
Yıllardır ömrümden eksik olmayan tek duygu korkuydu. Korku hayatımda olmadığında bile korkardım ben. Öyle alışmıştım ki varlığına, olmazsa olmadı. Mutlu olsam kötü bir şey olacak diye korkardım. Üzülsem daha fazla üzülecek olmaktan korkardım. Korku, Belkıs'ın damarlarında akan kan gibiydi. Asla ondan uzaklaşamazdı. Bunu yaşayarak anlıyordum.
Tam şu an ise korkudan ölüyordum. Ne yapacağımı bilemiyor sadece derin soluklar alıyordum. Kimle konuşacağımı bilemediğim gibi ne diyeceğimi de bilemiyordum. Her yönden ben zararlı çıkacaktım. Buna emindim. Zaten benim kârlı çıktığım bir şey bile yoktu ki. Öyle bir şey yaşamamıştım.
Yengemle konuştuğumuz an yüreğime kocaman bir korku yayılmıştı. Sadece düşünüyordum. Kim ile ve nasıl konuşacaktım? Kahraman'a anlatmam daha doğru gibi geliyordu ama Kahraman'a ne diyecektim? Belki o da kardeşiyle görüştüğümü zannedecekti. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyecekti. Der miydi?
Korkut'a desem elinden bir kaza çıkabilirdi. Onun sinirini görmüştüm ve o gün bile eğer laf çıkarırsa onu oraya gömeceğini söylemişti. Ne yapmalıydım gerçekten bilmiyordum. Düşünmekten başka bir şey yapmıyordum ama bunu birisine söylemeli ve o Bekir'i susturmalıydım. Eğer dediklerini köy ya da bu evden birisi duyarsa bu Korkut ve Kahraman'ı birbirine düşürtebilirdi. Bana söylenecek sözleri hiç saymıyordum bile...
"Belkıs." Duyduğum sesle sıçradım. Sabah erkenden uyanmış saatlerdir pencerenin önündeki koltukta oturup düşünüyordum. Kahraman uyanmıştı. Ona doğru döndüm. "İyi misin?" diye sordu. Kafamı salladım. İyi olmasam da bile değilim diyemezdim. Kahraman yattığı yerden doğrulurken gözlerini benden çekmedi. "Biliyorum iyi değildin ama dün babanın evinden geldiğinden beri daha durgunsun." Kafamı iki yana salladım. "İyiyim ben Kahraman."
Kahraman... Onu o kadar çok hak emiyordum ki. Onun o güzel kalbi benim için fazla temizdi. Ben onu hak etmek için kardeşindeki aklımı ve kalbimi almalıydım. Daha sonra belki onu hak ederdim. O zamana kadar Kahraman'ı asla hak edemezdim.
Kahraman yataktan kalkınca ben de oturduğum yerden kalktım. Kahraman sabahları banyoya girerdi. "Suyu ısıtayım mı?" diye sordum. Kahraman yüzüme baktı. "Yok, bugün girmeyeceğim." Diye konuştu. Şaşırsam da üzerinde durmadım. Giyeceği kıyafetleri çıkarmak için dolabın önüne geçtim. En azından bunları yapmalıydım.
Kahraman bana bakıyordu. Dolaptan gömleğiyle pantolonunu çıkardım. Ona döndüğümde gülümsedi. Bana yaklaştı. Ellerim titrerken ellerimdeki kıyafetleri sıktım. Kahraman yanıma gelince yanağımı okşamaya başladı. Yüzümde hissettiğim parmakları beni titretiyordu ama bu tamamen korkumdan kaynaklıydı. Benden bir gün illaki çocuk isteyecekti. Ben onunla olmaya hazır değildim. Ben bunu yapamazdım. Önce Korkut'u unutmalıydım.
"Benden korkuyorsun değil mi?" diye sorarken biraz sinirlenmiş gibiydi. Soluğumu tuttum. "H-hayır." Dedim titreyerek. Ben ondan korkmuyordum. Yaşayacaklarımdan ve yaşatacaklarımdan korkuyordum. "Bu dünyada yaşayacağım en kötü şeylerden birisi eşimin benden korkması olur Belkıs. Benden uzak dur önemli değil ama benden korkma." Dudaklarımı zorla iki yana kıvırdım. Karşımdaki adam böyle iyi birisiyken benim hislerim öyle kötüydü ki... Kalbim yanıyor gibiydi. Kendimden utanıyordum. Ömür boyunca bu böyle gidemezdi. Gitmemeliydi.
"Senden korkmuyorum Kahraman." Dedim sessizce. Kahraman yanağımı son kez okşayıp elini benden uzaklaştırdı. "Bunu bana hissettir Belkıs. Sen böyle karşımda titreyince ya da bana öyle bakınca ben gerçekten üzülüyorum. Korkulan bir adam olmak asla niyetim olmadı, korkutmaktan korkuyorum."
Korkut'un tek derdi ise korkutmaktı...
Kahraman'a samimi sandığım bir gülümsememi sundum. "Senden korkmuyorum. Ben sadece sana alışmaya çalışıyorum." Bir de onu unutmaya çalışıyorum.
Kahraman gülümseyip elimdeki kıyafetlerini aldı. O giyinirken ben de dolaptan kendim için kıyafetler aldım. Koyu mor bir elbise ile beyaz şal çıkarmıştım. Her gün beyaz şal taksam bıkmazdım galiba. Hem beyaz şal taktığımda kendimi çok güzel hissediyordum. Böyle hissetmek bana iyi geliyordu.
Kahraman'dan sonra ben de üzerimi giyindim. Şalımı başıma takmadan önce ise saçlarımı örüp arkama bıraktım. Eskiden her gün saçımı tarayamazdım ama burada her gün saçlarımı tarıyordum. Saçlarım, tarandığında daha güzel oluyordu. Şalımı başıma atıp Kahraman'a döndüm. Kapının önünde bana bakıyordu. Beni bekliyordu. Daha önce hiç kimse bana böyle bakmamış, böyle sabırla beklememişti. Bu bile onun bendeki değerinin artmasına sebep oluyordu.
"Buyurun gelin hanım." Diyerek kapıyı açtığında güldüm. Gerçekten güldüm. Bana iyi hissettiriyordu. "Kapıdan çıkıp onun yanıma gelmesini bekledim. O da çıkıp kapıyı kapattı. Merdivenlere yöneldik. Yürürken ona baktım. Sakallı çehresini izledim. Kahverengi sakalları yüzünde çok güzel duruyordu. Kahraman gerçekten yakışıklı bir adamdı. Ama onda dikkatimi çeken şey yakışıklılığı değildi, güzel kalbiydi; bana olan güzel tavırlarıydı.
Merdivenlere geldiğimizi anlayınca önüme döndüm. Dönmemle yine onu gördüm. Ben artık onu görmek istemiyordum. Bir şey dileme şansım olsa onu görmemeyi dilerdim. Ama çok özlemez miydim? Özlemezdim. Buna hakkım yoktu zaten.
Odasından çıkmış bu tarafa doğru geliyordu. Kalbim hızlanırken yutkundum. Eşim yanımdayken ben niye böyle hissediyordum. Korkut'ta ilgimi ilk çeken şey bana yardım etmesiydi. Şimdi Kahraman ondan daha çok bana yardım ediyordu. Kahraman bana daha çok iyi davranıyordu. Kahraman da en az Korkut kadar güzel bir yüze sahipti. Üstelik Kahraman kocamdı. Ama tüm bunlar kalbimdeki Korkut'u söküp yerine Kahraman'ı koymaya yetmiyordu. Neden yetmiyordu? Ondan kurtulamayacak mıydım?
"Hayırlı sabahlar." Diyen Kahraman'ın sesiyle başımı ona çevirdim. Korkut'a bu kadar uzun süre bakmam doğru değildi. Korkut yanımıza kadar gelmişti. "Hayırlı sabahlar." Dedi her zamanki soğuk sesiyle. Ne kadar gür bir sese sahipti.
Ben şimdi Korkut ile mi Kahraman ile mi konulacaktım? Kime anlatacaktım dün duyduklarımı?
Korkut önümüzden geçip merdivenleri inmeye başladı. Eğer ben ona bakmazken bana bakmadıysa, bana yüzünü dönüp bakmamıştı bile. Buna üzülüyordum. Üzülmemek elimde değildi.
Kahraman ile ben de aşağı inince ben mutfağa gittim. Saniye ile Gülendam abla buradaydı. "Hayırlı sabahlar." Diye konuştum onlara bakarak. Gülendam abla gülümseyip aynı şekilde cevap verirken Saniye bana bakmamıştı bile. İlk olarak bu yaptığı bir saygısızlıktı, ikinci olarak bana böyle davranmasının sebebi neydi?
Gülendam ablanın mutfaktan çıkmasıyla Saniye'nin kolundan tutup bana çevirdim. "Sana ne oluyor?" diye sordum. Kolunu benden çekti. Omuzlarını silkti. "Bir şey olduğu yok Belkıs Hanım." Bana böyle hitap etmezdi. Fazla olmasa da nasıl davrandıklarını biliyordum artık. "Saniye sen bana böyle davranmazdın." Dedim inatla. "Bir şey olduğu yok dedim." Derken sesini yükselttiğinde şaşırdım.
"Saniye-" dememle lafım yarıda kesildi çünkü içeriye Korkut girdi. "Bu ne demek oluyor?" Korkut'un sesi sinirliydi. Saniye onu görünce korktu. Bunu ona bakarken anladım. Korkut bana bakıp geri ona döndü. "Sen çalıştığın evin sahibine nasıl böyle sesini yükseltirsin?" Ben bu evin sahibi değildim. Korkut bir adım daha yaklaştı. "Aynı şekilde halama ya da anneme davranabilir misin?" Saniye başını yere eğmişti. Korkut bana baktı. "Peki sen nasıl sana sesini yükseltmesine izin verirsin?" Korkut'un sesi beni korkutmuştu. Böyle sinirleneceği bir şey yoktu aslında.
"Sakın bir daha böyle bir şey duymayayım Saniye. Annene bunu söylerim, bilesin." Kızı tehdit etmişti. Annesine söylemesi demek bu konaktan gitmeleri demekti. "Korkut tamam." Dedim birdenbire. Bu kadar abartmanın lüzumu yoktu. Konuşmamın ardından pişman oldum çünkü ona ismiyle hitap etmiştim. Bu yanlış anlaşılabilecek bir konuydu.
"Her ne olursa olsun bu evin çalışanları sana saygı duymak zorunda." Deyip gitti. Ardından baktım. Korkuyordum. Saniye, Korkut'un bu tavrını yanlış anlayabilirdi. Saniye işine devam ederken ben de kenardaki tabureye oturdum. Korkut ile konuşmalıydım. Bana böyle davranmamalı ve Bekir'i susturmalıydı. Bekir'i susturması gereken kişi oydu çünkü yaydığı laf onu ilgilendiriyordu.
Sofralar kurulana kadar kimseyle tek kelime etmedim. Kızlar gelip neden böyle olduğumu sorsalar da onlara da cevap vermemiştim. Zaten diyebilecek bir şeyim de yoktu.
Sofraları kurduktan sonra ise yemek için oturmuştuk. Aklım hâlâ Bekir'i kime anlatmam gerektiğindeydi. Bu yüzden doğru düzgün bir şeyler yiyemiyordum. Evdekiler bu sessiz halime neyse ki bir şey demiyorlardı.
Herkes karnını doyurunca sofraları topladık. Ben erkeklerin tarafına hiç girmemiştim. "Belkıs, bir kahve yap da terasa gel." Diyen kayınvalideme baktım. Acaba beni neden çağırıyordu? Yoksa söylenilenleri mi duymuştu? Korkuyla kalbim hızlanırken başımı salladım. "Hemen getiriyorum." Deyip hızlı adımlarla mutfağa girdim.
Kahveyi yapana kadar korkudan yüreğim ağzıma gelmişti. Yaptıktan sonra dikkatle kahveyi tutarak üst kata çıkmaya başladım. "Allah'ım ne olur başka bir şey olsun." Diye mırıldana mırıldana terasa çıktım. Teras bizim odamızın olduğu kattaydı. Aslında bu katta hepimizin odaları vardı.
Kayınvalidemi görünce nefesimi düzenlemeye çalıştım. Ona yaklaşıp kahveyi önündeki sehpaya bıraktım. "Otur kızım." Deyip karşısını gösterdi. Yavaşça oturdum. Stresten parmaklarımla oynuyordum. "Nasılsın?" diye sorduğunda ona baktım. "Çok şükür ana." Kahvesinden bir yudum alıp arkasına yaslandı.
"Ben senin bu halini hiç beğenmiyorum." Ona baktım. "Sen yeni gelinsin ama şu hallerine bak." Sinirleniyordu. "Yüzün gülmüyor, gözlerinin feri sönmüş." Derin bir soluk aldım. Her şey Korkut'a karşı hissettiklerim yüzündendi. "Alışmaya çalışıyorum." Diye sessizce konuştum. Kayınvalidem kahvesinden bir yudum daha aldı. "Ne yap ne et düzel Belkıs." Kafamı salladım. Bu kadar sessiz kalması bile normaldi. "Senin bu hallerin kocanı da üzüyor, bilesin."
Bunun farkındaydım ve bu beni bir kez daha üzüyordu. Kahraman'ı üzmeyi asla istemiyordum. "Kendimi toparlayacağım." Diye konuştum. Toparlamak zorundaydım. Hayat bu şekilde devam etmezdi. Bir kişi yüzünden birçok kişinin hayatı mahvolamazdı.
*
Akşama kadar kendimi yiyip bitirmiştim. Yemek yaparken, evi temizlerken, birileriyle konuşurken... Her şeyde tek düşündüğüm Kahraman ve Korkut'tu. Hangisine anlatacaktım? Sanırım ikisine de birden anlatacaktım.
Az sonra geleceklerini bildiğim için avludaki sedire oturmuş onları bekliyordum. Korkut'un yapacaklarından korktuğum kadar Kahraman'ın ne düşüneceğinden de korkuyordum.
Soluklarımı art arda verirken gözümü kapıya dikmiştim. Lafa nasıl başlayacağımı ya da ne diyeceğimi bilmiyordum ama bir şekilde demek zorundaydım. Demediğim müddetçe daha kötü şeyler olabilirdi ve ben bunu asla istemezdim.
Kapıya vurulma sesiyle yerimde sıçradım. Gelmişlerdi. Artık konuşmanın zamanı da gelmişti. Nasıl ve ne konuşacaktım? Korkudan titriyordun resmen. Kapıya doğru adımlamaya başladım.
İlk adımımda söylemekten vazgeçtim. İkinci adımımda sadece Korkut'a söylemeye karar verdim. Üçüncü adımımda ikisine de söylemem gerektiğini fark ettim. Dördüncü adımımda geriye bir adım atmak istedim. Her adımımda fikrim değişse de kapıyı açtım. Açar açmaz gördüğüm yüz korkularıma rağmen kalbimin hızını artırdı.
Gelen Korkut'tu.
Korkut yüzüme baktı. Ben de onun yüzüne. Kalbimin atış hızı öyle fazlaydı ki korkarken bile böyle atmazdı. Korkut'u gördüğümde hep daha farklı atıyordu.
"Çekilecek misin?" demesiyle kendime gelerek kenara çekildim. Ona bakarken kendimi kaybediyordum resmen. Korkut yanımdan geçip adımlamıştı ki konuştum. "Korkut."
Korkut'la konuşmam gerekiyordu. Ona seslenmemle birlikte Korkut'un adımları birden durmuştu. Heybetli sırtını izliyordum. Yüzünü bana dönmesini bekliyordum. Döndü. Sadece gözlerime baktı. Bir şeyler dememi bekliyordu.
"Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum. Sorarken titreyen sesim mi yoksa onunla konuşmak istemem mi kaşlarını çattı bilemedim. "Neden?" diye sordu. Haklı bir soruydu bence. "Önemli bir konu." Dedim. Çünkü ikimizi de ilgilendiriyordu ve gerçekten önemli bir konuydu. Duyulduğunda neler olurdu tahmin bile edemiyordum.
Korkut dediklerimle meraklandı. Bunu bakışlarından bile anladım. "Söyle." Dedi. Kafamı iki yana salladım. Ortalık yerde söyleyemezdim. Kimsenin duymuyor olduğuna emin olmam gerekiyordu. Korkut etrafına baktı. Kimse yoktu etrafta. "Arka bahçeye geç, ben geleceğim." Kafamı sallayarak onun yanından geçtim. Mutfağın yanındaki tahta kapıyı açıp bahçeye çıktım.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu ve ben bu atışa artık alışmıştım. Böyle atmadığı zamanlarda şaşırıyordum. Benim için Korkut demek kalbimin böyle atması demekti.
Hayvanların yanına doğru ilerledim. Bu bahçe aslında sandığımdan daha büyüktü ve bahçede birçok hayvan vardı. İlerledikçe gördüğüm köpek beni ürkütse de gülümsedim. O da beni görünce havlamaya başladı. Sanki Korkut'u çağırıyor gibiydi. "Susar mısın?" diye konuştum. Tüm evi başımıza toplayacaktı. Sanki bir şey yapıyordum.
Köpek havlayıp zıplamaya devam ederken korkuyla birkaç adım geriye gittim. Ya zincirini koparırsa? Beni paramparça ederdi. Ben geriye doğru adımlamaya devam ederken köpek bir anda sustu. Susma sebebini duyduğum sesle anladım. Korkut gelmişti. Köpek sustu benim kalbim konuştu.
"Anlat ne oldu?" diye sordu daha ben ona dönmemişken. Arkamı dönerek yüzüne baktım. Öyle ciddi bir çehreye sahipti ki sanki hayatı boyunca hiç gülümsememişti. Ya da gülümsemek ne bilmiyordu. Korkut herkesten farklıydı benim gözümde. Normal şartlarda ölesiye korkacağım bir adamdı ama ben Korkut'tan hiç korkmuyordum. Ondan baha zarar gelmeyeceğini hissediyordum. Fakat hislerime güvenen bir insan da değildim.
"Belkıs ne diyeceksen de." Kafamı sallayarak yutkundum. Sonra kapkara gözlerine baktım. Kahraman içimde bir yerlerde kalbimi acıttı. "Beni ilk gördüğün gün vardı ya." Diye söze girdim. Beni ilk o gün mü görmüştü acaba?
"Beni kurtarmıştın." Dedim minnetle. Korkut'un bakışları sertleşti. Tekrar yutkundum. "O gün beni sıkıştıran kişi..." Korkut bana doğru bir adım attı. "Ne olmuş o şerefsize?" Korktum. Yapacaklarından ve başına bela açmasından korktum.
"Ne olur sakin ol." Diyerek gözlerine baktım. Korkut kaşlarını daha derinden çattı. "Söyleyecek misin yoksa gidip ben o şerefsizden mi öğreneyim?" Telaşla ellerimi kaldırdım. "Söyleyeceğim dur." Korkut ellerime baktı. Ellerim ikimizin arasında duruyordu. Hemen indirdim.
"Bazılarına şey diyormuş..." Utandım. Böyle bir lafı ağzıma bile alamıyorken ben kocamın erkek kardeşine âşıktım...
"Ne diyormuş dellendirme beni de söyle!" Öyle bir bağırdı ki birileri duyacak diye korktum. "Senle benim önceden görüştüğümüzü." Derken yumruklarımı sıkıp başımı yere eğmiştim. Korkut'tan tek kelime çıkmadı. Ona bakmak için başımı kaldırdım. Dişlerini sıkıyordu.
"Bunu kimden duydun?" İçim titredi. Sinirini hissettim. "Yengem söyledi. Ona da onun ablası söylemiş." Korkut geriye dönüp yürümeye başladı. Gidiyor sanıp telaşlandım ama geri bana döndü. Sinirden sağa sola voltalar atıyordu. Köpeği de havlamaya başladı.
"Sen bunu başkasına dedin mi?" Birden durup bunu sordu. "Kahraman'a söyleyecektim ama..." diyerek sustum. Korkut kafasını salladı. "Ben söylerim sen karışma. Gelip bana söylediğini de söyleme. Ben kendim duymuş gibi yaparım." Dediklerini sorgulamadan başımı salladım. Bu olayın içinden kendim çıkamayacağım için ona güvenmek zorundaydım.
"Tamam, çık şimdi." Deyip kafasıyla kapıyı gösterdi. "Kötü bir şeyler yapma." Dedim yalvarır gibi. Kendisine zarar vermesindense bana zarar vermelerini yeğlerdim. "Sen karışma Belkıs." Kafamı iki yana salladım. "Ama-" Lafımı öfkeyle böldü. "Sen hiçbir şey duymadın ve hiçbir şeyden haberin yok. Şimdi sus ve eve git."
Onun bana böyle öfkeli davranmasına gönlüm dayanmıyordu ama bu konu hakkında da yapabileceğim bir şey yoktu. Acizin tekiydim. Hiçbir şeye gücüm yetmiyordu.
Korkut'a doğru adımladım. Yanından geçip gidecektim. Ona adımlamamla arkamdaki köpek havladı. Korkut ona baktı ve konuştu. "Seni hiç sevmiyor." Kafamı köpeğine bir de ona çevirdim. Gülesim gelmişti. "Ben de ona bayılıyordum(!)" diye söylendim. Korkut kafasını kaldırdı. "Ona bayılman gibi bir derdi yok." Kafamı kaldırdım onun gibi. "Benim de onun beni sevmesi gibi bir derdim yok."
Benim tek derdim seni unutmak.
"Sus da git hadi." Sustum ama hemen gitmedim. O köpeğine gidip onu sevmeye başlayana kadar yerimden kıpırdamadım. Onu nasıl sevebiliyordum ki? Bana karşı en ufak bir merhameti yokken hâlâ neden seviyordum?
Gözlerim dolarken kendimden nefret ettiğimi kendime bir kez daha tekrar edip yürüdüm. Benim kadar iğrenç başka kadın var mıydı acaba?
Bahçeden çıkıp avluya girdiğimde kimsenin olmaması beni rahatlattı. Mutfağa girdim direkt. Az sonra kızlar mutfağa toplanırdı. Yemek vakti gelmişti. Yemekler hâlâ sıcak olduğundan tekrar ısıtmanın lüzumu yoktu.
Dediğim gibi de oldu, çok geçmeden kızlar geldi. Saniye de gelmişti ve bana hiç bakmamıştı. Baksın da istemiyordum doğrusu. Bana olan tavrı yüzünden onunla konuşmak da istemiyordum. Sofraları kurmaya başladığımızda örtüleri alıp mutfaktan çıktım. Kahraman gelmiş miydi acaba?
Merakla erkeklerin kapısına baktığım sırada merdivenlerden gelen ayak seslerini duydum. Kafamı o tarafa çevirdim. Kahraman iniyordu. Beni görünce gülümsedi. Gülümsemesinin güzelliği benim çirkinliğimi kapatacak kadar büyüktü. Böyle bir adama yaptığım haksızlığı şu an ölsem bile unutamazdım.
"Hayırlı akşamlar." Dedim inip yanıma geldiğinde. "Sana da hayırlı akşamlar." Diye konuştu. Korkut ile konuştuğunda bana olan tavrında bir değişiklik olacak mıydı acaba? Olursa üzülürdüm. Üzülmeye hakkım yoktu, bunu biliyordum.
"Ben odaya geçeyim." Dedi. Kafamı salladım. O gidince ben de kadınların odasına girdim. Kayınvalidem ile Nuriye Hala buradaydı. Onlara karşı gülümseyip sofrayı kurdum.
Herkes toplanınca kurduğumuz sofraya oturduk. Artık bu evde olmaya ve bu evdeki insanlara alışmıştım. Aslında her şey çok güzeldi. Korkut'u hiç görmemiş olsaydım çok daha güzel olacaktı ama görmüştüm işte. Ben Korkut ile imtihan ediliyordum. Emindim ki geçecekti. Her şey nasıl geçtiyse bu da geçecekti.
"Anan baban nasıl kızım?" diye soran kayınvalidemdi. Bugünkü konuşma aramızda hiç geçmemiş gibi davranıyordu. Konuşmayı hatırlayarak gülümsedim. Kendime gelmek zorundaydım. "Çok şükür iyiler." Diye cevapladım. Dün akşam gelmiştik ve herkes yatmıştı sabah da sormaya vakti olmamış olmalıydı ki şimdi soruyordu. Kafasını salladı. Nuriye Hala dikkatle yüzüme bakıyordu. Bu kadının bana böyle dikkatli bakmasının sebebi neydi?
Önümdeki yemeğe dönerek yemeye başladım. Kafamı kaldırdığımda Nuriye Halanın kocaman kara gözlerine maruz kalıyordum. Onun bakışları gerçekten ürkütücüydü. Yemek boyunca bir daha başımı kaldırmamıştım. Yemeklerden sonra da sofrayı toplamıştık. Bu kez bulaşıklara dokunmamıştım. Kahraman ile Korkut'u gözlüyordum. Acaba ne zaman konuşacaklardı ve Kahraman'ın tepkisi ne olacaktı? Sadece merakla beklemek dışında başka hiçbir şey yapmıyordum.
Mutfağın kapısında bekliyordum. Buradan erkeklerin odasının kapısı net olarak gözüküyordu. Kapının bir anda açılmasıyla gözlerimi kıstım. Kapıdan çıkan kayınbabamdı. İşte şimdi yalnız kalmışlardı. Kesin şimdi konuşacaklardı. Kayınbabam gidene kadar bekledim. O gidince kapıya gidip onları dinleyecektim. Dinlemezsem gözüme uyku girmezdi. Dinlemediğim sürece ikisi de bana hiçbir şey anlatmazlardı.
Kapıya doğru gittim. Kapı hafif aralıktı ve aralıktan Kahraman'ı da Korkut'u da görüyordum. Onların beni görmesinden korktuğum için iyice kenara saklanmıştım. Sadece kafamı kapıya doğru eğmiştim. İkisi de sessizce oturuyorlardı.
Korkut başını abisine çevirip dudaklarını yaladı. Konuşmaya başlayacaktı. "Abi." Dedi bir anda. Kahraman başını ona çevirdi. Bana da arkasını dönmüş olmalıydı. "Buyur." Diye konuştu Kahraman. Korkut elini sakallı çenesinde gezdirdi. "Dışarıda duymadan benden duy istiyorum." Deyip soluklandı. Korkuyordum. Kahraman'ın tepkisinden çok çekiniyordum. "Söyle Korkut." Dedi Kahraman. Korkut, "Abi ben Belkıs'ı sizin düğünden biraz önce görmüştüm." Demesiyle gerildim. Neden ismimle hitap ediyordu ki? "Ee?" diye sorarken sesi titremiş gibiydi.
"Onu gördüğümde birisi Belkıs'ı sıkıştırıyordu." Kahraman kıpırdandı. Yüzünü görmesem de kaşlarının çatıldığına emindim. "Şerefsizin tekiydi işte. Belkıs'ı onun elinden aldım ama o şerefsiz şimdi köyde olur olmadık laflar söylüyormuş." Kahraman başını sola çevirdiğinde yüzünü gördüm. Çenesi kasılmıştı. "Ne diyormuş?" diye sordu. "Belkıs'la benim önceden görüştüğümü." Ben böyle tir tir titrerken Korkut nasıl böyle kolay söylüyordu bunları?
Kahraman'ın yüzünü hâlâ gördüğümden yüzündeki sinir beni son derece korkuttu. "Doğru mu?" diye sinirle sorup Korkut'a döndü. "Doğruysa ve bana demesiysen seni kardeşlikten silerim Korkut." Dedikleriyle yüreğim ağzıma geldi. Kahraman'ı böyle kesin konuşurken hiç duymadım.
"Öyle bir şey olsa sessiz kalmam, bilirsin. O şerefsiz kendi kendine uydurmuş işte." Eğer beni seviyor olsa tabii susup da abisiyle evlenmeme izin vermezdi. Ama ben onu severken o bunu bilmemiş, sesini çıkarmamıştı ve ben şimdi abisiyle evliydim. "Kim bu şerefsiz?" diye sordu Kahraman. Korkut kafasını kaldırmasıyla göz göze geldik. Kaşlarını çattı. Kahraman şu an neyse ki ona bakmıyordu. Yoksa yüzündeki değişikliği fark edip bu tarafa bakar ve beni görürdü. Kafasıyla gitmemi işaret etti. Dolu dolu gözlerime bakmaya devam ettim.
"Sen karışma abi, ben hallerim bu işi." Derken oturduğu yerden kalktı. Karanlıkta görülmeyeceğimi bilsem de korkarak biraz daha saklandım. "Benim karım hakkında konuşuyor ne karışmaması?" derken Kahraman da kalktı. Korkut kafasını oynattı. "Karın ve benimle ilgili abi."
Karın...
Kahraman kaşlarını çattı. "Tekrar soruyorum. Var mıydı öyle bir şey?" Korkut çenesini sıvazladı. "Sen beni anlamıyorsun değil mi? Öyle bir şey olsa ben Belkıs'ı alıp da karın yapmana izin verir miydim?" Korkut sinirle adeta tıslayarak konuşmuştu. Kahraman soluğunu verdi. "Belkıs'a söyleme bunları." Dedi. Korkut başını salladı.
Korkut kapıya doğru gelmeye başlayınca hızla yan odaya girdim. Odada kimse yoktu. Dış kapının sesini duydum. Korkut çıkmış olmalıydı. Az sonra Kahraman'ın da ayak seslerini duydum. Odaya çıkıyor olmalıydı. Yemekten sonra genelde odamıza çıkardık. Odamız... Orasının benim odam olmamasını öyle çok isterdim ki.
Kahraman'ın gittiğine emin olunca odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Ay ışığı merdivenleri aydınlattığı için kolayca çıkmıştım. Aklım dışarı çıkan Korkut'taydı. Az önce fark etmiştim ki beni sevseydi her şey daha farklı olabilirdi. Ama o beni sevmemişti.
Odamıza gelince kapıyı usulca açtım. İçeride yanan gaz lambası sayesinde Kahraman'ı gördüm. Üzerini değiştiriyordu. Benim odaya girdiğimi duysa da tepki vermemişti. Yoksa duymamış mıydı? "Kahraman." Diye seslendim. Bana döndü hızla. "Geldiğini fark etmemişim." Dedi. Aşağıda konuştukları şeyleri düşünüyor olmalıydı.
Kahraman üzerini değiştirirken ben yatağa oturdum. Kahraman'ın bana olan tavırları değişecek miydi çok merak ediyordum. Kahraman üzerini değiştirince bana döndü. Gözlerime bakarak dibime kadar geldi. Yatağa, önüme oturdu. "İyi misin?" diye sordu. Başımı salladım. "Sen iyi misin?" diye sordum. Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. "Pek değil." Diye konuştu. Elimi kucağıma koyup diğer elimle sıktım. "Hayırdır inşallah?" diye sordum. İki yüzlünün tekiydim!
"Belkıs daha önce birisini sevdin mi?" Sorduğu soru beni korkuturken gerildim. Kahraman gülümseyip elimi tuttu. "Korkma benden dedim sana." Titrek titrek birkaç nefes aldım. "Neden soruyorsun?" Kahraman gülümsedi. Gülümseyişi canımı yakıyordu. "Sadece seninle ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorum." Kafamı iki yana salladım. "Daha önce kimseyi sevmedim." Ama şu an seviyorum. Unutamıyorum.
"Yalan söyleme bana. Geçmiş geçmiştir." Benimki geçmedi ki.
"Kimseyi sevmedim." Dedim tekrar. Kahraman saçlarının arasında parmaklarını gezdirdi. "Peki benden bu kadar uzak durmanın sebebi ne?" Kardeşine âşığım. "Sana alışmaya çalışıyorum." Kahraman benden uzaklaştı. "Hayır bunun için uğraşmıyorsun." Haklıydı. "Elimden geleni yapıyorum."
Kahraman ayağa kalkıp odada bir ileri bir geri yürüdü. "Bunu nasıl yaparsın Belkıs!?" diye bağırıp kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı. Neyden bahsettiğini anlayamıyordum. "N-ne diyorsun?" diye titreyerek sordum. Kahraman kolumu sarstı. "Kendine bunu nasıl yaparsın?" Anlamıyordum.
"Birisini severken benimle nasıl evlenirsin?" Kalbim büyük bir hızda çarptı. Hatta sızladı. Korkudan bayılabilirdim. Birisini sevdiğimi anlamış mıydı? Peki o birisinin kim olduğunu...
"K-kimseyi sevmiyorum." Dediğimde kolumu bıraktı ve odayı terk edip gitti. Gözyaşlarımla birlikte yatağa çöktüm. Nasıl anlamıştı? Nasıl belli etmiştim? Ağlamaya devam ettim. Dakikalarca, saatlerce ağladım. Ve uyudum. Yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu.
*
Hiçbir gece böyle zor geçmemişti benim için. Hiçbir gece bu denli çok korkmamış, hiçbir gece kendimden bu kadar çok nefret etmemiştim. Uyudum zannetmiştim ama sadece ağlamıştım. Eğer uyumuş olsam gözlerim yine açılmazdı ama ben uyumamıştım. Sabaha kadar bir saniye bile uyumadan ağlamıştım. Kahraman gelmemişti. Gelmesini de beklemezdim zaten. Anlamıştı işte. Birisini sevdiğimi anlamıştı. Hangi adam karısının başkasını sevmesine katlanabilirdi ki?
Eğer benim birisini sevdiğim duyulsa ölüm emrim bile verilebilirdi. Sonuçta ben evliyken başka adamı düşünüyordum. Cezaların en büyüğünü hak ediyordum. Bilmiyorlardı ki bunu benim istemediğimi. Kimse bilmiyordu ki benim nasıl büyük acılar içinde olduğumu. Zaten bu insanlar ancak işine gelenleri bilirlerdi.
Sabah olmasına rağmen yerimden kalkıp da aşağı inmemiştim. Belki Kahraman gelip anne babasına olanları anlatmıştı. Belki de beni babamın evine atacaktı. Ya da benim üzerime bir kadın daha getirecek benim acı çekişimi izleyerek kendisi mutlu bir evlilik sürdürecekti. Kahraman ile kim olursa olsun mutlu olurdu zaten. Eğer Korkut'u sevmesem ben de çok mutlu olurdum. Kahraman çok iyi bir adamdı.
Aşağıdan yüksek sesler duydum. Nedendi bu bağırışlar? Yoksa duymuşlar mıydı? Yerimden titreyen ayaklarımla kalkıp avluya bakan pencereye doğru gittim. Avluyu görsem de kimseyi göremiyordum. Sesleri duyuyor ama ne dediklerini de anlayamıyordum.
Kaderimden kaçamayacağımın bilincinde olduğum için bu kez adımlarımı kapıya yönelttim. Kapıdan çıkınca sesler daha net gelmeye başladı. Bağıran kişi kayınbabamdı. O adamın sesini daha önce hiç böyle sinirli işitmemiştim. Kesinlikle siniri bana olmalıydı. Baba olarak oğluna böyle bir gelin aldığına sinirlenmekte haklıydı. Zaten beni kim isterdi ki...
"Baba ben kararımı söyledim." Duyduğum gür sesle baştan aşağı titredim. Ne kararından bahsediyordu acaba? "Buna rızam yoktur." diye bağırılması ile sıçradım. Konu beni ilgilendiriyor muydu bilmiyordum ama korkudan tir tir titriyordum.
Sesler kesildi ama şiddetli bir kapı sesi duydum. Korkut ile babasının arasında geçen bu diyalog ne anlama geliyordu? Korkut'un kararı neydi?
Tırabzana biraz daha yaklaşarak avluya eğildim. Kayınvalidem ile Korkut vardı. Demek ki daha yeni kapıyı vuran kayınbabamdı. Ne olduğunu anlayamadığım için meraklanmıştım. Daha yeni beni sarmış olan korku şimdi yerini meraka bırakmıştı. Başımda bunca dert varken benim meraka kapılmam kadar saçma bir şey yoktu.
“Oğlum duydun babanı, saçmalık etmeyesin sakın.” Diye kayınvalidemin sesiyle biraz eğildim. Korkut ne diyecekti acaba? Annesine döndü. “Ben kararımı verdim ana. Buna ne sen ne babam karşı çıkabilir.” Deyip arkasını döndü ve gitti. Neyden bahsettiklerini öyle çok merak ediyordum ki gidip sormamak için kendimi tutuyordum.
Kayınvalidem de avludan çıkıp odaya girince ben de soğuk avluda daha fazla durmak istemedim. Havalar git gide soğuyordu. Kış kapıdaydı. Odama geri girdim. Girmemle birlikte kendi dertlerim bana bir bir yüklendi. Kahraman gelmemişti. Gelememesi aslında çok büyük bir facianın habercisi olabilirdi. Eğer beni boşarsa bu benim için ölüm olurdu. Babam asla beni kabul etmezdi. Kabul etmediğinden de evlendirirdi. Korkuyla tekrar gözlerim doldu. Ben bunu kaldıramazdım. Bir kez daha sevmediğim bir adamla aynı odayı paylaşamazdım.
Korkudan titrerken pencerenin önündeki koltuğa oturdum. Saçlarım önüme düşmüştü. Onlara dokunup gözyaşlarımı akıttım. Ben evlenmeden önce bile bu kadar çok ağlamıyordum. Saçlarımı tutup sıktım. “Siz bile mutlu edemiyorsunuz beni.” Diye konuştum. Oysa ne çok severdim saçlarımı. Evlenmeden önce Korkut da sevecek diye hayaller kurmuştum. Ama tüm hayallerim boşa çıkmış ben Korkut’un abisine gelin olmuştum. Acaba hayatım boyunca daha kötü bir olay yaşayabilir miydim? O günün verdiği hayal kırıklığını bana başka bir şey verebilir miydi? Hiç sanmıyordum.
Kapının açılmasıyla kafamı o yöne çevirdim. Kahraman gelmişti. Heyecanla ayağa kalktım. Geldiğine göre beni affetmiş miydi? “Kahraman.” Dedim ona doğru giderek. Yüzüme baktı ama tek kelime etmedi. Üzerinde hâlâ dünkü kıyafetleri vardı. Acaba gece nerede kalmıştı? “Kahraman konuşmayacak mısın?” diye sordum çekinerek. Kahraman bana doğru bir adım attı. “Kendimden nefret ettirdin biliyor musun?”
Sadece bir cümleyle beni dağıtmayı başarmıştı. Yerimde yalpalandım. Ben mi onun kendinden nefret etmesine sebep olmuştum? Bunu yapmayı asla istemezdim. Edecekse benden etmeliydi. Ben kendimden zaten nefret ediyordum. Onun da etmesinde bir sakınca olmazdı. “Kahraman ben...” Omuzlarını kaldırdı. “Başkasını seven bir kadını kendime zorla mahkum etmişim ben Belkıs. İnan bana benim için yaşayabileceğim en utanç verici olay.
Ona doğru adımladım. Artık dip dibeydik. Gözlerine bakarak elimi ona uzattım. Elini tuttum. Ben Kahraman’ın elini tuttum. Asla kendimden bekleyeceğim bir davranış değildi. “Ne olur kendinden utanma Kahraman.” Dedim acıyla. “Utanacaksan benden utan.” Kahraman gülümsedi. “Kalbinin temizliğini görüyorum Belkıs.”
Korkut temiz miydi ki benim kalbim temiz olacaktı?
“Ben senden utanmam. Ama gelip de sana sormadığım için kendimden utanıyorum Belkıs.” Bu acılı hali bana ağır geliyordu. Onu böyle görmek istemiyordum. “Ben seni seveceğim Kahraman. Benim kocam sensin.” Kahraman elini uzatarak yüzümdeki saçlarımı geriye itti. İri avcunu yanağıma yerleştirdi. “Sözle olmaz sevda işi.” Diye konuştu. Hızlı soluklarımla ona bakmaya devam ettim. “Sen bir başkasını severken ben seni nasıl odama, yatağıma alabilirim Belkıs? Bana bir çıkar yol göster.”
O çok haklıydı. Beni nasıl kabul edebilirdi ki? “Eğer beni bırakmak istersen...” deyip nefesimi tuttum. “Kahraman beni bırakma.” Dedim bir anda. Kimse bana ondan daha iyi davranamazdı. “Eğer beni babamın evine bırakırsan beni yaşatmazlar Kahraman. Ya öldürürler ya o yaşlı adama verirler. Ben iki türlü de ölürüm bana bunu yapma Kahraman. Beni öldürme ne olur.”
Kahraman bu halime bakarken gözleri doldu onun da. Onun gözlerinin dolması yüreğimi yaktı. Ben ağlıyorum diye miydi? “Ben seni öldürmeye kıyamam ama böyle olursa da kendimi öldüreceğim.” Kafamı iki yana salladım. “Her şey değişecek.” Dedim hevesle. Kahraman burukça gülümsedi. “Buna inanmak isterdim.”
Değişemez miydi? Ben onu unutup da Kahraman’ı sevemez miydim? Bence bunun oluru vardı. Hiçbir şey imkansız değildi. Elbet bu da yaşanırdı. “Seni seveceğim Kahraman.” Diye konuştum. Hatta Korkut’tan bile çok sevecektim. Sevebilirdim değil mi?
“Beni sevmek senin elinde değil Belkıs.” Yanağımdaki elini çekip benden uzaklaştı. “Sana kıyamadığımdan kendime kıyacağım.” Diyerek önümden geçip gitti. Ondan daha iyi, ondan daha çok beni düşünen bir insana daha rastlamayacağımdan emindim. Kahraman üzerini çıkarmaya başladığında yine yanına gittim. “Su ısıtayım mı?” diye sordum. Kafasını iki yana sallayıp çıkardığı gömleği yatağa koydu. Bu kez dolaba gidip temiz kıyafetler çıkardım.
“Belkıs bana bir şey söyle. Öyle bir şey söyle ki ben kendimden nefret etmeyi bırakayım.” Duyduğum sözlerle yutkundum. Sadece içimden geçen şeyleri söylemek istedim. “Senin hiçbir şeyde suçun yok Kahraman. Sen beni kurtardın, bana kimsenin vermeyeceği değeri gösterip saygı duydun. Bu evlilikte bir yanlış arıyorsan o benim. Birisini suçlamak istiyorsan beni suçla. Birisinden utanacaksam benden utan. Hayatına girmiş olan tüm insanlardan çok benden nefret et ama ne olur kendinden nefret etme. Sen sevilmeye layık bir adamsın.”
Kahraman dediklerimi pür dikkat, gözlerime bakarak dinlemişti. Söylediğim her şeyde son derece samimiydim. Onun kendinden nefret etmesi saçmaydı. Bu hikayedeki en kötü karakter bendim. Ne Korkut ne de Kahraman’ın ufacık bile suçları yoktu. Belki benim de yoktu ama birisi suçlanacaksa o ben olmalıydım.
Kahraman üzerine yeni gömleğini geçirirken yere baktı. “Gözünde değerim var mı Belkıs? Yoksa sırf beni bir kurtuluş yolu olarak mı görüyorsun?” Sorduğu soruyu gayet ciddi sormuştu. Kafamı telaşla iki yana salladım. “Yemin ederim benim için çok değerlisin. Sadece bu kalpte başkası varken sana yalan bir sevgi sunmak istemiyorum Kahraman. Seni kırmak sana saygısızlık yapmak istemiyorum.” Kahraman kafasını salladı. “En azından beni yalan söyleyerek kandırmıyorsun.” Diye konuştu.
Daha ne kadar küçülebilirdim? Daha kendimden ne kadar utanabilirdim? Kahraman bana bakarken ben kafamı yere eğmiştim. Dediği her şeyde haklıydı ve hep haklı olacaktı. Ben kendimi affetmediğim sürece Kahraman’ın beni affetmesini de beklemeyecektim. Benim kendimi affetmem ise yalnız Korkut’u unutmam ile mümkün olacaktı.
“Ne olacak şimdi?” diye sordum. Gerçekten ne olacaktı? Birbirimizden uzak ve soğuk duracaktık. Bunu herkes illaki fark edecekti. Tüm suçlamalar bana yapılacaktı. Kadın olarak kendini kocana sevdiremedin diyeceklerdi. Kimsenin çenesi kapanmayacaktı buna emindim. “Bir şey olmayacak Belkıs. Dün ile bugünün ne farkı olabilir ki zaten? Sen benden uzakta duracaksın ben senden uzakta.”
Bu şekilde devam edebilir miydik? Ben bunu kabullenirdim ama Kahraman kabullenebilir miydi? “Sevdiğin kişi her kim ise onu unutabilecek misin bilmiyorum ama benim yanımdayken onu düşünme Belkıs. Kocan olarak senden istediğim tek şey bu.” Hâlâ nasıl bu kadar iyi bir adam olabiliyordu?
“Ben özür dilerim Kahraman.” Diyerek ona adımladığımda elini kaldırdı. “Suçlu kimse yok ortada, özür dilemesi gereken de yok.” Diye konuştu. Aslında haklıydı. Bu hikayede suçlu bir kişi bile yoktu. Ben Korkut’u sevmiştim. Onunla evleniyorum zannetmiştim. Kahraman beni beğenmişti ve ben istedim diye benimle evlenmişti. Korkut’un ise hiç suçu yoktu. Derin bir soluk aldım.
“Evdekilere belli etmemeye çalış. Yüzün gülsün. Odaya geldiğinde gülmese de olur.” Dedikten sonra ceketini alıp odadan çıktı. Arkasından bakakaldım. Bana karşı şefkat dolu bir adamken artık benden uzak duran bir adam olacaktı. Sonuna kadar haklıydı. Sırf birini seviyorum diye tavrı böyleyken kardeşini sevdiğimi bilse ne yapardı acaba? Tepkisini hayal etmeye bile korktum. Korkut duysa ne olurdu peki? Korkut’un tepkisini hayal etmek beni daha da çok korkuttu.
Dolabın karşısına geçerek siyah bir elbise çıkardım. Bugün renkli giyinebilecek bir halde hissetmiyordum. Hatta şalımı bile siyah takmak istiyordum ama takarsam çok dikkat çekerdim. Bu yüzden yeşil şalımı çıkardım. Saçlarımı topladım. Saçlarımın tek bir telini dahi dışarı çıkarmamıştım. Şalı başıma atarak odadan çıktım.
Canım çok sıkkındı. Bu halimle nasıl gülümseyebileceğimi gerçekten bilmiyordum. Odadan çıkıp küçük adımlarımı merdivenlere yönelttiğimde avludan hiçbir ses gelmediğini fark ettim. Sanki bugün evde farklı bir hava var gibiydi. Benim hüznüm mü etrafıma yansıyordu bilmiyordum ama ev gerçekten çok matem bir havada görünüyordu.
Merdivenlerden indiğimde nereye gideceğimi bilemedim. Tam mutfağa adımlayacaktım ki arkadaki odadan sesler duydum. Odaya doğru gittim. Bu odada hiç oturmazdık. Misafir odası olarak kullanılıyordu genellikle. Odanın kapısına yaklaştıkça duyduğum sesler netlik kazanmaya başladı. Nuriye hala ile Korkut’un sesiydi. Korkut evden çıkmamış mıydı?
“Oğlum sen emin misin?” Nuriye halanın sesini ilk kez böyle sıcak duyuyordum. “Hala ben bir şeye karar verdiysem dönmem bilirsin.” Korkut yine her zamanki gibi sert ve netti. Verdiği karar neydi çok merak ediyordum. “İyi hoş dersin aslanım da nereden çıktı bu? Bir şey mi oldu da kaçmaya çalışıyorsun?” Kaçmak mı? Korkut bir şeyden kaçar mıydı?
“Hala ben korkak bir adam mıyım ki kaçayım? Gitmek istiyorum buradan.” Demesiyle gözlerim dolarken duvara tutundum. Gitmekten mi bahsediyordu? Nasıl giderdi? Gitmemeliydi. Onu unutmak istiyordum evet ama ben onu görmeden nasıl yaşardım ki? Hem nereye gidecekti? Gidecek kapısı mı vardı?
“Ne yapacaksın yaban ellerde?” Gitme Korkut. Bana bir de bu acıyı yaşatma ne olur. Hissettiğim her acının kaynağı Korkut’tu. Ondan gelen acılara alışmıştım ama alışmak acısını azaltmıyordu ki.
Birden kolumdan çekilmesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Sırtım hırsla duvara yapıştırıldı. Kafamı kaldırmamla Kahraman’ı gördüm. “Bu kadarı da yok de!” Bağırmıştı. “Belkıs, yanlış anladın de bana!” Kahraman’ın bu bağırışı anladığını mı gösteriyordu? “Ka-kahraman.” Diye kekelediğimde yan taraftaki kapının açılma sesini duydum. “Bana bu kadarı da yapılmaz Belkıs!”
Tir tir titrerken gözümü sağ tarafa çevirdim. Korkut’un kapkara gözleri tıpkı ilk günkü gibi bana bakıyordu. O gün de bir erkek beni böyle duvara yapıştırmıştı. O gün de beni kurtaran o olmuştu. O kara gözleri bana aydınlık gibi gelmişti.
“Neler oluyor burada?” diye bağıran ses Nuriye Halaya aitti. Kahraman çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi. “Gözümün önünde ona bakıyorsun.” Diye tısladı. Kahraman’ın böyle sert bir adam olacağını asla düşünmemiştim. Çenemdeki baskı ve kolumdaki baskının hissettirdiği acı hiç umurumda değildi.
“Abi ne yapıyorsun sen?” diyen ses Korkut’tan çıktı. “Karına el mi kaldırıyorsun?” Kahraman yakıcı gözleriyle Korkut’a baktı. Korkut’a bir şey dememeliydi. Onun hiç suçu yoktu. Kahraman çenemi ittirerek bırakınca başımı duvara çarptım. Ağzımdan ufak bir inleme çıktı. Korkut’un hareketlendiğini gördüm. Gözlerimi sımsıkı kapattım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |