Sinsi'nin birden keşfedilmeye başlaması ne kadar istediğim ve beklediğim birşey olsada yinede çok seviniyorum hele ki o yorumlar.. hepsini tek tek cevaplıyorum.
Eğer sende aramıza katılmak istersen küçük bir kesit bırakıyorum..
Bahçenin sonuna ulaştığımda sivri tahta çite tutunup kendimi yukarı çektim. O esnada evin taşlı yolundan fren sesi yankılandı. Etim birbirine sürtünce yanma hissiyle tırmanamadım.
'Ya şimdi, ya hiç,' zihnimde yükselen sesimle tahtaya daha sıkı tutundum. Ayağımı çitin alt kısmına diğerini onun üzerindeki tahtaya attım. Telin üzerinden bacağımı geçirdiğim esnada dengem bozuldu.
Başarısızlık hissi etrafımı kara duman misali sardı, panikle en kalın çite tutundum. Tam o an silahtan çıkan kurşun tahtayı delip bacağımı sıyırarak geçti.
Kurşunun sıyırdığı yerden akan kan, ince bir sızıntıyla diz kapağıma doğru aktı. Korkulu bakışlarım ateş edenin gözlerine kaydığında, cehennemde yanan zebaniyle göz göze geldim.
Araz, elinde silahla çalılıkların yanında duruyordu. Saniyelik bakışmanın ardından çitlerden atladım. Ayağımın altına batan ağaç parçalarına aldırmadan karanlık ormanın bilinmezliğine koştum.
Ardımdan yükselen bağırışlar beni yavaşlatamadı. Koştukça kaçtım, kaçtıkça tükendim. Araz’ın silahından çıkan kurşun beni öldürmemişti, yarası da acıtmıyordu. Ama kör olduğum kalbim...
Bayılacak gibi olduğumda, kalın gövdeli meşe ağacına yaslandım. Yaradan akan kan, ayak bileğime kadar ulaşmıştı. Siyah tişörtümün eteğinden tutup dikişli kısmını yırttım. Her adımımda, her kıpırdayışımda bacağımdaki yara, sanki kızgın bir demirle dağlanıyormuş gibi yanıyordu.
Kumaş parçasını, yaranın dört parmak üstünden sıkıca bağladım. Uçlarını birbirinden geçirip düğüm atarken bağırmamak için kolumu ısırdım. Fiziksel acıya katlanmak çoğu kez dayanılabilir olsada parçanlamış deriye dokunmak en acı verici olanıydı. Başımı ağaca yaslayıp derin nefesler aldım.
Durursam kaybederim. Yaralarıma yenisi eklenmişken, vazgeçmek seçenek değildi.
Dayandığım ağaçtan sırtımı ayırdım. Küçük mavi çiceklerin süslediği orman yolunda yürüyordum. Aklım karışıktı, kime güveneceğimi bilmiyordum. Annemin mektubu ters giden hayatımı çıkmaza sokmuştu.
Yüzümü ıslatan gözyaşlarımla karanlıkta hızlandım. Bacağımdaki yaradan ötürü daha yavaş koşuyordum. Ağaçlar seyrekleştikçe ruhum özgürlüğün kokusunu alıyordu. Nihayet anayola çıktığımda içimde bir umut kıvılcımı yandı. Artık tek yapmam gereken, bir araba çevirip şehre gitmekti. Oradan da barın mahzenine sığınabilirdim.
Yola çıktığımda durup soluklandım. Etrafta ne bir araba ne de bir insan vardı. Yolun kenarına geçip aksayan adımlarla yürüdüm. "Daha başıma ne gelebilir?" diye düşünürken yanımdan son hızla bir spor araba geçti. Eğer yolun ortasında olsaydım, çoktan çarpmıştı.
Cırcır böceklerinin sesi düşüncelerimi bölüyordu. Kaçmalıydım, bir saçmalık daha yaşamadan Arazdan en uzak yere gitmeliyim.
Yirmi dakika yürüdükten sonra, yanımdan az önceki arabayla aynı hızda iki araba daha geçti. Yol yokuşlu hale geldiğinde demir bariyere yaslandım. Yaradan akan kanım güçsüzleştiriyordu. Olduğum yerde dönüp duruyormuş gibiydim. Yollar tanıdık gelse de, nerede olduğumu anlayamıyordum.
Uzaktan gelen motor sesiyle yolun ortasına çıktım. Bu sefer geçen arabayı durdurmalıydım. Hafif mavi ışığıyla yaklaşan araca baktım. Beni görünce yavaşladı, sonunda durdu. Aramızda on metre vardı. Ne çok uzak, ne de çok yakın...
Korku dört yanımı sardı. İçimden "Lütfen düşündüğüm olmasın," diye yalvarıyordum. Araba yavaşça hareket edip üstüme doğru geldi. Kaçmadım. Çarpmayacağını biliyordum. Otuz adım kala durdu.
Kapı aralandı ve dışarı çıktı. Ardından üç kalıplı adam arabadan indi. Farların ışığı yüzlerini görmemi engelliyordu. Takım elbisesiyle yaklaşıyordu. Arkasından adamlarıda geldi. O yaklaştıkça yüzleri netleşti.
Görmemle birlikte içimden lanetler okudum. Kaçırıldığım gün karşılaştığım maskeli adamlar...
Aralarından biri “Görüşmeyeli nasılsın?” dedi.
Şoku atlatamamışken, adamlar hızla üzerime koştu. Arkamı dönüp tüm gücümle koştum. Ayaklarım çıplaktı, yaram zonkluyordu.
Arkamdan gelen silah sesiyle daha da hızlandım. Köşeyi döndüğüm an her şey... tam da o anda oldu...
Farları kapalı araba ters yönden gelip bana çarptı. Bedenim yola savruldu, aslafta çarparak taklalar atıyordum. Kafa tasım ikiye ayrılmışcasına acıyordu, vücuduma batan taşlar geçmişimden kalan aynaların kırık parçalarıydı. Göğsüm sıkıştı, ciğerlerimden gelen ağrı nefes aldırmıyordu. Sargı bezleri çözülmüş, yola savruluyordu.
Bariyere kadar sürüklendim, can havliyle demir çubuğa tutundum. Uçuruma düşen taşlar denizin dibinde kayboluyordu.
Asfaltın parçaladığı yüzüm kanıyordu. Sol gözümün içi kanla doldu. Kulaklarımda çınlama dinmiyor, midem kasılıyordu. Hüzünle yüzümü buruşturdum, görüşüm bulanıktı. Can çekişen bedenimin arkasında birkaç kişi durdu. Yaralı bacağıma yediğim sert tekmeyle boğazımı yırtarcasına çığlık attım.
Ardı ardına gelen tekmeler ciğerlerimi ezdi. İçime dolan sıvı beni boğuyordu. Yüzüm, bedenim, hatta ruhum bile kana bulanmıştı. Parçalanmış tişörtüm üzerime yapıştı, bu his midemi bulandırıyordu. Kusmamak için dişlerimi sıktım.
Kafamın arkasına çivili sopayla vurulmuş gibi keskin ağrılar gezindi.
Gülüşmeler ve küfürler kesildi..
Şeytanların isyanı, barış bayraklarını kırmızıya boyadı. Ruhum, ölümün tatlı uykusuna kayıyordu.
Üzerime eğilen adam, acıdan kasılmış yüzümü sertçe tuttu, yüzümü biraz yukarı kaldırdı. Yanaklarımı deşen parmaklarıyla dudaklarım aralandı. Ağzımdan akan kan parmaklarının üzerinden yere damlıyordu.
Kanımın üzerine ılık nefesini bıraktı. Sonra göğsüme paslı bir bıçak gibi saplanan cümleyi kurdu:
“Hâlâ anlamadın mı güzelim? Senin kurtulmak için koştuğun yollar bile bana çıkıyor. Beni hisset. Cehennem ellerinin içinde. Ayaklan... ve seni yakışımı izle.”
Yüzü netleştikçe, inanmadığım Tanrıya ruhumu kurban etmek istedim. Bu yüzün, intikamcı sesin sahibi Ediz'di..
...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |