
Kına gününün yorucu geçeceğini elbette düşünmüştüm ama sırtıma giren ağrılar yüzünden yatmak zorunda kalacağımı düşünmemiştim.
Sabahtan beri gelen misafirler ve evle ilgileniyordum. Ağır hiçbir şeye elimi sürmesem dahi ayakta durmak bile beni yoruyordu. Kına gecesine hazırlanmak için odama çıkmıştım yaklaşık yarım saat önce.
Odaya girdiğim andan beri yatağımda uzanıyordum.
Ciddi manada sırtım çok ağrıyordu. Bu ağrı yüzünden kalbim korkuyla sızlıyordu. Bebeğime bir zararım dokunacak diye korkuyordum.
Keşke Korkut'u dinleyip bugün sadece otursaydım...
"Seni yordum değil mi?" Elimi hafifçe belirginleşmiş karnıma koyarak konuştum. Konuşunca gözlerim dolmuştu. "Bu kadar yorulacağımı düşünemedim bebeğim. Yorulan sadece ben olmalıyım, sen niye yoruluyorsun ki?"
Belimdeki ve sırtımdaki bu ağrı normal miydi? Anormal bir şey yoktu değil mi? Kayınvalidem dışında kimseye bunu soramazdım ama şu anda aşağıya inip onu bulabilecek bir güce sahip gibi hissetmiyordum.
"Baban bana çok kızacak." diyerek konuşmaya devam ettim.
Keşke şu an yanıma gelseydi. Kızacak olsa bile şimdi kocamı yanımda istiyordum. O yanımda olursa bu kadar korkmazdım, biliyordum.
Burnumdan derin bir soluk çekip yerimden hafifçe doğruldum. Salık saçlarım her yerimi sarmış durumdaydı. Elimin birini belime koyup yüzümü buruşturarak tamamen doğrulduktan sonra sırtımı yatak başlığına yasladım.
Bebeğimle alakalı değildi. Sadece yorgunluk ağrısıydı bu. Korkmama gerek yoktu. Sakin olmam lazımdı.
Kalbim bu denli hızlı atarken nasıl sakinleşebilirdim ki?
Yaklaşık beş dakika kadar öyle oturduktan sonra yataktan kalktım. Minik adımlarla odanın kapısına vardım. Kayınvalideme ihtiyacım vardı. Onunla konuşup içimi rahatlatmam lazımdı.
Korkudan yalnızca yüreğim değil bacaklarım da titriyordu. Bu da yürürken zorlanmama sebep oluyordu.
Zorlansam bile yürümeye zorladım kendimi. Odanın kapısına ulaşınca hızla kapıyı açtım.
Hiç düşünmeden dışarı doğru bir adım attım ama kafam bir şeye çarptı. Sarsıntıyla geriye düşüyordum lakin kollarımdan sıkıca tutuldum. Tutan kişiye baktım. Gördüğüm gözlerle anında gözyaşlarım akmaya başladı.
"Korkut..." diye ismini fısıldadım.
Aşık olduğum kara gözleri endişe ile harmanlandı hemen. "N'oluyor Belkıs?" Bedenime baştan aşağı bakarak konuşmuştu. "Bir şey mi oldu, neden ağlıyorsun sen?"
Onu korkutmuştum.
"Canım acıyor." Başımı göğsüne yasladığımda kollarımdaki ellerini sırtıma götürüp iyice kendine yasladı beni.
Sırtımı okşadı usulca. "Canın neden acıyor? Biri bir şey mi dedi?"
"Öyle değil." Burnumu sesli bir şekilde çektim. Zırıl zırıl ağlıyordum. "Belim ağrıyor, sırtım da ağrıyor."
Korkut sanki bunu duymayı bekliyordu. Yere yığılacak gibi ona yaslanan bedenimi hızla kucağına almıştı.
Kafamı mümkünmüş gibi göğsüne daha da bastırdım.
Birkaç büyük adımla yatağa ulaştı. Eğilerek beni bırakmak istediğinde kollarımı sıkıca boynuna sardım. "Bırakma beni."
Ondan biraz bile uzaklaşmak istemiyordum. İçimden sadece ona sarılarak ağlamak geliyordu.
Korkut dediğimi ikiletmeden yatağa kendisi oturdu. Ben de kucağındaydım. Ona sarılmış bir halde duruyordum.
"Ağır bir şey mi kaldırdın? Neden belin ağrıyor?" Gayet sakin bir sesle konuştuğunda yaşlı gözlerimi onun yüzüne çevirdim. "Yok. Elime su bardağı bile almadım Korkut, yemin ederim"
"Tamam, ağlama bu kadar." Belimdeki elini çekip yanaklarımdaki yaşları sildi. Diğer eliyle de belimi okşuyordu.
Benim gibi korkmamıştı. Bebeğimize bir şey olmasından endişelenmiyor muydu? Tek korkan ben miyim diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.
İçli bir nefes çekip başımı tekrar göğsüne bastırdım. Onun göğsünde küçük bir çocuk gibi dakikalarca ağladım. O da sabırla belimi okşaya okşaya ağlayışımın bitmesini bekledi. Arada sırada şakaklarımı öpüyordu ki bu her seferinde iç çekmeme sebep oluyordu.
"Belkıs." İsmimi söylediğinde ona dikkat kesildim. "Canın acıyor mu hâlâ?" Düşünmeden kafamı salladım.
"Bebeğimizin de acıyor mudur?" Sesim kırıldı. Bunu düşünmek acımı daha da artırıyordu.
"Güzel gözlüm..." diye o da iç çeker gibi konuştu. Başımı usulca kaldırıp iltifat ettiği gözlerimle alttan alttan ona baktım.
"İyisin, iyisiniz. İkinizin de canı acımıyor. Ağlama artık kurban olayım." Başını eğip sağ gözümden öptü. "İyisin." Yanağımdan öptü şimdi de. "İkiniz de çok iyisiniz." Daha da eğilip boynumdan öptü. İçine de derin bir soluk çekti.
"Acıyor ama." diye mırıldandığımda başını boynumdan kaldırıp gözlerime baktı. "Acısa böyle kucağımda oturamazdın güzel karım benim. Korkmuşsun belli ki."
Güzel karım mı?
Bana ilk defa böyle hitap ediyordu.
"Eğer canın acısaydı böyle olmazdın. Senin canın acısaydı ben böylece odada oturur muydum? Sakinleş şimdi. İyisin, hiçbir yerin acımıyor."
Bedenimi nasıl benden daha iyi bilebilirdi ki? Acıyordu işte. Acımasaydı böyle çok korkar mıydım?
"Kendi vücudunu dinle Belkıs. Eğer bir acı hissediyorsan söyle bana." dediğinde sessiz kalarak sırtıma ve belime odaklandım. Acıyor sansam da acımadığını fark ettim. Kaşlarım çatıldı. "Ama odaya girdiğimde ağrısından iki büklüm olmuştum."
Kafasını sallayıp yüzüme eğildi tekrar. Öne doğru büzülmüş dudaklarımdan öptü sertçe. "O an ağrıdı demek ki. Bak şimdi bir şeyin yok."
Sırf korkum yüzünden mi bu kadar ağlamıştım yani ben?
"Bebeğimiz acı çekiyor zannettim Korkut." Kafamı kaldırarak bana bakan yüzüyle dip dibe geldim. Gülümsedi. Gülümseyişi bile güvende hissetmeme sebep oluyordu.
"Eğer istersen doktora gidelim mi? Gider geliriz kına yakılana kadar." Çok sakindi. O sakinse korkulacak bir şey yoktu. Olsaydı zaten bana sormadan çoktan beni hastaneye götürüyor olurdu.
"İstemiyorum." Yerimde biraz kıpırdanıp başımı omzunun hizasına getirdim. Bu kez başımı omzuna yasladım. "Biraz daha sana sarılmak istiyorum." Sesini çıkarmadan sarılışıma karşılık verdi. Dakikalarca ona sarılarak bekledim. Gerçekten de ne belim ne de sırtım ağrıyordu. Kendimi korkutmuştum sadece.
"Bana kalırsa odadan hiç çıkmayalım derim ama hava kararmadan kınayı yapmak gerekir. Üzerini değiştirip aşağı inmen gerekiyor." Aramızdaki sessiz sarılmayı Korkut'un sözleri kesmişti. Söylediklerinde haklı olduğunu bildiğimde başımı usulca onun omzundan kaldırdım. Gözlerine bakmak için başımı ona doğru çevirdim. "İyisin, değil mi?" diye sordu gözlerime bakarak. Kafamı salladım.
Bana gülümsedi. Gülümseyişi gözlerine kadar ulaştı. "Bebeğimizin canı acımayacak Belkıs. Bir daha bu kadar korkma tamam mı? İkiniz de hep iyi olacaksınız." Ona güveniyordum. Öyle diyorsa öyle olurdu.
Kollarımı onun bedeninden ayırıp kucağından kalktım. Ayağa kalkınca tekrar belime ve sırtıma tüm dikkatimi verdim. Ağrım yoktu. İçime derin bir nefes alıp verdim. "Üzerimi giyeyim ben." deyip dolaba döndüm. Üzerime giyeceğim kıyafetim belliydi. Dolabı açıp içinden koyu mor renkteki elbisemi çıkardım.
Elbisemi biraz kaldırıp gözlerimle kontrol ettim. İki gün öncesinden hazırlayıp buraya koymuştum ama yine de üzerinde leke olup olmamasını kontrol etmem lazımdı. Elbisenin temiz ve düzgün olduğuna emin olunca arkamı dönüp yatağa yaklaştım.
Elbisemi yatağın üzerine bırakıp Korkut'a döndüm. Ona bakmamı bekliyormuş gibi anında konuştu. "Bu elbise sana olacak mı?" Karnıma bakarak konuştuğunda dudaklarım iki yana kıvrıldı. Normalde bunu dese kilo aldığımı kafaya takabilirdim ama şu anki derdi dar bir şeyler giymemden hoşlanmamasıydı. İlk evlendiğimiz zamanlarda da kırmızı elbisemi giydiğimde böyle huysuzluk etmişti.
"Oluyor. Şimdi giydiğimde görürsün." diye keyifle konuştum. Gebe değilken aldığım bir elbiseydi. Bu yüzden bedenimi sıkıca sarıyordu. Korkut bunu giydiğimde kesinlikle sinirlenecekti. Onun beni kıskanarak sinirlenmesinden garip bir şekilde zevk alıyordum. Bu yüzden de ne olursa olsun bu elbiseyi giyecektim.
Üzerimdeki kıyafetimi çıkarıp az önce dolaptan çıkardığım elbisemi giydim. Bu elbise uzun kollu, düz ve dar etekliydi. Etek kısmı dar olduğundan belimi de sıkı bir şekilde sarıyordu. Şimdi bir de karnım olduğu için normalden daha da dar gözüküyordu. Belimden üst tarafı da dardı tabii. Elbisenin bol duran hiçbir yanı yoktu. Boyun kısmı köprücük kemiklerimin başlangıcını gösterecek şekildeydi. Yani çok açık bir yakası yoktu.
Üzerime geçirdiğim elbiseyi elimle düzelterek aynanın karşısına geçip kendime baktım. Elbisemin boyu diz kapaklarımdan bir el kadar aşağıdaydı. Eskiden biraz daha uzun dururdu ama sanırım karnım birazcık yukarı çekilmesine sebep olmuştu.
Aynada gördüğüm görüntü hoşuma gitmişti. Elimi belli olan karnıma atarak okşadım. Hafifçe sol tarafa doğru dönerek karnıma baktım. Bebeğimin varlığını böyle görmek hoşuma gidiyordu. Karnıma bakarken gözlerim dar elbisem yüzünden belli olmuş olan kalçama kaydı. Eskiden böyle gözükmediğime emindim. Gebe olmak sanırım sadece karnımdan kilo almama sebep olmuyordu.
"Belkıs."
Ben kendimi incelemeye dalmışken Korkut kalkıp yanıma gelmişti bile. Başımı ona doğru çevirdim. Gözlerinde sinirden oluşmuş parıltılar vardı. "Bu elbiseyi giymeyeceksin." Giyecektim.
"Neden? Yakışmadı mı?" diyerek aynaya tekrar döndüm. Yan duran bedenimi tamamen aynaya doğru çevirdim. Korkut arkamda duruyordu. Kaşları hafifçe çatılmış bir şekilde aynadaki aksime bakıyordu. "Olmamış Belkıs. Hem bebeğimiz böyle dar bir kıyafetin içinde rahat edemez."
Söyledikleri sesli bir şekilde gülmeme sebep olmuştu. "İncecik bir kumaş mı rahatsız edecek onu?" dedim gülüşlerimin arasında. Korkut bana biraz daha yaklaşıp kolunu karnıma doğru sardı. Sırtımı göğsüne yaslayıp enseme dudaklarını bastırdı. "Bir sürü güzel elbiselerin varken bunu mu giyeceksin?" Dudaklarını ensemden uzaklaştırırken konuşmuştu.
"Bu elbisem de gayet güzel. Hem ben çok beğendim Korkut." Karnımı usul usul okşamaya başlamıştı. "Ben sevmedim. Bedeninin bu kadar gözler önüne serilmesinden hoşlanmıyorum." Sert konuşmak yerine suyuma giderek konuşuyor olması kalbimin sıcacık olmasını sağlıyordu. Benim için bazı huylarını değiştiriyordu.
"Kına gecesi bugün. Sadece kadınlar olacak." Eğilerek yanağımı öptü bu kez. Minik minik üç öpücük bırakmıştı. "Olsun. Ben yine de böyle giyinmeni istemiyorum." Konuşur konuşmaz yanağımı tekrar öptü. Zaten konuşurken de dudakları yanağımdaydı.
"Hiç boşuna dil dökme." diyerek kollarının arasında ona doğru döndüm. "Bugün bu elbiseyi giyeceğim." Korkut belimdeki elini saçlarımın üzerine getirip yavaş yavaş okşadı. "Kocanın lafını dinlemeyeceksin yani, yine." Kafamı gülümseyerek salladım. "İyi bakalım Belkıs Hanım. Bugün de dinleme sözümü." deyip geriye bir adım attı.
"Bu elbiseyi bugün son giyişin olacak. Bir daha giymek için bu elbiseyi bulamayacaksın, haberin olsun." Tehdit eder gibi konuştuğunda söylediklerini fazla umursamayarak aynaya tekrar döndüm.
Elbiseyi son kez ellerimle düzeltip saçlarımı taramak için tarağımı elime aldım. Saçlarımı tararken gözlerim aynadan yüzünü gördüğüm kocamdaydı. Yatağa oturmuş beni izliyordu. Daha doğrusu elbiseme ters bakışlar atıyordu.
Saçlarımın tamamını tarayınca gözlerime sürme çekip aynanın önünden çekildim. Beyaz şalımı kafama attığımda hazır olacaktım. Tabii öncesinde biraz Korkut ile uğraşacaktım.
"Güzel oldum mu?" Önüne geçip ellerimi iki yanıma açarak yüzüne baktım. Kafasını kaldırarak yüzüme baktı. "Hayır." Dudaklarımı kıvırarak kaşlarımı kaldırdım. "İnsan karısına öyle der mi?"
"İnsan kocasının istemediği şeyleri de giymez." Gülüp ona yaklaştım. Karnım yüzüyle aynı hizada duruyordu. "Ben değil, bebeğim bu elbiseyi giymek istedi." Söylediğim şeyle birlikte Korkut'un bakışları hayretle bana döndü. "Her şeyin suçunu karnındaki bebeğe mi atacaksın sen?"
Omuzlarımı silktim. Karnımda taşıyorsam bazı suçları üstlenmesi gerekiyordu değil mi?
"Güzel oldum değil mi?" diye sorumu tekrarladım. Ne olursa olsun bana güzel birkaç söz söylemesini istiyordum. Buna ihtiyacım vardı.
Korkut gözlerimdeki sinir dolmuş bakışlarını gözlerimden ayırıp bedenimi yavaşça baştan aşağı inceledi. O beni incelerken ben de yavaşça etrafımda döndüm. Dudaklarımda keyifli bir tebessüm asılıydı.
Gözleri gözlerimi tekrar bulduğunda bakışlarındaki sinirin yok olduğunu gördüm. "Güzelsin." Tebessümüm duyduğum tek kelime ile büyüdü.
"Ne giyersen giy güzelsin. Bunun elbiseyle alakası yok. O yüzden üzerini değiştir." Sesli bir şekilde gülerek ona doğru eğildim. Dudaklarımı sağ yanağına bastırıp geri çekildim.
Mutlu hissediyordum.
Dakikalar önce ağlayan ben değilmişim gibi üzerimde çok büyük bir mutluluk vardı.
"Altınlarımı takmalı mıyım?" Kollarıma bakarak konuştum. Altın takmaktan çok hoşlanmadığım için hepsi de kayınbabamın kasasının içerisindeydi. Eğer takacaksam o bana verirdi. Evlendiğimden beri altınları taktığım zamanların sayısı da bir elin parmaklarını geçmezdi.
"Takmak istiyorsan alıp geleyim." derken oturduğu yerden kalktı. Başımı geriye atarak yüzüne baktım. "Aslında takmak istemiyorum ama-" Sözümü keserek konuştu. "Takmak istemiyorsan takma. Kendini boş yere ağırlıklarla yorma."
Gülümseyerek başımı salladım. Takacağım altınların ağırlığı elbet beni yormazdı ama Korkut bazı şeyleri abartabiliyordu.
"Sen üzerini değiştirecek misin?" diye sordum. Sabah giydiği kıyafetler üzerindeydi. Korkut benden bir adım uzaklaşarak üzerine bakış atıp bana döndü. "Değiştirmeme gerek var mı?" diye sordu. Kıyafetlerine bakarken başımı iki yana salladım. Üzerindeki gömleği de pantolonu da daha ilk kez bu sabah giymişti. Tertemiz ve düzgün göründüğü için değiştirmesine gerek yoktu.
"O zaman çıkalım mı artık odadan?" Ona biraz daha yaklaşarak aramızdaki boşluğu kapatırken konuşmuştum. "Saçların." Diye uyarır gibi konuştuğunda sesli bir şekilde gülmekten kendimi alıkoyamadım. O kadar da kendimi aşmış değildim. Şalımı takmadan tabii ki çıkmazdım bu odadan. Yine de Korkut'u sinirlendirmek çok ama çok hoşuma gidiyordu.
"Bugün acaba şalımı takmasam mı?" Korkut'un kaşları gözlerimin önünde çatıldı. Dediklerimi hemen ciddiye almıştı. "Belkıs kızdırma beni." Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerine birkaç saniye sessizlik içinde baktıktan sonra dudaklarımı araladım. "Zaten saçlarımın önü gözüküyor, arkadan da saldığım saçlarım gözüküyor, neden tamamen açamıyorum?"
Bu sorduğum soru küçüklüğümden beri düşündüğüm bir şeydi aslına bakarsak. Her ne kadar şu an Korkut'la uğraşıyor olsam da aklımda hep bu soru vardı. Annem de ablalarım da hep böyle kapatırdı başını. Lakin kayınvalidem tek bir saç telini bile göstermezdi. Dinimizde olanın kayınvalidem gibi örtünmek olduğunu biliyordum ama buna rağmen ailemdeki kimse öyle örtünmezdi. Bizim bu örtünme şeklimiz neredeyse köyün yarısında aynıydı. Neden böyle bir örtünme şekli vardı bilmiyordum.
"Beni sinirlendirip günü mahvetmemi istemiyorsan daha fazla üsteleme bu konuyu Belkıs. Bak elbisene bir şey demiyorum ama o saçlarını tamamen açık bir halde görürsem inan bana bozuşuruz." Ciddi bir şekilde konuştuğuna göre sanırım kocamı gerçekten de sinirlendirmiştim.
"Şaka yapıyorum." Diye uzatarak konuşurken kollarımı boynuna sardım. "Seni sinirlendirmek için demiştim sadece." Açıklama yaparken gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Her ne kadar sinirli olsa da ona dokunduğumda bedenindeki gerginliğin yavaş yavaş yok olduğunu biliyordum, hissediyordum.
Burnundan içeri derin bir soluk çekip dudaklarını alnıma bastırıp uzun uzun öptü. "Kalbini kırabileceğim bir duruma da gelebiliriz, biliyorsun değil mi? Beni yıllardır tanıyorsun. Ben çok da sabırlı birisi değilim."
Kafamı iki yana sallarken gülümsedim. "Eskisi gibi değilsin." Dedim mutlulukla. Eğer eskisi gibi olsaydı bunları demeye cesaret bile edemezdim zaten. "Beni kırmayacağını biliyorum."
"Sen yine de çok üstüme gelme." Derken sesi güler gibi çıkınca ben yine sesli gülmüştüm. "Tamam." Dedim gülüşlerimin arasında da.
Korkut'un kollarının arasından sıyrılıp aynanın karşısına geçtim. Başıma şalımı atıp saçlarımı düzelttim. Saçlarımı açık bıraktığım için Korkut yine huysuz bir suratla bakıyordu ama özel günlerde bu kadarcık süslenmeme laf edemezdi.
"Hazır mısın?" Sesindeki huysuzluk anlayamadığım bir şekilde beni mutlu etme etkisine sahipti. Korkut tarafından kıskanılıyor olmak hoşuma gidiyordu sanırım. Yani bunun başka bir açıklaması olamazdı. Korkut'tan gelen her şeyi seviyordum gerçekten de.
"Hazırım." diyerek gülümsedim. Sonra birlikte odamızdan çıkıp avluya indik. Korkut ile yan yana yürüyor olmam tam böyle anlarda mutlu ediyordu beni. Çünkü bize bakan birçok gözde eski hallerimi hatırlıyordum. O gözler bana Korkut'la asla yan yana böyle mutlu bir şekilde yürüyebikeceğimi dahi hayal edemediğim günleri hatırlatıyordu.
Şükürler olsun ki o günler geçmişti, çok eskide kalmıştı.
"Ben bir Melike'ye mi baksaydım?" diye mırıldanarak Korkut'a döndüm. O da bedenini bana çevirdi. "Yanında birsürü insan vardır onun zaten. Sen içeri girip anamın yanına otur. Biri bir şey isterse de kocam izin vermiyor de."
Son cümlesine kadar dikkatle onu dinliyordum ama son cümlesiyle birlikte gülmeye başlamıştım. Ben gülmeye başlayınca fark edilmeyecek bir şekilde gülümsemişti. Bunu tek fark edenin ben olduğuna emindim.
Sahi, şu an etrafımızdaki herkesin gözü bizdeydi değil mi?
Bunun bilinciyle yüzümdeki gülüşü büyük bir tebessüme bıraktım. "O zaman gidiyorum ben." Sessizce konuştum. Korkut başını salladı. "Kendini çok fazla yorma."
Ona son kez gülümsedikten sonra kayınvalidemin yanına gittim. Odaya girdiğimde birkaç göz bana dönmüştü. O gözlerden birisi de kayınvalidemdi. Beni baştan aşağı süzüp gülümsedi ve geri yanındaki kadına döndü.
Gözüme tanıdık gelen birilerinin yanına oturup onlarla sohbet etmeye başladım. Korkut'un dediğini yaparak hiçbir iş yapmadım. Erkek tarafı gelene kadar odadan çıkmayı bırak oturduğum yerden bile kalkmadım. Kimse de bir şey demedi.
Erkek tarafı geldiğinde onları karşılamak için hemen yerimden kalkıp avluya çıkmıştım tabii. Evin gelini olarak bunu yapmam gerekiyordu. Kayınvalidem gelen kadınları büyük odaya alırken ben de damadımız ve yanındaki birkaç erkeğe geçebilecekleri odayı göstermiştim. O esnada da kocamı görüp hızlanan kalbimle mutlu olmuştum. Korkut beni fark etmemişti ama ben onu görmüştüm.
Gelen misafirlerin yanına gitmek yerine Melike'nin yanına gitmeyi tercih ettim. Merdivenlerden hızlı adımlarla çıkıp Melike'nin odasının olduğu yere gittim. Odanın önünde birkaç çocuk vardı. Merakla kapının önünde gezinmeleri gülümsememe sebep olmuştu. Çocukların gelin görme merakı hep tatlı bir his bırakırdı bende. Şimdi bir de karnımda bebeğim varken daha da tatlı gözükmüşlerdi gözüme.
Çocuklar beni görünce hemen kapının önünden ayrıldılar. Kızacağımdan korkmuş olmalılardı. Oysaki ben böyle şeyler için kızacak birisi değildim. Tabii onlar beni tanımıyorlardı. Herkes gibi olduğumu düşünebilirlerdi.
Melike'nin odasına girdim. Odaya girmemle içerideki gözler bana döndü. "Geldiler." Sevinç dolu bir sesle konuştuğum an Melike ayağa kalktı. "Ne olacak şimdi? Çıkayım mı odadan? Ne yapacağım?" Aceleci tavrına gülümserken yanına yaklaştım.
"Senin odadan çıkmana daha var. Daha misafirlerin karnını doyurmak gerek. Ondan sonra kına gecemiz başlayacak, sen o zaman çıkacaksın odadan." Diyerek bildiklerimi ona aktardım. Sonra aklıma gelen şeyi ekledim. "Ama birazdan kayınvaliden yanına gelebilir."
Benim kınamda odama kayınvalidem gelmemişti, ben odamdan çıkmıştım. Lakin burası bir konak olduğu için Melike'nin üzerinde kına elbisesi ile aşağı inip ardından geri odasına çıkması hoş karşılanmayabilirdi. Ben odamın kapısından çıkıp kayıvalidemin elini öpüp hemen odama girmiştim. Herkes beni görmemişti. Melike aşağı inse onu görmeyen kalmazdı. Bu yüzden birazdan kayınvalidesinin odaya geleceğine emindim.
Söylediğim son şey Melike'yi daha da heyecanlandırdı. Ve ben bir kez daha bir insanın sevdiği kişiyle evlenmesinin ne denli önemli olduğunu anladım. Severek evlenmeyen hiç kimse bu gibi heyecanlar yaşamazdı. Yaşasa da bu kadar fazla olmazdı. Melike hem heyecanlı hem de mutluydu. Çok ama çok mutluydu.
"Sen karnını doyurdun mu?" diye sorduğumda ondan önce Eslem bana cevap verdi. "Az önce getirdim, yedi." Kafamı salladım yalnızca. Sanırım bu odada başka bir işim kalmamıştı.
"Ben misafirlerin yanına geçeyim tekrar. Seni odadan çıkaracağımız zaman gelirim." Aldığım yanıt sadece heyecanla sallanan bir baştı.
Kapıya dönüp dışarı çıkmak için kapıyı açmamla karşılaştığım yüz tüm keyfimi kaçırdı. Güllü tam karşımdaydı. Bu kızı evimde görmeye katlanamıyordum. Evimize son gelişinde kayınvalidemden yediği tokat yüzünden midir bilmiyorum ama artık bana hiçbir şey demiyordu. Yine de bu ondan rahatsız olmama engel değildi. Üstelik sadece rahatsız da olmuyordum, nefret ediyordum.
Güllü'nün yüzüne daha fazla bakmak istemediğimden hızlı yanından geçip gittim. Merdivenlerden dikkatli bir şekilde inip kayınvalidemin ve damadın ailesinin olduğu odaya girdim. Zaten herkese eve geldikleri an 'hoş geldiniz' dediğim için tekrar böyle bir muhabbete gerek yoktu.
Melike'nin kayınvalidesi sanki beni bekliyormuş gibi ben içeri girdiğim an oturduğu yerden kalkmıştı. "Ben bir gelin kızımızın yanına gideyim." Derken kayınvalideme bakmıştı. Kayınvalidem de bu sözleri duyar duymaz hemen ayağa kalkmıştı. "Buyur gidelim birlikte." Deyip eliyle kapıyı, dolayısıyla kapıda dikilen beni, gösterdi.
Onların geçmesi için kapıdan çekilip avluya çıktım. İkisi merdivenlere doğru giderken ben de o sırada kapıdan giren kişileri görüp oraya döndüm. Gelen annem ve yengemdi. Onları görünce yüzüme istemsizce bir gülümseme yayıldı. Her ne kadar aramızda büyük bir sevgi olmasa da insanın ailesini görmesi iyi geliyordu.
"Ana hoş geldiniz." Hemen onlara doğru yürüyüp ikisine de sarıldım. Yengemin elinden tutmuş yürüyen yeğenime de eğilip büyük öpücükler verdim. "Hoş bulduk kızım." Annem konuşurken gözleri karnıma kaymıştı. Karnım belli oluyordu ve bu annemin karnımın belli oluşunu ilk görüşüydü.
"Karnın büyümeye başlamış." Bana biraz yaklaşarak söylediği sözler gülümsememi büyüttü. "Gün geçtikçe büyüyor." Annem alışkın olmadığım bir gülümsemeyle gözlerime baktı. Bu bakış hiç alışmadığım bir şekilde mutluluk doluydu. Annem bize gülümsese de bu pek gözlerine ulaşmazdı. Oysaki şimdi gözlerinde mutluluğu hissediyordum.
"Rabbim sağlıkla kucağına alıp büyütmeyi nasip etsin." Duasına büyük bir aminle cevap verdim. Yengem de benzer sözler söyleyince ona da aynı cevabı verdim. Sonra ikisini de oturabilecekleri yerlere götürdüm.
Odada oturmak istemediğimden tekrar avluya çıktım. Avluda bir sürü sedir vardı bugün. Gelen misafirlerin oturabilmesi için koymuştuk. Kına da avluda yakılacağı için burası oldukça kalabalık olacaktı.
"Abla!" Bana seslendiğine emin olduğum ses heyecanla kapıya döndürdü beni. Musa kapıdaydı. Kınaya erkekler gelmediğinden içeri girmemiş olmalıydı. Annem ya da yengem Musa'dan bahsetmemişlerdi.
Koşar adımlarla kapıya gidip artık benden daha uzun olan kardeşime sımsıkı sarıldım. "Kuzum." diye fısıldadım sarılırken. Yanaklarını öpüp yüzünü avuçlarım arasına aldım. "İyi ki geldin ablam." Musa'ya olan sevgim ne olursa olsun asla azalamazdı. Her görüşümde içimdeki özlemin büyüklüğünü hissediyordum ve ağlayasım geliyordu. Elimde olsa Musa'yı yanıma alıp onunla aynı çatı altında yaşardım.
"Abla tamam, yeter ya." Kafasını benden çekip kollarını da benden ayırıp etrafına baktı. "Çocuk sever gibi seviyorsun." Konuşmasına şaşırarak baktım. "Çocuksun sen zaten." Hayretle konuştuğumda omuzlarını silkti. "Sana öyle geliyorum. Kocaman delikanlı oldum artık. Böyle çocuk sever gibi seversen kimse ciddiye almaz beni." derken üzerindeki gömleği düzeltiyordu.
Büyümüş gibi tavırlara girmiş olması beni istemsizce duygulandırırken gözlerimin doluşunu engelleyemedim. Küçük kardeşim gittikçe daha da büyüyordu. Doğuşunu bildiğim birisinin böyle büyümesi beni her halükarda duygulandırırdı ama şimdi daha da duygusaldım. Çünkü her şeyi bebeğimle bağdaştırıyordum. Bebeğim de gözlerimin önünde böyle büyüyüp boyumu aşacaktı.
"Abla gözünü seveyim niye ağlıyorsun ya? Ağlayacağın bir şey demedim ki." Musa'nın isyan eder gibi konuşmasıyla kafamdaki düşünceleri atıp gözlerine baktım. "Duygulandım sadece." Deyip gözlerimi kırpıştırdım. Ağlarsam gözlerime çektiğim sürmem akardı. O yüzden ağlamamam gerekiyordu.
Musa'nın yanaklarını son bir kez daha parmaklarımla okşayıp geriye çekildim. "Gözümde her zaman küçük bir çocuk olacaksın ve ben her zaman seni çocuk sever gibi seveceğim." deyip güldüm. "İzin vermiyorum artık." diye inatla konuştu. Onu hiç umursamadan geçiştirir gibi başımı salladım.
Lafı değiştirerek aklımdaki soruyu sordum. "Nereye gideceksin buradan?"
Musa saçlarını karıştırıp gözlerini benden kaçırınca şüpheyle yüzüne baktım. Bu hareketinden anladığım üzere bana yalan söylemek üzereydi. Ne zaman yalan söylese anlardım çünkü her yalanında ona eşlik eden bir abla olmuştum. Haliyle bana yalan söylediğinde de bunu anlıyordum.
"Öyle meydana arkadaşlarımın yanına gideceğim." Kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktım. Kafamı da usulca salladım. "Sonra ne yapacaksın?" Musa tekrar saçlarına dokunup gözlerini kaçırdı. "Oradan da eve geçerim abla, ne yapacağım?"
Kesinlikle yalan söylüyordu.
"Üzerini de pek güzel giyinmişsin bugün. Arkadaşlarınla görüşürken böyle özenir misin sen?" Üzerindeki gömleği ve pantolonu bayramda seyranda giyilecek türdendi. Musa bu lafımla iyice telaşlanıp yerinde hareketlendi. "Ne çok soru sordun ya? Böyle giyiniyordum ben artık." Kızarak konuşmaya başladığına göre köşeye sıkıştırmıştım yeni delikanlımızı.
Üzerine fazla gitmek istemediğimden kafamı salladım. "İyi bakalım öyle olsun. Dikkat et kendine. Görüşeceğin arkadaşına da ablandan selamlarını iletirsin." diye imalı bir sesle konuştum. Bu lafım Musa'nın yanaklarını kızartmaya yetti. Hâlâ hızlı utanan bir çocuktu.
"Abla-" diye karşı çıkmıştı ki elimle onu kovalar gibi yaptım. "Hadi hadi git artık. Akşam gel de anamlar tek başlarına dönmesinler." Musa başka bir şey demeden geri geri adımlayıp benden uzaklaştı. Tam arkasını dönecekken ise karnımı fark etti. Önce karnıma baktı, sonra gözlerime baktım. Aynı şeyi iki kez daha tekrarladı ama bir şey demedi. Diyecek bir şey bulamamış olması muhtemeldi. Yüzüne tatlı bir gülüş kondurup bana son kez baktıktan sonra arkasını döndü ve gitti.
Musa gittikten sonra misafirlerin yanına dönüp onlarla biraz muhabbet ettim. O sırada da sofralar kurulmaya başlanmıştı. Yemekler sofralara getirip herkesin karnı doyurulduktan sonra da hava yavaş yavaş kararmaya başlayacağından Melike'yi odadan çıkarmıştık. Kına akşamüzeri yapılırdı genelde. Hava iyice karardığı zaman gaz lambaları ve mumlar çok zor yeteceğinden çok karanlığa kalmasın istenirdi. Ama gündüzün aydınlığında da kına yakmanın yanlış olduğunu düşünürlerdi. Benim kınam da bu saatlerde yakılmıştı.
Melike odadan çıkıp aşağıya indi. Avluda o kadar çok insan vardı ki gerildiğine emindim. Benimle göz göze geldiğinde rahat olmasını belli eden bir bakışla baktım yüzüne.
Her kınada ellerinde defleriyle türküler söyleyen kadınlar çoktan avludaki yerlerini almışlardı. Melike'yi gördükleri anda türkülerini söylemeye başlamışlardı.
Melike kız kardeşi ile oynamaya başladığında onlara büyük bir tebessümle bakmaya başlamıştım. İçinde olduğum aileyi çok seviyordum. Onların mutluluğu beni mutlu ediyordu. Kocamın ailesi bana gerçek bir aile olmuştu.
Melike neredeyse herkesle oynamıştı. Buna ben de dahildim. Yorulmak istemediğimden ben çok oynamamıştım ama yine de öylece oturdum da diyemezdim. Damadın ailesinden kimse oturmamıştı. Buna kayınvalide de dahildi. Herkes ama herkes çok mutluydu. Bu mutluluk sık sık rastladığım bir şey olmadığından hiçbir anını kaçırmadan her bir anında keyif almaya çalışıyordum.
Arada bir Güllü'yü ya da Korkut'un teyzesini görerek keyfimi kaçıracak gibi olsam da bakışlarımı hemen onlardan ayırıyordum.
Havanın kararmaya başlamasıyla oynama işine son verilmiş ve Melike'nin kısası yakılmıştı. Kına yakılırken söylenen türkü yüzünden kayınvalidem ve Nuriye hala ağlamışlardı. Onların ağlayışını görünce ben de kendimi tutamamıştım. Melike'nin yarından sonra artık bu evde olmayacağı gerçeği de aklıma gelince ağlamaktan geri durmam imkansız hale gelmişti. Evimizden bir kişi eksilecekti. En çok ağlayan ise Eslem olmuştu. En yakın arkadaşı olan kız kardeşinden ayrılmanın ona zor geldiğini biliyordum.
Hava kararınca evde ne kadar mum varsa yakıp avlunun her bir yanına koymuştuk. Mumların ışığı birbirimizi görmemize yetiyordu lakin gündüz gibi olması mümkün olmuyordu tabii. Bundan dolayı da misafirlerimiz yavaş yavaş gitmeye başlamıştı. En sona damat tarafı kalmıştı. Onlar da yarın görüşürüz sözleri ile konaktan ayrılmışlardı.
Günümüz artık sonlanmıştı. Evdeki misafirler gittiği için dışarıda olan erkekler de içeri girmişlerdi. Korkut avluya girdiğinde ilk yaptığı şey bana bakmak olsa da benim yanıma gelmek yerine kız kardeşinin yanına gitti.
Kız kardeşinin yanına gittiğinde Melike ayağa kalkarak abisine baktı yaşlı gözleriyle. Korkut eğilip Melike'nin alnından öptü. "İyisin değil mi?" diye sordu. Melike başını usulca salladı. "İyiyim ama sizden ayrılacağımı düşündükçe gözyaşlarımı tutamıyorum."
Korkut kardeşini kollarının arasına çekip sarıldı. "Bizden ayrılmıyorsun. Bir mahalle ileride yaşamaya başlıyorsun sadece. Bu kapının sana her zaman açık olduğunu sakın unutma Melike. Abin ne olursa olsun ilk seni dinler, anlaşıldı mı?"
Korkut'un kardeşine söylediği sözleri daha önce hiç duymadığım gerçeğiyle sarsıldım bir an. Her ne kadar abilerimi çok sevsem de hiçbirinden böyle bir güvence almamıştım ben.
"Biliyorum abi." Melike burnunu çekerek konuşunca Korkut gülümseyerek başından öptü kardeşini. Gözleri o sırada bana kaydı. Dolu gözlerimi görüp kaşlarını çattı. Kafamı iki yana sallayıp gözlerimin altını sildim. Şu an ağlamama kızamazdı. Bugün ağlamayıp da ne gün ağlayacaktım?
Korkut ve kardeşi birbirinden ayrılınca Korkut bu kez benim yanıma geldi. "Neden ağlıyorsun sen yine?" diye sessizce sordu. Avluda evin insanları ve teyzesi ile kızlar vardı. Bu yüzden ona çok yaklaşamadım. "Duygulandım Korkut." diye aynı sessizlikte cevap verdim. "Ağlamanı yasaklamadım mı ben?"
Öyle bir şey mi yapmıştı?
Kafamı ona çevirirken sağ omzuma doğru büktüm ve "Yoo.." diye uzatarak cevap verdim. Bu hareketim onu güldürmüştü. Yani en azından dudağının kenarı kıvrılmıştı.
"Odamıza çıkalım hadi." demesiyle gözlerimi etrafımıza çevirdim. "Buraları halledip öyle çıkabilirim Korkut." diye cevapladım onu. Ben de hemen yatağıma uzanmak istiyordum ama ortalık bir hayli dağınıktı.
"Bu evde boşuna mı çalışan insanlar var Belkıs? Benim karım hamile haliyle bile iş yapacaksa biz evimize neden çalışan kadınlar alıyoruz?" Sinirlenmeye başladığı sesinden anlaşılıyordu. Sinirini görmek istemediğimden hemen huyuna gidip başımı salladım. "Haklısın. Sen çık odaya, ben de beş-on dakikaya gelirim. Olur mu?"
Buna da itiraz edeceğini fark edip "Melike'yle biraz konuşayım." diye bahanemi ortaya attım. Korkut bu kez kabullenip başını sallamış ve yukarı çıkmak için merdivenlere yönelmişti.
Korkut'la konuşurken ikimiz dışında her şeye algımı kapattığımdan çevreme bakınca sadece kayınvalidem ve kayınbabamın avluda olduğunu gördüm. Diğer herkes odasına gitmiş olmalıydı.
"Kızım sen de git yat artık. Sabah erken kalkacağız." Kayınvalidem bana karşı konuştu. Onların yanına yaklaşıp elimle odalarını gösterdim. "Odaları düzeltmek lazım ana. Yarın da gelenimiz gidenimiz olur." Kayınvalidem tıpkı benim Musa'ya yaptığım gibi beni elinin tersiyle kovar gibi yaptı.
"O işleri yapacak insanlar vardır sen git kocanın yanına. Gebe halinle zaten yoruldun akşama kadar." Her ne kadar düşünceli oluşunu bilsem de hemen kabul etmem uygun olmazdı. "Olsun ana her zaman böyle günlerimiz olmuyor ya." diye sessizce itiraz ettim ama tabii ki bu kayınvalidemde işe yaramadı. Üstelik bu kez lafa kayınbabam da karışmıştı. "Ananız size bir şey diyorsa itiraz etmeden kabul edin kızım. Vardır bir bildiği bu kadının."
Kayınbabama karşı da itirazda bulunamayacağım için kafamı sallayarak kabullendim. "Hayırlı geceler o zaman." diye konuştum. İkisinden de aynı yanıtları alınca kenarda duran mumlardan birisini elime alıp odamıza gitmek üzere merdivenlerden çıkmaya başladım.
O kadar yorgun hissediyordum ki üzerimi değiştirecek gücüm bile yoktu. Üstelik daha saçlarımı tarayıp gözlerimdeki sürmeyi çıkarmam lazımdı. Tabii o sürme gözlerimde duruyor muydu onu da bilmiyordum ama...
Üst kata çıkınca hızlı adımlarla odamıza doğru yürüdüm. Her adımımda ayaklarımın altındaki acıyı hissediyordum. Taşlara baka baka odanın kapısına geldiğimde odadan hiç ışık gelmediğini fark ettim. Korkut içeride değil miydi? Ya da mumu mu yakmamıştı?
Kapıyı açıp kafamı içeri uzattım. Korkut gözükmüyordu. Arkamı dönüp hemen arkamda duran kapıyı açtım bu kez. Lakin banyoda da değildi. Neredeydi bu adam? Odamıza çıkmamış mıydı?
Melike'nin yanına mı gitmişti acaba?
Adımlarımı Melike'nin odasına doğru çevirecekken duyduğum sesler ayaklarımı olduğu yere sabitledi. Yanlış duyduğumu umarak dikkat kesildim. Aynı sesi tekrar duydum. Kalacağı oda alt katta olan kızın sesinin burada ne işi vardı? Gözlerimi terasın olduğu tarafa çevirip dikkat kesildim. Bir şey göremiyordum.
Duyduğum uğultulu sesler beni oraya çekerken bu isteğe karşı koyamayıp oraya doğru gittim.
"Sen bana inanmıyorsun ki. Hiç inanmadın sen bana."
Sesleri artık net olarak duyuyordum. Bu kız benim kocamla konuşuyordu yine. Burada ikisi baş başa konuşuyorlardı. Üstelik Korkut'a defalarca kez o kızla konuşmasını istemediğimi söylememe rağmen konuşuyorlardı.
Beni fark etmelerini istemediğimden elimdeki muma üfleyip söndürdüm. Onlar henüz beni göremiyorlardı ama ben ikisinin karşı karşıya duran karartılarını görüyordum.
"Otur bir dinle beni diyorum, onu da yapmıyorsun Korkut." Güllü'nün sesinin ağlamaklı çıkışı beni daha da sinirlendirirken elimdeki mumluğu gidip kafasına atmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Ben seni dinlemeyeceğimi, söylediğin hiçbir sözün bende ehemmiyeti olmadığını söylemedi mi sana? Dün de ondan öncesinde de sana defalarca kez bunu söylemedim mi? Ne istiyorsun Güllü? Seni herkese rezil mi edeyim? Amacın bu mu senin?"
Korkut'un oldukça korkutucu çıkan sesi onun da sinirlendiğini gösteriyor olsa da bu benim sakinleşmeme yaramazdı.
Dün demişti değil mi? Yani dün de bu kızla konuşmuş muydu?
"Senin söylediklerinin de bende önemi yok Korkut. Anlamıyor musun ben senden başka kimseyi istemiyorum." Ellerim titrerken kalbim hızla çarpmaya başladı. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım.
"Benim tepemin tasını attırma Güllü!" Bu kez sesini yükseltmişti. "Atarsa atsın. Ben senden korkmadım hiçbir zaman. Çocukluğumdan beri gözlerinin içine bakıyorum Korkut. Çocukluğumdan beri beni istemeni bekliyorum. Senden başka kimsenin karısı olmam ben, bilmiyor musun bunu?"
Ağlayarak konuşuyordu. Biraz daha dinlersem ben onu daha çok ağlatacaktım. Bu yüzden yerimden hareketlendim. Onlara doğru iki büyük adım attım ama o an duyduğum laflar yüzünden hareketlerim durdu.
"Abinle evlenmiş bir kadına kadın demezsin sen Korkut. Ben seni tanımıyor muyum? Onu boşa da demiyorum sana zaten. Benimle evlen, o yine bu evde kalsın."
Korkut'tan hiç ses çıkmadı. Bekledim. Karşı çıkmasını, kızmasını bekledim ama bir şey demedi. İçimden on beşe kadar saydım ama ondan hiç ses çıkmadı. Gözlerim doldu. Korkut'un beni artık sevdiğini bilsem de kalbim sanki parçalara ayrıldı. Neden bir şey söylemiyordu? Ona kızıp beni savunması gerekmiyor muydu?
Aramızdaki tüm mesafeleri sıfıra indirip diplerine vardığım an ikisinin de bakışı bana döndü. Dolu gözlerim ve birbirine kenetlenmiş dişlerimle Güllü'ye baktım. Tir tir titreyen elimi kaldırıp yanağına şimdiye kadar kimseye atmadığım şiddette bir tokat indirdim. Çıkan ses akşamın sessizliğinde yankılandı.
"Hemen!" diye bağırdım. Herkesin beni duyması umurumda değildi. "Hemen bu evden çıkıp gideceksin!" Güllü yana devrilen yüzünü bana çevirip ağzını açtığı an tekrar vurdum ona. İçimdeki sinir beni öldürecekmiş gibi hissediyordum.
"Bu evde beş dakika daha kalırsa eğer..." Korkut'a çevirdim bu kez bakışlarımı. En az benim kadar sinirli olan bakışlarıyla karşılaştım. Sinirinin bana değil de olan olaya olduğunu bilsem de emin olamadım. Çünkü az önce sesini çıkarmadığı için beni çıldırmanın eşiğine getirmişti. Her şeye sesi çıkan adam o sözlere nasıl bir şey dememişti aklım almıyordu. Zaten şu anda aklımın düşünmek gibi bir yetisi de yoktu.
Gözlerimi gözlerinden ayırmadan sözlerime devam ettim. "Sana yemin ederim ben çıkar giderim Korkut."
*
Belkıs çıkıp gitse haklı mı sizce?
Ve neden Korkut hiçbir şey söylemedi?
Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.
Yorum ve yıldızlarınızla buraları donatırsanız çoook sevinirim♡♡♡♡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |