42. Bölüm

42. Bölüm: "Haftalık Neşe."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Selam✨️❤️

 

Satır arası yorum yaparak okursanız çok mutlu olacağımı belirtmek ister ve keyifli okumalar dilerim.🥺💖

 

*

"Benim bildiğim gebe olanlar çok yer. İştahları kapanmaz. Benim karım da işte benim zorumla yemek yiyor. Aç ağzını Belkıs!"

 

Dudaklarıma yapıştırılmış olan ekmeği istemeyerek de olsa ağzıma aldım ve çiğnemeye başladım. Bu esnada Korkut bana kızarak söylenmeye devam ediyordu.

 

"Allah bana da kızıma da sabır versin." dediğinde ağzım dolu da olsa asık suratımla konuştum. "Oğlan da olabilir, kızım deme."

 

Korkut sinirli bakan gözlerini gözlerime çevirince suçlulukla gözlerimi kaçırdım.

 

Bana kızıyordu. Kızmakta haklı olduğunu da biliyordum ama bilerek yapmıyordum ki. Canım hiçbir şey istemediği için yemek yiyemiyordum. Son birkaç haftadır gerçekten bir şey yemiyordum. Bunun bebeğime zarar vereceğini söylüyorlardı, kendimi yemek yemeye zorluyordum ama yeteri kadar yiyemiyordum.

 

Bu son günlerde Korkut bana zorla yemek yedirmeye başlamıştı. Tıpkı şu anda yaptığı gibi.

 

"Yut artık, çok çiğnedin." demesiyle yutkundum. Normalde yemeyi çok sevdiğim şeylerin hiçbiri şimdi bana lezzetli gelmemeye başlamıştı. Üstelik her şeyin çok kötü koktuğunu hissediyordum. Bu da midemi bulandırıyordu.

 

"Aç ağzını şimdi." derken elindeki reçele bulanmış ekmeği bana uzattı. Kafamı iki yana salladım. "Korkut daha fazla yiyemem." diye sessizce konuştum. Karnım doymamıştı lakin daha fazlasını midem kabul edecekmiş gibi değildi.

 

"Belkıs..." deyip iç çekti. Elindeki ekmeği bırakıp elimi tuttu. "Böyle yaparsan bebeğimiz zayıf kalacak. Doktora da gitmiyorsun. Ne yapayım senin için? Yok mu canının istediği şeyler? Alıp geleyim de sadece onlardan ye." dediğinde gözlerimi önümüzdeki tepsiye çevirdim. Bu tepside bu köydeki insanların belki de hiç yemediği birçok şey vardı. Zaten her şeyi alıp getirmişti. Daha ne getirebilirdi ki?

 

"Özür dilerim." derken dudaklarım titredi. Yine ağlayacaktım. Kendimi anne olmak için yetersiz hissediyordum. Bebeğimi daha karnımdayken besleyemiyordum, doğduğunda ona hiç iyi bakamayacaktım.

 

Korkut yerinden hareketlenerek dibime girip beni kollarıyla sardı. "Seni zorlamak istemiyorum." deyip başımdan öptü. Artık herkesin görebileceği kadar büyümüş olan karnımı okşadı. "Ama ben zorlamadıkça da yemiyorsun ki be güzel gözlüm."

 

"Bugün yedim." derken sesim yine kısıktı. Kendimi yüksek sesle savunamıyordum çünkü savunulacak bir şeyim yoktu. "Biraz daha ye. Söz fazla zorlamayacağım." Eğilerek yüzüme bakan kocama gülümseyerek başımı salladım. Ben ve bebeğimiz için elinden geleni yapıyordu. Ben de biraz daha kendimi zorlayabilirdim.

 

Korkut'un az önce bıraktığı reçelli ekmeği alıp ısırdım. Ben ekmeği yerken Korkut mutlu bir şekilde beni izliyordu.

 

"Sen de ye." Kafasını iki yana salladı. "Ben yedim ya, doydum." diye konuştu.

 

Korkut'la iki gündür çiftlik evindeydik. Korkut'un fikriydi buraya gelmek. Birlikte vakit geçirmek istemiş hem de beni işlerden uzak tutmak istemişti.

 

Öyle bir adamdı ki bebeğimiz doğana kadar evde en ufak işe bile bakmamı istemiyordu. Ben de tabii ki onu dinlemiyordum. Geçen gün çaydanlık taşıyorum diye bile demediğini bırakmamıştı.

 

Korkut'un ilgisini elbette seviyordum lakin bu kadar abartmasını da istemiyordum. Sofra kurmak ve sofra kaldırmak bana zarar verecek değildi ama Korkut istemiyordu işte. Kayınvalidem de onun bu tavırlarının farkında olduğu için bana iş yaptırmamaya çalışıyordu. Ben yine de uzak durmuyordum. Uzak durursam içim rahat etmiyordu.

 

Korkut son çare olarak beni buraya getirmişti. Burada da sofrayı kendisi kuruyordu. Neyse ki yemek yapmama izin veriyordu. O da yemek yapmayı bilmediğinden dolayıydı.

 

Biraz daha yedikten sonra geriye çekildim. "Gerçekten doydum." diyerek Korkut'un yüzüne baktım. Dikkatle yüzüme bakıp başını salladı. Neyse ki doyduğuma inanmıştı. Bazen doyduğumu söylesem de inanmadığı zamanlar oluyordu.

 

"Sofrayı kaldırıp dışarı çıkalım. Açık hava iyi gelecektir." dediğinde başımı sallayarak önümüzdeki tepsiye uzanmıştım ki Korkut elimi tutup tepsiyi aldığı gibi ayağa kalktı. "Sen ekmekleri getir." deyip odadan çıktı. Sesli bir nefes verip dediğini yaparak ben de peşinden kalktım. Sofrayı da toplamıştım. Umarım ona kızmazdı(!)

 

"Bugün öğleden sonra Ersin abiyle karısı gelecek çiftliğe. İstediğin bir şeyler varsa söyle de yaptıralım. Malum ben yemek yapamıyorum." Korkut benim yanına geldiğimi anlar anlamaz konuşmuştu. Ersin abi çiftlikteki hayvanlarla ilgilenen kişiydi. Bazen karısı da gelip çiftlik evini temizler giderdi.

 

Korkut benden cevap gelmeyince kafasını çevirip yüzüme baktı. Biraz düşündüm ama aklıma bir şey gelmedi. "Şimdi tok olduğumdan canım bir şey çekmiyor galiba." Konuşmam Korkut'u memnun etmemiş olmalı ki gülümsemeden önüne döndü.

 

Hamile olan bendim ama tavırlarını çektiğim Korkut'tu.

 

"Hadi dışarı çıkalım." deyip koluna ellerimi sardığımda bir şey demeden başımı öptü. Sonra birlikte çiftlik evinden çıkıp atların gezindiği yeşilliğe çıktık. Atlar dışarıdaydı, bağlı değillerdi. Onları izlemek bile bana keyif veriyordu.

 

"Şu kahverengi olan atı görüyor musun?" Korkut beni kolunun altına almış yürürken konuşunca önce ona sonra gösterdiği ata baktım. Başımı salladım. Devam etti. "Galiba benim kızım ve onun kızı aynı anda doğacak."

 

Dediklerini birkaç saniye içinde algılayıp heyecanla Korkut'a döndüm. "Yavrusu mu var?"

 

"Evet. Beyaz olanın da yavrusu var ama o maalesef kızımızla birlikte doğamaz. Daha çok yeni." Sesli gülerek yanağımı Korkut'un koluna yasladım.

 

"Doğan yavru bebeğimizin olur mu peki? Ata binmeyi onunla öğrenir." diye hevesle sordum. Korkut her ne kadar kızımız diye bahsetse de ben ona bir cinsiyetle seslenemiyordum. Eğer erkekse babasının ona böyle seslendiğini duyup üzüldüğünü düşünüyordum hatta.

 

"Olur tabii. Benim kızım hiçbir atı istemezse ona istediği atı alırım. Hele bir doğsun da ne isterse yapacağım Belkıs." Korkut, hiç tanımadığım bir adama dönüşmüştü. Heyecanla bakan gözleri, heyecanla konuşan sesi de buna bir kanıttı. Eli hemen karnımı bulmuştu.

 

"Yine de çok şımartmamak gerek sanki." dedim. Ona babasının böyle iyi davranacağını bilmek bana o kadar iyi hissettiriyordu ki.

 

"Ben şımartırım." dedi Korkut sertleşen sesiyle. Sessizce güldüm. Baba olan Korkut'u çok seviyordum. Onun daha doğmamış bebeğimize bu denli bağlı oluşu kalbimi ısıtıyordu. Yaşadığım çocukluğu, kendi babamı düşündükçe şükrediyordum.

 

"Erkek olursa şımartacak mısın?" Kafasını hızla bana çevirdi. "Şş..." diyerek işaret parmağını dudağıma yasladı. "Kızımız olacak." diye devam etti.

 

Doğan bebek erkek çıkarsa yaşayacağını hayal kırıklığını tahmin edemiyordum.

 

Bazı hastanelerde bebeğin cinsiyetine bakabildiklerini öğrenmiştim geçen günlerde. Köyden birisi söylemişti. Korkut'a bunu söylesem o hastane neredeyse bulur ve beni götürürdü. Bu yüzden söylememiştim. Ayrıca korkmuştum da. Bebeğime bakarken zarar verirlerse diye korkuyordum. Nerede görülmüştü karındaki bebeğin kız mı erkek mi olduğunun bilinmesi?

 

"Erkek olursa üzülecek misin?" diye düşünceli bir sesle sordum. Her ne kadar bu hallerine gülsem de gerçekten karnımdaki bebeğimiz bir erkekse bizi duyup üzülüyor olabilirdi. Onun üzüldüğünü düşünmek daha yeni yeni anneliğe alışan kalbime ufak sızılar yaşatıyordu.

 

"Üzülürüm biraz." dedi Korkut da benim gibi düşünceli sesle. "Rüyamda bir kız çocuk gördüğüm için kız olmasını bu kadar çok istiyorum Belkıs. Erkek olursa da kız olursa da bizim çocuğumuz ama kız olmasını çok istiyorum."

 

İçime derin bir soluk çektim.

 

"Tüm köydekiler ilk çocukları erkek olsun diye dualar edip adaklar adarken sen bunu kız olsun diye yapacak haldesin." dediğim an güldü. "İlk babalığımı kız çocukla yaşamak istiyorum."

 

Atların arasına gelmiştik. Atlar bizi umursamadan etraflarına ve birbirlerine bakmaya devam ediyorlardı.

 

"İkincisini kız istemeyeceksin yani?" diye sordum. Korkut düşünür gibi gözlerini gökyüzüne çevirdi birkaç saniye. "Yine kız isterim ben." diye çok beklemeden beni yanıtlayınca sesli güldüm. "Birkaç tane kızımız olsun, bir tane de oğlan olsun yeter." dediğinde geriye çekilip karşısına geçtim.

 

"Birkaç tane kızımız mı olsun? Benden kaç çocuk doğurmamı isteyeceksin sen Korkut?" diye saf bir merak ve şaşkınlıkla sorduğumda gülümseyerek bana bir adım yaklaştı. "Bilmem ki..." diye sessizce konuştu.

 

"Her sene bir tane doğursan kaç tane ol-" Konuşmaya devam ederken elimle koluna vurdum hızla. Gözlerim hayretle kocaman açılmıştı. "Ben inek miyim Korkut ya? Her sene bir tane doğursan ne demek?"

 

"Olursa doğurmayacak mısın Belkıs?" dediğinde kaşlarımı çatarak yüzüne baktım bir süre. "Yine de her sene bir tane olmasın!" Nefeslenir gibi hırsla konuştuğumda gülerek beni kolunun altına çekti tekrar.

 

"Tamam karnına doğru fısıldarım ben, olacaksa da olmaz." Dalga geçiyordu benimle. Suratımı astım ama ondan uzaklaşmadım.

 

"Hemen astın suratını." derken eğilip yüzüme baktığında başımı sol tarafa çevirdim. Yüzüne bakarsam gülerdim çünkü. "Gülsün yüzün ama böyle olmaz." derken sağ eliyle çenemi tutup yüzümü kendine doğru çevirdi.

 

"İki senede bir doğurursun ne yapalım?"

 

Hâlâ dalga geçiyordu benimle!

 

Kızarak ondan uzaklaştım. "Gülüyorsun bir de ya!" dedim dişlerini göstererek gülen yüzüne bakarak. Ondan uzaklaşıp karnında yavrusu olduğunu öğrendiğim kahverengi ata doğru yürümeye başladım.

 

Korkut ardımdan ismimi seslense de dönüp bakmadım.

 

Kahverengi atın yanına geldiğimde elimi uzatıp başını okşadım. "Demek senin de yavrun var." diye konuştum. Beni anlamayacağını bilsem de konuşmaya devam ettim. "İkimizin yavrusu da aynı yaşta olacakmış. Birbirlerine arkadaşlık edip birlikte büyüyecekler. Yavrun hep bizimle kalacak, söz veriyorum sana." dediğimde dudaklarının arasından bir ses çıkarıp başını biraz yere eğdi. Gülümseyerek tüylerini okşamaya devam ettim.

 

"Sen de her yıl bir yavru mu doğuruyorsun? Benim kocam az önce bana her yıl bir tane doğurabileceğimi söyledi." Son sözlerimi söylerken az ileride duran Korkut'a sinirle baktım. Gözleri üzerimdeydi.

 

"Sonra bir de dalga geçerek iki yılda bir doğurabileceğimi de söyledi biliyor musun?" Gözlerim tekrar kocamı buldu. Yüzünde tatlı bir tebessümle bakıyordu bana. Ben ise ona tam zıt olarak sinirle bakıyordum.

 

"Ağrıyı çeken; midesi bulanan; kilo alan kendisi değil ya, der tabii." diye hırsla konuşmaya devam ettim. Aynı bakışı ona tekrar attım. Atla dertleşirken bir yandan da onu sevmeye devam ediyordum.

 

"Dedikodumu yapma hayvancağızla!" Korkut'un sesini işitince gözlerim direkt yüzünü buldu. "Hayvanla dedikodu mu yapılır?" Sorum onu güldürdü. Yerinden hareketlenip bana doğru birkaç adım atıp yanıma geldi.

 

"Şu hallerin, şu bakışların öyle güzel geliyor ki gözüme."

 

Bir anda duyduğum bu sözler hiç beklemediğimden olsa gerek anında beni etkisi altına almayı başardı. Kalbim hızla çarpıp, gözlerim hevesle dolarken az önce kızgınlığım hiç var olmamış gibi uçup gitmişti.

 

"Kızımız senin gibi olacak." Sol elini şişkin karnıma koyup okşadı. "Annesi gibi güzel, annesi gibi güçlü olacak."

 

Ben güçlü müydüm? Korkut olmasa şimdiye kadar bir yerlere yığılıp kalmıştım aslında. Korkut'un gözünde güçlü bir kadın mıydım?

 

"Tıpkı senin gibi sinirliyken ne kadar tatlı gözüktüğünün farkında olmayacak." Dudaklarım kıvrılırken elimi karnımdaki elinin üzerine koydum.

 

"Senin gibi dik başlı olup benimle inatlaşacak. Sana kıyamadığım gibi ona da kıyamayacağım." Gülüşüm büyüdü.

 

"Saçlarını hiç kesmeyelim. Senin saçların gibi upuzun olsun." derken diğer elini uzatıp şakaklarımdan sarkan tutamlarımsan birini işaret parmağına doladı.

 

"Aklındaki kızımız, benim küçük bir kopyam mı?" Sorum onun dudaklarına kocaman bir tebessümün konmasına sebep oldu. "Öyle. Rüyamdaki de öyleydi."

 

Rüyasında gördüğü kız çocuğunu çok merak ediyordum. Olmayan bir çocuğa bağlanmıştı. Doğan bebeğimiz eğer kız olursa rüyasındaki gibi mi olacaktı acaba?

 

"Yine de bebeğimizin erkek de olabileceğini aklından çıkarma. Belki de karnımda senin bir kopyan vardır Korkut."

 

Onun bir kopyasının evimizde gezmesi düşüncesi kalbimi sıcacık yapıyordu. Korkut'a o kadar çok aşıktım ki tıpkı ona benzeyen bir oğlan çocuğu kalbimi nasıl bir sevgiye boğardı hayal edemiyordum. Bunu düşünürken erkek olmasını daha çok istediğimi fark ettim.

 

Ben erkek çocuk isterken o kız çocuk istiyordu. Sebeplerimiz ise aynıydı; birbirimize benzeyen çocuklar istiyorduk.

 

"Ben doğana kadar onu bir kız olarak düşüneceğim. Babası olarak kız olduğunu hissediyorum." Korkut'un huysuz çıkan sesiyle gülmemi engelleyemedim.

 

Korkut bir şey demeden kolunun altındaki beni kendisine biraz daha yaklaştırıp yürümeye başladı. Atların yanından uzaklaşıyorduk. Çiftlik evinin avlusuna giden adımlarımızı izledim sakince. Yan yana birbirinin aynısı adımlar atıyor olmamız gözüme çok güzel gözüktü. Keyifli bir suratla adımlarımızı izlemeye devam ettim; ta ki durana kadar.

 

"Aklıma bir şey geldi." dedi bir anda durduktan sonra. Merakla suratına baktım. "Ne geldi?" diye sordum. Korkut beni kendinden uzaklaştırarak karşısına aldı. "Sen tavuk yemeyi çok seversin. Bir tavuk kestirelim mi akşama? Bol bol yer günlerin açlığını bastırırsın."

 

Bunu hiç beklemiyordum. Aklına gelecek şeyin yemek olabileceği aklıma bile gelmemişti. Hiç beklemediğim bu sözler benim yüksek sesli bir şekilde kahkaha atmama sebep olmuştu. En son ne zaman odamın dışında bu denli yüksek sesle gülmüştüm hatırlamıyordum bile.

 

Ben gülerken Korkut'un önce kaşları çatıldı ama ben gülmeye devam ettikçe kaşları gevşeyerek eski yerlerine geldi. Hatta gülümsemeye başladı. Gülüyor oluşum hoşuna gitmişti.

 

"Korkut." diye kesik kesik konuştum. Gülmekten konuşamıyordum. Neden bu kadar komiğime gitmişti onu da bilmiyordum esasen. "Karnım ağrıdı." Elimi karnıma koyarak gülüşümü durdurmaya çalıştım.

 

"Hiç bu kadar uzun ve yüksek sesli gülüşüne şahit olmamıştım." Korkut'un cümlesi gülüşümün önüne geçen şey oluverdi bir anda. Sesi öyle farklı çıkmıştı ki o an gülmeyi unutmaktan başka seçeneğim yoktu. Ben de ondan bu sesi ilk kez duyuyordum.

 

"Hep böyle gülmeni sağlamak istiyorum." Yüzüme bakan gözleri sanki bana hayranmış gibi bakışlar atıyordu. Kafamdan mı uyduruyordum yoksa gerçekten böyle mi bakıyordu? Sağ elini uzatıp yanağımı kavradığında memnuniyetle yüzümü eline yasladım. Sanki az önce katıla katıla gülen ben değilmişim gibi sessizce yüzüne bakmaya devam ediyordum. Korkut'un beni ve hislerimi bu kadar hızlı bir şekilde etkileyip değiştirebilmesi gerçekten garipti.

 

"Gün geçtikçe gülüşlerin büyüyor..." deyip küçük bir iç çekişle bana yaklaştı. "Ve gün geçtikçe daha da güzelleşiyorsun."

 

Hepsinin sebebi oydu. Gülüşlerimi büyüten de beni güzelleştiren de oydu. Farkında değildi belki ama tüm bunların tek sebebi kendisiydi.

 

"Böyle güzel şeyleri senden duymaya hâlâ alışamadım." diyerek onu güldürmeye çalıştım ve başardım. Duygusal konuşmalar devam ettiğinde ağlama özelliğim vardı. Şu anda ağlamak istemediğimden böyle muzip bir şekilde konuşmayı seçmiştim. "Ama alıştırıyorsun Korkut. Bak peşinen söyleyeyim her zaman böyle güzel sözler isterim."

 

Gülümseyerek eğilip alnımdan öptü. "Yanımda olduğun müddetçe bir iki kelamın lafı mı olur Belkıs'ım. Yanımda olduğun her an seni hak ettiğin sözlere boğarım."

 

Belkıs'ım...

 

İsmimi ne zaman böyle söylese kalbim heyecanla sızlıyordu.

 

"Ama seni sinirlendirecek sözlerden de geri durmayacağımı bil." deyip benden bir adım uzaklaştı. Gözlerinde yaramaz çocuk bakışlarını gördüğüm an birazdan beni sinir edeceğini hemen anlamıştım. Benim sinirlenişim ona çok büyük bir keyif veriyordu. Yani kendisi öyle söylemişti.

 

"Ne diyeceksin yine?" diye hafif yüksek bir sesle konuştuğumda gözleri baştan aşağı vücudumu süzdü. Daha sonra gözlerime baktı. "Kilo almışsın." deyip bir iki adım daha geriye attı. "Seni kucağıma almaya kalksam taşıyamam diye korkuyorum." Kaşlarım kendiliğinden çatılırken gözlerimi gözlerinden hiç ayırmadım.

 

Kilo aldığımın söylenmesi hiç hoşuma gitmiyordu.

 

"Korkut, git başımdan ya!" Yan tarafa dönüp hırsla yürümeye başladığımda onun sesli gülüşünü duydum. Neye sinirlendiğimi biliyor, bunu kullanıyordu.

 

Adımlarımı durdurdum. Bedenim yerine sadece başımı ona doğru çevirdim. Meraklı bir ifadeyle bana bakıyordu. Ne diyeceğimi merak ettiği belliydi. "Hem sana beni kucağına al mı diyorum ben? Uzak dur benden!"

 

Beni çok kolay bir şekilde kucağında taşıyabileceğini biliyordum. Bunu beni sinirlendirmek için söylediğini de biliyordum lakin sinirlenmeme engel olamıyordum.

 

Arkamdan geliyor olduğunu hissettiğimde eve girmeye karar vererek adımlarımı kapıya çevirdim. Daha hızlı bir şekilde yürüyerek evin kapısına ulaştım. Korkut çoktan bana yetişmişti. Ayakkabılarımı çıkarırken önüme geçti. "Küstün mü?"

 

Kafamı kaldırıp evle arama giren adama baktım. "Eve gireceğim, çekil." Korkut başını iki yana salladı. "İzin vermiyorum." Kaşlarımı kaldırıp suratına baktım. Güzel yüzünü kaplayan ifade şu anki halinden oldukça keyif aldığını belli ediyordu. Tıpkı bir çocuk gibiydi.

 

"Küsmediğini söylersen girersin." Dediklerini umursamayarak ayakkabılarımı tamamen ayağımdan çıkardım. Yan tarafından eve girecektim ki sağa geçerek tekrar önümü kapattı. Bu kez diğer tarafa yöneldim ama o yine önüme geçti.

 

"Küstün mü?" Gözlerimi gözlerine çevirdim. "Evet!" diye hırsla cevap verdim. "Kilo almanın beni kötü hissettirdiğini biliyorsun ama her seferinde bunu yapıyorsun." diye devam ettim lafıma.

 

Korkut'un kara gözleri beni tekrar baştan aşağı süzdü. Karnımda biraz oyalanmıştı gözleri, bebeğimize bakıyordu. "Ama senin şu sinirlenmiş hallerine bayılıyorum." dedi gözleri gözlerime çevrildiğinde. Söylediği cümle bu kez beni gülümsetmedi. Zaten bunu biliyordum. Benimle bu yüzden uğraştığını defalarca kez zaten söylemişti.

 

"Daha sabah kilo almıyorsun diye kızıyordun bana." diye sessizce konuştuğumda gözlerini açıp kafasını salladı. "Bak işte! Seninle uğraşmak için bunu söylemesem sabah sana kızar mıydım? Keşke kilo alsan Belkıs."

 

Konuşmasının başında ona olan sinirimi götürürken son cümlesiyle tekrar beni sinirlendirmişti. Bir insan böyle bir keşkede bulunur muydu? "Korkut." İsmini uyarır gibi söylediğimde ellerini havaya kaldırdı. "Kızımız için dedim."

 

Oflayarak bir nefes verdim. "Çekil ya, eve gireceğim." Sesimden keyifsiz olduğum anlaşılıyordu. O da bunu anlamıştı. Israr etmeye devam etmeden kenara çekildi. Bir iki adım atmıştım ki bir ada belimden ve bacaklarımdan tutularak havaya kaldırıldım. Hem korkup hem şaşıran ifademle kollarımı anında Korkut'a sarmıştım bile.

 

"Korkut n'apıyorsun?" Sitemle konuştuğumda eğilerek dudaklarıma küçücük bir öpücük bıraktı. "Seni hâlâ kucağıma alıp taşıyabileceğimi göstermek istedim."

 

Gülmeyip ona tavırlı davranmaya devam etmek istesem de dudaklarımda hissettiğim öpücükten sonra anında yumuşamıştım. O yüzden de şimdi gülümseyerek gözlerine bakıyordum. Korkut dudaklarımdaki tebessümle birlikte rahatlayarak yürümeye başladı.

 

"Kucağında mı taşıyacaksın beni gerçekten?" diye sorduğumda ciddi bir suratla bana döndü. "Evet, bir sorun mu var?" Gülerek başımı iki yana salladım. Sonra da başımı omzuna yasladım. Büyük odaya girdikten sonra sedirlerden birisine kucağında benimle birlikte oturdu. Rahatım yerinde olduğu için hiç kıpırdanmadım.

 

"Tavuk istiyor mu canın? Arada kaynadı, cevap alamadım." Tekrar yemekten bahsetmesiyle başımı kaldırarak yüzüne baktım. O da başını bana doğru eğdiği için burun buruna geldik. "Olur." diye cevapladım onu. Söylediği gibi tavuk yemeyi çok severdim. Bugün de yiyebileceğimi düşünüyordum.

 

"Oh, şükür." Korkut abartılı bir tepki verdiği için gülerek başımı tekrar omzuna yasladım. "Abartma bu kadar." diye de konuştum. Şükredeceği kadar aç bırakmıyordum kendimi. Şu an tamamen abartıyordu.

 

"İstediğim kadar abartırım."

 

Cevap vermedim. İstediği kadar abartsındı bakalım. İçinde kalmazdı.

 

Yerimin rahatlığından mıdır yoksa kocamın bedeninden yayılan sıcakla mayışmamdan mıdır bilmiyorum ama gözlerim istemsizce kapanıyordu. Uykum gelmişti. Kendimi uyumamak için zorlamayacaktım. Bu yüzden kolumu ona sararak başımı yasladığım omza iyice yerleştirdim. Sonra da kendimi uykuya bıraktım. Uyuduğum en güzel uykulardan birisi olacağına şüphem yoktu.

 

*

 

Bir hafta boyunca gülmüş, eğlenmiş ve mutlu hissetmiştim. Korkut'un fikri ile geldiğimiz çiftlik evinde çok güzel anılar biriktirmiştik. Korkut ile geçen bir dakikalık anım bile bana mutluluk verdiğinden olsa gerek haddinden fazla mutluydum.

 

Bugün bir haftalık serüvenimiz bitmişti. Artık köye dönecektik. Evdekileri özlemiştim aslında ama yine de kocamla yalnız olmak çok daha iyi hissettiriyordu. Bu düşüncelerim elbette önem arz edemezdi çünkü normal hayatımıza dönmek zorundaydık. Korkut'un ilgilenmesi gereken işleri, benim ilgilenmem gereken bir ev vardı.

 

Çiftlik evinden ayrıldığımızda biraz buruk hissetsem dahi bunu daha sonra tekrarlayabileceğimizi söyleyen Korkut sayesinde yüzüme gülümseme yayılmıştı. Belki bebeğimiz doğduktan sonra bu kez de üç kişi olarak gelir, burada vakit geçirirdik.

 

Köyün biraz uzağında olan çiftlik evinden ayrılalı yaklaşık on dakika geçmişti. Birkaç dakika içerisinde konağın önünde olacağımızı bildiğimden başımdaki şalı düzeltmeye başladım. Korkut bu halime yan bir gülüş atmıştı.

 

Bir hafta boyunca neredeyse her gün saçlarım salık gezdiğim için bugün şalımı takarken biraz nazlanmıştım. Şimdi şalımı düzeltiyorum diye aklınca benimle alay ediyordu işte.

 

Çiftlik evine sadece bir kez Ersin abi ile karısı gelmişti. Onun dışında hep yalnızdık. Bu yüzden saçlarım salık gezebilmiştim. Ne hikmetse Korkut da hiç karşı çıkmamıştı.

 

Çiftlik evinden çıkarken şalımı takmamak için nazlanışım ise tamamen Korkut'u sinir etmek içindi. Ne kayınvalidemin ne de diğerlerinin karşısına başımda şal olmadan çıkamazdım. Eğer çıkarsam da asla rahat edemezdim. Hastaneden dışarı çıktığımda bile rahatsız olmuştum ama ailemin içinde bu his daha da büyürdü.

 

Kayınvalidem gibi saçlarımın tamamını kapatıyor olmasam da çocukluğumdan beri bu şal başımda olduğu için büyük bir alışmışlık vardı. Korkut bana karışmayı bıraksa, şalımı çıkarabilecek olsam dahi çıkaramazdım.

 

Kim bilir belki bir gün kayınvalidem gibi kapatırdım saçlarımı. Bunu biraz imkansız gibi görsem de belli olmazdı tabii. Ancak ben şimdilik şakaklarımdan sarkan ve sırtıma yayılan saçlarım ile yaşamaya devam edecektim.

 

Ben bu düşüncelerin içinde gezinirken konağın önüne gelmiştik. Korkut kamyoneti durdurana kadar bunu fark edememiştim. "Evinize hoş geldiniz Belkıs Hanım." Korkut'un sesini duyunca başımı ona çevirip gülümsedim. "Siz de hoş geldiniz Korkut Bey." O da bana gülümsedi.

 

Korkut kamyonetten inince ben de elimi kapıya attım. Kapıyı açtığım esnada Korkut çoktan benim tarafıma gelmişti. Elini bana doğru uzatıp yüzüme bakışı beni heyecanlandırırken elini tuttum. Elinden tutarak kamyonetten dikkatle indim.

 

Bir şey konuşmadan kapıya yaklaştık. Korkut kapıya art arda üç kez vurdu. Bazen bu tahta kapı açık olsa da genelde arkasındaki sürgüyü çekerdik. Yoksa gelen geçen konağa istediği gibi girerdi. Yine o sürgü çekilmiş olmalı ki kapı kapalıydı.

 

Kapı çok geçmeden açılınca gördüğüm yüz Saniye olmuştu. Ve bundan hiç memnun kalmamıştım. Buraya döner dönmez gördüğüm ilk yüzün bu kız olması beni mutlu etmemişti. "Hoş geldiniz." diye ikimize de bakıp kapıyı tamamen açan Saniye'ye Korkut cevap verdi. "Hoş bulduk."

 

Yan yana avluya girdik. Burası tıpkı bir hafta önceki gibiydi. Bir haftada ne olmasını bekliyordum bilmiyordum ama sanki haftalardır burada değilmişim gibi hissettiğimden bir şeylerin değişmesini beklemiştim sanırım.

 

"Saniye hazırda yemek var mı?" Korkut'un sesini duyunca başımı ona çevirdim. Yine bana yemek yedirecekti. Buna iyice alışmıştım. "Yok Korkut ağabey daha hazırlamamıştık. Karnınız açsa hemen bir şeyler hazırlayalım."

 

Saniye'nin hızlı cevabıyla bu kez ona baktım. "O aç değil ama ben bir şeyler yesem iyi olacak." diye cevapladım onu. Saniye de bana baktı. "İstediğin bir şeyler var mıdır hazırlayayım." Aklımda bir şey olmadığından kafamı iki yana salladım. Ufak tefek bir şeyler ile açlığımı bastırabilirdim. Zaten bir saat sonra öğlen yemeği yenirdi.

 

"Ekmeğin arasına domatesle peynir koy sen Saniye." Yine konuşan Korkut'tu. Saniye ondan duyduğu sözlerle başını sallayıp hemen mutfağa doğru gitti.

 

"Ne yiyip içeceğimi de sen seçmeye başladın bakıyorum da." Kimsenin olmaması rahatlığıyla Korkut'a doğru konuştuğumda yanıma yaklaştı. "Kız sana istediğin şey var mı diyor yok diyorsun. Şimdi yumurta pişirip önüne koysa yemeyeceksin." Haklı oluşuyla sessiz kaldım.

 

Beni benden daha iyi tanımaya başlamıştı. Buna şaşırmalı mıydım yoksa zaten olması gereken bu muydu bilmiyordum.

 

"Anamların yanına gidelim de geldiğimizi görsünler. Sonra da karnını doyur. Ben de kıraathaneye uğrayayım." Korkut'a uyarak peşinden yürüdüm. Her zaman oturulan odaya girdik. Nuriye hala ve kayınvalidem buradaydı. Nuriye hala Kuran-ı Kerim okuyordu. Kayınvalidemin elinde ise yine örgü işi bir şeyler vardı. Gebe olduğumu öğrendiği andan beri bir şeyler örüp duruyordu. Yine bebeğimiz için bir şeyler ördüğü belliydi.

 

Odadan içeri girerken Korkut "Selamun aleyküm." dedi. O an ikisi de bize baktı. Kayınvalidem elindekini bırakıp hemen ayağa kalktı. Korkut'un selamını alıp bize yaklaştı. "Yavrum ne zaman geldiniz siz?" Gözleri ikimizde de gezinirken konuştu.

 

"Biraz önce geldik ana." Kayınvalidem yüzündeki kocaman gülümsemesiyle yanıma geldi. Önce gözlerime sonra karnıma baktı. Daha şimdiden büyük bir sevgi gören bebeğim beni çok mutlu ediyordu. Kayınvalidemin ilk sorusu bebeğim ya da ben olacaktı, bunu biliyordum.

 

"Nasılsın güzel kızım? Ağrın sızın yoktur değil mi?" Kafamı iki yana salladım. "İyiyim ana, hiçbir şeyim yok." Ardından eline uzanıp öptüm ve başıma koydum. "Çok şükür yavrum benim, aman olmasın."

 

Korkut da annesinin elini öpünce bu kez Nuriye halaya doğru gittim. Kuran'ı kapatıp yerine bırakmıştı. "Hoş geldiniz kızım." Elini öpüp "Hoş bulduk hala." diye cevapladım onu.

 

Nuriye hala yüzüme dikkatle bakıp kayınvalideme döndü. "Gelin sanki biraz kilo almış değil mi?" Kayınvalidem bana dönüp gülüşünü büyütmüş. "Bana da öyle geldi abla." diye Nuriye halaya doğru konuştu.

 

Evet, almıştım.

 

Bunu diyen Korkut olunca küsen ben kayınvalidem ve Nuriye hala deyince sadece gülümsemiştim. Gözlerimi Korkut'a çevirip kısa bir an ona baktım. Gözlerinde imalı bakışlar vardı. Benim düşündüğümü düşündüğüne emindim. Ne olursa olsun o bana bunu dediğinde küsmeye devam edecektim.

 

"Zorla yemek yedirdim hala. Bir zahmet alsın kilo." Korkut keyifli bir sesle konuşunca kayınvalidem güldü. "İyi yapmışsın oğlum. İki canlısın kızım sen, bol bol yemen lazım zaten."

 

Kafamı sallayabildim sadece. Son iki gündür kendi kendime yiyebilmeye başlamıştım. Korkut zorla yedirdiğinden sanırım, alışmıştım.

 

"Ben gideyim artık." Korkut kapıya dönerek konuşunca ben de kapıya döndüm. "Oğlum önce bir babanın yanına uğra. Sabah, 'Korkut eve döner dönmez yanıma gelsin' dediydi." Kayınvalidem aceleyle konuşunca ikimiz de ona döndük tekrar. "Evde mi babam?" Korkut'un kaşları hafifçe çatılmıştı. Kayınbabamın neden böyle bir şey dediğini ben de merak etmiştim doğrusu.

 

"Evdedir, yan odada."

 

Korkut odadan çıkıp yan odaya geçti. Ben odada kalmıştım. Korkut'un peşinden gitsem olmazdı ama ne konuşacaklarını çok merak ediyordum. O yüzden hemen odadan çıkmam şarttı. "Ben de bir mutfağa gideyim." diyerek odadan çıktım. Zaten mutfağa gidecektim ama ondan önce yan odanın kapısına yaklaştım. Korkut ile babasının sesi geliyordu.

 

"Otur da öyle konuşalım oğlum."

 

Kayınbabamın sesi sert çıkmıştı. Çok sert bir adam olmadığından bir şeyler olduğunu hemen anlamıştım. Korkuyla nefesimi tuttum. Mutluluğumuza gölge düşürecek bir şeylerin yaşanmasından korkuyordum.

 

"Baba bir şey mi oldu?" Korkut'un sesi de sertti. Gerilmiş olmalıydı. "Otur dedim Korkut."

 

Birkaç saniye geçti. Korkut onun dediğini yapıp oturmuş olmalı ki konuşmaya devam etti. "İki gün önce kıraathanedeyken bir şeyler oldu. Rahatınızı bozmamak için size haber yollamadım, gelmenizi bekledim."

 

Demek ki şimdi rahatımız bozulacaktı.

 

"Ne oldu baba? Korkulacak bir şey mi var? Niye öyle bakıyorsun?" Korkut art arda sorularını sıralarken iç çekmemek için kendimi zor tuttum. Sağ elimi göğsüme yaslarken beklemeye devam ettim.

 

"Belkıs'ın babası..." deyip sustu. Kalp atışlarım hızlandı. O adam aylardır ortada değildi. Korkut onu bu köyden adeta sürgüne yollamıştı. Köye hiç gelmemişti. Nerede olduğunu bilmiyor, merak da etmiyordum. En son Korkut onu jandarmaya teslim ettiğini söylemişti. Ona ne yaptıklarını bir daha hiç sormamıştım. Şimdi ne olmuştu acaba?

 

"Ne olmuş?" Korkut'un sesi mümkünmüş gibi daha da sertleşmişti. Babamdan nefret ettiğini biliyordum. Haklıydı bu nefrette.

 

"Köye dönmüş. Kıraathaneye geldi."

 

Gözlerim hızla dolarken elimi kalbime doğru bastırdım. Buraya mı dönmüştü gerçekten? Bunca ay sonra nasıl gelmişti?

 

"Gelip benimle konuştu. Belkıs'ı görmek istediğini söyledi."

 

*

 

İlayda yine duramadın üzdün şu kızı dediğinizi duyar gibiyim...

 

Ee sizce neden geldi Belkıs'ın babası?

 

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.

 

Görüşmek üzere, öpüyorummmm💞💞💞

Bölüm : 24.01.2025 14:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...