
Londra’nın puslu sokakları, yağmurun hafif ritmiyle uykuya dalıyordu. Elyra, kütüphanenin ağır ahşap kapısını aralarken nefesinde hafif bir heyecan vardı. Gece vardiyası başlamıştı; eski kitapların kokusu, tozlu raflar arasında yankılanan sessizlik ve titrek sarı ışıklar, onun için bir tür sığınaktı.
Kumral dalgaları omuzlarına düşerken, mavi gözleri raflar arasında gezinmeye başladı. Masasına oturdu, dizüstü bilgisayarını açtı, ancak zihni kendi yazdığı romana dönmekte zorlanıyordu. “Yine aynı sayfa… Yazacak bir şeyim yok,” diye mırıldandı.
Tam o sırada, kapı aralandı. İçeriye uzun boylu, sakin adımlarla bir adam girdi. Saçları hafif dağınık, mavi gözleri derin ve anlamlıydı. Elyra’nın kalbi aniden hızlandı; daha önce hiç görmediği ama tanıdığı bir bakıştı sanki.
Adam, rafların arasında sessizce dolaşıp en köşedeki eski çalışma masasına yerleşti. Kısa bir süre sonra, hafif bir gülümsemeyle Elyra’ya baktı ve “İlham arayan bir yazar mı?” diye sordu.
Elyra şaşırdı ama utanarak “Sanırım… ve belki biraz da çalışıyorum,” dedi.
Adam, kendini tanıttı: “Sam. Yazarım. Bu kütüphane benim gizli limanım. Burada kelimeler, geçmişten fısıldar.”
Elyra’nın merakı uyandı. “Geçmişten mi?” diye sordu.
Sam hafifçe gülümsedi, “Evet. Bazı hikayeler zamandan daha eski.”
O gece, kütüphane sadece kitapların değil, iki yabancının kaderinin de kesiştiği bir yer olacaktı.
Sam’in gözlerinde gizemli bir parıltı vardı; sanki binlerce hikaye biriktirmiş, sadece Elyra’ya anlatmaya hazırdı. Elyra, kendini tutamayıp, “Peki… Zamandan daha eski hikayeler derken, neyi kast ediyorsunuz?” diye sordu.
Sam hafifçe kaşlarını çatarak, “Biraz tuhaf olacak belki ama, bazen kelimeler sadece kelime değildir. Onlar, zamanın içinde sıkışıp kalmış anılar ve ruhlar gibidir. Ben onlarla konuşurum. Burası da o sohbetin en sessiz mekânı.”
Elyra, bunun bir metafor mu yoksa gerçek mi olduğunu anlamaya çalışırken, Sam hafifçe güldü ve “İstersen, bir gün sana gösterebilirim,” dedi.
O an, Elyra’nın içinde yıllardır biriken yalnızlık ve yazar olma tutkusuyla, Sam’in bu gizemli dünyasına çekildiğini hissetti. Kütüphanenin eski duvarları arasında, iki yabancı arasındaki bu ilk buluşma, hiç beklenmedik bir serüvenin ilk sayfasıydı.
Saat geceyi gösterdiğinde, Elyra bilgisayarını kapattı. “Yarın yine burada mısınız?” diye sordu.
Sam başıyla hafifçe onayladı. “Evet. Bu gece yarısı kütüphanesi, beklenmedik aşklar ve sırlarla dolu.”
Elyra gülümseyerek masadan kalktı. “O zaman yarın görüşürüz, Sam.”
Kütüphaneden çıkarken, kalbinde yeni bir hikaye filizleniyordu. Bu sefer kelimeler, yalnızca sayfalarda değil, gerçek hayatta da anlam kazanacaktı.
“Sam…”
İsmini içimden kaç kere tekrarladım bilmiyorum.
Garip. Onunla sadece birkaç cümle konuştum ama… sanki daha önce bir yerlerde karşılaşmış gibiydim.
Yoksa sadece o gözler yüzünden mi?
Ah, Elyra. Ne zamandır göz teması kurduğun birine bu kadar anlam yüklüyorsun?
Caddeden yürürken adımlarım hafifti. Hafif bir yağmur yağıyordu ama umurumda değildi.
İlk defa gece vardiyasının sonunda uykusuzluktan değil, heyecandan başım dönüyordu.
Kimdi o adam?
Yani evet, kendini yazar olarak tanıttı ama…
Konuşması, kelimeleri, bakışları…
Bir şey saklıyordu. Ve bana da o sırrı merak ettirme niyetindeydi, belli.
Kütüphane sessizdi, evet. Ama bu gece, içimdeki tüm sessizlikler onun sesiyle doldu.
Yarın…
Yarın kesinlikle daha fazla konuşmalıyım onunla.
Ama önce şu cümleyi unutmam lazım:
“Bazı hikayeler zamandan daha eski.”
Ne demek bu?
Ve neden bu cümle, içimde anlatılması gereken bir roman gibi yankılandı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |