52. Bölüm

48

Sara
ineffable3107

Bölümün şarkıları

Sufle - Lakin

Billie Eilish - tv

Billie Eilish - wildflower


6 Ay Sonra

Eylem Sayar’ın Ağzından

Yine uyuyamadığım bir gecenin sabahına uyandığımda ilacımı aldım. Güçsüz kollarımı ve bacaklarımı hareket ettirmekte zorlanıyordum. Canım yanıyordu. Engin’i uyandırmadan yataktan kalktığımda giyinme odasına girip üstümü değiştirdim. Yüzümü yıkamaktan bile acizdim aylardır. Adımlarım odanın dışına ulaştığında altı aydır bir kere çıkmadığım o merdivenlere tekrar baktım.

O odasına girilmesinden hoşlanmazdı. O istemedikçe onun katına çıkılmazdı.

Bu evden gittiği günden beri evde sessizlik hakimdi. Cansel’i de diğer kızları da kesin bir şekilde uyarıp o kata çıkılmasını yasaklamıştım. Temizlenmesini dahi istemiyordum. Onun dokunduğu gibi kalmalıydı.

Derin bir nefes verip merdivenden bakışlarımı çektiğimde yavaş adımlarım ile aşağıya ulaştım. Girişten çantamı alarak evden çıktım. ‘’Eylem Hanım.’’

‘’Gelmeyin.’’ Başımı eğdiğim yerden kaldırmadığımda yağan yağmura rağmen uzun zamandır kullanmadığım arabaya ilerledim. O benim kullanmamı istemezdi. Ben bir yere gideceksem bile işini bırakır, beni istediğim yere götürmek için eve tekrar gelirdi. Çantamı yan koltuğa bıraktığımda buz kesen arabayı çalıştırdım.

Mezarlığa ulaştığımda kabanıma iyice sarıldım. Kafamı kaldırdığımda olduğum yerde çakılı kalmıştım. Görmek istemediğim bir manzaraydı.

Kuzey buradaydı. Yeni gelmediği belliydi. Kızımın mezarının başında kafasını mermere dayamış öylece oturuyordu. İyi görünmüyordu. Cenaze töreninden sonra onu ilk defa görüyordum. Kübra ile telefonda konuştuğum kadar biliyordum. Aile evine de, eski evine de, yeni evine de hiçbir şekilde gitmediğini söylemişti.4

Onun olmadığı bir yere gitmek istememişti.

Akan bir gözyaşımı elimin tersiyle ittiğimde adımlarım ona ulaştı. ‘’Kuzey, oğlum.’’

Seslenişim bile onu etkilemediğinde öylece bakıyordu etrafa. Toprağın altında yatan benim kızımdı ama o daha çok ölmüş gibi görünüyordu.

Mezarlığın kenarına eğildiğimde ıslak demeden oturdum. Bir elimi koluna koyduğumda yüzüne eğildim. ‘’İyi misin?’’

Kafasını iki yana salladığında cebinden metal bir şişe çıkarıp bir şey içti. ‘’Bunu içmemden nefret ediyordu.’’

Sadece bunu söylemişti. Hiç iyi değildi. Acılarımıza kıyasla benden daha berbat gözüküyordu. ‘’Siz ediyor musunuz benden nefret?’’

Kelimeleri devrik devrik konuştuğunda ona acımıştım. ‘’Bence etmelisiniz.’’

Kafasını yan çevirip mezar taşına bakınca gülümsedi. Oysaki sadece ismi vardı. Kendini düzelttiğinde az önceki adamdan eser kalmamıştı. ‘’Gece yine geleceğim, bensiz uyuma.’’

Beni es geçtiğinde çöken sisin arkasından onu izledim. Kübra’nın anlattığından daha fazlaydı. Kötü demek ona az kalırdı.

Ben ise kızımla baş başa kalarak ona yaptıklarımı anlattım.

‘’Baban bana bir terapist ayarlamış, her gün gelip boş boş konuşuyor. Seni geri getirecekmiş gibi benim aklımla oynuyor. Oysa ki bunu istemiyorum.’’ Toprağı sevdiğimde gülümsedim. ‘’Tuana hamile. Yeniden teyze olacaksın.’’3

Burnumu çektim. ‘’Düğün gecesi söyleyecekmiş, herkesin içinde. Ben evden çıkmadığım için karnını görmemiştim. Geçen gün geldi. Cinsiyeti kızmış, adını Sera koymak istiyormuş. O kadar çok düşük tehlikesi atlatmış ki ben kör olmuşum resmen herkese karşı.’’

O gittikten sonra Sevil ile konuşmuştum. Bir aya kadar hastanede yatıp hareketsiz kaldığını anlatmıştı. Bebeği onun üzüntüsüne rağmen onu bırakmamıştı. Bu iyi bir şeydi.

‘’Ege büyüyor.’’ Yutkunduğumda canım yandı. ‘’Her geldiğinde onu uyutmak için seni anlatıyorum. Seni herkese anlatacağım güzel kızım. Sen bunu hak ediyorsun.’’

Ses gelmediğinde dayanamayıp hıçkırıklara boğulmuştum. ‘’Lütfen kalk Sera!’’

Dizlerime vurduğumda kafam toprağa düşmüştü. ‘’Seni çok özledim. Lütfen annene geri dön.’’ Hiç ağlamadığım kadar ağlamak istiyordum. ‘’Sera, ben ölüyorum. Canım çok yanıyor, Sera.’’

İçimde bir yerde ona dair umut vardı. Her gün, ama her gün kapıdan gelecek diye bekliyordum. Öldüğünü hissedemiyordum. İçim paramparçaydı ama bir gün gelir diye kendime kıymıyordum. Gecelerdir sadece onu görüyordum. Bana dediği tek şey ‘’Beni kurtar.’’ oluyordu.1

Eğer bunu yapabilseydim zaten o gece yanında gider önüne geçerdim.

***********

Kuzey Araf Yıldırım

En son ne zaman uyumuştum?

Ecmel ile uyumadığım her uyku bana haramdı.

Yine kendi halime küfredip mekana geldim. Üst kata çıkarak duş aldığımda kendimi iyi hissetmek istemiyordum. Ecmel’e giderken zaten dağınıktım. Benim her halimi gören bir tek oydu. Mutluyken, sinirliyken, belki üzgünken. Şimdi de dağınıktım.

Aynanın buğunu silerken elime takıldım. Onun istemediği yüzüğü takıyordum. Yüzük takmamın onda hiçbir anlam ifade etmediğini söylemişti. Bu o zamanlar işime gelmişti çünkü ben de istemiyordum. Ben zaten ona aittim. Aynadan kendime baktığımda boynumdaki kolyeye kaydı gözlerim.

Ona aitliğimin simgesiydi, ona göre.

Üstümü değiştirdiğimde aşağıya indim. Telefonumdan tekrar her yere göz attığımda bir ize rastlamadım. O ölmemişti, gitmişti. Onu götürmüşlerdi. Buna adım kadar emindim.5

‘’Napıyorsun?’’ Buğra’nın sorusuyla ilgilenmediğimde kafamı kaldırmadım. ‘’Hala mı be oğlum?’’

Bana böyle söylüyordu ama her akşam kendisinin bile acı çektiğini görebiliyordum. Onun yokluğundan dolayı sürekli etrafına bakıyordu.

‘’Bakmadığımız yerler olabilir, ülkeler, şehirler olabilir.’’

‘’Kuzey! Hadi biz neyse amına koyayım, sen o morga girmedin mi lan! Sen görmedin mi onu?’’ Bana bağırması sikimde bile değildi. Ona kızacak bir vaktim yoktu.

Evet, o morga girmiştim. Ve evet, o morgdan çıkmadan kendi ruhumu onunla bırakmıştım. Bedenen ayaktaydım. Bu da çok sürmeyecekti. Bunu yapanı bulduktan sonra onun yanına gidecektim. Ardında kalacakların önemi yoktu. Beni ardında bırakan kişi bana yeterdi zaten.

Hesaplamıştım, 192 geceydi. 192 gecedir yoktu. Ve ben 192 gecedir uykusuzdum.

Gittiği ilk üç ay hafızamda bile yoktu. Onu aramaktan bir an bile vazgeçmesem de içten içe ölümünü kabulleniyor, yasımı tutuyordum.

Ona verdiğim söz olmasa o gece hastanede vururdum kendimi. Bencil olduğunu öne vurup birbirimize bir şey olduğu takdirde bunu yapanı bulmadan birbirimize gitmeyecektik. Vurulduğunda da aynısı olmuştu. Onu yapanı bulana kadar hastaneye ayağımı dahi basmamıştım. Ona giderken kendime engel olamıyordum.

O vardı, o benimdi. O bana aitti.

Dedemin bana, ona yardım etmemi söylediği ilk gün. Küçüktük. Sandaletini bağladığım küçük kız. Hiç bilmezdim. O an sanki elim refleks olarak gitmişti. Bunları düşünmek benim ölmememe sebep oluyordu. Onu düşünmediğim bir an olsa kafayı yerdim.

Bu olay aylar sonra duyulduğunda üyelerden ikisi daha gelmişti. Amanda ve Leo.

Amanda zeki bir kadındı, Leo ise askeri güce sahipti.

‘’Ne zamandır eve gitmiyorsun?’’

‘’Sence ne zamandır Buğra?’’ Sinirle ona döndüm. ‘’O siktiğimin evine onsuz gidebilir miyim ben? O olmadıkça ben o sikik yatağa yatar mıyım?’’

Yerimden kalktığımda dışarı çıkıp arabaya bindim. Gidecek bir yerim kalmamıştı artık.

***********

O sırada Araf’ın diğer telefonuna bir mesaj düştü. Berlin de bulunan bir hastaneden.


***********

Önümde bir silah, bir viski bardağı duruyordu. Gecenin bir yarısı, artık iyi hissedemiyordum. Mekandan çıkıp arabayı ıssız bir yerde durdurduktan sonra gözlerimi kapatmayı denedim. Olmadı. Gözüm kapandığı an onun yüzünü görüyordum.

Onun bana bu kadar acı vereceğini hiç düşünmemiştim.

Karşımdaki koltuğa biri oturduğunda kafamı kaldırmadım. Gerek yoktu. ‘’Evlat.’’

Dedemin hiç eskimeyen lafıydı. ‘’Nedir bu halin?’’

Bunu herkesin sorması büyük bir saçmalıktı. Siktiğimin düğününde karımı kaybetmiştim. Eğer bunu bilseydim, ne o düğünü yapardım ne de onu yanımdan ayırırdım. Sadık Sayar beni çağırmasaydı onunla gidecektim. Bana bir şey söyleyeceğini söyleyip yanına çağırdığında iki dakikalığına yanımdan kaybolmuştu. Çok geçmemişti. Bir silah duyuldu alanda. Tek bir kişinin ismini bağırdım. Ecmel.

‘’Madem bu kadar kötüsün, neden ölmüyorsun?’’ Kafamı ellerimin arasından çekip alaycı bir tavırla ona baktım. ‘’Sen öldün mü?’’ Sorumdan sonra gerildiğini hissetmiştim.

‘’Ecelimin geldiği mi var be oğlum!’’ Adeta yakınıyordu. Aklına bir şey geldiğinde gözlerini kaçırdı. Ne olduğunu gayet iyi biliyordum.

Ona acımadım. Beni bu boktan hayata sürüklerken o da bana acımamıştı. Beni o kadar kendine benzetmişti ki aynı kaderi yaşıyorduk. ‘’Babaannemi ve karnındaki çocuğu öldürenleri buldun mu?’’ Doğrudan ona bakıyordum. ‘’Onu öldürenleri bulamadığından ölmüyorsun, yaşadığın her dakika, nefes aldığın her saniye acı çekiyorsun.’’

Bardağıma uzandıktan sonra onu bitirip silahı belime geri yerleştirdim. ‘’Keşke beni bu kadar kendine benzetmeseydin.’’ Yanından kalktığımda arkama bile bakmadım. Gideceğim tek bir yer vardı artık.

************

Kuzey Araf Yıldırım, bilmese de gerçekten dedesine benziyordu. O sadece karısının gittiğini sanıyordu, yanılıyordu. Gitmeden karnında büyüyen parçadan habersizdi.1


************

‘’Ecmel Yıldırım.’’

‘’Benim güzel karım.’’ Her zamanki yerime oturduğumda kafamı mermere yasladım. 192 gecedir buraya gelip onunla konuşuyordum. ‘’Bugün de bulamadım seni, affet.’’

‘’8 gün.’’ Dedim söz verircesine. ‘’8 gün daha sana ulaşamazsam, yanına geleceğim.’’

‘’Sensiz olmuyor be kızım.’’ Kabanımın cebinde sürekli yenilediğim viskiyi elime aldım. ‘’Vallahi olmuyor. Yaşayan bir ölü gibiyim.’’

Sadece mekana ve şirkete gidiyordum. ‘’Ev yok.’’

‘’Sen yoksan ev de yok.’’

‘’Ev yok, Ecmel yok.’’ Kendimi deli etmeyi başardığımda bir cevap bekledim. Yoktu. Neden yoktu? Ecmel beni cevapsız bırakmazdı. Ben Ecmel’i özlemiştim. ‘’Ben ölmeliydim.’’

Yine adını sayıklamaya başladığımda gözlerim açık kalmıyordu. Kapansa onu görüyordum. Gözlerimi tekrar açtığımda yine onu gördüm. ‘’Gelme artık, dayanamıyorum.’’

Onu görüyordum, benimle konuşmasa da yanıma geliyordu. ‘’Araf.’’

Sesini mi unutmuştum ben?

‘’Git.’’ Buna rağmen gitmediğinde o aptal gülümsemesini dudaklarına yerleştirdi. ‘’Kavuşacağız sevgilim, merak etme.’’ Alayla güldüm. ‘’Siktir git!’’ Sesimi yükseltmeme rağmen kafam kalkmıyordu. ‘’Bundan nefret ediyorum.’’

Yağmurdan ıslanmıştı toprağı. O soğuğu severdi. Yeni evimiz dediği yere bile yüzlerce şey almıştı. O zamanlar ondan gizli ben de alıyordum. Çoğu zaman istediği şeyleri bulamadığında ben alacağım için bana söylemiyordu. Onu öylesine ezberlemiştim ki bu canımı yakıyordu.

Telefon çaldığında açmadım. Kimsenin aramasını istemiyordum. Ama çalan benim telefonum değildi. Ceketimin iç cebinden çıkardığımda yabancı bir numaraydı. Bu telefon neden çalıyordu?

************

Provadan çıktığım bir vakitte Araf’ın yanına gitmek için şirkete sürdüm. Aşırı derecede yorgundum ama onu görmeye değerdi. Ayrıca o bana yemek yapardı, benimle ilgilenirdi.

Şirkete geldiğimde asansöre binip yukarı çıktım. Odasına ilerlediğimde ondan başka kimse yoktu. ‘’Ben geldim!’’

Beni görüp o güzel gülüşünü bana sunduğunda dünyam aydınlandı. ‘’Hoşgeldin canımın içi.’’ Masadan uzaklaşıp kolunu kaldırdığında ona doğru koştum adeta. ‘’Seni çok özledim!’’ Sıkıca sarıldığımda çok kez yanağını ve boynunu öptüm. ‘’Gittin yine oraya buraya!’’

Yalancı bir sinirle konuştuğumda güldü. İş için bir yerlere gitmişti ve koca iki gün ondan ayrıydım. ‘’Gittin demişken,’’ Çekmeceye uzandığında bana bir hediye kutusu uzatmıştı. ‘’Sen böyle bana hediyeler alırsan yandık he!’’

Bunu dememe rağmen kutuyu açtığımda parlak bir küpe seti görmüştüm. ‘’Ya!’’

Kulağımın sadece bir tanesi değil kıkırdağım bile delikti. Görüntüsü hoşuma gidiyordu. ‘’Benim aşkım!’’ Dedim kollarımı tekrar ona dolarken. Sonra onu orada bırakıp karşısına oturduğumda telefonumun kamerası yardımıyla kulağımdaki küpeleri çıkartıp onun aldıklarını taktım. ‘’Bu gidişle her yerim senin aldığın şeylerle dolacak!’’

Kolyesi, yüzüğü, daha saymaya üşendiğim hediyeleri. ‘’Bileklik kaldı değil mi?’’

Güldüğümde kafamı iki yana salladım. ‘’Ölçüsünü almalıyım bir ara, gerçi bileklerin ince ama. Aklımda kalmalı.’’

‘’Kalsın sevgilim.’’ Tekrar yanına gittiğimde tüm küpeleri takmıştım. ‘’Şimdi benim aklımda çok güzel bir fikir var.’’ Masaya oturduğumda ellerini belime dolayıp bana baktı. ‘’Neymiş senin fikrin?’’ Dayanamayıp beni öptüğünde özlediğini anladım. Gülerek kafamı geriye attığımda boynuma kadar öpücüklerine boğulmuştum. ‘’Aşkım, dur ama!’’

Masanın üstündeki ellerimin üstüne kendi elini koyduğunda yüzüme eğildi. ‘’Dinliyorum.’’

Ona yaklaştığımda gülümsedim. ‘’Diyorum ki,’’ dudağını minikçe öptüm ‘’sen bana evde yemek mi yapsan?’’ Tekrar öptüğümde kısa sürdürmedim. ‘’Çünkü yorgunum, aynı zamanda da seni görmek istiyorum.’’ Güldüğünde ben de güldüm. ‘’İkisini aynı anda yapamıyor musun?’’

Kafamı iki yana salladım. ‘’Bana kalsa ben sadece ikincisini istiyorum!’’

‘’Hm.’’ Dudaklarımızı yeniden birleştirdiğinde nefesim hemen tükenmişti.

‘’Yürü bakalım, küçük hanım.’’ Beni kaldırıp elimi tuttuğunda çantamı alıp peşinden pıtı pıtı ilerledim. ‘’Kocam bana yemek yapacak!’’

Bugüne bugün nişanlıydık. ‘’Her yerde söyleme şunu.’’

‘’Hangisini kocam?’’ Asansörde sadece biz vardık. Güldüğünde önüne döndü. ‘’İkisini de.’’ Uzanıp yanağını öptüm.

Onun evine geldiğimizde duş almamı beklememişti. Islak saçlarımla çıktığımda kızacağını biliyordum. Salonu geçip mutfağa girmemle konuşması bir olmuştu. ‘’Bana bak bakayım sen!’’

Kapının köşesinden gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. ‘’Hasta mı olmak istiyorsun sen?’’ Bıkkınlıkla yanıma ulaştığında gülümsemeye devam ettim. ‘’Kendine de kızdırmıyor!’’ Elimden tutup zorla yukarı çıkardığında benim için yaptırdığı makyaj masasına oturtmuştu. ‘’Hele bir kalk, o bacaklarını kırarım!’’

‘’Herkes neden bacaklarımı kırmak istiyor?’’ Arkasından seslendiğimde hiç oralı olmadı. Saçlarım için kullandığım şeylerin hepsini getirdiğinde kurutmayı fişe taktı. Kollarımı göğsümde bağlayıp onu beklemiştim. Aslında amacım buydu.

Telefonu çaldığında kurutmayı kapatıp o yöne gitmişti. Ama kendi telefonu değildi. Başka bir telefondan Almanca konuşmuştu. Kapatıp yanıma geldiğinde aynadan bakıp sordum. ‘’Başka telefonun mu vardı?’’

Saçlarımı tararken kaşlarını kaldırdı. ‘’Sen de yok mu numaram?’’

‘’Bir tane var.’’ O herkeste vardı. ‘’Bunu bilmiyorum, neden?’’

‘’Söyledim sanıyordum. Yabancı numaralar için.’’ Kafamı salladığımda söylediği numarayı ezberlemiştim. Lazım olmayacaktı ama bilmek istiyordum. Onun hakkında her şeyi bilmek istiyordum.

****************

Numara çaldığında açmamıştım. Kimdi? Bu saatte?

O anlık açmam gerektiğini hissettim. Sadece kulağıma yasladığımda gelecek cevabı bekledim. Konuşmaya dilim varmıyordu. ‘’Alo?’’

Bir kadın sesi geldiğinde derince nefesimi verdim. ‘’Ne istiyorsun?’’

‘’Kuzey Araf Yıldırım, görüştüğüm kişi sizsiniz değil mi?’’ Bunu beklememiştim. Ona cevap verecekken arkadan bir ses duyuldu. Aylardır duymak istediğim sesti belki de. Uğruna öleceğim sesti. ‘’Kuzey!’’

Sesli konuşmasına rağmen o ince sesini duyduğumda olduğum yerden kalktım. ‘’Kuzey, benim. Ecmel, Sera, her neysem! Ama yaşıyorum!’’

Nefes nefese konuştuğunu anladım. Oydu. ‘’Ecmel.’’

Sesimi ilk defa böyle duydum. Savunmasızdı. Neden Kuzeydi? Neden Araf değildi? ‘’Beni almaya gel. Yalvarırım gelip beni al!’’1

Hızla yerimden kalktığımda arabaya gittim. ‘’Merhaba.’’

Az önceki kadının sesi geldi. Bu sesi de tanıyordum ama hatırlamıyordum kim olduğunu. ‘’Kuzey, ben Beste.’’3

Siktirdi.

Buğra’nın eski sevgilisi.

‘’Beste?’’

‘’Bir kız var yanımda. Karın olduğunu iddia ediyor, elinde bir defter var. Sanırım hafızasını kaybetmiş ama defterde her şey yazıyor diyor. Bu numarayı da defterden bulduk.’’3

Hafızasını mı kaybetmiş? Yutkunduğumda sessiz kalmıştım.

‘’Beste, onu koruyabilir misin?’’ Arabayı çalıştırıp mekana gidecektim. ‘’Gerçekten karım o, lütfen onu koru. Ben ne yapıp edip geleceğim hemen.’’ sesim titriyordu resmen. ‘’Evimi biliyorsunuz.’’

Telefonu kapattığımızda ne yapacağımı bilmiyordum. Yaşıyordu. Aptal kız yaşıyordu! Direksiyonu sıktığımı farketmediğimde elimi çekip Buğra’yı aradım. ‘’Gece gece noluyor?’’

‘’Bizimkileri topla, mekana getir. Çocuklara da söyle uçağı hazırlasınlar.’’

Konum belliydi.

Hayatımı mahveden o yer, artık karımı da almıştı.

Almanya.

***********

Mekana geldiğinde telaşından arabayı bile ortada bırakmıştı. Az önce yaşananlar gerçek miydi? Ecmel gerçekten Araf’ı aramış mıydı?3

‘’Noluyoruz?’’ Diye sordu Irına. Onun soracağı kişi Daviddi. ‘’Bu altı ay boyunca hiç Almanya’ya bakmadınız mı lan siz?’’

‘’Ne Almanya ne alaka?’’ Sid sorduğunda hiçbirine iyi gelmeyen yerden bahsetmişlerdi. ‘’Ecmel yaşıyor.’’

Tükenmiş sesi çıktığında hepsi mal olmuş gibi bakıyordu. Buğra ayaklandığında karşısına geçti. ‘’Gene mi hayal görüyorsun lan sen?’’

İlk defa ona karşı gelmedi. ‘’Yaşıyor, dedim Buğra. Beni aradı.’’ Yüzünü ona çevirdi. ‘’Hem de Beste’nin telefonundan.’’

‘’Hangi Beste? Buğra’nın Beste?’’ Kafasını salladı. Buğra konuşmadığında tekrar söyledi. ‘’Uçağı hazırlattın mı?’’

‘’Almanya’ya mı dönüyoruz?’’ Sid sorduğunda Buğra atlamıştı hemen. ‘’Saçmalama!’’ Onu görmeye dayanabilecek miydi?

‘’Karımı almaya gidiyoruz!’’ Dönüş Almanya değildi, dönüş Ecmeldi.

Mekandan hızla çıktığında bu havaya rağmen gidecekti.

İçindeki umut bugün tamamen yeşermişti. Tuzak mıydı? Pekala olabilirdi. Bundan sonrasını kim engellerdi?

Sadece havaalanına geldiğinde hiç kimseye söylenmesini istemedi. Kendi uçağına gittiğinde arkasından gelenleri yeni farketti.

‘’Sera, bizden biri.’’ Sylvia duygulu konuştuğunda uçağa ilerledi.

‘’Sadece senin karın değil, bizim kız kardeşimiz.’’ Dedi Irına.

‘’O yaşıyorsa, bizde yaşamaya devam ederiz.’’ Dedi Sid.

Leo ve Amanda bilmedikleri halde geldiklerinde hepsinin desteği ayrıydı.

En son Buğra geldiğinde beklemediği şeyler olduğu kesindi. ‘’Madem kardeşim yaşıyor, gider alırız.’’ Bunu hiçbiri beklemiyordu. Çünkü arada Beste vardı.

Kimdi Beste?

Buğra’nın düşmanları tarafından vurulan sevdiği kadındı. Yaşadığından beri ondan uzak durmaya söz vermişti. Bunu ona değil, babasına vermişti.

Almanya da yaşıyordu. Hala oradaydı. Üçü aynı okuldalardı. Bebekliğinden beri oradaydı Beste. Annesi ölünce babasıyla Almanya’ya taşınmışlardı. Tüm hayatı orasıydı artık. Ya da hayatı Buğraydı.

‘’En hızlı kaç saate gidebilirsin?’’

‘’Normalde bir saatte bile götürürüm Kuzey bey, ama hava şartlarından dolayı uyarı veriliyor her yerde.’’ Sinirle koltuğa vurduğunda cama baktı. ‘’Sikeyim böyle işi.’’

O sırada altı aydır açılmayan o konu açıldı. ‘’Ecmel, yani Sera.’’ Dedi Amanda çekingen bir sesle. ‘’Nasıl birisi?’’

‘’Tanıdığım en iyi kız.’’ Dedi David. Buna şaşırmıştı çünkü David az konuşurdu. Çoğu zaman herkesi öldürecek gibi bile bakardı. İnsanlara ayrı bir nefreti vardı içten içe. Babasından kalan bir tramvaydı haliyle.

‘’Bir daha arayamaz mısın?’’ Diye sordu Sylvia. Hepsi emin olmak istiyordu belki de. Buğra’ya baktığında önce ondan izin aldı. Aradığı kişi ona aitti çünkü. Usulca kafasını salladığında ondan önce kendisi aradı. Telefonu açtığında ikisi de konuşmadı. ‘’Buğra.’’

Hoparlöre alıp masaya bıraktı. ‘’Sera yanında mı?’’

‘’Evet. Adamları siz mi gönderdiniz?’’ Araf’a baktığında kafasını salladı. Onu kapattıktan sonra dedesinin en yakın adamlarını gönderip evin çevresini kuşatmıştı. ‘’Evet. Konuşabilir mi peki yani, Sera?’’

‘’Benimle de konuşmuyor, Buğra. Kuzey’i bekliyor sadece.’’ Araf yutkunduğunda cama geri döndü. Kapı kapanma sesi geldiğinde odadan çıktığını anladı. ‘’Kuzey, beni duyuyorsan bir an önce burada olmalısın. Kız gerçekten iyi görünmüyor. Tek sayıkladığı isim Araf.’’6

Araf diyordu.

‘’Gelmeye çalışıyoruz.’’

Buğra artık dayanamayıp telefonu kapattığında kimse sorgulamamıştı. Çok bile dayanmıştı aslında. Hoparlörden ses geldiğinde uçağın havalanacağı yönündeydi.

Araf hala uykusuzdu. Ecmel’e gidiyor olmak onu dizginleyecek miydi?

48.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayın.

Ecmel yaşadığı bilinsin istiyor.

Normalde atmayacaktım ama bu bölümün bazı kısımları zaten hazırdı. Tiktokta attığım editlerde buradan başlıyordu zaten. Demem o ki, istediğiniz sahnelere geliyoruzz.

Kısa kesmiş olabilirim ama bir diğer bölümümüz yine aynı uzunlukta kalacakk. Eylem'i ağlayarak yazdım, en çok ona üzülüyorum.

Bu ve bundan sonraki bölümde flashbellek ile ilerleteceğim bazı kısımları, çünkü çok detayına inilmeyecek sahneler olacağından, bu kadarrrr.

Size bayılıyorumm, muhtemelen haftaiçi görüşürüzzz🫶🏻

Bölüm : 30.11.2024 00:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...