33. Bölüm

33. Bölüm: "Çift Tebessüm."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Artık bitti sanırım. Hayatımın mutsuzluk evresini tamamladım.

 

Artık korkmayacağım sanırım. Korkmam gereken günleri geride bıraktım.

 

Hep güleceğim sanırım. Aylardır bir kez bile ağlamadım.

 

Ve hep sevileceğim sanırım. Korkut'un sevgisini en güzel şekilde hissediyorum.

 

Artık geçti. Biliyorum.

 

"Belkıs sesimi duyuyor musun?" Annemin sesiyle gözlerimi yerden çektim. Annemin yanındaydım. Onları görmek istediğim için bugün eski evime gelmiştim. Babam olacak o adam artık ortada yoktu. Korkut'a güveniyordum, onu bir daha görmeyeceğimi söylemişti, görmeyecektim.

 

"Dalmışım." diyerek anneme baktım. Annem önündeki pirinçle uğraşırken gözleri de bendeydi.

 

"Bir şey mi oldu? Neyi düşünür durursun?" diye sorduğunda dudaklarım iki yana ayrıldı.

 

Her zaman bu soruların cevabı kötü şeyler olurdu. İlk kez cevabım güzeldi. Sadece hayatımın ne denli güzelleştiğini düşünüyordum. Çok sevdiğim kişi tarafından artık sevildiğimi düşünüyordum.

 

"Hiç." diye cevap verdim anneme. Üstelemeden gözlerini önündeki pirinçlere çevirdi.

 

Buraya geleli birkaç saat olmuştu. Yengemle ağabeyim yengemin ailesine ziyarete gitmişlerdi. Bu yüzden onları göremeyecektim. Musa da evde değildi. Musa'yı görmeden dönmek istemediğim için biraz daha bekleyecektim.

 

Korkut istediğim kadar durabileceğimi söylemişti. Akşama kadar da dursam bir şey demeyeceği için rahattım. Evdekiler de zaten buna karışmazlardı.

 

Annemle otururken sessiz olmamız beni rahatsız etse de bu durum normaldi. Annemle konuşabileceğimiz bir şey yoktu. Ne konuşabilirdik bilmiyordum. Onun da bilmediğine emindim.

 

Güzel bir anne kız ilişkimiz olmadığından böyleydi bu durum belki de.

 

"Akşam yemeğine kal burada. Hatta bir gece burada kal olmaz mı?" Annem konuşunca ona baktım.

 

Bir gece burada kalmak mı?

 

Ben bu eve oturmaya geldiğimde bile gergin hissediyordum. Bir de burada yatacak olsam asla uyuyamazdım. "Yok ana." dedim hiç düşünmeden.

 

Üstelik Korkut olmadan bir gece geçirmek istemiyordum. Annem cevabımı duyunca kafasını usulca salladı. "Kendin bilirsin."

 

O da biliyordu neden kabul etmediğimi. Olan biten her şeyi o da biliyordu sonuçta. Bu evde yaşadığım her şeyi sessizce izleyen oydu. Ona tam anlamıyşa kızamasam da kızını korumaması üzüyordu kalbimi. Korumamış değil koruyamamıştı biliyordum lakin yine de kalbimin kırgınlığına söz geçiremiyordum.

 

"Yemeğe de mi kalmazsın?" diye sorduğunda derin bir soluk aldım. "Evdekilere akşama kalmadan dönerim dedim." diye konuştum. Sonuçta yalan değildi.

 

Annem bir şey demedi. Oturduğu yerden kalkıp elindeki tepsiyle odadan çıktı. Başımı ona çevirip arkasından baktım. Kalbimde bir acı hissediyordum ona bakarken. Bu acı kendime acıdığımdan mı yoksa anneme acıdığımdan mıydı bilmiyordum.

 

Bir gün kızım olursa onunla benim ilişkim nasıl olacaktı? Biz de annem ve ben gibi mi olacaktık? Eğer öyle olacaksa bir kızım olmasını istemezdim. Onun da benim gibi hislere sahip olmasındansa dünyaya hiç gelmesin isterdim.

 

Benim bir kızım olsa babası ona benim babamın yaptıklarını yapmazdı ki. Benim bir kızım olsa onun babası onu severdi. Bunu biliyordum. Benim bir kızım olsa ona zarar verilmesine izin vermezdim ben.

 

Benim ailem gibi bir aile kurmazdım ben. Öyle bir aileye bebek getirip ona berbat bir hayat vermezdim. Bunu yapsam kendimi asla affedemezdim.

 

Kapıdan ses gelince kafamı direkt oraya çevirdim. Düşüncelerim anında dağılmıştı. Bu evin içinde olmak bile üzücü şeyler düşünmeme sebep oluyordu.

 

Yerimden kalkıp hızla kapıya doğru yürüdüm. Musa gelmiş olmalıydı. Annem birazdan geleceğini söylemişti.

 

Kapının önüne gelip kapıyı hızla açtığımda Musa'nın yorgun yüzünü gördüm. Beni görür görmez gözleri parlamıştı. Omuzları yükselmiş, dudakları kıvrılmıştı. "Abla!" diye sesli bir şekilde bağırarak öne atılıp bana sarıldı.

 

Musa'ya kollarımı sımsıkı sararak yüzümü omzuna doğru batırdım. Gözlerim dolmuştu. En özlediğim kişi Musa'ydı.

 

"Nasıl özlemişim ablam." derken kokusunu içime çektim. Kollarımı gevşetip kendimi hafifçe geriye çektim. İki elimle kollarından tutarak yüzüne baktım. Musa git gide büyüyordu. Son görüşümden bu yana yine büyümüştü.

 

Uzanarak yanaklarını öptüm. "Sen iyice büyümüşsün." dememle dişlerini göstererek gülümsedi. "Tabii büyüdüm, yakında evleneceğim." dediğinde hafifçe kafasına vurdum. Gülüşümü engelleyememiştim.

 

"Geç içeri hadi." deyip kenara çekildim. Musa gülerek evin avlusuna girdi. Kapıyı kapatıp hemen ona döndüm. Birlikte eve doğru yürümeye başladık. Musa'nın yüzüne bakarak yüzümdeki gerçek tebessümle birlikte eve girdim. Musa üzerini değiştirmeye giderken ben oturduğumuz odaya gidip kalktığım yere geri oturdum.

 

Az sonra annem de Musa da gelmişti. Musa yanıma oturunca başım hemen ona dönmüştü bile. Doya doya yüzünü izlemek istiyordum. Birbirimize yakın olsak bile her zaman görüşmemiz mümkün olmuyordu maalesef. Bundan dolayı da onu fazlasıyla özlüyordum.

 

"Ne zaman geldin abla?" diye sordu Musa. "Çok olmadı." diye cevapladım onu. Musa başını sallayıp kafasını omzuma yasladığında kolumu hemen sırtına sardım. Onunla aramızdaki bu bağı çok seviyordum. Musa ile benim aramdaki bağ annemiz ile aramızda yoktu. Öyle hissediyordum.

 

"Akşama burada kal olmaz mı?" diye sorduğunda başına dudaklarımı bastırarak bir öpücük bıraktım. "Akşama eve döneceğimi söyledim Musa, kalamam." dedim. Musa sessizce iç çekti. "Bir gece burada kalsan keşke. Seninle aynı odada uyumayı özledim."

 

Söylediği sözler beni eskiye götürüvermişti. Musa ile aynı odada uyuduğum günler... Doğrusunu söylemek gerekirse o günleri özlemiyordum. Benim için hiç de güzel günler değillerdi. Ben o günlerde hep acı çekmiştim. Evet, sonrasında çok daha büyük acılar da çekmiştim fakat nihayetinde mutluluğa ulaşmıştım. Bu yüzden o günleri özlemem saçmalık olurdu.

 

"Ben de özledim ablam." dedim üzülmesin diye. Onunla aynı odada uyumayı özlemiş olduğumu söylemek pek de yalan olmazdı doğrusu. Onunla aynı odada uyumak gerçekten de özlediğim nadir anlardandı. Benim özlemediğim şey geçmişte yaşadığım şeyler ve hissettiğim duygulardı.

 

"Bir gece kalmana izin vermezler mi?" derken başını kaldırarak gözlerime baktı Musa. Kafamı iki yana salladım. Düşünmeme bile gerek yoktu. İzin verseler dahi ben kalmak istemezdim. Korkut'un yanında uyumak isterdim.

 

"Neyse en azından arada sırada geliyorsun." diye konuştu küskün bir sesle. Gülerek elimi saçlarına sokup yavaşça karıştırdım. "Niye kendini acındırarak konuşuyorsun sen?" diye yalancı bir azarla konuştum. Gerçekten de kendini acındırmaya çalışıyordu.

 

"Belki işe yarar da burada kalırsın diye düşündüm." dedi o da gülerek. Anneme döndüğümde dudağında silip bir tebessümle bizi izliyordu. Keşke dudakları bizimkiler gibi iki yana kıvrılsaydı ama belki de bunu yapamıyordu. Annemi dolu dolu tebessüm ederken ya da sesli bir şekilde gülerken hiç görmemiştim. Bu yaşına kadar görmediysem bundan sonra görür müydüm bilemiyordum.

 

"Belkıs." dedi annem. Gözlerim zaten onda olduğu için bir şey demeden konuşmaya devam etmesini bekledim. "Korkut kıraathanede midir?" diye sordu. Bunu neden sorduğunu bilmesem de başımı salladım.

 

"Musa gitsin haber etsin de bu akşam o da buraya gelsin. İkinizi soframızda hiç yan yana göremedik daha."

 

Annemin istediği şey kalbime ince bir sızı vermişti. Bunu istemesi çok normaldi ama biz normal hayatlar yaşamıyorduk. Korkut bu eve gelip de yemek yemezdi. Bunu yapacağını zannetmiyordum. Hatta belki de bunu teklif etmemiz bile onu sinirlendirebilirdi.

 

"Ana." diyerek itiraz etmeye başlayacaktım ki bu kez Musa konuştu. "Abla gideyim de söyleyeyim hem evde kimse de yok." Kendilerince haklılardı ama ben Korkut'u tanıyordum. Şimdi Musa gider çağırır da Korkut gelmezse bu kez ben de üzülürdüm. Bunun yaşanmasını istemiyordum.

 

"Korkut bir anda haber edilen şeyleri sevmez ana. Daha sonra geliriz ikimiz yemeğe, olmaz mı?" diye konuştum. Annemin gönlünü yapmam lazımdı yoksa beni dinlemez Musa'yı yollardı.

 

"Bir şey olmaz Belkıs. Kalk git de haber et Musa hadi oğlum." Annemin konuşmasıyla Musa hemen ayağa kalktı. O kalkınca ben de kalktım. Endişeyle Musa'nın kolunu tuttum. Gitmesini istemiyordum.

 

İçten içe Musa'ya bir şey derse diye bir korkum vardı. Yapacağını sanmazdım ancak eğer olur da Musa'ya onu incitecek bir şeyler söylerse Korkut beni incitmiş gibi canım acırdı benim. Onun tarafından canımın yanmasını istemiyordum artık.

 

"Abla ne olacak sanki de bu kadar korkuyorsun? Ya gelirim der ya gelmem der." Musa bana kızarak kolunu benden çekip koşarak evden çıktı. Ardından bakakaldım.

 

Korkut n'olur gelmek istemediğini uygun bir dille söyle, n'olur Musa'nın kalbini kırma.

 

Kalbim hızlı hızlı endişe içinde atarken daha yeni kalktığım yere geri oturdum. Annem keyifli bir suratla bana bakıyordu. Ben şu an o keyif ifadesine yakın bile değildim. İstesem de olamazdım. Endişem yüzünden kalbim yerinden çıkacak gibiydi.

 

Dakikalar boyunca gergin gergin oturdum. Musa dış kapıyı açar açmaz ise yerimden hızla kalkıp evin kapısına doğru yürüdüm. Daha ben kapıya ulaşmadan Musa evin içine girmişti. Koşa koşa gelmiş gibi gözüküyordu. Yüzüne baktım sadece. Sormama gerek yoktu. Yüzüm soruyu soruyor olmalıydı.

 

"Gelecek." demesiyle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Dudaklarım da aynı sebepten dolayı aralanmıştı. "Ne?" diye soruverdim. "Geleceğini mi söyledi?" Musa adeta sırıtarak başını hızlı hızlı salladı. "He valla öyle dedi." diye konuştu.

 

Anneme baktığımda memnun olmuş bir şekilde yerinden kalktı. "Gel bakalım Belkıs, güzel bir yemek hazırlamak lazım." diyerek beni yanına katıp yürüttü.

 

Korkut gerçekten akşam yemeği yemeye buraya mı gelecekti? Kendisi mi kabul etmişti bunu?

 

Bunun beni bu kadar mutlu edeceğini hiç düşünmemiştim. Bu evi sevmesem de annemle aram çok iyi olmasa da Korkut'un buraya gelip ailemle yemek yiyecek olması beni mutlu etmişti. Korkut ile evli olarak ilk kez başka bir evde yan yana oturacaktık. Kalbim bunun farkındalığının heyecanı ile daha da hızlanırken çok fazla düşünmeden ayağa kalktım.

 

Annemle birlikte akşam yemeğini hazırlamaya başladığımızda dudaklarımda ne çok belli ne de belirsiz bir tebessüm vardı.

 

Birkaç saat içinde her şey tamamıyla hazır olmuştu. Şimdi tek eksik Korkut'tu. Korkut da gelirse hemen sofrayı kurup yemeği yiyebilirdik.

 

İçimdeki heyecan her geçen dakikada büyüyordu. Ellerimi birbirine bağlamış dudaklarımı ısırarak kapıdan bir ses gelmesini bekliyordum. Hava kararmıştı. Korkut artık gelirdi. Eve de bu saatlerde geldiği için birazdan burada olacağını düşünüyordum.

 

Musa omzumu dürttüğünde ona döndüm. Suratında yaramaz bir gülüş vardı. "Kocan geleceği için mi elin ayağın titriyor senin?" demesiyle kaşlarımı çatarak koluna vurdum. Gözlerim anneme kaysa da hemen Musa'ya geri döndüm. "Musa çok ayıp!" dedim azarlayıcı bir sesle.

 

Annemin yanında böyle şeyler konuşamazdım. Utandığım için anında yanaklarımın ısındığını hissetmiştim zaten.

 

"Aman abla ne ayıp ya?" diye söylenerek kolunu ovuşturmaya başladı Musa. "Kocan değil mi işte?" Öyle Musa ama herkesin içinde böyle laflar edilmez.

 

Sessiz kalarak ona cevap vermedim. Zaten o sırada kapıdan beklediğim ses gelmişti. Korkut sonunda gelmişti. Hızla yerimden kalktığımda Musa sesli bir şekilde güldü. Onu hiç umursamadan adımlarımı dışarıya doğru çevirdim.

 

Ayaklarımı hızlı hızlı hareket ettirerek dış kapıya kadar ulaştım. Kapıyı hiç beklemeden açtım. Başkası gelecek değildi zaten.

 

Ahşap kapıyı kendime doğru çekip başımı hafif kaldırdım. Kapının önünde beklediğim o bedeni görünce gözlerimi gözlerine çevirdim. Korkut'un gözleri gözlerime bakıyordu. Dudaklarımı iki yana kıvırarak birkaç saniye yüzüne baktım. "Hoş geldin." dedim heyecanlı bir şekilde.

 

"Hoş buldum." dedi Korkut. Gözlerini hafif kısarak yüzümü inceledi. "Beni görmek bu kadar mutlu mu etti seni?" diye alay eder gibi konuştu. Gülümsemem daha da büyürken başımı salladım. "Teşekkür ederim geldiğin için."

 

Korkut belli belirsiz bir şekilde tebessüm etti. "İçeri alacak mısın beni?" Söyledikleriyle hemen kenara çekildim. "Gel gel, gir içeri." dedim aceleyle. Kapının önünde tutuyordum onu resmen. Korkut içeri bir adım attığında gözleri bahçede kısa bir süre oyalandı. Burada olmaktan hoşlanmadığını biliyordum. Bu bahçede yaşadığım şeylere o da şahit olmuştu. Bu bahçeden gelip kurtarmıştı beni. O anları hatırladığına emindim.

 

"Korkut." dediğimde başını bana çevirdi. "Bunları düşünme." derken yanına yaklaşıp sol elini ellerimin arasına aldım. "Eğer düşünürsen ben de düşünürüm. Bunları düşündüğümde bu evde bir saniye bile nefes alamayacak hale geliyorum."

 

"Bir şey düşünmüyorum ben. Sen de düşünme." derken ellerimize baktı. "Düşünmeye gerek de yok zaten." diye devam etti sözlerine. Kafamı salladım usulca. Gözlerime bakan gözlerinde artık sevgi parıltıları görüyordum. Bu benim yıllardır kurduğum hayal olduğu için ilk zamanlar yine hayal kuruyorum zannetmiştim lakin bu bakışlar gerçekti. Korkut'un bana olan sevgisini hissediyordum. Aşk değildi belki ama bu sevgiye de razıydım ben.

 

"Eve girelim mi?" dediğimde ileriye doğru bir adım attı. Eli ellerimin arasından kaymıştı. Hemen yanına geçip onunla birlikte yürüdüm. Kapının önüne gelince ayakkabılarını çıkardı. Ben de az önce alelacele ayağıma geçirdiğim terlikleri ayağımdan çıkardım.

 

Birlikte eve girdik. Kapının az ilerisinde annemle Musa vardı. "Hoş geldin Korkut." dedi annem. Annemle Korkut ilk kez karşı karşıyalardı sanırım. İlk kez ikisinin konuşmasına şahit olacaktım. "Hoş bulduk." dedi Korkut mesafeli bir ses ile. Bu mesafeyi yadırgayacak değildim.

 

Gözlerim bu kez Musa'ya çevrildi. Yüzü biraz gergin gözüküyordu. Az önce gayet iyi olan çocuk Korkut'u görünce gerilmişti. Bu normaldi bence. Korkut'u kim görse gerilebilirdi.

 

"Hoş geldin Korkut..." deyip Korkut'taki gözlerini bana çevirdi Musa. Dudaklarını yalayıp tekrar Korkut'a döndü. "Enişte." Duymayı beklemediğim bu kelime gözlerimi kocaman açmama sebep olmuştu. Endişeyle direkt Korkut'a bakmıştım. Acaba aradan yıllar geçtikçe benim her şeye olan bu endişem yok olacak mıydı? Her zaman Korkut bir şeye kızacak diye endişe oluyordu içimde. Şimdi bile olmuştu.

 

Korkut'un suratını izlerken aynı ifade ile durduğunu gördüm. Bu kelime onu etkilememiş olmalıydı. "Hoş bulduk." diye düz bir sesle cevap verdi Musa'ya. Korkut'a bakmaktan vazgeçemediğim için tekrar Musa'ya dönemedim ama onun sesini duydum. "Buyur içeri geçelim."

 

Korkut yerinden hareketlenince mecburen gözlerimi onun yüzünden çevirdim. Az önce oturuyor olduğumuz odaya bu kez Korkut'la birlikte girdik. Hepimiz bir yere otururken ben Korkut'un sağ tarafına oturmuştum. Aramızda bir kişinin daha oturabileceği bir boşluk vardı.

 

Burnumdan içeri sessiz bir nefes alıp göğsümü şişirdim. Esas korktuğum kısım burasıydı. Korkut ile ne konuşacaktık? Yalnızken benim için konuşmak kolaydı ama şu anda ona bir şey diyemezdim. Annem ne konuşabilirdi ki? Ya da Musa ne konuşacaktı Korkut'la? Büyümüş gözükse de Korkut'tan oldukça küçük bir çocuktu.

 

"Ana ben sofrayı kurayım en iyisi." diye konuşup oturduğum yerde doğruldum. Kimse konuşacakmış gibi gözükmüyordu. Sessizlik beni daha da geriyordu.

 

Oturduğum yerden kalkıp sofrayı hazırlamak için mutfağa gittim. Mutfağa girince tuttuğumu fark etmediğim nefesimi sesli bir şekilde bıraktım. Şimdi onları baş başa bıraktığım için daha da gergin bir ortam olmalıydı aralarında.

 

Ailem ve eşimin oturup konuşabileceği bir iki kelimenin bile olmaması gerçekten üzücüydü fakat bizim hayatımız da bu şekildeydi. Keşke elimden gelen bir şey olsaydı ama maalesef yoktu.

 

Sofrada olacak her şeyi hızlı bir şekilde siniye dizmeye başladım. Onları çok fazla yalnız bırakmak istemiyordum. Çünkü Korkut'un şu an rahatsız hissettiğine emindim.

 

Her şeyi hazır ettiğimde önce gidip odaya sofra serip üstüne de kalın bir minder koydum. Sonra mutfağa dönüp siniyi alıp içeri götürdüm. Tüm bu işleri yaparken çok hızlıydım. Onları yalnız bırakmayı istemiyordum.

 

Sofra tamamen hazır olunca Korkut'a baktım. Ona baktığımı fark etmiş olmalı ki gözleri direkt bana dönmüştü. "Hadi sofraya geçelim." dedim gözlerimi ondan çekip anneme doğru bakarak. Benim lafımla üçü de yerinden hareketlenip sofra etrafına dizilmişti.

 

Korkut şu an annemle Musa'nın arasında oturuyordu. Benim tam karşımdaydı yani. Herkes yerleştikten sonra annem yerinde kıpırdanıp Korkut'a döndü.

 

"Böyle tek sofraya oturduk ama eğer istersen ayrı bir sofra kuralım sana." Annemin söylediklerini hiç garipsemedim. Çünkü ben bildim bileli babam hep ayrı sofrada yemişti. Annem bu yüzden Korkut'un da böyle isteyebileceğini düşünmüştü.

 

"Yok, estağfurullah." dedi Korkut gözlerini sofradaki yemeklerde gezdirerek. "Yeriz hep birlikte." diye devam etti lafına. Annem üstelemeyince yemek yemeye başlamıştık.

 

Korkut'la aynı sofrada yemek yemek alışık olduğum bir şey değildi. Evde kadınlar ve erkekler hep ayrı yiyorduk. En son Korkut'un babaannesi geldiğinde hep beraber yemek yemiştik. Ve ben o gün de bugün olduğu gibi her zaman beraber yemek yemeyi istemekten kendimi geri alamamıştım. Beraber yemek yemek çok hoşuma gidiyordu. Yemek yerken arada sırada bir ona bakmak ve göz göze gelmek kalbime heyecan veriyordu.

 

Yemek yerken pek fazla konuşmamıştık. Zaten dediğim gibi dördümüz bir aradayken çok fazla konuşabileceğimiz bir şey de yoktu. Korkut sessizce yemeğini yemiş, annem onun önüne sürekli bir şeyleri çekmişti. Musa ise arada bir Korkut'a ve bana bakıyor sonra yemeğine devam ediyordu.

 

Garip ama ilginç bir şekilde hoşuma giden bir akşam yemeği olmuştu. Korkut'un annemi kırmayarak annem önüne ne koyduysa yemesi de en hoşuma giden şeylerden birisiydi. Gülümsemeden duramıyordum resmen.

 

Yemekleri yedikten sonra sofrayı yine aynı hızla kaldırmıştım. Bulaşık yıkamak en sevmediğim şey olsa da şu an burada bulaşık yıkayabilecek tek kişi bendim. Bu yüzden mecburi bir şekilde elimde bulaşıklarla bahçeye çıkmıştım.

 

Bulaşıkları bahçeye bıraktıktan sonra evin girişinde olan bidonu yanıma getirdim. Sıcak su var mı diye hiç bakmadığım aklıma gelince sesli nefesler vere vere eve geri girdim. "Ana sıcak su var var mıdır?" diye sordum kapıdan girer girmez.

 

Annem şu anki halime kesinlikle kızacaktı. Bunu hızlı bir şekilde odadan çıkmasından anlamıştım. "Kız ne bağırıyorsun öyle kapıdan? Kocan içeride ayıptır." Annemin dediklerine de sesli bir şekilde nefes veresim gelse de kendimi tuttum.

 

Annem Korkut ile aramdaki ilişkinin nasıl olduğunu bilmediğinden herkes gibi olduğumuzu düşünüyordu.

 

"Ana bir şey olmaz. Su var mı yok mu?" diye hızlıca sordum. "Vardı içeride, bekle getireyim. Bir daha da öyle bağırdığını duymayayım." deyip gittiğinde sırtımı kapıya yasladım.

 

Kocalar, babalar, erkek olan herkes... Onları bu kadar yüceltmeyi ne zaman bırakacaklardı acaba? Sadece bu köy mü böyleydi yoksa dünyanın her yeri mi böyleydi? Mesela şu an benim evdeki anneme yüksek sesle seslenmem sırf kocam içeride diye neden ayıp oluyordu? Zaten kocam değil miydi? Her anıma şahit olan bir insana yüksek sesimi duyurmak mı saygısızlıktı? Asla anlamayacaktım, neden böyle olduğunu asla aklıma oturtamayacaktım.

 

Annem elinde bir güğümle gelince uzanıp elinden aldım. "Alacağın kadarını al geri getir, çay suyu koyacağım." dediğinde kafamı sallayıp evin kapısından çıktım. Bahçeye geri varıp yerdeki leğenin içine sıcak sudan boşalttım. Sonra koşar adımlarla güğümü geri anneme verdim.

 

Bahçedeki bulaşıkların başına geri döndüğümde keyifsiz suratımla yerdeki taşın üzerine oturdum. "Keşke Korkut yanıma gelse." diye mırıldandım. En azından o yanımda olursa bulaşık yıkamak daha eğlenceli olabilirdi.

 

Kenardaki soğuk sudan sıcak suya biraz döküp elimle suyu kontrol ettim. Şimdi iyiydi.

 

Bıkkın bir halde tüm bulaşıkları yıkayıp duruladıktan sonra belimi doğrultup nefeslendim. İyi ki evde bulaşıkları başkaları yıkıyordu. Her gün bulaşık yıkasam canımın sıkılmasından ağlayabilirdim. Dünyanın en yorucu ve en sıkıcı işiydi bu benim için. Kaç yaşına gelirsem geleyim sevmeyecektim.

 

Ellerimi belime atmış soluklanırken adım sesleri işitip başımı evin kapısına doğru çevirdim. Gelen Musa'ydı. "Abla bitti mi işin?" dedi yanıma yaklaşırken. Kafamı usulca salladım. "Bitti ablam." dedim.

 

Musa yanıma oturdu. Bir şey demeye mi gelmişti acaba? Merakla suratına baktım. Onun gözleri yıkadığım bulaşıklardaydı. "Ne oldu?" diye sordum. Bir anda durgunlaşmıştı resmen. Az önce içerideyken böyle gözükmüyordu.

 

"Sıkıldım." diye konuştu. Gözlerini gözlerime çevirmesini beklesem de çevirmedi. "Sıkılmaya hakkım bile yok ama sıkıldım." diye konuşmaya devam ettiğinde bir şey diyemedim. Tam olarak sıkıldığı şey neydi? Yaşadığı hayattan mı sıkılmıştı? Eğer öyleyse onu en iyi ben anlayabilirdim.

 

"Böyle yaşamak zorunda mıyız?" derken başını bana doğru çevirdi. Gözleri hâlâ gözlerime bakmıyordu. "Çok mu büyütüyorum yoksa? Herkesin hayatı böyle mi abla?"

 

Gözlerimin dolacağını hissederken dudaklarımı birbirine bastırdım. Musa'nın karşısında ağlarsam onun daha da kötü hissetmesine sebep olurdum.

 

"Herkesin bir hayatı var Musa." Dudaklarımı birbirine bastırmış gözlerimin dolmaması için savaşırken bir anda Korkut'un sesini duymuştum. Musa'ya doğru konuşan kişi Korkut'tu.

 

Musa da ben de şaşırarak ona doğru döndük. Evden çıkmış arkamızda ayakta dikiliyordu.

 

Korkut birkaç adım atıp Musa'nın yanına oturdu. Musa şimdi ikimizin arasındaydı. Korkut ellerini birleştirerek gözlerini evin dış kapısına dikti. "Sana yaşadığın hayat eminim çok zor geliyordur şimdi." diye konuşmaya devam etti.

 

Korkut'un yanımıza oturup da kardeşime nasihat verecek olması aklımın ucuna bile gelmemiş bir şeydi. Bu yüzden çok şaşkın hissediyordum.

 

"İleride neler yaşayacağını da bilmediğin için kendini sıkışmış hissediyorsundur. Ama dediğim gibi herkesin farklı farklı hayatları var. Etrafındaki insanları izlesen çeşit çeşit hikayeler görürsün. Kimse kolay bir hayat yaşamıyor. Yaşayan varsa da biz göremiyoruz."

 

Korkut başını Musa'ya çevirdi. "Hepimizin yaşamı gelip geçici Musa. Yaşadığımız hiçbir ana geri dönemiyoruz. O yüzden bu yaşadıklarımızın hepsinin geçici olduğunu unutma. İleride daha zor şeyler de yaşayacağız, daha kolay şeyler de..." Korkut susup benim gözlerime baktı. Göz göze geldiğimizde kalbimin kıpırdanmasına engel olamadım.

 

"Tüm bunların hepsine imtihan demek zorundayız. En iyi şekilde işin içinden çıkmaya çalışacağız. Oturup da niye böyle bir hayat yaşadığını düşünürse işin içinden hiç çıkamazsın, zaten sevmediğin hayatını kendine zehir edersin."

 

Korkut elini kaldırıp Musa'nın omzuna koydu. "Dediklerimi anladın mı?" diye konuştu. Ben çok iyi anlamıştım. Dediği her şeyde haklı olduğunu bizzat yaşayarak görmüştüm. Demek ki bunları tek hisseden ben değildim, Korkut da hissetmişti.

 

Korkut bir anda böyle yaşamak istemediğini söyleyip beni kabul etmişti. Bu da hayatın geçici olduğunu anladığından ve hayatı kendisine zehir etmek istemediğine karar verdiğindendi demek ki...

 

"Anladım." dedi Musa sessizce. Anlamadıysa bile anladığını söylerdi zaten. Onun yaşında birisi için bu sözler mantıksız olabilirdi ama büyüdükçe anlayacağına emindim.

 

"Abla bunları götüreyim mi içeri?" Musa yıkadığım bulaşıklara uzanıp eline alıp ayağa kalktı. Kafamı usulca salladığımda yanımızdan geçip gitti. Korkut'la baş başa kalmıştık.

 

Korkut'a bakıp gülümsedim. Aramızdaki boşluğu kapatmak istediğim için yerimde biraz kaydım. Ben kayınca o da kaymıştı. Bu hareketi gülümsememi daha da büyüttü. "Söylediklerin çok doğruydu Korkut." diye konuştum. Buna bir cevap vermeyeceğini bilsem de söylemek istemiştim.

 

Korkut başını tekrar evin dış kapısına doğru çevirip gözlerini oraya dikti. "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Ben cevap vermeden tekrar konuştu. "İyi hissediyorum deme. Gerçekten ne hissediyorsun?"

 

Gerçekten ne hissediyorum?

 

"Tam olarak emin değilim." diye sessiz bir şekilde konuştum. Bazı anları iyi, bazı anlar kötü, bazı anlar ise tamamen hissiz bir haldeydim. Bu yüzden kesin bir şekilde iyiyim ya da değilim diyemiyordum. Emin olduğum tek şey Korkut'un yanındayken mutlu hissettiğimdi. Onun bana bakışı, gülüşü beni mutlu ediyordu. Gülümseyişini görmek bile mutlu olmam için yeterliydi.

 

"Hangi hisse daha yakınsın?" diye sordu bu kez. Dudaklarımı iki yana kıvırarak başımı ona doğru çevirdim. Gözlerine bakarken gülümsemeye devam ettim. "Şu an seninle konuşuyorum, bana sorular soruyorsun... İyi hissediyorum Korkut."

 

"Gerçekten iyi hissediyor musun?" dediğinde ona biraz yaklaşıp sol elini ellerimin arasına aldım. "Seninle yan yana olmak bile yetiyor bazen." diye konuştum ellerimize bakarken. "Ne kadar anlayabilirsin beni bilmiyorum ama gerçekten bazen sadece sana bakmam da yetiyor iyi hissetmeme."

 

Bu dediklerim Korkut'a ne hissettirmişti bilmiyordum. İçimden geçen şeyleri söylemiştim.

 

"Çok garip." deyişini duydum Korkut'un. Buna cevap vermeyecektim. Garip olduğunu ben de biliyordum. Bu gariplik hoşuma gidiyordu.

 

"Çünkü son zamanlarda seninle uğraşmak da benim iyi hissetmeme yetiyor. Yüzünde bir gülümsemeye sebep olmak bile mutlu bir hissin içimde yayılmasını sağlıyor. Gerçekten çok garip."

 

Korkut konuşmasını bitirdiğinde yüzümü ona çevirmiştim. Gözlerim parlıyormuş gibi hissediyordum. Kalbim duyduğu sözlerle hızlı hızlı atarken gülümsemem daha da büyüdü. Dişlerimi göstererek gülümsüyordum.

 

"Gerçekten mi?" diye hevesle sorduğumda Korkut'un dudakları da iki yana kıvrıldı. Kafasını yavaşça salladı. "Gerçekten."

 

Bu sözler uzunca bir süre, hatta belki de bir ömür, mutlu olmama yeterdi.

 

 

Bölüm : 12.01.2025 19:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...