
Hayatımda daha berbat ne olabilirdi ki? Her seferinde öncekinden daha kötü şeyler yaşıyordum. Her seferinde canım bir öncekinden daha çok acıyordu. Her seferinde direncim daha da azalıyordu. Her seferinde daha fazla ölmek istiyordum.
İnsan ölmek için dua eder miydi? Ben ediyordum. Günah mıydı bu? Günahsa bile ben bunu istiyordum. Ben artık gerçekten ölmek istiyordum. Hem belki ölünce canım bu kadar acımazdı. Daha 17 yaşındaydım ben. 17 yaşındaki bir insan için tüm bu yaşananlar çok ağır değil miydi?
Ben kocama değil onun erkek kardeşine aittim. Benim kalbim içerisinde kocamın erkek kardeşini bulundururken ben kocamın olduğu yatakta bulunuyordum. Bulunduğum durum hem benim hem de kocam için çok zor bir durumdu.
"Korkut sakın karışma!" diye yüksek sesle bağıran Kahraman yüzünden sıçradım. Gözlerim sımsıkı kapalıydı. "Ne demek karışma?" Korkut'un sesinin yüksekliği de en az Kahraman'ın sesi kadardı. Ben gözlerimi açacak bir cesarete sahip değildim.
"Karşındaki küçücük bir kız farkında mısın? O senin karın olabilir ama daha o bir çocuk. Her şeyden önemlisi o senin karın. Hiçbir şey ona el kaldırmanı geçerli kılmaz. Kendine gel abi. Onun nasıl korkuttuğunun farkına var." Korkut konuşurken gözlerimi açmıştım. Küçüktüm... Bunu bilen insanların olması çok iyi hissettiriyordu.
Kahraman başını bana çevirdi. Göz göze geldik. Islak gözlerimle ona bakıyordum. Korkuyordum. Babamın annemi dövdüğü gibi beni dövmesinden korkuyordum. Oysa ne kadar da iyi bir adam demiştim onun için. Bana bırak vurmayı sesini bile yükseltmez zannetmiştim.
Ama o da haklıydı. Duydukları kaldırabileceği bir şey değildi. Onun erkek kardeşine aşıktım ve o bunu anlamıştı. "Odaya çık." derken kolumu bıraktı Kahraman. Kolumu tuttum. Gerçekten çok acıyordu. Sanki tüm gücüyle benim kolumu sıkmıştı. "Belkıs!" demesiyle yerimden atılarak merdivenlere yöneldim. Korkut yine beni kurtarmıştı.
"Sakın bana soru sormayın." dediğini işittim. Herkes avluya toplanmış olmalıydı. O yüksek sese tüm köyün toplanması bile normal olurdu. Odaya girdiğimde kapının yanına çöktüm. Hüngür hüngür ağlamaya başladım.
"Allah'ım ne olur beni affet." derken başımı dizlerime yasladım. "Ben yaralı bir kızdım ve Korkut'un bana olan karşılıksız yardımına kandım. Sonra o da beni seviyor sandım. Bir ay boyunca sadece onu düşündüm... Ona kapıldım. B-bu benim suçum değil..." İç çekerek hıçkırdım. Ben ister miydim bunların yaşanmasını? Kimse istemezdi.
Her şey bir rüya olsaydı keşke. Belki gördüğüm en kötü rüya olurdu ama şu an bu durumda olmazdım. Her şeye rağmen gülümseyebilirdim. Yüreğim böyle çok acımazdı. Ya da kendimden bu kadar çok nefret etmezdim. Her şey çok daha iyi olurdu işte. Ama olmuyordu. Olmayacaktı da. Bunları ben yaşıyordum. Acıydı ama gerçekti. Zaten gerçekten hep acı olmaz mıydı?
Kahraman az önce durmuştu ama bu odaya girdiğinde duracak mıydı? Belki benden hiç yaşansın istemediğim şeyler isteyecekti. Belki beni bunun için zorlayacaktı. Onu tanımıyordum. Belki de bunu yapardı. İçim titredi. Çok korkuyordum. Tıpkı küçükken köyde kaybolduğumda korktuğum gibi korkuyordum. Zaten şimdi de kayıp değil miydim? Bu odada, bu koskoca konakta ben kayıptım. Doğruyu bulamıyordum.
Kalbim korkudan öyle çok hızlı atıyordu ki bir anda dursa şaşırmazdım. Ne olacaktı şimdi? Kahraman artık beni karısı olarak yanında barındırmazdı. Benim gidecek bir yerim yoktu ki. Babamın evine dönemezdim. Bu benim ölümüm demek olurdu. Hıçkırarak kafamı kaldırdım. Karşıda bir ayna vardı. O aynada şu anki halimi görüyordum. Öyle bitkin öyle bitmiş... 17 yaşında bir çocuk böyle bir görünümü hak etmezdi.
Yaşım kimsenin umurunda değildi. Eğer umursamış olsaydılar ben şu an hâlâ ailemin yanında olurdum. Sevmediğim bir adam kocam olmazdı. Ama beni umursamamışlardı. Beni hiç sevmemişlerdi. Bir kez olsun ağlama diyenim olmamıştı. Babam bana vurduğunda ağlardım o tekrar vururdu. Annem ise sadece sessizce izlerdi. Ağzını açsa o da dayaktan nasibini alırdı zaten. Babam dövmekten ne anlıyordu bilmiyordum. Abilerimi, ablalarımı ve Musa'yı da defalarca kez dövmüştü. En ufak hatamızda bize kızmak yerine vuruyordu. Gerçekten gerek var mıydı böyle şeylere? Bence gerek yoktu. Benim bir çocuğum olsa onu sevmeye doyamazdım.
Kapının ardından sesler duyunca ayağa kalkıp pencereye yaklaştım. Acaba Kahraman mı geliyordu? Korkuyla gözlerimi kapatıp pencerenin önünden çekildim. Kahramansa gelen ne yapacaktım? Korkudan her bir hücrem titrerken geriye doğru birkaç adım attım. Her organımda başka bir his vardı şu anda. Ama en belirgin şey hızla atan kalbimdi. O kadar çok korkuyordum ki bunu anlatamazdım. Dışarıdaki sesler kesildi. Kahraman gelmedi.
Uzun bir soluk verdikten sonra yatağa oturdum. Nefes alamıyor gibi hissediyordum. Hatta resmen nefes almıyordum. Neler olacağı hakkında bir düşüncem dahi yoktu. Ne olacağını bilmemek ise çok daha fazla korkutuyordu beni.
Yatakta oturmaya devam ettim. Dakikalarca hatta saatlerce o yatakta oturum. Bir kişi bile gelip nasılım diye sormamışlardı. Ya bu odada bana bir şey olmuş olsaydı. Bu kadar mı umurlarında değildim? Elbette değildim... Hissettiğim acıyla gülümsedim. Etrafımda beni körü körüne sevebilecek bir insan bile yoktu. Ancak imkanları varken beni sevenler vardı. Bu imkanlar ellerinden alındığında ise ben akıllarına bile gelmiyordum.
Oysa Kahraman vardı. Beni gerçekten sevebilecek bir insan vardı. Aptallığım yüzünden onu da kaybetmiştim. Sevmek elimde değildi biliyordum ama benim birisini suçlamaya ihtiyacım vardı. Suçlayacağım kişi de şüphesiz kendimdi. Eğer kendimi koyvermeseydim ona âşık olmayacaktım. Ona âşık olmayınca da kocamı sevecektim. Ben ona âşık olmuş be her şeyi mahvetmiştim.
"Allah'ım bu sınav bana çok ağır geliyor." Derken elimi kalbime yasladım. Ben bu yükün altından kalkamazdım. Akıbetimin ne olacağını bilmeden sadece böyle beklemek bana iyi gelmiyordu. Bari birisi bana ne olacağını söyleseydi de onu bilerek bekleseydim. Şimdi böyle boş boş bekliyordum ve elime hiçbir şey geçmiyordu.
Başımdaki şalı sıyırarak indirdim. Saçlarımı açtım. Saçlarıma dokundum parmak uçlarımda. Düşünmeye başladım. Evli birisiydim. Birisini seviyordum ve bu kocam değildi. Daha da fenası sevdiğim adamla aynı evdeydim üstelik o kocamın kardeşiydi. Köyün duyduğunu düşündüm. Adım çıkardı. Hem de öyle kötü çıkardı ki. Beni bu köyde barındırmazlardı. Zaten babam da beni evine almazdı. Kahraman beni bırakırsa ben yetim çocuklar gibi kalırdım.
Saçlarıma dokunmaya devam ederken gözyaşlarımı saldım. Acaba beni öldürürler miydi? Böyle bir pislikten kurtulmanın tek yolu ölümdü belki de. Bana vuracağını düşünerek abisine karşı çıkan Korkut o zaman da beni korur muydu? Onun buna gücü yeter miydi? Hem neden korusundu? O da onu sevdiğimi öğrense diğer herkesin verdiği tepkiyi verirdi. Onun abisinin karısıydım ben. Bunu asla kabullenemezdi.
İç çekerek cama baktım. Hava kasvetliydi. Benim içim gibiydi her şey. Kaç saat olmuştu bu odada oturalı? Ne tek yudum su içmiş ne de yemek yemiştim. Tek yaptığım şey beklemekti. Neyi bekliyordum? Kimi bekliyordum? Bir kurtuluş mu bekliyordum yoksa ecelimi mi bekliyordum. Galiba beklediğim şey ecelimdi. Herkes sessizdi. Büyük bir fırtına esecekti ve şu an öncesi olan sessizliği yaşıyorduk.
Kahraman gelip başıma bir namlu dayasa gözlerimi sımsıkı kapatır beklerdim. Beni affet diyemezdim. Onun beni affetmesini bekleyemezdim. Onu sevmek istemedim diyemezdim. İsteyerek olmasa bile ben onu seviyordum. Sevmeyi de seviyordum. Korkut gibi bir adamı nasıl sevmezdim ki? Korkunç olabilirdi ama o beni korkutmazdı. O beni hep korumuştu. Koruyabileceği her anda da korurdu biliyordum. O çok güzel bir adamdı. Kahraman da öyle bir adamdı ama bu durumda bana ne derse desin hakkıydı. Ben büyük bir günaha girmiştim.
Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Umutla bekliyordum. Bir kişi gelsin de halimi hatırımı sorsun diye bekliyordum. Ama kimse gelmiyordu. Hiç mi üzülmüyorlardı bu halime? Burada bir başıma ve sadece ağladığımı bilmiyorlar mıydı? Ağlamaya devam ederken artık halsizleştiğimi fark ettim. Göz kapaklarım kendiliğinden kapanıyordu. Oturduğum yatağa yattım. Gözyaşlarım akıyordu hâlâ ama uyumak üzereydim. Uyanınca gözlerimi nasıl açacağımı bilmiyordum ama uyudum.
Uyku belki kalbimdeki acının birazını benden alırdı.
*
Kaçmak... İnsan için en kolay şey kaçmak değil midir? Kaçınca her şey daha kolay olmaz mı? Kaçınca her şey hallolacak sanmaz mı? Ama sormak gerek; insan kaçabilir mi? Ben insan değil miyim? Madem insan kaçabiliyor, ben neden kaçamıyorum? Neden sadece başıma gelecek olan şeyleri boynumu bükerek bekliyorum? Bana bu neden mecbur bırakılıyor?
Yazık değil mi bana?
17 yıllık bir kalbim var ve sanki Allah'ın ona can verdiği ilk andan beri sadece korkuyla çırpınıyor. Sadece son zamanlarda korku dışında da çırpınıyordu fakat o da bana korkuyu getirdi. Kalbimin çırpınışları bana Korkut'u değil korkuyu getirdi.
Korkudan uyuyamıyorum ben. Uyuduğumu zannediyor, dışarıda esen en ufak rüzgarda bile korkuyla yerimden doğruluyorum. Korktuğum insan ise Kahraman. Ondan korkmamdan korkan adamdan korkuyorum. Bana zarar vermesinden delicesine korkuyorum.
"Yüreğim..." diyerek iç çektim. Elim kalbimin üzerindeydi. "Sen öyle bir hata yaptın ki ben kapana sıkıştım." Keşke kalbimin dili olsaydı da konuşsaydı. En azından o konuşunca rahatlardım. Suçlu olmadığıma emin olurdum.
"Sen sadece sevdin Belkıs." dedim kendimi rahatlatmak istercesine. Ama çok geçmeden o acı sözler de dilimden döküldü. "Ama hiç sevmemen gerekeni..."
Havanın git gide kararıp zifiri hale bürünmesiyle yerimden hafifçe doğruldum. Gün boyu çıkmamıştım odadan. Kahraman gelseydi biraz olsun rahatlayacaktım. Ne olacağını öğrenirdim hiç olmazsa. Şimdi öyle bir çıkmazın içinde oturuyor ve gözyaşları döküyordum.
Çıkar yolu bulamıyor, kayboldukça kayboluyordum.
Derin bir soluk vererek yataktan kalktım. Oturmaktan sıkılmıştım. Ağlamaktan sıkılmıştım. Kahraman gelseydi de ne olacaksa olsaydı. Saçlarımı sırtıma atarak pencereye doğru adımladım. Tam bir adım atmıştım ki kapı sertçe açıldı. Sıçrayarak kapıya döndüm.
Kahraman gelmişti.
Yüzünü yüzüme çevirip gözlerime baktı. Gözlerim acırken zorla gözlerine baktım. Odada hiç ışık yoktu. Ay ışığının aydınlattığı kadarıyla yüzünü görüyordum. Eğer uyumuş olsaydım yine gözlerimi açamazdım. Ama ben uyuyamamıştım.
Kahraman içeri girip kapıyı kapattı. Korkarak yüzüne baktım. Tek kelime etmiyordu. Konuşması lazımdı. Ben konuşsam kızar mıydı? Birkaç adım atınca bana yakınlaşmış oldu. "Kahraman-" Bir anda üzerime gelmesiyle korkuyla gözlerimi kapatıp elimi başıma koydum. Vurmasından korkmuştum. Aradan saniyeler geçti ama ben hiçbir acı hissetmedim.
Elimi indirerek yüzüne baktığımda kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. "Sana vuracağımı mı zannediyorsun?" Konuşamadım. Her ne kadar ona çok güvensem de ne yapacağı belli olmazdı. Daha ne kadardır tanıyordum ki onu?
"Neden bunu yaptın?" dedi iç çekerek. "Ben senin aşkından ölmüyordum Belkıs. Bunu bana, kendine neden yaptın?" Sinirliydi ama bir o kadar da üzgündü. Gözlerim dolarken başımı yere eğdim. Ben bir şey yapmamıştım. Her şey bir yanlış anlaşılma yüzünden olmuştu. Öyle olmasa bile ben Kahraman'a hayır diyemezdim. Böyle bir hakkım yoktu.
"Sadece beni sevecek bir kadın istemiştim." Kafasını iki yana salladı. "Niye evlendin benimle?" Kafamı kaldırarak yüzüne baktım. "Kahraman bilmez gibi konuşmasana." Dedim bir anda gelen cesaretle. Kaşları daha derin çatıldı. "Hangi kız babasına hayır diyebilmiş de ben diyeyim." Kahraman tepkisizce yüzüme bakmaya devam etti. Haklıydım. Nasıl hayır diyebilirdim ki?
"Bana deseydin. Bir şekilde bana bunu ulaştırsaydın. Yemin ederim evlenmezdim seninle. Sana bu işkenceyi yaşatmazdım Belkıs." Hâlâ güzel bir yüreği vardı. Hâlâ beni düşünüyordu. "Özür dilerim." Dedim sessizce. Eğer evlendiğim kişinin Korkut'un abisi olduğunu bilseydim ulaşırdım ona. Ama bilemedim. Ben, Korkut'la evleniyorum diye sevinmekle meşguldüm.
"Özür dilemen işe yaramaz Belkıs. Öyle öfke doluyum ki sana karşı... Bunu anlayacağımı hiç mi akıl etmedin?" Soluğumu sertçe bıraktım. "Kahraman, ben seni severim sandım." Diye mırıldandığımda güldü. "Onunla aynı evde yaşarken bir başkasını sevecek olman saçma değil mi?" Sessiz kaldım. Sevemiyordum zaten. Onu unutamıyordum.
"Korkut bunu öğrense ne olur biliyor musun?" Gözlerine bakarken içim korkuyla doldu. O öğrenmemeliydi. "Kendini bana karşı ne kadar suçlu hisseder... Senden nefret eder."
Benden nefret etmesinden daha çok canımı ne acıtabilirdi?
Ama haklıydı. Korkut öyle bir adamdı. Bunu kabullenemezdi. Kendinden bile nefret ederdi. "Ona söyleme." Dedim birden. Onun kendinden nefret etmesini istemezdim. Kahraman bu halime dudaklarını kıvırdı. "Keşke biraz da beni düşünseydin." Diye konuştu. Nefesimi verdim.
"Keşke birisi de beni düşünseydi Kahraman." Derken geriye adımlayıp koltuğa oturdum. Herkes kendi iyiliğini düşünüyordu. Her şeyi ben düşüneyim istiyorlardı. Kahraman gelip de benimle konuşabilirdi. Madem beni tanıyor biliyordu, beni görünce gelip konuşabilirdi. Ama bunu düşünmüyordu. Benim onunla konuşmam gerektiğini söylüyordu.
"Haklısın, biliyorum." Derken kafamı kaldırarak yüzüne baktım. "Benim gibi birisiyle evlenmen çok kötü bir şey, bunu da biliyorum." Kafamı iki yana salladım. "Hatta iğrenilebilecek bir insanım." Gülümsedim. "Her şeyin suçlusu benim... Ama ben ister miydim Kahraman? Senin gibi iyi bir adama bunları yaşatmak ister miydim? Ya da evlendiğim gün gördüğüm yüz ile dünyam başıma yıkılsın ister miydim? Kimse beni düşünmedi Kahraman. Ne annem ne de babam... Ben çok özür dilerim ama kimse bana evlenmek istiyor musun diye de sormadı. Yine de düşüncesiz olan benim, evet."
Ağzımda hissettiğim tuzlu tatla yüzümü buruşturdum. Ağlamaktan nefret ediyordum. "İstersen söyle herkese. Ölmek bile umurumda değil artık." Ölsem belki de kurtulurdum. Bu acıları çekmekten bıkmıştım.
Kahraman sessiz kalmıştı. Ne diyeceğini bilememiş olmalıydı. Sahi bu durumda bir koca karısına ne diyebilirdi?
"Kimseye bir şey demeyeceğim Belkıs. Sana zarar gelmesine ölsem izin veremem." Gülümsedim. Buruk bir gülümsemeydi. "Ama sen zarar görüyorsun." Kafasını iki yana salladı. "Buna katlanabilirim." Ben de onun gibi kafamı iki yana salladım. "Canın acıyacak. Buna razı olamam." Kahraman sessiz kalınca ayağa kalkıp ona yaklaştım. "Kahraman, bunu yapamam." Kahraman elimi tuttu. "Seni babanın evine nasıl bırakayım Belkıs? Orada sana zarar vereceklerini bile bile bunu nasıl yapayım?" Güzel kalbi karşısında utançla başımı eğdim. "Seni hak etmiyorum." Kahraman elimdeki elini yanağıma çıkardı.
"Yürüdüğümüz yollar çakıllarla dolu Belkıs. Ayaklarımıza batan çakılların acısıyla ne kadar devam edeceğiz bilmiyorum ama canın yansın istemiyorum." Nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu? Kardeşine aşıktım...
"Kahraman, ben utanıyorum." Derken gözyaşlarımı saldım. "Senin yanında, odanda olmaya utamıyorum." Yanağımdaki eliyle yanağımı okşadı. "Belki beni seversin Belkıs." İç çektim. Çok isterdim. Korkut'u tamamen unutarak onu sevmek isterdim. "Ya sevmezsem?" diye korkuyla sordum. Hem deli gibi korkuyordum hem de böyle cesur sorular soruyordum. Kahraman sessizliği tercih ederek benden uzaklaştı.
Gözlerim doldu. Ben ne yapacaktım? Tamam, Kahraman bana bir şey yapmamıştı ama ben ne yapacaktım? Korkut ile aynı evde yaşamaya nasıl devam edecektim. Aslında o gideceğini söylememiş miydi? O gidince her şey daha kolay olmaz mıydı? Bence olurdu. Canım acırdı ama geçerdi. Kurtulurdum bu yanlış sevgiden.
"Evdekiler sorarsa ne diyeceğiz?" diye sordum. Bugünkü tartışmamıza şahit olmuşlardı. Kahraman'ın bu kadar sinirlenmesi beni bu denli şaşırtırken kim bilir onları nasıl şaşırtmıştı? "Bir şey demeyeceğiz. Kimseyi ilgilendirmez." Ona göre öyleydi ama bana sorarlarsa ben nasıl yanıtsız kalırdım? O oğullarıydı ama ben bu evin geliniydim.
"Ama bana sorar-" Sözümü kesti. "Sormazlar." Sessiz kaldım. Bir bildiği vardı ki böyle söylüyordu. Kafamı sallayarak gözlerine baktım. Hâlâ bu sakin tavrına şaşırmakla meşguldüm. "Nasıl bu kadar sakin kalıyorsun?" diye sordum. Yatağa oturdu. Ben de koltuğa oturdum. Gözlerime bakıyordu.
"Ne yapayım Belkıs? Karım kardeşimi seviyormuş diye seni babama söyleyeyim de seni ahlaksız bir kadın olmakla suçlayıp öldürsünler mi? Öldürmeseler de babanın evine gitsen ne olacak? Baban seni evinde tutmak istemeyecek. Seni tüm bu kötülüklerin içine nasıl bırakayım? Bıraktım diyelim, bu vicdan ile nasıl yaşayayım?" O konuştukça ben biraz daha küçüldüm. Böyle güzel adama öyle kötü şeyler yaşatıyordum ki... Asla hak etmiyordu.
"Kahraman, sana ne kadar teşekkür etsem az gelir." dedim minnetle. Beni yanında tuttuğu için şanslıydım. Şanslıydım şanslı olmasına da bir ömrü nasıl geçirecektik? "Sadece onu unutmaya çalış Belkıs. Benim yanımda bir daha sakın ona bakma. Üzülme istiyorum diye bunlara göz yumamam." Soluğumu tuttum. Kahraman ellerini saçlarından geçirdi. "Böyle bir şeyi nasıl bana söylemedin de bu evliliğe göz yumdun anlayamıyorum." demesiyle sinirlendim. Ben ister miydim böyle bir şeyi? Onun o olduğunu bilsem sessiz kalır mıydım?
"Kahraman ben istemedim bunu." diyebildim sadece. Seni Korkut sandım diyemezdim. Bir de onu dersem Korkut'u yanlış anlardı. Korkut'un beni sevdiğini düşündüğü takdirde de asla sessiz kalmazdı. Buna emindim. Ama zaten Korkut beni sevmiyordu.
"Keşke bir kez konuşma şansımız olsaydı." diyerek iç çekti. "Keşke." dedim. Öyle isterdim ki evleneceğim kişiyle konuşmayı. Ben Korkut'a odaklanmış bunun aksinin olabileceğini dahi düşünmemiştim. Düşünmem gerektiğini ise düğün günümde gelinliğim kefenim olurken öğrenmiştim.
"Kahraman biz ne kadar böyle devam edeceğiz?" diye sordum bir anda. Bunu sormak zorunda hissediyordum. Kahraman gözlerini ağır ağır kırptı. "Bunu bilemeyiz." dedi yalnızca. Bilemezdik elbet ama yine de insan bazı cevaplara ihtiyaç duyuyordu.
Kahraman ile sessizce oturduk. Ne ondan bir ses çıkıyordu ne de benden. İkimiz de ne yapacağımızı bilemiyorduk. Dünyanın en kötü durumu içerisindeydik belki de. Nasıl çıkacaktık, çıkabilecek miydik? Çıksak bile birbirimiz olan tutumumuz nasıö olacaktı?
İç çekerek cama çevirdim başımı. Camdan göğe baktım. Gök kapkaraydı. Yıldızlar bile gözükmüyordu. Gün çirkindi. Bugünü hiç sevmemiştim.
Sabahtan beri aç olan karnım midemde bir ağrıya sebep oluyordu ama bunu umursayabilecek bir halde değildim. "Yemek yedin mi?" Diye sordum Kahraman'a dönerek. "Yemeyeceğim."
Benim yüzümden kendini cezalandırıyordu. Bu içime biraz daha acı tohumları saçtı. İçime saçılan her tohum acı mı olmalıydı? Mutluluk bedenime hiç yayılmayacak mıydı?
"Benim yüzünden kendine bunu yapma." Dedim kısık bir sesle. Kahraman'ın zarar görmesini asla istemiyordum. "Bir şey yapmıyorum." derken üzerindeki gömleğin düğmelerini çözmeye başladı. Kahraman bu kadar erken uyumazdı. "Aç karnına uyuma." diye konuştum. Kahraman dediğimi duymazdan gelip üzerini çıkarmaya devam etti.
Daha fazla konuşmamın saçma olduğunu düşünerek bakışlarımı tekrar gökyüzüne çevirdim.
*
Günlerin böyle boş, böyle anlamsız geçtiğini yaşaya yaşaya anlıyordum. Hayatımın en amaçsız günlerini yaşıyordum resmen. Ne kimseyle konuşuyordum ne de yüzüm gülüyordu. Sanki her günüm aynı olmak için ayarlanmıştı. Uyanıyor, yemek hazırlıyordum. Akşam okunca da uyuyordum. Hayatım tamamen bundan oluşuyordu. Evdeki kimse bana soru sormuyordu. Kahraman ile aramda olan soğukluğun herkes farkındaydı. Ama ağızlarını açıp da tek ses çıkarmıyorlardı.
Korkut... Korkut aynıydı. Soğuk, sert... Ona bakmamak için verebileceğim en güç mücadeleyi veriyordum. Bakmıyordum da. Bunu başarabiliyordum.
Tam bir ay olmuştu. Bir aydır bu evde yaşıyordum. Bir aydır bir adamın karısıydım. Ama karısı gibi hissetmiyordum. Tam bir aydır büyük bir imtihanın içerisindeydim. Zaten Kahraman ile aramız fazla iyi değilken son yaşananlar yüzünden tamamen birbirimizden kopmuştuk. Gün içerisinde tüm konuşmalarımız birkaç cümleyi geçmiyordu.
Biliyordum ki hayatımız bu şekilde devam edemezdi. Bir şeyler olacaktı. Ne olacaktı bilmiyordum ama olacağı aşikârdı.
Yine her zamanki gibi bir güne uyandığımın bilinciyle gözlerimi araladım. Şimdi kalkacak üzerimi değiştirecek ve aşağıya inecektim. Akşama kadar ev ile ilgilendikten sonra da yatıp uyuyacaktım.
Yataktan doğrulduğumda sağımda yatan Kahraman'a baktım. Yatakta aramjza koyabileceğimiz en büyük boşluğu koyup uyuyorduk. Geneld o benden önce yatmış hatta uyumuş oluyordu. Sabahları da ben erken uyanıyordum.
Kahraman'a bakmaya devam ederken yine düşüncelere daldım. Bugünün de dünden farkı olmayacaktı. Ben evin içerisinde Korkut'tan kaçacaktım, Kahraman da benim yüzüme bakmayacaktı. Kayınvalidem bana soğuk davranacaktı, ben de üzgün bir şekilde günü bitirecektim.
Yataktan kalktım. Saçlarımı ellerimle düzelterek odanın kapısına ulaştım. Kapıyı ses çıkarmadan yavaşça araladım. Soğuk hava yüzüme hücum etti. Kar yağmaya başlamıştı. Buz gibi havada durmak istemeyerek hemen sağ taraftaki banyoya girdim. Banyo da en az dışarısı kadar soğuktu. Oyanlamayıp testideki suyla ellerimi ve yüzümü yıkadım. Sonra da geri odaya döndüm. Odada soba yandığı için içerisi sıcaktı.
Hafif bir şekilde titriyordum. Sobaya yaklaşarak ellerimi tuttum. Dişlerimi sıkarak titreyişimi durdurmaya çalıştım. Yavaş yavaş ısınırken bedenim gevşemişti. Kafamı çevirerek Kahraman'a baktım. Gözleriyle karşılaştım. Uyanmıştı.
"Üşüdün mü?" diye konuştu. Günler sonra benimle konuştuğundan olsa gerek oldukça şaşırmıştım. Kafamı sallayabildim sadece. Kahraman yattığı yerde doğruldu. Saçları karışmıştı. Görüntüsü hoşuma gidince hafif bir tebessüm kondu yüzüme. Ben gerçekten Kahraman'ı çok seviyordum. Sevgim vardı ama bir şeyler eksikti. Onda, bana Korkut'u unutturabilecek bir şeyler eksikti.
Kahraman dudaklarıma baktı. Gülümseyişim ona da tuhaf gelmiş olmalıydı. "Kar yağmış." diye konuştum. Onunla konuşmak istiyordum. Onun sıcak sesini ve tebessümlerini çok özlemiştim.
Kahraman gözlerini pencereye çevirdi. Dışarının beyazlığı pencereden de belli oluyordu. "Karlı havaları hiç sevmem." diye konuştu. Şaşırmıştım. Karlı havaları çok severdim ben. Her yerin bembeyaz olması çok hoşuma giderdi. "Her yeri saran sessizliği yüzünden bana beyazlığı bile kapkara geliyor." Farklı bir düşüncesi vardı. Onu sorgulamama gerek yoktu. Her insan başka bir fikre sahip olabilirdi.
Kahraman yattığı yerden kalkıp bana doğru yaklaşmaya başlayınca heyecanlandığımı hissettim. Biraz uzağımda durdu. Sobanın sıcağı ona da dokunuyor olmalıydı. "Bugün ben Korkut'la şehre ineceğim." diye konuştu. Korkut'un ismi bile kalbimi kıpırdatnaya yeterken bunu belli etmemeye çalıştım.
"Neden?" diye sordum. Karlı bir günde yola çıkmalarını istemezdim. "Korkut gidecek." dedi tok bir sesle. Kalbim acıyla kasıldı. Gidecekti. Ondan köşe bucak kaçıyor olsam bile gitmesine dayanabilecek miydim? Tüm bu soruları yuttum. Sormam gereken soruyu sordum. "Sen neden gidiyorsun?"
Kahraman yüzümü gözleriyle taradı. "Korkut'un nerede kalacağını görmem gerekiyor." Abiliğini yapıyordu. Ama Korkut abilik yapılması gereken birisi miydi bilemiyordum. "Gördüğünde ne olacak ki?" dedim usulca. Kahraman yüzünü sobaya çevirip geri bana baktı. "Birdenbire böyle gitmek istemesinin sebebi ne bilmem gerekiyor. Onun abisiyim, başına kötü bir şey gelsin istemem."
Sahi neden gitmek istemişti? Ne vardı şehirde? "Haklısın." dedim sadece. Kahraman ile Korkut gidince bu koskoca evde yalnız kalacaktım. Onlardan daha yakınımda hissettiğim kimse yoktu.
"Ne zaman dönersin?" diye sordum. Kahraman kaşlarını kaldırdı. "Allah bilir orasını ama bir iki gün kalır dönerim." Kafamı salladım. Bir iki gün bir başıma olacaktım demek ki.
Korkut ile son kez iki kelime konuşmayı öyle çok isterdim ki... Ama konuşamazdım. Kahraman buna asla izin vermezdi. "Ne zaman yola çıkarsınız?" diye sordum. Kahraman dışarıya doğru baktı. "Bir iki saate kadar çıkarız." Sustum. Başka bir şey sormamın lüzmu yoktu.
Kahraman kapıya doğru yönelince banyoya gideceğini anladım. Biraz sonra odadan çıktı. Onun çıkmasını fırsat bilerek dolabın karşısına geçip üzerimi değiştirmeye başladım. Kalın kadife bir elbisemi giymiştim. Bugün hava buz gibiydi ve benim hastalanmaya hiç niyetim yoktu.
Yeşil elbisenin üzerine de beyaz şalımı taktıktan sonra hazırdım. Saçlarımı yine örüp sırtıma salmıştım. Derin bir nefes alıp kapıya döndüğümde Kahraman içeriye girdi. Beni görünce hafifçe tebessüm etti. "Kalın giyinmeni söyleyecektim ben de." diye konuştu. Samimi tavrına içim ısındı. Belki de eskisi gibi olacaktık.
"Sen de kalın giyin. Bir de yola gideceksin." diye konuştum. Kahraman kafasını salladı. Arkadaki dolaba dönüp açtım. Onun için kalın kıyafetler çıkarmaya başladım. "Hava da iyi değil, keşke gitmeseniz." diye konuştum. Hiç olmazsa karın erimesini bekleselerdi.
Kıyafetleriyle birlikte ona döndüğümde yüzünde buruk bir tebessüm vardı. "İçini okuyabilmek isterdim." diye konuştu. Neden böyle demişti? Kaşlarım kendiliğinden kalktı. "Kim için endişelendiğini bilmek isterdim."
Ellerimdeki kıyafetleri koltuğun üzerine bıraktım. Ona döndüm. "İkiniz için de endişeleniyorum Kahraman." Kafasını iki yana salladı. "Bir tarafta sevdiğin adam var, bir tarafta da mecbur bırakıldığın kocan... Benim için neden endişelenesin ki?" Derin bir soluk aldım.
"Kahraman ben seni seviyorum." dedim usulca. "Öyle güzel bir kalbin var ki senin, seni sevmemek aptallık olur." Kahraman gülümseyip yanağıma elinin tersiyle dokundu. "Bir kalpte iki kişi olmaz Belkıs. Evet beni seviyorsun ama kalbinde değilim. Sana iyilik eden bir adama duyduğun minnet yüzünden beslenilmiş bir sevgi bana karşı olan."
Kafamı iki yana sallayıp ona yaklaştım. "Sen bana iyi davranmasaydın, hatta babamın evşne atsaydın bile ben seni severdim." Gülümsedi yine. "Bahsettiğimiz iki sevgi de birbirinden çok farklı."
Korkut ile Kahraman'ın bendeki sevgileri çok farklı.
"Sana zarar gelmesini asla istemem." dedim kafamı yana yatırarak. "Senin beni düşünsüğün kadar ben de seni düşünüyorum." Kahraman başını salladı. "Bunu biliyorum." dedi. Gülümsedim. Kahraman eğilerek dudaklarını alnıma bastırınca kalbim hızlandı. Aramızdaki buzlar eriyordu galiba.
"Alnından öpmeden yola çıkamazdım. Kime ne olacağı belli olmaz ve ben senin alnınla dudaklarım bir kez buluşmamışken bu dünyadan ayrılamam." Dediklerine karşı gözlerim doldu. "Allah korusun Kahraman."
Kahraman gülümseyip yanağımı okşadı. "Seni öpeyim diye bahane sunuyorum işte." demesiyle güldüm. Çok tatlı bir adamdı. Ama sinirlenince çok korkunç birisine dönüşebiliyordu.
"Ben aşağıya ineyim." dedim geriye çekilerek. Kahraman kafasını sallayarak geçmeme izin verdi. Onun yanından geçip kapıdan dışarı çıktım. Kapının kenarındaki ayakkabıları ayağıma geçirdim. Avludaki karlar daha temizlenmemişti. O yüzden kaymaktan korkmuştum.
İleriye doğru adımladım. Soğuk havayı burnumdan içeri çekerken gülümsedim. Buz gibiydi ama ferahlatıyordu. Yüzüme düşen birkaç kar tanesine gülümsedim. Kar çok minik ve az yağıyordu. Gece yağacağı kadar yağmıştı zaten. Merdivenlere kadar dikkatle yürüdüm. Bu avludaki karları kim temizleyecekti?
Merdivenlerin başına gelince tutunarak yavaş yavaş yürümeye başladım. Merdivenlerin sonunda gördüğüm kişi yüzünden panik yapmıştım ve ayağım kaymıştı. Telaşla tutunduğum için neyse ki düşmemiştim. Korkut tam karşımdaydı ve yukarı doğru çıkıyordu. Beni görmüştü.
Çatık kaşlarıyla gittikçe bana yaklaştığı gerçeğiyle sarsıldım. Şimdi ondan nasıl kaçacaktım ben? Soluklarımı alıp vererek bir merdiven daha indim. O çoktan önümdeki basamağa gelmişti. Gözlerime bakıyordu. Ben de ona bakıyordum. Şu anı Kahraman görse çok kötü olurdu.
"Geçecek misin?" dedi sabırsız bir sesle. "Sen geç." dedim ben de ona inat bir şekilde. Kaşları daha da çatıldı. "Yürek mi yiyorsun sen?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Ne alaksı vardı? "Sana cevap vermek için yürek mi yemem gerekiyor?" diye sordum. Cevap vermekten de korkacak değildim. "Bana cevap verme Belkıs." Dudağım alayla kıvrıldı. Dudaklarıma bakıp kaşlarını daha derinden çattı. Kaşları çatılmadan duramuyordu galiba.
"Sana cevap vermemi istemiyorsan bana laf atma." dedim. O bana bir şey demeseydi ben de ona bif şey demeyecektim. "Korkağın tekisin ama karşıma geçince dilin açıluyor senin." Haklıydı. Korkut'un karşısında dilim açılıyordu. "Alakası yok." dedim kabullenmeyerek. Kafasını iki yana salladı. "Çocuk gibisin, uğraşamam seninle."
Kenara çekildim. "Uğraş diyen yok." deyip inmeye başladım. Ona olan hislerim böyle kuvvetliyken aynı zamanda nasıl bu kadar sinirimi bozuyordu anlamıyordum. Korkut çojtan merdivenleri aşıp gitmişti. Ben de yavaş yavaş inmiştim.
Mutfağa girdiğimde çalışanları burada buldum. "Hayırlı sabahlar." dediklerinde aynı şekilde karşılık verdim. Saniye'ye baktım. Bir şeyler hazırlıyordu. Onu hiç sevmiyordum. Ben birisine karşı bir soğukluk hissedersem bir daha asla ısınamazdım.
Tam ağzımı açmıştım ki mutfağa giren kayınvalidemi gördüm. "Belkıs yanıma gel." deyip çıktı. Korkuyla yutkundum. Zaten Kahraman ilr olan o olaydan sonra yüzüme gülmüyordu bile. Kesinlikle kötü bir şey olacaktı. Mutfaktan çıkarak kayınvalidemin peşine takıldım. Her zaman oturduğumuz odaya girmişti.
O oturunca ben de yanına oturdum. Yüzüme baktı. Ben de ona baktım. Korkuyordum. Yoksa o da mı duymuştu? Eğer o da duymuş ve Korkut'u sevdiğimi öğrenmişse bugün bu evdeki son günüm hatta son anım olabilirdi.
"Kocan bugün gidecek." dediğinde kafamı salladım. Biliyordum, gidecekti. "Aranızın iyi olmadığını görüyorum Belkıs." Korktum. Bu işin sonunu neye bağlayacaktı? "Neden böyle oldunuz bilmiyorum ama bir an evvel aranızı düzeltmeniz lazım. Bu evdeki herkes senden torun haberi bekliyor."
Hayır. Bu konuyu konuşmak istemiyorum. Hayır.
"1 ay oldu evleneli." dediğinde gözlerimi kaçırdım. 1 ayda hamile olunur muydu? Her insan 1 ayda bebek haberi vermek zorunda mıydı? Doğrusu ben kaç ay geçerse geçsin bu haberi vermeyecekmişim gibi görünüyordu.
"Bu gidişle biz senden torun haberini alamayacağız Belkıs. Aklını başına devşir. Bak benim ablamı gördün. Sırf bir çocuğu olmadı diye üzerine ikinci bir kadın geldi. Ablamın öyle sivri dilli olmasının sebebi canının acısındandır. Öyle bir sonun olsun istemiyorsan akıllan."
Akıllan demek kolaydı.
"Kahraman zorba bir adam değil ama o da bir erkek. Senin bu tavırlarına ne zamana kadar sabreder bilmem ama çok geç olmadan düzelt kendini. İster bunu bir uyarı say istersen bir öneri. Ama düzelt kendini Belkıs."
Sessiz kaldım. Dediklerinde haklıydı. Kahraman ömrü boyunca bana katlanmazdı. O da sevilmek ve ilgi görmek isterdi. Çok geç olmadan her şeyi düzeltmeliydim ama nasıl düzeltecektim bilmiyordum.
Korkut gidiyordu işte. Her şeyin düzelmesine çok az kalmıştı.
"Kahraman ile sen de git şehre. Hem belki aranız düzelir orada." dediğinde şaşırdım. Nasıl düzelecekti aramız? Korkut yanımızdayken biz yine aynu olurduk. "Kahraman zor birisi değil. Senin ondan uzak durduğuna eminim." dediğinde utandım. Benden uzak duran oydu ama onu uzak tutan da bendim.
"Sen de git onunla. 2 gün boyunca aranız düzelecektir." Sustum. Düzelmeyecek diyemezdim. "Git kıyafetlerini hazır et hadi." dediğinde ayağa kalktım. Odadan çıkıp asık bir suratla yürümeye başladım.
Kahraman'ı görünce duraksadım. "Ben de sizinle gelecekmişim." dedim. Duyduklarıyla kaşları çatıldı. "Ne işşn varmış senin bizimle?" Omuzlarımı silktim. Onlarla gitmek istemiyordum. Korkut'tan uzak durmak istiyordum. "Aramuz düzelsin diye." diye konuştuğumda güldü. "Bu şekilde mi düzelecekmiş?" dedi sinirle.
Sessiz kalarak odamıza adımladım.
*
Kötü günler bazen uyanıldığı andan ya da bir önceki gününden doğarmış insanların içine. Her insan olmasa da bazı insanlar bunu hissederlermiş. Ben de o insanlardan birisiydim galiba. Şu anın tüm kötülüğünü hissetmiştim.
Kaçmak istediğim her yerde buluyordum kendimi. Şu an hiç olmamam gereken bir yerdeydim. Kahraman'ın yanında, Korkut'un karşısındaydım. Kahraman, annesini ikna edememişti ve ben de onlarla yola çıkmıştım.
Minibüs ile gidecektik ama minibüse bşneceğimiz yere kadar at arabasıyla gidiyorduk. Hâlâ kar yağmaya devam ediyordu. Geçtiğimiz yolun hiç güvenli olduğunu düşünmüyordum. Hızlıca buradan geçip gitmek istiyordum. Karlı havada yola çıkacak ne vardı acaba?
Araba yavaşlayınca korkuyla Kahraman'a baktım. Süren kişiyi gmrmüyorduk. Üstü kapalı bir arabadaydık. "Ne oldu?" diye bağırdı Korkut. Araba tamamen durdu. Korkudan kalbim hızlandı. Kenardaki örtü açılarak at arabasını süren adam göründü. "Bu yoldan geçmek pek güvenli gözükmüyor. Allah korusun karın altında kalacağız."
Korkuyla kalbim sıkıştı. Bu yolun tehlikeli olduğunu biliyordum. Yamaçın dibindeydik. Tüm karlar üzerimize bir yığılsa canımızdan olurduk. "Geri dönelim." diye konuştum. Korkut bana bakıp geri adama döndü. "Yavaş yavaş sür bir şey olmaz." dedi. Kahraman'a baktım. "Korkut başka bir gün gideriz, dönelim." diye konuştu Kahraman.
"Korkuyorsanız siz inin geri dönün. Zaten daha çok yol gitmedik. Ben bugün gideceğim."
Yemin ederim dayak isteyen bir çocuk gibiydi. Beni delirtiyordu.
"Eğer bir şey olursa seni öldürürüm Korkut." dediğinde Korkut abisini asla umursamadana asık suratıyla durmaya devam etti. Araba hareket etmeye başladı. Korkarak derin bir nefes aldım. Sure okumaya başladım. İçim sıkılıyordu.
"Kahraman ben korkuyorum." diye fısıldadım. Kahraman bana bakıp gülümsedi. "Bir şey olmaz Allah'ın izniyle. Korkma."
Korkut'a baktım. Hiç korkuyor gibi gözükmüyordu. Biraz sonra araba tekrar durdu. Korkut'un sinirlendiğini fark ettim. Kahraman arabadan inmek için hareketlendi. Ben de inmek istiyordum. Temiz havayı içime çekmek belki biraz daha iyi hissettirirdi. Kahraman inince oturmaya devam ettim. Korkut bana bakıyordu. Korkut'un bakışları ile burada kalamazdım. Derin bir nefes alarak korkuyla ben de arabadan indim.
Duyduğum uğultu sesiyle başımı kaldırmıştım ki kaldırmamla yere çökmem bir oldu. Ne olduğunu anlayamamıştım. Bir anda kapana kısılmıştım sanki..
Bedenimde olan bu büyük baskının sebebi neydi? Gözlerimi zorlukla araladım. Korkudan bağırmak istedim. Kardan bir evin içerisinde gibiydim. Her yanım kardı.
Korkudan bayılacaktım. Nefes alamadığımın farkında olmak daha da korkutuyordu. Resmen karın altında kalmıştım. Tek kalan ben miydim? Diğerlerine ne olmuştu?
Nefesimi o kadar hızlı alıp veriyordum ki. Alamıyordum desem daha doğru olurdu. Bedenimin üzeribde sanki kocaman bir beton kütlesi duruyordu. Yumuşacık, dokununca mutlu eden kar nasıl böyke ölümcül bir şeye dönüşmüştü.
"K-korkut." dedim güç bela. İlk onun ismi çıkmıştı ağzımdan. Fısıldamıştım. Göz kapaklarıma kadar değen kar yüzünden saniyeler geçtikçe üşüdüğümü hissediyordum. Buradan nasıl kurtulacaktım? Ya soğuktan ya da nefessizlikten öleceğime emindim.
Parmağımı zorlukla oynattım. Tek yapmak istediğim bir delik açmaktı. Nefes alabileceğim bir alana ihtiyacım vardı.
Allah'ım n'olur yardım et...
Bu yolda her yıl çığ düşerdi. Bu yüzden kar erimeden kimse bu yolu kullanmazdı. Biz Korkut yüzünden bu yola düşmüştük. Yol ise bizi yutmuştu. Belki de sadece beni yutmuştu, bilmiyordum.
Gözlerim kayarken ağzıma kar dolmaya başladı. Nefesim tamamen kesiliyordu. Göğsümdeki acı gittikçe artıyordu. Gözlerimi zorla açık tutmaya çalışsam da başaramıyordum.
Sesler duymaya başladım, ya da tamamen hayal kuruyordum. Gözlerim artık tamamen kaymıştı. Nefes alamıyordum. Göğsümdeki acı gittikçe çoğalıyordu. Hiç bu şekilde öleceğimi tahmin etmemiştim. Aklımın ucuna bile gelmemişti.
"Ses verin bana!" Duydum. Yemin ederim bir ses duydum. Ama benim ses çıkarabilecek kadar nefesim yoktu. Benim bunu duyabilecek kadar bile nefesim yoktu. Boğazımı sıkıyorlarmış gibi bir histeydim.
Elimi tekrar hareket ettirmeye çalıştım ama kardan beton yüzünden ettiremedim. Seslerin çoğaldığını hissettim ama bilincim kapanıyordu. Diremeyi reddetmeliydim belki de.
Ölmek, belki benim kurtuluşum olacaktı.
*
Lütfen kızmayınız...
Hikayeyi ilk kurguladığım andan beri çığ sahnesi yazacağım belliydi. Çığ nedir, ne hissettirir bilemiyorum ama elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Allah böyle bir afeti kimseye yaşatmasın. Bu kadarcık bir yazıda bile sanki nefesim kesildi...
Neler olacak?
Sadece Belkıs mı kar altında kaldı?
Yorumlarınızı ve yıldızınızı bekliyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
2.88k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |