34. Bölüm

34. Bölüm: "Şüphenin Getirdiği Mutluluk."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

"Korkut."

 

İsmini seslenerek odaya girdim. Onu görür görmez ise dudaklarımı birbirine bastırdım. Uyuyordu. Uyuduğunu bilsem odaya ona seslenerek girmezdim. Gözlerimi ondan çekmeden yavaşça odaya girip kapıyı da aynı yavaşlıkla kapattım.

 

Korkut'a doğru sessizce ilerledim. Uyurken onu izlemeyi severdim. Şimdi de onu izleyecektim. Bu fırsatı kaçıramazdım.

 

Yatağa ulaşınca yanındaki boşluğa oturdum. Kenarda yanan mumun ışığı onun yüzünü görmeme yetiyordu. Yüzümdeki tebessümle öylece yüzünü izlemeye başladım. Uyanmasından korktuğum için nefes bile almıyor gibiydim.

 

Neden korkuyordum?

 

Sanki uyansa yüzüne bakamayacak mıydım? İstediğim her an ona bakabiliyor, ona dokunabiliyordum. Neyin korkusuydu bu hâlâ?

 

Burnumdan içeri derin bir nefes çekip elimi ona uzattım. Parmaklarımı usulca saçlarından geçirdim. "Hem uyanmanı istiyorum, hem de uyumanı." diye mırıldandım. Bebekleri sevmek için uyanmalarını beklerdik ama bir yandan da uyanmasın uzun uzun uyusun isterdik ya, öyle hissediyordum.

 

Karşımdaki bir bebek değildi ama bir bebeği sevebileceğim kadar çok sevdiğim birisiydi.

 

Günler geçtikçe ona daha da yaklaşıyor ve onu daha da çok seviyordum.

 

Saçlarını okşamaya devam ederken başımı yastığa koydum. Şimdi yüzüm yüzüne çok yakındı. Saçlarını seviyor, yüzünü de yakından izliyordum.

 

Kalbimin hızlanışına hâlâ söz geçiremiyordum. Onu görmek, ona dokunmak, onu duymak yetiyordu hızlanmasına. Bu hıza müdahale etmem de mümkün değildi.

 

"N'oldu?" Bir anda Korkut'un sesini duyunca korkuyla yerimde sıçrayıp elimi saçından çekmiş kalbime koymuştum. Şimdi kalbimin hızının sebebi farklıydı.

 

"Ödüm koptu Korkut!" diye kızarak derin bir nefes aldım. Gözlerini açmış suratındaki eğlenen ifade ile bana bakıyordu. Ona kızgın gözlerle bakmaya devam ettiğimde eğlenen suratı değişti. "Çok mu korktun gerçekten?" diye sordu. Sorusuna karşılık olarak başımı salladım.

 

"Odaya girdiğinde uyumuyordum." dediğinde şaşırmıştım. Uyuyor gibi gözükmüştü gözüme. "Sen gelmeden uyumuyorum, biliyorsun." diye konuştuğunda yüzümdeki kızgın ifade tamamen yok olmuş, yerine mutlulukla gülümseyen bir ifade gelmişti. Gerçekten de ben gelmeden uyumuyordu. Her zaman birlikte uyuyorduk.

 

"Yorgunsun zannettim." diyerek elimi aramızdaki eline uzatıp tuttum. Ellerimize bakmadı bile. Artık ona dokunmam dünyanın en normal şeyiydi. "Yorgun da olsam sen yokken uykuya dalamıyorum. Aklım sende kalıyor."

 

Duyduklarım hoşuma giderken sessiz kaldım. Kaç aydır böyleydik? Kaç aydır böyle sözler duyuyordum ondan? Kaç ay geçerse geçsin böyle hoşuma mı gidecekti?

 

"Artık geldiğime göre uyuyabilirsin. Sabahtan beri dışarıdasın, yorulmuşsundur." diye konuştum. Artık bahar gelmişti. Tarla işleri de yavaş yavaş başlıyordu. Bu yüzden Korkut'un işleri oluyordu. Yorulduğuna emindim.

 

"Saçlarını tarayalım mı? Sonra uyuruz." dediğinde dişlerimi göstererek gülümsedim. Kafamı hızlıca sallayıp başımı yastıktan kaldırdım. Korkut da benim gibi başını yastıktan kaldırdı. Sonra da yataktan kalkıp tarağımı alıp geri döndü. "Dön arkanı."

 

Sırtımı ona doğru dönüp başımdaki şalı çıkardım. Anında Korkut'un parmaklarını saçlarımda hissettim. Saçımın ucundaki tokayı çıkarmıştı. Saçlarımın örüklerini açtıktan sonra parmaklarını uzun saçlarımda yavaş yavaş gezdirdi. Şu anki surat ifadesini merak etsem de ona dönemeyeceğim için dudaklarımı mutsuz bir şekilde sarkıttım. Keşke her an yüzündeki ifadeleri görebilseydim.

 

"Saçların kurumamış daha." demesiyle şaşırarak parmaklarımı saçlarıma götürdüm. Saçlarımı yıkar yıkamaz ördüğüm için bazı kısımları nemli kalmış olmalıydı. Koskoca bir günde saçlarımın kurumaması garipti. "Banyodan çıkınca kuruyana kadar salık bıraksana saçlarını. Islak olursa hastalanırsın." diye uyarırcasına konuştuğunda bir şey demeden başımı salladım.

 

Yine aynı şekilde hemen örmeye devam edecektim.

 

Korkut saçlarımı taramaya başladı. Tararken bir yandan da okşuyor olması o kadar hoşuma gidiyordu ki... Saatlerce önünde oturup saçlarımı taratabilirdim.

 

"Yarın yine tarlaya mı gideceksin?" diye sorduğumda hemen cevap vermişti. "Evet. Ama sabahtan değil öğle vaktine doğru." Kafamı usul bir şekilde salladım bu kez. "Sabah hemen çıkacak mısın evden?" diye sordum bu kez.

 

"Hayırdır ne bu sorgu?" diye sorduğunda güldüm. Elindeki tarağı saçlarımdan çektiğini hissedince ona doğru döndürdüm tüm bedenimi. "Sorgu mu?" diye sordum bu kez. Korkut gözlerini kapatıp açtı. "Sorgu gibi hissettiriyorsun." dedi.

 

Tekrar gülüp omuzlarımı silktim. "Sorgu değildi aslında ama öyle diyorsan öyle olsun." deyip esas söyleyeceğim şeyi söyledim. "Erken çıkmayacaksan sabah biraz fazla uyuyalım diyecektim." dediğimde kaşları merakla kalktı. Benden böyle bir laf duymayı beklemediğini biliyordum. Doğrusu ben de kendimden beklemezdim ama sabahları öyle zor uyanıyordum ki bugün bunu söylemek sabahtan beri aklımdaydı.

 

"N'oldu? Niye böyle bir şey istiyorsun?" diye merakla sordu. "Çok yorgun hissediyorum." dedim uzatmadan. Korkut'un kaşları bu kez hafiften çatılmıştı. Şimdi kendimi yorduğum için bana kızacaktı. Artık neye ne tepki vereceğini biliyordum. "Kendini yorma demiyor muyum ben sana? Ne yaptın bugün yine?"

 

Dudaklarımı birbirine bastırırken gerginlikle nefes aldım. Aslında Korkut'a bir şeyler söylemem lazımdı ama bir yandan da söylemek istemiyordum. Eğer söylersem nasıl bir tepki verirdi bilmiyordum. Son zamanlarda sürekli yorgun oluşumun yanı sıra bir de yemek yiyemiyordum. Kayınvalidem bu hallerimi fark etmişti. Bugün onunla bu konu hakkında konuşmuştuk. Bana bir şeyler sormuş sonrasında da bir karara varmıştı. Kayınvalideme göre bu hallerimin sebebi gebe olmamdı.

 

İçimde bir bebek var mıydı yok muydu bilmiyordum. Bir şey hissettiğim de yoktu. Yemek yememe sebebim midemin bulanması olduğu için kayınvalidem buna gebelik belirtisi demişti. Bir de esas konu olan özel günümü sormuştu. Günümün geçtiğini söylediğimde ise gebe olduğuma karar vermişti. Ben yine de kimseye söylememesini söylemiştim. Ebeye gitmeden önce kimseye desin istememiştim.

 

Evdeki herkes dört gözle torun haberi beklediği için hemen söylemesin istemiştim. Çünkü söylerse ve gebe olmadığımı öğrenirsek herkes çok üzülürdü, biliyordum. Kayınvalidem şu anda gereğinden fazla bir mutluluk içindeydi. Onun da üzülmesinden korkuyordum.

 

İçimde hiçbir şey hissetmiyordum. Bence gebe değildim. Bir iki belirti var diye hemen karar vermek doğru değildi bence.

 

Korkut'a da şüphemizden bahsetmemeliydim. Bahsedersem sevinebilirdi. Sevinirse ve doğru çıkmazsa da çok üzülürdü. Bunu gerçekten istemiyordum.

 

Bu şüphe beni mutlu etmiş miydi? Ben ne mutlu ne mutsuz olmuştum. Bir bebeğim olsun istiyordum ama çok korkuyordum da. O yüzden ne tepki vereceğimi bilmiyordum.

 

"Ne bu sessizlik?" Korkut konuştuğunda gözlerimi gözlerine çevirdim. Yüzünü net göremediğimi fark edince hemen gözlerimi ondan ayırdım. Gözlerim dolmuştu. Korkumu düşünmek gözlerimi doldurmuştu.

 

"N'oluyor Belkıs? Korkutma beni." Korkut ellerini omuzlarıma koymuştu. "Yüzüme bak." diye konuştuğunda gözlerimi tekrar gözlerine çevirdim. Sağ yanağım o an ıslanmıştı. Ağlıyor muydum? Neden kendimi durduramıyordum?

 

"Anlat bana. Ne oldu, ne ağlatıyor seni?" dediğinde dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım. İki kolumu da ona uzatıp bekledim. Bana sarılsın istiyordum. Korkut ona uzattığım kollarımı görür görmez omzumdaki ellerini kollarımın altından sırtıma doğru sarıp beni kendisine doğru çekti. Anında kollarımı ona sarmıştım.

 

"Ben biraz korkuyorum." diye mırıldandım. Birazdan daha fazla korkuyordum. Çocuğa bakamam korkusundan çok doğurduğum çocuğun üzülmesinden korkuyordum. Benimki gibi bir hayat yaşarsa diye de korkuyordum. Biliyordum, doğduğu aile harika bir aile olacaktı. Annesi de babası da onu sevecekti. Dedesi ile babaannesi zaten onu dört gözle bekliyorlardı ama ben yine de korkumdan kurtulamıyordum.

 

Öyle berbat bir çocukluk geçirmiştim ki ömrüm boyunca kendi çocukluğum beni korkutacaktı. Belki de böyle bir çocukluk geçirmiş olmasaydım şimdi bebeğimin olduğu ihtimali ile çok mutlu olacaktım...

 

"Ne seni korkutan? Ben varken bir şeyden korkma Belkıs." Korkut'un sesinde hem endişe hem de sinir vardı. Beni korkutan şeye sinirlenmişti. Neyden korktuğumu duysa belki bana da sinirlenirdi. Çünkü ona göre korkum gereksizdi. Öyle düşünüyordum.

 

Başımı yasladığım yerden çekerek Korkut'un gözlerine baktım. Gözlerimdeki ıslaklıkları görmek hiç hoşuna gitmiyordu. Gözlerimi görünce bakışlarındaki siniri daha çok hissetmiştim. "Birisi mi korkuttu seni? Anlatsana Belkıs."

 

Ağzımdan hiçbir kelime çıkmazken sol elimi yanağına yaslayıp yüzünü kendime doğru yaklaştırdım. İstediğim kadar yaklaştığında ise beklemeden dudaklarımı dudaklarına bastırıp uzun bir öpücük bıraktım dudaklarına. Şu anki hareketlerimi anlayamayıp şaşırıyor olduğunu biliyordum. Dudaklarından ayrılınca gözlerine baktım tekrar. "Korkut." diye sessizce konuştum. "Korktuğum için özür dilerim. Bana kızma lütfen." Sessiz bir şekilde konuşmamı sürdürdüm.

 

"Neyden korktuğunu söyle bana." dedi söylediklerimi umursamadan. Kafamı iki yana sallayıp yanağındaki elimle yanağını okşadım. "Yarın akşam söyleyeyim, olur mu?" diye konuştum.

 

"Olur. Ben de akşama kadar kafayı yerim." Kızarak konuştuğunda biraz geriye çekildim. Elimi de yanağından çektim. "Ağlamak istememiştim ama kendimi tutamadım." diye suçlu bir çocuk gibi kafamı eğerek konuştuğumda Korkut çenemden tutup başımı kaldırdı.

 

"Biraz daha ne olduğunu söylemezsen evdeki herkese tek tek soracağım Belkıs. Ben sabırsızın tekiyim, öyle akşama kadar falan bekleyemem. Söyle bana, ne sıktı senin canını." Korkmayacağım ama biraz yüksek çıksa korkutacağı bir ses tonuyla konuşmuştu. Sesinde emir verici bir tını vardı.

 

Hem Korkut'a söylemeyeyim deyip hem de o kadar belli etmiştim ki bir şeyler olduğunu. Bende biraz aptallık vardı gerçekten.

 

"Kimse bir şey demedi Korkut. Ya da birisinden de korkmuyorum. Kendi kendime bir şeyler düşündüm. Düşündüğüm şeyden korktum." diye açıklayabileceğim bir şekilde açıkladım. Ancak karşımdaki adam hiç de anlamış gibi bakmıyordu. Anlamaması da normaldi sanırım. "O ne demek Belkıs?"

 

Burnumdan içeri derin bir nefes çekip sakince geri verdim. Söylese miydim?

 

"Anlat artık yoksa sinirlenmeye başlayacağım." dedi zaten çoktan sinirlenmiş olan suratıyla bana bakarken. "Kendini ne diye korkutuyorsun acaba çok merak ediyorum." Beni azarlıyor muydu şu an? Galiba evet.

 

Söyleyecektim.

 

Sonrasında mutlu olacaksak birlikte mutlu olur, üzüleceksek de birlikte üzülürdük.

 

"Baba oluyorsun galiba." dedim tek seferde. Korkut'un sinirli yüzü anında değişmişti. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. "Ne oluyorum?" Şaşkın sesini duyunca dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Kesin değil ama sanırım gebeyim." diye cevapladım sorusunu.

 

"Ne demek kesin değil? Niye kesin değil?" Art arda kurduğu cümleler gülüşümü büyüttü. Heyecanlanmış mıydı? Bu hallerini görmek şu an beni inanılmaz mutlu ediyordu.

 

"Bazı belirtileri var ama ebeye gitmeden emin olamam ben." dediğimde Korkut gözlerini karnıma dikti. "Hastaneye gidelim o zaman. Niye ebeye gidiyorsun?" derken geri gözlerime baktı. Kafamı iki yana sallayıp ellerini tuttum. "Hele bir kesinleşsin hastaneye de gideriz Korkut. Ebe bilir var mı yok mu..." deyip dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

Korkut ile benim bir bebeğim olacaktı. Eğer gerçekten gebeysem karnımda ikimizden bir parça vardı.

 

"Sen neyden korktun peki? Yoksa istemiyor muydun?" Korkut tekrar bir soru daha sorunca başımı iki yana salladım. "Hayır, ondan değil." deyip sustum. Korkumun sebebini söylesem kızardı. Onun ve ailesi hakkında böyle düşünmem onu kızdırırdı eminim. Lakin bu isteyerek düşündüğüm şeyler değildi. Beni anlaması gerekliydi.

 

"Ne o zaman?" diye üsteledi. Ne vardı üstelemeseydi...

 

"Korkut." diye iç çeker gibi konuştum. Sürekli adını söylüyordum. Bundan rahatsız olmuyor muydu acaba? Şu an düşünmem gereken şey bu değildi. "Benim hayatımı biliyorsun." diye mırıldandım. Utanıyordum bunu söylemekten. Böyle bir şeyi düşünmem çok yanlıştı. Onların benim çocuğuma böyle bir hayat yaşatması söz konusu bile değildi. Beni o hayattan kurtaran Korktu ve ailesiydi. Ben niye çocuğumun da benimki gibi bir çocukluğu olabileceğini düşünüyordum...

 

"Senin hayatın..." deyip tuttuğum elini kaldırdı. Benim elim de onun eliyle yükselmişti. Elimi avcunun arasına aldı. "Artık burası." diye devam etti konuşmasına. Elimi kendisine doğru çekip parmaklarımın üzerine bir öpücük bıraktı. "Ne senin ne de eğer varsa bebeğimizin üzülmesine izin vermem."

 

Bunu biliyordum.

 

"Kendini üzme. Bir şeyden de korkma. Bebeğimiz de sen de her zaman benim için en önemli kişiler olacaksınız." diyerek beni ikna edercesine konuşmaya devam etti. "Biliyorum." dedim onu cevapsız bırakmamak için. "Biliyorum ama hiç sevilmemiş olan kalbim çok korkuyor Korkut. İçimdeki çocuk sevgisizliğin ne denli zor olduğunu çok iyi biliyor. Eğer benim de bebeğimin böyle bir hayatı olursa... Ben bunu kaldıramam."

 

Korkut sessizce sözlerimi dinledi. Parmaklarımı tekrar öptü. Her öpüşünde canımın acısından bir parça alıyordu.

 

"Senin içindeki çocuğu ne yaparsam yapayım neşelendiremem belki ama karşımdaki Belkıs'ı üzmemek için elimden geleni yapıyorum. Mutlu ol diye ne yapabilirsem yapıyorum. Benim için çok değerlisin. O kadar değerlisin ki üzülmene katlanamıyorum ben. Kendini üzenin sen olması da işleri daha zorlaştırıyor. Başkası üzse canına okurum ama sana bir şey yapamam Belkıs. Gözünü seveyim üzülme artık." Konuşmasına ara verip beni göğsüne çekti. "Yeterince üzüldün. Artık sadece mutlu ol. Gözlerinden yaşlar akmasın artık."

 

Söylediği sözler içimi rahatlatırken sakince başımı göğsüne yaslamış onu dinlemiştim. "Bebeğimizin hayatı sevgisiz geçmeyecek. Buna yemin bile edebilirim. Sen varsın, ben varım, evdekiler var. Aksine çok mutlu bir hayatı olacak. Böyle düşünüp de üzme kendini."

 

Kollarımı sıkı sıkı ona sararak başımı salladım. "Onu hep sev tamam mı?" diye konuştum. "Ne yaparsa yapsın önce onu dinle. Babasından korkmasın. Biliyorum bu laflarım yanlış gibi geliyordur sana da. Babadan korkmadan çocuk mu büyür ama büyüsün. Senden korkup senden kaçmasın. Neye ihtiyacı olursa olsun sana gelsin. Herkes gibi değil de böyle büyütelim çocuğumuzu." diye devam ettim konuşmama.

 

Çocuğumuzun babasından korkmasını istemiyordum. Benden zaten korkmazdı, onu korkutarak büyütmezdim. Fakat babasından da korkup çekinmesini istemiyordum. Babasına güvenebilsin, her şeyi ona danışabilsin istiyordum.

 

"Niye korksun benden Belkıs? Dövecek değilim ya çocuğumu." diye sitemle konuştuğundan dudaklarımdan minik bir kıkırtı kaçmıştı. "Öyle sinirli birisisin ki korkutabilirsin onu." dediğimde Korkut da güldü.

 

"Anası benden korkmuyorken çocuğu mu korkacak?" diye alaylı bir sesle konuştu. Her zaman ondan korkmadığımı söylediğim anlar aklıma gelmişti. Dudaklarımda büyük bir tebessümle ona sarılmaya devam ettim.

 

Artık bebeğimin olacağı düşüncesi beni mutlu ediyordu. Var mıydı bilmiyordum fakat olsun istiyordum. Yarın öğrenecektim. Yarının hızlı gelmesini dileyerek Korkut'un göğsüne biraz daha sığındım.

 

*

HHEHEHEHEHEHEHE sonunda bana bir torun daha geliyor galiba👉👈

 

Bölüm kısa biliyorum ama uzatmak istemedim. Geçiş bölümü gibi düşünebilirsiniz.🤍✨️

 

Bölüm : 15.01.2025 10:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...