
Gülümsemek dünyanın en güzel duygusu muydu? Ya da gülümsemeyi kalbinde hissetmek miydi esas güzel olan?
Mutlu olmak güzeldi. Mutlu olmak çok güzeldi. Ve ben mutluluğu bu yaşıma kadar doğru düzgün hissedememiştim. Hatta belki de hâlâ tam hissediyor değildim.
Ancak yine de benim dünyamın en mutlu günlerinden birisiydi bugün.
Mutlu olmak güzeldi evet ama Korkut'la mutlu olmak çok daha güzeldi.
Korkut'a karşı beslediğim bu sevgi her şeyin değerini daha da artırıyordu. Çok garipti ama gerçek olan buydu.
Avcumda hissettiğim işaret parmağı dudaklarımın kıvrılmasına sebep oluyordu. Korkut avcumda parmağını dolaştırıyordu.
Korkut'un tenini tenimde hissetmek her yönüyle çok güzeldi. Eli elime değse mutlu oluyordum. Hatta parmağının ucu bile bana değse ben mutlu oluyordum.
Allah sırf ben seveyim diye mi yaratmıştı acaba Korkut'u?
"Gözlerini açmayacaksın bu gidişle." dediğini duyuca gülümsemem biraz daha büyüdü. Dişlerim görünmeye başlamıştı.
"Uykum var hâlâ." dedim sessizce. Gözlerimi açıp onun gözlerini gördüğüm an yaşadığımız şeyler aklıma geleceğinden birazcık utanıyordum. Ama utanmama gerek olmadığını söylüyordum kendime.
Korkut'un parmağı durunca huysuzca kaşlarım çatıldı. Dakikalardır hissettiğim his gidince huzursuz olmuştum. "Nazlanma, uyan." diye emir verir gibi konuşsa da sesinin yumuşaklığı yüzünden kötü bir şey hissetmiyordum.
Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda tam da beklediğim gibi kara gözler bana bakıyordu. Bu gözleri ilk gördüğüm gün bir gün bu kadar yakından bakabileceğimi düşünememiştim.
Düşünememiştim ama bunun yaşanması için dua etmiştim...
"Hayırlı sabahlar." dediğinde dudaklarımı kıvırarak yüzüne bakmaya devam ettim.
Aramız iyi olduğu için zaten günlerim genellikle güzel geçiyordu lakin artık çok daha iyi geçecekti değil mi? Bu düşünce kalbimi biraz daha hızlandırdı.
Korkut'un gözlerinden gözlerime görünmez bir bağ vardı sanki. O gözlerden gözlerimi ayıramıyordum.
Ona doğru biraz kaydığımda Korkut gülümseyerek kolunu uzatıp başımın aşağısından geçirdi. Beni göğsüne çektiğinde başımı memnuniyetle oraya yasladım. Başımı yaslamayı en sevdiğim yer burasıydı.
"Kollarımdan uzaklaşmaya niyetim yok gibi." diye benimle uğraşarak konuştuğunda başımı belli belirsiz salladım. "Geri çekilme diyen sendin." diye dün geceki sözlerine atıfta bulundum.
"Sözlerimi bana iade edeceğini düşünmemiştim." derken kafasını yüzüme doğru çevirdi. Başımı yukarı doğru kaldırarak yüzüne baktım.
Korkut'un bana olan bakışları her geçen gün değişiyordu. Buna şahit olmak iyi hissettiriyordu. Onu yıllardır bekleyen kalbim için bakışlarındaki her sıcak nokta paha biçilemez bir değerdeydi.
"Özür dilerim." diye konuşmasıyla gülümseyen yüzüm donuverdi. Nereden çıkmıştı bu? Korkarak hafif geriye çekilip yüzüne daha rahat baktım.
"Korkma hemen." deyip beni tekrar göğsüne doğru çekti. İçimdeki tereddüte rağmen ona karşı çıkmayarak tekrar göğsüne yatırdım başımı. Korkut sol eliyle saçlarımı okşamaya başladı. Okşamaktan çok oynuyordu aslında. Parmaklarının arasında saçlarımı şekilden şekile sokuyordu.
"Önceki bakışınla şu anki bakışın o kadar farklı ki." diye konuşmaya başladığında gülesim gelmişti. Aynısını ben de onun için düşünüyordum.
Saçlarımla oynamaya devam ederken derin bir nefes aldığında göğsüyle birlikte ben de hareketlenmiştim. Nefesini verdikten sonra tekrar konuştu. "Eskiden bakışlarından mutsuzluğun belli oluyordu. Hatta belki de gözlerin bunu haykırıyordu."
Bunun doğru olduğuna emindim. Eğer Korkut şimdi beni sarıp sarmalamasa yine aynı Belkıs olurdım ben.
Beni mutlu edenin kendisi olduğunun farkında mıydı?
"Senin sayende." diye sessiz bir fısıltıyla konuştum. Farkında değilse bile farkında olsun istiyordum.
Korkut'un bakışları sanki mümkünmüş gibi biraz daha yumuşadı. Bakışlarındaki bu yumuşaklığa şahit olan tek kadın olmak, hatta tek insan olmak gurur duyacağım bir şeydi galiba. Korkut'un böyle baktığı tek insandım. Belki de ilk insandım. Son olmayı diliyordum.
"Seni bu kadar iyi hissettirebilecek ne özelliğim var bilmiyorum." dediğinde gülümseyerek kolumu göğsüne sardım. Beni iyi hissettiren özellikleri saymakla bitmezdi. Ancak en önemlisi kalbimde olmasıydı. Kalbime girmiş olan Korkut benim için dünyanın en güzel adamıydı.
"Ben bilsem yeter." deyip kıkırdadım. Gülüşüm onu da biraz güldürmüştü. Derin bir nefes alarak burnumdan içeri aşık olduğum kokusunu çektim. Bu kokuya ciddi manada aşıktım. Korkut'ta olup da benim aşık olmadığım bir şey var mıydı?
Aslında vardı. Sinirini sevmiyordum. Hele ki o sinir bana karşıysa hiç ama hiç sevmiyordum.
"Eğer istersen seni bugün at binmeye götüreyim." Korkut'un teklifiyle heyecan içerisinde kafamı kaldırdım. Uzun zamandır atları görmüyordum. Özlemiştim. "Olur." dedim hiç düşünmeden. Düşündüğüm an ise suratım asıldı. "Ama olmaz." diye kısık sesle devam ettim konuşmaya. Korkut yüzüme bakarken sorgulayıcı bir tavırla kaşlarını kaldırdı.
"Melike'nin düğünü yaklaştığından ev çok telaşlı biliyorsun. Şimdi biz çiftlik evine gidersek evdekilere ayıp olur." diye açıkladım. Belki söylesek kabul edebilirlerdi ama ben rahat edemezdim. Kayınvalidem arkamızdan laf edecek birisi de değildi fakat gerçekten rahat edemezdim.
"Ben söylersem kimseye ayıp olmaz. Daha da olmadı Korkut zorla götürüyor dersin." dediğinde gülerek yanağına dokundum. Korkut dudaklarımdaki gülüşe bakarken gülümsemişti. Hep böyle gülümserse ben her gün çok mutlu olurdum.
Yanağındaki elimle yüzünü okşadım. "Benim için kendini kötü mü göstereceksin?" diye konuştum. "Zorla götürdüğümü görseler hiçbiri de şaşırmaz. Bunu yapmayacak bir adam değilim biliyorsun." dediğinde başımı iki yana salladım.
Böyle bir adam değildir, böyle bir adammış gibi davranıyordu.
"Sen bana zorla hiçbir şey yaptırmazsın. Seni tanımazken bu dediğin doğru gelebilirdi ama artık seni tanıyorum." dediğimde kafasını bana yaklaştırıp şakağımdan öptü. "İşte kimse beni bu kadar tanımıyor."
Kalbimdeki mutluluk tüm bedenime yayılıyordu. Hatta bedenimi bile aşmış etrafıma yayılıyor gibiydi. Korkut'un en yakınıydım artık değil mi? Onu en iyi tanıyan, en yakınında olandım. Buna mutlu olmayıp da neye mutlu olacaktım?
"Seni en iyi ben tanıyorum artık değil mi?" diye sordum. Mutluluğum sesime de yansımıştı. Korkut usul usul başını sallayarak sorumu yanıtladı. Kalbim mutlulukla hızlı hzılı atarak göğsüme vururken yerimde toplandım.
Bedenimi onun yüzüne doğru çevirdim. Aklımda bir soru vardı. Dün geceki adamın kim olduğunu merak ediyordum. Dün sormaya vaktim olmamıştı lakin meraklı birisi olduğum için bunu öğrenmeden rahat edemezdim. Korkut'un o adamdan hoşlanmadığı bariz bir şekilde belliydi.
"Bir şey soracağım." dediğimde dikkatini bana verdi. "Dünkü adam kimdi?" diye tereddütlü bir sesle sordum. Umarım sinirlenmezdi. Eğer sinirlenirse mutluluktan uçmak üzere olan beni üzerdi.
"Önemsiz birisi Belkıs, öğrenmene gerek yok." dedi direkt. Öyle olsa da aralarının bu kadar gergin olmasının sebebi neydi öğrenmek istiyordum. Bu yüzden üstelemeye karar verdim. "Kim olduğunu merak ettim. Sevmediğin birisi olduğu belliydi."
"Gerçekten önemsiz birisi. Sevmediğim birisi olma sebebi de dünkü söylediği sözler işte. Daha önce de aynı konuda birkaç kez tartıştık." İnsanların kendi hayatı yokmuşçasına bizim hayatımıza bu kadar meraklı olmaları gerçekten akıl mantık alacak bir şey değildi.
"Önemsiz birisiymiş gerçekten." deyip Korkut'un duyamayacağı kadar kısık bir sesle mırıldandım. "Köyün diğer yarısı gibi."
Korkut üzerimizde duran yorganı kenara doğru itti. "Kalkalım artık." deyip ayaklarını yataktan aşağı sarkıttı. Ayağa kalktığında başımı kaldırarak onun yüzüne baktım. "Çiftlik evine gideceğiz bugün." diye kesin bir sesle konuştu. Beni oraya götürmeye bu kadar hevesliyken onun hevesini kırmak istemezdim. O yüzden kabullenerek ben de peşinden ayağa kalktım.
İkimiz de hazırlandıktan sonra odamızdan birlikte çıkıp aşağıya indik. Ben mutfağa geçerken Korkut köpeğine bakmak üzere bahçeye girmişti. Mutfakta Suzan abla vardı. "Hayırlı sabahlar." diye keyifli bir şekilde konuştum. Bugün gerçekten keyifliydim. Keyifliymiş gibi davranıp kimseyi kandırmayacaktım.
"Hayırlı sabahlar." diye cevap verdi Suzan abla. Ona hemen yardım etmeye başlamıştım. Sofrayı sabahları bir iki kişinin hazırlaması yeterli oluyordu. O yüzden her gün mutfakta ya Suzan ablayı, ya Gülendam ablayı ya da Saniye'yi tek başına yakalıyordum. Ben de olunca iki kişiyi hazırlıyorduk.
Mutfakta işim bitince gidip iki odaya da sofraları sermiştim. Bu sırada evdeki herkes uyanıp aşağı inmişti. Masaya mutfaktaki yiyecekleri kızlarla birlikte taşımıştık. İlk kez kahvaltıyı bu kadar mutlu yapacaktım. Korkut sayesinde mutlu olduğum birçok sabah vardı ama bu sabah hepsinden daha farklıydı.
Dün Korkut beni hayatına tamamen kabul etmişti. Evliliğimiz artık onun için de güzel ve gerçekti. Bu evliliğin mutlu ettiği tek insan ben değildim artık. Korkut bana dokunmayı, bana bakmayı, bana sarılmayı, beni öpmeyi seviyordu. Sevdiğini de bana hissettiriyordu.
Ben sanırım artık hayal ettiğim her şeye ulaşmıştım. Bundan biraz daha ilerisi var mıydı? Yoktu. Şimdilik tüm isteklerim karşılanmış gibi hissediyordum.
Düşüncelerim dudaklarıma bir tebessümün yerleşmesine sebep olurken sofradakiler fark etmesin diye gülümsememi hemen sildim. Durduk yere gülümsediğimi görseler biraz utanabilirdim.
Bugün her günden daha güzeldi. Bunu tek hisseden ben miydim? Diğerleri için de bugün çok güzel miydi acaba?
Karnımızı doyurduğumuz süre boyunca dün geceyi aklımdan çıkaramamıştım. Korkut'un gözleri de aklımdan çıkmıyordu. O gözlerin bana bir gün böyle bakacak olduğunu çok hayal etmiş olsam da her zaman bu hayale gerçekleşmeyecek bir hayal düşüncesi ile sarılmıştım.
Korkut bile şu anki haline şaşırıyor olmalıydı. Emindim ki şu anki halimizi o bile hayal etmiyordu.
Herkes doyup sofradan çekildiğinde her şeyi hızlıca toplayarak mutfağa götürmüştük. Mutfakta birden çok insan olduğu için ben mutfaktan çıkmıştım. Sofrayı kuran olduğum için bulaşıkları onların halletmesinde bir sorun yoktu.
Mutfaktan çıkmış kayınvalidemin olduğu odaya gidiyordum ki Korkut büyük odadan çıktı. Çıkar çıkmaz beni görüp bana doğru yöneldi. Onu yolda karşılayarak ben de ona doğru yürüdüm.
"Anama söyledin mi?" diye sordu karşısındaki bana bakarak. Çiftlik evine gitmemizden bahsediyordu. Kayınvalideme henüz bu konu hakkında bir şey dememiştim. O yüzden kafamı iki yana salladım. Şakaklarımdan sallanan iki tutam saçım önümde sallanmıştı.
"Ben söyleyeyim o zaman. Sen de yanına bir şey alacaksan al." deyip gözleriyle merdiveni gösterdi. Bugün çiftlik evinde onunla vakit geçirecek olmamız kalbimi hızlandırıyordu. Böyle bir güne ikimizin de ihtiyacı vardı. "Tamam." dedim kabullenerek.
Korkut annesi ile konuşmaya giderken ben de odamıza çıkmıştım. Yanıma bir şey almama gerek yoktu ama odaya gidip üzerimi başımı düzeltmek istemiştim. Odadaki kısa işimi halledip tekrar avluya indiğimde Korkut beni bekliyordu. "Söyledin mi?" diye sordum usul adımlarla ona doğru yürürken. Korkut kafasını sallayarak sorumu yanıtladı.
Korkut'a bir şey demeyerek kayınvalidemin olduğu odaya girdim. Nuriye hala ile oturuyorlardı. Beni gördüklerinde ikisi de bana döndü. "Ana, hala biz çıkıyoruz evden." diye onlara haber verdim. İkisinin yüzünde de güzel bir gülümseme vardı. Şu anda Korkut ile baş başa bir yere gidiyor olmamız, üstelik bunu kendi isteğimiz ile yapmamız ikisinin de hoşuna gitmişti. Bu gözlerinden belli oluyordu.
"Tamam kızım, dikkat edin kendinize." dedi kayınvalidem. Ona gülümseyerek odadan çıktım. Korkut'un yanına geri döndüm. "Hadi gidelim." dedim. Korkut ile birlikte yürüyerek evin kapısından çıktık. Evin kenar tarafında duran kamyonetin yanına gittik. Çiftlik evine ya traktör ile ya da kamyonetle giderdik. Bugün kamyonetle gidecektik demek ki.
Korkut sürücü kısmına geçerken ben de onun yanına oturdum. Korkut'un sürdüğü kamyonete pek çok sefer binmiş olsam da ilk kez yanına oturuyordum. İlk kez sadece ikimiz vardık.
Çok geçmeden Korkut kamyoneti çalıştırdı. Çiftlik evinin yolundan giderken ben onu izliyordum. Dudağımda yine uyandığımdan beri silemediğim gülümsemem vardı. "Orada ne yapacağız?" diye sordum onu izlemeye devam ederken.
Korkut soru sorduğumda gözlerini yoldan ayırıp kısa bir süre yüzüme bakmış, sonra tekrar yola dönmüştü. "Bilmiyorum." diye cevap verdi az evvel sorduğum soruya. "Sadece bugün yan yana olalım istedim."
Bu Korkut'a alışmam biraz zaman alacaktı sanırım.
Kalbim söyledikleri ile hızlanırken memnun bir şekilde gülümsedim. "Bugün bizim için bir ödül o zaman. Geçirdiğimiz tüm zorluklar için." diye konuştum. Korkut bu dediğime yarım da olsa gülümsedi. "Öyle." dedi sessizce.
Artık hayatımızdaki zorlukları geride bırakmıştık. Buna inanıyordum. İnanmak istiyordum. Bundan sonra tekrar üzülmemizi gerektirecek bir şey çıkmasın diye dua ediyordum. Korkut'a kavuşmuştum. Ne gibi bir acı çıkabilirdi ki tekrar karşıma?
Çıkmayacağını düşünmek içimi rahatlatıyordu. Bu yüzden bunu düşünecektim. Korkut ve ben hep mutlu olacaktık.
"Çiftlik evinde çalışanlar var mı?" diye sordum bu kez. Birileri olmazsa daha rahat hissederdim. İstediğim her an gidip ona sarılabilir, yanaklarına öpücüklerimi kondurabilirdim. Onunla sürekli temas içinde olmak hoşuma gidiyordu. Korkut da bundan hoşlanıyordu. Bunu anlayabiliyordum.
"Sadece seyis vardır ama o da atlarla ilgilenmek için gelip gidiyor." Korkut'un dediklerine yalnızca başımı salladım. Çiftlik evine gelene kadar ona başka bir soru sormamıştım. Korkut da konuşmadığı için sessizce onu izlemiştim. Zaten yolumuz oldukça kısa sürmüştü.
Çiftlik evine geldiğimizde gözüme ilk çarpan şey kızaran kirazlar olmuştu. "Kirazlar kızarmış." dedim mutlu bir şekilde. Kızarmış kirazları dalda görmek beni mutlu eden şeylerden birisiydi. Korkut kamyoneti durdurunca hemen indim. O da peşimden inmişti.
Korkut yanıma gelmeden direkt kiraz ağacına doğru gitmiştim. O kadar güzel görünüyorlardı ki hemen tatlarına bakmak istiyordum. Kiraz ağacının yanına geldiğimde uzanarak birkaç tanesini kopardım. Kirazın birisini ağzıma atıp tatlı tadıyla gözlerimi kapatıp mırıldandım.
Gözlerimi açıp yanıma gelen Korkut'a baktım. "Artık toplayalım bunları, çok güzel olmuşlar." dedim avcumdaki kirazları ona doğru göstererek. Çok fazla dalımız olmasa da kiraz dallarındaki kirazları toplayıp reçel yapardık. Bir kısmını da yemek için ayırırdık.
Korkut kafasını salladı. "Toplarız." dedi. Kirazları kendimiz topluyorduk. "Şimdi toplayalım mı? İkimiz?" diye keyifli bir şekilde Korkut'un yüzüne baktım. Kaşlarını kaldırdı. Direkt teklifimi reddetmişti. "Kızlarla gelir toplarsınız."
Kirazları toplarken Korkut bize hiç yardım etmiyordu. Bunun sebebi de ellerinin boyanmasından hoşlanmamasıydı. Bazı şeylerde saçma kuralları olabiliyordu. Elleri boyansa ne olurdu sanki?
"İyi. Kirazları yeme o zaman." derken parmaklarımın arasındaki kirazı ağzıma attım. Korkut bu dediğime gülümsemişti. "İstemiyorsan yemeyeyim." diye sessiz bir şekilde konuştuğunda anında yüzüm yumuşamıştı. Bu lafı alaylı bir tavırla söylemiş olsa da onu sevdiği bir şeyden mahrum bırakma düşüncesi hoşuma gitmediğinden hemen konuştum. "Yok, yok ye. Sen kiraz seviyorsun."
Korkut elime bakıp ağzını açtığında elimde kalan son kirazı onun dudaklarına doğru uzattım. Kirazı ağzına alıp yerken kafasını salladım. "Gerçekten artık toplamak lazım bunları." dedi ciddi bir tavırla. Konu yapılması gereken işler olunca böyle sorumlu bir ifade takınıyordu suratına.
"Atlara bakalım mı?" dedim lafı değiştirmek için. Korkut isteğimi geri çevirmedi. Birlikte atların olduğu yere yürümeye başladık. Her yer o kadar sessiz ve sakindi ki günlerce burada Korkut ile vakit geçirebilirdim.
Ahırın önüne geldiğimizde Korkut kapıyı açıp önden içeri girdi. Ben de peşinden girip onu takip ettim. İçeride kimse yoktu. Seyis burada değildi belli ki. Atların çalınabilmesinden bazen korkuyordum. O yüzden burada her zaman birisinin olması gerektiğini düşünüyordum. Ancak Şanlıkanlar onların malına göz koyabilecek bir hırsız olmadığını düşünüyorlardı. Umarım dedikleri gibi olurdu.
Korkut'un yanından geçip her zaman bindiğim ata doğru yürüdüm. Atın yanına ulaştığımda beni tanıdığına inanarak hemen elimi ona uzattım. Güzel saçlarını parmaklarımla okşayarak gülümsedim. "Ben geldim." diye fısıldadım. At sakin bir şekilde önündekileri yiyordu.
Gülümseyerek atı sevmeye devam ederken gözlerimi Korkut'a çevirdim. O da iki tane atın kafasını aynı anda okşuyor onlarla ilgileniyordu. Bu ahırda üç tane at vardı. Eskiden sayısı beşti ancak ikisini satmışlardı. Eğer benim sevdiğim at satılmış olsaydı çok üzülürdüm fakat neyse ki bu yaşanmamıştı.
Korkut'taki gözlerimi güzel ata geri çevirdim. Ona bir isim vermem gerekliydi sanırım ama isim vermeye cesaret edemiyordum. Sürekli at diye hitap etmek kötü geliyordu ancak isim vermek gerçekten cesaret edemediğim bir şeydi. İsim verirsem onu çok fazla sahiplenmiş olacaktım. Sonrasında ona bir şey olursa ya da satarlarsa çok üzülürdüm. Bu yüzden isim vermiyordum.
"Bugün her zamankinden daha mutluyum." diye fısıldadım sevdiğim ata. Korkut'un duymayacağı kadar kısık bir sesle fısıldamıştım. Atı sevmeye devam ederken Korkut konuştu. "Binecek misin?"
Kafamı ona çevirip sorusunu hiç düşünmeden yanıtladım. "Evet." Korkut hızlı bir şekilde cevap vermemi komik bulmuş olmalı ki güzel dişlerini göreceğim şekilde gülümsemişti. "Yerinden çıkarıp hazırlayayım o zaman." diyerek yanıma geldi. Kenara çekilerek ona izin verdim.
Korkut atın ipini açmadan kenarda duran eyeri alıp sırtına yerleştirip sıkı bir şekilde bağladı. Yaptığı işi izlerken yine çok güzel göründüğünü düşünmeden edememiştim. Gözüme gerçekten her şeyden daha güzel gözüküyordu.
Eyerini bağladığı atın bu kez ipini açıp bulunduğu yerden çıkardı. "Gel bakalım." dedi bana. Atla birlikte dışarı doğru yürümüştü. Arkalarından hızlı adımlarımla ben de dışarı yürüdüm. Ata binmek beni heyecanlandıran bir eylemdi. Ata binmeyi hep çok sevmiştim.
Ata Korkut'la binmeyi de çok sevmiştim. Kendim biraz gezindikten sonra Korkut'a birlikte binmeyi teklif edebilirdim.
"Gel." dedi yularından tuttuğu atı bana doğru çevirerek. Ata yaklaşıp burnunun üzerinden sevdim. Gözlerim atın gözlerindeydi. "Her zamanki gibi iyi anlaşalım tamam mı?" diye konuştum. Ata bindiğimde ani hareketler yaparsa korkabiliyordum.
Aklıma gelen şeyle Korkut'a döndüm. "Korkut, hani etrafta kimse yok ya." deyip sustum. İstediğim şeye kızabilirmiş gibi hissediyordum ama şansımı denemeliydim. "Evet?" dedi Korkut sorgular gözlerle gözlerime bakarak.
"Şalımı çıkarıp saçlarımı salsam olur mu? Rüzgarı tamamen hissetmek istiyorum." diye hılzla konuşup sustuğumda beklediğim gibi Korkut'un kaşları çatılmıştı. "Olmaz öyle şey." dedi hemen.
"Korkut kimse yok ki. Kim görecek, bir şey olmaz." diye hevesle ısrar ettim. Her ata binmemde bunun hayalini kuruyordum. İlk kez bu hayale bu kadar yakın hissediyordum. "Olmaz Belkıs." dedi Korkut tekrar.
Suratım asılırken omuzlarım da inmişti. "Tamam." diye keyifsiz bir şekilde kabullendim. Onu dinlemeyip başımı açabilirdim ama bunu yapmak istememiştim. Korkut bir şey demeyince atın üzerine çıktım.
Saçlarım rüzgarı tam hissedemeyecek olsa da ata binecektim. Buna da şükürdü.
Korkut'u arkamda bırakarak atı yerinden oynattım. İlk yavaş adımlarla gitse de biraz sonra hızlanmıştı. Çiftlik evinin kapısına yöneldim. Biraz dışarıda dolaşıp gelebilirdim. Buradaki çoğu arsa zaten bize aitti. O yüzden çekinmem gereken bir durum yoktu.
Çiftlik evinden çok uzaklaşmamaya çalışarak dakikalarca atın üzerinde gezinmiştim. Bazen yavaş, bazen hızlıydı atın hareketleri. Buna karar veren elbette bendim.
Korkut'u daha fazla yalnız bırakmamam gerektiğini düşünerek çiftlik evine geri döndüm. Avluya girdiğimde Korkut'u kiraz ağacının yanında kiraz yerken görüp gülmüştüm. Az önceki küskünlüğümü unutmamış olsam da ona laf atmadan duramadım. "Ellerin boya olmuyor mu?"
Korkut söylediklerime tepki vermeden suratıma baktı. Güya onunla uğraşmış olmama kızıyordu. Bu pek de umurumda değildi doğrusu.
Attan atlayıp atın yularını tutarak Korkut'a doğru yürüdüm. "Birlikte binelim mi?" diye sordum gözlerine bakarak. Kabul etmeyeceği ihtimali daha yüksek olduğu için attan inmiştim. Korkut oturduğu yerken kafasını bana doğru kaldırmış yüzüme bakıyordu. "Hiç canım istemiyor." dedi beklediğim gibi.
Israr etmeyecektim. O yüzden başımı salladım. "Ben atı ahıra götüreyim." diyerek at ile birlikte oradan uzaklaştım. Uzun dakikalar boyunca atın üzerinde olduğum için ısrar etmemiştim. Çünkü tekrar binesim pek gelmemişti. Korkut'la oturup sohbet etmek daha çekici gelmişti gözüme.
Atı ahırdaki yerine götürüp bağladıktan sonra keyifli bir şekilde Korkut'un yanına gittim. Oturduğu yerde duruyordu. Ben de hemen yanına oturdum. Korkut sırtını ağacın gövdesine yaslamıştı. Yediği kirazlar bitmiş olmalıydı ki hiçbir şey yapmadan bekliyordu.
"Biz burada ne yiyeceğiz?" diye sordum merakla. Evden çıkarken bu hiç aklıma gelmemişti. Korkut güler gibi baktı yüzüme. "Burada yiyecek şey bulamayacak değiliz ya Belkıs. Olmazsa şuradan bir tavuk keseriz." demesiyle gözlerimi büyüterek suratına baktım. "O tavuğu kim pişirecek?" Böyle işleri yapmayı hiç ama hiç sevmezdim. Evde de hiç yapmazdım.
"Sen." derken güldü. Ben ise gülmeden suratına bakıyordum. "Saçmalama lütfen Korkut. Tavuğu kesene kadar gider yumurtalarını alır yeriz." dediğimde gülüşü sesli bir hale gelmişti. Çok yüksek bir sesle olmasa da gülmüştü. Bu gülüşü duymak kalbimi hemen hızlandırmaya yetmişti.
"Şaka yapıyorum Belkıs. Şimdi kalkıp tavuk kesecek değilim ya." Bir şey demeden ona biraz yakınlaştım. Eline uzanarak elini tuttum. Ona temas etmeyi sevdiğimi bildiği için bu hareketimi garipsememişti bile. Yaslandığı yerden sırtını ayırmıştı yalnızca.
"İyi hissediyor musun?" diye sorduğunda gözlerimi kapatarak başımı salladım. "En iyi olduğum günlerden birisi bugün." diye cevap verdim. Direkt en iyi günüm olduğunu söylememiş olsam da aslında öyleydi.
"Seni her zaman çökmüş omuzlarla, asılmış bir suratla görmeye o kadar alışmıştım ki şimdi sadece küskün tavrınla suratını astığını görmek bana çok garip geliyor." Korkut ve onun hâlâ alışmakta olduğum uzun konuşmaları...
Ben onun bu haline, o benim bu halime bir süre daha alışmaya çalışacaktı belli ki.
"Keşke küskün tavrımla da asmasam suratımı. Ne vardı saçlarımı salsaydım." diye kızar gibi konuştuğumda Korkut elini uzarak önümdeki tutamlardan birisini işaret parmağına doladı. Yüzünde yine o güzel gülümsemesi vardı.
"Bana kalırsa aç derdim ama birisi geçer de seni öyle açık saçınla at sürerken görürse eminim laf söz eder, herkese de duyurdu Belkıs. Bu laf köyde saçma sapan bir şekilde yayılır ikimizin de canını sıkardı. Ben artık canımızın sıkılmasını istemiyorum." derken elimdeki elini çekip iki eliyle başımdaki şalı çıkarıp omzuma bıraktı. "Yanımdayken istediğin gibi gezebilirsin. Kimse ağzını açıp tek kelime edemez."
Kocam yanımdaysa her şeyi yapabilirim lakin kocam yokken hiçbir şeyi yapmaya hakkım yok. Kocam olmadan eksik bir insanım yani. Tüm köyün düşüncesi böyleydi. Belki de köyde böyle düşünmeyen tek insan bendim. Bazen bundan şüphelendiğim oluyordu. Korkut'u haklı bularak dediklerine karşı çıkmadım.
"Keşke haklı olmasaydın bu konuda ama haklısın. Ben onu düşünmemiştim." diye kabullenerek konuştum. Omuzlarımdaki şala uzanıp tekrar kafamın üstüne çektim. "Şu an açık durmasına gerek yok." dedim sessizce. Zaten arkadan toplu olduğu için şalımın başımda durmamasının bir anlamı yoktu.
"Keşke istediğin her şeyi yapabildiğin bir hayat yaşasak." Korkut içli bir şekilde konuştuğunda gözlerimi gözlerine çevirdim. "Düşünme bunları, önemli değil." dedim gülümseyerek. İçten içe önemsesem de önemsemiyormuş gibi davranmam lazımdı. Korkut'un da üzülmesine gerek yoktu bu konu için.
Korkut'a biraz daha yakınlaştım. "Sen bana sarıldığın sürece hayattaki hiçbir şeyi umursamıyorum." diyerek gözlerine baktım. Korkut kollarından birisini omzuma atıp beni kendine doğru çekti. Zaten istediğim de bu olduğu için yerimden biraz daha kıpırdanıp yanına ulaştım. Başımı omzuna doğru yasladım. Koluyla bana sarılmışken ona yaslanmak anlatamayacağım kadar harika bir duyguydu.
Korkut omzuna yasladığım başıma eğilerek şakağıma dudaklarını bastırdı. Dudakları tenime değer değmez nefesimi tuttum. Nefesimi tutup dudaklarını hissettim. Öpüp geriye çekildi. "Seni kendimle mutlu ediyor oluşum çok garip." diye mırıldandı. Başını başıma yaslamıştı.
Garipsediği şeye gülümsedim. Benim için öyle normal, öyle sıradan bir şeydi ki bu...
*
Acı, keder, dram yazmaya o kadar alışmışım ki bölüm boyu yine hep dram yazmaya kaydı elim...
Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur🎀
Görüşmek üzereee❤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |