
Selam aşklarımm. Bölümü beğenmeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. Sizi seviyorummmm ♡♡
Tek bir kelime bile etmeden, sinirle günlüğü alıp odadan çıkmaya yeltenmiştim ama daha birkaç adım atmıştım ki.. Son duyduğum şey, Mattheo'nun panikle ismimi haykırmasıydı...
~
-Harry'nin Ağzından-
"Harry, yine mi o kırık parçaya bakıyorsun?"
Hermione'nin sesiyle bir anlık kafamı ona çevirdim. O yanıma otururken ise yeniden kırık ayna parçasına dönmüştüm
"Orda ne görmeyi bekliyorsun anlamıyorum doğrusu"
"Daha önce de söyledim Herm, bu aynada birileri var"
Gözlerini devirdiğini görmesem de hissedebilmiştim. Yine de yanıma eğilip aynaya baktı. Ama sonra hızla geri çekildi.
"Orda kimse yok Harry"
"Her zaman orda olmuyor zaten"
Hermione bana resmen acıyarak bakıyordu. Sanki ben delirmişim gibi
"Bana öyle bakmayı bırak, ben deli değilim"
"Delisin demedim zaten"
"Ama öyle baktın"
Herm derin bir iç çekişle döndü. Birkaç saniye sessiz kaldı sonra yumuşak ama dikkatli bir tonla konuştu
"Senin için endişeleniyorum Harry. Belki de biraz ara ver-"
"Hermione, şuna bak!" lafını kesip aynayı ona doğru hafifçe çevirdim ve devam ettim. "Sana söylemiştim ben deli değilim!"
Şimdi ikimiz de pür dikkat aynaya bakıyorduk
"Dur biraz.. Bu.. Bu Y/N mi?"
Gözlerimi aynaya diktim. Parmaklarım aynanın kenarına istemsizce daha da sıkmıştı. Camın kırık kenarından yansıyan görüntü net değildi, ama o gözleri.. O gözleri her yerden tanırdım.. Zaten birkaç saniye sonra tüm yüzünü görebileceğimiz şekilde birazcık geri çekilmişti..
"Burası neresi? Ve.. Ve onun burnu mu kanıyor?" diye şaşkınca sordu Herm. Ardından gözlerini bana çevirerek hafif bir telaşla ekledi. "Neden burnu kanıyor ki!?"
"Bize ne? Bırak, seçtiği tarafta başının çaresine baksın" dedim ve aynayı cebime koymak için hareketlendim. Ama Hermione son anda kolumu tutup beni durdurdu
"Bekle, biraz daha izleyelim. Belki işimize yarar bir şeyler öğreniriz.."
Yalan söylemeyi hiçbir zaman beceremedin Hermione.. Y/N'yi merak ettiğin için izlemek istediğini biliyorum..
Derin bir nefes verip aynayı yeniden kaldırdım. Sırf Hermione istedi diye..
Aynadaki görüntü bir süre sabit kaldı. Y/N, başını hafifçe eğmiş, dudaklarını birbirine bastırmış ve burnunun etrafındaki kanı temizlemeye çalışıyordu. Sonra yavaşça doğruldu. Bir an için geri çekildi. Ama yeniden aynada belirdiğinde, bu kez daha dikkatliydi. Gözlerini sanki doğrudan gözlerimin içine dikmişti..
Sanki bizi görmüş gibiydi..
Nefesim daraldı. Aynayı bir anda kendimden uzaklaştırdım ama bakmayı bırakmadım
Sonra bir şey oldu. Y/N aniden başını çevirdi. Biri onu çağırmış gibi, gözleri hemen aynanın dışına, bulunduğu odanın soluna kaydı
"Yanında birileri var" dedim fısıltıyla
Hermione hiç kıpırdamadan aynaya bakıyordu. Dudakları aralık, gözleri büyümüştü. O da en az benim kadar şaşkındı..
Sonra aynadaki açı değişti. Y/N geri adım attı, artık sadece bir kısmını görebiliyorduk. Daha sonra aynanın köşesinde biri daha belirdi. Sarı saçlı..
Malfoy
Y/N'in yanına yaklaştığında Y/N irkilmişti. Sonra kısaca bir şeyler konuştular. Ardından Malfoy aynaya kısa bir bakış atıp yeniden Y/N'ye döndü
"Sence bizi gördüler mi?" diye sordu Hermione
"Emin değilim.."
"Bizi görebileceğine ihtimal veriyorsan, bu... bu tehlikeli olabilir, Harry. O şeyi bir an önce yok etmeliyiz"
"Khm-khm. Bölmüyorum değil mi?"
Çdırın girişinden gelen sesle ikimiz de oraya döndük. Ron, o tuhaf bakışlarını bize çevirmişti
"H-Hayır, tabii ki bölmüyorsun Ron. Gelsene. Bir şey mi oldu?" dedi Hermione aceleyle ayağa kalkıp onun yanına giderken
Ama Ron onu beklemeden "Boş versene" dedi ve geldiği gibi geri gitti..
~
-Mattheo'nun Ağzından-
"Y/N!" Son anda ona doğru uzanıp yakaladığımda kucağıma yığılmış, hareketsiz bir şekilde öylece duruyordu. Elindeki günlük yere düşmüştü
"Siktir! N'oluyo ya!?" Ne yapacağımı bilemez şekilde bir kolumla onu tutarken diğeriyle yüzüne yavaşça vurup onu uyandırmaya çalıştım. "Y/N, aç gözlerini"
Ama tabii ki açmamıştı.
Birkaç saniye ne yapacağımı bilemedim. Sonra bir kolum hâlâ belinde dururken diğerini bacaklarının altından geçirip onu kucağıma aldım ve kapıya yöneldim. Ama iki adım bile atmadan durdum.
Eğer birileri, bu saatte bizi böyle görürse hiç iyi olmazdı. Bu yüzden gerisin geri döndüm ve Y/N'yi yatağıma usulca bıraktım. Tamam, şimdi ne yapacağımı düşünebilirim.
Acaba Draco'ya mı haber versem? Yok, hayatta olmaz. Ona bu durumu açıklayamam. Yani, ne diyeceğim ki?
Merhaba Draco, ben Y/N'nin günlüğünü çaldım, kız da sinirle gelip odamı bastı, bağırdı çağırdı, sonra tam giderken kollarıma yığıldı
Saçmalık
Biraz beklesem kendine gelir mi acaba? Sanırım beklemek en iyi seçenek olacak..
10 dakikadır koltukta oturmuş, stresli bir şekilde bekliyordum ama Y/N'den tık yoktu.
Dayanamayıp hızla ayağa kalktım ve odada volta atmaya başladım. Adımlarım ritmini kaybetmişti. O sırada gözüm yere ilişti. Günlük.. Hâlâ ordaydı..
Önce günlüğe sonra da Y/N'ye baktım. Bunu yapma Mattheo. Yapma
Ama... Ama ya bazı şeyleri öğrenmem gerekiyorsa?
Hızla günlüğü yerden alıp Y/N'nin yanına gittim ve yatağa oturup elini tuttum.
"Bir şeyler saklıyorsun değil mi..?" dedim kısık sesle. "Benden ne saklıyorsun Y/N?"
Derin bir nefes alıp rastgele bir sayfa açtım. Elini kaldırıp günlüğe dokundurdum ve beklemeye başladım..
Hiçbir şey olmamıştı
Kaşlarımı çattım. Elini daha sert bastırdım
"Neden işe yaramıyor!?" Bir kez daha sertçe bastırdım. Ama yine hiçbir şey olmamıştı..
"İmkânsız! Gözlerimle gördüm! İşe yaraması gerekirdi!" Diye bağırıp günlüğü odanın bir köşesine fırlattım. Birkaç şey yere düşüp kırılmıştı ama umurumda değildi
Anılarını mı değiştirmişti!? Bana oyun mu oynamıştı!? İyi de nasıl yapmıştı ki bunu!?
Y/N'nin yakasına yapışıp ona doğru eğildim ve sanki beni duyuyormuş gibi sinirle soludum. "Nasıl bir numara bu!?"
Ama sonra ne yaptığımın farkına varmam uzun sürmemişti. Sinirden nefes nefese bir şekilde yavaşça Y/N'nin yakasını bıraktım. Ayağa kalkıp geri çekildim. Ellerimi masaya yasladım, başımı öne eğdim
"Tamam, sakin ol. Böyle bir yüze, yanlışlıkla bile olsa zarar vermek saçmalık olur.." dedim ve masaya yaslanarak sakinleşmeye çalıştım
...Ne dedim ben?
Kafamı yavaşça kaldırıp ona baktım. Hâlâ öylece yatıyordu. Baygınken bile kadar zarifti ki..
Hayır! Ne diyorum ben!? Daha da önemlisi neden birden bu kadar sinirlendim? Ve sinirlenmeye de devam ediyorum?
"Aahh!" Diye bağırıp bir anda masanın üzerinde ne varsa yerle bir ettim.
Nefes alış verişim bozulmuştu. Gözlerim hâlâ onun üzerinde, o ise hâlâ sessizce yatıyordu...
-Y/N'nin Ağzından-
Kulağıma dolan kuş sesleri, yavaşça gözlerimi aralamama neden olmuştu. İlk birkaç saniye öylece tavanı izledim.
Ama bir dakika, bu benim alışık olduğum tavan değil?
Yattığım yerde kafamı çevirip etrafıma baktım. Burası benim odam değildi!
Hızla yataktan kalkıp odada göz gezdirdim. Mattheo koltukta uyuyordu
MATTHEO KOLTUKTA UYUYORDU!
Nasıl yani ya!? Ben bütün gece burda mı kalmıştım!?
SİKTİR!
Panikle ne yapacağımı bilemeyip hızla üzerimi kontrol ettim. Bunu neden yaptım bilmiyorum bile..
Sonra koşar adım kapıya yöneldim, ama gözüme ilişen şey yüzünden durmak zorunda kaldım. Günlüğüm odanın bir köşesinde yerde, yanında kırık biblolarla beraber öylece duruyordu
Mattheo'ya baktığımda hâlâ uyuduğunu gördüm. Bu yüzden sessiz adımlarla ilerleyip günlüğümü aldım ve yavaşça kapıyı açıp koridoru kontrol ettim. Kimse yoktu. Hızlıca odadan çıkıp kapıyı kapattıktan sonra koşarak kendi odama geçtim ve kapıyı kapatır kapatmaz derin bir nefes aldım.
Sikeyim böyle işi! Dün gece ne olmuştu da ben Mattheo'nun yatağında uyanıyordum!?
MERLİN! KAFAYI YİYECEĞİM BİR TÜRLÜ HATIRLAYAMIYORUM!
"Y/N, uyandın mı?"
Draco.
Onun sesiyle bir an ne yapacağımı şaşırdım. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra seslendim
"Evet"
Draco içeri girip kapıyı kapattığında bana bakarak konuşmaya başladı
"Ne oldu?"
"Şey.. önemli bir şey değil. Yine o saçma kabuslardan biri işte"
"İyi misin?" Diye sordu yanıma gelip ellerimi tutarak
Merlin, hiç iyi değilim..
"Evet evet, nerdeyse alıştım sayılır. Artık eskisi gibi etkilenmiyorum.."
"Peki" dedi ve saçlarımdan öptükten sonra ekledi. "Hadi hazırlan da aşağı gel"
"Tamam.." dediğimde Draco birkaç saniye içinde odamdan çıkmıştı...
"Y/N, aç değil misin yoksa?" Cissy'nin sesiyle yemeğimle oynamayı bırakıp ona döndüm ve bıkkın bir sesle konuştum
"Canım istemiyor"
"Hasta mısın yoksa" Draco çatalını bırakıp elini alnıma koydu. Ama herhangi bir şey olmayınca elini geri çekti
"Tamam, canın ne istiyorsa söyle, hemen yaptıralım" dedi Cissy bana doğru hafifçe eğilerek
Cevap vermeden önce Mattheo'nun tabağını bitirip masadan kalkışını izlemiştim ve bu benim dikkatimi dağıtmıştı.
Dur biraz!
"Hayır, gerek yok, teşekkür ederim. Size afiyet olsun" dedim ve koşar adım masadan kalkıp merdivenlere yöneldim
Mattheo da merdivenlerden çıkarken onun yanına geldiğimde kolundan tutup çekiştirmeye başladım
"Hey? N'oluyo?"
Onun odasına daldığımda kapıyı arkamızdan kapattım ve Mattheo'ya döndüm
"Yavaş ol prenses. Burda bizi izleyen kimse yok. Yani sevgili rolü yapmamıza da gerek yok" dedi ve muzip bir şekilde sırıtarak devam etti. "Ama tabi, sevgililik oyunumuz hoşuna gittiyse başka.."
"Konuşmalıyız"
"Böyle durumlarda genelde pek fazla konuşmam ama sanırım senin için bir istisna yapabilirim"
"Kes şunu! Dün gece ne oldu! Neden senin yatağında uyandım!? Hepsini anlat!"
"Nasıl yani, dün geceyi hatırlamıyor musun? Hiç mi?"
"Hiç"
Matt bana doğru yaklaşarak kulağıma eğildi ve son cümlelerini kısık bir sesle söyledi
"Ahh, yazık olmuş. Kesinlikle hatırlanması gereken bir geceydi"
"Ne! Nasıl! Ne oldu!"
"Hmm, nerden başlamamı istersin güzelim?" derken işaret parmağının tersiyle nazikçe yüzüme dokunmuştu
Mattheo'nun eline vurup bir adım geri çekildim
"Oyun oynamayı bırak! Yalan söylüyorsun değil mi? Dün gece hiçbir şey yaşanmadı. Sadece beni panikletmeye çalışıyorsun"
"O zaman neden yatağımdaydın?"
"Onu sen söyleyeceksin salak!"
"Yüz kızartıcı şeyler yaşandı. Merlin, gerçekten unutulmaz bir geceydi.."
"Mattheo!"
"Şakadan hiç anlamıyorsun değil mi?"
"Başlatma şakana! Böyle şaka mı olur!? Dün gece ne oldu çabuk anlat" dedim ve yeni aklıma gelmiş gibi ekledim. "Ayrıca da bir daha sakın bana dokunma!"
El şakalarından, özellikle de sevmediğim biri tarafından yapılan el şakalarından nefret ediyordum!
"Tamam, sakinleş biraz" dedi ve beni deli eden o umursamazlığı ile geçip oturdu. "Otursana"
"Buraya oturmaya gelmedim. Bir an önce anlat da gideyim" dedim kollarımı göğsümün üzerinde katlarken
"Peki" dedi ve sonunda anlatmaya başladı. "Dün gece ben odamda güzel güzel keyif sürerken sen bir anda odama dalıp bağırıp çağırdın. Ne olduğunu bile anlamadım"
"Yalan söyleme!"
"Söylemiyorum"
"O zaman günlüğümün odanda ne işi vardı!?"
"Haa evet ya, o kısmı atlamışım" dedi ve devam etti. "Sen elinde günlükle içeri daldın-"
"Mattheo!"
"İyi, ben senin günlüğünü gizlice alıp okudum. Sende bunu fark edince bana geldin. Bağırdın çağırdın, günlüğü alıp tam gitmek üzereyken bayıldın"
"Seni-!" Diye bağırarak Mattheo'nun üzerine doğru koşmaya başlayınca, Matt bir anda ayaklanıp koltuğun arkasına geçti
"Kaçma! Bir şey yapmayacağım! Sadece birkaç dakika boyunca nefes almanı engelleyeceğim!" Diye bağırıp onu yakalamaya çalıştım. Geri zekâlı aptal! Öldüreceğim seni!
"Y/N, bu konuyu oturup sakince konuşmaya ne dersin?"
"Yeterince sakinim zaten!" Dediğimde tam yakalamak üzereyken elimden kaçmıştı. Bende koltuğun üzerindeki yastıklardan birini alıp onun üzerine fırlattım
"En sakin halin bu mu?" Dedi attığım yastıktan kaçarken
"Bu sana çok bile!" Dedim başka bir yastık atarken
Mattheo attığım yastıklardan ustaca sıyrılıyordu ve benim cephanem tükenmişti. Bu yüzden koltuğun kenarından hızla fırladım ve onun üzerine doğru atıldım. Yine kaçmayı başarmıştı, aramızda sadece başka bir koltuk vardı. Hızlı düşündüm. Bir an bile tereddüt etmeden koltuğun üzerine basıp ona doğru atıldım.
O yatağa doğru koşmaya başladığında bu defa kaçmasına izin vermedim. Peşinden fırlayıp onu yakaladım. Sırtüstü yatağa düştüğünde hiç vakit kaybetmeden üzerine çıktım. Ağırlığımı dizlerine verdim, kımıldamasını zorlaştırdım ve iki elimi boğazında birleştirerek onu boğmaya başladım
"Senden nefret ediyorum! Keşke hayatıma hiç girmeseydin!"
"Biraz abartmıyor musun?" dedi Mattheo, ellerini bileklerime yerleştirip boğazına uyguladığım baskıyı azaltarak, hatta neredeyse yok ederk.
"Neden kendi kendine burda boğulup ölmüyorsun! Beni de büyük bir zahmetten kurtarmış olursun!"
"Yok, teşekkür ederim. Yaşamayı tercih ederim" dedi ve ne olduğunu anlayamadan bedenim bir anda yer değiştirdi. Artık ben alttaydım, o üstümde..
"Bırak beni! Yemin ederim seni gebertir-"
"Y/N, sakinleş biraz"
"Ne zaman istersem o zaman sakinleşirim! Şimdi beni bırak da seni öldürüp sakinleşeyim!" dedim sinirimle. Ellerim bile kendini benden bağımsız ilan etmişti resmen. Durmadan çırpınıyordum.. Vücudumda yerinde duran tek bir kas bile yoktu..
"Çırpınmayı bırakır mısın-" dedi Mattheo, sesinde o tanıdık bıkkınlıkla
"Sana ne!? Bırak beni!" diye patladım daha da hiddetlenerek, daha da çırpındım, daha da hırçınlaştım
"Y/N, dur artık-" dedi ama artık hiçbir şey duyacak hâlde değildim. Sonra elim bir anda kontrolsüzce savruldu. Ve Mattheo'nun yüzüne indirdiğim tokat sesi nerdeyse bütün odada yankılandı..
"Dur dedim!" diye bağırdı Mattheo. Sesi daha önce hiç duymadığım bir tondaydı. Yakıcı, sert, hatta biraz tehditkâr...
Kollarımı öyle bir sıktı ki nefesim boğazımda düğümlendi. Bütün vücudu bana doğru eğilmişti. Yüzü çok yakındı. Gözleri öfkeden öyle bir parlıyordu ki..
Ben.. sadece durdum. Nefes bile almadım. Kalbim öyle güçlü çarpıyordu ki sanki göğsümden dışarı fırlayacaktı. Gözlerine baktım. Ama bu sefer korkuyla..
Sonra o da bir anda durdu. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Elini kolumdan çekti. Geriye doğru çekildi
"B-ben o şekilde bağırmak istememiştim" dedi. Sesi çatallıydı
Ama benim içimde o anda sadece tek bir şey vardı, kaçma dürtüsü..
Hiçbir şey demedim. Sadece onu iki elimle sertçe ittim. Ardından kalktım ve ona bakmadan, düşünmeden odadan çıktım...
N'apıyorum ben!? Salak mıyım!? Neden böyle davranıyorum!? Merlin aşkına yeter artık! Bunları Draco başka bir kıza yapmış olsaydı ben nasıl hissederdim? Ben neden ona bunu yapıyorum? Neden işler her zaman bu raddeye geliyordu ki..?
~
"Hadi ama!" diye iç çektim, ama henüz cümlemi tamamlayamadan Draco bana doğru bir hamle yaptı ve doğruca dudaklarıma uzanıp küçük bir öpücük kondurdu dudaklarıma..
Gerçekten mi? Resmen bana hatırlıyor musun diyordu. Nasıl unutabilirdim ki?
Bu kompartıman ve sıkılmamak için başladığımız oyun, sonunda beni ilk kez öptüğü yere dönüşmüştü..
İşte o an kaybetmek nasıl oluyormuş öğrenmiştim. Ve kazanmanın da bazen aynı hissettirdiğini..
Şimdi de o öpücüğü bana tekrar veriyordu. Aynı gün, aynı yer..
Ben hâlâ yastığın üstünde olan bileğimi ovarken, gözüm Draco'ya kaydı. Gülümsüyordu. Aynı o günkü gibi ama daha emin bir gülümsemeydi bu
"Hey, burda aile var. Çılgın fantezilerinizi başka zamana saklayın" dedi Zabini, tiksinç bir ifadeyle bize bakarken
"Sen tek başına bir aile olmuyorsun Blaise" dedi Draco
Zabini bir anda ayağa kalkıp Astoria ve Mattheo'nun arasına oturarak kollarını ikisinin de boynuna doladı ve konuşmaya başladı
"Tek başıma olduğumu da nerden çıkardın?"
İkisi de Zabini'ye çatık ve anlamsız bakışlar atıyorlardı. Kıkırtılarıma engel olamadan konuşmaya başladım
"Mattheo'yu bu kadar sevdiğini bilmiyordum"
Zabini kolunu Mattheo'dan çekip bana doğru hafifçe eğildi ve onun duymaması için elini yanağına koyup sessizce konuştu. Yani o, sessizce konuştuğunu sanıyordu..
"Sevmiyorum. O üvey"
Mattheo üzerini düzlerken, kimseye bakmadan konuştu
"Burda illa biri üvey olacaksa o kişi sen olmaz mıydın Blaise?"
"Irkçılık mı yaptı o?"
"O kendinden başka herkese ırkçılık yapıyor. Yani üstüne alınmana hiç gerek yok" dedim gülmemi zar zor bastırarak
Zabini tam bir şey söylemek için ağzını açtığında, tren bir anda yavaşlayıp durmuştu. Ama neden? Hogwarts'a daha çok vardı
"Neden durduk?" dedim çatık kaşlarla Draco'ya bakarak
Draco da aynı şekilde bana bakarak omzuma dokundu ve ayağa kalkıp kompartımanın kapısını açtı. Onun bu hareketiyle diğer erkeler de onu takip etti. Kompartımanda Astoria ve ben kaldığımız da göz göze geldik ve ikimiz de bir anda ayağa kalkıp erkeklerin peşine takıldık
"Y/N, siz içerde kalın" dedi Draco bizim de çıktığımızı görünce
Hızla Astoria'nın kolunu tutup konuştum. "Hayır, bizde geliyoruz"
Draco birkaç saniye bana baktıktan sonra vazgeçmeyeceğimi anladığında derin bir nefes verdi ve konuştu. "İyi, arkamızda kalın o zaman"
3. sınıftaki Ruh Emici baskınından sonra bu ilk kez oluyordu ve sanırım Draco da yine böyle bir şey olmasından endişeleniyordu. Bu yüzden onun dediğini yapıp onların arkasından ilerlemeye başladık
Diğer vagona geçtiğimiz sırada bir ses duydum
"Babam bunu duyacak!"
Bu ses kulaklarıma iliştiğinde dönüp kim olduğuna bakmama gerek bile yoktu
Cormac McLaggen.
Ardından bir kişinin daha ayağa kalktığını gördüm. Bu Neville'di. Hemen yanında ise Luna ve Ginny oturuyordu..
Ginny ile kısa bir an göz göze gelsek de, hemen sonrasında Naville'e dönmüştü
"Hey, aptallar. O burda değil"
Burda değil mi? Yoksa Harry'den mi bahsediyorlardı? Bu bir şaka olmalı!
Hızla birkaç adım atarak öne geçtim. Draco'nun yanına ulaştığımda, aniden koluna dokundum ve onu nazikçe kenara ittirdim. Bir şey söylemeden birkaç adım daha attım ve grubun önüne geçerek omuzlarımı dikleştirdim. Artık herkesin görebileceği bir yerde, açıkça ve ciddi bir sesle konuştum
"Siz üçünüz. Buraya gelin"
Ölüm Yiyenler önce birbirlerine, sonra da bana umursamazca baktılar. Dudaklarının kıyısında hafif bir alaycılık, gözlerinde üstten bakmanın rahatlığı vardı. Ancak birkaç saniye sonra bakışları, yavaşça benim arkamda duran üç kişiye kaydı. Mattheo, Draco ve Zabini
O anda hiçbir şey söylemediler
Çünkü söylemeye gerek kalmamıştı
Sadece birkaç saniyelik o sessizlikte her şey çözülmüştü. Gözleri bana geri döndü ve kelimelerime direnmeden, hatta ufak bir baş eğişle boyun eğercesine adımlarını attılar
Ben herkesten önce diğer vagona geçtiğimde birçok kişi meraklı gözlerle bizi izliyordu
"Ne bakıyorsunuz!? Boşaltın bu vagonu!" diye sinirle soludum
Birkaç kişi çatık kaşlarla birbirlerine baktılar ama onun haricinde kıpırdamadılar. Bunun üzerine daha yüksek bir sesle yineledim
"Çıksanıza dışarı!"
Benim bu sözlerimden sonra Draco, Zabini ve Mattheo da hızla hareketlenip herkesi ittirerek vagondan çıkardılar. Ardından Draco hızlıca asasını çıkartıp vagona bir gizlilik büyüsü uyguladı. Böylece kimse bizi dinleyemeyecekti
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz!?" diye bağırdım
Önümdeki Ölüm Yiyen bir an duraksadı. Yüzüme doğrudan bakmadı. Gözleri, her zaman olduğu gibi önce omzumun arkasına kaymıştı
Draco'nun orada olduğunu biliyordum. Ama asıl çekindiği kişi Mattheo'ydu. Ve o, onu gördüğü anda bir şeyler bariz bir şekilde değişmişti. O Ölüm Yiyen gerilmiş, çekilmiş hatta bastırılmıştı..
Adam derin bir nefes aldı. İçten içe 'Keşke yalnız olsaydın' nefeslerinden olduğu hemen anlaşılıyordu.
Sonra sesini alçaltarak konuştu. "Biz sadece işimizi yapıyoruz"
"Bizi herkese küçük düşürerek mi!?"
"Küçük düşürmek mi? Bizim asla böyle bir amacımız olmadı-"
"Gerçekten anlamıyorsunuz değil mi!? Harry'yi burda aramakla hepimizi rezil ettiniz. Bu kadar basit bir hatayı bile fark edemeyen insanlardan başka ne beklenirdi ki zaten!?" dedim ve sinirle soluyarak ekledim. "Bizi herkesin gözünde beceriksiz gibi gösterdiniz!"
"Ama-"
"Ne ama! Biz bilmiyor muyuz vagon vagon dolaşıp Harry burda mı diye bakmayı!?"
Ölüm Yiyen'in gözleri yeniden omzumun arkasına kaydığında sinirle çıkıştım
"Bana bakacaksın! Burda ben konuşuyorum! Bana hesap vereceksin!"
"Bizi Karanlık Lord görevlendirdi-"
"Karanlık Lord bizim burda olduğumuzu bile bile gidin treni arayın mı dedi!?"
Üçü de sessiz kalınca gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalışarak devam ettim
"Şimdilik sadece bir uyarıyla sizi bırakacağım. Ama bir kez daha böyle aptalca hareket ederseniz bu kadar kolay kurtulamazsınız" dedim
"Peki, bayan Black" üçü de öfkeden deliye dönmelerine rağmen sadece bunu söyleyebilmişlerdi. Ardından tam arkalarını dönmüş gidiyorlardı ki bir anda aklıma gelen şeyle yeniden onlara seslendim
"Bekleyin. Fikrimi değiştirdim. Az önce gezdiğiniz her bir vagona gidip, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz, diyeceksiniz"
"Ne? Bu bir şaka mı?"
"Şaka yapıyormuş gibi bir halim mi var?"
"Böyle bir şey söylemeyeceğiz"
"Söyleyeceksiniz" dedim kollarımı kavuşturup bir adım öne atarak
"Hayır, söylemeyeceğiz" dedi içlerinden biri bana doğru birazcık eğilerek
"Söyleyeceksiniz" Mattheo'nun sesiyle birlikte omzumu saran kollar o üçünün bir adım gerilemesine neden olmuştu
Her ne kadar Mattheo'nun, kolunu omzuma atmasından rahatsız olsam da duruşumu bozmadım. Hatta onun göğsüne doğru biraz yanaştım. İğrenç bir duyguydu. Umarım ben kusmadan önce burdan giderler
Bana kafa tutan kişi dişlerini sıkarak da olsa cevap vermişti. "Nasıl isterseniz, efendim.." ardından hızla vagonu terk ettiler.
Onlar çıkar çıkmaz da kapının camından bizi izleyen öğrenciler başta olmak üzere yavaş yavaş diğerleri de yerlerine geçmeye başlamıştı
"Ben kendim halledebilirdim" dedim Mattheo'yu sertçe ittirirken
"Bundan hiç şüphem yoktu zaten. Ben sadece işleri hızlandırdım" dedi arkamdan gelirken. Ama tam Draco'nun olduğu yerde durduğunda hafifçe ona dönüp ekledi. "Kusura bakma. Yalanımı devam ettirmek zorunda olmam seni ettiği kadar beni de rahatsız ediyor" ardından önüne dönüp kompartımana girdi ve eski yerine oturdu
~
Tren sonunda Hogwarts'a geldiğinde kalabalığın azalmasını bekleyerek biraz daha oturduk. Ardından üst rafta duran çantama uzandım. Ama Draco arkamdan kolunu uzatıp çoktan çantamı almış omzuna geçirmişti bile. Tamam, zaten herhangi bir şey taşıyamayacak kadar yorgundum
Trenden çıkarken Astoria konuşmaya başladı
"Ee, yemeğe kalacak mısınız?"
"Ben aç değilim. Sadece odama çıkıp yerleşmek istiyorum" dedim ve onun bana yetişmesi için biraz yavaşladım
Astoria koluma girerken erkeklere dönüp devam etmişti
"Ya siz?"
"Benim işlerim var" dedi Mattheo
"Bende dinleneceğim" dedi Draco
"İstersen beraber geçebiliriz" dedi Zabini
Astoria hafifçe gülümseyerek "Olur" dedi. Ardından Mattheo'ya dönüp devam etti. "Bu arada sen nerde kalacaksın? Herhalde Slytherin binasında bir oda ayarlamışlardır sana"
Hafifçe gülümseyerek onları dinlerken konuşmaları yavaş yavaş boğuklaşmaya başlamıştı. Birer uğultuya dönüştü her kelime, sanki suyun altında konuşuyorlarmış gibi.
Sonra nefesimi tam alamaz oldum. Göğsümde tuhaf bir ağırlık oluştu. Gözümün önünde küçük siyah noktalar uçuşmaya başladı. Elimi burnuma götürdüm.
Kan?
Astoria'nın sesi çok uzaktan geliyordu şimdi. "Y/N? Hey... iyi misin?"
Bakışlarımı Draco'ya çevirdim. Endişeli yüzünü görebiliyordum. Dudakları hareket ediyordu ama ne söylediğini duyamıyordum
Bacaklarım bir anda boşaldı. Bütün ağırlığımı istemsizce Astoria'ya verdim. İki koluyla beni kavradı, vücudum gittikçe ağırlaşıyordu. Beni ayakta tutmaya çalışıyordu ama artık ne ayaklarımı hissediyordum, ne de başımı.
Draco'nun hızla yanımıza gelişini duydum. Sonra beni kollarına aldı. Neden bilmiyorum ama, sanki vücudum güvende hissettiği anda kendini salıvermiş gibiydi...
Son hatırladığım şey Draco'nun kollarında bir yere taşındığımdı..
~
Göz kapaklarım ağırdı. Gözlerimi aralamak için birkaç kez denemem gerekti. Başımda garip bir ağrı vardı. Ve etraf o kadar sessizdi ki, bir an hala baygın olduğumu sandım. Ama sonra...
"Y/N?"
Draco'nun sesi
Zorlanarak başımı hafifçe sağa çevirdim. O da o an eğilmişti zaten. Göz göze geldik. Gözleri neredeyse kıpkırmızıydı, uykusuz mu kalmıştı? Uykusuz ve endişeli?
"İyi misin?" dedi yorgun bir sesle
Hafifçe kafamı sallladığım sırada Madam Pomfrey arkamda beliriverdi. Elleriyle şişelere, iksirlere uzanırken konuştu
"Burnundaki damarlar çatlamış. Zihinsel ve bedensel bir yorgunluk krizi geçirmişsin. Muhtemelen çok uzun süre baskı altında kaldın" dedi, durdu ve sonra bana döndü. "Birkaç gün dinlenmen gerekecek. Gerekirse daha uzun. Zihnin toparlanana kadar burda kalacaksın, anlaşıldı mı?"
Başımı sallamaya çalıştım. Draco gözlerimi incelemeyi kesmiyordu
"Yanından ayrılmadı" dedi Madam Pomfrey, ona bakmadan. "Dün geceyi de burada geçirdi" dedi ve bizi yalnız bıraktı
"Burda kalmak zorunda değildin.." dedim hafifçe doğrulmaya çalışarak
"Öyle miydim?" dedi Draco gözlerini kısarak
Dudaklarımdan küçük bir kıkırtı kaçarken konuşmaya başladım
"En azından birazcık uyuyabilirdin"
Draco oturduğu sandalyeden kalkıp yatağıma yerleşti ve alnıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra konuştu
"Gözlerini açtığında ilk beni görmeni istiyorum Y/N. Her zaman yanında olduğumu bilmenin huzurunu yaşamanı istiyorum.."
"Sanırım yine bayılacağım.." dedim bir elimi onun yüzüne yerleştirip ona hyran hayran bakarken
"Bayıldığın tek şey bu olsa keşke" dedi ve ellerini benim yüzüme koyup dudaklarıma uzandı..
"Uyanmışsın!" revirin kapısında bizi gören Astoria hızla yanımıza gelmişti. Onun hemen arkasında ise Zabini ve Mattheo vardı. Draco ve ben birbirimizden ayrılırken, Astoria çoktan sandalyeye oturmuş bana doğru eğilmişti bile
"Ne oldu? Neden bir anda bayıldın?" derken Zabini ve Mattheo'da yanımıza gelip yatağımın ucuna dikilmişlerdi
Bayılma zaten bir anda olan bir şey ama neyse.. Gülmeyeceğim.
"Yorgunluktan.." deyiverdim hafifçe gülümsemeye çalışarak
"Yorgunluktan mı?" dedi ve Draco'ya dönüp hesap sorar gibi devam etti. "Onu evde çok mu yoruyorsunuz Malfoy!?"
"Ne? Hayır tabii ki" dedi Draco
Küçük bir kıkırtıdan sonra konuştum. "Öyle bir yorgunluk değil Astoria. Daha çok zihinsel.."
Astoria bana dönüp üzgün bir şekilde, "Ah, şeyden dolayı mı?" dedi ve kaşlarıyla bileğimdeki işareti gösterdi
Gözlerim bileğime kaydığında, bileğimi ters çevirip işaretimi gizlemeye çalıştım. Ona bakmak bile herkese karşı büyük bir suçluluk duymama yetiyordu..
Revirde kısa bir sessizlik oluşurken, bunu boza kişi Mattheo olmuştu
"Khm-khm, burda daha ne kadar kalacaksın?"
"Birkaç gün daha"
Benim bu sözlerimden sonra Zabini yavaşça Draco'ya yaklaşıp omzuna dokundu ve konuşmaya başladı
"Draco, sen istersen gidip yerleş, dinlen, bir şeyler yap. Okula girdiğimizden beri uyumadın"
"Gerek yok-"
"Gerek var" diye lafını böldüm ve konuşmaya devam ettim. "Sen gidip dinlenmezsen bende dinlenmem"
"Seni burda tek başına bırakamam"
"Tek başına mı? Biz neyiz burda?" diye lafa atladı Astoria
"Buna mecbur değil-"
"Hâlâ konuşuyor musun sen? Zabini" dedim ve Zabini'ye kaş göz işareti yapıp Draco'yu götürmesini istedim
"Bir kere de beni karıştırmasanız olmuyor değil mi? Hayır yani ben olmasam iki dakika hayatta kalamazmışsınız onu fark ettim" diye söylene söylene Draco'yu kaldırıp, neredeyse sürükleyerek revirden çıkardı
Onlar çıktıktan sonra Mattheo, bana en yakın yatağa oturdu ve kollarını dizlerinin üzerine dayayıp bana doğru hafifçe eğildi. Oldukça düşünceli görünüyordu
"Astoria, Y/N'ye yiyecek bir şeyler getirir misin? Dün sabahtan beri hiçbir şey yemedi. Aslında sabahta bir şey yemedi" dedi ve ekledi. "Belki de açlıktan bayılmışsındır"
"Madem beni bu kadar çok düşünüyorsun, neden kalkıp kendin getirmiyorsun Riddle?" dedim Astoria ayaklanıp gitmek üzereyken onun kolunu tutup durdurarak
Geri zekalı!
Matt bana bakarak uzun süre sessiz kaldıktan sonra, Astoria kolunu yavaşça benden kurtarıp konuştu
"Sorun değil Y/N, ben getiririm" dedi ve çantasını da alıp revirden çıktı
O çıktıktan sonra sinirle Mattheo'ya döndüm
"N'aptığını sanıyorsun sen!? Resmen kızı kullanıyorsun!"
"Kullanmıyorum. Sadece bir şey rica ettim, o da ricamı yerine getirdi" dedi ve ayağa kalkıp Astoria'nın az önce kalktığı sandalyeyi benim yatağıma daha da yaklaştırarak oturup devam etti. "Ama ben onu, bunları konuşmak için göndermedim"
"Yine ne istiyorsun!? Bıktım senin bu emrivaki tavırlarından!"
"Kan çekiyor. Yapabileceğim bir şey yok"
"Kanını-"
"Hop. Küfür sana hiç yakışmıyor"
"Sana yakışıyor zaten" diye tersledim hemen. "Küfrü de sana ediyordum"
Matt burnundan verdiği nefesle beraber hafifçe sırıtarak başını çevirdi
"Komik mi?" Dedim ve ekledim. "Hadi ne söyleyeceksen söyle de bir an önce git burdan"
"İyi misin Y/N?"
"Rahatsız etmezsen iyiyim"
"Hayır, cidden iyi misin? Geçen gece de bayıldın. Neler oluyor?"
"Bu konu seni neden ilgilendiriyor?"
"Sana bir soru sordum"
"Bende sana bir soru sordum"
Mattheo bıkkınlıkla nefes vererek arkasına yaslandı ve sanki sabrını sınıyormuşum gibi devam etti
"Neden bayıldın? Neyin var? Hasta mısın?"
"Yorgunum dedin ya, neresini anlamadın?"
Mattheo birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra yavaşça sol koluma uzanıp bileğimi tutarak konuşmaya başladı
"Bunun yüzünden mi? Sorun işaret mi?"
Büyük bir sinirle kolumu kendime çekip bağırdım
"Sana ne!? Bilmediğin işlere burnunu sokma!"
"Anlat o zaman"
"Neden? Anlatsam çözüm bulabilir misin sanki!?"
"Denerim"
"Hangi sıfatla!?"
Matt kısa süreliğine de olsa sessiz kalmıştı. Sonra bıkkın bir sesle konuştu
"Arkadaşın olarak.."
"Sen benim arkadaşım değilsin Riddle. Biz mecburen bir araya geldik ve mecburen bu haldeyiz"
"Bu mu yani?"
"Evet bu. Beğenmiyorsan da hiç umurumda değil"
"Yine aynı şeyi yapıyorsun"
"Ne yapıyormuşum ben?"
"Yine başladığımız noktaya geldik.."
"Açık konuşsana Riddle. Ne yapıyormuşum ben?"
"Annemle babamın yaptıklarını bana yüklüyorsun. Ben sana ne yaptım da bana bu kadar kinlisin Y/N?
"Açıkçası, oturup da seni neden sevmediğimi hiç düşünmedim. Sadece, sevmiyorum işte"
"Bu bir açıklama değil"
"Sana açıklama yapmıyorum zaten"
"Ama yapmalısın. Bana neden böyle davrandığını bilmeye hakkım var"
"Senin nefes almaya bile hakkın yok"
"Beni sözlerinle incitemezsin Y/N"
"Ne yazık ki yumruklarımla da incitemeyecek kadar yorgunum"
"Sadece bunları bulabildim" Astoria, kendinin yaptığı her halinden belli olan bir sandviç ve bir kutu meyve suyu olan tepsiyle revire girdiğinde ikimiz de ona döndük
Yatakta hafifçe doğruldum ve o, tepsiyi kucağıma bırakırken konuştum
"Teşekkür ederim. Hiç gerek yoktu"
"Boşuna bahane üretme Y/N. O tabak bitecek. Hem bunları mutfaktan çıkaracağım diye kaç takla attım ben, senin haberin var mı?"
~
"Draco, gerçekten kendim yürüyebilirim" dedim, sesim ne yaparsam yapayım yorgun çıkıyordu
"Madam Pomfrey'i duymadın galiba. Bundan sonra yorulman kesinlikle yasak" dedi bedenimi saran kollarını biraz daha sıkarken
"İyi de beni yedinci kata kadar taşıyamazsın. Ben bile ikinci kattan sonra kendi ağırlığımı zor taşıyorum" dedim hem inatla hem de içten içe onun bu inatçılığına gülmek isteyerek
Draco, göz ucuyla bana baktı ve dudaklarının kenarı kıvrıldı. Hiç cevap vermeden Gryffindor Ortak Salonu'na çıkan merdivenleri tırmanmaya devam etti. Gerçi teknik olarak yedi kat çıkmıyorduk. Revir zaten dördüncü kattaydı ama Draco'yu birazcık tanıyorsam, değil yedi kat, yetmiş yedi kat olsa yine taşırdı...
Neyse ki saat dokuzu çoktan geçmişti de bizi görecek kimse yoktu ortalıkta...
Bşrkaç dakika içinde Şişman Kadın portresinin önüne geldiğimizde, Profesör McGonagall karşıladı bizi. Draco, beni yere indirirken Profesör McGonagall'ın ciddi bakışları üzerimizdeydi.
"İyi akşamlar, Bayan Black" dedi soğuk, hatta biraz da mesafeli bir sesle. Sonra hafifçe Draco'ya döndü, "Size de, Bay Malfoy"
Ardından ona bakarak devam etti. "Bayan Black'i buraya kadar getirmeniz çok ince bir davranıştı ama artık yatakhanenize dönmeniz gerekiyor"
Draco hafifçe kafasını sallayıp bana döndü ve geriye doğru birkaç adım atarak konuştu
"O zaman kahvaltıda görüşürüz. İyi geceler.."
"İyi geceler" dedim gülümseyerek..
Draco bizden iyice uzaklaştıktan sonra Profesör, "Aslanın kaderi" diye mırıldandı. Portre yavaşça açıldı ve biz içeri girerken McGonagall yeniden konuşmaya başladı
"Bay Malfoy'un Gryffindor binasının girişini nereden bildiğini sormayacağım bile. Sadece ona şifremizi söyleme yeter"
"Bundan emin olabilirsiniz, Profesör"
Odamın önüne geldiğimizde McGonagall durdu. "Eşyaların çoktan yerlerine yerleştirildi. Sana iyi geceler"
O tam arkasını dönüp giderken ekledim "Size de, efendim.."
İçeri girdğimde bomboş bir odayla karşılaşmıştım. Yani neredeyse bomboş.. Benimkinin haricinde sadece bir tane daha sandık vardık. Ne yani, koskoca odada sadece iki kişi mi kalacaktık?
Derin bir nefes verip sandığımın önüne gittim ve diz çöküp kapağını açtım. İçindeki bazı önemli eşyalarımı çıkarıp her zaman ki yerlerine yerleştirdim...
Neredeyse yarım saat kadar geçmişti ki, odamın kapısı yavaşça açıldı
"Unutmayın, kimseye söylemek yok" dedi ve içeri girip kapıyı kapattı Ginny
İçimdeki o garip hisle yatağımdan kalkıp koşarak onun yanına gittim ve bir anda kollarımı boynuna doladım
"Ginny! Seni öyle çok özledim ki!" Ardından ondan ayrılıp ellerini tutarak devam ettim. "Hepiniz iyi misiniz? Bay ve bayan Weasley, Fred ve George, Ron'dan haberin var mı!? Varsa Harry'i de biliyorsundur, peki ya Hermione!? Onlar nasıl-?"
"Y/N, yapma" dedi ve ellerini çekip devam etti. "Daha fazla konuşma"
"Ne? Neden?"
"Sana güvenemem, çok açık değil mi?"
Lord'a söyleyeceğimi mi düşünüyordu?
"Ginny, ben kimsenin size zarar vermesine izin vermem" dedim yalvarır gibi bir ifadeyle yeniden onun ellerine uzanarak
"Y/N, bize zarar veren sensin.." dedi ellerini yavaşça çekip yatağına doğru ilerlerken. Ardından yatağına geçip örtünün altında girerken ekledi. "Ve lütfen, hatırladığım gibi kalmana izin ver.." sonra da ışığını kapatıp yattı..
~
Sabah kalktığımda Ginny çoktan hazırlanıyordu bile. Yatakta doğrulup bir süre onu izledim ama o bana bir kere bile bakmadı. İçimde bir boşluk gibi duran o soğukluğu hissettim. Derin bir nefes alıp kalktım, yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Döndüğümdeyse odada tek başımaydım...
Çantamı omzuma takıp taş merdivenlere yöneldim. Düşüncelerim artık fiziksel olarak bedenime ağır geliyordu ama bu şeyler sürekli kafamı meşgul etmekten de geri durmuyordu.. Aşağı inmeye başladığımda birkaç öğrenci hızla koşarken omzuma çarptı. Geriye bile bakmamışlar hatta belki de bilerek yapmışlardı. Zaten herkesin benden nefret ettiğini biliyordum bu yüzden umursamadım. Başımı kaldırmaya bile zahmet etmeden yürümeye devam ettim.
Büyük Salon'un kapısından içeri girdiğimde birden etraf sessizleşti. Sanki herkes aynı anda susmuştu. Gözlerimi biraz olsun kaldırdığımda yüzlerin bana dönük olduğunu gördüm. Tüm bu bakışların ağırlığıyla birkaç saniyeliğine afalladım. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Carrow kardeşlerden biri ayağa kalktı
"Geç kaldın" dedi sert bir sesle.
Tam o anda, Slytherin masasından hafif bir öksürük sesi duyuldu. Sesin kime ait olduğunu anlamak kolaydı. Mattheo. Dikkatleri üzerine çekmek için bilerek öksürdüğü çok barizdi.. Matt'ın arkası bana dönüktü bu yüzden yüzünü göremiyordum ama Amycus Carrow, yani erkek olan kardeş, sesin geldiği yöne başını çevirdiğinde kısa bir an durdu ve sonra yeniden bana döndü.
"Oturabilirsin" dedi, hırlamaya yakın bir tonla.
Ben ise ne olduğunu hâlâ anlamadan Gryffindor masasına yöneldim. Yavaşça yerime oturdum. Fakat daha sandalyeme oturur oturmaz yanımdaki birkaç kişi, sanki ben iğrenç bir yaratıkmışım gibi benden hafifçe uzaklaştı. Kafamı kaldırıp etrafıma baktığımda, Slytherin hariç, salondaki tüm masaların bana aynı bakışlarla baktığını gördüm.. Nefret, kin, tiksinti...
En az yüz kere çiğnediğim lokmayı bir şekilde yuttuktan sonra, gözlerimi, masaya oturduğumdan beri beni izleyen Draco'ya çevirdim. Resmen üzerimde psikolojik bir baskı kurup bana zorla yemek yediriyordu. Neyse ki buna daha fazla devam etmeme gerek kalmadan ders saati gelmiş ve herkes ayaklanmıştı. Ben de o curcunada tabağımdakileri başka bir tabağa boşaltmış ve ayağa kalmıştım
"Onlar bilerek mi senden öyle uzaklaştılar?" Draco yanıma geldiğinde bile kin dolu bakışlarını Gryffindor öğrencilerinden çekmiyordu
Çantamı koluma takıp masanın diğer tarafına geçtim ve Draco'nun kolundan tutup çekiştirerek yürürken konuşmaya başladım
"Ne yapacaksın? Benimle oturmadılar diye dövecek misin yoksa?" dedim ve hafifçe kıkırdadım ki söylediklerimi ciddiye almasın
"Sana bu şekilde davranamazlar"
"Aslında davranabilirler" dedim ve ekledim. "Bunu hak ettiğimi sende biliyorsun"
"Bir dakika, senin gözlerine ne oldu-" derken onun sözünü kesip konuştum
"Hızlanır mısınız biraz, KSKS dersine geç kalacağız" dedim ve onu bırakıp biraz daha önde yürüyen Astoria'nın koluna girdim
"KSKS dersine gitmiyoruz Y/N"
"Ne?" diyerek Astoria'ya döndüm. Ne demek istemişti şimdi? Ders programına bakalı yarım saat bile olmamıştı
"Yani, oraya gidiyoruz da, artık ismi o değil" dedi ve ekledi. "Profesör Carrow ismini Karanlık Sanatlar olarak değiştirdi"
"Neden?" diye sordum şaşkınlıkla
Astoria derin bir nefes verip, "Derse girince görürsün" dedi...
Sonunda sınıfın önüne geldiğimizde tam kapıdan giriyordum ki Draco kolumdan tutup beni durdurdu
"Y/N, gözlerine ne oldu diye sormuştum. Hâlâ bir cevap bekliyorum"
"Ne olmuş ki?"
"Kıpkırmızı. Ağladın mı sen?"
"Hayır tabii ki. Neden ağlayayım?" dedim ve devam ettim. "Tüm gece, kaçırdığım günlerin dersine çalıştım"
Draco derin bir nefes alıp başka bir soru sordu. "Odada kiminle kalıyorsun?"
"Ginny'le"
"Sadece o mu?"
"Evet. Konuyu nereye bağlamaya çalıştığını merak ediyorum doğrusu" dedim kollarımı göğsümde katlayarak
"Weasley kızıyla aran nasıl?"
"Ne alaka şimdi durduk yere? Beni Ginny'nin ağlattığını falan düşünmüyorsun değil mi?"
"Başka ne düşünmemi bekliyorsun? Gece seni bırakırken hiçbir şeyin yoktu-"
"Ginny, şu portakal kafa mı yoksa?"
Draco ve ben aynı anda Mattheo'ya döndüğümüzde o ve Amycus'un sınıfa doğru geldiğini görmüştük
"O da mı derse girecek?" diye çatık kaşlarla Draco'ya döndüm
"Doğru ya, sana haber veren olmadı" dedi ve bir an duraksadı. Ardından Amycus'a kısa bir bakış attı
"Siz istediğiniz zaman gelirsiniz, Lordum"
Lordum mu?
Şaşkınlığımı bastırmadan gözlerimi kırptım. Ardından Amycus, Draco'ya dönüp içeri geçmesini söyledi. Draco'nun yüzündeki isteksizliği görüyordum ama ben ondan önce davrandım. Sakin bir sesle konuştum
"Bir dakika bile sürmez"
Merlin aşkına.. Eğer Mattheo'nun ne söyleyeceğini bu kadar merak etmeseydim, bir saniye bile burda durmazdım
Draco, ne kadar istemese de içeri girdi. Ben de derin bir nefes alıp gözlerimi Mattheo'ya diktim
"Bana neyi haber veren olmadı?" dedim, sabırsız ve hafif öfkeli bir tonda
"Babam, özellikle senin yanından bir an olsun ayrılmamamı istedi"
Kaşlarım çatıldı. "Sağ kolunun, hepinize ihanet etmesinden korkup peşime seni mi taktı yani?"
"Öyle de denebilir" Gözlerini kısarak bana baktı. "Senden bir kazık beklemeli miyiz?"
Gözlerimi devirdim. "Beklemelisiniz" dedim alayla ve onu hafifçe ittirerek kapının tokmağına uzandım. Ama kapıyı açmama fırsat kalmadan kolumdan tuttu.
Kalbim istemsizce öfkeyle hızlandı. Pekâlâ, bu sadece Draco yapınca hoşuma giden bir şeydi!
Birkaç saniye öylece ayakta kaldım. Draco'nun yanı boştu evet ama, Mattheo'nun biraz önce oturduğu yer de öyle.. Hangisine yönelmem gerektiğini bilmiyordum ama herkesin bakışları üzerimdeyken karar vermek tam bir işkence gibiydi..
O sırada önümde oturan Astoria, Zabini'yi dirseğiyle dürttü. "Hadi" diye fısıldadı ona
"Ne hadi?"
"Arkaya geç"
"Merlin aşkına.." diye mırıldandı Zabini, isteksizce eşyalarını toparlarken. Söylene söylene arka sıraya, Draco'nun yanına geçti. "Ya niye her seferinde olan bana oluyor? Hayır ben ne alaka yani? Olayla uzaktan yakından bir ilgim yok ama her seferinde cezasını ben çekiyorum.."
Astoria onun homurdanmalarını hiç umursamadan hafifçe yana kaydı ve bana, parmağıyla kısa bir işaret yaptı. Dudaklarındaki belli belirsiz gülümsemeyle gel der gibiydi
Derin bir nefes alıp bakışlarımı yere indirdim ve yavaşça onun yanına yöneldim. Bu sırada Amycus çoktan arkasını bize dönmüş tahtaya bir şeyler yazarak derse kaldığı yerden devam ediyordu. Çantamı sıraya bırakırken sessizce konuştum.
"Teşekkür ederim"
"Lafı olmaz. Zaten Blaise çok ve boş konuşuyordu"
"Bilmez miyim.."
"Hey, sizi duyduğumu biliyorsunuz değil mi?" diye hafifçe öne eğildi Zabini
Astoria ve ben senkronize bir şekilde dirseklerimizi yaslandığımız yere dayayıp hafifçe arkamızı döndük ve yine senkronize bir şekilde konuştuk
"Evet"
"Çok kabasınız" dedi arkasına yaslanırken
Astoria'nın yüzüne bakıp kıkırdamaya başladım, o da aynı şekilde bana bakarak.. Birkaç saniye boyunca birbirimizi tutamayıp sessizce güldükten sonra o başını öne eğip yeniden önüne döndü.
Ben ise gülümsememi hâlâ silememiştim. Dudaklarımda o küçük tebessümle bakışlarımı kaydırdığımda, Draco'nun gözlerinin zaten çoktan üzerimde olduğunu fark ettim.
Dudaklarımın kıyısında beliren gülüşü bastırmaya çalışsam da başaramadım. Draco'nun bana öylece bakışı, kalbimi hızlandırmaya yetmişti. İçimde yükselen utancı bastırmaya çalışarak önüme döndüm. Neden böyle oldu ki şimdi? Uzun zamandır birlikteyiz ama onun bakışları beni hâlâ ilk günkü gibi utandırıyordu..
Zaman nasıl geçti bilmiyordum. Dersin sonlarına yaklaşırken Amcyus'un sesi giderek daha da ağır basmaya başlamıştı. Saatlerdir Cruciatus lanetinin ince detaylarını anlatıyordu. Onu dinlemeyi çok uzun süre önce bırakmıştım çünkü anlattıkları saçmalıktan başka bir şey değildi ama onun sadistçe keyif aldığı belliydi. Şimdi Astoria'nın ne demek istediğini anlıyordum. Dersin ismi bu yüzden değişmişti...
"Bayan Black, lütfen son söylediklerimi tekrarlar mısınız?"
İsmimi duyduğum gibi duruşumu düzeltip profesöre baktım ve konuşmaya başladım
"Unutmayın, Cruciatus'un asıl gücü bedeni değil, zihni kırmasındadır. Bir büyücünün onurunu söküp alırsanız, geriye kalan sadece bir kabuktan ibarettir" diye tekrar ettim
Profesör Amycus birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra bana hafifçe arkasını dönerek konuşmaya başladı
"Gryffindor'dan -10 puan"
"Ne!? Ama sözlerinizi tekrar ettim!" diye sinir ve şaşkınlıkla bir anda ayağa kalktım
"Gryffindor'dan -10 puan daha. Ve bir daha benim dersimde izin almadan konuşmaya kalkışmayın bayan Black"
Öfkeden ağzımı açıp açıp kapatıyor ama bir şey söyleyemiyordum. Astoria cübbemden tutup beni çekiştirince yeniden sırama oturmak zorunda kalmıştım
"Bu haksızlık!" diye fısıltıyla Astoria'ya döndüm
"Biliyorum ama yine de ona karşı gelemezsin Y/N"
"Onun gibi birinin karşısında şimdi sessiz kalırsak, yarın çok daha fazlasına boyun eğmek zorunda kalacağız ve asıl laneti biz kendi ruhumuza yapmış olacağız!" dedim ve derin bir nefes alıp olabildiğince sakinleşmeye çalışarak sağ elimi kaldırdım.
Amycus yavaşça bana dönüp bıkkınlıkla, "Sizi dinliyorum bayan Black"
"Sözlerinizi aynen tekrar ettim profesör. Neden puan kırdığınızı öğrenebilir miyim?"
"O ukala tavrınızdan dolayı puan kırdım"
"Ne!? Ben ukala falan davranmıyordum! Bu yüzden puan kıramazsınız!"
"İşte bir kez daha Gryffindor'dan -10 puan" dedi ve tek kelime daha etmeme izin vermeden arkasını dönüp tahtaya bir şeyler yazmaya başladı
Ama tabii ki ben bunu burda bitirecek biri değildim. Bu yüzden tam yeniden konuşmaya hazırlanıyordum ki yan sıramdaki Padma, buruşturduğu bir kağıdı bana fırlatıp dikkatimi çekmiş ve ona dönmemi sağlamıştı
"Hey Black! Kes şunu! Senin yüzünden daha fazla puan kaybedemeyiz!"
"Boş versene, bilerek yaptığı çok açık. Nede olsa o artık bir Slytherin sayılır" diye lafa girdi Parvati
"Bunu nasıl söyleyebilirsiniz!? Ben en başında neysem şimdi de oyum! Gryffindor olarak geldim, Gryffindor olarak da kalacağım!"
"O zaman çeneni kapalı tut! Slytherin zaten bizden fazlasıyla önde!" diye sessiz bir öfkeyle lafa dahil oldu, kızların bir ön sırasında oturan Seamus
"Hey, onunla bir daha böyle konuşursan sana neler yapacağımı söylemiştim Finnigan!" diyen kişi, öfkeyle öne doğru eğilen Draco'dan başkası değildi
"Öyle mi!? Neler yapacağını gerçekten çok merak ediyorum Malfoy!" diye devam etti Seamus, meydan okurcasına
Bir anda Draco sinirle ayağa fırladı. Seamus da hızla ayağa kalkınca, sınıfın havası bir anda kıvılcımlarla doldu. Ben refleksle Draco'nun önüne geçtim, ellerimi göğsüne bastırarak onu tutmaya çalıştım
Tam o sırada Zabini de yerinden kalktı. Onun da bakışlarında kavga etmeye hazır bir öfke parlıyordu. Sınıftaki gerginlik büyürken herkes nefesini tutmuş bizi seyrediyordu.
Ve işte o anda, Astoria bir anda ayağa kalktı. Çantasını sert bir şekilde sıraya vurduğunda çıkan ses, bütün sınıfta yankılandı. Hepimiz donup kaldık ve gözlerimiz ona döndü
Profesör Amycus bile yazdığı şeyi bırakıp bize döndü ve şaşkın bir yüz ifadesiyle bize baktı
"Bayan Greengrass, siz ne yapıyorsunuz?"
Astoria ise umursamaz bir ifadeyle eşyalarını toplamaya başladı. "Dersiniz o kadar sıkıcı ki, daha fazla tahammül edemeyeceğim"
Ardından arkasını dönüp sınıfın kapısına doğru yürümeye başladı. Tam çıkarken, hiç hızını kesmeden sesini yükseltti
"Blaise, Draco, neyi bekliyorsunuz? Gelsenize"
Bir anlık sessizlik oldu. Astoria sınıfın ortasında durup gözlerini etrafında gezdirdi, sonra dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi
"Slytherin'den yirmişer puan silecek olsanız bile buna bir saniye daha tahammül edemeyiz. Değil mi çocuklar?"
Ah, şimdi anladım. Bunu bilerek yapmıştı. Sırf benim kaybettiğim puanları dengelemek ve aramızdaki puan farkını azaltmak için...
Zabini, bir şey söylemeden hem kendi çantasını hem de Draco'nunkini kaptı. Sonra Draco'nun kolunu sıkıca tutup çekiştirerek, "Hadi" diye mırıldandı. Draco gözlerini bir saniye bile Seamus'tan ayırmadan, Zabini ile birlikte kapıya yönelmek zorunda kaldı.
Onlar sınıftan çıktıktan sonra hepimiz birkaç sniye daha arkalarından bakakalmıştık. Ama sonra profesör sinirle konuşmaya başlamış ve hepimizin ona dönmesini sağlamıştı
"Oturun yerlerinize! Bu kadar soytarılık yeter!" dedi ve yerine geçerken ekledi. "Bir sonraki derse kadar Cruciatus laneti ile ilgili, her birinizden üç parşömenlik bir ödev bekliyorum"
"Khm-khm, profesör?"
Mattheo'nun bir anda konuşmaya başlamasıyla arkamı dönüp herkes gibi ona bakmaya başladım
"Evet bay Riddle?"
Mattheo, "Bir şey unutmadınız mı?" derken, iyice öne doğru eğilmiş, ellerini birleştirip sıraya koymuştu
"Ne gibi?"
"Slytherin'den silmeniz gereken puanlar gibi" dedi ve ekledi. "Dersten çıkan her bir öğrenci için -20 puan"
"Doğru. Hatırlatma için teşekkürler bay Riddle" dedi profesör, resmen sinirden gözü seğirmişti
Şaşkın bir şekilde yeniden arkamı dönüp Mattheo'ya baktım. Neden durduk yere böyle bir şey yapmıştı ki?
O ise umursamaz bir tavırla arkasına yaslanmış, kollarını oturduğu sıranın iki yanına dayamıştı. Gözlerimiz buluştuğu anda bana alaycı bir şekilde göz kırptı. Dişlerimi sıkıp gözlerimi devirdim ve sinirle önüme döndüm. Elbette ki bu bir güç gösterisiydi. Herkese, profesörün üzerinde bile sözünün geçtiğini kanıtlamıştı..
Ders, sonunda, bittiği anda eşyalarımı çantama gelişi güzel atıp hızla koridora koştum. Draco'nun bu sinirle neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordum. Hele de Seamus onu böyle kışkırtmaya devam ederse...
"Hey" yürümeye devam ederken hızlıca arkama bakmış ve bana seslenen kişinin Mattheo olduğunu görmüştüm. Bu yüzden hız kesmeden ilerlemeye devam ettim. Ama tabii ki onun bacakları benimkinden uzun olduğu için birkaç adımda çoktan yanımda bitmişti bile
"Sana ayıracak vaktim yok. Draco'yu bulmam gerekiyor" dedim, yüzüne bile bakmadan yürümeye devam ederken
"O zaman sana bir tavsiye, Finnigan'ı takip et"
Ah, doğru ya! Bu nasıl benim aklıma gelmedi!?
Oldğum yerde bir anda durup etrafıma bakmaya başladım ama etraf çok kalabalıktı
"Onu nasıl bulacağım şimdi?" diye kendi kendime sesli bir şekilde düşünmüştüm
"Avluya doğru koşan kalabalığı takip et" dedi bu sefer de kulağıma doğru fısldar gibi
Siktir! Yoksa kavga çoktan başlamış mıydı!?
Koşar adım avluya çıktım, Mattheo da arkamdan geliyordu. Önümde birkaç kişi birikmişti ve ne kadar ittirsem de çekilmiyorlardı. Tam sinirden patlamak üzereyken Mattheo bir anda devreye girip onları hoyratça kenara itti. Bir anda önüm açılmıştı..
Gördüğüm manzara nefesimi kesti. Draco ve Seamus birbirine girmişti. Ama sadece onlar değil, Zabini ve birkaç Slytherin de kavganın içindeydi, Seamus'un yanında da birkaç arkadaşı vardı. Yani resmen Slytherin'ler ve Gryffindor'lar birbirine girmişti. Yumruklar havada uçuşuyor, bağırışlar her yeri inletiyordu
"Draco!" diye birkaç kez bağırdım, ama o beni duymuyordu bile
Çaresizce Mattheo'ya döndüm ve "Bir şeyler yap!" diye bağırdım.
Mattheo, dudaklarına yerleştirdiği o tanıdık sırıtmayla birlikte konuştu
"Peki" dedi sakince, sonra çantasını yere atıp hiç düşünmeden kavganın ortasına daldı
Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü
"Ben bunu kastetmemiştim!" diye bağırdım ama tabii ki ne Draco ne Mattheo ne de diğerleri beni duyuyordu
"Mutlu musun şimdi!?" omzumda hissettiğim acıyla birlikte arkamı döndüğümde Slytherin'den birkaç kızın üzerime doğru yürüğünü görmüştüm
"Ne diyorsunuz siz!? Mutlu gibi bir halim mi var!?" diye çıkıştım anında
"Senin yüzünden düştüğümüz rezilliğe bak! O erkeklerin ikisini de hak etmiyorsun!" diye bağırmaya devam etti adını bile bilmediğim o kız
Kan beynime sıçradı. "Sana mı kaldı neyi hak edip neyi hak etmediğim!?" dedim, sesim çatlayacak kadar yükselmişti
"Evet bana kaldı. Draco'nun şu haline bak! Rezil ettin çocuğu!"
"Ne diyorsun sen be!" sözler ağzımdan çıkar çıkmaz öfke elimden önce davrandı. Bir anda elimi uzatıp saçına yapıştım. Göz göze geldiğimiz o an, şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Ama o da tepki vermekte gecikmedi. Sonra yanında duran arkadaşı da benim saçımı kavrayınca her şey çığırından çıktı
Tam o anda yanımda beliren Astoria, kızı sertçe itti. Kız sendeleyip yere düştüğünde gözlerim bir anlık şokla büyüdü. Astoria bana bakmadan, çoktan karşımdaki kızın üzerine çıkmıştı bile..
Ve işte böylece, ortadaki kavganın yanında bir kız kavgası da başlamış oldu..
Bölümü beğenmeyi unutmayın. Sizi seviyorummmmmm ♡♡
Arkadaşlar bu satıra kitapta en sevdiğiniz kısmı yazın. Belki vaktim olursa o kısmı tt de video olarakk paylaşırımm 🤭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.56k Okunma |
3.76k Oy |
0 Takip |
61 Bölümlü Kitap |