38. Bölüm

38. Bölüm: "Bazı Ebedi Acılar."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Okurken paragraf arası yorumlar yapmayı unutmayın lütfennn😭❤️

*

Bir yalan yüzünden tir tir titriyordum.

 

Korkut'a âşıktım. Ona tüm kalbimle inanıyordum. Ne dese doğruymuş gibi hissediyordum.

 

Ben de onun için öyle miydim? Bana tüm kalbiyle güveniyor muydu? Eğer güvenmiyorsa birazdan olacakların önüne geçemezdim.

 

Bir yalana kurban gidebilirdim.

 

Korkumdan ona bakamıyordum. Gözlerim onun ayaklarındaydı. Bekir'in söylediklerini yerinden hiç kıpırdamadan dinlemişti. Hâlâ da kıpırdamıyordu. Bunu inandığına mı yormam gerekiyordu?

 

Eğer bebeğimizin babası olduğuna inanmaz da bana şüpheyle yaklaşırsa onu asla affetmezdim.

 

Aşkımdan ölecek halde olan bana güvenmezse kalbim bu acıyı imkanı yok kaldıramazdı. Çok acıyı kaldırmıştım lakin bunu kaldıramazdım.

 

Korkut'un gözlerine baksam belki de düşündüğü şeyleri anlayabilirdim. Ama bakamıyordum ki. Korkutucu bakışlarını gördüğüm an çekmiştim ondan gözlerimi. Kalbimin kırılmasından, acımaktan korkuyordum.

 

Babası, bebeğimize inanmazsa diye ödüm kopuyordu.

 

"Bir şey demeyecek misin? Ben Belkıs'ı alıp gideyim o zaman." Bekir'in söylediklerini duyunca gözlerime dolan yaşları engelleyemedim.

 

Korkut neden bir şey demiyordu?

 

Bana inanmayacağına inanmak istemiyordum.

 

"Tek derdin canını benim ellerimde vermek değil mi?" Korkut'un sesiydi bu. Sonunda konuşmuştu. Başımı yavaşça kaldırıp yüzüne baktım. Aynı korkutucu bakışı ile yanımdakine bakıyordu.

 

Niye koşarak yanına gidemiyordum şu an?

 

"İstediğini sana vereceğim." Korkut olduğu yerden hareketlenip buraya doğru büyük adımlarla gelmeye başladığında Bekir'in geriye doğru gittiğini gördüm ama umursamadım.

 

Korkut onu öldürse de karışmayacaktım.

 

Korkut dibime kadar geldiğinde elimden tutarak beni kendine doğru çekti. "Uzak dur." Fısıldar gibi söylemişti bunu. Daha ben bir şey demeden Bekir'in suratına yumruk atmıştı.

 

"Sen ağzına aldığın lafların farkında mısın şerefsiz?" Yüksek sesle bağırıp Bekir'i yakalarından tutup kendine çekti. Kendisinden daha çelimsiz birisini dövmek Korkut için çok da zor olmasa gerekti. Hele ki şu anki siniriyle hiç zorlanmayacağına emindim.

 

"Konuştuğun o dilini söküp alayım mı ağzından?" Yakasından tuttuğu elleriyle onu biraz yukarı doğru kaldırmıştı. Bekir ellerini Korkut'un ellerinin üzerine koymuş ondan kurtulmaya çalışıyordu. Kurtulamayacağını ben bile anlamıştım.

 

Bekir bir şey demezken Korkut yakalarını bırakarak onun yanağına sert bir tokat attı. Tokatın sesi beni sıçratmıştı.

 

Geriye çekildim biraz daha. Korkuyordum hâlâ. Korkut bana sarılıp inandığını söyleyene kadar da korkmaya devam edecektim.

 

Dakikalar boyunca Korkut onu dövdü. Arada bir Bekir de ona karşılık vermişti ama sanki Korkut bunları hissetmiyor gibiydi. Ağzından çıkan küfürleri duymuştum. Korkut'u yıllardır tanıyordum, ilk kez küfrettiğini işitmiştim.

 

Gerçekten de onu öldürecek gibiydi. Vurdukça vuruyordu. Onu durdurmam gerekliydi. Yerimden hareket edebilsem belki de durdururdum ama hareket edemiyordum.

 

"Korkut." Ona seslendim. Sesimi duyabilmiş miydi emin değildim. Sesim çıkmış mıydı ona bile emin değildim. Ellerim zangır zangır titriyordu. Kollarımı karnıma sarmıştım istemsiz bir şekilde. Bebeğimin daha doğmadan canının acımasından korkuyordum.

 

Gözlerim dolmuş bir halde karşımdaki manzarayı izliyordum. Korkut ona vurmaya devam ediyordu. Bekir'in suratından akan kanları görüyordum. Artık durması gerekiyordu. Ama onu kim durduracaktı? Durmak aklına gelecekmiş gibi değildi. Saatlerce onu yumruklamaya devam edecek gibi gözüküyordu.

 

Korkum yüzünden ona seslenemiyordum.

 

"Yenge!" Bir anda duyduğum sesle başımı sol tarafa çevirdim. Bu ses buraya gelmeme sebep olan kişiye aitti. Bağıran Melike'ydi. Koşarak buraya doğru geliyordu. Melike'nin ardından koşarak gelen nişanlısını görmüştüm.

 

Melike yanıma geldiğinde kolunu bana sararak abisine baktı. Gözleri kocaman açılmıştı. Şaşırmış olması o kadar normaldi ki garipsemedim bile. Melike'nin nişanlısına baktım. Korkut'un yanına gitmiş onu kolundan tutmuştu. "Korkut abi bırak, yeter artık." Onu çekmeye çalışıyordu. Korkut yüzünü dönüp onu tutan kişiye bakmıyordu bile.

 

Gözlerinden taşan öfkeyi görmek kalbime hiç iyi gelmiyordu. Siniri yüzünden titreyen ellerini görüyordum. Bekir'in yakasını sıkıca tutup düştüğü yerden kaldırırken bile titriyordu elleri.

 

"Abi, öldüreceksin adamı." Korkut bu kez konuşan kişiyi duymuştu. Başını yavaş bir şekilde ona çevirmişti. Onu tutan kişiye baktığı gözleri bana çevrildiğinde gözlerimi ondan kaçırdım hemen. Gözlerine bakacak cesaretimi nasıl toplayacaktım bilmiyordum.

 

"Yenge ne oldu? Abim neye sinirlendi bu kadar? Hem siz niye buradasınız?" Melike bana sorular sormaya başladığında gözlerimi bana arkasını dönmüş olan Korkut'a çevirdim. Ellerini saçlarına koymuş yukarı doğru bakıyordu. Derin derin nefesler aldığını omuzlarından anlayabiliyordum.

 

"Eve geçelim, gelin." Melike'nin nişanlısı konuştuğunda bakışlarımı bu kez ona çevirdim. Endişeli bir şekilde Melike'ye bakıyordu. Bir anda evinin arkasında nişanlısının abisini bir adamı öldüresiye döverken görmüştü. Onun endişesini anlayabiliyordum.

 

Korkut elini indirip bana doğru döndüğünde telaşla ellerimi karnıma biraz daha sıkı sardım. Korkut bana geliyordu. Bana yaklaştığını görüyordum. Tam dört adım atmıştı. Dört adımla birlikte dibime kadar girmişti.

 

"Yürü, eve gidiyoruz." Bana kızmasını, hesap sormasını, bağırmasını bekliyordum. Benim beklediklerim aksine kısık bir sesle eve gideceğimizi söylemişti. Bu daha da korkmam gereken bir durum değil miydi? Beklemediğim bir davranışı vardı, ne tepki verecektim ki şimdi?

 

"Korkut." Sesim ağlar gibi çıkınca sustum. Bir şeyler söyleyip açıklamak istemiştim ama ağlar gibi konuşamazdım ki. Gözlerim gözlerine bakmıyordu. "Belkıs yürü." deyip bir adım attı. Durdu. "Melike sen de." Konuşup yürümeye devam etti. Gözlerimi giden bedenine çevirdim. Daha sonra yerde baygın halde yatan Bekir'e baktım. Onu burada bırakıp gidecek miydik?

 

Melike beni çekiştirdiğinde ona uyarak yürümeye başladım. Korkut bizden beş adım kadar önde gidiyordu. Adımları bizimkinden daha hızlı ve daha büyük olduğundan aramızdaki mesafe git gide büyüyordu.

 

Eve bu halde mi gidecektik? Birçok misafir vardı. Halimizi gördüklerinde ne derlerdi? Hem Korkut'un ellerinde kan vardı, görmüştüm. O kanı nasıl açıklayacaktık?

 

"Yenge anlatmayacak mısın ne olduğunu?" Melike tekrar soru sordu lakin ben yine cevap vermedim. Nasıl bir cevap vereceğimi bilmiyordum ki.

 

Bir süre sessizce Korkut önde biz arkada yürüdük. Hava kararmaya başlamıştı. Eve git gide yaklaşıyorduk. Eve girdikten sonra olacak şeyler beni daha da korkutuyordu. Özellikle de odamıza girdikten sonra neler olacaktı düşünmek bile korkutucuydu. Korkut ile illaki konuşacaktık. Konuştuğumuz an bana kalbimi kıracak sözler söylerse ne yapardım...

 

Evin kapısı göründüğünde Korkut'un kapının önünde durduğunu gördüm. Yürümeyi kesmişti. Bize dönmemiş öylece bekliyordu. O durduğu için yürümeye devam eden biz ona daha da yaklaşıyorduk. Her adımımızda kalbimde bir sıkışma hissediyordum.

 

Korkut'un bana güvenmemesi düşüncesinin beni bu denli korkutacağı hiç aklıma gelmemişti. Şimdiye kadar hiç korkmadığım kadar korkuyordum şu an.

 

Korkut ile aramızda iki adım kaldığında Korkut bize döndü. Gözlerimi yine ayaklarına diktim. Gözlerine bakabileceğim anın gelmesi zordu sanırım.

 

"Melike sen eve gir." Korkut'un dümdüz çıkan sesini duyunca kalbim ritmini değiştirdi. Her zaman heyecanla kalp ritmimi değiştiren kişi bu kez korkudan değiştirtmişti.

 

Melike koluma geçirdiği kolunu benden ayırdı. "Siz ne yapacaksınız?" diye temkinli bir sesle sordu. Abisinin siniri onu korkutmuştu. Korkut'un bana güvenmeyeceği, inanmayacağı korkusu yaşasam da bana bir şey yapmayacağına emindim. Bu yüzden Melike'nin korkmasına gerek yoktu.

 

Ya kalbim acıyacaktı ya da acımayacaktı. Bugün bu iki seçenekten birisi yaşanacaktı.

 

"Eve gir, kimseye de bir şey söyleme." Korkut tekrar konuşunca Melike ısrar edemeyerek yerinden hareketlendi. Ona yaslanarak yürüyen bedenim şimdi boşlukta kalmış gibiydi. Melike biraz sonra bizden tamamen uzaklaştı. Korkut ile yalnız kalmıştık.

 

Gözlerimi gözlerinden tek bir saniye ayırmak istemediğim adamın gözlerine bakmaktan çekiniyordum.

 

"Bu tarafa gel." Korkut konuştuğunda başımı biraz kaldırarak ellerine baktım. Ellerinde iğrenç gözüken kan lekeleri vardı. Midemin bulanmasını tetikliyorlardı. Bu yüzden ellerine de bakamıyordum.

 

Onun dediği tarafa doğru yürümeye başladım. Geldiğimiz yönün tam tersi olan tarafa yürüyorduk. Korkut ne zaman köpeğini gezdirmeye çıkarsa bu tarafa giderdi. Hemen yanımda yürüyordu. Adımları benimkiler gibi küçüktü. Gittiğimiz yerde bana ne diyecekti merak ediyordum. Korku dolu bir meraktı.

 

Biraz yürüdük. Çok yorgun hissediyordum. Hem bedenen hem de ruhen yorgundum. Bebeğim zaten beni yorarken çok fazla yol yürümüştüm, bir de bu korku içine katılınca gerçekten çok yorgun hissediyordum. Ağlamaya bile halim yoktu.

 

Korkut durunca ben de durdum. Geldiğimiz yere baktım. Bir gün yağmur yağarken bu ağacın altına sığınmıştık. O günü çok iyi hatırlıyordum. Şimdi yine o ağacın altındaydık. Buraya kadar yürümüş olduğumuzu fark etmemiştim bile.

 

Başımı çevirip Korkut'un yüzüne baktım. Korksam bile kaçacak değildim ya. Bana inanıp inanmaması onun tercihiydi. Canımın acıyacağından yine korkuyordum lakin zaten bu korkuya da alışmıştım.

 

Korkut bundan aylar önce bana güvendiğini söylemişti. Şimdi de güvenmesi gerekiyordu. Yoksa neden böyle birisine kalbimin tamamını vereydim ki...

 

"Bana öyle bakma." Korkut'un ilk söylediği söz bu oldu. Nasıl bakıyordum? Korkum gözlerimden de okunuyor muydu? "Sakın ağlama da." Elini elime uzatırken söylemişti bunu da. Kalbimin yavaş yavaş rahatladığını hissediyordum.

 

Korkut'un kara gözleri yüzüme biraz yaklaştı. Burnunun ucu burnuma dokundu. "Sana karşı hiçbir şüphem yok." Sağ elimdeki elini kaldırıp yanağıma yasladı. "Senden asla şüphelenmem Belkıs." Fısıldayarak söylediği tüm sözler kalbimdeki korkuyu yok ediyordu.

 

"Bana sakın bir daha böyle bakma." Başını biraz benden uzaklaştırıp gözlerime baktı. "Tamam mı?" Benden bir cevap bekliyordu. Ben ise konuşabilecekmişim gibi hissetmiyordum. Korkut gözlerini kapatıp içine derin bir nefes çektikten sonra tekrar gözlerime baktı.

 

Gözlerim dolmaya başladı. Bunu bilerek yapmıyordum şu an. Sanırım ağlayıp rahatlamak istiyordu bedenim. Öyle çok korkmuştum ki ağlamadığım sürece rahatlamayacağıma eminimdir. "Sana sinirlenmedim Belkıs. Sinirlendiğim o şerefsizdi. Ağlama." Diğer eli de diğer yanağımı buldu. Yüzüm avuçları arasındaydı şimdi.

 

"Özür dilerim. Seni korkuttuğum için özür dilerim Belkıs." Yüzünü yüzüme yaklaştırırken gözaltlarımdaki yaşları başparmaklarıyla sildi. "Sana güveniyorum, sen de sana güvendiğime güven."

 

Yaşlı gözlerle gözlerine bakarken onu buğulu görüyordum. Ona olan sevgim yüzünden öyle büyük bir korku içine girmiştim ki... Eğer onun ağzından şu sözlerin tam tersini duysaydım ne yapardım bilmiyordum. Ne hissederdim, nasıl bir tepki verirdim hiçbir fikrim yoktu.

 

Korkut hemen dibimde duran dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Saniyelik bir öpücük bırakıp dudaklarını benden ayırdı. "Bir şeyler söyle." dedi fısıldayarak. Gözlerinde hissettiği korkuyu görüyordum. Beni korkutmuştu lakin kendisi de korkuyordu.

 

"Ona inanmandan korktum." dedim tıpkı onun gibi fısıldayarak. "Eğer inansaydın bir daha seni eskisi gibi sevemezdim. Sevgimi elimden alacaksın diye çok korktum." Konuşurken iki gözümden de yine yaşlar akmıştı. Korkut'un da gözleri dolmuştu. Eğer dolu gözlerim beni yanıltmıyorsa onun da gözleri dolmuştu.

 

"Tekrar özür dilerim. O kadar sinirliydim ki bir şey deyip de seni rahatlatmak aklıma gelmedi." Parmakları akan her yeni yaşı silip yok ediyordu.

 

Korkut'a biraz daha yaklaşıp başımı boynuna doğru sakladım. Yanaklarımdan ayrılar elleri hemen beni sarıp kendine çekmişti. Kollarıyla beni sımsıkı sarıyordu. Ona sarılmıyordum, sığınıyordum. Kollarım ona sarılmıyordu. O bana sımsıkı sarılırken ben kokusunu içime çekiyordum.

 

Ona olan aşkımı elimden almasından deli gibi korkmuştum. Bebeğimiz vardı. Ona olan aşkımı elimden alsaydı bebeğimiz ne olacaktı? Çok ama çok korkmuştum.

 

"Tamam, bu kadar ağlama." Bir yandan bana sımsıkı sarılıyor bir yandan da sırtımı okşuyordu. O sırtımı okşadıkça ağlama isteğim daha da artıyordu. Hemen susacağımı zannetmiyordum. Uzun uzun ağlamak geliyordu içimden.

 

Dizlerim yorulmuştu. Korkut'a yaslanıyor olsam da bacaklarım artık beni taşımayacakmış gibiydi. "Yoruldum." diye mırıldandım gözyaşlarımın arasından. Sesim çok boğuk çıkmıştı. Korkut dediğimi duyunca benden biraz uzaklaştı. "Oturalım." deyip yere bıraktı kendini. Ben de onunla birlikte yere doğru çökmüştüm.

 

Korkut kollarımdan tutup beni dizlerinin üzerine yan bir şekilde oturtmuştu. Hiçbir şey demeden başımı boynuna yasayıp kollarımı ona sardım. Göğsüne girecekmiş gibi gözüküyor olmalıydım şu an.

 

Ağlayışım devam ederken kalbim de hızla atıyordu. Korkut'a yakın olmak hâlâ kalbim için fazla mesai harcaması gereken bir andı. Şu anda da ona oldukça yakındım. Bedenini bedenimde hissedebiliyordum. Parmakları sırtımda dolaşıyordu.

 

Ağlayışım yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. Dakikalardır ağlıyordum. Artık susmam hem benim hem de onun için iyi olacaktı. Ayrıca bu bebeğimiz için de iyi olurdu. Eminim bebeğim annesinin bu kadar çok ağlamasını istemezdi.

 

"İyi misin?" Korkut başını bana doğru zorlukla eğerek gözlerime bakmaya çalışınca başımı biraz geriye çekip gözlerine baktım. Gözlerim acıyordu. Hâlâ ıslak olan kirpiklerimin ardından onun gözlerine baktım. "İyiyim." diye mırıldandım. Elini kaldırıp yanaklarımı kuruladı. "Bir daha bu kadar çok ağlama." diye sessizce konuştu.

 

Bu kadar çok ağlamak benim elimde olan bir şey değildi ki... Korkut ya da bir başkası bunu anlamıyordu. Ben ağlayışımı kontrol edebilen birisi değildim. Ama yine de kafamı salladım. Ağlamayacağım demek istedim.

 

"Eve gidelim mi? Evdekiler de merak etmiştir." Yine kafamı salladım. Burnumu çekip Korkut'tan kafamı biraz daha uzaklaştırdım. "Çok kötü gözüküyor muyum?" diye sordum. Ağladığım için berbat halde olabilirdim. Evde birçok misafir vardı. Böyle gözükmek istemiyordum.

 

Korkut yüzümde gezdirdi gözlerini. Gözlerime, kaşlarıma, burnuma, dudaklarıma baktı. Beni incelerken dudakları kıvrıldı. Neye gülümsüyordu o şimdi? "N'oldu?" Sakince sordum. Dudaklarındaki gülümseme biraz daha büyüdü. Parmaklarıyla sağ yanağımı okşadı. "Yanakların..." deyip sustu. Ne demek istediğini anlayamadığım için bir şey demeden yüzüne bakmaya devam ettim.

 

Korkut uzanıp iki yanağımı da öpünce şaşkınca gözlerimi ayırdım. Ne oluyordu bu adama şu an? "Yanakların bu kadar tombul değildi senin. Biraz kilo almışsın sanırım." Buna mı gülümsüyordu? Gülümsenecek şey miydi bu ya?

 

"Kilo mu almışım?" Hayretle konuşarak dizlerinden kalkıp tepesinde dikildim. "Ne demek kilo almışım ya bir de gülüyorsun!" Korkut bu tepkiyi beklemiyordu sanırım çünkü şaşırmıştı. Ama buna şaşırması çok saçmaydı. Kilo almışım diye sevinmemi mi bekliyordu? Ben zaten kilo alıp çirkinleşeceğim diye korkuyordum!

 

"Belkıs ne var bunda? Tabii ki kilo alacaksın." derken o da ayağa kalkmıştı. Kaşlarımı çatmış bir şekilde suratına bakıyordum. Kilo alacağımın ben de farkındaydım ama bunu yüzüme söylemesi mi gerekiyordu?

 

Korkut bana yaklaştı. "Gözüme çok tatlı gözüktüğün için söyledim. Kilo alman güzelliğini yok etmeyecek." Duyduğum sözler istemsizce dudaklarımın kıvrılmasını sağladı. Çatılan kaşlarım çoktan düzelmişti. Korkut bana güzel bir şey söylediğinde hemen gülümsüyordum. İstesem de ona kızmaya devam edemiyordum.

 

"Yanaklarının tombul gözükmesi hoşuma gitti." Eğilip yanaklarımı tekrar öptü. İki yanağıma da dudaklarını uzun uzun bastırmıştı. "Hem bebeğimizin kilosu bunlar, senin değil." dediğinde sessizce güldüm. Acaba bebeğim doğduğunda bu kiloları da benden alacak mıydı? Henüz çok fazla kilo almamıştım ama gün geçtikçe alacağımı biliyordum.

 

"Doğduğunda bu kilolar beni terk eder umarım." Korkut söylediğime bir şey demeden kolunu omzuma doğru sarıp beni bedenine çekip yan döndü. "Artık gidelim." deyip yürümeye başladı. Ona yapışık olduğum için ben de onunla birlikte yürümeye başlamıştım. Onun tarafındaki kolumu beline sarıp başımı da ona yasladım.

 

"Neden oradaydın?" Sessizce yürüyorduk ancak sessizliğimizi bozdu. Bu soruyu zaten beklediğim için garipsemedim. Er ya da geç illaki bunu soracak ve cevabını alacaktı. Melike'yi orada nişanlısı ile de gördüğü için saklamama gerek yoktu. Bu yüzden uzatmayarak cevap verdim hemen. "Melike'yi aramaya gelmiştim. Evdekiler onu merak edip endişelenmişlerdi."

 

Korkut'a bakmadım. Bu yaptığıma kızacağını biliyordum. Onun için bu yaptığım oldukça saçma bir şeydi. Aslında düşününce bana göre de saçmaydı ama Melike'yi bulup eve getirmek istemiştim. Onu ve evdekileri düşündüğüm için yapmıştım bunu. İki gün sonra düğünü olduğu için tatsız bir şeyler yaşasın istememiştim.

 

Şimdi de tatsız şeyler yaşayan ben olmuştum.

 

"Bana söyleseydin ya Belkıs. Evdekiler endişelendi diye sen kendini neden bir şeylere sokuyorsun böyle? Endişelendilerse kendileri bulsunlar. Gebe halinle o kadar yol yürüyüp Melike'yi bulmak sana mı düştü?" Hem kızıyordu hem de sesini sinirli çıkarmamaya çalışıyordu.

 

Ne diyeceğimi bilemediğim için sessiz kalıp ona yaslı başımı kaldırdım. Sessiz kaldım. Eve yaklaşıyorduk. Korkut da başka bir şey söylememişti. Sessiz kalmak istemiyordum fakat kendimi savunabileceğim bir şeyler de yoktu.

 

"Yorgunsun değil mi?" Korkut evi görünce konuşmaya başladı. Daha doğrusu bana soru sordu. Bu sorunun cevabı olumlu da olsa başımı olumsuzca salladım. Eğer yorgun olduğumu öğrenirse beni zorla odamıza çıkarırdı. Evde o kadar misafir varken kendimi odama kapatırsam çok ayıp olurdu. Birkaç gün bu yorgunluğa mecburen katlanacaktım.

 

Yüzümü Korkut'a çevirip gözlerine baktım. "Yorgun değilim. Birazcık acıktım ama." Son cümlemi söylerken gülünce o da güldü. Korkut'u artık sözlerimle ya da hareketlerimle güldürebiliyordum. Ona aşık olan kalbim bunu başarabildiği için öyle mesut oluyordu ki... Ona olan sevgim böyle anlarda daha da büyüyordu.

 

Korkut'a olan aşkım bir alev gibiydi. En ufak güzel bir şeyde ise harlanıyordu. Harlanmış ateş asla büyüklüğünü yitirmiyor, git gide daha da büyüyordu. Yıllardır böyle olmuştu. Eminim yıllarca da böyle olmaya devam edecekti.

 

"O zaman eve girer girmez mutfağa gideceksin, tamam mı?" Kafamı salladım. Zaten öyle yapacaktım. Aç karna evin içinde dolaşamazdım. "Sen de acıkmışsındır." diye konuştum. Akşam yemeği vaktimize hâlâ vardı ama çoktan acıkmış olabileceğini düşünüyordum. Ya da ben acıktığım için herkesin acıkması gerektiğini düşünüyordum.

 

"Ben acıkmadım, akşam yemeğinde yerim."

 

Sanırım herkesin acıktığını düşünüyordum gerçekten de...

 

Ayaklarımızı hareketlendirip birkaç dakika içinde konağın önüne vardık. İçeriden sesler geliyordu. Avluda birileri vardı demek ki. Bu yüzden gayriihtiyari bir şekilde üstümü başımı düzelttim. Kötü gözüküp birilerinin ağzına düşmek istemezdim.

 

"Korkut ağladığım belli oluyor mu?" Yanımda bana bakmakta olan Korkut'a döndüm bu sözleri söylerken. Gözlerime dikkatle bakıp beni baştan aşağı süzdü. "Gözlerin biraz kızarmış." derken elini uzatıp başımdaki şalı öne doğru çekiştirdi. "Bir de şalın çok geriye kaymış."

 

Korkut düzeltmiş olsa bile şalımı bir de ben düzelttim. Gözlerime maalesef yapabileceğim bir şey yoktu. Bu şekilde içeri girmek zorundaydım. Birileri gözlerimi sorarsa bir şeyler uydururdum. "Hadi girelim."

 

Kapıyı usulca açtığında önce ben girdim içeri. Girer girmez bize bakan birçok insanın gözleriyle karşılaştım. Avluda dikilen kişiler bizim gelişimizi fark ettikleri için bize bakıyorlardı. Başımı Korkut'a çevirdim. O sırada Korkut kapıyı kapatıyordu.

 

Kapıdan bana dönünce gözleri benim arkama kaydı. Avludaki herkes arkamdalardı şu an. Gözlerini onlarda çok oyalamadan bana döndü. "Git karnını doyur sen hadi." Kafamı salladım. Başka bir şey demeden Korkut'un yanından ayrılıp mutfağa doğru yürüdüm. Yürürken kimseyle göz göze gelmek istemediğimden gözlerimi mutfak kapısına dikmiştim.

 

Mutfağın içine girdiğimde burada sadece Saniye'nin olduğunu gördüm. Burada da birileri olsaydı diken üstünde olacaktım. Neyse ki kimse yoktu. Saniye benim girdiğimi görünce başını geri işine çevirmişti. Zaten benimle konuşmasını beklemediğim için buna şaşırmamıştım.

 

"Saniye yemekler hazır mı?" diye sordum. Saniye başını tekrar bana doğru çevirdi. "Daha pişmediler." diye cevapladı sorumu. Yüzüm düşerken elimi karnıma koydum. Saniye'nin gözleri karnıma sardığım elime kaydı. Yüzünden ne düşündüğünü hiç anlayamıyordum. Tepkisiz bir surata sahipti. "Bulgur pilavı var ama eğer çok acıktıysan." demesiyle yüzümde güller açtı desem yalan olmazdı. Gerçekten çok aç hissediyordum.

 

"Olur." derken hızla ona doğru yaklaştım. "Sen otur ben tabağa koyarım." Elini bana doğru uzatıp beni durdurdu. Bu söylediğini reddedecek olmadığım için başımı sallayıp kenardaki minderlerin üzerine oturdum.

 

Saniye'yi izlemeye başladım. Büyük tencerenin içinden bir tabağa pilav doldurup bana doğru geldi. Tabağı bana uzattı. Hiç beklemeden tabağı elime aldım. Saniye önüme bir de kaşık uzatınca onu da beklemeden aldım. "Sağ ol." dedim samimi bir sesle. Bu kızı sevmesem bile bana yemek veren herkese samimi yaklaşasım geliyordu bu aralar. "Afiyet olsun."

 

Saniye tekrar işine dönerken ben de elimdeki tabağa döndüm. Sanki tabakta en sevdiğim yemek varmış gibi mutlu hissediyordum. Bir gün yemek yemenin beni bu kadar mutlu edeceği aklımın ucuna bile gelmezdi. Bebeğim sayesinde hiç olmaz sandığım şeyler bile oluyordu.

 

Yemeği yemeye başladığımda düşündüğüm her şeyden arınmıştım bile. Sadece karnımı doyurmak ile ilgileniyordum. Her yuttuğum lokmada mutluluğumun arttığını hissediyordum. Gülümseyerek yemek yiyor oluşum gerçekten komikti.

 

"Belkıs." Saniye'nin sesini duyunca başımı tabağımdan kaldırdım. Bana kolay kolay ismimle seslenmezdi. Şaşırmıştım doğrusu. Ona baktığımda elindeki bardağı bana uzattığını gördüm. "O ne?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Saniye yüzündeki tepkisiz ifadeyi bozmadan bardağı bana biraz daha yaklaştırdı. "Ayran. Al da boğazını ıslatsın." Sorgulamama gerek olmadığını düşünerek elindeki bardağı aldım. Bugün iyilik yapası tutmuştu sanırsam.

 

Ayrandan küçük bir yudum aldım. Tadı çok lezzetliydi. Saniye'yi sevmesem bile elinden çıkan her şeyin lezzetli olduğunu itiraf etmeliydim. Şimdiye kadar yaptığı şeylerden bir tanesini bile beğenmemişliğim olmamıştı. Annesi gibi becerikli bir kızdı.

 

Saniye başımdan ayrılmamış beni izliyordu. Yemek yiyişimi mi izleyecekti? "Neden bakıyorsun?" dedim ağzımdaki pilavı yuttuktan sonra. Saniye dudaklarını birbirine bastırıp omuzlarını silkti. "Hiç." dedi dertli bir sesle.

 

Ne oluyordu bu kıza?

 

"Demek istediğin bir şey mi var?" diye sordum bu kez. Meraklanmıştım. Saniye dudaklarını araladığında yerimde kıpırdandım. Nedense söyleyeceği şeylerin beni rahatsız edeceğini düşünüyordum. Benim için pek hayırlı laflar çıkmazdı onun ağzından.

 

"Bu hallerine bakınca aklıma bir şeyler geldi de biraz değişik hissettim." Bu ne demekti? Tam olarak aklına ne gelmiş olabilirdi ki? "Ne geldi aklına?" diye sordum. Kendi kendime sorarak bu sorunun cevabını alamazdım, Saniye'ye sormak zorundaydım.

 

"Keyfini kaçırmak istemiyorum. Yemeğini ye de karnını doyur en iyisi." Sessizce konuşup geriye doğru bir adım attığında elini ona doğru uzattım. "Hayır söyle. Eğer söylemezsen o zaman keyfim kaçar esas."

 

Saniye derin bir nefes alıp bıraktı. Gözlerime bakıp gözlerini etrafta gezdirdi. Ardından tekrar gözlerime baktı. "Bu eve geldiğinde seni çok sevmiştim ben. Evin gelininin iyi birisi olacağı ve bizimle de iyi anlaşacağını anlayıp mutlu olmuştum."

 

Merakım daha da artmıştı. İlk zamanlar gerçekten de aramız çok iyiydi. Neden bir anda böyle davranmaya başladığını mı anlatacaktı bana? "Sonra ben senin kötü birisi olduğunu anladım Belkıs."

 

Bir şey demedim. Neden böyle düşünüyordu öğrenmek istiyordum. O yüzden bir şey demeyip sessizce bekledim.

 

"Kocan varken evdeki diğer erkeğe olan bakışlarını gördüm Belkıs. Korkut ağabeye olan bakışlarını gördükçe senin içinin ne kadar çirkin olduğunu anladım. Senin gibi birisiyle tek kelime bile konuşmak istemedim. Şimdi neden anlatıyorum bilmiyorum ama senin böyle güzel gözükürken içinin çirkin olması beni hâlâ şaşırtıyor."

 

Bunu beklemiyordum.

 

Saniye'nin bana bir anda soğuk davranmaya başlama sebebinin aşkım olduğu aklımın ucuna bile gelmemişti. Korkut'a olan aşkımı mı fark etmişti? Kimse bilmezken o nasıl anlamıştı? Çok belli etmiştim demek ki... Yoksa anlayamazdı ki.

 

Elimde kaşığımla kalakalmış bir şekilde suratına bakıyordum. Ne demek gerektiğini bilmiyordum. Gerçeği açıklamak istemiyordum, ona bir açıklama yapmak zorunda değildim. Ancak beni öyle bir insan olarak bilsin de istemiyordum.

 

"Bebeğin var şimdi. Mutlusun, kocanla da aran iyi... Belki Kahraman ağabey aklına hiç gelmiyor artık lakin ben unutamıyorum. Kahraman ağabeyin sana bakarken heyecanla parlayan gözlerini de seninle evleneceği için mutlulukla güldüğü günleri de unutamıyorum. Ben unutamamışken senin unutup yeni ve mutlu bir hayat kurmuş olman bana hiç iyi hissettirmiyor." Saniye duygusuz bir sesle söylüyordu bu sözleri ama beni üzüyordu. Söylediği her kelimenin kalbime acı verdiğinin farkında değildi.

 

"Korkut ağabey bunların hiçbirini bilmeden seni mutlu etmeye çabalıyor ya her şeyi gidip anlatasım geliyor. Ağabeyiyle evliyken gözlerinin onda olduğunu söylemek istiyorum ama tutuyorum kendimi. Bunları söyleyip de elimdeki işimden olmak istemiyorum."

 

Dışarıdan bakan birisi için böyle gözüküyordum demek ki. Evlenmiş, evliyken kocasının kardeşine bakan iğrenç birisiydim onlara göre. Eğer bu laf köye yayılırsa laflardan sözlerden dolayı odamdan bile çıkamazdım ben. Korkut gerçekleri biliyor olsa da bir işe yaramazdı.

 

Ben aşık olduğu adamın ağabeyiyle evlendirilen kadın değil de kocasının kardeşine bakan namussuz bir kadın olarak anılırdım her yerde. Kimse düğün günümdeki acımı bilmez, anlatsam inanmazdı.

 

Bu laf köye yayılırsa sadece ben değil birlikte yaşadığım tüm bu insanlar için kötü olurdu. Hepsi de benden iğrenirlerdi. Sevdiğim insanların benden nefret etmesini kaldıramazdım.

 

Saniye'nin gözlerine baktım dolu gözlerimle. "Bir şey söylemene gerek yok. Şimdi gebesin diye üzerine gelmek istemiyorum ama kaç yıl geçerse geçsin sana tekrar ısınamayacağım. Sen benim gözümde hep iğrenebileceğim birisi olarak kalacaksın."

 

Bağırıp çağırmam gerekmiyor muydu? Bana nasıl böyle laflar edersin diye onu söylediklerine pişman etmem gerekmiyor muydu? Tüm bu kötü sözler karşısında sadece susmam nedendi? Niye cevap veremiyordum?

 

Bir zamanlar ben de kendimden iğrendim diye miydi? Kahraman'la evlendiğim ilk günlerde Korkut'a baktıkça hızlanan kalbim yüzünden ben de kendimden iğrenmemiş miydim? Ben kendimden iğrenmişken bir başkasının da iğrenmesi gayet normaldi. Ona bir şey diyemezdim ki.

 

Dolu gözlerimi ellerime çevirdim. Yanaklarım ıslandı.

 

Kaç yıl geçerse geçsin ben de bazı acılardan ayrılamayacaktım belli ki. Bazı acılar benimle mezara kadar gidecekti. Bu da benim kaderimin bir parçasıydı işte.

 

*

Korkut'um yapmaz demiştim xksmsmsms

 

Sizleri "Aynı Doğanların Fısıltısı" adlı yeni fantastik hikayeme bekliyorummm✨️💕

Bölüm : 19.01.2025 14:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...