4. Bölüm

4. Bölüm: "Sızı."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Şu an yaşadığım duygunun bir ismi var mıydı? Varsa birisi bana söylemeliydi. Zira ben bu duyguyu tanımlayamıyordum. Gözlerimin içi yanıyordu ama gözyaşı yoktu. Kalbimde bir acı vardı ama ölmüyordum. Sanki yanıyor gibiydim de dıştan bakınca sapasağlamdım.

 

Korkut... Beni öldürüyordu ama bunu o dahil hiç kimse görmüyordu.

 

Bana o kelimeyi nasıl kullanabilmişti? O kadar korkuyordum ki bana öyle demesinden.

 

Acı gerçek denilen şeyi ilk kez bizzat yaşıyordum. Onaylıyordum bunu; gerçekten acıydı. Öyle acıydı ki bedenimde acımadık tek nokta kalmamıştı.

 

Gözlerine bakakalmaktan başka hiçbir şey yapamamıştım. Buradan koşarak uzaklaşmak istiyordum ama bırak koşmayı ben gözlerimi gözlerinden çekebilecek kudrete sahip değildim.

 

Ne yapacaktım en ufak bir fikrim yoktu ama oyalanmadan buradan uzaklaşmam gerektiğini biliyordum. Burada görünmemem gerekiyordu. Hem beni ateşe veren bu adamın gözlerine biraz daha bakmaya devam edersem buraya çökecektim.

 

Dağa taşa haykırmak istiyordum. İsyan etmek değil sormak istiyordum. Neden yaşıyordum bunları? Kader kedinin fareyle oynadığı gibi neden oynuyordu benimle?

 

17 yaşında bir kızdım daha, hak ediyor muydum bunları? Doğrusu kim hak ederdi bunları? Öyle acıydı ki anlatamazdım. Kalbinizde yer edinen adamın gözlerinize bakarak o kelimeyi söylemesinden zor bir şey var mıydı? Bence yoktu. Benim için olamazdı.

 

"Git artık. Çeneni de kapat." Korkut'un sert sesiyle gözlerimi art arda kırpıştırdım. O bana böyle sert konulunca canımın yandığı aklının ucundan bile geçmiyor olmalıydı. Ben ölürken o acıdığını bile düşünmüyordu.

 

Halime ağlamak istedim ama kafamı bile eğmedim. "Benimle düzgün konuş." dedim kafamı dikerek. Ne yani sırf onu seviyorum diye kendimi mi ezdirecektim? Ben bu yaşa kadar yeterince ezdirmiştim kendimi. Şimdi bana değer veren bir eş arkamdayken kimseye kendimi ezdirmezdim.

 

"Sen kim oluyorsun da bana emir veriyorsun?" derken üzerime bir adım attı. Başımı bir milim bile eğmedim. "Az önce kendi dilinle söylediğin için kim olduğumu biliyor olmalısın." Kalbime peş peşe iğneler battı. Bunu ima etmek bile canımı acıttı. Ben onun... Bu cümleyi tamamlayamazdım.

 

"O zaman ona göre hareket et ve odamın önünden bile geçme. Ve bana sakın hesap sormaya kalkma." Kafamı salladım. "İnan odanın önünden geçmek istemezdim. Sadece sesleri duyunca merak ettim ama sizi böldüm sanırım." deyip ardındaki kıza baktım. "Umarım annen şu an burada olduğundan haberdardır."

 

Kız korkuyla gözlerini açarken Korkut kolumdan tuttu. Teması her şeye rağmen beni titretti. Kalbim yerinden çıkar gibi atarken yutkundum. "Peki senin kayınının odasının kapısında olduğundan aşağıdakiler haberdar mı?" Bir cümlesiyle hem kalbimi acıtıp hem beni korkutmayı başarmıştı.

 

Kayınımdı o benim. Ve ben kayınıma karşı neler hissediyordum... Sırf kolumu tuttu diye heyecanlanıyordum. Bu nasıl iğrenç bir şeydi. Kocam duysa ne kadar üzülürdü kim bilir.

 

Kolumu hışımla çektim. "Ben duyduğum sesler için buraya geldiğimi söyleyip açıklarım da sen nasıl açıklayacaksın odandaki kızı?"

 

Bu konuşan Belkıs eski Belkıs değildi. Eski Belkıs babamın evinde kalmış olmalıydı. Korkut'un benden bu cümleyi benden beklemiyor olduğu aşikardı. "Sen yürek mi yedin?" derken sesi yükselmişti. "Yürek yememe gerek yok Korkut. Senden mi korkacağım?"

 

Ne? Korkut mu? Belkıs biraz kendine gelir misin lütfen?

 

"Belkıs sana git dedim." demesiyle gülümsedim. Ama alay ediyor gibiydim. Sadece Belkıs demişti. Az önce bana dediği kelimeyi söylemeyecek miydi? Eğer o kelimeyi ağzıma alabilsem bunu ona sorardım ama o kelimeyi ağzıma alamazdım.

 

"Gideceğim korkma." deyip bir adım atmıştım ki tekrar kolumu tuttu. Bu bana ikinci temasıydı. "Benim kimseden korkum olmaz. Ancak benden korkabilirler." Kolumu çekip güldüm. "Kendini güzel kandırıyorsun, devam et."

 

Onun bir şey demesine izin vermeyip oradan ayrıldım. Merdivenlere gelince kafamı kaldırıp ona baktım. Kaşlaro çatık bir şekilde bıraktığım yerde duruyordu. Dudaklarımı kıvırdım. Hissiz bir kıvırıştı. Sonra da merdivenleri tek tek indim.

 

Korkut'a ezilmeyip ona her lafı söyleyebildiğim için mutluydum. Bir erkek karşısında böyle dik durabildiğim için kendimle gurur duyuyordum. Hele ki o erkek Korkut iken gururum çoğalıyordu.

 

Aşağı indiğimde kadınların bulunduğu odaya adımladım. İçeriden sesler geliyordu. Kapısını aralayarak içeri girdiğimde sofranın hazırlanıyor olduğunu gördüm. Hemen onlara yardım edecektim ki Asiye Hanım ağzını açtı. "Bu nasıl gelinliktir böyle? Akşama kadar uyudun." Utanmıştım. Ben kendim gitmemiştim ki kayınvalidem odama göndermişti beni. "Abla ne karışıyorsun sen, daha ilk günüdür yorgundur, dinlenecek elbet." Kayınvalidem ablasına karşı beni korurken içim rahatladı.

 

Onlara bir şey demeyip mutfağa gittim. Sofranın kurulmasında yardımcı olmam gerekirdi. Mutfaktaki tabaklardan iki tanesini alıp erkeklerin olduğu odaya götürdüm. Odaya girince ilk Kahraman'la göz göze geldim. Bana yine ışıldayan gözlerle bakıyordu. Gülümsedim.

 

Elimdeki tabakları sofraya bıraktıktan sonra kapıya döndüm. Dönmemle Korkut ile yüz yüze geldim. Gözlerime sertçe bakıyordu. Olabildiği kadar ben de sertçe baktım. Ne kadar başardım bilemem. Dikkat çekmemek için ise kafamı sola çevirip yanından geçtim gittim.

 

Korkut beni hem heyecanlandırıyor hem de deli gibi sinirlendiriyordu.

 

Mutfağa girip son tabakları da alıp götürdüm. Odada muhabbet döndüğü için kimse bana bakmamıştı. Ben de tabakları hızla bırakıp çıkmıştım. Hemen bu odanın solunda bulunan odaya gittim. Herkes oturmuştu. Tek eksik ben olmalıydım. Eslem ile Melike'nin ortasındaki boş yere oturdum.

 

İnsanlar yemeğini yerken o kıza baktım. Yüzünde hiç utanma yoktu. Az önce genç bir adamın odasından çıkmıştı ve bu durumdan utanmıyordu bile. Birisine söylesem ne hale gelirdi biliyor muydu acaba? Tek ona değil Korkut'a da zarar gelirdi. Ama eğer o odada farklı amaçlar için birliktelerse zararı ikisi de hak ediyordu.

 

"Yenge yesene." deyip koluma yavaşça dokunan Eslem'di. Gülümseyip başımı salladım. Önümdeki tabaktan bir kaşık pilav alıp ağzıma attım. O sırada kayınvalidem konuştu. "Abla bu gece burada kalırsınız değil mi?" Asiye Hanım yemeğinden başını kaldırıp kız kardeşine baktı. Sonra da kumasına. "Yok gidelim biz." dedi. Bence de gitmelilerdi. Korkut ile o kız aynı çatı altında daha fazla durmamalıydı.

 

Kayınvalidem ablasıyla konuşurken ben tekrar o kıza baktım. Göz göze geldik. Gözlerini gözlerimden asla çekmedi. Kaşlarım kalktı bu cüretkarlığına. Ben Korkut'a baktığım için bile kendimden utanıyorken bu kız nasıl böyle rahat olabiliyordu?

 

Çünkü senin bir kocan var Belkıs.

 

Kendime bu hatırlatmayı yapıp yutkundum. Ben evliydim. Hem de hiç olmaması gereken bir kişiyle. Ya da olmaması gereken kişi Korkut'tu. Kahraman'ın ne suçu vardı ki?

 

Gözlerimi o kızın yanına çevirince Nuriye Hala ile göz göze geldim. Hemen gözlerimi ondan çektim. Bu kadın bana böyle hoşnutsuz bakarken rahatsız oluyordum.

 

Yemek boyunca tek kelime dahi konuşmadım. Zaten kimse bana soru sormadan ne konuşabilirdim? Sofrayı toplamaya başladığımızda ben, Eslem ve Gülendam abla erkeklerin olduğu odaya gittik. Odaya girdiğimizde erkeklerin çoktan yiyip de kenara çekildiklerini gördüm. Eğilip elime alabildiğim kadar tabak aldım. Tepsi ya da siniyle taşımama izin vermiyorlardı.

 

Tabakları alıp yerimde doğrulduğumda Korkut ile göz göze geldim. Kalbim istemsiz kasılırken yüzümü tepkisiz tuttum. Bunu aşacağımı biliyordum. Bu his geçecekti. Odadan son sürat çıkıp kendimi mutfağa attım. Saniye beni görünce şaşırdı. "Bir şey mi oldu?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. Sadece sevdiğim adamın abisiyle evlenmiştim ne olacak?

 

"Yenge abim seni çağırıyor." diyerek mutfağa giren Eslem'di. "Nereye?" dememle kızlar gülüştüler. "Odanıza, nereye olacak?" Onlara bir şey demeyip mutfaktan çıktım. Merdivenlere adımlarken etrafta birisi var mı diye de kontrol ediyordum. Çünkü buna bile laf edebilirlerdi.

 

Merdivenleri çıkınca az ileride olan odama gittim. Kahraman ile benim odama...

 

Kapıyı açarken ufak bir ses çıkmıştı. Bunu önemsemeyerek içeriye girdim. Odada bir tane gaz lambası yanıyordu. Kahraman'ın silueti pencerenin önündeki koltuktaydı. Odada iki pencere vardı. Diğer pencerenin altında da yatak vardı. "Beni çağırmışsın." dedim ona doğru adımlarken. Kahraman bana dönüp ayağa kalktı. "Çağırmamdan pek memnun değilsin sanki?" diye konuştuğunda içimde bir yer acıdı.

 

Özür dilerim Kahraman.

 

"Yok, teyzen bir şeyler der diye..." Gülümseyerek elimi tuttu. "Sana benden başka kimse bir şey diyemez Belkıs." Dudaklarımı belli belirsiz kıvırdım. O iyi birisiydi ama kardeşini severken ona yaklaşamazdım. "Sevdin mi evdekileri?" diye sorarken koltuğa geri oturdu. Beni de yanına çağırdı. İkiletmeden yanına oturdum. Ay ışığı yüzüne düşüyordu. "Sevdim, herkes çok iyi."

 

Kahraman göğe bakıp ardından bana döndü. "Halamla Korkut dışında herkes sıcakkanlıdır zaten." Dediklerine karşılık gerçek bie gülümsemeyle kafamı salladım. Gerçekten de öyleydi. Tek soğuk olan onlardı.

 

İkimiz de susarak camdan dışarı baktık. Kahraman'a döndüm. "Ben aşağı insem?" Kahraman kafasını salladı. "İnmek istiyorsan in. İnmiyorsun diye kimse sana bir şey demez." Aslında burada oturmak daha iyiydi ama Kahraman bana böyle güzel bakarken kalbimde büyük bir sancı hissediyordum.

 

Ayağa kalktım. "Aşağı ineyim." diye mırıldandım. Adımlarım kapıya yöbelmişken Kahraman'ın sesiyle durdum. "Gitme, otur sohbet edelim." Ona çevirdim başımı. Kalbimdeki sızı dinmedi. Ona çok büyük haksızlık ediyordum. Kahraman'a karşı çıkamayacağım için tekrar aynı yere oturdum.

 

"Benden çekinmeni istemiyorum." deyip yüzüme baktı. Çekinmektennde farklıydı bu. Kendimden rahatsız oluyordum. O bana böyle güzel bakarken benim aklım sürekli Korkut'a kayıyordu. Kafamı eğdim. Diyecek tek kelimem yoktu.

 

"Seni ilk nerede gördüm biliyor musun?" diye konuştuğunda gözlerimi gözlerine kaldırdım. Merak etmiştim. "Abinin düğününde görmüştüm. Kafanı hiç kaldırmadan ortada dolanıyordun." Gülümsedi. "O zaman daha küçüktün." Hangi abimden bahsediyordu acaba? "Hangi abim?" diye sordum. "Küçük." dedi. İki yıl önceden bahsediyordu.

 

"Daha 15 yaşındaydım." Kahraman kafasını salladı. "Çok küçüktün, hâlâ öylesin." Gülümsedim. Küçük olduğumu düşünen ilk kişiydi sanırım. "Düğünden sonra birkaç kez de köyde gördüm seni. En son seni elinde güğümlerle evine giderken gördüm. O gün göz göze geldik." O anı düşünmeye çalıştım. Onunla göz göze geldiğimi hatırlamıyordum.

 

"O an karar verdim. Anama söyledim. Şimdi de yanımdasın işte." Yüzündeki gülümseme öyle büyüktü ki karşısındakini de gülümsetiyordu. Ama ben onun karşısında gülümsemeyi hak etmiyordum.

 

"Sen beni gördün mü hiç?" diye sorduğunda başını iki yana salladım. "Daha önce hiç görmedim." Keşke evlenirken söyleselerdi. En azından birisi gösterseydi bana. "Zaten hiç kafanı kaldırmıyorsun ki görmemen normal." Haklıydı. Ben kafamı hiç kaldırmazdım.

 

Ay ışığının aydınlattığı yüzünü inceledim. Kahraman Korkut'tan büyüktü ama Korkut daha büyük gösteriyordu. "Sormak istediğin bir şeyler yok mu?" diye sorduğunda düşündüm. Var mıydı? Hiçbir şeyini merak etmiyordum ki. Tek istediğim şey Korkut'u unutmaktı. Onu unuttuktan sonra her şey hallolurdu.

 

"Aklıma bir şey gelmiyor." diye mırıldandım. Kahraman elime uzanıp tuttu. Bir anda tutunca geriye çekilecektim ki kendimi tuttum. O benim kocamdı. "Daha alışamadın bana normal." derken elimin yüzeyini parmağıyla okşadı. "Bana alışman ne kadar süreyi alırsa alsın Belkıs. Ben burada olacağım, seni bekleyeceğim. Benden bir şey saklama, her sıkıntını bana söyle." Kafamı salladım. "Teşekkür ederim."

 

"Yorgun görünüyorsun." dediğinde kafamı iki yana salladım. "Aslında yorgun değilim, biraz çekiniyorum." Kahraman gülümsedi. "Alışacaksın."

 

Elbet alışacaktım. "Başka kardeşin var mı?" diye merakla sordum. "Bir Korkut, İki tane de kızlar." Kafamı salladım. Demek ki yoktu. "Senin kaç kardeşin var?" diye sordu. "İki ablam, iki abim bir de Musa var." Onlardan bahsederken bile gülünsemiştim. "Ablaların düğünde yok muydu?" Suratım düşerken üzüntüyle cevapladım. "Gelemediler."

 

Kahraman tuttuğu elimi sıktı. "Üzme kendini." dedi. Gözlerine baktım sadece. Üzerime eğilerek dudaklarını alnıma bastırdığında kalbim hızlandı. Bu tür şeylere alışık olmadığımdan bedenimin böyle tepkiler vermesi fazlasıyla normaldi. "Öyle masum görünüyorsun ki Belkıs..." dediğinde gözlerim doldu. Ben masum değildim. Ben onun kardeşini severken masum olamazdım.

 

"Niye doldurdun yine güzel gözlerini?" diye sormasıyla ağlayasım gelmişti. Ağzımı açamadım. "Ağlama sakın." Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Ağlamamam lazımdı. Ama dayanamıyordum.

 

Kahraman beni kollarının arasına çektiğinde sesimi çıkarmadan başımı göğsüne yasladım. Ellerim dizimin üzerindeydi. "Ne oldu birden?" derken dudakları başımın üzerindeydi. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kardeşi için ağlıyordum ve onun kollarındaydım. Kahraman duysa ne derdi acaba? Benim için çok zordu, duysa onun için daha da zor olurdu. Benden nefret ederdi. Ya Korkut duysa ne olurdu? Bunu düşünmek bile istemiyordum.

 

"Soru sormasan?" dedim ağlamalarım arasında. Kahraman sesini çıkarmadan ağlamamın bitmesini bekledi. Yanallarımı, saçlarımı okşadı. Başımdaki şalı çıkarmıştı. Kaç dakika ağladım bilmiyordum ama artık dermanım kesilmişti. "Uyumak ister misin?" Başımı salladım. Kahraman ile birlikte yatağa gittik. Yatağın sol tarafına yattım. Kahraman da diğer tarafa yatıp beni kendine çekti. Kollarının arasındaydım ve sesimi çıkaramıyordum. Sesim çıksa bana dokunma derdim. Dokunuşu beni rahatsız etmiyordu ama kötü hissettiriyordu.

 

Kahraman'ın göğsüne başımı koyup gözlerimi kapattım. Kocam, erkek kardeşi için ağlayan karısını kollarında uyutuyordu.

 

*

 

Gözlerimin acıdığı birçok sabah olmuştu. Gözyaşlarıyla uyuduğum her gecenin sabahında gözlerim acırdı. Açmakta zorlanırdım. Hem o gecenin hem de gözlerimin acısı üst üste gelir bir kez daha ağlardım. Ama bu kez öyle yapmadım. Gözlerimi açamadım ama yine de ağlamadım. Ilık su olsa yıkayarak açabilirdim ama şimdi kimden isteyecektim ki?

 

Kahraman'ın olduğu tarafa elimi uzatınca bomboş soğuk çarşafa elim değdi. Dikkat ederek ayağa kalktım. Odayı kafamda canlandırarak kapıya doğru gittim. Neyse ki hiçbir yere çarpmadan kendimi dışarıda bulmuştum. Önemli olan burasıydı zaten. Merdivenleri nasıl bulacaktım?

 

Gözlerimi öfeledim ama yine de açamıyordum. Çapaklandığındandı. "Allah'ım yardım et." deyip bir adım attım. Elimi de ileriye doğru uzatmıştım. Her an düşebilirdim. Kendi evimdeyken gözüm kapalı da olsa gideceğim yer bulurdum ama burada nasıl bulacaktım? Daha doğru düzgün evi bilmiyordum.

 

"Körebe mi oynuyorsun?" Duyduğum sesimle heyecanlanırken kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Korkut yakınımdaydı ama onu göremiyordum. Gözlerimi açmaua zorladım ama acıyınca yüzümü buruşturdum. "Hem körebe hem de dilsizlik oyunu mu bu?" Sesi daha yakınımdan gelince titrek bir nefes aldım. "Beni merdivene kadar götürür müsün?" diye sordum. Korkut konuşmadı.

 

"Merdiven ne tarafta?" diye sordum bu kez. Kolumda bir el hissedince titredim. Bana dokunuyordu. Dün sağ koluma iki kez dokunmuştu. Şimdi aynı yere dokunuyordu. "Çocuk musun sen Belkıs? Aç şu gözlerini." Kafamı iki yana salladım. Açabilsem açardım zaten. "Ilık suya ihtiyacı var." diye konuştum. Korkut'u görmek istiyordu gözlerim. Kalbim hızla atmaya devam ederken konuştum. "Yardım edecek misin?" Korkut beni yürütmeye başladı. Onu takip ettim ama merdiven falan inmedik. Biraz sonra bir kapı gıcırtısı duydum.

 

"Nereye getirdin beni?" diye sordum. Kolumdaki elini çekti. Neden bana cevap vermiyordu. Az sonra bir su sesi duydum. "Eğil Belkıs." dedi. Anlamayarak beklemeye devam ettim. Tam ağzımı açıyordum ki gözlerimde sert parmaklarını hissettim. Nefesimi tutmuştum. O benim gözlerimi mi temizliyordu?

 

"N-ne yapıyorsun?" derken kekelememi durduramamıştım. "Sus da biraz eğil." Kafamı yere doğru eğdim. Islak parmaklarıyla iki gözümğ de temizledi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Birisi görürse diye de korkuyordum. Yanlış anlarlardı. Gözlerim tamamen açılınca ellerimle gözlerime dokunup açtım.

 

Banyodaydık. Burası kimin banyosuydu? Telaşla etrafıma baktım. "Burası neresi?" dedim korkuyla. "Gözlerin iyi mi?" Kapıya doğru hızla döndüğümde Korkut kolumdan tuttu. "Sana bir soru sordum." Gözlerine baktım. "Ben de sana sordum." Yüzümü inceleyip bakışlarını kaçırdı. "Sıcak su var diye benim banyoma getirdim. Korkma çıkarsın şimdi." Kalbim daha da hızlandı. Hem heyecandan hem de korkudandı.

 

"Gören olursa yanlış anlar." dedim korkuyla. "Kimse görmez abartma." Kafamı ona doğru kaldırdım. "Ne kadar rahat bir adamsın sen?" dedim sinirle. Korkut dudağını kıvırdı. "Korkacağım bir şey yapmadığımdandır."

 

Kolumu elinden çektim ama bu kez kurtaramadım. Bırakmadı. "Gözlerin hep mi böyle oluyor?" diye sordu. Ona soru sorduğumda bana söylediği şey aklıma gelince ona aynı şekilde karşılık verdim. "Sana ne?" Korkut kafasını salladı. "O kadar dik başlısın ki," Kafamı salladım. "Ee ne olmuş?" Korkut kolumu bıraktı. "Odana git de üstüne başına çeki düzen ver." deyip baştan ayağa bana baktı. O an üzerimdeki kıyafetleri fark edip geriye adımladım. Üzerimde dünkü kıyafetlerim vardı. Saçlarım da her yerden fışkırmıştı.

 

"Gözlerimi açamayınca böylece çıkmışım." derken utanmıştım. Korkut halime bakıp başını salladı. "Benden başka kimse görmedi zaten bir şey olmaz." Senin görmemen gerekirdi Korkut. Ben senden uzak kalmaya çalıştıkça neden hep karşımda sen varsın? Neden her yerden çıkıyorsun Korkut?

 

"Teşekkür ederim." dedim yüzüne bakıp. "Yardım ettiğim için yani." Korkut bir şey demeyip kafasını salladı. "Ben gideyim." deyip arkamı döndüm. Kapıya varınca yavaşça açtım. Kafamı çıkarıp etrafa baktım. Bu banyodan çıktığımın görülmesini asla istemezdim. Banyodan çıktığım gibi koşar adımlarla odama gittim.

 

Kapıdan telaşla girdim. Girmemle Kahraman'ı gördüm. Beni görünce kaşlarını çattı. "Neredesin sen?" Korkuyla kalbim hızlandı. Bu aralara ne çok hızlanır olmuştu. "Ş-şey..

" dedim ama başka bir şey diyemedim. "Seni arıyordum." dedim hızla. Yalan söylemek istemiyordum...

 

"Ben banyodaydım." Kafamı salladım. "Oraya bakmamıştım." diye konuştum. Ses duymayınca orada olacağı aklıma gelmemişti doğrusu. Kötü bir şey yapmamıştım ama Korkut gözlerimi temizledi de diyemezdim. Bu çok ahlaksız bir şeymiş gibiydi.

 

"Üzerini değiştir. Bu halde mi beni aramaya çıktın?" Kafamı eğdim. "Kimse görmez diye..." diye mırıldandım. Ben ne kadar kötü bir insandım da kocama yalan söylüyordum. "Tamam, hadi üzerini değiştir." dedikten sonra odadan çıktı Kahraman. Dünkü gibi yüzü gülmüyordu. Yoksa şüphelenmiş miydi?

 

Kalbim hızlı hızlı atarken dolabı açıp elime ilk geçen elbiseyi çıkardım. Elbisenin rengi kırmızıydı. Onu giydikten sonra da saçlarımı tekrar toplayıp beyaz şalımı başıma taktım. Saçlarımı bu kez önden çıkarmamıştım. Altınlarımı da tekrar taktım. Düm gece uyuyamayıp çıkarmıştım.

 

Hazır olunca odadan çıkıp alt kata indim. Kadınlar mutfakta olmalıydı. Daha sofralar kurulmamıştı. Mutfağa girdiğimde Saniye beni gördü ama gözlerini hızla kaçırdı. Niye böyle bir tepki verdiğini anlayamadım. "Hayırlı sabahlar." diye konuştum. Gülendam abla ile Suzan abla bana gülümsedi. "Hayırlı sabahlar gelin hanım." dediler. Gülümseyerek onlara yardım etmeye başladım.

 

Saniye'nin benden uzak duruşu dikkatimden kaçmazken bunu ona sormayı aklıma not ettim. "Hayırlı sabahlar hanımlar!" diyerek neşeyle mutfağa giren Melike'den başkası değildi. Ona bakıp gülümsedim. "Hayırlı sabahlar." dedim. Diğerleri de aynı cevapları verirken hazırladığımız şeyleri içeriye taşımaya başladık. Eslem de yanımıza gelmişti. Elimdeki örtüyle kadınların odasına girdim. Kayınvalidem ile Nuriye Hala buradaydı.

 

"Hayırlı sabahlar." dedim onları görünce. Yüzümde sahici bir gülümseme vardı. Kimsenin bir suçh yokken ben onlara surat asamazdım. Tek suçlu bendim. Onlar da bana aynı şekilde cevap verince odadan çıkıp mutfaktaki şeyleri azar azar odaya taşıdım. En sonunda sofralar hazır olunca da oturduk.

 

Dün akşam Kahraman ve ben odamıza erken çekildiğimiz için misafirlerin kaçta gittiğini bilmiyordum. Önümdeki şeylerden yemeye başladığımda sofranın sessizliği ilgimi çekmişti. Neden hiç konuşmuyorlardı? Nuriye Hala gözlerime bakıyordu. Bu kadın bana ne zaman baksa tedirgin oluyordum.

 

"Bu akşam yemekleri sen yapasın." dedi bana ithafen. Kafamı salladım. "Yaparım tabi, istediğiniz bir şey var mı?" diye sordum. Kayınvalidem cevap verdi. "Yok kızım her şeyi yer bizim evdekiler." Kafamı salladım. Dün odamda olduğum için yemek yapmamıştım. Ondan olsa gerek bugün benim yapmam istenmişti. Yaptığım yemeklerin lezzetine her zaman güvenirdim.

 

Herkes doyup sofradan çekilince ortalığı toplamaya başladık. Mutfak kapısından bakarken Kahraman'ı gördüm. Odadan çıkmıştı. Ben de mutfaktan çıktım. Evden çıkarken onu yolcu etmem gerekirdi. Ona doğru gittim. Beni görünce gülümsemedi. "Gidiyor musun?" diye konuştum. Kafasını salladı. Köydeki kıraathaneyi işletiyorlardı. Ayriyeten tarla işleri de vardı tabii.

 

"Bir şey mi oldu Kahraman?" diye sorduğumda Kahraman kaşlarını kaldırdı. "Niye sordun?" Derin bir nefes aldım. "Sabahtan beri hiç gülümsemedin çünkü." Kahraman kapıya doğru bir adım attı. "Her an gülümseyecek değilim Belkıs. Yok bir şey." deyip evden çıktı. Ardından şaşkınca baktım. Ne olmuştu birdenbire?

 

İç çekerek mutfağa geri döndüm. O sırada Korkut da odadan çıktı. Bana bakıp fazla durmadan o da evden çıktı. "Gelin hanım bir kahveni içeriz." diyen kayınbabamın sesiydi. Odadan çıkmıştı. "Hemen getiriyorum." deyip mutfağa girdim. Çalışanlardan kahveyi nasıl içtiğini öğrenip kahvesini yaptım.

 

Kahveyle birlikte odadan çıktığımda avludaki sedirde oturduğunu gördüm. Önüne giderek kahveyi tuttum. Kahvesini alıp yüzüme baktı. "Eline sağlık." dedi. Gülümsedim. "Afiyet olsun. Başka bir isteğiniz var mı?" diye sordum. Kafasını salladı. Mutfağa geri döndüm.

 

"Babam herkesin kahvesini sevmez ha. Bakalım seninkini sevecek mi?" deyip güldü Melike. Güldüm. "Güzel kahve yaparım." dedim omuzlarımı kaldırıp. Eslem ile Melike bu halime güldü. Saniye ise bize bakmamıştı bile. Dün bana böyle yakın davranırken bu kıza ne olmuştu?

 

Kahraman'a ne olmuştu? O da dün çok iyiyken bugün değişmişti. Kafamı iki yana sallayıp derin bir soluk çektim içime. "Kim ne sever, akşam için ne yapayım?" diye sorduğumda kızlar evde kim ne severse tek tek saydılar.

 

Akşama kadar mutfaktan çıkmadım. Kimseye de iş yaptırmadım. Hem kafam dağılmıştı hem de çeşit çeşit yemekler çıkarmıştım. Bence beğeneceklerdi. Evde bu kadar çeşitli şeyler yapamazdık. Malzeme olmayınca ne yapılabilirdi ki zaten?

 

Mutfakta uğraşmaya devam ederken duyduğum çığlık sesiyle yerimde sıçradım. Koşarak mutfaktan çıktım. Eslem sedirin üzerine çıkmış çığlık atıyordu. "Ne oldu?" dedim telaşla. Eliyle yeri gösterdi. Gösterdiği yerde böcek vardı. Soluğumu bıraktım. "Aklım çıktı Eslem!" diye kızdım ona. "Benim de çıktı." dedi hâlâ korkarken.

 

Böcek yürüyerek gitmişti. Gülüp mutfağa girdim. Yemeklere son kez bakıp odama çıktım. Sabahtan beri mutfakta olduğum için kokmuştum. Üzerimi değiştirmem gerekiyordu. Odaya girince dolabımın önüne geçip beyaz bir elbise giydim. Beyaz şeyleri giymeyi severdim. Kafama da mavi renginde şal takmıştım. Bu kez saçımı örüp arkama salmıştım. Ensemi yakıyordu çünkü.

 

Odada oyalanmadan aşağı indim. Hava kararıyordu. Az sonra sofraları kurmamız gerekirdi. Aşağı inince hiç girmediğim odalara bakmak istedim. Merdivenin hemen solundaki kapıyı açtım. Burası da oturma odası gibiydi. Fazla bakmaya gerek duymayıp diğer odaya girdim. Bu odada ise hiçbir şey yoktu. Sadece yerde halı vardı.

 

Orada da çıkıp mutfağın kapısının yanındaki kapıyı açtım. Burası bahçeye çıkıyordu. Adımı atıp toprağa bastım. Evin arka tarafını hiç görmediğimden merakla yürüdüm. Yürürken önüme çıkan tavuğa gülümsedim. Kümes vardı. Ve bir de ahır. İnekleri olduğunu bilmediğim için şaşırmıştım. Bu hayvanlara kim bakıyordu acaba? Kokmak istemediğim için ahıra girmeden geri döndüm. Avluya girmek için kapıyı kendime doğru çektim. Bahçeden çıkar çıkmaz ise karşımda Kahraman'ı gördüm. Beni görünce şaşırdı.

 

"Hoş geldin." deyip yanına gittim. "Hoş buldum. Ne yapıyordun arka tarafta?" Kafamı kapıya çevirip geri Kahraman'a baktım. "Merak ettim de." diye yanıtladım. "Hayvanlar var o tarafta." Kafamı salladım. "Evet, gördüm."

 

"Çok acıktım." dedi Kahraman. "Bugün tüm yemekleri ben yaptım." diye çocuksu bir hevesle konuştum. Kahraman'ın bana soğuk davranmasını istemiyordum. "Bakalım elin lezzetli miymiş?" deyip gülümsemesiyle içim rahatladı. Sabah neyi vardı acaba? "Sen elini yüzünü yıka biz sofraları kuralım."

 

Kahraman yukarı çıkarken ben de mutfağa girdim. Suzan abla buradaydı. "Abla sofraları kuralım Kahraman acıkmış." dediğimde Suzan abla kafasını salladı. "Korkut oğlum geldi mi?" diye sordu. "Bilmiyorum." dedim. Onunla ilgili konuşmak dahi istemiyordum. İçten içe istesem de istememem gerekiyordu.

 

Sofrayı kurmaya başlarken kızlar odalarından inmişlerdi. Gülendam abla ile Saniye ise ortada değildi. Belki de arka bahçedelerdi. Sofrayı kurup yemekleri koyduktan sonra oturdum. Acaba yemeklerim beğenilecek miydi? Beğeneceklerine emindim.

 

Yemeğe başladığımızda Nuriye Hala konuştu. "Korkut'la az sonra konuşacağım." Kayınvalidem ona kafasını salladı. "Konuş abla. Ben dersem kabul etmez." Neyden bahsediyorlardı? Merak etmiştim.

 

Merakla onlara baktığım fark edilmiş olmalı ki kayınvalidem gülümsedi. "Korkut'u da baş göz edelim diyoruz. İyi bir kız da var ama Korkut ne der bilemedik." diye açıkladı bana. Ağzımdaki yemekler boğazıma kaçmıştı. Öksürmeye başladım. Daha onunla aynı evde olmaya alışamamışken o ve karısıyla aynı evde nasıl yaşayabilirdim ki?

 

Öksürmeye devam ederken dolan gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Boğuluyordum sanırım ama kalbimin acısı beni ağlatmıştı. Sırtıma vuruyorlardı. Boğazımdaki lokmayı yuttuğumu hissedince hızlı hızlı nefesler aldım. Herkes telaşlanmış bana bakıyordu. "İyi misin kızım?" Kafamı salladım. "Bir anda boğazıma gitti." diye açıkladım. Gözlerimdeki yaşları sildim. Boğuluyor olduğumdan akmamıştı o yaşlar ama onlar bunu hiçbir zaman bilmeyecekti.

 

"Aman kızım dikkatli ol, korkuttun bizi de." dediğinde boğazımı ovarak dudaklarımı kıvırdım. Boğazım acımıştı. Korkut evlenecek miydi? Ben bunu nasıl kaldıracaktım? Doğrusu evlenip evlenmemesi fark etmezdi. İki türlü de asla onunla olamayacaktım. Evliydim...

 

"Su iç." deyip elime su bardağını tutturdu Eslem. Sudan ufak ufak yudumladım. Yemekten bir kaşık daha alamamıştım. Kalbim sızlıyordu. Onun evlenmesini düşünmek bile beni böyle acıtıyorsa evlendiğinde ne yapacaktım?

 

Deliriyor gibi hissediyordum. Canımın acımaması gerekiyordu. Ben evliydim! Bu hisler bana yasaktı. Saçlarımı yolarak bağırmak istiyordum. Bu histen nasıl kurtulacaktım? Kurtulmak zorundaydım. Böyle devam edemezdim. En kısa zamanda bu hisleri def etmek zorundaydım.

 

"Ellerine sağlık kızım." diyen kaınvalideme kafamı sallayıp sofrayı toplamaya başladım. Bu evde ben nasıl yaşayacaktım? Benim durumumda olan insanşar var mıydı acaba? Onlarla tanışıp nasıl dayandıklarını sormak isterdim. Çünkü gerçekten bu dayanılacak gibi değildi.

 

Korkut yerine başka bir adamla evlensem bu kadar zor olmayacaktı ama ben Korkut'un abisiyle evlenmiştim. Her gün yüzünü görüp heyecanlanırken bu beni mahvedecekti. Cihan Ağa denilen adamla evlensem belki de daha iyi olacaktı. Bu durum o durumdan bile kötüydü. Kocam iyiydi ama içinde bulunduğum durum berbattı. Hiç olmazsa başka bir evde yaşasaydık. Ama her şey benim aleyhime işliyordu.

 

Yürürken önümdeki taşın çıkıntısına takıldım. Tökezleyerek ağzımdan kısık bir ses çıkardım. Elimdeki tabaklar yere düşmüştü. Korkarak geriye çekildim. İyi değildim. Hiç ama hiç iyi değildim. Sesi duyan herkes avluya çıkmıştı. Gözlerim doldu. Beni rahat bırakmalarını istiyordum. Bağıra bağıra ağlamak istiyordum.

 

"A-ayağım takıldı." dedim titreyerek. Kayınvalidem yanıma gelip kolunu omzuma sardı. "Kuzum iyi misin sen?" diye sordu. Onun yüzüne baktım. Öyle çok isterdim ki derdimi birisine anlatmayı... Yapamazdım. Kendi kendime iyileşmek zorundaydım. Kimsenin bana yardımı dokunmazdı.

 

Kahraman'a baktım. Endişeyle bana bakıyordu. Yanındaki Korkut ise çatık kaşlarla. Ondan bakışlarımı çekip yere baktım. "Ben iyi hissetmiyorum." dedim başım dönerken. Kayınvalidem de telaşlanmıştı. "Oğlum karını odanıza çıkar." diye Kahraman'a seslendi. Kahraman kolunu omzuma sarıp beni yürütmeye başladı.

 

"Ö-özür dilerim." dedim gözyaşlarımla birlikte. Kahraman yüzüme baktı. "Şş özür dileyecek bir şey yok. Sadece ayağın takıldı." Merdivenlerden onun yardımıyla çıktım. "Banyoya girmek ister misin?" diye sordu. İsterdim ama buna halim yoktu. Kafamı iki yana salladım. Kahraman odaya girince beni yatağa oturttu. Önce başımdaki şalı sonra da altınları çıkardı. "Hadi uzan." dedi. Uzandım. Ellerimi başımın altına koyup dizlerimi kendime çektim.

 

"K-kahraman ben çok yoruldum." deyip iç çektim. "Ne derdin var anlatsan da dinlesem Belkıs." derken yere oturmuş yüzüme bakmıştı. Anlatabilmeyi öyle çok isterdim ki Kahraman ama anlatamam. "Her şey geçecek mi?" diye sordum gözyaşlarım yastığa damlarken. Kahraman yanağımı okşadı. "Geçecek." deyip gülümsedi. "Güven bana çok mutlu olacaksın."

 

Olabilir miydim? Buna hiç inanmıyordum. Korkut ile aynı çatı altında yaşamaya devam ettikçe mutlu olamazdım. "Kahraman, babam beni hiç sevmedi biliyor musun?" diye yattığım yerden onun yüzüne baktım. Gülümsemesi buruklaştı. "Babanın bıraktığı yaraları ben kapatırım Belkıs." Kapatamazsın Kahraman. Her geçen gün yaralarım çoğalıyor. Senin gülen yüzün yarama tuz oluyor.

 

"Babam beni başkasına verecekti." dediğimde uzanarak yanağımı öptü. Titredim. "Ama bak benimle evlisin." Ama ben seni istemedim ki Kahraman...

 

"Eğer babama verdiğiniz para az olsa ben seninle evli olmayacaktım." Kahraman yanağımı okşamaya devam etti. "Unut bunları, geçti."

 

Babamdan çok şu anki halim canımı acıtıyordu. Ama bunu ona anlatamazdım. "Beni niye sevmediler Kahraman?" Kahraman'ın gözleri doldu. Yemin ederim gözleri doldu. "Onlar seni hak etmediler Belkıs." Gülümsedim burukça. "Ben de seni hak etmiyorum." dedim. Kahraman kafasını iki yana salladı. "Sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun."

 

Ben her şeyin en iyisini hak edemezdim? Ben kötü birisiydim.

 

"Özür dilerim Kahraman." deyip gözlerimi kapattım. Kapatsam da yaşlar akmayı bırakmadı. Kahraman'ın nefes alıp verişiyle benim düzensiz iç çekişlerim birbirine karışıyordu. Kahraman'ın nefesini yüzümde hissettim. "Canını acıtan şey bu mu Belkıs?" Ben bu soruya cevap veremezdim. Çünkü tek acıtan şey bu değildi.

 

"Benimle evlenmek isteyip istemediğini sana sordular mı?" Gözlerimi açtım. Sormamışlardı. Sorsalar bile ben onu Korkut sandığım için can ata ata isterdim. Kafamı iki yana salladım. Ne kadar sallayabildiysem tabii. "Seni bana mecbur mu ettiler?"

 

"Bana mecbur edilen en güzel şeysin." diye kısık sesimle konuştum. "Ama ben seni hak etmiyorum." Kahraman bu halime üzüldü. Ben de bu halime üzüldüm. Bu halimi görüp de üzülmyecek insan var mıydı ki?

 

*

Bu eve alışamıyordum. Alışırım, zamanla unuturum desem de yapamıyordum. Bugüm tam iki hafta olmuştu. Bu evde ikinci haftam; evli olduğum ikinci hafta; Korkut ile aynı çatı altında geçirdiğim ikinci hafta...

 

Daha zorlu günler geçirmemiştim. Son ağlayışımdan beri ağlamamıştım. Güçlü durmam gerektiğini fısıldamıştım kendime. Kendime yardımcı olmak istiyorsam dik durmalıydım.

 

Kahraman üzerime titriyordu. O böyle yaptıkça ben kendimden daha da nefret ediyordum. Korkut'u her görmemde kalbim hızlanıyordu. Hızlandıkça kalbimden iğreniyordum. Korkut ile o günden beri bir kez olsun konuşmamıştık. Onun olduğu yerde bir saniye de olsa durmuyordum. İsmi bile kalbimi hızlandırmaya ve kendimden iğrendirmeye yetiyordu zaten.

 

Şimdi arka bahçedeydim. Saat daha çok erkendi. Sanırım ezan bile okunmamıştı. İç çekerek göğe baktım. Hayvanlardan ses gelmiyordu. Sessizlik hoşuma gidiyordu. Tek duyulan ses rüzgardı. O bile huzur veriyordu.

 

Acaba tek başıma olsam daha mı mutlu olurdum? Herkesten uzakta, bir başıma... Korkmaz mıydım? Yalnızlık beni korkutmaz mıydı? Ben böyle korkak bir kızken Korkut'a nasıl âşık olmuştum? İsmi bile korku saçan o adama yüreğimi nasıl kaptırabilmiştim? Ben salaktım. Akılsızın tekiydim.

 

Güçlü bir rüzgar esince saçlarımı tuttum. Uzun saçlarımla birlikte çıkmıştım bahçeye. Saçlarımı toplamamıştım bile. Yere değmesinlee diye de iki göğsümün üzerine salmıştım. Uzun saçlarıma bakmak bile mutlu etmiyordu artık beni. Yemek yiyemiyordum. Zayıfladığıma emindim.

 

"Hep böyle mi devam edecek?" diye konuştum. Dayanamazdım. Böyle devam ederse canıma bile kıyabilirdim. Bir insanın dayanabileceği acı değildi bu. Yol gösterenim olsa belki her şey daha kolay olacaktı ama yoktu.

 

Kapı açılınca başımı sağ tarafa çevirdim. Hiç görmek istemediğim kişiyi gördüm. Neden her yerden çıkıyordu! Yürürken yere bakıyordu. Dibime gelince beni fark etti. Şaşırdı. "Bu saatte ne arıyorsun burada?" Sustum. Konuşmak istemiyordum. "Hava çok soğuk." dedi etrafa bakarak. Öyleydi ama ben soğuğu düşünebilecek bir halde değildim.

 

"Dilini mi yuttun?" Niye konışmaya devam ediyordu? Gitseydi ya. "Korkut sus lütfen." dedim cılız sesimle. Ağlamaktan sesim kısılmıştı neredeyse. Herkes de bunun farkındaydı. Tek istediğim Korkut'a olan sevdamı fark etmemeleriydi.

 

Korkut cevap vermeden gitti. Biraz sonra köpek sesi duydum. Korkut'un köpeği... O köpek bile ne kadar anlamlıydı benim için. Ama anlamlı olmamak zorundaydı.

 

Köpeği görünce bacaklarımı kendime çektim. Köpek yüzüme doğru havladı. Korkut'a baktım. Onun gözleri ise saçlarımdaydı. Sanırım uzun saçlarımı ilk kez görüyordu. Bu bile beni heyecanlandırdı! Kendimden nefret ediyordum!

 

"Kalk odana git. Bu soğukta donacaksın." Yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Donsam üzülmezdim. Hiç olmazsa bu yaşadıklarımdan kurtulurdum. "Ne yaşıyorsun bilmiyorum ama kendini bu kadar salma Belkıs. Babam der ki Allah kimseye taşıyamayacağı yük vermez." Korkut'a baktım. "Ama ben taşıyamıyorum." Korkut köpeğini geriye doğru çekti. "Taşıyorsun, sadece gücünün farkında değilsin."

 

Öyle miydi? Taşıyabileceğim bir yük müydü bu? "Altında eziliyorum." dediğimde Korkut kafasını iki yana salladı. "En büyük dert sende değil, unutma." dedikten sonra gitti. Ardından baktım.

 

En büyük dert elbette bende değildi ama bu dert bana çok büyük geliyordu. Sanki sırtımda tonlarca yük varmış gibiydi.

 

Orada dakikalarca oturdum. Sonra odama döndüm. Kahraman uyuyordu. Boş tarafa oturup onun yüzüne elimi uzattım. Onu seviyordum ama Korkut'u sevdiğim gibi sevemiyordum. "Özür dilerim." dedim. Bunu kaçıncı deyişimdi bilmiyordum. Elimi uzatıp yanağına dokundum parmak uçlarımda. "Affet beni."

 

Duysa asla affetmezdi. Beni kimse affetmezdi. Ama Allah affederdi değil mi? Günah mıydı bu? Kendi.isteğim dışında hissettiğim şeyler için Allah bana kızmazdı ki.

 

Kahraman'ın gözleri yavaş yavaş kıpırdamaya başlayınca yüzüne bakmaya devam ettim. Her zaman bu saatlerde uyanırdı. Gözlerini açınca yatakta oturan beni gördü. "Erkencisin." dedi gülümsemesiyle. "Uyuyamadım." dedim doğruyu söyleyerek.

 

Kahraman yattığı yerden doğruldu. "Bugün ailenin yanına gitmek ister misin?" Sorusuyla birlikte gözlerim açıldı. "Çok isterim." dedim hevesle. Abimi, yengemi ve Musa'yı çok özlemiştim. "Tamam, hazırlan da ben seni bırakayım." Yataktan kalkarak dolabın önüne geldim.

 

Yeşil bir elbise ile beyaz şalı çıkardım. Kahraman'ın önünde giyinmeye alışmıştım. Kahraman bana zorla dokunmasa da başka yerde giyinmeme de izin vermiyordu. "Aileni duyunca yüzünde güller açtı bakıyorum da." diyen Kahraman'a gülümsedim. "Kardeşimi özledim." dedim sadece. Üzerimi giyindikten sonra Kahraman'ın da giyinmesini bekledim. Sonra birlikte aşağı indik.

 

Kayınvalidem bizi görünce gülümsedi. "Hayırlı sabahlar ana." dedi Kahraman. "Size de oğul." deyip bana baktı. Yüzümün gülüyor oluşu onu şaşırtmış olmalıydı. "Belkıs'ı babasının evine bırakacağım. Bir görsün hasret gidersin." dediğinde kayınvalidem başını salladı. "İyi düşünmüşsün." dedi. Evden çıkıp at arabasına bindik. Eve kadar yürümek biraz zor gelebilirdi.

 

Kahraman'a baktım. "Akşam mı gelirsin?" diye sordum. Kafasını salladı. "Akşam yemeğini orada yiyelim mi?" diye sordum. Annemler isterdi çünkü. Kahraman "Olur." deyince gülümsedim. Belki ailemi gördükten sonra daha iyi olurdum. Yani en azından öyle umuyordum.

 

Eve gelince Kahraman ile birlikte at arabasından indik. Kahraman da benimle eve girecekti. Kapıya vurdu üç kez art arda. Kapı çok geçmeden açıldı. Açan kişi abimdi. Beni görünce yüzüne kocaman gülümseme kondu. "Belkıs hoş geldin abim." dedikten sonra Kahraman'a döndü. "Sen de hoş geldin." Kahraman güler yüzüyle abime cevap verdi. Eve girdiğmizde herkesin yüzü gülüyordu. Hatta babamın bile.

 

Musa bana sımsıkı sarılmıştı. "Abla seni çok özledim." Başından öptüm. "Ben de seni çok özledim ablam." Sarılma işimiz bitince oturduk. Kahraman bana baktı. "Ben kalkayım." deyip babama baktı. Babam elini tuttu. "Kahvaltı edelim de öyle git." Kahraman başını iki yana salladı. "İşlerim var, akşam yemeğine gelirim."

 

Kahraman kalkınca ben de peşinden kalktım. Onu yolcu edecektim. Günler sonra ilk kez içimde mutluluk hissediyordum. "Kahraman çok teşekkür ederim." dedim kapının önünde durunca. Kahraman yanağımı okşadı. "Yüzüm gülsün yeter Belkıs." Gülümsemem büyüdü. Çok iyi bir adamdı.

 

"Allah'a emanet ol." deyip kapıyı açtım. Alnımı öpüp gitti. Arkasından gülümserken eve geri döndüm. Babam bana baktı. "Burada mı kalacaksın?" diye sordu. Olumsuz bir şekilde kafamı salladım. "Akşam gideceğim."

 

Babam başka bir şey demezken ben ve yengem mutfağa geçtik. Daha kahvaltıyı yapmamışlardı. Yengem beni süzdü. "Kız sen zayıflamışsın." dedi şüpheyle. Yengeme derdimi anlatmak isterdim ama kimseye güvenemiyordum. "Evliliğe alışamadım, ondandır."

 

"Kocan iyi mi?" diye sordu yengem. Gülümsedim. "Allah razı olsun, çok iyi." Kahraman kadar iyi bir adama asla denk gelmemiştim. Abim bile bu kadar iyi ve anlayışlı değildi. Kahraman iki haftadır benimle yan yana yatıp uyuyordu ve ağzından kötü bir söz duymamıştım. "Aman maşallah maşallah." derken kolumu okşadı yengem.

 

Bu koluma olan her temasta Korkut'u hatırlıyordum...

 

"Yengem bir şey demem lazım benim sana." dediğinde korktum. Endişeli gözüküyordu. Mutfağın dışına doğru baktı. "Şu Bekir midir nedir var ya, bir şeyler diyormuş." Korkuyla kalbim sıkıştı. "Ne diyormuş yenge korkutma."

 

Yengem elimi tuttu. "Senin öncenen kayınınla görüştüğünü söylüyormuş." Duyduğum şeyle yüzüm bembeyaz olurken geriye adımladım. Bu duyulursa hiç iyi olmazdı. "K-kim dedi yenge?" diye sordum titreyerek. "Dün Şüheda geldi de ondan duydum." Şüheda abla ile Bekir'in ablası yakın arkadaşlardı.

 

"Yenge bu yalan. Duyulmasın, biterim ben." Yengem kollarını bana sardı. "Ben kimseye diyemedim ama sen kocana söyle kapatsın ağzını."

 

Bunu Kahraman'a diyemezdim. Desem desem ancak Korkut'a diyebilirdim.

*

Belkıs, sana içim gidiyor güzelim...

 

Bölümü beğendiniz mi?

 

Bol bol yorum yapın lütfen. Morale ihtiyacım var. ❤

 

Sizi seviyorum.

Bölüm : 26.12.2024 21:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...