50. Bölüm

46

Sara
ineffable3107

Filenin altında topu tutmayı beklerken kafama basket topu düşmüştü. ‘’Sana orda durma diyorum değil mi?’’

Bana bağırdığı halde bir de yanıma geliyordu! ‘’Senden nefret ediyorum! Düşmanına atıyor sanki topu adam!’’ Yere oturduğumda kafamı tutmakla meşguldüm. ‘’Çok acıdı mı?’’ Alayla kafamı salladım. ‘’Yok efendim, ne münasebet. Sizin vurduğunuz yerde gül biter.’’

‘’Orası öyle tabii.’’ Saçlarımı öptüğünde onu ittirdim. ‘’Git, öpme beni!’’ Hala bana sırnaştığında yüzümü çevirdim. Kendisi de otururken beni dizlerinin arasına aldığında kendine çevirdi. ‘’Dönme bana arkanı.’’

‘’Topu kafama attın!’’

Hala gülüyordu!

‘’Kafana atmadım.’’ Kafamı okşadığında hala acıyordu. ‘’Filenin altında duruyorsun!’’ Omuz silktim. ‘’Çünkü hemen topu yakalıyorsun! Kaç saattir oynuyoruz, top bir kere bana gelmedi!’’ Güldüğünde belimden tutup yanağımı öptü. ‘’Başka zaman kazanırsın hayatım.’’

‘’Hayatıymış! Hayatın yalan oğlum senin!’’ Ellerimi göğsümde bağladığımda bana gülmekle meşguldü. ‘’Kafamı kopardın.’’ Beni incelediğinde boynumu tuttu. ‘’Bakayım,’’ Hala dalga geçiyordu! ‘’Yerinde duruyor!’’ Onu göğsünden ittirdiğimde resmen yere yatmıştı. ‘’Pis oldun sen iyice!’’

‘’Burası her gün temizleniyor yalnız.’’ Taklidini yaptım. ‘’Boroso hor gön tomozlonoyor yolnoz!’’

Güldüğünde ellerini kafasının altında birleştirdi. ‘’Şu haline bak, yakışıyor mu sana?’’

‘’Umurumda değilsin!’’ Bunu dememe rağmen yanına gittiğimde dibine oturdum. ‘’Dizime koy kafanı, hasta olma bir de başıma!’’ Başını dizime koyduğunda avuç içimi boynuna koydum. ‘’Hani umurunda değildim?’’

‘’Fikirlerim değişkendir benim.’’ Bir elimi saçlarına koyduğumda usul usul sevdim. Onunla ilgilenmek hoşuma gidiyordu. ‘’Öpsene beni.’’ Bunu benden istemesi şaşırtmıştı. ‘’Şimdi mi?’’ Kafasını salladığında eğilerek dudaklarımızı birleştirdim. Bir eliyle yüzüne düşen saçlarımı geriye atmıştı. Geri çekildiğimde ondan uzaklaşmadım. ‘’Oldu mu?’’1

Kafasını salladığında geriye çekildim. ‘’Şimdi ne yapacağız?’’

‘’Bilmem.’’ Omuz silkti. ‘’Sen söyle.’’ Aklıma da hiçbir şey gelmiyordu. Dışarı çıkmadan onunla bir gün geçirmek istiyordum. Bu pek mümkün değildi çünkü akşam davet vardı. ‘’Biraz kalayım mı böyle?’’

Tepkisine gülümsediğimde içim gitmişti. ‘’Tabii ki kal, benim canım.’’

Elimi kaldırıp avucumun içini öptüğünde ayrı gülümsedim. O kalkana kadar hiçbir şekilde kendimi bozmadım. Parmaklarımı yüzünde gezdirdiğimde her bir milimini ezberlemiştim. Gözlerini kapattığında saçlarını öptüm. Bu adam benim her şeyimdi. Bugüne kadar onu sevdiğimi söylemem yalanmış, meğer ben ona aşıkmışım. Bu zamana kadar beni belli aralıklarla görmüştü. Ve beni unutmamıştı. Aramıza girenler olsa da kader bizi yine bir araya getirmişti. Ve benim onu kaybetmeye niyetim yoktu.

Onun beni izlediğini farkettiğimde dikkatim dağılmıştı. ‘’Noldu?’’

‘’Hiç.’’ Yerinden kalkarken boşluk hissi oluşturmuştu. Alışmıştım oysaki. Gözlerimi ondan çekmezken bana elini uzatmıştı. ‘’Hadi, hazırlanalım.’’

O gerçekten benim yanımda farklıydı. Aynı ortamdayken bile o farklılığı hissedebiliyordum ama şuan hayırdı. Elini tuttuğumda beni kaldırarak ilerlemişti. Giyinme odasına girdiğimizde o kendine her zamanki takımlarından çıkarmıştı. Ben ne giyeceğimi bilemeden bakındığımda geçen bana zorla aldığı elbiselerden birini seçtim. Abartılı değildi ama çok sade de sayılmazdı. Giyilebilirdi.

‘’Bu güzel mi?’’ Diye sordum üstüme tutarken. Omzunun üstünden bakıp ardından bana döndü. ‘’Sen giydiğinde, evet.’’ Gülümsediğimde seçtiğim elbiseyi kenara bıraktığımda önce makyaj yapmaya karar verdim. O giyinene kadar makyajımı yaptığımda ruju sonra süreceğimden elbiseyi giydim. Aynadan ona baktım. Evlenince de böyle mi olacaktık?

Saçımı yukardan topuz yaptığımda hafif uzayan perçemlerimi önüne bıraktım. Bir an önce onları kestirmeliydim. ‘’Ben hazırım.’’

Ben bunu derken o çoktan hazırdı ve beni izlemişti. ‘’Nihayet.’’

‘’Sana nihayet!’’ Elimi belime koydum. O ise bana yaklaşıp iki elini de belime yerleştirip sarıldı. Kollarımı ona doladığımda anlamsız bir huzur vardı içimde. Gerçekten mutluyduk biz. Saçlarımı öpüp benden ayrıldığında parlayan gözlerimle ona baktım. ‘’Sen bana yüzük aldın mı?’’

Kafamı hayır anlamında salladım. ‘’Yüzük takmanı istemiyorum, aklımda daha başka bir şey var.’’

Başta sorgulayıcı baksa da kafasını sallamıştı. Ona vermek istediğim şey bir künyeydi. Bebek Ecmel’in künyesiydi. Zamanında saklamışlardı ve geçen günlerde annemden onu istemiştim. Şeklini ve kendisini bozmadan onun takabileceği şekilde yapılıyordu. Yüzük sıradan bir şeydi benim için. Herhangi bir yerden alınırdı. Ama bunun anlamı büyüktü. Her seferinde onu görüp mutlu olacaktım. Sanki Ecmel’in ruhu hep onda kalacak gibiydi. Ecmel ona ait olacaktı.

‘’Aynı yerde otururuz değil mi?’’ Diye sordum merdivenleri inerken. ‘’İstediğin yere oturabilirsin.’’ Gülerek koluna girerek ona sırnaştım. ‘’O zaman yanında kalacağım. Yoksa seni özlerim. Hem ben seni yanımdayken bile özlerim!’’

‘’Ben de seni yanımdan ayırmam o zaman.’’ Elini yanağıma koyduğunda gülümsemeye devam ettim. Kapımı açtığında hemen binmiştim çünkü hava esiyordu. Bacaklarım anında titremeye başlamıştı. O da bindiğinde yola çıkmıştık. Bunu farkettiğinde bir elini bacağıma koymuştu. ‘’Üşüyor musun?’’

Bunu sormasına rağmen elini bacağımdan çekip klimayı açtığında bir şey demedim. ‘’Sargını neden hemen çıkardın?’’

Gözlerim elime kaydığında bilmem dercesinde baktım. ‘’Anlık bir acıydı sanırım, seni görünce yani.’’

‘’Bizim dünyamıza ortak olma, Ecmel.’’ Yutkunduğumda ona bakmayı istemedim. ‘’Anlıyorum bak, birilerini korumak istiyorsun. Ama emin ol ki biz izin vermeden kimse bize bir şey yapamaz.’’ Kafamı salladım. ‘’Sen safsın, temizsin, ben her birinin başına bir şey geldiğinde artık onlardan çok seni düşünür oldum. Bakalım bu sefer nereden çıkacak, diye.’’1

Belki haklı olabilirdi ama ben zaten bu hayatın tam göbeğine, Sadık Sayar’ın eline doğmuştum. ‘’Söz veremem ama dikkat ederim.’’

Kafasını iki yana salladığında ona döndüm. ‘’O gördüklerin sadece onlara olandı. Sen daha sana olanı görmedin.’’

‘’Sen onları tepkiden mi sayıyorsun?’’ Alayla gülerek kafamı salladım. ‘’Eğer birisi sana bir şey yapsa, çok farklı davranırdım.’’ Önüme döndüğümde yolu izledim. ‘’Bunun için kimseye sormam. Kendi bildiğimi okurum her zaman. Senin sahte duruşmanda bile kendimi sana ihanet etmiş gibi göstererek seni kurtardım.’’ Çünkü onun yanında olmam beni de zora sokacaktı.

‘’Ya sana bir şey olursa?’’ Sorusu beni dumur ettiğinde birkaç dakika tepkisiz kalmıştım. ‘’Ben ne yapacağım o zaman?’’

‘’Bana bir şey olursa.’’ Düşündüğümde ilk ağzımdan çıkanı söyledim. ‘’Bana bunu yapanları bulmadan, ölme. Birbirimizi tanıyoruz artık. Birbirimiz olmadan yapamayacağımız da belli.’’ Uzanıp elini tuttum. ‘’Belki biraz bencillik edeceğim ama ben yoksam, seni kimsenin mutlu etmesini istemiyorum. Yaşamanı elbette istiyorum ama ya tek başına ya da bir şekilde yaşa işte.’’ Derin bir nefes verdim. ‘’Neyse, çok saçmaladım.’’

Ona karşı çok bencildim. Buna nasıl müdahale edebilirdim bilmiyordum ama onun hayatında tek olmak istiyordum. Çünkü benim hayatımda tek o vardı. O bensiz yapamazdı, bunu her zaman belli ediyordu. Dünya küçük, yarın yaşayacağımızın garantisi yokken en azından ona karşı boş kalmak istemiyordum. Bu zamana kadar belli bir hayatım vardı. Sınırlarım vardı.

Ama o geldiğinde sınırlarım kalkmış, kendisini hayatım yapmıştı. Aslında yeni yeni anlıyordum bazı şeyleri. Ona ilk Araf demek istediğimde hiç sorgulamamıştı, çünkü çocukluğumuzu hatırlıyordu. Eğer hatırlıyor olsaydım, onun teklifine gerek kalmadan zaten bir ilişkimiz olurdu.

‘’Ecmel!’’ Bana seslenmesiyle tüm düşüncelerim uçtuğunda etrafa göz atarak geldiğimizi anladım. ‘’Daldın gittin güzelim, iyi misin?’’ İyiyim dercesine kafamı salladığımda arabadan indim. Elimi tuttuğunda gülümsedim. ‘’Bu gece ayrıyız sanırım.’’

‘’Maalesef!’’ Evimiz artık bir kız evi olduğundan ev kalabalıktı haliyle. Zaten çok bir şey de kalmamıştı. Kapıya geldiğimizde elini bırakmıştım. Hala o utancım vardı nedense. ‘’Ben annemlerin yanına gideyim tamam mı?’’ Arkamdan sırıttığında ondan uzaklaştım. Annemin yanına oturduğumda geldiğimi anca farketmişti. ‘’Bizim kız da buradaymış!’’

Gülümsediğimde teyzemle ikisine el salladım. ‘’Metin yok mu?’’

‘’Kız onun bilgisayardan kalktığı var mı?’’ Kıkırdadığımda önüme döndüm. Kapıdan girenleri gördüğümde şaşırmıştım. Toprak ve yanında Sadık Sayar vardı. ‘’Büyükbaba gelir miydi?’’ Anneme eğilip sorduğumda şaşırmışa benzemiyordu. ‘’Onunki geldi ya, ondandır.’’

Furkan Yıldırım olduğunu anlamam zor değildi çünkü onun yanına gitmişti direkt. Telefonuma uzandığımda Tuana’ya mesaj attım. Ayaz buradaydı. Araf ile konuşurken görmüştüm. Mesajıma çok geçmeden döndüğünde annesiyle geldiği için trafiğe kaldığını söylemişti.

Telefonla konuşmak için kalktığımda boş bir yere ilerleyip oturdum. Hem Zerrin ile hem de gösteri günlerinde giyeceğim şeyleri ayarladığımızda Araf sürekli bana bakmıştı. Yanından hiç kimse eksik olmuyordu. Çoğunu tanımadığına emindim ama onu herkes tanıyordu.

Yanıma ilerleyen birini gördüğümde imayla baktım. ‘’Toprak Bey, hayrola?’’

‘’Büyükbabanın zoruyla burdayım, yoksa işim olmaz.’’ Hemen açıklamasını yaptığında yanıma oturdu. ‘’Hiç bize göre bir yer değil.’’ Diye mırıldandım.

‘’Aynen öyle.’’ Bana katıldığında aynı şeyi düşündüğümüze emindim. ‘’Anlat bakalım, kim bu Kuzey?’’ Ona baktım. ‘’Sinema olayını anlatmış mıydım sana?’’ Önce düşündüğünde kafasıyla beni onayladı. ‘’Şu koala gibi yapıştım dediğin eleman, günlerce seninle dalga geçmiştim.’’

Güldüğünde göz devirdim. ‘’Çok komiksin!’’

‘’Öyleyimdir.’’ Dedi geniş geniş.

‘’Akşam tesise gidiyormuşsun.’’ Ona sorduğum soruyu yanıltmamıştı. ‘’Kim söyledi, büyükbaba mı?’’ Yüzümü buruşturarak kafamı hayır anlamında salladım. ‘’Onunla hala konuşmuyorum, bana yaptığını hemen affetmem mümkün değil.’’

‘’Keyfin bilir.’’ Telefonuna döndüğünde hiç çekinmeden baktım. Sakladığımız bir şey yoktu. ‘’Ben de geleyim bari, şu meşhur tesise.’’ Bunu dememi bekliyormuş gibi ceketinin iç cebinden arabamın anahtarını çıkardı. Ondan alıp çantama koyduğumda Araf’ı görüp gülümsedim. ‘’Hoşgeldin, otursana yanımıza.’’

Gergince kafasını salladığında ikisini tanıştırmadığımı farkettim. O gece Araf beni götürdüğü için olanlardan haberim yoktu. Yanıma oturduğunda ikisine de baktım. ‘’Toprak ve Kuzey. Siz zaten birbirinizi az çok tanıyorsunuzdur.’’

İkisi de sadece kafasını sallamıştı. İkisi de soğuk insanlardı, tokalaşmalarını elbette bekleyemezdim. Toprak hala telefonuna bakarken Araf’a doğru eğildim. ‘’Bir sorun mu var?’’

‘’Yok, sıkıldım sadece.’’ Bunu görebiliyordum. ‘’Yanımızda oturabilirsin, Tuana hala gelmedi. Ben de sıkılıyorum.’’

‘’İyi biri mi?’’ Diye sordu Toprak’ı işaret ederek. Hemen kafamı salladım. ‘’Çocukluk arkadaşım. Merak etme, güvenebileceğim birisi. Küçüklükten beri birbirimizi iyi tanırız.’’ Yanlış anlamaması için ona gülümsedim. Bu konuşmalar ikimizin arasında geçtiğinden bizi duymuyordu. ‘’Benden iyi mi tanıyor?’’

Buna evet demem gerekirdi ama ona diyemezdim. ‘’Kimse beni senden iyi tanımaz canım.’’ Masanın altından elini tuttuğumda dizine koymuştu. Bunu çok seviyordum. Kulağıma eğildiğinde nefesi tenimi ürpertmişti. ‘’Bana biraz daha öyle bakarsan çok fena şeyler yapacağım.’’

Ne yapıp edip beni kızartmayı başardığında omzuna vurdum. ‘’Başkalarına baktığımda kudurursun ama!’’

Güldüğünde sandalyemi kendine doğru çekti. ‘’Ben sana göstereceğim, kuduruk kimmiş.’’1

Kapıdan giren Tuana beni burdan kurtardığında onu orada bırakarak Tuana’nın yanına ilerledim. Tüm akşamımı onunla geçirdiğimde konumuz hep isteme günüydü. Tepsiyi o tutacağından ayrı mutluydum çünkü ablamın tutmasını istemiyordum. Büşra’ya güvenemezdim, o ara gözünü birine dikip bizden soyutlanabilirdi.6

Eve geldiğimizde odaya çıkıp üstümü değiştirip giyinme odamı toparladım. Sürekli kıyafet alıp bırakmaktan odanın bir tık içine etmiş sayılırdım. ‘’Bu yaşımda annemden azar yiyemem.’’

Çantamı alıp evden çıktığımda tesise doğru yol aldım. Aslında uykum vardı ama bir geceden bir şey olmazdı. Tesise ulaştığımda kartımı okutup otoparka girdim. Arabadan indiğimde havanın soğukluğundan ellerimi cebime soktum. Bu ara çok değişkendi. Sahaya indiğimde büyükbaba, Furkan dede ve Toprak’ı görmeyi beklemiyordum. Sadece Toprak olur sanmıştım. ‘’Selam!’’

‘’Hoşgeldin kızım.’’ Furkan dedeye gülümseyerek baktığımda tekli koltuğa oturdum. Kafamı geri yasladığımda sahanın değişikliğini gördüm. ‘’Ne zaman değiştirdiniz?’’

‘’Geldiğin mi var hanımefendi?’’ Toprak’a göz devirdiğimde etrafa göz atmaya devam ettim. Büyükbaba ona bir şey dememi beklerken onunla hiç konuşmuyordum. ‘’Seni hala affetmedim.’’

‘’Bunu görebiliyorum.’’ Kafamı salladım. Buradaki dört kişi de olayı biliyordu zaten ki ben de bundan çekinecek değildim artık. ‘’Çok uzun sürmez ama.’’

‘’Bunu bilemezsin.’’ Dedim ona dönerek. ‘’Küçükken bana yaptıklarına rağmen Ece’yi sev diyebildiysen kendine de olana katlanmak zorundasın, dede.’’ Son kelimemi bastırarak söylediğimde onu kırdığımın farkındaydım. Ben de çok kırılmıştım. Onu affedeceğim zamanı biliyordum ben.

Koltuktan kalkıp merdivenlerden indiğimde sahanın tüm ışıklarını yaktım. ‘’Geliyor musun?’’ Toprak’a seslendiğimde çoktan gelmişti. Malzemeleri bana fırlattığında havada yakalayıp kaskı taktım. Diğer malzemeleri de ayarladığımızda kendi çizgilerimize geçmiştik. Ok atacaktık.

İkimizde üçer tane attığımızda ben hepsini atmış, Toprak birini dışarı atmıştı. ‘’Onu nasıl becerebildin?’’ Çoğu zaman benden daha iyi bile atıyordu. ‘’Gözümden kaçtı.’’ Güldüğümde ilerleyip okları çıkardım. Bunu birkaç kez daha tekrarladığımızda yukarıdaki sesler artmıştı haliyle. ‘’Seninki de burada.’’

‘’Gördüm.’’ Dedim yerime geçerken. ‘’Büyükbaba çağırmıştır. Son zamanlarda yakınlar.’’ Güldüğünde o da atmaya devam ediyordu. Toprak ileri yürüdüğünde ne yapacağını anlamak için yayı indirip onu izledim. ‘’Ne halt ediyorsun?’’

Merdivenden yukarı çıkıp sepetten bir şey aldığında anlayamadım. Koltuktakiler de bize döndüğünde merakla kalmıştım. Elmayı bana attığında havada yakalamıştım. ‘’Koy kafana.’’ En eğlendiğim kısımdaydık! ‘’Ay ben de bunu bekliyordum!’’

Karşısındaki ağaca geçip bedenimi yasladığımda müdahale etmemek için önce elmayı kafama sonrasında da ellerimi cebime koydum. ‘’Napıyorsunuz siz?’’

Araf dayanamayıp seslendiğinde ona döndüm. ‘’Her zaman yaptığımız şey, ona güveniyorum merak etme!’’

Gözümü kırpmadan Toprak’a döndüm. ‘’Comme vous êtes difficiles les hommes! (Siz erkekler ne kadar zorsunuz!)’’ Fransızca konuştuğumda Toprak hemen gülmüştü. ‘’Nous ne sommes pas difficles, votre fiance est difficile. (Biz zor değiliz, nişanlın zor.)’’

Ona göz devirdiğimde atmasını bekledim. Kafamın üstündeki elmayı hedef aldığında bunu başarmıştı. ‘’Si tu ne peux pas faire ça, c'était dur pour toi aussi. (Eğer bunu yapamasaydın, senin için de zor olacaktı.)’’ Güldüğümde ondan uzaklaşıp sepetten bir elma da ben aldım.

‘’Attrapez! (Yakala!)’’ Elmayı ona fırlattığımda uzun zamandır konuşmuyor olmak değişik hissettirmişti. Güzel konuşuyordum, bunu anlamıştım. ‘’S'il m'arrive quelque chose, j'en parlerai à votre fiancé! (Bana bir şey olursa, nişanlına soracağım!)’’ Yalandan kızdığında gülmeme engel olamadım. Birbirimizi en iyi anlayan yine bizdik. Yerine geçtiğinde yayı ve oku elime aldım. ‘’Sakat sakat iş yapmasanız mı gece gece?’’

Büyükbaba seslendiğinde ona kulak vermedim. Elmayı hedef aldığımda hiç düşünmeden oku attım. Ok elmanın tam ortasından ağaca girdiğinde kendimi tebrik ettim. ‘’Bon sang! Je vais toujours très bien! (Kahretsin! Hala çok iyiyim!)’’

‘’Notre fille est aussi très modeste! (Kızımız da çok mütevazidir!)’’ Güldüğümde o yukarı çıkarken ışıkları kapatıp ben de çıktım.

‘’Size doyum olmaz, beyler. Ben gideyim artık.’’ Telefonumu ve çantamı alarak sahanın kapısından içeriye geçtim. Benden sonra biri daha çıktığında adımlarım durdu. ‘’Bekle bakalım.’’

Ona doğru döndüğümde gülümsedim. ‘’Bir şey mi oldu?’’

‘’Ne konuşuyordunuz?’’ Gözlerine bana dikti. ‘’Nişanlından bahsettin, biliyorum.’’

Güldüğümde elbette söylemek istedim. ‘’Sana karşı da hep konuşmak istemişimdir.’’

‘’Söyle.’’ Dedi kolunu omzuma atarken. Arabaya kadar yürüdüğümüzde konuşmadım. ‘’İstediğinde dökülüyor ama kelimeler ağzından.’’

‘’Bana hiç Almanca konuşmadın, ben de duymadım.’’ Bu konuyu es geçtiğimde bedenimi arabaya yaslayıp gözlerine baktım. O an başka bir şey söyleyecektim ama ağzımdan farklı bir cümle çıkmıştı. ‘’J’aimerais te dire que je t’aime, mais ses mots ne suffisent pas pour te dire que je t’aime, cherie. (Seni sevdiğimi söylemek isterdim ama seni sevdiğimi söylememe kelimelerim yetmez, sevgilim.)’’

Uzun cümleyi bir o kadar da hızlı söylediğimde aklının bulanması mümkündü. ‘’Anlamazlığı mı oynuyoruz?’’

Gülerek kafamı salladım. ‘’Du machst mich verrückt, kleines Mädchen. (Beni delirtiyorsun, küçük kız.)’’ Dediğini anlamadığımdan kaşlarımı çattım. Ama öyle güzel bir aksanı vardı ki saatlerce konuşsa, anlamasam bile dinlerdim. O dereceydi. ‘’Mir gefällt, dass du es nicht verstehst. (Anlamaman hoşuma gitti.)’’

‘’Ama bu haksızlık!’’ Sızlandığımda omzuna vurdum.

‘’Das werde ich auch beim nächsten Sex sagen, Das Gefällt mir. (Bundan sonraki sevişmelerimizde de böyle konuşacağım, bu da hoşuma gitti.)’’ İçindeki seks kelimesinden sonra hemen etrafa baktığımda sinirle ona döndüm. ‘’Herkesin içinde de desene böyle şeyler!’’2

‘’Ne dediğimi anladın mı?’’ Diye sordu. Anlamamıştım ama niyetin iyi olmadığı kesindi. ‘’Anlamadım.’’

‘’İyi.’’ Sırıttığında hala sinirimi bozduğu için göğsüne vurdum. Olabildiğince kısık sesle konuştum. ‘’Bak bakalım evlenene kadar seni yatağıma alacak mıyım?’’ Gülmesi arttığında bu hoşuma gitse de somurtuyordum. Yanıma yaklaştığında artık gülmüyordu. ‘’Ben yapamam hadi neyse de sen yapabilecek misin, bensiz?’’

Yutkundum. Hayırdı.

‘’Neden yapamazmışım?’’ İyice eğildiğinde nefesini boynumda hissettim. İyi ki arabamın yönü kapıya bakmıyordu. ‘’Şu an bile benden ayrı yatacağın için evde kalmak istemiyorsun, bana kendini anlattırma.’’ Dudağını boynuma bastırdığında gözlerimi kapattım.

‘’Tu sais que tu dois venir. (Gelmen gerektiğini biliyorsun.)’’

‘’Ne söyledin yine?’’ Güldüğümde kafasını gömdüğü boynumdan çekmişti. ‘’Sen daha iyi bilirsin, sevgilim.’’ Uzanıp çenesini öptüğümde geri çekildim. ‘’Şimdi gitmeliyim.’’

Arabaya binip onu öylece bıraktığımda eve girmeden torpidodaki künyeyi aldım. Odaya koyup aşağıya indiğimde annemlerle oturup gece sohbeti döndürmüştük. Annem her ne kadar mutlu olsa da bu evde yalnız kalacağı için üzülüyordum.

Esneyerek odama çıktığımda kapının önünde bekleyen Araf’ı görmeyi elbette beklemiyordum! Merdivenlere baktığımda kimsenin olmadığını görerek rahatladım. Kolundan tutup odaya soktuğumda hemen kilitledim. ‘’Yürek mi yedin sen?’’

O ise beni hiç dinlemeden dudaklarımızı birleştirdiğinde sırtım kapıyla buluştu. Avucumu boynuna yasladığımda karşılık verdim. Beni nefes nefese bırakıp dudaklarımızı ayırdığında konuştu. ‘’Je sais que je devrais venir. (Gelmem gerektiğini biliyorum.)’’

Birden bunu söyleyip benden uzaklaştığında saatini çıkarıp çekmeceye bıraktı. ‘’Sen nerden anladın?’’ Yatağa oturup gömleğinin düğmelerini açtığında şaşkınlığım devam ediyordu. ‘’Kıyafetlerim duruyor mu?’’ Kafamı salladığımda giyinme odasına gitti. Ben onun evinde bu kadar rahat değildim!

Beyefendi bir de üstünü değiştirip geldiğinde alayla güldüm. ‘’Üyelerine şu halini atsam ne derler acaba?’’

‘’Aklından bile geçirme!’’ Hemen sinirlendiğinde gülerek masaya ilerledim. Bıraktığım kutuyu alarak yanına ilerledim. Dizlerimin üstüne oturarak karşısına geçtiğimde kutuyu açıp ona gösterdim. ‘’Bu nedir?’’ Eline aldığında künyeyi aldı. ‘’Yüzük yerine bunu tak, emin ol benim için bu daha değerli.’’

‘’Tak bakalım.’’ Dedi kutuyu uzatırken. Kadife yatağından aldığımda boynuna geçirdim. Klipsli olmadığından rahatça takabilirdi. ‘’Ben bir ömür yüzüğünü takarken, sen de bir ömür beni boynunda taşı.’’ Geri çekilmeden minikçe öptüğümde gülümsedim.

‘’Benim aklımı aldığının farkındasın değil mi?’’ Her şekilde evet.

Bedenine sarılıp kafamı göğsüne yasladığımda kalp atışlarını dinledim. Dinlediğim müzikler bir hiçti.

*********

Evin içinde herkes deli danalar gibi koşturduğunda esneyerek merdivenlerden indim. ‘’Hanımefendi sonunda uyanabildiniz!’’

Eyvallah dercesine kafamı salladığımda sofraya ilerledim. ‘’Tuanalar geldi mi?’’

‘’Yoldaymış. Kızımız kış uykusunda olduğundan ulaşamıyor kimse sana.’’ Gece Araf ile uyuduğumdan kapım kilitliydi ve gelen herkesi göndermiştim. O gittiğinde biraz daha uyumak isterken saatler olmuştu. Birkaç bir şey atıştırdığımda kuaförler gelene kadar duşa girmiştim. Rahat çıkaracağım şeyler giydiğimde aşağıya tekrar indim. ‘’Anne bir sakin mi olsan?’’

Salondaki tüm oturma düzenini ve görselleri değiştirtiyordu. ‘’Sanırsın beni isteyecekler!’’

Mantıklı dercesine baktım. ‘’Babamla konuşacağım bu konuyu.’’ Babam demişken aklıma büyükbaba gelmişti. Eğer düzgün bir hamle yapacaksa bugün yapmalıydı. Son şansıydı çünkü.

Tuana ve ardından kuaförler geldiğinde bıkkınlıkla kalkıp odaya çıktık. Sabırla beni hazırlamalarını beklediğimde telefondan bir şeyler izleyerek en azından uykumu açmaya çalıştım. ‘’Bu nasıl bir uyuklamak!’’ Tuana beni her seferinde korkuttuğunda uykum gerçekten açılıyordu. Bugün gerçekten çok uykum vardı. ‘’Hızlı gitsinler de birlikte uyuyalım.’’ Dedim ona sarılarak. ‘’Seninle uyumayı özledim.’’

‘’Öperim seni he.’’ Yanağımı öptüğünde gülümseyip önüme döndüm.

Akşam olmaya yaklaştığında elbisemi de giyip tamamen hazırlandım. Odada tek kaldığımda kapı çalmıştı. ‘’Gelin.’’

O yöne döndüğümde büyükbabayı gördüm. Tepki vermediğimde odayı kapatıp içeri gelmişti. ‘’Sayar!’’

Elindeki kutuyu gördüğümde bana uzatmıştı hemen. ‘’Bu senin için. Akşam verecektim ama bekleyemedim.’’ Nazikçe aldığımda konuştum. ‘’Bakalım ihtiyar kaç paraya kıymışsın.’’

Çok ince ve zarif bir bileklik çıktığında ortasında bir şey vardı. ‘’Ne var içinde?’’ Yaklaştırıp baktığımda büyükanne ile ikisinin ortasında olduğum bir fotoğraftı. ‘’Büyükbaba!’’ Gözlerim hemen dolduğunda büyükanneyi özlediğimi farkettim. Öldüğünde küçüktüm ama hatırlıyordum. Ona sarıldığımda tüm aramızı düzeltmiştim. ‘’Seni çok seviyorum, babacığım.’’

Ondan zaten bir hediye bekliyordum. Ama bu beklediğimin çok fazla üstündeydi. ‘’Tamam hadi, ağlatma şimdi beni.’’ Güldüğümde makyajımı bozmadan gözlerimin altına dokundum. ‘’Bunu bir affedilme olarak algılıyorum.’’ Kafamı salladığımda bilekliği taktım. Hiç çıkarmak istemiyordum bunu. Telefonumu alıp koluna girdiğimde konuştum. ‘’O zaman şu meşhur isteme fotoğrafının yenisini çekelim, aynı yerde.’’2

Gülerek odadan çıktığımızda aşağıya inmiştik. İçeri geçmeden Tuana’yı çağırdığımda aynı yerde büyükbabamla fotoğraf çekilmiştik. O da bizi Tuana ile çektiğinde aynı sahneler kafamda canlanmıştı. İçeri geçtiğimizde annemle teyzem dolu gözlerle bakıyordu, Ece de öyleydi. ‘’Anne.’’

Ona sarıldığımda ağladığını biliyordum. ‘’Ağlama, beni de ağlatacaksın.’’ Ondan çekildiğimde teyzeme sarıldım. ‘’Teyzeciğim.’’ O da ağladığında bugün bir an önce bitsin istedim. Halamla ve Sevil teyzeye de sarıldıktan sonra sıra Ece’ye gelmişti. Ne olursa olsun ona sarıldığımda kulağına konuşmadan durmadım. ‘’Seni affetmedim ama seni sevmeye devam edeceğim. Hayatımda hep kabuklu bir yara olarak kalacaksın.’’

Bunu biliyormuşçasına geri çekildiğimde yüzüme baktı. Onu ölsem affetmeyecektim.

‘’Ne zaman gelecek bunlar?’’ Büşra’nın sorusuyla gülüp gözlerimi tekrar sildim. O da ağlamamak için duruyordu. ‘’Gel buraya!’’ Onunla da sarıldığımda içeriye babamlar girmişti.5

‘’Babacığım!’’ Bana seslenmesiyle gülümseyerek yanına ilerledim. Yakışıklı olmuştu bugün. Duygulanacağını anladığımda geri çekilip eniştelerime ve Metin’e sarılalım. ‘’Bakalım enişte nasılmış?’’ Omzuna vurduğumda koluna girdim. ‘’Büyükbaba, Toprak geliyor değil mi?’’

Kafasını salladığında telefonuna uzanacakken zil çalmıştı. ‘’Geldi bile.’’

Kapı kapandığında içeri geldiğinde bana hemen sarılmıştı. ‘’Canım, bir ömür mutlu ol.’’

Ellerimi sırtına koyduğumda gülümsedim. ‘’Birlikte olacağız. Seninle büyüdüm oğlum ben!’’ Gülüştüğümüzde ağlamamak için verdiğim çaba olağandı. Hep beraber oturduğumuzda İzel teyzelerde gelmişti. İrem yoktu ama onlar vardı. Bu iyiydi en azından. Başar abi zaten bizdeydi. Biz tamamdık sanırım.

Etrafa baktığımda herkesten emin oldum.

Nihayetinde kapı çaldığında birden elim ayağıma dolaşmıştı. ‘’Ay geldiler!’’

‘’Ay geldiler mi?’’ Metin taklidimi yaptığında buna cevap vermeye vaktim olmamıştı. Hepimiz kapıya geçtiğimizde o soruyu tekrar sordum. ‘’Kapı açılırken para istiyor muyduk?’’ Herkes kıkırdadığında göz devirdim. ‘’Bedavaya gittiğime inanamıyorum!’’

Kapıyı açtığımda gözümü şenlendiren o manzarayı gördüm. Sanırım ilk defa beyaz gömlekle görüyordum. Hayır, ikinci. Evlilik teklifimde de beyaz giymişti. Elbisemin renginde peçete bile koymuştu! Bilerek sormuştu değil mi? ‘’Hoşgeldiniz.’’1

Şu an deli gibi kalp atışını dinlemek istiyordum!

‘’Hoşbulduk.’’ Dedi naif bir sesle. Bana bir çiçek uzattığında onu görmek bana yetmişti bile. ‘’Teşekkür ederim.’’ O içeri geçtiğinde gelenleri de tek tek selamlamıştık. Buğra bile bana çiçek aldığında gülümseyerek ona baktım. Onu gerçekten çok seviyordum. Bade de geldiğinde elimdeki çiçeklere rağmen ona da sarılmıştım. ‘’Canım, sen de hoşgeldin!’’

Yanağımdan öpüp kaçtığında arkasından gülümsedim. Ne kalabalık bir ailesi vardı lan!5

Cansel abla gelen herkesi bahçeye gönderdiğinde bizimkilerde geçmişti. Ben her yerim titreye titreye ilerlediğimde Araf’ın yanına oturdum. Kalbim yerinden çıkacaktı resmen. ‘’Sakin ol.’’ Dedi kısık bir sesle. O hiç heyecanlı değildi ama! ‘’Seni bilmem ama ben ilk defa evleniyorum!’’

Konu bir anda kendilerine döndüğünde biz es geçilmiştik. Babam bana bakarak ‘’Kızım hadi sen bir kahve yap.’’ dediğinde başımı sallayıp kalktığımda mutfağa ilerledim. ‘’Tuz koyacak mısın?’’ Tuana’ya döndüğümde hevesle kafamı salladım. ‘’Sadece tuz mu?’’

Bu konular tam benlikti.

Ben tek bir kahve yaptığımda öbür ocakta misafirler için yapılıyordu. Bardağın içine koymadığım bir ben kaldığımda durmuştum. ‘’Damat bugün tahtalıköye gitmezse iyi.’’ Kahveyi bardağa dökerken Büşra’ya konuştum. ‘’Gitmez gitmez, merak etme sen!’’1

Sabahtan akşama kadar viski içen bunu kana kana içerdi zaten!

Küçük tepsiyi alıp içeriye götürdüğümde önüne koydum. ‘’Zehir koymadın değil mi lan?’’ Gülümseyerek ona baktım. ‘’İç sadece.’’ Yanına oturduğumda zevkle onu izledim. Buğra ile göz göze geldiğimde telefonu açmasını söyledim. Bu anı kaydetmeliydim, kimse de kusura bakmasındı!

Nihayet kahve bardağını eline aldığında Buğra’nın çektiğinden emin olup ona geri döndüm. Bir yudum içtiğinde zorlukla yuttuğunu gördüm. ‘’Tekte iç, damat!’’ Babam konuştuğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. O ise herkesi şaşırttığında kaynar kahveyi shot atar gibi tekte içmişti. Ciğerleri şimdiden bitmiş olmalıydı. Bu ona birkaç yıl yeterdi.

Suyuna hiçbir şey yapmadığımda onu da korkarak içmişti. Birkaç dakika konuşmadığında derin bir nefes verip hepimize baktı. En son bana baktığında gülümsedi. Bu bakış seninle sonra görüşeceğiz bakışıydı. ‘’Elimden zehir olsa yerdin değil mi?’’

Kısık sesle sorduğumda usul usul kafasını salladı. ‘’Oğlumuz ne işle meşgul?’’ Teyzem olaya el attığında gülmemek için zor duruyordum. Yarı zamanlı kaçakçı, Alman mafya lideri, ne olduğu bilinmeyen bir masanın lideri, kocamın vasfı maşallah say say bitmezdi!2

Kübra teyze çekine çekine konuşmuştu. ‘’İş adamı.’’2

Hiçbirimiz inanmasak da onu kırmamak için destek olmuşlardı. Ona kıyamazdım!

Onlar bizim hakkımızda konuşurken Araf’a doğru kaydım. ‘’Bana bak, tepsiye çok para koyma he!’’ En çok parayı Ayaz koysundu. ‘’Neden?’’

‘’Çocuğumuzun rızkını mı vereceksin!’’ Onu uyardığımda gülmüştü. ‘’Sen alırken öyle demiyordun?’’ Dik dik baktım. ‘’Hayatım, o para da çocuğumuzun rızkı, senden çıkacak para da çocuğumuzun rızkı. Bırak Ayaz koysun nişanlısına!’’1

Tutumlu olmalıydık bu devirde.

Furkan dedenin öksürmesi ile sesler kesildiğinde onlara döndük. ‘’Sebebi ziyaretimiz belli, evlatlarımız birbirini görmüş, beğenmiş.’’

‘’O beni gördü yalnız.’’ Araya girdiğimde herkes gülmüştü. Ben görmemiştim. Beni sürekli gören oydu. Egomdan asla taviz veremezdim. Furkan dede bile güldüğünde onlar asıl sebebini anlamışlardı. ‘’Bize de onlara saygı duymak düşer.’’

‘’Allah’ın emri peygamberin kavliyle kızınız Sera’yı oğlumuz Kuzey’e istiyoruz.’’ Merakla büyükbabama ve babama döndüğümde ikisi de bize bakmıştı. ‘’Sen ne dersin güzel kızım?’’ Babam konuştuğunda Araf’a döndüm. ‘’Bir düşüneyim.’’

‘’Kız! Çok düşünme, valla üç milyonu geri alırım!’’ Gürkan amcaya güldüğümde yine herkes gülmüştü. ‘’Üç milyon mu?’’ Gülmeyen annem ve Kübra teyze konuştuğunda onları dinlemedim. ‘’İçli köfteler de yalan o zaman!’’ O ise rahatça konuştu. ‘’Pankek de yok o zaman!’’1

İşte benim kırmızı çizgimdi. Gürkan amcanın pankekleri her şeyimdi! Bazen kursa gönderiyordu ve kahvaltı ihtiyacımı gideriyordum! ‘’Tamam tamam!’’ Hemen oturuşumu düzelttiğimde babamlara döndüm. ‘’Rızam vardır.’’ E artık verin gitsin!

Büyükbabamda kısa bir öğüt verdiğinde en son verdiğini söyleyerek bizi onaylamışlardı. Araf’a bakıp gülümsediğimde o bana bakmasa da gülümsemişti. İnsanların içinde az gülümserdi. Onu ezberlemiştim. Kalkıp sadece büyüklerin elini öptüğümde Araf’ın bunu yaptığını görmemiştim. Sadece sarılmışlardı. Ve nedense diğerleri de bunu istememişti. Bunu garipsesem de sesimi çıkartmamıştım. Tekrardan yerimize geçtiğimizde hevesle beklemiştim.

Biz ayağa kalktığımızda Tuana’ya bakıp yanıma gelmesini istedim. Tepsiyle birlikte geldiğinde benim tektaşım ve Araf’a aldığım öylesine bir yüzük vardı. Buna rağmen içine ismimi yazdırdığında hala yüzüğün bir anlamı olmadığını söylemekle kalmıştım. İlişkimizin baş yapıtları; Furkan Yıldırım ve Sadık Sayar geldiğinde kurdeleyi ikisi kesecekti. Makas yoktu tabi. ‘’Makas kesmiyor, dede.’’

Tuana konuştuğunda gülmüştük. Araf sadece birazcık koyduğunda kafamı salladım. ‘’Buna da kesmez bu arada.’’ Buğraların olduğu kısma kaş göz yaptığında onlar gelmişti. En çoğunu tabii ki Ayaz eniştem koyduğunda nihayet makas ortaya çıkmıştı. İkisi de bir şeyler söyleyip kestiklerinde onlara sarılmıştık. Artık resmiydik ve ailelerimizin onayı vardı.

Geceye kadar herkes özüne döndüğünde ev çok güzeldi. İlk defa bu kadar kalabalık ve mutluyduk. Gitme vakitleri geldiğinde bizi onunla yalnız bırakmışlardı. Herkesi arabasına kadar yolcu ettiğimde bir tek o kalmıştı. Heyecandan zor konuşuyordum. ‘’Elbisemin rengini bilerek sordun?’’

Kafasını salladığında güldüm. ‘’Beyaz… Yakışıyormuş sana.’’

‘’Sen beyazsın, o bana yeter.’’ Rüzgardan uçuşan saçlarımı çektiğinde alnımdan öptü. ‘’Belki çok boktan bir herifim ama seninle olabilmek ve seni mutlu edebilmek için her şeyi yapacağım.’’ Gülümsemem hiç bozulmadığında ona sarıldım. Ellerini saçlarımda hissettiğimde yarımca geri çekilip yanağını öptüm. ‘’Beni sevdiğini bilmem bana yeterli.’’

Sözlü olmasına gerek yoktu. Artık bakışlarından bile anlıyordum.

‘’İçeri geç hadi, daha vaktimiz var.’’ Ondan uzaklaşıp kapıya ilerlediğimde arabaya anca binmişti. Bu sefer de ben onu beklediğimde gitmesiyle içeri geçtim. Aile arasında kritik yapıldığında birkaç saate onlar da dağılmıştı. Tuana ile odama çıktığımızda ikimizde duş alıp sabaha kadar sohbet etmiştik.

Herkesin en mutlu günü olmuştu birdenbire.

46.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Herkese merhabaaaa!

Bölümü geciktirdiğimin farkındayım ama bu hafta öyle yoğundu ki yani ne ara bitti onu bile anlamadım. Gündüzleri yoğunum diye gece yazarım dedim ama o kadar uykuluydum ki yazabilecek gücüm yoktuu. Nihayet bugün tüm işlerimi halledip full bölüm yazdım. Hatta 47'e başladım. Eğer yetişirse yarın gelir, yetişmezse haftasonu mutlaka gelir yani.

Bir de ben bu isteme sahnesini yazarken hiçbir akrabamın istemesine gitmediğimi farkettim. Garip ama gerçekten hiçbir isteme görmedim yani aşğaüxödnqjqj. O yüzden yazarken biraz zorlandım hani ne yapılır ne denir diye, Tuana'nın sahnesini üstü kapalı yazmıştım. Bunu daha detaylandırmam gerektiğinden gidip video bile izledim hani siz düşünün halimi!3

Neyseee çok uzatmadan bölümümüzü size emanet edip kaçıyorum, kendinize çook iyi bakın. Yorum yapmayı ve oy vermeyi de unutmayınn.

Bölüm : 28.11.2024 22:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...