9. Bölüm

9. Bölüm: "Kırık Ruhlar."

İlayda Taşpınar
ilaydataspinarr

Sanki dermanı olmayan bir dert içerisindeydim ama umudumu yitirmeyerek hâlâ tutunacak bir dal arıyordum. Ruhumdaki derin sızı gün geçtikçe kendini unutturuyordu. Unutma sebebimse acımın dinmesi değildi. Acıma alışmamdı. Bu sızının ruhuma tamamen işlemesi yüzündendi.

Ruhumdaki bu sızıya bir ad veremiyordum. Yalnızlık mıydı, özlem miydi ya da umudun gün geçtikçe yitirilmesi miydi? Bilmiyordum ama çok sızlıyordu.

 

Günler hızla akıp gidiyordu. Şöyle bir geriye baktığımda o kadar günün ne ara geçtiğini anlayamıyordum. Çok garipmiş gibi geliyordu. Sanki göz açıp kapayıncaya kadar geride bırakmıştım o günleri. Oysa her günü bana aylar sürmüş gibiydi. Her günü, her gecesi kalbime yeni bir cam parçası eklemişti.

 

Şimdi sanki her şey çok kolay geçmiş gibi hissediyordum ama kalbimdeki cam parçaları bugün bile beni acıtıyordu.

 

Ama alışmıştım. Kahraman'ın yokluğu artık beni eskisi gibi üzmüyordu. Ağlamayı bile bırakmıştım. Bazı sabahlar uyanır uyanmaz aklıma gelmiyordu mesela. Canım acıya acıya alışmıştım. Yalnızlığımda onun hayali bana eşlik etse de ben onun hayalini de göndermiştim.

 

Yapayalnızdım.

 

Konaktakiler de eskisi gibi üzgün değillerdi. Hatta bazen gülüşlerini bile işitiyordum. Çok nadir olsa bile benim de sesli güldüğüm oluyordu. Güldüğümde çok büyük bir kusur etmişim gibi hissediyordum. Ama Kahraman benimle konuşabilse o da gülmemi söylemez miydi? Ömrüm boyunca gülmeden yaşayabilir miydim?

 

Zaten hayat beni güldürmekten değil ağlatmaktan yanaydı. Bundandır güldüğüm günlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek düzeydeydi. Oysa ağladığım, sızlandığım günler sayamayacağım kadar çoktu.

 

Büyüyordum. Büyüyen yaşımdı ama ruhum büyüyordu. Hissettiğim her bir acı bana büyüklük kazandırıyordu. Ben zaten çocuk olamamıştım doğru düzgün. Herkes, her şey büyümem için uğraşmıştı. En sonunda da kocam ölmüştü. Ölmüş ve beni kocaman bir kadın haline getirmişti. Acımın ağır geldiğini düşünen ben onun ölümünden sonra bu acıyı kaldırabilecek güçte olduğumu anlamıştım. Büyümüştüm. Her yanımla büyümüştüm hem de.

 

17 yaşındaki o kızla hiçbir alakam kalmamıştı. Aradan geçen aylar hatta yıllar benim yaşımda birlikte kalbimi ve aklımı da büyütmüştü. Evlendiğim gün yaşadığım o hayal kırıklığını yaşayan şimdiki ben olsaydı belki de bu kadar canım acımazdı.

 

Acırdı. O anı hangi yaşımda yaşarsam yaşayayım canım acırdı.

 

Bir yıl. Bir yıl sözle söylenince hiçbir şeymiş gibi geliyordu. Ama insan içini doldurduğunda o bir yılın ne kadar büyük olduğunu anlıyordu. Bir yılda insan hayal edilemeyecek kadar çok değişiyordu. Ben bir yılda sanki on yıl büyümüş gibi hissediyordum. Belki de on yıllık bir büyüme yaşamamıştım ama benim kırık ruhuma bir yıl on yıl büyüklüğünde görünmüştü.

 

Bir yılı tek başıma yaşamıştım. Etrafımda insanlar olsa da ben içimde yalnızdım. Bu yalnızlığa alışmıştım. Hatta artık bu yalnızlık beni rahatsız etmiyor aksine mutlu ediyordu. Yalnızlığımdan memnundum.

 

Bu bir yılda atlatamadığım tek şey vardı: Korkut.

 

İstesem de onu atlatamıyordum. Acaba gerçekten istemiyor muydum? Onu her yerimden silmek istiyorum ama bunu başaramıyordum. Kalbimden atmak için çabalasam aklım onu bana hatırlatıyordu. Hatırıma düşmesiyle de kalbim ona daha sıkı sarılıyordu.

 

Artık kalbimin elimde olmadığını anlamış ve sessizce kabullenmiştim. Korkut benim imtihanımdı. Uzaktan bakacağım ve sadece bakmakla kalacağım adamdır. Yapacağım tek şey sessiz kalmaktı. Sessizlik canımı yaksa da bunca acıya dayanan Belkıs buna da dayanıyordu.

 

Sessizlik ve ölümü bekleyiş... Beklediğim tek şey kendi ölümüm olmuştu artık. Ömrümce bu konakta yalnız başıma am güvende bir şekilde yaşayacaktım. Evin görevlisi gibiydim. Yemek yapıyor, evi temizliyor ve saati gelince odama çekilip uyuyordum. Arada sırada da konaktakilerle sohbet ediyordum. Yapacağım başka bir şey yoktu.

 

Sık sık hayvanlarla konuşuyordum. Bazen çiftliğe gidiyorduk. Orada hayvanlarla konuşuyordum. Oradaki atlarla sohbet etmeyi seviyordum. Yelelerini okşayarak yüzlerini öperek her gidişimizde aynı dertlerimi onlara anlatıyordum.

 

Tarla işleri olduğu zaman gidiyorduk oraya. Ben iş yapmıyordum. Sadece yemek yapıyordum. Kayınbabam benim iş yapmamı istemiyordu. Oğlunun emaneti olduğumu düşünerek üzerime titriyordu. Kendi ailemden görmediğim ilgiyi kayınbabamdan görüyordum. Bana dediği tek kelimeyle içimi ısıtıyordu. Korkut'tan sonra en sevdiğim insan oydu.

 

Atlarlayken mutlu olduğum için kayınbabam atlardan birisini konaktaki ahıra koymayı teklif etmişti hatta. Ama ben istememiştim. Diğerlerinden ayrılıp burada tek kalsın istememiştim. Zaten çiftlik fazla uzak da değildi. İstediğim zaman gidebilirdim. Gidebileceğimi de kayınbabam söylemişti. Fakat ben yalnız başıma hiç gitmemiştim.

 

Konağın dışındaki kimseyle muhatap olmak istemiyordum. Çünkü hiçbirisi bana güzel sözler söylemiyorlardı. Hepsinin dilleri keskin bir kılıç gibiydi. Her sözlerinde beni biraz daha yaralıyorlardı. Benim artık yaralanacak takatim kalmamıştı.

 

Kahraman'ın kabrine gidiyordum bazen. Ona bile yalnız gitmiyordum. Sırf daha fazla söz duymayayım diye yalnız gidemiyordum. Korkut'la da gitmiyordum. Korkut ile beni yan yana gördükleri an bir laf çıkıyordu. Lafları umursamamaya çalışsam da bu Korkut'u çok kızdırıyordu. Onun siniri ise korkulacak şekildeydi.

 

"Yenge hazırsan gel artık." Bana seslenildiğini anlayarak oturduğum yataktan kaktım. Düğüne gidecektik. Hiç gitmek istemiyordum ama kayınvalidem ve Nuriye Hala zorla götürüyorlardı. Aradan bir yıl geçmiş olsa da benim kocam ölmüştü. Düğünde ne işim vardı? Bu düşünceyle gitmek istemediğimi söylesem dahi beni dinlememişlerdi. İnsanlardan kaçtığımı fark etmişlerdi.

 

Üzerimdeki elbiseyi ellerimle düzeltip şalımı da kafama sabitledim ve odamdan çıktım. Yüzümün solgunluğu herkesin dikkatini çekecekti. Buna emindim. Gerçekten çok solgun görünüyordum. Bu durum için de elimden gelen hiçbir şey yoktu.

 

Odamdan çıktığımda merdivenlere ilerlerken odasından çıkmış olan Korkut'u gördüm. O beni görmemişti. Ona bakan gözlerimi ondan çekip merdivene çevirdim. Onunla gerekmedikçe konuşmuyorduk. Eskisi gibi bana nefretle de bakmıyordu. Sırf o bakışları görmemek için yüzüne bakmıyordum. Çünkü Korkut'tu bu; bakışlarına her an nefret eklenebilirdi.

 

Merdivenleri usul usul indiğimde herkesi avluda gördüm. Düğününe gittiğimiz aile Şanlıkan ailesinin yakını olmalıydı ki düğüne topluca gidiyorduk. Yanlarına vardığımda hareketlendiler. Arkama baktım yavaşça. Korkut da merdivenleri inmiş bize doğru geliyordu. Önüme döndüm ve yürüdüm. Kızlarla yan yanaydım. Kayınvalidem ve Nuriye hala ise önümüzdeydi. En önde de kayınbabam vardı.

 

Düğünün olacağı ev köyün meydanındaydı. Kolayca gelmiştik. Evin önünden yükselen sesler bana kendi düğün günümü hatırlattı. Hayatım boyunca öyle büyük bir acı hissetmediğim o güne... hayalimin bir yalandan ibaret olduğunu anladığım ve aşkımı kalbime gömmem gerektiğini anladığım gün...

 

Yerimde duraksadığım Eslem'in gözünden kaçmamış olmalı ki kolumdan tutarak buruk bir tebessüm sundu bana. Gözlerimi kırpıştırarak önüme döndüm. Yürüdük ve evin avlusuna girdik. Erkekler evin dış tarafındayken kadınlar evin küçük avlusundalardı. Ancak sığmışlardı.

 

İçeri girdiğimizde birçok göz bize çevrilmişti. Kimseyle göz göze gelmek istemiyordum. Çünkü bana bakan her gözde kınama ve acıma vardı. Bu iki şey de beni sinirlendiriyordu. Başımı eğmek de istemediğim için önüme baktım. Kimseye bakmadan sadece önüme baktım. Önümdekiler durunca ben de durdum. Bir kadın kayınvalidemle Nuriye halayı öpüyordu. Sanırım düğün sahibiydi.

 

Biraz sonra oturmuştuk. Oturduğum yerde eteğimle oynuyor ve düşünüyordum. Bugün beni üzecek şeyler olacak mıydı çok merak ediyordum. Kayınvalidem birileriyle konuşurken başımı kaldırdım. Başımı eğmem bana da Kahraman'a da yakışmazdı.

 

Karşıda oturan kadınların bana bakarak konuştuklarını anlayınca dişlerimi sıktım. Gözlerimi onlara diktim. Onlar da bana diktiler. Hiçbiri utanmıyor, yüzüme baka baka gıybetimi yapıyorlardı. Benimle ilgili konuşacak kadar boş muydu hayatları? Kendileri hakkında konuşamayacak kadar boş bir yaşam mı sürüyorlardı?

 

"Yenge." Eslem'in beni dürtmesiyle bakışlarımı kadınlardan çektim. "Ne oldu?" Eslem gözleriyle yan tarafı gösterdiğinde oraya döndüm. Kapıdan giren annem ile yengemdi. Onları görmek beni mutlu ederken yerimden kalktım. Her ne kadar güçlü bağlarımız olmasa da annemi özlüyordum. Annem ile yengeme doğru giderken kimin bana baktığını umursamamaya çalıştım.

 

Annemin önüne geçmemle annemin gözleri açıldı ve bana sımsıkı sarıldı. "Kuzum." diye fısıldadı kulağıma doğru. Babam yüzünden onları göremiyordum. İzin vermiyordu. Beni geri alamadığı için bana düşman olmuştu.

 

Annemden ayrılıp yengeme de sarıldım. Yeğenimin de yanağından öptüm. "Gelin, bizim yanımızda oturun." Annem dediklerime karşı kafasını iki yana salladı. "Baban duyar kızım." Sessiz kalıp başımı salladım. Babama duyduğum öfke her geçen gün artıyordu. Annemler oturmak için sağ tarafa giderken ben de arkamı dönüp eski yerime döndüm. Nuriye hala bana bakıyordu. Ona bakıp dudaklarımı hafif bir şekilde kıvırdım ve başımı yine eteklerime çevirdim.

 

Bir an evvel eve gitmek istiyordum. Kalabalık içinde olmaktan hoşlanmıyordum. Ama daha eve gitmemiz zordu. Derin bir nefes alıp başımı yine karşıya doğru kaldırdım. Kadınlar bana bakmayı kesmişlerdi. Onlar kesse de birçok bakışı yüzümde hissediyordum.

 

Şu an buradan çıkmak özgürce sokaklarda yürümek istiyordum. Yapsam ne olurdu? Fark edilir miydi burada olmadığım? Hem herkes düğünde sayılırdı. Beni sokaklarda görecek insan sayısı da azalmıştı. Biraz yürümek bana iyi gelebilirdi.

 

Yerimden kalktığımda bana baktılar. "Biraz yürümek istiyorum." diye konuştum. Nuriye hala ve kayınvalidem kaşlarını çattı. "Kızım ne yürümesi, otur şuraya." Kayınvalidemden onay almayınca üzülsem de belli etmedim. "Biraz yürüyüp geleyim. Bakışlardan çok rahatsız oluyorum." Bu sözlerim onları ikna etmeye yetmişti. "Dikkat et, hızlıca gel." Kafamı sallayıp arkamı döndüm ve kapıya doğru gittim.

 

Kapıdan çıktığımda kimseye bakmayarak hemen sola saptım. Hızlı adımlarımla sesten uzaklaştım. Düğün evinin sesi uzaklaştıkça da adımlarımı yavaşlattım. Birkaç sokak daha yürüdükten sonra da durdum. Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktım. Ömrüm boyunca bu hisleri bedenimde saklamaya devam mı edecektim acaba?

 

"Belkıs." Telaşla arkama döndüğümde Bekir'i gördüm. Korkuyla gözlerimi büyüttüm. Onun burada ne işi vardı? "Korkma." diye yumuşak bir sesle konuştu. Ne kadar yumuşak konuşursa konuşsun ona güvenmezdim.

 

"Git buradan." Korkuyla onun arkasına bakıyordum. Bir gören olursa yanlış anlaşılırdı. "Belkıs, korkma dedim sana." Kafamı iki yana sallayıp yerimden hareketlendim. Geri dönmeliydim. Yürüyerek yanından geçecektim ki sol koluma parmaklarını doladı. Telaşla kolumu kendime doğru çektim.

 

"Dokunma bana." Bekir kafasını sallayıp elini çekti. "Sadece konuşmak istiyorum." deyip ellerini önünde birleştirdi. "Sana kötü bir şey yapmam, korkma." Kafamı iki yana salladım. Gözlerine bakarak konuştum. "Niye buradasın?" Gören olsa neler derlerdi? "Seni görünce inanamadım Belkıs. Aylardır yüzünü görmüyorum."

 

Kollarımı kendime sararak geriye adımladım. "Bir gören olursa yanlış anlarlar. Git." Bekir başını iki yana sallayıp bana doğru bir adım attı. "Belkıs, yıllarca peşinde koştum." dedi ve bir adım daha yaklaştı. Onun her adımında ben geriye gidiyordum. "Bana varmadın, bu yaşında da dul kaldın." Duyduğum sözlere gözlerim dolarken yutkundum.

 

"Git buradan." Bana doğru bir adım daha attı. "Babanın evine de dönmüyorsun. Ben seni hâlâ kabul ederim Belkıs." Bunları resmen sızlanarak söylemişti. Dolu gözlerimi art arda kırpıştırıp başımı sağa doğru çevirmemle gördüğüm yüz beni eskiye götürdü. Yine aynı anı yaşıyordum. Bekir beni bir köşeye sıkıştırıyordu ve yine Korkut buradaydı.

 

Korkut çatılmış kaşlarıyla bize doğru gelirken telaşla yana çekilip ona doğru gittim. "Korkut bir-" Lafımı bıçak gibi kesen şey bakışlarıydı. "Git." dedi sertçe. Başımı hızlıca iki yana salladım. "Tatsızlık çıkmasın, gidelim hadi." Eğer onları burada bırakırsam kötü şeyler yaşanabilirdi. Korkut daha hiçbir şeyiyken Bekir'i ne kadar hırpalamıştı. Şimdi onlar için Kahraman'ın emanetiydim. Bekir'i mahvederdi.

 

"Sana git dedim." Bekir'e baktığımda yan bir şekilde güldüğünü gördüm. "'Âşığını dinle de git Belkıs." Duyduğum sözlere gözlerimi sımsıkı kapattım. Korkut'un damarlarında gezen tüm siniri kendimde hissettim. "Ne diyorsun lan sen?" deyip Bekir'e ilerlediğinde telaşla kolunu tutmaya çalıştım ama tutamadım.

 

Korkut, Bekir'i iki eliyle yakalarından tutup sarstı. "Yalan mı söylüyorum Korkut? Belkıs'ın üzerine düşüyorsun. Benim de yengelerim var ama hiçbirine böyle davranmıyorum." Korkut elleriyle onu sarstı. "Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" diye hiddetle bağırdı. "Tek ben mi diyorum Korkut? Tüm köy biliyor abinin karısına âşık oldu-" Korkut, Bekir'e öyle bir yumruk savurdu ki Bekir'in başı arkasındaki duvara çarpmıştı.

 

"Kim diyor lan bunları? Bu sözlere nasıl cüret ediyorlar!" Korkut'un sinirinin artık en yüksek raddeye ulaştığını anlayıp korkuyla gözlerimi kısmıştım. Bu sözleri sırf beni babamın evine yollamadılar diye söylüyorlardı. Söylenen şeylerin doğru olmadığını biz bilsek de Korkut bu sözlerin söylenmesine bile dayanamazdı.

 

"Bir daha gözüm görmesin seni!" diye bağırıp Bekir'i yere savurduğunda korkuyla gözlerimi Korkut'un yüzüne diktim. Ardını dönüp bana doğru gelmeye başlamıştı. Yanıma gelince kolumdan tutup yürüdü. Onunla birlikte hızlı adımlarla yürüyordum.

 

Aldığı solukların sesi kalbime korku verirken ben de zoru zoruna nefes alıyordum. Düğün evine doğru gidiyorduk. Bu şekilde bizi yan yana görürlerse sözleri onaylanırdı. Bunu istemiyordum. "Korkut dur." Durmadı. Zaten duracağını da beklemiyordum. "Dur dedim sana." diye kendimden emin bir şekilde konuştuğumda durdu.

 

Kolumdaki elini çekip bana arkasını döndü. İki elini hiddetle saçlarından geçirip bana döndü. "Bu lafları sana eden de oluyor mu?" Kafamı usul bir şekilde iki yana salladım. Bana söylemişlerdi ama arkamdan söylediklerini duymuştum. "Bu şerefsiz mi uyduruyor?" Yine başımı iki yana salladım. Gözlerini gözlerime dikip hiddetle bir soluk daha aldı. "Sessiz kalma, bana bir şeyler söyle."

 

Ona bir şey söylemem gerekirdi ama ne diyecektim ki? Her dediğim söz onu daha da sinirlendirmekten başka ne işe yarayacaktı? "Sen duydun mu o dediklerini daha önce?" Kafamı bu kez aşağı yukarı salladım. Kaşları daha da çatılınca ağzımı açtım. "Arkamdan söylediklerini duydum."

 

Korkut'un siniri her geçen saniyeye daha da artarken kötü bir şey yapmasından korkuyordum. Böyle çok sinirlenmesine sebep olduğum için üzülüyordum. Her şey benim yüzümdendi. Gözlerim dolmuştu. Bu laflara böyle sinirlenen adam onu sevdiğimi bilse ne kadar sinirlenirdi...

 

"Özür dilerim." diye fısıldadım. Korkut'un çatık kaşları düzelirken şaşırarak bana baktı. "Sen niye özür diliyorsun?" Omuzlarımı kaldırıp gözlerimi kapattım. Yanaklarıma iki damla yaş düştü. "Her şey benim yüzümden. Babamın evine dönsem böyle olmazdı." Gözlerimi açtığımda karşımdaki adamın gözlerinin karalığına bakakaldım. Onu ilk gördüğüm güne gitti aklım. Bakakaldım gözlerine.

 

O günden bugüne neler değişmişti. O gün bekar bir kızken şimdi onun ölmüş abisinin karısıydım. İç çektiğimde Korkut'un hareketlendiğini fark ettim. "Sana bu sözleri kim söylerse söylesin onları umursama Belkıs." Kafamı sallarken dudaklarımı kıvırdım. "Ben zaten umursamıyorum." Çünkü ben seni ne kadar seviyorsam sen beni o kadar sevmiyorsun Korkut.

 

"Neden buradaydın?" diye sordu bu kez. Gözlerimi kapatıp açtım. "Bana olan bakışlara dayanamadım. Biraz yürümek istedim." Kaşlarını kaldırdığında buruk bir şekilde tebessüm ettim. "Bana bakarak hatta gözlerime bakarak benimle ilgili şeyler konuşuyorlar." Avuç içiyle alnını sıvazlayıp sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Onlara cevabını veremiyor musun?" Güldüm. Bir an tutamadım kendimi ve güldüm. Güldüğüm an ise pişman oldum. Aklıma Kahraman geldi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Onlara ne diyebilirim ki? Desem de suçlu ben olurum." Korkut bana bakıp tekrar arkasını döndü. Birkaç adım atıp geri bana döndü. "Git artık."

 

Kafamı sallayıp onun önüne geçtim ve yürümeye başladım. Başımı geriye çevirip ona baktığımda bana bakıyordu. Önüme döndüm ve yürümeye devam ettim. Düğün evine ulaştığımda hızla kapıdan girdim. Kimseye bakmadan oturduğumuz yere gittim. Kayınvalidem bana bakıp geri önüne dönmüştü. Nuriye halanın yanına oturdum. O da bana bakıp geri önüne döndü. Sessizce günün bitmesini bekledim.

 

"Hiç edep kalmamış." Arkamdan duyduğum fısıltıyla başımı oraya çevirdim. Arkamda yaşlı bir kadın ve yanında oturan genç bir kız vardı. Kadının çatık kaşları benden nefret ediyormuş gibi bakan gözleri vardı. "Utanmıyor musun?" Yüzüme bakarak ettiği sözle gözlerim açıldı. "Anlamadım."

 

Kadın ve yanındaki kız güldü. Nuriye hala da benim gibi arkasını döndü. "Hanımlar ne dersiniz?" diye sert sesiyle konuştu. Yanlarındaki kadınlar da bize dönmüşlerdi. "Hiç edep haya kalmamış derim Nuriye." Nuriye halaya baktığımda kaşları Korkut'un kaşları gibi çatılmıştı. "Edebi hayayı siz mi öğretir oldunuz?"

 

Kadın elindeki bastonuyla yere vurduğunda yutkundum. "Evinde bekar oğlanla, dul gelini tutuyorsun Nuriye." Nuriye hala ayağa kalktığında korktum. Benim yüzümden sıkıntı çıkacaktı. "Hiç Allah korkusu kalmamış sizde." Bu lafları söyleyen insanda Allah korkusu var mıydı da bize laf ediyordu?

 

"Allah korkusunu senden mi öğreneceğiz? Sen utanmıyor musun bu lafları etmeye." Bu kez konuşan kayınvalidemdi. Herkes durmuş bizi izliyordu. "Sen evinde iki genci nikahsız durdururken utanmıyorsun da ben bu lafları ederken mi utanayım?"

 

Neden kalbiniz bu kadar çirkin?

 

"Benim evimde kim nasıl durur, bunu düşünmek sana düşmez." Kadın bastonunu bir kez daha yere vurdu. "Bu köyde böyle edepsiz şeylere yer yok." Edepsizlik olan neydi? Benim o evde ne yaptığımı görmüşler miydi de böyle konuşabiliyorlardır?

 

"Madem baba evine yollamıyorsunuz evdeki oğlunla nikahlaman gerek." Duyduğum şeyler tüylerimi ayağa kaldırırken korkuyla kapıya doğru baktım. Korkut bu sözleri duysa çok sinirlenirdi. Kadın demez bağırır çağırırdı.

 

Kayınvalidem kadına doğru gitti. "Benim evimdeki insanları bırak kapımdaki köpeğe karışamaz kimse." Bu sözleri kayınvalidemden duymayı ben dahil kimse beklemezdi. Kadının yüzü donmuştu resmen. "Kendi eviniz dururken elin evlerine karışmayı da bırakın."

 

Sonra orayı terk ettik. Düğün evinde benim yüzümden böyle bir tatsızlık çıkmış olması beni üzmüştü. Asla böyle bir şeyin yaşanmasını istememiştik. Yol boyunca kimseden çıt çıkmamıştı. Korkut da yoktu. Acaba neredeydi? Bizi konağa kayınbabam getirmişti.

 

Yüreğimde büyük bir korku vardı. Korkut'un duymuş olmasından ve sinirine hakim olamamasından korkuyordum. Bu sözler beni üzse dahi üzülmeye hakkım yoktu. Ben zaten Korkut'u seviyordum. Ama Korkut için ben hiçbir şeydim. Sadece ölmüş abisinin karısıydım. O yüzden bu derece sinirlenmesi çok normaldi.

 

Konakta herkes odalarına çekilirken ben avluda kalmıştım. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Hem Korkut için korkuyordum hem de kendime kızıyordum.

 

Bu aile tam bir yıldır sırf ben istemedim diye beni yanında tutuyordu. Üstelik hepsi de bana çok iyi davranıyordu. Şimdi ise nasıl sözler işitmişlerdi. Buna hakkım var mıydı? Burada durup bu insanlara bu sözleri işittirmek hakkım mıydı?

 

Bencillik mi etmiştim? Sırf kendi rahatlığım için bu ailenin rahatını bozmuştum. Resmen Korkut'a ve bana iftira atıyorlardı. Aynı evde yaşıyorsak ne olmuştu? Birbirimizi ancak avludayken görüyorduk.

 

Kapıya doğru gidip kapıyı açmamla Korkut'u görmem bir oldu. Yüzünde fena bir sinir vardı. Kaşları her zamanki gibi çatıktı. Beni gördüğünde daha da çatılmıştı. Bana sinirliydi. Haklıydı. Korkuyla geriye çekildiğimde içeri girdi. Korkma sebebim bana kızmasından değildi. Kalbimi kıracak olmasından korkuyordum. İstese kırardı da, biliyordum.

 

"İyi misin?" diye tereddütle sorduğumda kafasını bana çevirip geri önüne döndü ve tek kelime etmeden merdivenlerden çıktı. Benim yüzümden şimdi bu konaktaki herkes üzgündü. Merdivenlere yönelip ağır ağır odama çıktım. Korkut'un saniyeler içinde çıktığı merdivenleri ben dakikalar boyunca çıktım.

 

Odamın önüne geldiğimde üzerimde inanılmaz bir yük var gibiydi. Hava güneşliydi ama ben karanlıktaymış gibi hissediyordum. Yere göğe sığamıyordum. Allah beni yaratırken bir aileye emanet etmemiş miydi? Niye ailem beni evlerine sığdıramamıştı. Şimdi ölmüş kocamın ailesini kendime aile sayıyordum ama bu beni mutlu etmiyordu. Onlar benim yüzümden üzülüyorken nasıl mutlu olabilirdim ki?

 

Tek yaptığım bu evde, güven içinde barınmaktı. Barındığım evdekiler buna razıyken başka insanlar razı değildi. Bu evde yaşıyorum diye ne olacaktı ki? Bu evde iki kişi bekar olarak yaşıyor diye illa kötü şeyler mi yaşanacaktı? Niye bu kadar kötüydü kalpleri?

 

Odama girince başımdaki şalı indirdim. Şalı yere atıp yatağıma ilerledim. "Ne zaman mutlu olacağım?" Sonra kendi kendime güldüm ve yatağa yattım. "Daha doğrusu mutlu olacak mıyım?" Gözlerimi kapatarak öylece uzandım. Başka ne yapacağımı bilemeyerek sadece yattım.

 

Aslında gitmeliydim değil mi? Kendimi düşünmemeliydim. Ne Korkut ne de ailesi böyle sözleri duymayı hak etmişlerdi. Hepsi de çok iyi insanlardı. Beni böyle iyi sahiplenmişlerken şimdi benim yüzümden böyle laflara maruz kalıyorlardı.

 

Kendimi hiç olmadığım kadar suçlu hissediyordum. Tüm köy hakkımızda böyle düşünüyordu. Onların gözünde Korkut ve ben, ateş ile baruttuk. Oysa gelip yaşantımızı görseler böyle demezlerdi. Korkut asla öyle bir adam değildi. Hatta ben onunla konuşmadığım sürece benimle tek kelime bile konuşmuyordu.

 

Korkut ile evlenmem gerektiğini söylemişlerdi. Korkut bunu ölse kabul etmezdi. Ben eder miydim? Edebilir miydim? Nasıl edecektim? Onu sevsem bile buna evet diyemezdim. Her ne olursa olsun kocamın kardeşiydi. Kocam ölmüş olsa bile onun kardeşiydi. Hem ben uzaktan sevmeye alışmıştım. Yakınında olursam ne yapardım...

 

Bunu düşünmeme de gerek yoktu. Kayınvalidem gerekli cevabı vermişti herkese. O cevaptan sonra bunun yaşanmayacağını biliyordum. Ama ben bu evde kaldıkça bu sözlerin ardı arkası kesilmeyecekti. Bu sözleri işitsinler istemiyordum.

 

Galiba en iyisi gitmemdi.

 

Eğer gidersem babamın evinde de birkaç gün ancak kalırdım. Eminim babam beni verecek birisini bulurdum. Gerçekten yere göğe sığdırılamıyordum. Neyim ağır geliyordu insanlara da beni taşıyamıyorlardı? Neyim fazlaydı da dünya bana dar geliyordu?

 

İç çekerek gözlerimi araladım. Herkes için en hayırlısı bu evden gitmemdi. İnsan kaderinden kaçamazdı. Benim kaderim mutsuz olmaktı. Buna emindim. Emin olmaktan başka bir şansım da yoktu. Bir yıl boyunca babamdan kaçabilmiştim ama işte buraya kadardı. Bencilliğimin sonuna gelmiştim. Bu insanlara bunları yaşatamazdım.

 

Yatakta doğrulup ayağa kalktım. Kayınvalidem ile konuşmalıydım. Benim yüzümden üzülmelerine dayanamazdım. Kendim üzülebilirdim ama benim yüzümden başkaları üzülmemeliydi. Benim kimseye bunu yaşatmaya hakkım yoktu. Aslında kimsenin de beni üzmeye hakkı yoktu ama beni herkes üzüyordu...

 

Yatağın üzerindeki şalı başıma atıp odamdan çıktım. Kayınvalidemin odası Korkut'un odasının ilerisindeydi. Odadan çıkınca direkt karşıya doğru adımladım. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Sonra Korkut'un odasının önüne geldim. Belki de şu an odasında bana kızıyordu. Yutkunarak gözlerimi onun odasından çekip yürümeye devam ettim. Korkut'un odasından uzaklaştım. Kayınvalidemin odasının önüne geldim.

 

Birkaç kez nefes alıp verdim ve elimi kaldırıp kapıya iki kez vurdum. Ne diyeceğimi, nasıl konuşacağımı bilmiyordum ama konuşacaktım. Konuşmak zorundaydım. Kayınvalidemin sesini işitince kapıyı hafifçe araladım. Kayınvalidem yüzümü görünce gülümsedi. "Gel kızım."

 

Kapıdan içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Kendimi oldukça tedirgin hissediyordum. Dediklerimi kabul etmeyeceğini biliyordum. Bana kızmasından da korkuyordum. "Bir şey mi diyeceksin?" derken oturduğu koltukta yana doğru kaydı. Başımı salladığımda beni yanına çağırdı.

 

Koltuğun sol tarafına oturup ona baktım. Yüzündeki yorgunluk Kahraman'dan sonra olmuştu. Kahraman yaşıyorken bu kadın böyle çökmüş görünmüyordu. "De bakalım ne diyeceksen." dediğinde başımı hafifçe yere eğdim. "Bugün olanlar..." Derin bir nefes alarak sustum.

 

Kayınvalidem elimden tuttu. "Bu laflara sözlere takılma sen kızım. İnsanların ağzı kapanmaz bilirsin. Sen kendini biliyorsun ya yeter."

 

Ben Korkut'u seviyorum. En başından beri. Daha Kahraman'ın varlığından haberdar değilken bile onu sevdim. Evet söylesem çok kötü bir şeymiş gibi gelecek ama ben ilk onu sevdim. İlk Korkut'u gördüm. İlk onu sevip onun abisiyle evlendim diye suçlu ben miyim? Ben Korkut'u unutamadım diye, sevmeye devam ettim diye kötü bir kadın mı olurum?

 

Kayınvalideme diyeceklerim farklı şeylerken aklım yine ona gitmişti. Benim aklım da kalbim de bir türlü onda gelememişti ki.

 

"Bu sözleri işittiğiniz için özür dilerim." dediğimde kayınvalidem elimi sıktı. "O nasıl laf öyle? Senin bir suçun yok Belkıs." Sesi bana kızar bir tonda çıkmıştı. "Ben bu evde kalmasaydım bu sözleri işitmezdiniz." Kayınvalidem elimi biraz daha sıkıp yüzüne bakmamı sağladı. "Sen kötü bir şey yapmadın. İnsan nerede iyi hissederse orada durmak ister Belkıs. Sen burada iyiydin ve durmak istedin. Sen istediğin sürece başımızın üzerinde yerin var. El alemin lafı bu evdeki kimsenin umurunda değil."

 

Benim umurumda. Korkut'un umurunda.

 

"Sizin üzülmenizi istemiyorum." Kayınvalidem diğer eliyle yanağımı yavaşça okşadı. "Bizi üzen sen değilsin ki Belkıs. Bunun için kendini suçlama sakın." Yutkunarak gözlerine baktım. Çok iyi birisiydi. O da bu aile de. Herkes çok iyiydi ama ben onlar için iyi birisi değildim.

 

"Benim evime dönmem sizin için de benim için de daha iyi." Benim için iyi değildi ama zaten ne benim için iyiydi ki? Ya da benim için iyi olan kimin umurundaydı? "Sen şu an zaten evindesin." derken ayağa kalktı. Ona baktım. Pencereye doğru gitmişti. "Ancak kendin birisiyle evlenmek istersen bırakırım seni Belkıs."

 

Ben de yerimden kalktım. Kalkışım çok hızlıydı. "Kimseyle evlenmek istemem." dedim telaşla. Ben kimseyle yapamazdım. Zaten sırf evlenmeyeyim diye bu evde duruyordum. "O zaman gidip de ne yapacaksın?" deyip bana döndü. Haklıydı.

 

"Bu sözleri ben bu evdeyim diye işitiyorsunuz. Evdeki kimse bu sözleri hak etmiyor." Lafımı bölen şey koluma elini kıymasıydı. "Sen de bu sözleri hak etmiyorsun. Yaşadığın hiçbir şeyi hak etmiyorsun. Bu düşünceleri aklından çıkar." İkna olmayacaktı. Benim gitmem gerektiğine ikna olması gerekliydi.

 

"Ben gitmek istiyorum." diye konuştum. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. "Daha fazla burada kalmak istemiyorum." Kayınvalidem elimi bıraktı. "Odana git." Ona tereddütle baktım. "İzin verecek misiniz?" Kayınvalidem koltuğuna geri gidip oturdu. "Odana git, dinlen."

 

Ondan net bir cevap alamayarak odadan çıktım. Soluğumu verip gözlerimi kapattım. Izin almadan gidemezdim. Bir anda çekip gidebilsem de bunu yapmazdım. Bana böyle iyi davranmış insanlara böyle bir saygısızlık yapamazdım.

 

Odanın önünden uzaklaşırken kafamı kaldırdığımda odasından çıkmış olan Korkut'u gördüm. Ellerini taşlara yaslamış avluya bakıyordu. Yürüdüğüm bu yer balkon gibiydi. Üstü açıktı. Kenarlar ise odalarla doluydu. Korkut'a yaklaştıkça geriliyordum.

 

Yanına geldiğimde kendime hakim olamayarak tekrar ağzımı açtım. Ona soru sorduğumda beni cevapsız bırakmamasını öyle çok arzu ediyordum ki. Ama o çoğu zaman bana tek kelime cevap vermiyordu. "İyi misin?" Aşağıda da aynı şeyi sormuştum ama bana cevap vermemişti.

 

Korkut başını bana çevirip yüzüme baktı. Sonra da geri avluya doğru döndü. Yanına yaklaştım. Öyle sessizce ona baktım. Ona bakmak yüreğimi hem sıkıştırıyor hem de yüreğime ferahlık veriyordu. Ona karşı hissettiğim şeyler dünyanın en delice hisleriydi.

 

"Sen iyi misin?" diye sorduğunda şaşırdım. Böyle bir soruyu beklemiyordum. O an iyi olup olmadığımı düşündüm. İyi miydim? Aslında nasıl olduğumu bilmiyordum. "Karışığım." diye yanıtladım. Sanırım bu soruya verilebilecek en güzel yanıtım buydu.

 

Korkut başını hafifçe sola çevirip yüzüme baktı ve geri önüne döndü. Dudakları gerilmişti. "Aslında ölmesi gereken bendim, biliyor musun?" Onun ağzından çıkan her söz benim canımı yakmak zorunda mıydı? Onun ölümünün hayali bile zordu benim için.

 

"Niye öyle dedin?" diye sordum. Kahraman ölmeyi hak etmiyordu ama Korkut da hak etmezdi ki. Hep hak edenlerin öldüğü bir dünyada değildik. Zamanı gelen doğuyor zamanı gelen de ölüyordu. Bu bir yıl boyunca ben buna karar kılmıştım. Ölen kimseye o bunu hak etmiyordu dememeliydim. Çünkü ölüm hak etmeyi gerektiren bir şey değildi. Bir gün, şu an nefes alan herkes ölecekti.

 

Korkut bu kez soruma cevap vermedi. Bu pek şaşıracağım bir şey değildi. "Ben gideceğim." dememle Korkut'un başı bana döndü. "Nereye gideceksin?" Omuzlarımı kaldırarak derin bir soluk alıp verdim. "Bu evde kalmam zarardan başka bir şey değil. Benim yüzümden herkes üzülüyor."

 

Korkut geriye çekilip yerinde doğruldu. Boyu artık daha uzundu. "Gittiğinde her şey hallolacak mı peki?" Kafamı iki yana salladım. "En azından bu sözleri işitmeyecekler. Hepsi benim suçum." Korkut başını iki yana salladı. Benim gibi belli değildi salladığı ama ben anlamıştım. Onun gözleri semadayken benim gözlerim ondaydı.

 

"Bu sözler kesilse bile bu kez de senin için üzülecekler." Üzüleceğiz deseydin mutlu olurdum Korkut. "Babamın evine gideceğim. Neden üzülsünler." Korkut bana bakarken kaşları çatıldı. "Baban bu evin kapısına getirdiği adama seni verir Belkıs. Çok mu meraklısın yaşlı bir adamın karısı olmaya?" İç çekerek başımı bu kez ben semaya çevirdim.

 

Güneş batıyordu. Gökyüzü turuncu bir hal almıştı. Böyleyken gökyüzü çok güzeldi. "Beni anlamıyorsun." dediğimde Korkut başını benim gibi göğe çevirdi. "Anlıyorum. Kendince bir şeyler yapmak istiyorsun ama kendi hayatını karartarak kimseyi memnun etmezsin." Ellerimi taşlara koyarak taşlara yaklaştım. Yüzüme doğru esen rüzgara gözlerimi kapattım.

 

"Kendi hayatımın artık benim için önemi kalmadı." Korkut bir şeyler mırıldandı ama anlamadım. "Hayat devam ediyor Belkıs." İsmimi dilinden duymak bedenimde varlığını dahi bilmediğim hisleri uyandırıyordu. Kalbimin hızlılığından bahsetmiyordum bile.

 

"Benim için devam etmiyor gibi işte. Baksana bana." deyip ona döndüm. O da bana döndü. "Uyanıyorum, bir şeyler yapıyorum ve geri uyuyorum. Ömrüm böyle geçecek Korkut." Onun ismini söylemem için cesaret gerekiyor ama onun ismini söylemeyi seviyorum. Onu sevdiğim gibi ismini de seviyorum.

 

"Aslına bakarsan herkesin hayatı öyle. Herkes kendine bir yol tutturmuş ve öyle devam ediyor." Haklıydı. Haklıydı ama benimki gibi bir hayat zordu. İnsanlar evlenmeyi beklerdi. Evlenince çocuk sahibi olmayı beklerdi. Sonra çocuklarını büyütüp evlendirmeyi beklerdi. Benim gibi gözlerini uykudan açıp sadece ölmeyi beklemezdi. Benim bekleyecek hiçbir şeyim yoktu.

 

"Yine de gitmem daha hayırlı." Korkut bana yaklaşıyordu ki durdu. Heyecanla gözlerine baktım. O ise gözlerini geri avluya dikti. Bedenini de oraya çevirdi. "Gitmen kimse için hayırlı değil." Neden gitmemi söylemiyordu? En azından bir kişi gitmemi söylese içim rahat edecekti.

 

"Eğer gittiğinde rahat edeceğini bilsem seni desteklerim." Ona bakıp gülümsedim. "Teşekkür ederim." dedim. Onunla böyle uzun ve böyle güzel konuşmak bana iyi gelmişti. İlk kez bu kadar yumuşaktı. İlk kez korku saçmıyordu. Bu hali öyle güzeldi ki...

 

"Teşekkür edeceğin bir şey yok Belkıs. Eğer kendini suçluyor ve gitmek istiyorsan git. Ama gitmen ne kimseyi mutlu eder ne de seni istediğin hayata ulaştırır." Sonra odasına gitti. Ben cevap vermeden gitti. Haklı sözleriyle beni bir başıma bırakıp gitti. Orada biraz daha durup aşağıya indim. Yemeğe yardım etmek için inmem gerekliydi.

 

Hava kararmıştı. Bugün gündüzün son dakikalarını Korkut'la sohbet ederek geçirmiştim. Bu beni son derece memnun ederken herkesin içinde gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Gülsem garip kaçardı. Özellikle de bugün olanlardan sonra.

 

Yemeğe sessizce yardım edip sofraları kurmuştum. Sonra da aynı sessizlikle yemeğimi yemiştim. İçimde büyük bir mutluluk olsa bile bir tarafında da hüzün vardı. Asla tam manasıyla mutlu olmayacağımı biliyordum.

 

Kayınbabam kahve istediği için şimdi mutfağa gelmiş ona kahve yapıyordum. Kafam tamamen Korkut'taydı. Benimle böyle düzgün ve iyi konuşmasının sebebi neydi? Korkut hiç böyle konuşmazdı. "Yenge, kahve taşacak." Melike'nin sesini duymamla kahveye döndüm. Fincana kahveyi döküp mutfaktan çıktım.

 

Kayınbabam odasına çıkmıştı. Merdivenleri dikkatle çıkıp adımlarımı da dikkatle attım. Elimdeki kahveyi dökmemek için daha çok dikkat ediyordum. Kapıya geldiğimde kapının aralıklı durduğunu görüp elimi uzatıyordum ki ismimi duymamla duraksadım.

 

"Belkıs gitmek istese bile onu yollamam ben. O evde bu kızcağızı barındırmazlar." Bu ses kayınvalidemindi. "Ben de gitmesini istemem." Bunu diyen de kayınbabamdı. Onlar istemiyordu, korkut gitmemin faydası olmaz diyordu. Gitmemeliydim o halde.

 

"Korkut'u evlendirirsek bu sözlerin önünü keseriz." diyen kayınvalidemle ellerim titredi. Daha buna hazır değildim. Bu evde onun karısını görmeye asla hazır değildim. "Yine de konuşurlar Sebahat. Bekar, gencecik kız." Başımda bir kocam yok diye, bekarım diye her şeyi yaparım zannediyorlardı.

 

"Bu sözleri kesmenin tek yolu var o zaman." Kayınvalidemin neyden bahsettiğini merakla dinledim. Kayınbabamdan ses çıkmamıştı. Şu an neyden bahsediyorlardı? "İkisi de kabul etmez." dedi kayınvalidem ardından. "Ömrümüzce bu sözleri işitemeyiz." Ömrümüzce bu sözleri işitin istemiyorum.

 

"Belki de en hayırlısı budur." diyen kayınbabamın sesine kayınvalidemin derin nefesi karıştı. "Ne Korkut Belkıs'la evlenmeyi kabul eder ne de Belkıs onunla." Sözleri tamamlanmada elimdeki fincan gürültüyle yere düşmüş ve paramparça olmuştu.

Bölüm : 29.12.2024 16:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...