
Benim kalbimin en iyi bildiği şey her zaman kırılmak, üzülmek, ve daha çok üzülmekti. Bu hep böyle olmuştu. Ben yıllarca bunu bilerek, bunu hissederek yaşamıştım. Ta ki kalbimde ağırladığım adamın kalbimin parçalarını tek tek toplayarak birbirine yapıştırmasına kadar...
Hayatımın büyük bir bölümü ağlayışlarla, mutsuzluklarla geçse de her şey değişmişti. Bebeğim de bu değişimin en büyük kanıtıydı. Kalbim artık neşeyle dolup taşıyordu. Kalbimde taşıyamayacağım büyüklükte bir aşk barınıyordu.
Kocam, benim için mutluluk kaynağıydı. Benim sevdiğim adam beni üzmez, üzülmemem için her şeyi yapardı. Bana böyle hissettirmişti. Son zamanlarımda buna tüm yüreğimle inanan birisi olmuştum. Çünkü görüyordum, işitiyordum; bana verdiği değeri hissediyordum.
Beni yanıltmasından ise deli gibi korkuyordum.
Bir gün toparladığı kalbimi parçalayan kendisi olursa nasıl toparlanırdım bilmiyordum. Bu düşüncenin verdiği korkunç hissiyat tüm kalbimi çepeçevre sarıyor, beni bir anda dünyanın en mutsuz insanına dönüştürebiliyordu.
Bugün de o günlerden birisi olmuştu. Gayet güzel geçen günüm, bir insan yüzünden korkunç bir güne dönüşmüştü.
Korkut'u böylesine çok severken, ona böylesine çok güvenirken yine de korkmam normal miydi peki? 'Hayır, o böyle yapmaz' demem gerekmiyor muydu? Peki ya ben neden 'ya yaparsa?' diyerek korkuyordum.
Belki de düşündüğüm gibi tüm kalbimle ona güvenmiyordum.
Daha doğrusu ben bu hayatta kimseye güvenemiyordum. Güvenmemek benim suçum muydu peki? Bunun cevabını bilmiyordum ki.
Kalbim acıyordu. Korkut o kızı evden göndermişti. Gecenin bir yarısı nereye gidecek diye evdekiler endişelense de Korkut evde kalmasına izin vermemişti. Endişelenenler de neyse ki kayınvalidem ya da kayınbabam değildi. Eğer öyle olsaydı onlarla da aram açılırdı.
O kız evden gitmiş olsa da benim kalbimdeki acı gitmemişti. Korkut'un o kızın karşısında neden sessiz kaldığını anlayamıyordum. Anlayamadıkça da üzüntüm çoğalıyordu.
İstesem kocama sorabilirdim ama sormak istemiyordum. Ben sormadan o açıklasın istiyordum. Lakin onun buna hiç de gönlü varmış gibi durmuyordu.
Odamızdaydık. Yan yana oturuyorduk. Konuşmuyorduk.
Kaç dakikadır ondan bir ses çıkmasını bekliyordum. Konuşsun, içimi rahatlatsın istiyordum. Ama yapmıyordu. Tek yaptığı sessizce nefes alıp vermek ve arada ellerini yumruk yapıp gevşetmekti.
Ne kadar daha böyle oturacaktık? İkimiz de konuşmuyor, birbirimize bakmıyorduk bile.
Konuşsun istiyordum. Neden konuşmuyordu?
O konuşmadıkça Güllü'nün dedikleri beni daha da korkutuyordu. Dedikleri ona mantıklı gelmiş olabilir miydi? Bundan birkaç saat öncesine kadar Korkut'un asla böyle bir düşünceye girebileceğini sanmazdım ama şimdi içimde şüphe vardı. Çünkü konuşmuyordu. Konuşup da beni rahatlatmıyordu.
Oturdukça yorgunluğum artıyor gibiydi. Madem konuşmayacaktık yatıp uyuyabilirdim. Her ne kadar kalbim acıyor olsa da fiziki acılarım da mevcuttu. Yorgunluk, bedenimi ağrıtıyordu. Bebeğimin verdiği yorgunluk bana bazı anlarda çok ağır geliyordu. Şimdi de o anlardan birisindeydim.
Yerimden kalkıp üzerimi değiştirmek için dolaba yöneldiğim sıra Korkut'un bakılarını üzerimde hissettim. Bana bakması beni şu an heyecanlandırmıyordu. Tek hissettiğim şey kalbimde ve bedenimde hissettiğim acıydı. O yüzden heyecan şimdilik benden uzak duracak gibiydi.
Dolaptan uzun geceliğimi çıkarıp hızlıca üzerimi değiştirdim. Sonra da aynı hızla saçlarımı tarayıp yatağımızın her zamanki tarafına geçip uzandım. Bu süreç içerisinde bir saniye dahi Korkut'a dönüp bakmamıştım. Bana kendini açıklamayan bir adama bakmak istemiyordum.
O kızı benim dediğim lafla birlikte bu evden hemen göndermiş olması şu an benim için bir şey ifade etmiyordu. Bu zaten ben bir şey demesem de yapması gerekendi. O kız kendisine böyle laflar ederken o kızı bu evde tutamazdı.
O anki sinirimle gideceğimi söylemiştim. Ancak şimdi düşünebiliyordum; ben nereye gidebilirdim ki?
Ben zaten gidebilecek olsaydım Kahraman öldüğünde gitmez miydim? Benim ait olduğum, dönebileceğim bir yer yoktu. O lafım da boşaydı. Korkut bugün eve başka bir kadını getirse ben ne yapabilirdim? Ağlardım, yakarırdım, isyan ederdim belki... Ama ben gidemezdim. Gidebileceğim bir yer yoktu. Hele ki şimdi karnımda bebeğimle hiç gidemezdim. Korkut da bunu çok iyi biliyordu.
Aciz hissediyordum.
Ben sanırım bu dünyada hiçbir şeye yaramıyordum. Doğduğumdan beri bir işe yaramamıştım. Ev işlerini yapmak bir şey değildi. Eli ayağı olan herkes bunu yapardı. Birini sevmek de bir şey değildi. Kalbi olan herkes sevebilirdi. Sahi ben neydim? Ne işe yarıyordum? Kendi başımın çaresine bile bakamazdım ki ben. Ne için yaşıyordum?
Korkut'a sırtımı dönmüş bir şekilde uzanırken düşündüğüm şeyler nefesimi kesmeye başladı.
Ben hiçbir şeydim.
Anne olacaktım. Bu önemli miydi? Neredeyse her kadın zaten anne oluyordu.
Belkıs kimdi? Neden doğmuş, neden yaşıyordu?
Kafamın içindeki sesler artmaya devam ederken nefesim ciddi manada kesilmeye başlamıştı bile. Ellerim titrerken ellerimi kalbim ve karnımın üzerine koydum. Kalbim çok hızlı atıyordu? Ne oluyordu bana?
Hiçbir işe yaramadığımı fark etmek mi kalbimi böyle hızlandırmıştı? Oysaki benim kalbim yalnızca arkamdaki adam yüzünden hızlanırdı.
"Belkıs!"
Sonunda sesini duydum. Ama bir sorun vardı. Sesi oldukça yüksek çıkmıştı. Bağırıyordu. İsmimi bağırma sebebi neydi?
Kalbim gittikçe daha da hızlanıyordu. Ve en kötüsü nefes alamıyor ya da veremiyordum.
Nefes almayı bile beceremiyordum.
"Belkıs! Yüzüme bak! Nefes al Belkıs, yanındayım!" Yüksek sesiyle bana bağırmaya devam ediyordu. Bu sesi derinden duyuyordum. Duymam bir işe yaramıyordu ki. Korkut'u göremiyordum. Sadece sesini duyuyordum. Bana nefes almamı söylüyordu. Nasıl alacağımı bilsem ben zaten nefes alırdım.
Yanaklarımı tutan elleri hissettim. Gözlerim görmese de onun Korkut olduğunu biliyordum. "Belkıs beni dinle. Nefes almanı istiyorum. Aç dudaklarını, içine kocaman bir soluk çek." Denedim. Dudaklarımı kıpırdatıp içime nefes çekmeye çalıştım.
Kalbimin hızında hiçbir azalma olmazken telaşlanıyordum. Ne yaşadığımı algılayamıyordum.
"Gözünü seveyim dediğimi yap Belkıs, korkutma beni." Korkut'un sesi titremişti. Onun sesini ilk kez böyle duymak beni öyle şaşırtmıştı ki o şaşkınlıkla dudaklarımdan içeri nefes girdiğini, ciğerlerimin şiştiğini hissettim.
"Evet, böyle. Şimdi de o nefesi geri ver." Dediğini yaptım. Bu anı bekleyen ciğerlerim hızlı hızlı nefes alıp onu içimde kirletip dışarı bırakmaya başladı. Gözlerimin önü yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Net göremesem de dibimdeki Korkut'u görüyordum.
"Duyuyorsun beni değil mi?" Ona cevap verebileceğimi zannetmiyordum. Bana ne olduğunu bilmiyordum ama oldukça kötü hissediyordum.
"Nefes almaya devam et. Bir şey söylemene gerek yok, nefes al yeter." Korkut'un sesi hâlâ titriyordu. O hiç böyle konuşmazdı. Korkmuş muydu gerçekten?
Hiçbir şeye yaramayan benim için mi korkmuştu? Korumadığı, savunmadığı ben için mi titretiyordu sesini? Gerek var mıydı buna? Ben buna değer miydim?
Gözlerim netliğini biraz daha kaybederken kulaklarımın uğuldadığını hissettim. Sonra ise görüntü tamamen kayboldu. Karanlığın içine hapsolmuştum.
*
Gözlerimi açarken hissettiğim mide bulantısı ile hızla yerimden doğruldum. Doğruldum doğrulmasına ama olduğum yerin farklılığı yüzünden nereye gideceğimi bilemedim.
Şaşkınca etrafıma bakınmamla Korkut'u görmem bir oldu. Hızlı adımlarla yanıma gelip omuzlarımı tutmuştu. "Ne oldu miden mi bulandı yine?" Midemin bulantısı bir anda kaybolmuştu. Şaşkınlığımdan kaynaklı olmalıydı.
"Neredeyiz Korkut? Hastanede miyiz? Niye buraya geldik? Bebeğime bir şey mi oldu?" Son sözümü söylerken sesim titremiş, gözlerim dolmuştu. Farkında olmadan eli elimi de karnıma sarmıştım.
Korkut elimin üstüne elini koyup bana doğru eğilerek başımı öptü. "Korkma, bebeğimiz iyi." diyerek beni rahatlatmaya çalıştı. "Nefes alamadın, sonra da bayıldın. Ben de seni hastaneye getirdim."
Doğrusu, hiçbir şey hatırlamıyordum.
"Ne zaman?" diye sordum. Sonra aklıma Korkut ve o kız geldi. Konuştukları lafları tek tek hatırladım. Korkut'a olan kırgınlığım gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu sebeple kendimi geriye çektim. Elimin üzerindeki eli aramıza düştü.
"Saat kaç? Melike'nin düğünü var bugün. Bizim hastanede ne işimiz var?" diyerek aklımdaki diğer şeyleri söylediğimde Korkut'un simsiyah kaşları çatıldı. "Düğün mü önemli sen ve karnındaki bebeğimiz mi Belkıs?"
Elbette bebeğim her şeyden önemliydi.
"Yine de düğün günü evde olmazsak neler derler Korkut..." diye üstelediğimde onu sinirlendirdiğimi fark ettim. "Zaten biz düğüne gitmeyeceğiz Belkıs."
Kafamı iki yana salladım. "Olsun. Kardeşin abisini görmeden mi çıksın gitsin evinden?" Melike şu an çok üzgündü, eminim. "Neden buraya geldiğimizi biliyor herkes. Beni anlayacaktır Melike de."
Ayaklarımı yataktan sarkıtıp ayağa kalktım. "Bir şeyim yok benim. Eve dönelim."
Korkut'a sarılmak istiyorum. Ama içimde bir şeyler buna izin vermiyor. Ona bakarken için gidiyor. Fakat kollarımı kaldırıp da onun bedenine saramıyordum. Bana bunu yaşattığı için ona daha da kırılıyorum.
"Bir şeyin var Belkıs. Olmasa niye nefesin kesilsin? Niye bayılasın? Sen kendini neden önemsemiyorsun hiç?"
Kafamı ona çevirip gözlerine baktım. "Sen de beni önemsemedin Korkut." dedim sinirle. Bunu ona söylemedikçe rahatlayamayacaktım. Bu sözleri beklemiyordu karşımdaki adam. Oldukça şaşırmıştı. "Ne?" diyen sesi de bunu kanıtlıyordu.
"Eğer sen beni önemseseydin o kız karşında o lafları derken ağzını açıp sustururdun o kızı. Ama sen ne yaptın? Dinledin. Benimle evli kalırken onunla da evlenmeni isteyen, hatta bunun için sana yalvaran kızın karşısında sadece sustun ve dinledin. Sanki zaten istediğin şey buymuş gibi dinledin."
Ayağa kalkıp onun karşısına dikildim. İşaret parmağımla kalbine dokundum. "Ben seni kalbinde yer edinmeye başladığımı zannederken sen o kızı dinledin!"
Normalde çoktan ağlardım ben. Nedense şimdi gözlerim bile dolmuyordu. Sadece içimdekileri kusmak istiyordum.
"Ona, istemediğini söylediğini duydum. Ama yine de sen o kızı istesen sustururdun Korkut. Herkesi susturan, korkutan sen o kızı mı susturamayacaktın? O lafları nasıl dinleyebildin ya sen?" Sesim ilk defa bu kadar sert çıkıyordu. Ben bile kendime şaşırıyordum, Korkut benden daha da şaşkındı.
"O kızın dediklerini düşündün mü Korkut, söyle bana. Söyle bana o kızı benim üzerime getirip karın yapma fikri aklından hiç geçti mi? Geçti de o yüzden mi susup dinledin?" Sanki hiç üzülmüyormuş gibi bu kadar dik başlı durup konuşmam öyle garipti ki... Sızlayan kalbimi yok sayarak dilimden bu sözler nasıl çıkıyordu aklım ermiyordu.
Gördüğüm andan beri aşık olduğum kara gözler gözlerime bakıyordu dikkatle. O gözlerde daha önce görmediğim bir duygu vardı. Ve ben bu duygunun ne olduğunu bilmiyordum. Daha önce görsem tanırdım ama bunu ilk görüşümdü. Aklından neler geçiyordu şu an?
"Sen bunu düşündün mü gerçekten Belkıs?" Beklediğimin aksine sesi oldukça kısıktı. Kızmamış, bağırmamış; sakince sormuştu. Üzgün gibiydi. Üzgün müydü?
"Sen benim çocuğumu karnında taşırken senin üzerine bir kadın getirebileceğim fikrine kapıldın mı sen gerçekten? O çocuğu da geçtim ben sana senden başka bir kadın olmayacağı sözünü vermişken sen benim sözümü unuttun mu Belkıs? Cevap ver bana." Hâlâ sakindi. Kızsa bu kadar gerilmezdim ama o çok sakindi.
"Bana öyle bir söz vermedin." diyebildim. Çünkü söz vermemişti. Sadece olmayacağını söylemişti. Olursa ilk bana söylemesini dediğimde de olmayacağını söylemişti. Bu bir söz sayılır mıydı?
"Anlaşılan o ki benim kelimelerim sende söz yerine geçmiyormuş. İlla Allah'ın adını anıp yemin mi etmem gerekiyordu? O zaman inanır mıydın dediklerimin ardında duracağıma?"
O bana kırılmıştı. Korkut bana kırılmıştı. Gördüğüm ve tanıyamadığım o bakışlar kırgınlık barındırıyordu. Ben bu adamı ilk kez kırılmışken görüyordum. En sevdiğim adamın kalbini kıran ben miydi yani şimdi? Ama o da benimkini kırmamış mıydı? Kısas hakkım değil miydi? Kırılsın diye de dememiştim ki ben bunları. Düşündüğüm şeyleri söylemiştim. Beni kıran gerçekleri onunla paylaşmıştım işte.
"Ya benim kelimelerim Korkut?" dedim aklıma gelen detayla. "Benim kelimelerim sende bir anlam ifade etmiyor muydu da ben o kızla konuşma dememe rağmen sen o kızla iki gün üst üste konuştun? Hem de bundan bana bahsetmedin?"
Gözlerini gözlerimden asla çekmiyordu. "Ben sadece seni düşündüm Belkıs. Seni üzmemek için o kıza bile istediğim tepkiyi veremedim."
Gülesim geldi. Güldüm de. "Ya öyle mi?" diye alaylı bir sesle konuştum. "Sen beni böyle mi düşünüyorsun? Düşündüğüne değdi mi bari Korkut? Beni üzmemeyi başardın mı?"
"Başaramadım."
Burnumdan içeri derin bir soluk çektim. Korkut da bunu bekliyormuş gibi benimle aynı anda nefes aldı. "Sen bana güvenmiyor musun Belkıs?" diye sordu aldığı nefesin ardından. Bu soruyu hiç düşünmeden yanıtladım. "Güveniyorum."
Kafasını iki yana sallarken elini kaldırıp çenesini sıvazladı. "Ben seni o Bekir denen şerefsizle gördüğümde tek bir saniye bile onun dediği laflara inanmadım. Ben senin bana bunu asla yapmayacağını adımdan daha iyi biliyordum Belkıs."
Gözlerini gözlerimden çekip içinde olduğumuz odanın camına baktı. O sırada ben dediği lafları düşünmeye çalışıyordum. "Lakin sen bana hiç güvenmiyor olmalısın ki senin üzerine birisini getirme fikrini aklıma sokacağımı düşündün. En kabullenemediğim de karnında ikimizden bir parça taşıyorken bunu düşünmen Belkıs."
Gözlerime bakmadı.
Dedikleri beni üzmüyordu. Ona güvenmiyor değildim. Ama yine de şüpheye düşüyordum. Bunu düşünebilirdi. Sonuçta Korkut bana aşkla bağlı değildi. Beni seviyordu, biliyordum ama aşık değildi ki.
"Benim suçum sanırım bu. Bana güvenmeni sağlayamayan benim. Nasıl bir adamsam herkese güvenilir gelirken sana öyle gelememişim." dediğinde kalbim yumuşar gibi oldu. Böyle düşünmesini istemiyordum. Yine de bunu ona belli etmedim.
"Önceki gün de o kızla konuşmana rağmen niye bana bahsetmedin?" diye sorup cevabını beklemeye başladım. "Bahsetseydim bunu kendine dert edinecektin Belkıs? Olmayan ağrıları bile kendine dert edip üzülüyorsun, korkuyorsun. Bunu sana anlatsaydım kim bilir içinde bunu ne kadar büyütecektin."
"Deseydin de büyütseydim. Deseydin de orasını ben düşünseydim Korkut. Gecenin bir yarısı kocam ve kocama aşık bir kadın baş başa konuşurken öğrenmemiş olurdum en azından."
Haklı değil miydim? Abartmaktan korkuyordum lakin abarttığımı da zannetmiyordum. O benim kocamdı. Kocama aşık bir kadından kocamı sakınmam da benim en doğal hakkımdı. Ben de böyle bir şey yaşasam Korkut da aynı düşüncede olurdu. O halde beni neden anlamıyordu?
"Kabul edemiyorum. Onun söylediklerini de onun söylediği lafları kısacık bir an bile olsa düşünebileceğin gerçeğini de kabullenemiyorum ben." Gözlerim doldu. Dakikalardır neden dolmadığını düşündüğüm gözlerim sonunda doldu.
"Seni bu kadar çok severken, senden bir parçayı içimde taşıyıp büyütürken seni kaybedebileceğimi düşünmek kalbimi parçalıyor Korkut. Bu duyguyu anlayabilir misin, zannetmiyorum. Ama ben sana güvenmiyor değilim, ben korkuyorum."
İlk cümlemle birlikte gözlerime bakmıştı. Dolu gözlerimle ona bakarak kurmuştum bu cümleleri. Beni anlayamazdı. Beni, benim onu sevdiğim gibi sevmiyordu. Ama anlasın istiyordum. Bu korkuyu anlasın, bana hak versin istiyordum.
"Beni asla kaybetmezsin Belkıs. Sen benim 24 yıllık hayatımda en değer verdiğim, en çok düşündüğüm insansın. Hepsinden önemlisi sen benim çocuğumun annesisin. Beni kaybetmen gibi bir ihtimal bile yok. Ne ben senden giderim ne de sen benden gidebilirsin. Bunu anlaman için ne yapmam gerekiyor?" Dediklerini biliyorum. Ona inanıyorum da. Peki ya neden bu kadar korkuyorum? Bende mi bir sorun var?
"Senden başka bir kadını düşünmek dahi haram bana. Şu hayatta karım olabilecek en son kişi sendin. Bunu sen de biliyorsun. Ama bak karımsın benim."
Kafamı usulca salladım. Korkut gözlerime bakmaya devam ederken yutkundu. Dudaklarını aralayıp geri kapattı. Bu birkaç kez daha tekrar etti. Söylemek istediği lafı söyleyemiyor gibiydi.
"Ben, abime rağmen seni hayatıma kabul ettim Belkıs."
Nefesimi tuttum. Bu lafı açabileceğini düşünmemiştim. "Sadece sana sahip çıkarım, korur kollarım sandım ama öyle olmadı işte." Bana biraz yaklaşıp nefesini hissetmemi sağladı. Kafamı geriye atarak yüzüne baktım.
"Ben, abime rağmen seni kalbime de kabul ettim Belkıs."
Kalbim tekledi. Bir an durup ardından tekrar atmaya başladı.
"Lakin belli ki bunu becerememişim. Sana nasıl davranacağımı bile bilemiyorken seni kalbime almayı becerememişim ben. Seni düzgünce sevememişim. Eğer sevseydim sen şüpheye düşmezdin. Senden başka kimseyi düşünmeyeceğimi bilirdin."
Seni düzgünce sevememişim.
Beni sevdiğini söyledi. Ne olursa olsun, yıllardır bunu duymayı bekleyen kalbim anında parçalarını toplayıp birleşti ve ardından hızlı hızlı atmaya başladı.
O bana kırgın gözleriyle bakarken ben utanmadan onun sözlerine heyecanlandım.
"Kalbine aldın mı beni gerçekten?" diye sordum saf bir merakla. Kalbim hızla atıp buna bir cevap bekliyor olsa dahi yüzümün hâlâ sert gözüktüğünü biliyordum. Sadece bu lafları duyarak tüm kırgınlığımı anında unutamazdım.
"Tüm kalbimdesin." dedi ona yakışmayan bir sessizlikle. Ondan böyle bir cümleyi beklemeyen kalbim ne tepki vereceğini şaşırmıştı.
"Sana hissettirememişim. Bu yüzden bunu şimdi söylememin de bir manası yok."
Aslında tam olarak hissettiremedi diyemezdim. Çünkü onun beni sevmeye başladığını ben çoktandır fark ediyordum. Ama tabii ki 'tüm kalbimdesin' diyebileceği asla aklıma gelmemişti. Onda bu kadar derin bir anlamım olduğunu düşünmemiştim.
Şüpheye düşmeme gelirsek... Onu kaybetmekten deli gibi korkarken şüpheye düşmem çok normaldi. O kızın karşısında sessiz kaldığını gözlerimle görmüşken şüpheye düşmem dünyanın en normal şeylerinden birisiydi.
"O kızın karşısında susmadım ben Belkıs. Ama dedim ya; seni üzmek istemedim. İstesem onu evden bağıra çağıra yollardım ama herkes bizi duyardı. Sen de duyardın. Bunu duymak da seni üzerdi. Üstünü kapatıp geçiştirmeye çalıştım lakin sen duydun işte..."
Korkut bana kendisini sakin bir şekilde açıklıyordu. Asla onun huyu olmayan bir şekilde sakindi. Onu ilk defa böyle görüyordum.
"Sonunun böyle olacağını akıl edemedim. Seni daha fazla üzeceğini fark etsem böyle yapmazdım." Kafamı salladım. Bunu biliyordum. Beni üzmek istemediğini çok iyi biliyordum. "Biliyorum." dedim onun gözlerine bakarak. Gözlerindeki o kırgın bakışlar duruyordu. Bu kırgınlığı görmek bana hiç ama hiç iyi hissettirmiyordu.
"Biliyorken nasıl şüpheye düştün peki Belkıs? Senden başka bir kadına bakmamız mümkünatı olmadığını da biliyorsun. Buna rağmen benden neden şüphelendin? Benim suçum mu bu gerçekten?" Gözlerindeki kırgınlık şimdi sesine de yansımıştı.
"Senin suçun diyemem Korkut. Benim korkumun sonuçları hep bunlar. Ne kadar zaman geçerse geçsin; bırak karnımdaki bebeğimizi, bir sürü bebeğimiz olsa bile ben bu korkuyu atlatamam. Biliyorum ki ömrümce seni kaybedebilmenin korkusu ile yaşayacağım ben."
Ona dokunmak isteyen yanıma bu kez karşı çıkmadım. Bir adım atarak ona yaklaştım. Elimi uzatıp yanında sallı duran sağ elini tuttum. "Sana olan sevgimin büyüklüğünü bilmiyorsun Korkut. Seni kaybetmeye karşı olan korkumun o sevgimden bile daha büyük olduğunu bilmiyorsun."
Boşta kalan eliyle benim boşta kalan elimi tuttu. "Söyle o zaman. Anlat bana içindeki her şeyi. Anlat ki seni üzmeyeyim. Anlat ki sana kendimi anlatabileyim ben de."
Keşke bana sarılsaydı. Ellerimi tutmakla yetinmeyip beni kollarının arasına alsaydı.
"Anlattığımda seni kendimden uzaklaştırmaktan da korkuyorum. Hislerim sana delice gelebilir. Çünkü mantık alıcı hiçbir yanı yok Korkut." Dudakları iki yana kıvrıldı. Gözlerinde gülümseyişine dair bir ibare yoktu. Neyin tebessümüydü bu?
"Sen beni tanıdığına emin misin? Sence ben normal miyim ki senin delice olan hislerin yüzünden senden uzaklaşayım Belkıs?"
Haklıydı, evet. Haklıydı ama bunu bir de korkuyla kasılan kalbime anlatmak lazımdı.
Benim kalbim ve beynim birbirinden bağımsız çalışıyordu. İkisi neredeyse hiçbir zaman ortak fikirlere sahip olmuyorlardı. Bu yüzden benim hayatımı da her zaman zorlaştırıyorlardı.
"Bir daha bunu yapma Korkut. Beni korumak isteyerek, üzülmememi isteyerek benden bir şeyler saklama." Kafasını salladı yalnızca. "Üzülüyorsam bile senin kollarının arasına üzüleyim. Ağlayacaksam eğer; sana sarılabilme hakkımı elimden alma. Beni yalnız bırakma."
"Seni asla yalnız bırakmam." Evet, bırakmaz. Hiç bırakmadı da zaten.
"O kızın bir daha evimize gelmesini istemiyorum. O kızın seni bir daha görmesini istemiyorum." Diğer bir isteğimi söylediğimde o yine kafasını salladı.
Ellerimi ellerinden çektim. Sonra da usulca yukarı doğru kaldırdım. Bana sarılsın diye yapmıştım bunu. O da beklediği buymuş gibi kollarını hemen açıp beni omuzlarımdan sarıp bedenine yapıştırdı. Kollarım sırtına dolanırken başımı omzuna yasladım.
"Seni üzmek istemedim." dedim gözlerim kapalıyken. "Bir daha bana öyle bakmanı görmek istemiyorum. Özür dilerim Korkut."
Başımdan öptü sakince. Bir şey söylemesini bekledim, söylemedi. Sıkı sıkı sarıldı sadece. Bu da yeterdi bana.
"Bebeğimiz iyi değil mi?" Geriye çekilerek yüzüne baktım. Sonra da kafamı eğip karnıma baktım. "Evet, iyi."
"O zaman artık gidelim. Melike evden çıkmadan yetişiriz." dedim camdan dışarı bakarak. Saatin daha çok erken olduğu belliydi. Güneş yeni doğuyor gibiydi. "Gideceğiz."
"Neden bayıldığımı söylediler mi? Ben hiçbir şey hatırlamıyorum." Korkut elleriyle saçlarımı düzelterek yüzümü izledi birkaç saniye. "Bedeninde bir şey yokmuş. Üzüntüden ya da başka bir şeyden olabilir dediler. Bir şeyler anlattılar ama aklımda kalmadı, aklım sendeydi."
Gülümseme Belkıs.
Gülümseme, bu sevinmen gereken bir laf değil.
Gülümsedim. Ne yapayım? Aklının bende olduğunu söylemesi bile hoşuma gidiyor işte.
Elleri saçlarımı düzeltmeye devam ediyordu. Gözleri ise suratımı turlamaya devam ediyordu. Gözlerime, burnuma, yanaklarıma, dudaklarıma bakıyordu. Ve bakışı öyle güzeldi ki ağlayasım geliyordu. "Çok korkuttun beni." dedi parmaklarını yanaklarımda gezdirerek.
"Seni hastaneye getirene kadar öldüm öldüm dirildim sanki." Yüzüme yaklaşıp alnımı uzun bir öpücükle ödüllendirdi. "Nefesin kesildi, ben bir şey yapamadım. Gözlerin kapandı, ben seni uyandıramadım."
Bunların hiçbirini hatırlamıyorum. Tek hatırladığım yatağa uzandığım ve bir şeyler düşündüğüm. Ama düşündüğüm şeyleri bile hatırlayamıyorum.
"Bana böyle bir korkuyu tekrar yaşatma." deyip bu kez de dudaklarımı öptü. O kadar yumuşak bir öpücüktü ki görmesem belki de hissetmezdim. "Tamam mı?" Kafamı salladım. Yaşatmak istemezdim elbette ama bunu da isteyerek yapmamıştım ki.
"Yaşatmam." dedim yine de. Onun korkmasını istemiyordum. Benim kocam gördüğüm en korkusuz adamdı. Şimdiye kadar hiçbir şeyden korktuğunu görmemiştim.
"Artık gidebiliriz o halde." deyip geriye çekildi.
O an üzerime bakmak aklıma geldi. Üzerimde gece yatarken giydiğim geceliğim vardı. Korkut beni bununla mı getirmişti? Kimler beni böyle görmüştü? Utandığımı hissederken ona baktım. "Üzerimi değiştirmeden mi getirdin beni buraya?"
"Ben öldüm korkudan diyorum sen kıyafetten mi bahsediyorsun? Aklımın ucuna bile gelmedi kıyafetlerin." Sesli bir nefes vererek etrafıma bakındım. "Şimdi nasıl gideceğim peki? Ya eve nasıl gireceğim Korkut?"
Korkut sesli bir nefes verip beni kolunun altına çekti. "Çıplak değilsin Belkıs. Üzerine benim ceketimi giyersin hastaneden çıkarken. Çıkınca da gider sana güzel bir elbise alırız. Olur mu güzel karım, ha?"
Güzel karısıyım...
"Tamam, olur." diye sakince kabullendim. Yeni kıyafetler almayı seviyordum. Şimdi de yeni bir elbise alacağımız için mutlu olmuştum. Korkut'a kalsa her istememde bana yeni kıyafetler alabilirdi ama sürekli alırsam doğru olmazdı. Bu yüzden bu isteğimi her zaman bastırıyordum.
Elimi saçlarıma attığımda şalım olmadığını gördüm. "Şalım da yok Korkut?" diye sorarcasına konuştum. Korkut'un en çok kızdığı şeylerden birisi saçlarım salık gezmemdi. Beni bu şekilde dışarı çıkaracak mıydı gerçekten?
"Allah'ım sabır ver." diye mırıldanarak bana ardını dönüp köşede duran sandalyenin üzerindeki ceketi eline alıp yanıma geri geldi. "Bunu giy." deyip giymem için ceketi açıp bekledi. Kollarımı ceketin kollarından geçirdim. Korkut ile aramızdaki cüsse farkından dolayı ceket bana oldukça bol ve uzun gelmişti.
"Saçların için maalesef yanımda hiçbir şey yok." diye sıkıntıyla konuştu. "Arabaya kadar dibimden ayrılmayacaksın. Kimse saçlarını böyle görsün istemiyorum."
Üzerimdeki incecik gecelik elbisenin sadece diz kapağımdan aşağısı görünüyordu şu an. Korkut'un ceketi neredeyse her yerimi kapatmıştı. Saçlarım da ceketin içinde kalmıştı zaten. Tek gözüken başımdı. Başımın yarısı zaten her zaman görünür halde olduğu için ve saçlarımı tamamen açıp gezmek gibi bir hayalim de olduğu için şu anki durum beni rahatsız etmiyordu. Saçlarımı seviyordum, bu yüzden rahatça salıp gezebilmeyi de istiyordum. Uygunsuz bir istekti ama içimdeki bu isteğe dur diyemiyordum. Elimde olsa köyde de başıma şal takmadan gezerdim.
"Hadi gidelim." deyip beni kolunun altına çekti. Neyse ki benim için bir çift terlik getirmişti. Onları giyip Korkut'a daha da yaklaştım. Yapışık ikizmişiz gibi odadan çıktık. Sonra da hastaneden çıktık. Birkaç kişi dönüp bize bakmıştı lakin çoğu insanın umurunda değildik. Herkesin kendi derdi vardı, bizi umursayacak değillerdi ya.
Korkut elinden gelse başımı göğsüne saklayarak yürütecekti beni. Bu duruma sessizce güldüm.
"Kamyonetle mi geldik." dedim gördüğüm tanıdık araca bakarken. "Traktörle gelemeyeceğimize göre..." diye söylenerek cebinden anahtarı çıkardı. Kamyonetin kapısını açıp hızla beni bindirdi. Sonra diğer tarafa geçip kendisi de bindi.
"Bir sürü insan saçlarını gördü." Huysuz çıkan sesine güldüm. "Korkut zaten herkes saçlarımı görüyor ki benim." diye konuştum. "Yine de başında şalın oluyordu Belkıs."
Kamyoneti çalıştırıp sürmeye başladığında ona bir şey demedim. Bu konu üzerinde fazla konuşmaya gerek yoktu. Kimsenin benim gibi düşündüğünü zannetmiyordum zaten.
Birkaç dakika sonra Korkut bana dönüp baktı. "Her zamanki yerden mi alalım elbiseni?" diye sordu. Sonra tekrar önüne döndü. "Evet, oranın malları kaliteli oluyor." dedim. Evdeki herkes bu bahsettiğimiz yerden kıyafet alırdı. Tüm malları da kaliteli oluyordu, yıllarca giyebiliyorduk.
Korkut her zaman geldiğimiz yere sürdü kamyoneti. Çok geçmeden kapısının önüne gelmiştik zaten. Kapının önünde kamyoneti durdurup indi. Benim kapıma gelip beni de indirdi. Tıpkı hastaneden çıkarken yaptığı gibi beni kolunun altına alıp hızlı hızlı küçük dükkana doğru yürüttü.
Bu halleri sürekli gülesimi getiriyordu.
Dükkana girdiğimizde içerisinin bomboş oluşu Korkut'u rahatlatmıştı. Kolunu benden ayırırken gözlerini etrafta gezdirdi. Sonra ne gördüyse yanımdan ayrılıp oraya gitti. Tam o sırada kapının açılma sesini duyup ardıma döndüm.
"Hoş geldiniz." Dükkanın sahibi olan kadın dışarıdan gelmişti. Kadın beni tanımış olmalı ki gülümseyerek bana yaklaştı. "Elbise mi alacaksınız?" diye sordu. Gözleriyle üzerimdeki kıyafetleri incelemişti. Kafamı salladım. Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki Korkut benden önce konuuştu. "Bir de şal alacağız." dedi ve nereden bulup getirdiğini anlamadığım kırmızı şalı saçlarımın üzerine bıraktı.
"Tabii, nasıl bir şey istiyorsunuz?" diye ilgiyle sorup ilerideki elbiselerin yanına vardı. Buraya her gelmemde kadınların üzerinde görüp imrendiğim elbiseler yine gözlerime çarpmıştı. Belden oturtmalı, etekleri geniş elbiselerdi bunlar. Bir de kolları dirseğimin üzerinde kalacak kadar kısaydı. Köyde maalesef bu elbiseyi giyemezdim.
"Ben gebeyim de, karnımı sıkmayacak şeylere bakabilir miyim?" diye konuştum. Dün Korkut'a inat karnımı saran bir elbise giymiş olsam da karnımı sarmayan elbiseler de daha rahat ediyordum.
"Yaa." diye mutlu bir tepki verdi kadın. Gözleri karnım ve yüzüm arasında gidip gelmişti. Sadece gülümsedim. Başka bir şey diyemedim. "Bu modellere bakabilirsiniz." Konuşurken bir yandan da askıların arasında ellerini gezdiriyordu.
Bana döndüğünde iki elinde de askıya asılmış elbiseler vardı. Birisinin rengi siyahken diğeri koyu mavi renkteydi. "İkisi de çok güzelmiş." deyip kadına yaklaştım. Ellerimi elbiselerde gezdirdim. Siyah olanın kumaşı kadifeydi. Koyu mavi olan ise değişik bir kumaşa sahipti. Bu daha çok yazlık gibiydi.
"Bu daha güzel sanki." diyerek tamamen koyu mavi olana döndüm. "Elimde sadece bir tane kaldı bundan. Bu aralar çok satılıyor." Anında elbiseyi övmeye başlamış olmasına tebessüm ettim. "Kumaşı da şifon, sizi terletmez."
"Çok ince değil mi o?"
Korkut bir şeye de karışmasa şaşardım gerçekten.
"İçinde astarı var, iç göstermez yani." diyerek kocama dönüp konuşan kadına Korkut başını salladı. "Tamam o zaman." dedi. İçimi gösterseydi asla almazdı zaten bu elbiseyi. Doğrusu ben de alıp giymezdim.
"Üzerinize giyeceksiniz sanırım, değil mi?" Kadının tekrar üzerimde gözlerini gezdirmesiyle yerimde kıpırdandım. "Evet." diye mırıldandım. Üzerimde bir gecelikle elbise almaya gelmiş olmam dışarıdan çok garip gözüküyor olmalıydı.
"Şu odaya girip giyebilirsiniz. Bu size tam olacaktır." Kadın elbiseyi bana uzatıp hemen sağımızda kalan kapıyı bana gösterince elbiseyi elime alıp oraya döndüm.
Hızlı bir şekilde üzerimi değiştirip dışarı çıktığımda kapının ağzında olan Korkut yüzünden sıçrayarak geriye çekildim. "Ödüm koptu Korkut!" diye kısık sesle de olsa kızdım.
Korkut sanki ona bir şey dememişim gibi geriye çekilip beni baştan aşağı inceledi. Üzerimdeki elbisenin bana yakışıp yakışmadığını henüz bilmiyordum. Elbiseyi giydiğim odada ayna yoktu. Bu yüzden elbiseyi yorumlama görevi ilk olarak karşımda beni ilgiyle inceleyen adamdaydı.
"Nasıl? Yakışmış mı?"
Dükkan sahibinin duymasını istemediğimden sessizce konuşuyordum. Ancak Korkut bunu benim kadar umursamıyor olmalı ki yüksek sesle konuşarak "Evet, çok güzel olmuşsun." dedi. Gözlerim istemeden kadına döndüğünde gülümseyerek bize baktığını gördüm. Çok tatlı ve iyi birisiydi. Birbirimize yakın davranmamızı köydekiler gibi ayıplayacağını da sanmıyordum ama yine de utanmıştım.
Korkut'un gözlerine bakıp bir şey diyemeden yanından geçtim. Yerini bildiğim boydan aynanın önüne gidip kendime baktım. Uzun kollu, belinde ince bir kemer olan elbise kadının da dediği gibi bana tam olmuştu. Kemerden dolayı karnım az da olsa belli oluyordu. Bu, elbisenin daha da güzel durmasına sebep olmuştu.
Kafamdaki kırmızı şalı saymazsak bu koyu mavi elbise ile gerçekten güzel gözüküyordum. "Beğendiniz mi?" Bana sorulduğunu bildiğim soruya başımı salladım. "Evet, çok beğendim." derken hafif yan dönüp sırt tarafının nasıl durduğuna da baktım. Gayet güzeldi. Boyu bileklerimin birkaç parmak yukarısındaydı ama çoğu elbisemin boyu böyle olduğundan Korkut buna karışmazdı. Ben de bu boydan rahatsız olmazdım.
"Bu renkte şal var mı sizde?" diye sorduğumda kadın kafasını sallayıp hızlı adımlarla uzaklaştı. Şalı getirmeye gitmiş olmalıydı.
Aklıma gelen şeyle Korkut'a döndüm. "Korkut." Gözlerime baktı. "Bir tane gecelik alsam olur mu? Diğeri geçen gün yırtılmış da."
"İstediğin her şeyi al Belkıs. Bana sormana gerek yok." Gülümseyerek kafamı salladım. "Tamam." diye sessizce konuştum.
Üzerimdeki elbiseyi çıkarmadan başıma aynı renkte bir şal örtmüş, salık saçlarımı toplamamış, bir tane açık sarı renkte her zaman giydiğim gecelikler gibi bir gecelik almış ve dükkandan çıkmıştık. Şimdi köye gidiyorduk. Melike'nin evden çıkarılmasına yetişebilecek miydik emin değildim.
"İlk defa evinizden gelin çıkacak. Göremezsen üzülür müsün?" Korkut sorduğum soruyla birlikte yan gözle bana bakıp kafasını sallayarak tekrar yola döndü. "Üzülürüm elbet ama yapacak bir şey yoktu Belkıs. Karım gözümün önünde nefes alamayıp bayılmışken kız kardeşimin düğünü var diye seni görmezden gelemezdim."
Haklıydı. Böyle düşünmese esas üzülen ben olurdum aslında, biliyordum.
"Yetişeceğiz inşallah zaten, sen sıkma canını. Saat daha sabah dokuz." Kafamı sallayarak arkama yaslandım.
Yolu izlemeye başladım. Köye varmamıza neredeyse yarım saat vardı. Yarım saat boyunca hastane odasında Korkut'un söylediği lafları düşünecektim.
O bana beni sevdiğini söylemişti. Bunu beceremediğini de söylemişti tabii ama önemli olan bu değildi. Beni seviyordu. Kalbini kaplayan kişi bendim. Yıllardır sevdiğim kocamın beni sevdiğini bugün öğrenmiştim. Bu sevgiyi hissetmemiş değildim lakin bugün öğrenmiştim işte. Buna ayrı olarak sevinmem çok ama çok normaldi.
"Baş parmağını dudaklarına yaslayarak yine gülümseyişini saklıyorsun. Ne keyiflendirdi seni bir anda?"
Korkut konuşunda gözlerimi yoldan ayırıp ona baktım. Ne düşündüğümü tahmin edebilirdi. Yine de benden duymak istiyor olmalı ki bana sormuştu.
"Söylediğin sözleri düşünüyordum." dedim hiç çekinmeden. Çekinmeme gerek var mıydı? Bunları elbette düşünebilir ve mutlu olabilirdim. Bu benim hakkımdı.
Korkut'un dudaklarının iki yana kıvrıldığını gördüğüm an benim gülümseyişim daha da büyüdü. "Hangi sözleri?" diye sordu bu kez. Sesinden neşeli olduğu anlaşılıyordu. "'Tüm kalbimdesin' dediğini düşünüyorum."
Gözlerini yine bana çevirdi. Birkaç saniye yüzüme bakıp hemen önüne döndü. "En azından doğru şeyleri düşünüyorsun." diye sessizce konuştu. Bu lafında bana ufaktan laf sokuşturduğunu bilsem de üzerinde durmadım. Çünkü şu an önemli olan bu değildi.
"Gerçekten tüm kalbinde miyim Korkut?" dediğimde burnundan nefes verdi. "Benim ağzımdan yalan söz çıkar mı?" Kafamı iki yana salladım. O söylediyse doğrudur. O söylediyse bundan emindir. Yoksa söylemezdi. Onu tanıyordum.
"Eğer bugün böyle şeyler yaşamasaydık. Bana bunu söylemeyecek miydin?" Aklıma takılan diğer soruyu sordum. Duymak için can attığım bu sözleri bana neden söylemişti?
"Söylerdim." deyip bana baktı. "Söylerdim ama emin değildim Belkıs. Bugüne kadar hislerimden emin olamamıştım." Anlamayarak tüm bedenimi ona çevirdim. Bugün mü emin oldum diyordu o? Kalbim heyecanla çırpınırken yüzüne baktım konuşmasını bekleyerek.
"Bakma öyle dikkatli dikkatli." dedi direksiyonu sol tarafa doğru kırarken. "Anlat diye bakıyorum." derken sesimden bile ne kadar heyecanlandığım anlaşılıyordu.
"Sana olan hislerimin elbet farkındaydım Belkıs. Farkında olmasam şu anki ilişkimiz de böyle olmazdı ama bugün seni o halde gördükten sonra emin oldum... Emin oldum ki sen benim tüm kalbimi kaplamışsın. Senin o halin yüzünden öldüm öldüm dirildim derken abartmıyordum. Hayatımda hiç korkmadığım kadar korktum ben bu gece. Kalbimi böylesine kaplamış olmasaydın emin o bu kadar korkmazdım."
Gözlerimin birazcık dolmasıyla hemen yukarı baktım. Ağlamamı gerektiren bir durum değildi. Sakince dinlemeliydim.
"Karnında bebeğimizi taşıyorsun. O da daha çok korkmama sebep oldu tabii." deyip iç çekti. "Anladım işte. Hayatımın en önemlisi, en değerlisi olduğunu gösterdin bana bu gece."
Gülümseyerek ona yaklaşıp yanağından öptüm. Öpmemle birlikte o da tekrardan gülümsedi.
"Sen de benim hayatımın en değerlisisin Korkut." diyerek kolunu okşadım. Başını bana çevirmeden gülümsemeye devam etti.
Yol devam etti. Ve yemin ederim köye varana kadar dakikalarda gülümsedim. Yanaklarım acıdı, gülümsemeye devam ettim. Dudaklarım yoruldu, ben gülümsemeye devam ettim.
En değerlimin en değerlisi olduğumu öğrenmiştim. Ben gülümsemeyecektim de kim gülümseyecekti...
İşin garip olanı; zar zor gülümseyen adam da yol boyunca dudaklarına dur dememişti. O da tıpkı ben gibi sürekli gülümsemişti.
Hatta köye gelip konağa vardığımızda bile o gülümsemesi dudaklarında kalmaya devam etmişti.
Günün geri kalanında ne zaman göz göze gelsek gülümsedik birbirimize. Her bir tebessümümüzde gizli bir cümle saklıydı. Gülümsemelerimiz birbirimize "En değerlim sensin." diyordu. Ve ikimiz de bunu anlıyorduk.
*
Ya rabbi şükür
Korkut'tan şu lafları duydum ve artık rahat rahat gülümsediğini de görüyorum ya mutlulukla öbür tarafa göçebilirim...
Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Görüşmek üzere💖💖💖💖💖
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |