
“Ana bir bırak da geçeyim artık gözünü seveyim ya!” Odanın dışından gelen Korkut’un sesindeki bıkkınlık sessizce gülmeme sebep oldu. Kayınvalidemle dakikalardır konuşuyorlardı ama Korkut’un aklı tamamen odamıza girmekteydi. Lakin annesi tarafından alıkoyulmuştu maalesef.
“Aman iyi, birkaç bir şey söyletmedin!” Kayınvalidemin kızan sesinin ardından odamızın kapısı açıldı. Sonunda kocam ulaşmak istediği yere, odamıza ulaşabilmişti.
“Hiç içeri giremeyeceğim zannettim.” derken direkt bana doğru gelip dudaklarını alnıma bastırdı. Ardından da hiç beklemeden kucağımdaki kızımızın alnından öptü.
Bebeğimiz dünyaya geleli aylar olmuştu. Git gide büyüyordu ama yine de minicik bir bebekti işte. Geceleri bol bol ağlayarak beni de babasını da uykusundan etse dahi bizim bir şikayetimiz yoktu. Ağlaması bile hoşumuza gidiyordu sanırsam.
“Deva’m, güzel kızım.” Gülümseyerek kızına seslenen adama baktım. Korkut’a babalık çok yakışmıştı.
Deva, Deva’mız bizim hayatımıza çok yakışmıştı. Sanki yaşanan tüm kötü şeyleri unutmuş gibiydim. Tüm dertlerime, tüm acılarıma deva olmuştu minik kızım. Sevgisi de, hissi de çok ayrıydı. Ona bakarken hissettiğim hiçbir şeyi daha önceden hissetmemiştim ben. Eminim aynılarını Korkut da düşünüyordu.
“Gel bakalım babana.” Kucağımdan kızımı alıp kendi kollarının arasına kattığında geriye yaslanarak ikisine baktım. Korkut, Deva’nın boynuna yüzünü yaklaştırarak mis kokusunu içine çekti. Sonra da dudaklarını hafifçe değdirerek birkaç kez öptü. Deva sessizce babasının onu öpmesini bekliyordu.
Baba kızın hasret gidermesini izlerken dudağımdaki tebessüm biraz olsun dinmemişti. Güzel bir aileye sahiptim. Canımdan çok sevdiğim bir kocam ve kızım vardı. Beni kendi kızlarından ayırmayan kayınvalidem ve kayınbabam vardı. Kendi kızıymışım gibi benimle ilgilenen bir halam vardı. Bebeğimi gözü gibi koruyan bir sürü insan vardı. Mutluydum, mutluyduk.
Artık tek dileğim mutluluğumuzun bozulmamasıydı. Çünkü bundan daha fazla olan bir mutlulukta gözüm yoktu.
“Deva’yı yıkadınız mı bugün?” Korkut başını bana çevirerek konuştuğunda başımı salladım. “Yıkadık da ben yine korktuğumdan pek elleyemedim.” Korkut gülerek yanıma oturdu. Deva’yı yıkarken düşürmekten korkuyordum çünkü çok hareket ediyordu. O yüzden genelde kayınvalidem yıkıyor, ben ise kenarda izliyordum.
“Sen de biraz daha büyüyünce yıkarsın, sıkma canını.” Bana uzanıp yanağımdan öpünce sessiz kaldım. Kendi bebeğimi kendim yıkamak istiyordum lakin yapamıyordum. Bu da ister istemez moralimi bozuyordu maalesef.
“Sen ne yaptın bugün?” Korkut bedenini hafifçe bana çevirdi. “İşçiler geldi, biliyorsun. Bugün onların yanındaydım. Pek bir şey yapmadım. Eve gelmeyi iple çektim sadece.”
Güzel yüzüne bakarken seslice güldüm. “Eve geldin ama odana giremedin bir türlü.” O da benim gibi güldü. “Hiç sorma.” dedi ufak bir serzenişle. “Kapıda beni mahsur tuttu Deva’ya alınması gerekenleri anlatıyor. Kızımı bir göreyim de sonra anlatır ama anlamıyor işte.”
Korkut’un Deva’ya olan bağlılığı beni çok mutlu ediyordu. Kendim babamdan ne kadar ilgi görmemişsem tam aksini kızım yaşıyordu. Şükürler olsun ki onu dünyadaki her şeyden koruyacak kadar seven bir babası vardı.
Korkut’la uğraşmak istediğimden omuzlarımı indirerek yüzüne baktım. “Sadece kızını görmek mi istedin yani?” Dudaklarına bir tebessüm oturdu. “Evet. Başka ne olacaktı?” Kaşlarım istemsizce çatıldı. Ne zaman böyle şeyler desem gönlümü alacak laflar söylerdi ama bu kez umduğum olmamıştı.
“Beni göresin gelmedi yani?” Sesimden kızdığım anlaşılıyordu. Korkut omuzlarını silkti. “Sabah giderken seni gördüm ya Belkıs.” İnadına mı yapıyordu yoksa normal düşüncelerini mi söylüyordu suratından anlaşılmıyordu.
Tam dudaklarımı ayırmış konuşacakken bir anda sustum. Sonra da başımdaki şalı düzelterek ayağa kalktım. “İyi.” deyip odanın kapısına doğru bir adım attım. Sinirlenmiştim gerçekten. Ne vardı birkaç güzel söz söyleyip gönlümü hoş tutsaydı? Sabah gördüğünü söylüyordu bir de!
Odanın kapısına vardığımda elimi kapının koluna atamadan Korkut elini belime sarıp beni kendisine çekmişti. “Bırak beni.” Karnımdaki elinden ittirmeye çalıştığımda beni tamamen kendine çekti. Sırtım göğsüne yaslanmıştı. “Kızdırdım mı seni?” Sessizce konuşup sağ omzumun üzerinden başını yüzüme doğru eğdi. “Kızmadım, bırak.” İnatla konuşmam tabii ki bir işe yaramadı.
Yüzünü yanağıma yaklaştırarak art arda iki kez sağ yanağımı öptü. Sonra biraz daha eğilerek çenemin kenarından öptü. “Kızmışsın kızmışsın.” Dudakları bu kez boynuma değince titrek bir nefes aldım. O bana ne zaman yaklaşırsa yaklaşsın böyle heyecanlanacaktım muhtemelen. Boynumdaki dudakları birçok öpücüğü boynuma kondurduğunda karnımdaki ellerini sıktım. “Korkut.” Sesim neredeyse çıkmamıştı.
“Söyle güzel karım.” Korkut’un sesindeki keyif beni tekrar sinirlendirecek olsa da boynuma tekrardan bıraktığı öpücükle o siniri unuttum.
“Dön bakalım bana doğru.” Karnımdaki kollarını gevşetip bedenimi kendine doğru çevirdiğinde başımı kaldırarak yüzüne baktım. Mutlu olduğu belli olan suratıyla bana bakıyordu. “Sen beni özlemedin mi? Ne o öyle hemen odadan çıkmaya çalışıyorsun?”
Benimle uğraştığını anlayarak kollarımı boynuna sardım. “Daha sabah gördüm ya seni Korkut, niye özleyeyim?” Yüzümü yüzüne yaklaştırarak oyuncu bir tavırla konuşmam onu güldürmüştü.
“Özlemedin yani?” Kaşlarımı kaldırarak cevabını verdim. Verdiğim cevaplara tezatla tüm bedenim ona yapışıktı resmen. “İnandırıcı gelmedi bana pek.” Nefesini yüzümde hissettiğimden gözlerimi kapatasım gelse dahi kendimi tuttum. O benimle uğraşıyorsa ben de onunla uğraşacaktım. “İnan bence.”
Korkut dudaklarımın üzerine dudaklarını değdirdi. Öpmedi, sadece dokundurup çekildi. “Niye kollarımın arasında titriyorsun o zaman?” Kalbim ağzımdan çıkacak kadar kuvvetle çarparken bedenimin titrememesi imkansızdı. O yüzden bu halim beni hiç şaşırtmadı. “Üşüdüm de ondan.” Korkut yine sesli bir şekilde güldü.
“Yanakların kıpkırmızı olmuş, ayrıca sıcacıksın.” Boynundaki kollarımı indirerek ellerimi omuzlarına koydum. Sonra da yavaşça Korkut’u ittirdim. “Dibime girdin de ondan ısındım ama üşüyorum ben.” Aramıza biraz mesafe koymuş olsam da çok geçemeden Korkut o mesafeyi yine sıfıra indirdi.
“Hem ısındın hem de üşüyorsun demek…” Mırıldanır gibi konuştuğunda ona cevap vermedim. Üşümüyordum elbet. Ama kabullenmeyecektim. “Uğraşma benimle.” Söylenir gibi konuşmamla güldü. Gülüşlerini duymayı o kadar seviyordum ki…
“Eve hızlıca gelmek istememin tek sebebi Deva değil.” Yüzüne yakın yüzüme daha da yaklaşıp burnunu hafifçe burnuma dokundurdu. “Evde bekleyen güzel gözlü, güzel yüzlü bir karım var. Onu özlüyorum.” Kalbim tekler gibi oldu. Ölene kadar bu laflara alışamayacak mıydım acaba?
“Güzel gözlü, güzel yüzlü karını sinirlendirmeyi çok mu seviyorsun?” Söylediği lafları bastırarak söyledim. Kafasını iki yana salladı ciddiyetle. “Güzel gözlü, güzel yüzlü karımı çok seviyorum.”
Nefesimi tutarak gözlerine bakabildim sadece. Bu söz yıllar geçse dahi alışabileceğim bir söz değildi. Aşkıyla kalbimi yakan adamın kalbinde oluşumu söze dökmesi gerçekten de alışabileceğim bir şey değildi.
Korkut sağ elini yanağıma yaslayıp dudaklarını alnıma uzun uzun bastırdı. Uzun öpücüğünü bölen kızımızın sesi olmuştu. Deva’nın bize izni bu kadardı. Konağı ayağa kaldıran sesiyle ağlamaya başlamıştı bir anda.
Hızla Korkut’tan ayrılıp kızıma gittim. Yatağımızın üzerinde bağırarak ağlayan bebeğimi kucağıma aldım. “Ne oldu annem? Ağlama, bak buradayım.” Bir yandan sırtında parmaklarımı gezdirirken bir yandan da onu hafifçe hoplatıyordum. Böyle yaptığımda kısa süre içerisinde sakinleşiyordu.
“Baban da burada, bak.” Korkut’a doğru yüzünü çevirdim lakin kızımız pek de babasını umursamıyordu şu an.
Deva’nın ağlayışı yavaş yavaş dururken Korkut’a uzattım onu. Korkut sevgiyle baktığı kızını hiç beklemeden kucaklayıp göğsüne yatırdı. Deva da hiç düşünmeden başını göğsüne yaslamıştı zaten. Açıkçası ben de o göğse hiç düşünmeden yaslardım başımı…
“Sen Deva’nın yanında kal da ben bir aşağıya ineyim.” Kocamdan gelen onaylamayla son kez ikisine bakıp odamızdan çıktım. Dışarısı biraz serin olduğundan Deva’yı dışarı çıkarmak istemiyordum. Çıkarırsam da birkaç dakika içinde odalardan birisine sokuyordum geri.
Aşağıya indiğimde direkt mutfağa gittim. Herkes buradaydı, kayınvalidem ve Nuriye Hala hariç tabii. “Kolay gelsin.” diyerek yanlarına vardığımda hepsi bir şeyler söyledi. “Yardım edeceğim bir şey var mı?” Bunu sormuş olsam da bana iş yaptırmayacaklarını biliyordum. Eskiden de çok fazla iş vermezlerdi bana ama Deva doğduktan sonra neredeyse hiçbir şeye dokunmamaya başlamıştım.
“Yok, hazırdır her şey zaten.” Gülendam abla her zamanki gibi beni gönderecekti belli ki. “Sen git de kızının yanında dur. Yemek vakti çağırırız biz seni.” diye konuşmaya devam ettiğinde de az önceki düşüncemden emin oldum.
Onlara karşı çıkmayarak mutfaktan çıkıp bu kez de kayınvalidemle Nuriye Hala’yı görmek için adımlarımı attım. İçeri yavaşça girdim. Nuriye Hala buradaydı sadece “Belkıs, gel kızım.” Gülümseyerek içeri girip yanına gittim.
“Korkut, Deva’nın yanında mı?” Kafamı usulca salladım. “Evet. Deva, Korkut’ta olunca ben de biraz aşağı ineyim dedim.” Nuriye Hala bana bakarak içtenlikle gülümsemişti. Bu gülümseyişinin sebebi ne bilemediğim için merakla ona baktım. “Ne oldu hala?” diye sormadan edemedim. Gülümseyişi daha da büyürken elini uzatıp sol elimi tuttu. “Sana bakınca mutlu oluyorum Belkıs.” Sessizce bekledim. Konuşmaya devam etsin istedim. “Bundan birkaç yıl önceki sen ile şimdi karşımda böyle güler yüzüyle konuşan Belkıs o kadar farklı ki.”
İç çekerek tekrar gülümsedi. Ben ise bir şey yapamadan ve diyemeden ona bakmaya devam ettim. “Hiç kolay şeyler yaşamadın, biliyorum.” Kafamı salladım. “Ama çok şükür rabbim sana mükafatlarını vermeye başladı.”
En büyük mükafatım Korkut’un sevgisi ve Deva’ydı. Gerçekten daha fazlasına ihtiyacım yoktu. Bu iki şey ve hayatımın şimdiki hali bana ömrüm boyunca yeterdi.
“Çok şükür hala.” dedim onu tek başına konuşuyormuş gibi bırakmamak için. “İşte şimdiki halini düşündükçe öyle gülümsemek geliyor içimden. Yalnız sana değil, Korkut’a bakarken de aynılarını hissediyorum. Sen kadar olmasa da Korkut da zor günler geçirdi.”
Öyleydi tabii. Korkut için de her şey çok zordu. Korkut için en zor şey beni kabullenmesiydi. O kabullenmekle de kalmamış beni sevmişti. Bunun için ne kadar şükretsem az kalırdı.
“Ömrünüz boyunca mutlu olursunuz inşallah kızım. Yuvanızdan gülüşler, çocuklarınızın sesleri eksik olmasın.” Duygulandığımdan olsa gerek gözlerim dolmuştu. “Amin hala.” Sessizce mırıldanmıştım.
Nuriye Hala gözlerimi fark etmiş olmalı ki tıpkı Korkut gibi kaşları çatıldı. “Şş niye doldurdun sen o gözlerini? Seni ağlatmaya mı söyledim ben bu sözleri?” Gözlerim doluyken gülümsedim. “Duygulandım hala, ne yapayım?” Elimin üzerini okşadı. “Olsun, sen yine de ağlama. Şimdi kocan duyar da bana kızar.” Kafamı sallayarak güldüm. Bir kez böyle bir şey yaşamıştık. Nuriye Hala onu unutmamıştı demek ki.
“Neyse hadi sen yukarı çık. Ben de biraz odama gidip dinleneyim.” Nuriye Hala beni yanından gönderince soluğu odamda almıştım.
Odaya girdiğimde Korkut yatakta uzanıyordu. Deva’yı elleriyle yukarı doğru kaldırmış ona bir şeyler söylüyordu. Ben içeri girer girmez susmuştu ama.
“Arkamdan neler konuşuyordunuz bakayım?” Yatakta yanlarına oturdum. Korkut, Deva’yı indirip karnına oturttu. Deva tek başına oturamasa da ona destek olursak oturabiliyordu. Kızım gerçekten de büyümüştü.
“İkimiz arasında sır bunlar.” deyip sağ gözünü kırparak Deva’ya bakınca güldüm. Deva da ben gülünce gülmüştü. İçimden taşan sevgiyle ona yaklaşarak yanağından yumuşakça öptüm. “O nasıl güzel gülüş öyle.” Deva onu öptüğüm için mutlu olmuş olmalı ki tekrar gülmüştü. Bu beni daha da mutlu ederken Korkut’a baktım. “Çok güzel gülmüyor mu?” diye sordum. Sanki benden farklı düşünmesinin imkanı varmış gibi bu soruyu sormam saçmaydı tabii.
“Hem de nasıl güzel gülüyor.” Korkut iç çekerek konuştu. “Büyüdüğünde peşinde birileri dolaşacak diye daha şimdiden kafayı yiyorum.” dediğinde ufak bir kahkaha attım. “Korkut, Deva daha 6 aylık.”
“Olsun. Kız babası olmak kolay değil.”
Korkut’un yanına uzanarak başımı omzuna koydum. “Ama güzel, değil mi?” diye sordum. Korkut başını bana doğru çevirip şakağımdan öptü. “Çok güzel.”
“Deva’nın büyüdüğünde Kara ile oynamasını çok isterdim.” Başımı ona doğru çeviren bu kez bendim. Gözlerimi yüzüne çıkardım. “Kara çok hastaydı Korkut.” Defalarca kez söylediğim şeyi tekrar söyledim. “Biliyorum ama çocukluğumdan beri yanımda olan köpeğimi kızımla görmek isterdim işte. Kara benim için çok değerliydi.”
Göğsünden öptüm. Kara geçen ay maalesef ölmüştü. Korkut’un bu kadar çok üzüldüğünü hiç görmemiştim. Bana göstermemişti ama ağladığına emindim. Kara onun çocukluk arkadaşı sayılırdı. Bu yüzden üzülmesini anlayabiliyordum.
“En azından mutlu bir ömür geçirdi. Ona gözüm gibi baktım.” Deva’yı kendisine yaklaştırıp öptü. “Baban sana büyüdüğünde bir köpek getirir belki Deva. Sen de baban gibi bir köpeği arkadaşın sayarsın. Olur mu?” Deva sanki anlıyormuş gibi onu dinliyordu. Gülmeden edemedim. “Deva’nın daha şimdiden bir atı ve bir köpeği mi oldu yani?” Çiftlik evinde benimle aynı anda gebe olan atın yavrusu anlaştığımız gibi Deva’nın olmuştu.
“Deva, annen seni kıskanıyor sanırım kızım.” Korkut onun kulağına doğru normal bir sesle konuştu. Gülerek karnına elimi hafifçe vurdum. “Kızımı neden kıskanayım ya?”
“Bilmem. Belki de senden çok kızımı öpüyorum diye kıskanırsın?”
Sesli bir oflamayla yerimden kalkıyordum ki beni tutup omzuna tekrar başımı yasladı. “Tamam, tamam sustum.”
Geçen hafta ona bunu söyleyen bendim. Kıskandığımı söylememiştim ama Deva’yı öptüğü kadar beni öpmediğinden dolayı hayıflanmıştım. O da şimdi bunu bir alay malzemesi haline getirmişti işte.
Deva’yı aramıza yatırıp bedenini bana doğru çevirdi. Önce Deva’ya bakıp biraz geriye çekildim. Onun rahat ettiğine emin olunca bana mutlulukla bakan kara gözlere çevirdim bakışlarımı.
“Sana kötü bir haberim var.” Kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktım. “Ne kadar kötü?” diye sordum. Zira artık kolay kolay hiçbir şey umurumda olmuyor ve beni üzmüyordu. “Sinirlenip bana çatacağın kadar kötü.” Sesli bir soluk verdim. “Teyzenler mi geliyor?” diye bıkkınlıkla sordum. Sinirlenip Korkut’a patlayabileceğim tek şey buydu. Teyzesini de yanında gelenleri de hiç ama hiç sevmiyordum. Hele o yüzsüzce hâlâ evimize gelen ve gözünü Korkut’a diken o Güllü denen kızı hiç sevmiyordum. Elimden gelse onu bir kaşık suda boğardım.
“Çiftik evine gideceğiz o zaman, değil mi?” Son zamanlarda aldığımız karar buydu. Kız evden kovsak dahi gelmeye devam ettiği için o geldiği günlerde biz çiftiğe gidiyorduk. Kocamı ve o kızı aynı ortamda bulundurmak istemiyordum. “Gideceğiz, sıkma canını.”
Sessiz kalarak gözlerimi Deva’ya çevirdim. Şimdi boş yere sinirlenmek istemiyordum. Korkut’un bir suçu yoktu sonuçta.
*
Artık pek de hoşlanmadığım bembeyaz bir görüntünün içerisindeydim. Her tarafım karlarla kaplıydı. Çok güzel gözükse dahi hatırlattıkları çok acıydı. O yüzden ben artık kışları sevemiyordum.
Kafamı yukarı kaldırarak iri tanelerle yağan karlara baktım. Yüzüme birkaç tanesi düşmüş, daha da üşümeme sebep olmuştu. Kafamı geri yere doğru çevirdim. Nerede olduğumu bilmiyordum. Etrafta hiç ev yoktu. Geniş bir arazinin ortasında gibiydim. Bu araziyi de tanımıyordum.
Sağıma soluma baka baka yürümeye başladım. Tek başıma burada ne arıyordum ben? İllaki birilerini görürdüm değil mi?
Bir süre yürüdükten sonra bembeyaz görüntüyü bozan bir karartı gördüm. Dikkatle baktım. Benden uzakta iki beden vardı. İkisinin de üzerinde aynı kıyafetler var gibiydi. Beyazlığı bozan iki karartı gibi gözüküyorlardı.
Onlara git gide yaklaşıyordum. Kim olduklarını bilmesem de yanlarına gitmek isteyen yanımı durduramıyordum. Onlara yaklaştıkça kim olduklarını anladım.
Korkut ile Kahraman’dı o iki karartı.
Kahraman ölmemiş miydi? Ölmüş birisi nasıl böyle kanlı canlı bir şekilde karşımda olabilirdi ki? Korkut’un yüzünde de onun yüzünde de kocaman gülümsemeler vardı. Büyük gülümsemeleri ile birbirlerine bakıyorlardı. Korkut, abisinin aslında ölü olduğunu unutmuş muydu? Nasıl oluyor da benim gibi korkmayıp aksine gülümseyebiliyordu?
Konuşmak isteyip dudaklarımı araladım ama sesim çıkmadı. Neden konuşamıyordum? Onlar da konuşmuyordu ki zaten. Sadece gülümseyerek birbirlerine bakıyorlardı. Bana da dönüp bakmamışlardı. Burada olduğumu bile fark etmemiş gibilerdi.
Yoksa Kahraman ölmemiş miydi? Korkut bunu benden saklamış mıydı? Böyle bir şeyi yapmak için bir sebebi yoktu ki. Yapmazdı.
Tekrar konuşmaya çalıştığım esnada bir gülüş sesi duyuldu. Sesin geldiği tarafa çevirdim başımı. Üzerinde pembe bir elbise, saçları iki yanında bağlanmış bir kız çocuğuydu bu. Gülerek koşuyordu. Korkut’un hemen arkasındaydı. Benim gibi Korkut da sesi duyup o tarafa dönmüştü.
Korkut ona doğru koşan kız çocuğa eğilip sımsıkı sarılarak kucağına aldı onu. O an anladım. O kız, Deva’ydı. Bizim kızımız.
Gözlerim Kahraman’a döndü. Bu görüntüden hoşlanmayacağını düşündüm. Ancak o aksine yüzündeki güzel gülümsemesi ile Deva’ya bakıyordu. Sanki onu gördüğüne sevinmiş gibiydi. Deva’yı görmek onu yaralamamış mıydı? Deva ona bakan adamın farkında değildi. Gözleri sadece babasını görüyordu. İstemsizce gülümsedim bu haline.
Tam o sırada Kahraman’ın gözleri beni buldu. Bunca zamandan sonra onunla göz göze gelmiş olmak tüylerimi ürpertti. Üstelik onun kardeşi ile evliydim, yeğeninin annesiydim. Anlaşılması zor bir durumun tam ortasındaydık.
Kahraman’ın bana kızmasını bekledim, kırgın bir şekilde bana bakmasını bekledim, beni yargılamasını bekledim. Ancak o diğer iki kişiye verdiği gülümsemenin çok daha büyüğünü bana verdi. Öyle ki dişlerini dahi görmüştüm. Mutluydu. Gülümseyişinden, gözlerinden anlaşılıyordu.
Kahraman’ın yüzünde gülümsemesi dururken yavaşça bana arkasını döndü. Sonra da yürümeye başladı. Nereye gidiyordu? Korkut neden onu durdurmuyordu? Yıllar sonra bulduğu abisini bırakıyor muydu? Korkut’a seslenmek istedim ama sesim çıkmıyordu.
Korkut kollarındaki Deva’ya bakmaktan giden abisini fark etmedi. Kahraman da çok geçmeden ortadan kayboldu zaten. Yine gitmişti. Çıkmıştı hayatımızdan. O zaman neden gelip kendini göstermişti ki?
Oldukça sakindim. Gözlerimi huzurlu bir uykudan uyanmış gibi yavaşça açtım. Neler gördüğümü düşündüm. Her anını tekrar tekrar getirdim aklıma. Kahraman mutluydu. Bu rüyaya inanacaktım. Deva’yı görmüş, ona gülümsemişti. Kahraman’ın bana kızmadığını zaten biliyordum, hissediyordum ama yine de bazen suçlu hissetmekten alamıyordum kendimi. Sanki bu düşüncelerimin yersiz olduğunu söylemek istercesine girmişti rüyama. İçimi rahatlatmak mı istemişti? Dünyadan göçmüş olmasına rağmen iyiliğimi düşünmüştü. Düşünürdü, biliyordum.
Ölen birisini rüyamızda gördüğümüzde eğer konuşmuyorsa rüyamıza giren gerçekten de odur, derlerdi. Çocukluğumdan beri çok kez duymuştum bunu. Bu kez kalpten inanıyordum. İnanmak istiyordum. Rüyama gelen Kahraman’dı. Bizzat kendisi gelip bana, kardeşine ve kızımıza gülümsemişti. Bizim mutlu oluşumuza mutluydu. Artık ömrüm boyunca buna inanacaktım.
*
Can Suyu için son kez merhaba...
Öncelikle bölüm nasıldı?
Kaossuz, mutlu bir son bırakmak istedim size.🌸
Her şeyde olduğum gibi Can Suyu'nda da sona geldik.
Kahraman'ı son kez görelim istedim. Artık yaşamıyor olsa da son kez güzel gülümsemesi zihnimizde yer edinsin istedim. Çünkü Kahraman güzel bir adamdı, unutulmayı pek de hak etmezdi.
Belkıs, Korkut ve Deva hayalimde yaşayacaklar. Umarım siz de hayalinizde onlara küçük bir yer ayırırsınız :")
Uzun zamandır benimle olan, bana destek olan herkese çok teşekkür ederim.
Sizi gerçekten çok seviyorum. Sizden tek cümle dahi görmek, okumak beni hep mutlu etti, etmeye de devam ediyor.
Kendinize iyi bakın.🫂
Can Suyu'nu unutmayın.🤍
Bu arada Aynı Doğanların Fısıltısı adlı fantastik hikayemize de beklerim sizleri, yeni bir serüvende görüşelim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |