tam bir aydır hayal ettiğim o adam yerine şimdi bana elini uzatan bu adama gelin olabilecek miydim? Gerçekten katlanılacak bir şey değildi bu.

Adam örtünün altındaki gözlerime baktı. Göz göze geldik ama ben hiçbir şey hissedemedim. Beni görür görmez bana vurulan bu adam mıydı? Allah'ım oysaki ben neler düşünmüştüm. Ellerimin titreyişi bariz bir şekilde herkes tarafından görülürken o adamın elini tutarak ata çıktım.

Ne zaman ata binsem mutlu olurdum ben. İlk kez mutlu değildim. Bu ata binmemek için her şeyi yapabilirdim. Kafayı yiyecektim. Böyle bir şey nasıl olmuştu? Neden kimse bana evleneceğim kişinin adını söylememişti? Gözyaşlarım akmaya devam ederken hıçkırdım. Kimse neden ağladığımı sormazdı ne de olsa.

Yol boyunca hıçkıra hıçkıra ağladım. Davul sesi yüzünden kimse ağladığımı duymadı. Duysa da ailemden ayrılıyorum diye ağlıyorum zannederlerdi. Oysa ben kendime ağlamıştım. Ben Korkut'a ağlamıştım. Ben yüreğimi yanlış insana kaptırdığıma ağlamıştım.

Belki kendimi onunla evleneceğime ikna etmeseydim Korkut kalbime kurulmayacaktı. Ama ben günlerdir onu düşünmüştüm. Günlerdir gözlerimi onun yüzüyle kapatmış onun yüzüyle açmıştım. Öyle emindim ki onun karısı olacağıma... Hayallerimde ona sarılmış, öpmüştüm. Şimdi tüm o hayaller boşa çıkmıştı. Ben hiç tanımadığım bir adamla evleniyordum.

Adam yine elini uzattığında bu kez beklemeden tutup attan indim. Ecelimden kaçamazdım. Düğün günüm benim ölüm günüm olmuştu. Kalbindeki Korkut'la birlikte Belkıs ölüyordu. Yaşamaya devam etse de ölüyordu işte. Adamın koluna girmiştim. Bunu ne ara yaptığımı bilmiyordum. Adam yürümeye başlarken ben de yürüdüm. Mecburdum. Mecbur olmasam tek adım dahi atmazdım.

Daha önce heyecanla girdiğim bu büyük eve cenaze evine girer gibi girdim. Bu ev benim kabrim olacaktı. Her gün Korkut'u görecektim ama başka bir adamla aynı yatağa girecektim. Yüreğimin acısıyla içli bir soluk çektim. Kocam olacak adamın yüzü bana dönmüştü ama ben ona bakabilecek bir güce sahip değildim.

İçeride büyük bir kalabalık vardı. Çalgılar çalıyordu, insanlar gülüşüyordu. Biz geldik diye herkes coşkuluydu. Onca insan arasında benim mutsuzluğumu kimse fark etmiyordu.

İnsanlar cenazelerde böyle mutlu olmayı nasıl başarabiliyorlardı?

Gözyaşlarım akmıyordu. Onların akmaması beni daha da kötü bir duruma sokuyordu. Kalbimdeki acıyı tarif etmemin imkânı yoktu.

"N'olur uyanayım bu kabustan." diye fısıldadım. Kabuslar insanın canını bu kadar acıtır mıydı bilmiyordum ama benim canım hiç acımadığı kadar acıyordu. Bir masanın arkasında iki sandalye vardı. Aslında Korkut ile benim oturmam gereken yerdi orası. Yanımdaki bu tanımadığım adam ile benim oturmamam lazımdı. Oraya doğru gittik. Sağdaki sandalyeye ben oturdum soldakine de kocam olacak o adam. Bundan kurtulamaz mıydım? Hâlâ nikah kıyılmamıştı. Kurtulmamın hiç mi yolu yoktu? Karşımdaki büyük avluda neredeyse köyün tüm gençleri halay çekiyordu. Yakalarına yapışıp bağırmak istiyordum. "Ölüyorum, görmüyor musunuz?"

Kabullenmekten başka çarem yoktu. Bu işe girdiysem çıkamazdım. Ölmeden bu evden çıkamazdım. Gelinlikle girdiğin evden ancak kefenle çıkabilirdin. Bu katı kurallar yüzünden benim gibi kaç masumu daha yaşarken ölüme mahkûm etmişlerdi kim bilir? Yanımdaki adam yüzüme baktı ama ben ona bakamadım. Bu anı o kadar çok hayal etmiştim ki... Korkut bana bakacaktı ben utanarak ona bakacaktım... İç çektim. Çok büyük hayaller kurmuştum, çok yanlış hayaller kurmuştum.

Biraz sonra erkekler yanımdaki adamı kaldırdı. O da halay çekmeye başladı. Yüzü öyle mutlu görünüyordu ki, bize bunu yapan hayata kızmak istedim ama kızamazdım. Allah'ın bana verdiği imtihana isyan edemezdim. Ama çok zordu işte. Bu evde, onunla aynı çatı altında...

Gözlerimi etrafta gezdirdim. O burada mıydı acaba? Onu bir daha hiç görmemek isterdim. Görürsem dayanamazdım. Görürsem işkencem büyürdü. Acım aklımın alamayacağı kadar çoğalırdı. Omzuma dokunan birisini hissedince sıçradım. "İyi misin?" diye sordu omzuma dokunan kişi. Yüzümü ona çevirdim. Gelen Eslem'di. Yani evleneceğim adamın kız kardeşi. Oysa ben onu Korkut'un kardeşi zannetmiştim. Belki de öyleydi. Eğer öyleyse her şey çok daha zor olacaktı. Akraba olduklarına emindim ama ya kardeşlerse... Daha ağır bir şey yaşayamazdım sanırım. Kafamı salladım usulca. İyi değildim ama iyi değilim diyemezdim. Desem de sesimi kim duyardı ki?

Ellerimle eteğimi sıkmaya devam ederken gözümü biraz yukarı kaldırdım. Oradaydı. Evin balkona benzeyen o yerinden bana bakıyordu. Göz göze geldik ama o gözlerimi gördü mü bilmiyordum. Şu an başka bir adamla evleniyor olmama rağmen ona kayıtsız kalamayan kalbime kızdım. Bunu yapmamalıydı. Evleniyordum ve bir başkasına böyle hisler besliyordum. Bu büyük ahlaksızlıktı. Bir duysalar beni öldürürlerdi. Ama elimde değildi ki işte. Elimde olsa böyle olmazdı. Kim başkasıyla evlenirken bir başkasını sevmek isterdi ki. Korkut'u düşüne düşüne yüreğime yerleştirmiştim ben. Nasıl yaptıysam öyle de bozardım. Kendi kendime sevdiysem kendi kendime de unuturdum. Eğer unutmazsam bu hayatı yaşayamazdım.

Korkut kara bakışlarıyla bana bakmaya devam ediyordu. Bakışları her zamankinden farksızdı. Yine sinirli görünüyordu. Yine içime işliyordu gözleri. Korkutucu baksa bile ben korkmak yerine etkileniyordum o bakışlardan. Bunun bozulması lazımdı. Bunu ne ona ne kendime ne de az sonra kocam olacak adama yapamazdım. Bu hisler devam ettikçe ben kendimden nefret edecek, hatta kendimden iğrenecektim. Korkut gözlerini benden çekip yürümeye başladı. Balkon gibi olan yerde yürüyerek solundaki merdivenlere yöneldi. Sert adımlarıyla merdivenleri indi.

Onu izlemekten kendimi alıkoyamıyordum. Gören olmasından ölesiyle korksam da gözlerimi ondan çekemiyordum. Allah kimseyi bu duruma sokmamalıydı. Bunun için dua ettim. Öyle zordu ki, anlatamıyordum. Korkut aşağıya inince birçok kişinin ona baktığını fark ettim. Özellikle benim olduğum tarafta oturan genç kızların gözleri ondaydı. Bu bende yine farklı hislere sebep olurken kendimi dizginlemeye çalıştım. Beni ilgilendirmezdi, ilgilendiremezdi.

Korkut'taki gözlerimi zor da olsa çekip masaya baktım. Masadaki çiçeğe buruk bir gülümsemeyle baktım. Öyle canlı, tazeydi ki bir an çiçeği kıskandım. Çünkü çiçek bile benden daha mutlu görünüyordu.

Kaç saat geçti bilmiyordum ama ben saatlerdir sadece oturuyor ve önümdeki masaya bakıyordum. Tepkisizdim her şeye karşı. Birkaç insan benimle konuşmak istediğinde bile doğru düzgün tepki vermemiştim. Eşim olacak kişi yanıma oturduğunda ona bile bakamıyordum. Ve az önce imam nikahı kıyılmıştı. Orada öğrenmiştim eşimin ismini. Artık eşimdi. Evlenmiştik. Korkut'un abisi Kahraman ile evlenmiştim. Hiç aklıma gelmezdi sevdiğim adamın abisiyle evleneceğim. Ya da evleneceğim adamın böyle mutlu olacağı. Sanki dünyanın en güzel kadınıyla evleniyor gibiydi. Gerçekten gözlerinin içi parlıyordu.

Şimdi yine masada oturuyordum. Kahraman ise arkadaşlarıyla halay çekiyordu. Korkut'u hiç halaya katılmamıştı. Sert ifadesiyle oturuyor ve abisini izliyordu. Ben ise bakmamam gerektiği halde Korkut'a bakmaya devam ediyordum. Bu saatten sonra neler olacaktı acaba? Her şeyi yaşayarak görecektim. Sadece tek bir isteğim vardı. Korkut'un bende bir heves olması ve onu unutup kocamı sevmek.

"Belkıs kalk kızım." derken kolumdan tutulduğunda ikiletmeden kalktım. Akşam olmuştu ve artık düğün bitecekti. Ben sonrası için hazır değildim. Korkuyla titreye titreye üst kata çıkarıldım. Yanımda kayınvalidem ve Korkut'un halası vardı. Hayır artık Korkut yoktu. Kahraman'ın halası demem lazımdı. Büyük bir odaya girdik. Gözlerimle odayı taradım. Güzel bir odaydı ama umurumda değildi. Camın önünde duran kocaman bir yatak vardı. Yatağa korkak gözlerle baktım. Beni oraya oturttular. Kayınvalidem ve ben yalnız kaldık. Diğer kadın gitmişti.

"Belkıs titreme yavrum." dedi ama ben daha çok titredim. Eğer Korkut ile evleniyor olsaydım böyle çok korkmayacaktım. Şimdi buna hazır olmadığımdandı korkum. "Kahraman öyle bildiğin gibi sert bir adam değil. Acıtmaz canını, korkma." Hem utanıyordum hem de korkmaya devam ediyordum. "Sana bir şeyler anlatmama da gerek yok. Anan seninle konuşmuştur." diyerek yüzüme baktı. Gözlerim yere bakarken başımı salladım. Kayınvalidem beni odada yalnız bırakarak gitti. Korkudan ne yapacağımı bilemezken bir kaçış yolu arıyordum.

Ne kadar kaçarsan kaç dedi içimden bir ses. Önünde sonunda bunlar yaşanacak.

Dışarıda çalgı devam ederken sanki davula vurulan her tokmak benim sırtıma iniyordu. Korkudan ve acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordum. Ben heyecanlanacağımın hayalini kurmuştum...

Tırnaklarımı birbirine vururken yüzümdeki örtüyü kaldırdım. Sabahtan beri yüzüm kapalıydı ve iyice rahatsız olmuştum. Biliyorum yüzümü ilk kocam açmalıydı ama bu benim şu an hiç umurumda değildi. O gelince geri indirirdim, olurdu. Eğer Korkut'la evlenmiş olsaydım asla açmazdım yüzümü. O açsın isterdim. Hayat ne hayaller kurduruyor neler yaşatıyordu. Kapının önünde hissettiğim tıkırtılarla korkarak yerimde kıpırdandım. Gelmiş miydi? Yüzüme örtüyü geri kapattım. O sırada bulunduğum odanın ahşap kapısı ufak bir gıcırtıyla aralandı. Ona bakacak cesaretim yoktu. Benim şu an cesaret namına hiçbir şeyim yoktu. Koşa koşa kaçmak istiyordum buralardan.

Kapı kapandı. Adımları bana yaklaştı. Korkuyla gözlerimi kapattım. Kalbim yine korkudan hızlı atıyordu. Zaten benim kalbim tek bir şey dışında her zaman korkudan böyle atardı. Yanıma oturduğunu hissederek gözlerimi açtım. Şimdi ona doğru dönmem mi gerekiyordu? Dönemezdim ki. Elini bana uzattığını görünce istemsiz geriye çekildim. O da bunu fark etti. Eli havada, aramızda asılı kaldı.

"Sadece yüzünü açacağım." diye konuştu. Sesini duyunca onun gözlerine baktım. Elini uzatıp yüzümdeki örtüyü kaldırdı. Dudağına anında bir gülümseme oturdu. Gözlerim onun gövdesindeydi. Yüzüne bakabilecek bir cesarete sahip değildim. "Belkıs." diye konuştu ve ben o an aklıma gelen başka bir ses yüzünden ağlamak istedim. Ben böyle bir şeyin altından nasıl kalkacaktım. Onun bana her ismimle seslenişinde Korkut'un sesini mi duyacaktım?

"Yüzüme bak." dedi yumuşak sesiyle. Sesinde ne sinir vardı ne de sertlik ama ben yine de yüzüne bakamadım. Parmaklarını çenemde hissettim. Gözlerim doldu anında. Kafamı kaldırdı. Yüzüne bakıyordum şimdi. Gözlerimdeki yaşlar yüzünden onu net göremiyordum. "Gözlerine yaşlar yakışmamış." derken diğer eliyle gözlerimin altını sildi. Dışarıdaki sesler kesildi bir anda. Artık çalgı durduğuna göre zamanı gelmişti. Onun karısı olmam lazımdı.

Kahraman elini cebine attı. Bekledim. Cebinden kırmızı bir şerit çıktı. Şeridin ucunda ise büyük bir altın vardı. Yüz görümlüğü denilen şey olmalıydı. Boynuma uzanınca geriye çekildim. "Takmana gerek yok." diye konuştum. Ondan utanmıyordum, çekiniyordum. Utanmak daha tatlı bir duyguydu. Çekinmek ise daha soğuk, korku dolu. Kahraman elindeki altını aramıza bıraktı. "Korkuyor musun?" dedi gözlerime bakarak. Daha çok korktum. Korktuğumu söylesem yanlış anlar mıydı? Kızar mıydı? "Benden korkma." deyip elimi tuttu. Ellerimi çekmek istedim ama bunu yapamazdım.

Daha önce hiçbir erkekle bu kadar yakın olmamamdan olsa gerek heyecanlandım. "İsmimi biliyor musun?" diye sordu. Usul usul başımı salladım. Geç de olsa öğrenmiştim. "Susma, konuş." dedi gülümsemesini yüzünden silmeyerek. Ne konuşacaktım ki? Ben kardeşinle evleniyorum zannediyordum meğer senle evleniyormuşum mu? Gözlerine bakıp konuştum. "Çok yoruldum." Ruhen o kadar çok yoruldum ki Kahraman bu üzüntüyle saçlarım bile ağırabilirdi.

Kahraman tebessümle yanağımı okşadı. "Üzerini değiştir de uyuyalım." dedi. Duyduklarımla şaşırarak ona baktım. Ciddi miydi? Buna izin verecek miydi? "Bakma öyle gözlerini belerte belerte." deyip güldü. Gülüşü gözüme tatlı göründü. "Zorba bir adam değilim. Yorgunsan uyuyup dinlenmene izin veririm." dediğinde bugün ilk kez gülümsedim. Gülümsememde teşekkür vardı, minnet vardı, şükür vardı. Neyse ki anlayışlı bir adamla evlenmiştim. Öyle korkmuştum ki evlendiğim gün dövülmekten.

Kahraman ayağa kalkıp bana elini uzattı. Tutmayı içten içe istemesem de tuttum. Beni ayağa kaldırdı. Başımdaki örtüyü çıkardı. Saçlarıma baktı. "Saçlarının güzelliğinden öyle emindim ki..." diye fısıldadı. Saçlarıma dokundu. Hiçbir şey hissetmedim. "Dolaptan istediğin kıyafeti çıkar giy." dediğinde başımı sallayarak eteklerimi tutup yürüdüm. Karşı duvarı kaplayan dolaba vardım. Dolabın içinden kendim için bir gecelik çıkardım. Uzun saten bir elbiseydi. Onun yanında bir sürü açık geceliklerde vardı ama asla giyemezdim. Sonra da benim kıyafetlerimin yanında duran kıyafetlerden onun için bir şeyler aldım. Giyeceklerinden sorumluydum artık.

Elimdeki kıyafetlerle yanına vardım. Onun kıyafetlerini ona uzattım. Memnuniyetle elimden aldı. Şimdi nerede giyinecektim? Onun önünde soyunup giyinemezdim ya. "Arkanı döner misin?" dediğimde kaşları çatılmıştı ki korkuyla gerildim. "Yanımda giyinmende bir sorun olmaz." dedi. Kalbim korkudan hızlandı. Onun hakkında iyi şeyler düşünmüştüm evet ama bu kadar şeye de izni olmazdı.

Kafamı eğerek ben ona arkamı döndüm. Üzerimdeki elbisenin sırf fermuarını indirdikten sonra kollarımı çıkardım. Bana bakıyor olduğunu düşününce korkmuştum. Geceliği üzerime geçirdim hemen. Ardından elbisenin altını da çıkardım. Gecelik sayesinde hiçbir yerimi görmemişti.

Yüzümü tekrar ona döndüğümde bana bakıyordu. Bakışları neyse ki yumuşaktı. "Gömleğimi çıkarmayacak mısın?" demesiyle titredim baştan ayağa. Doğru ya. Gömleğini benim çıkarmam gerekirdi. Korkak adımlarla ona yaklaştım. Ben bu anı da hayal etmiştim. Ama hayallerimdeki adam bu değildi işte! Titreyen ellerimi kaldırdım. Öyle çok titriyordum ki, korkudan mıydı bu? Ya da kalbimin kırıklığından... Belki de kalbim parçalanıyor her bir parçası bir yanıma batıyordu da ondan titriyordum.

Ellerim göğsüne değdiğinde ilk düğmesini açtım. Ağlamak istiyordum. İkinci düğmeyi de açtığımda gözyaşım yanağıma kaymıştı. Onun görmemiş olmasını dileyerek başımı biraz daha eğdim. Belki bunca zamandır evleneceğim kişinin Kahraman olduğunu bilseydim her şey çok daha kolay olacaktı. Korkut böyle içime sinmemiş olacaktı.

Kahraman'ın elleri ellerimi tuttu. "Tamam, bırak." dedi. Yüzüne baktım. Yine güzel gülümsemesi vardı yüzünde. O bunları hak etmiyordu. Bana böyle güzel bakan gözler ona güzel bakacak gözlere layıktı. Kardeşini seven bir Belkıs'a değil.

Kahraman elimi tutarak beni yatağa doğru götürdü. Yatağın sağ tarafını açtı. "Yat hadi sen." dedi. Sessiz bir kabullenişle yatağa oturdum. Sonra o üzerini çıkarmaya başladı. Gözlerimi ondan çekip yatağın örtüsüne bakmaya başladım. Tam o an aklıma gelen şeyle gözlerimi kocaman açıp korkuyla Kahraman'a baktım. Üzerindeki gömleğini çıkarmıştı. Onu öyle görmek beni utandırdı. Neyse ki ona baktığımı fark etmemişti. Elini pantolonuna atınca kafamı tekrar yatağa çevirdim. Biraz sonra sesler kesildi. Adım sesleri duyuldu. Yatağa geliyordu demek ki. Hayatımda ilk kez bir erkekle aynı yatakta yazacaktım ve haliyle heyecanlanmıştım. Ama bu heyecanlanma önceki heyecanlarım gibi değildi. İçinde fazlaca korku bulunuyordu.

Kahraman yatağın diğer tarafına oturunca ona baktım. Utansam da konuşmam lazımdı. "Çarşaf..." deyip sustum. O çarşaf illa ki istenecekti. İstediklerinde ne diyecektik? Kahraman'ın gülen yüzü soldu. "Ben böyle bir şeyi asla kabul etmem Belkıs. Sen benim karımsın. Senden dökülecek olan kanı neden başkaları görsün." Dedikleri hem kalbimi hızlandırmış hem de beni rahatlatmıştı. Böyle bir düşünceye sahip birisiyle ilk kez karşılaşıyordum. "Anan bir şey demez mi?" diye çekine çekine sorduğumda bakışları yumuşadı. "Kimse bir şey diyemez. Ama eğer sana bir şey sorarlarsa sadece uyuduk deme." Utanarak başımı eğdim. Hiçbir şey diyemezdim ki. Utanırdım.

"Şimdi yat da uyuyalım." dedikten sonra yatağa yattı. Ben de yatıp yorganı boynuma kadar çektim. Aramızda biraz mesafe vardı. "Işıklar." dedim etrafımıza bakarak. Birden fazla gaz lambası vardı. "Hemen söndürürsek anlarlar." dedi. Memnuniyetle gülümsedim. Öyle anlayışlı ve düşünceli bir adamdı ki... Keşke ilk günden nişanlandığım adamı bana söyleselerdi. Sadece Kahraman'ı düşünseydim... Nasip böyleydi demek ki. Kahraman böyle düşünceli davrandıkça ona ısınacaktım. İlerde Korkut aklımdan ve kalbimden tamamen silinecek yerini Kahraman alacaktı. Öyle olmasını umdum.

*

Ağlamak çoğu derde devaydı. Deva olmasa Allah yaratır mıydı bu duyguyu? Adeta insanlığa verilmiş bir hediyeydi. Ağlayamayınca insan delirecekmiş gibi hissediyordu. Ama ağladığım an rahatlıyordum. Şimdi de hissediyordum bu duyguyu. Hüngür hüngür ağlıyordum ve ağlamak hoşuma gidiyordu. Ağladıkça ferahlıyordum.

Daha gün yeni doğuyordu. Kahraman kaldırmıştı beni. Banyoya git demişti. İlk baş anlamasam da bunu neden dediğini anlamıştım. Anlamamaları içindi. Banyoya girmiş suyu ısıtmıştım. Sonra yıkanmıştım. Yıkanırken başlayan gözyaşlarım hâlâ durmamıştı. Ama artık durmalıydı. Kahraman gelirdi az sonra. Banyoya girerdi. Neyse ki bana izin vermişti de yalnız başıma yıkanmıştım. Ayağa kalkıp kurulandım. Sonra kenarda duran kıyafetlerimi giydim. Banyo Kahraman ile benim odamın hemen sağındaydı. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda kimseye görünmemek için hızlı hareket ediyordum. Odamıza girdim aceleci adımlarla. Girdiğimde Kahraman'ın seccadesinin başında gördüm. Namaz kılıyordu. Acaba hep mi kılıyordu?

Namazı bitmiş olmalı ki seccadesini toplayarak ayağa kalktı. Gözleri beni buldu. Islak saçlarıma baktı. Saçlarımı hemen sarmam lazımdı. Yoksa kolay kolay kurumazdı. Yanıma doğru adımladı. Gözleri gözlerimdeydi. "Üşütme, kurula saçlarını." Kafamı salladım. "Su hazır geç sen banyoya." dedim. Gülümseyip yanağımı okşadıktan sonra odadan çıktı.

Odadaki havlulardan birisini alıp saçlarımı kurulamaya başladım. Dışarıdan gelen horoz sesiyle iç çektim. İlk günümdü bugün. Acaba beni nasıl bir hayat bekliyordu? Kahraman'ın güzel tavrı bu evliliğe olan korkumu biraz yatıştırmıştı ama yine de Korkut'la aynı evde yaşayacak olmamı kaldıramıyordum. Abisiyle evlenmiştim ve benim kalbim onun için heyecanla atıyordu.

Bu günler de geçecekti. Geçmek zorundaydı.

Saçlarımı yeterince kuruttuktan sonra örmeye başladım. Yeni gelin olduğum için evdeki gibi tüm saçımı örtümün içine toplamam uygun görülmezdi. Daha süslü giyinmem gerekirdi. Üzerimde beyaz bir elbise vardı. Başıma da beyaz olan şalı taktım. Örük sırtımdan aşağı salınmıştı. Şakaklarımdan birer tutam saç çıkardım. Daha sonra da altınlarımı taktım. Tekrar uyuyamayacağımı bildiğim için hazırlanmıştım.

Kapı açıldı. Gelenin Kahraman olduğunu bildiğim için oraya döndüm. Saçları ıslaktı ve üzerinde onun için hazırladığım kıyafetleri vardı. Kahraman uzun boylu bir adamdı. Saçları kahverengiydi, gözleri ise bal rengi. Parıl parıl parlayan iki güzel göze sahipti. Onu sevmiş olmayı çok isterdim. Korkut'u hiç görmeden Kahraman'ı görmüş olmayı isterdim. Kahraman, Korkut'un tam tersi olacak şekilde güler yüzlüydü. "Ne çok baktın öyle." demesiyle utanarak bakışlarımı yere indirdim. Adamı dakikalarca incelemiştim resmen.

"Utanma." dedi gülerek. "Ben de sana bakarım ödeşiriz." diye konuştuğunda ona baktım. İstemsizce gülümsemiştim. Benimle böyle güzel konuştukça ona çok daha çabuk kapılacaktım. Bu iyi bir şeydi. Her cümlesinden sonra kardeşini düşünmeyi bırakmam gerekiyordu. "Ne zaman kalkarlar?" diye sorduğumda Kahraman belindeki zincirin ucunu cebinden çıkardı. Köstekli saati vardı. "Az kalmış, kalkarlar." dedi. Kafamı sallayıp kapıya doğru yürüdüm. Aynı zamanda Kahraman'a doğru da yürümüş oldum. Önüne gelince soluna doğru yöneldim. Ama o önüme geçti. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Kafamı kaldırarak yüzüne baktım. "Kahvaltıyı hazır etmek lazım." Kahraman kafasını sallayarak dediğimi kabullendi. "Geç o zaman." dedi ama kıpırdamadan karşımda dikilmeye devam etti. "İzin verecek misin?" Kahraman elini uzatarak başımdaki şalı geriye doğru çekti. Saçlarımı öpeceğini düşünmemiştim ama saçlarımı öptü. Hem de uzun uzun. Sonra geriye çekilip yana kaydı. Kızaran yanaklarımla birlikte telaşla odadan çıktım.

17 yaşında bir kızın kocasının hareketleriyle heyecanlanması normaldi değil mi? Korkut'u sevdiğimi söyleyip Kahraman'la nasıl heyecanlanabiliyordum? Bunu düşünmemem gerektiğinin farkındaydım. Başımı iki yana sallayıp karşımdaki merdivenlere doğru yürüyordum ki kalakaldım. Dün bana baktığı yeri gördüm. Burada bu taşlara ellerini yaslamış gözlerime bakmıştı. O bana bakarken nasıl da canım yanmıştı... Heyecanlanmıştım, üzülmüştüm.

O anları hatırlamak kalbime sanki avuç avuç kor atılmasına sebep oldu. Kalbim bir anda alev alıp yanmaya başlamıştı. Bu hisleri nasıl unutabilecektim ki? O kadar kolay mıydı? Az önce kendimden fazlaca emindim ama şimdi o kendinden eminlik beni terk etmişti. Ben onu az sonra görünce yine aynı şeyleri hissedecektim. Ve bu onu görmeye devam ettiğim müddetçe hep tekrar edecekti.

Merdivenleri usul usul indikten sonra mutfağa doğru yönlendirdim adımlarımı. Bir yandan da tereddütle yürüyordum. Sanki her yerden o çıkacaktı da ben ve kalbim karşısında ezilip kalacaktık. Mutfaktan sesler geliyordu. Kapıdan içeri attığım ilk adımda bu evin eli kolu olan yardımcıları gördüm. "Hayırlı sabahlar." dedim biraz çekinerek. "Hayırlı sabahlar gelin hanım." dedi en küçük olan. Bu kız kesinlikle benim yaşlarımdaydı. "Yardım etmek için gelmiştim." deyip içeriye adımladım. Yaşlı olan beni süzdü. "Yorma sen kendini." dedi gözlerime bakıp. Kafamı iki yana salladım. "Yok yormam, ne olacak." dedim. Kabullenerek beni yanlarına kabul ettiler. Onlarla birlikte yiyecekleri hazırlarken onlara sorular soruyordum.

Kayınvalidemin yanında olan ve bana hep hoşlanmamış bir şekilde bakan kadının kayınbabamın kız kardeşi daha doğrusu ablası olduğunu öğrenmiştim. Genç yaşta kocası ölünce buraya geri dönmüştü. Kayınbabamın babası da önceden burada yaşadığı için burası o kadının baba eviydi. Kadının ismi Nuriye'ydi.

"Yemeklerini hangi odalarda yiyorlar?" diye sordum. Suzan abla -en büyükleriydi ve küçük kızın annesiydi- sorumu cevapladı. "Büyük olan odada erkekler yer, diğer odada da kadınlar." Başımı salladım. Suzan abla, Gülendam abla ve Saniye ile iyi anlaşmıştık. Suzan abla ile Saniye çok uzun yıllardır bu evde olduklarını söylemişlerdi. Öyle ki Saniye başka bir evde yaşadığını hatırlamadığını söylemişti. Gülendam abla ise üç dört yıldır burada olduğunu söylemişti.

İşlerimiz bittikten sonra sofraları kurmak için ben ve Saniye mutfaktan çıktık. O erkeklerin odasına giderken ben kadınlarınkine gittim. Bu oda daha önce geldiğimizde oturduğumuz odaydı. Elimdeki örtüyü yere serip ekmekleri kenara bıraktım. Sonra mutfağa geri döndüm. Büyük siniyi kucaklamaya kalktığımda Gülendam abla kaşlarını çatarak beni uzaklaştırdı. "Daha yeni evlendin yavrum ağır şeyle ne işin olur senin? Maazallah bir yerlerin ağrıyacak." Tepkisini anlamamıştım. Evlendim diye ne olacaktı sanki? Gülendam abla siniyi alıp gitmişti. Suzan abla şüpheyle yüzüme baktı. "Senin ağrın yok mu?" diye sordu. Tam ağzımı açıp hayır diyecektim ki neden sorduklarını anlayarak sustum. Kahraman'ın tüm bu düşünceli hallerine rağmen ben çok düşüncesiz davranmıştım. "V-var." dedim yalan söyleyerek. Suzan abla şüpheli bakmaya devam ediyordu. "Ağrın var madem ne diye iş yapıyorsun yavrum?" Kafamı yere eğdim. "Yapmazsam laf söz olur." dedim çekingen bir tavırla.

Suzan abla yanıma gelip kolumu tuttu. "Birkaç gün kimse sana iş yap demez kızım, korkma. Yorma kendini git otur." Kafamı sallayarak mutfaktan çıktım. Az kalsın yakalanacaktım. Avluya girince etrafa bakmaya başladım. Kimse yokken burayı incelemek istiyordum. Güzel bir konaktı. Küçükken bu avluya girdiğim anı hâlâ hatırlıyordum. Annem bir iş için geldiğinde beni de yanında getirmişti. Şimdi bile kocaman duran konak o zaman küçücük boyumla bana daha da devasa gelmişti. Çok hoşuma gitmişti. Tıpkı şimdiki gibi kafamı kaldırmış yavaş yavaş dönerek konağı seyretmiştim. O zaman dair hatırladığım tek şey buydu.

Tam merdiven tarafına dönmüştüm ki gözlerim Korkut ile çarpıştı. Merdivenlerin başındaydı. Bana bakıyordu. Ne zamandır oradaydı acaba? Kalbim bir anda tüm bedenimde atmaya başladı. Gözlerimi kırpıştırarak bakışlarımı ondan ayırdım. Merdivenlerden sert adım sesleri geldi. Yerimden ufak bir adım bile atarak kıpırdayamadım. Biraz sonra onu karşımda gördüm. Gözlerine baktım. Kapkara gözleriyle yüzüme bakıp yanımdan geçti gitti. Hep mi böyle sinirli bakıyordu? Sanki ona bir şey yapmıştım da bana özellikle böyle bakıyordu.

Yine merdivenlerden ses gelince oraya baktım. Bu kez gelen güler yüzüyle Kahraman'dı. Kendiliğinden dudaklarım kıvrıldı. Onu sevmiştim. Ama bu Korkut'a karşı hissettiğim sevgiden değildi. "Gelin hanım ne yapıyorsunuz burada?" dedi yanıma gelince. "Sofraları hazırlıyorduk." diye cevapladım onu. Gülümsemesini büyüttü. "Ben içeriye gideyim." dedi. Başımı salladım. O odaya giderken ben de kadınlar için olan odaya gittim. Odaya girdiğimde kimsenin olmaması beni tereddüde soktu. Büyükler gelmeden benim oturmam doğru olmazdı.

Ayakta beklediğim sıra içeriye kayınvalidem ve Nuriye hala girdi. "Hayırlı sabahlar." dedim onlara. Bana aynı şekilde cevap verip yerdeki sofraya oturdular. Biraz sonra kızlar da geldi, oturdu. Ve ben de oturdum. Bu ilk kahvaltıyı bile ben daha farklı hayal etmiştim. Her hayalimde Korkut vardı. Ne çok yanlış hayal kurmuştum ben. Bu yanlış hayaller çok canımı yakacaktı belli ki.

Kahvaltı boyunca tek kelime konuşmamıştım. Herkes sofradan çekilince de sofrayı Eslem, Melike ve ben toplamıştık. Mutfakta bekliyordum. Şu an ne yapmam gerektiği ile ilgili hiçbir fikrim yoktu. Kahraman evde mi duracaktı acaba? Evde duruyorsa ne olacaktı? Ben şimdi ne yapacaktım? Aklımda onlarca soru birikmişken evin kapısından ses geldi. Misafir mi gelmişti?

Mutfaktan çıkıp kapıya doğru gitmeye başladım. Daha gelininin ilk günü olduğu eve misafir mi gelirdi? Kapıyı usulca araladığımda arkamdan gelen sesleri de duymuştum. Kapı açılınca karşımda iki kadın ve iki kız görmüştüm. Yüzleri hiç tanıdık değildi. "Abla niye haber etmediniz?" diyen kayınvalidemin sesiyle kenara çekildim. Gelen onun ablası mıydı? Peki ya diğer 3 kişi kimdi? Az sonra öğrenirdim.

Gelenleri salona almıştık. Büyük salonda hâlâ erkekler oturuyor olmalıydı. Herkes birbirine sarıldığında en sona ben kalmıştım. Onlara yaklaşıp kayınvalidemin abla dediği kişinin eline uzandım. Elini öpmeme izin verdi. Sonra da diğer kadını öptüm. Öğrendim ki bu kadın kayınvalidemin ablasının kumasıydı. Onlara üzüldüğümü hissetsem de belli etmek istemedim. Yanlarındaki iki kız da kuma olan kadının çocuklarıydı. Bunların hepsini Melike anlatmıştı. Çok hızlı bir şekilde anlatsa da anlamıştım. Zaten ne diye anlamayaydım ki? Buralardaki kadınların çoğunun kuması vardı.

Yol yorgunu olan misafirlerimize kahve yapıyordum şimdi. Aşağı köyden gelmişlerdi. Dün gelememişlerdi o yüzden bugün hemen gelmişlerdi. Gelememe sebeplerini ise bilmiyordum. Mutfağa giren adım seslerini işitsem de kahveden yüzümü çevirmedim. Adımlar bir anda durdu. Erkek adımlarıydı bunlar. Sesin tokluğundan belliydi. Kafamı omzumun üzerinden çevirdim. Çevirmez olaydım. Korkut'tu kapının ağzındaydı. Onu görmek istemiyordum. İstemedikçe ise görmeye devam ediyordum.

Gözleri gözlerimi taradı bir süre. Onu ilk gördüğüm an olduğu gibi bakıyordu. Kaşları yine çatılmıştı. Korkut'un korkutucu bakışları beni korkutmuyordu ve sanırım hiç korkutmayacaktı. "Bi-bir şey mi istersin?" Kekeleyerek konuştuğum için içten içe kendimi azarladım ama karşısında tüm bedenim ve kalbim titrerken kelimeler öylece nasıl çıkabilirdi ağzımdan? Çıkabildiğine şükretmeliydim.

"Suzan abla nerede?" diye sordu. Ona doğru döndüm. Boynum ağrımıştı. "Bilmiyorum." dedim usulca. Yüzüme bakmaya devam etti. Gözlerini bana baktığı süre boyunca tam 4 kez kırpmıştı. Kalbimin hızı git gide artarken ona arkamı dönmek istedim ama bunu başaramadım. Gözlerimi gözlerinden çekemedim. Ne kadar iğrenç bir şey yapıyordum ben şu an? Kocamın kardeşine hiç çekinmeden, uzun uzun bakıyordum. Böyle ayıp görülmezdi bu ayıp kabul edilemezdi. Hızla kahveye döndüm ama dönmemle elimdeki kaşık cezveye çarptı. Tüm kahve yere dökülmüştü. Korkuyla bir ses çıkararak geriye adımladım. Korkut mutfağa girmişti. "İyi misin?" diyen sesini duydum. Ona bakmadan kafamı salladım. Bir an yanacağımdan korkmuştum.

"Dikkat et biraz." dedikten sonra nefes verdi. Sonra ise sesini duymadım. Gittiğini anlayarak kapıya döndüm ama gitmemişti. Hâlâ buradaydı. Göz göze geldiğimizde titreyen ellerimi ondan sakladım. "Lerzedar." diye fısıldadı ve gitti. Ne demişti? Başka bir lisan mı biliyordu?

Kendime geldikten sonra ortalığı toplamaya başladım. Şimdi bir ton laf işitecektim. İlk günden sakarlık etmiştim. Beceriksizliğimle alay bile edebilirlerdi. Ama benim değil Korkut'un suçuydu. Yanıma gelmeseydi, gözlerime bakmasaydı öyle olmazdı. Ben yeri silerken içeriyle Eslem ile içerideki kızlardan birisi girdi. "Yenge ne oldu?" diye sordu Eslem. Ona baktım. "Cezveye çarptım." dedim utanarak. Eslem hemen bana yardım etmeye başlarken diğer kız dik dik bize bakıyordu.

Eslem'in yardımıyla ortalığı toplayıp kahveleri tekrar yapmıştım. Kahveleri tepsiye koyduktan sonra kapıya doğru adımladım. Korkut'u görmemeyi diledim ve mutfaktan çıktım. Avludan geçip karşı odaya gidene kadar temkinliydim. Bir şey olmadan odaya girdim. Herkesin kahvesini tek tek ikram ettim. Neyse ki hiç kimse kahveleri neden geç getirdiğimi sormamıştı. "Gelin hele bir otur da iki çift kelâm edelim." diyen Kahraman'ın teyzesiydi. Dediğini yaparak boş olan yere oturdum. Başım yere eğikti.

"Kocan iyi davrandı mı sana?" demesiyle yanaklarım kıpkırmızı olurken ellerimle eteğimi sıkıştırdım. İki çift kelâm derken ben bunu söyleyeceğini düşünmemiştim. "Asiye o ne biçim laf?" diyerek kızan kişi Nuriye halaydı. Onun benim lehime bir şey söyleyeceğini asla düşünmezdim. "Nuriye abla ortada çarşaf yok bir şey yok, bırak da sorayım." Korkum kulaklarımı uğuldatacak bir seviyeye ulaşmıştı. Anlarlarsa biterdim. "Abla Kahraman duymasın, çok kızar." dedi kayınvalidem. Ablası elini geçiştirmek ister gibi salladı. "Koskoca bana mı kızacak?" Kadının bu tavrı hiç hoşuma gitmemişti. "Sorumu cevapla sen." deyip geri bana döndüğünde kuması olan kadın konuştu. "Asiye sana sus dendi." Kadın sinirli çehresini kumasına çevirdi. Ortadaki gerginliği hissederek nefesimi tuttum.

"Belkıs, Kahraman'la Korkut'u çağır da teyzelerinin ellerini öpsünler." diyerek ortaya laf atan Nuriye halaydı. Kafamı hızlı hızlı sallayıp ayağa kalktım. Odadan çıkar çıkmaz sağ taraftaki odaya gittim. Bir an kavga edecekler zannetmiştim. Zaten kumasını sevmediği bariz belliydi. Kapının önüne gelince elimi kaldırıp kapıya iki kez vurdum. İçeriden ses gelmedi. Kapıyı usulca araladım. İçeride olanlara bakmak için başımı kapıdan içeriye doğru soktum. Kimse yok gibi duruyordu. Bir adım atıp içeriye girip kapının sol tarafındaki duvarın ardına baktım.

Yine Korkut'u gördüm. Gözlerimi bu kez hızla ondan çektim. Kahraman da yanındaydı. "Sizi çağırıyorlar." dedim ikisine ithafen. Kahraman kaşlarını kaldırdı. "Hayırdır?" Kahraman'ın gözlerine baktım. "Teyzeniz geldi de elini öpecekmişsiniz." Korkut bir anda ayaklandı. Ona çevirdim bakışlarımı. Ama o bana bakmayıp hızla yanımdan geçti gitti. Şaşırmıştım bu tavrına. Kahraman onun aksine yumuşak yüzüyle yerinden kalkıp bana doğru geldi. "Sen geç hadi," deyip kapıyı açtı. Korkut giderken kapıyı da hızlıca çekmişti çünkü. Kahraman'ın önünden dışarı çıktım. O da peşimden çıktı.

Kahraman'la birlikte yan odaya girdik. Korkut içerideydi. Benim ilk dikkatimi çeken şey ise az önce mutfağa gelen kızdı. Kız Korkut'un dibinde oturuyor ve Korkut'un yüzüne bakıyordu. Korkut Nuriye halanın ve o kızın ortasındaydı. Bu durum beni müthiş bir şekilde rahatsız ederken parmaklarım istemsiz yumruk haline gelmişti. Onlara bakmayı kesip kafamı yere eğdim.

Ben bu evde delirirdim.

Kahraman, teyzesinin elini öperken ben de daha yeni ki yerime oturdum. Kahraman ise tam karşıma, teyzesi ile annesinin arasına. Keşke oturmasaydı da gitseydi. Yine bu patavatsız kadın bir şeyler derdi. "Düğünüme gelmedin teyze." dedi Kahraman alınmış gibi. "Oğul gelemedim." dedi sert sesiyle. "Bugün geldim işte." Kahraman uzatmadı. Kadının bakışları beni buldu. "Artık evlendin, yakın zamanda erkek babası da olursun." Dediklerinin beni sinirlendirdiğini hissettim ama elbette yere bakmaktan başka hiçbir şey yapamadım. "Hayırlısı."

Bu kadın sırf kocası erkek çocuğa sahip olsun diye üzerine ikinci bir kadın getirilen o bahtsız kadınlardandı. Buna rağmen hâlâ nasıl böyle şeyler konuşuyordu? Yaşadıkları akıllandırmıyor muydu bu insanları? Yaşlarının büyüklüğü müydü onları bu düşüncelere iten? Ben de mi o yaşlarda böyle düşünecektim? Ama hayır, ben böyle şeyleri asla düşünmezdim. Çok saçmaydı. Neden düşüneydim ki?

"Darısı Korkut'uma." dediğinde Korkut'un yanında oturan kız kıpırdandı. Korkut'ta gözü olduğu alenen belliydi. Evli olmama rağmen Korkut'u kıskandım. "Yakında onu da baş göz ederiz." dedi Nuriye hala. Nuriye hala sanki Korkut'a daha bir düşkündü. Bakışları dahi bunu fark ettiriyordu. Kayınvalidem oğluna gülümseyerek baktı. Sanki korkut tüm sinirli yapısını Nuriye haladan, Kahraman da bu güler yüzlü yapısını annesinden almıştı.

Korkut ayağa kalktı. "Benim işlerim var." dedi herkese karşı. Kimseden çıt çıkmazken Kahraman ayağa kalktı. "Ben de geleyim." dedi. Onlar odadan çıkınca ben de peşlerinden çıktım. Eğer gitmesem buna bile laf edecekti o kadın, hissetmiştim. Kahraman, Korkut ile birlikte dış kapıya yürürken omzunun üzerinden kafasını ardına çevirdi. Beni gördü. Yerinde durdu. "Sen git, ben gelirim." dedi kardeşinin omzuna iki kez vurarak. Korkut bana baktı. Sonra tek kelime etmeden Kahraman ile beni kocaman avluda yalnız bıraktı.

Korkut ile burada yalnızken heyecandan tir tir titremiştim daha bu sabah. Ama şimdi... Şimdi sadece gergin bir şekilde Kahraman'a bakıyordum. "Akşama dönerim." dedi. Kafamı salladım. "Allah'a emanet ol." Kahraman dediğime karşı gülümseyerek yanağımı okşayıp gitti. O çok iyi bir adamdı. Evet, bunu bir gecede anlamıştım. Ama ben sırf iyi diye onu nasıl sevebilirdim ki? Kalbim onun varlığından habersizdi. Kalbim bas bas Korkut diye bağırıyordu. Bun her zerremde hissediyordum ve inkâr etme şansım yoktu.

*

Gün yerini geceye bırakırken ben odamda yatıyordum. Odama çıkıp dinlememi söylediklerinde onları ikiletmeyip odama çıkmıştım. Evet, kabullenmiştim. Benim odamdı. Mecbur benim odamdı. Burayı kabullenmemekten başka hiçbir çarem yoktu. Kahraman'ı da kabullenecektim. Kahraman gibi iyi bir adamı eşim olarak kabullenmek zorundaydım. Kahraman beni mutlu ederdi. O bana mutluluğu sunarken o mutluluğu elimin tersiyle itmemin saçmalığı yadsınamaz bir gerçekti.

Yattığım yataktan doğrularak ayağa kalktım. Akşam yemeği vakti yaklaşıyordu. Az sonra Kahraman da gelirdi zaten. Aşağıya inmek zorundaydım. Odamın kapısından çıkmamla bir ses duydum. Bu ileriki odalardan geliyordu. Sanki bir şeye vuruluyormuş gibiydi. Merakla oraya doğru yöneldim.

İçimden bir ses gitmememi söylese de merak ettiğim için o sesi dinlemeyip yürümeye devam ettim. "Çık git çabuk!" Duyduğum ses Korkut'undu. Adımlarımı hızlandırdım. On-on beş adım sonra önünde durduğum odanın kapısı hızla açıldı. Korkut'un yüzüyle karşılaşmayı beklemediğim için gözlerimi kocaman açarak geriye çekildim. O da beni görmeyi beklemiyor olmalı ki şaşırdı.

Yine sinirli bakıyordu ama bu kez siniri daha yüksek gibiydi. Arkasına doğru baktığımda o kızı gördüm. Korkut'un odasında ne arıyordu? "Ne oluyor burada?" diye sordum, kendimden beklemediğim bir ses ve sinirdi. Korkut bu sorumla kaşlarını kaldırdı. "Sana ne?" dedi tane tane. Haklıydı. Bana neydi. Beni ilgilendirmezdi. "Evine gelen misafir kızları odanda mı misafir ediyorsun sen?"

Allah'ım bu laflar benim ağzımdan mı çıkıyordu? "O çeneni kapalı tutmayı öğren, yoksa abimin karısısın demem ben sana kapatmayı öğretirim." Ağzından çıkan iki kelime beni yerle bir ederken geriye güç bela adımladım. Abimin karısı... Ne bekliyordum ki? Abisinin karısıydım elbette. Ben onu sevmiştim ama o beni sevmemişti. Sevseydi abisiyle evlenmeme izin vermezdi zaten. Sadece ben kendi kendime gelin güvey olmuştum ve tüm hayatımı karartmıştım. "Şimdi buradan git ve kimseye bir şey söyleme." derken bana yaklaştı. "Tamam mı Belkıs," Ben ağzımı açamadan beni yerle bir edecek o kelimeyi ekledi: "Yenge."

*

Öyle ölmez füze at Korkut.

Bir bölümü daha tamamladık.

O kız ve Korkut o odada ne arıyorlardı?

Kahraman hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bu bölümden sonra ikiye ayrılacağınıza eminim. Korkut'un ekibi ve Kahraman'ın ekibi. Hangisindensiniz yazın da görelim.

Ve bölüm nasıldı?

İnstagram: ilayda.taspinarr

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 21.12.2024 18:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...