Beste bana sarıldığında ellerimi sırtına koydum. ‘’Seni tanımak güzeldi, Sera.’’
‘’Seni de öyle.’’ Gülümsedim. O gelecek miydi, bilmiyordum. ‘’Eğer bir gün yine karşılaşırsak, benimle kalmanı çok isterim.’’
Elini yanağıma koyduğunda bu sefer geri çekilmedim. ‘’Mutlaka karşılaşacağız, canım. Kendine çok iyi bak.’’
‘’Sen de.’’ Ondan çekilirken arkamda sadece iki kişi kalmıştı. Kuzey ve Buğra. Kuzey’in yanına ilerledim. Sanırım diğerlerinin ayrı kalmaya ihtiyaçları vardı. Yüzümü incelediğinde parmağını tuttum. ‘’Hemen mi döneceğiz?’’
‘’Onları da tanımıyorum. Karşılarına geçince ne diyeceğim?’’ Usulca kafasını salladı. ‘’Seni bir eve götürmemi ister misin?’’
‘’Burada bir evin mi var?’’ Beni onayladığında şaşırmıştım. ‘’Senin evinse gidelim.’’
‘’Bizim evimiz, Ecmel. Senin diye bir şey yok.’’ Önümden ilerleyip kapımı açtığında binmiştim. Arabaya binene kadar onu incelediğimde eski ilişkimizi deli gibi merak etmiştim. Nasıldık?
Buğra ve Beste kapının önünde konuştuklarında onları beklememiştik. Araba hareket ettiğinde onunla tek olmak garip hissettirmişti. ‘’Yolumuz uzun mu?’’
‘’Evet.’’ Ardından bana döndü. ‘’Yorgun musun? Uyuyabilirsin yani koltuğu-‘’
‘’Dizine yatsam?’’ O kadar çok çekinmiştim ki ondan. Ama bir o kadar da yakın olmak istiyordum. ‘’Arabayı kullanabilir misin?’’ Yutkunuşunu izledikten sonra önüne döndü. Kendi koltuğunu biraz daha geriye çektikten sonra tek eliyle kullanmaya devam etti. ‘’Gel.’’
Kafamı dizine koyduğumda sadece gözlerimi kapattım. Onu hatırlamıyordum belki ama onun yanındayken güvendeydim. Buna emindim. Bir diğer elini yanağıma koyduğunda geri çekmedim. Ben hatırlamıyordum ama onun karısına ihtiyacı vardı. En azından bunu sağlayabilirdim. Her ne kadar ondan korksam da.
‘’Rüyalarıma giriyordun.’’ diye mırıldandım. ‘’Seni unuttum fakat hiç görmediğim bir gün olmadı. Hep seni gördüm.’’ Onunla bağım bu kadar güçlü müydü, bilmiyordum. Ama bunlar doğruydu. ‘’Sadece sen olduğunu bilmiyordum, artık öğrendim.’’
Kafamı çevirdiğimde yüzüne baktım. ‘’Bilmiyorum, sadece görüyordum işte. Hatırlayacak kadar hafızam yok.’’
Yalandı. Onu her görüşümde bir mezarlığın başında otururken görüyordum. Ecmel Sera Yıldırım’ın mezarında.
‘’Rüya görecek kadar uyumadım.’’ Yutkundum. Bu mümkün müydü? ‘’Anlamadım.’’
‘’Bana bizi anlatabilir misin? Gerekirse kendini bile anlat.’’ Gözlerimi tekrar kapattım. ‘’İlk defa kendi isteğimle uyuyacağım. Seni dinlemeye ihtiyacım var.’’
Onun canını mı yakıyordum acaba?
Benim anladığım kadarıyla biz ikimizde ayrıydık ve uyumamıştık. Uyuyamamıştık değil, uyumamıştık. Bana uyku ilacı verilmeseydi ben de uyumazdım.
‘’Sen çok güzeldin, ben seni çok seviyordum.’’ Hemen toparladı. ‘’Hala çok seviyorum.’’ Gülümsedim. ‘’Sen de beni çok seviyordun.’’
Ben ise hala seviyorum diyemedim.
‘’En sevdiğim yemek ne mesela?’’
Aklına bir şey gelmiş gibi güldü. ‘’Normalde pankek. Hatta babamın yaptığı.’’
‘’Ama benim yaptığım yemekleri daha çok seviyorsun.’’ Bana yemek yapıyormuş. ‘’Ben de senin bana yaptığın yemekleri çok seviyorum.’’ Elini hiç yanağımdan çekmemişti. Karısını özlemişti. ‘’Yemek yapmayı biliyordum yani.’’
Kafasını salladı. Onu izlediğimi biliyordu. ‘’Kendi evinde yapmadığın için bana gelip yapıyordun.’’
‘’Bizim evimiz var mıydı?’’ Diye sordum. ‘’Var. İki tane hem de.’’ Şaşkınlıkla sordum. ‘’Neden iki tane? Burada bile evin olduğunu söylüyorsun.’’
‘’Sevgili olduğumuz zaman sürekli bende kalırdın. Birlikte kalıyorduk yani, o evde. Sensiz bir anlamı yoktu. Evleneceğimiz zaman başka ev istedik. Orayı kurmuştuk.’’ Sonra sessiz kaldığında direksiyonu sıkmıştı. ‘’Dans ederken bana bir sürprizin vardı. Gece söyleyecektin.’’
Çok hatırlamak istediğim şey vardı. ‘’En çok onu bekledim sanırım, bana ne diyeceğini yani.’’
‘’Ailenden bahsetmemi ister misin?’’
Kafamı iki yana salladım. ‘’Senden bahset. Evlenmiş insanlar kendi ailelerini kurarlarmış, benim ailem de sensin.’’ Kafasını eğdiğinde göz göze geldik. ‘’Seni hatırlamak istiyorum, anlat işte kendini.’’
‘’Sahilde. Ben sekiz yaşındayken.’’ Sonrasında devam etti. ‘’Bunları hatırlamalısın, böyle anlatırsam kötü bir izlenim yaratacağım sen de.’’
Üstelemediğimde gözlerimi tekrar kapattım. Bilmediği bir şey vardı ki ona şimdiden bağlanmıştım, kötü bir izlenim yaratmasının imkanı yoktu.
Gözlerimi araladığımda arabada olmadığımızı anladım. Bir odadaydım. Hızlıca doğrulduğumda etrafa baktım. Büyük bir odaydı, hatta çok büyük. Korkuyla seslendim. ‘’Kuzey!’’
Sesim duyulmadığında ağlama hissim geri gelmişti. Beni bırakmış olamazdı değil mi? Yatakta oturup dizlerimi karnıma çektiğimde öylece bakındım. O da gitmişti.
Kapı açıldığında korkarak o yöne baktım. Oydu. Hızla yanıma geldiğinde elindeki poşeti bırakmıştı. ‘’Noldu?’’
Ona bakmadan sarıldığımda konuştum. ‘’Gittin sandım ben.’’
Beni geri çekerek saçlarımı gözümün önünden çekti. Gözlerimi sildiğinde yine ağlıyordum ben. ‘’Ben seni bırakmam. Ben seni hiç bırakmadım ki.’’
‘’Ben uyurken gitme bir daha, lütfen.’’ Dudaklarım büküldüğünde ona bakmayı kestim. ‘’Hem burası neresi?’’ Ne zaman geldiğimizi bile bilmiyordum.
‘’Evimizse neden bu kadar büyük?’’ Kaldığım odaya göre anormal bir büyüklüğü vardı. Güldüğünde bana bakıyordu hala. Çok güzel gülüyordu. ‘’Sen buraya büyük diyorsan, öbür evimize ne diyeceksin acaba?’’ Kendi kendine konuştuğunda anlayamamıştım.
‘’Oldu biraz. Uyuyorsun diye ellemedim.’’ Elleriyle saçlarıma dokundu. Korkutucu gelmiyordu. Az önce getirdiği poşeti işaret ettim. ‘’Ne aldın?’’
Yerinden kalkıp poşeti uzattığında ürkekçe baktım. ‘’Bu nedir?’’
‘’Senin için aldım.’’ Yatağın üstüne bıraktığında poşeti dizlerimin üstüne koydum. İlk defa bana birisi bir şey alıyordu ve bu kocamdı.
Çiçekli bir elbise gördüğümde gözlerimi alamadım. Çok güzeldi. Hastanede kaldığım süre boyunca atlet ve şort dışında bir şeyim yoktu. ‘’Teşekkür ederim.’’2
Tekrar yanıma geldiğinde endişeli bakışlarına rastladım. ‘’Neden ağlıyorsun?’’ Elini kaldırdığında gözlerimi sileceğini anladım ama hemen geri çekti. Bana dokunmaktan korkuyor muydu?
Hızla gözlerimi sildim. ‘’Hayır.’’
Elbiseyi kenara çektiğimde ona bakmaktan olabildiğince kaçındım. ‘’İlk defa birisi bana bir şey alıyor.’’ Yorganın üstündeki eli yumruk olmuştu. ‘’Uzun zaman sonra ilk defa bir günüm bağırış, çağırış olmadan geçiyor.’’
Nedense sinirlensin istemedim. Elimi onun elinin üstüne koyduğumda sıktığı yorgan gevşemişti. ‘’Bundan sonra birlikteysek, günlerimiz güzel geçer. Değil mi?’’
‘’Geçecek.’’ Dedi yanıma yaklaşırken. ‘’Önce seni iyileştireceğim.’’ Söz verir gibi konuşuyordu. ‘’Sonra da sana bunu yapanların hesabını soracağım.’’5
Peki seni kim iyileştirecek, Araf?
‘’Beni yalnız bırakmadığın sürece her şeyi yapabilirsin.’’
‘’Seni yalnız bırakan aklımı zaten.’’ Duraksadığında ayaklandı. ‘’Neyse.’’ Elini uzattı. ‘’Gel, bir şeyler ye.’’ Canım istemiyordu ama eli havada kalsın istemedim. ‘’Elbiseyi sonra giyerim o zaman.’’ Güldü. ‘’Giy tabi.’’
Ayağa kalktığımda sadece serçe parmağından tuttum. Elinden tutmadım. Beni üstelemediğinde odadan çıktık. Hava aydınlıktı. Dışarıyı görmek istiyordum, nasıl bir yer olduğunu bilmek istiyordum. Aşağıya indiğimizde sadece odanın değil evin de büyük olduğunu farkettim. Ev demek az kalırdı.
Sadece Buğra vardı. Diğerleri yoktu. ‘’Günaydın, cici kız!’’
Neşesi yerindeydi. Benim dışımda herkes mutluydu.
Bir de Araf. O da mutlu değildi. 1
‘’Günaydın.’’ Dedim içime kaçan bir sesle. Hazırlanan sofraya baktığımda yok yoktu. Her şeyden çeşit çeşit vardı. Kuzey benim için sandalyemi çektiğinde oturdum. ‘’Teşekkür ederim.’’
‘’Ne yemek istersin?’’ Kuzey çaprazıma oturup sorduğunda öylece masaya baktım. Buğra önüme pankek uzatıyordu. ‘’Bundan ye cici, sen seviyordun.’’ Uzatmakla kalmayıp tabağıma koyduğunda ikilemde kalmıştım. ‘’Bu yemekleri siz mi yaptınız?’’
Buğra korkumu anlayıp pankekten bir dilim kendine kestiğinde yemişti. ‘’Bir şey yok, yiyebilirsin.’’1
‘’Ona güvenebilir miyim?’’ Kuzey’e sorduğumda kafasını sallamıştı. Masanın üstündeki elimi tuttu. ‘’O senin yakın arkadaşındı.’’ Kaşları çatıldı. ‘’Hatta bazen benden çok seviyordun onu!’’ Tepkisine güldüğümde benden sonra Buğra da gülmüştü. Nedense keyfim yerine gelmişti. ‘’O zaman favorim o!’’1
İkisi de buz kestiğinde pankek yemek istedim. İkisi de bana bakmaya devam ettiğinde yiyeceğim parçayı bırakmıştım. ‘’Ne? Neden öyle bakıyorsunuz bana?’’
‘’Biz ilk tanıştığımızda da bana aynısını söylemiştin.’’ Dedi Buğra.
Tüm tadım kaçmıştı bir anda. ‘’Olsun, şimdi de yeniden tanışmış gibi yaparız.’’ Sessiz kalmak için pankek dilimini ağzıma attığımda çiğnemeye başladım. Ağzımda büyüyordu nedense. Bir şey yemek istemiyordum. Mideme bir şey girmiyordu. Kuzey kendi tabağına ne alırsa bana da koyuyordu.
Telefonu çaldığında ikimizde ona bakmıştık. Tabağını bırakıp telefonunu açtığında ikimizden de çekinmeden masaya koymuştu. ‘’Efendim dede?’’
‘’Ne halt ediyorsun sen orada?’’
‘’İşim vardı.’’ Dedi kısaca. Beni söylemedi. ‘’Oraya sadece ölüm gider dedin. Ne bok yiyorsun sen orada?’’ Korkuyla telefona baktığımda bana bakıp telefonu kulağına aldı.2
‘’’Dönünce konuşuruz.’’ Telefonu yüzüne kapattığında ona bakmaya korktum. Masada ölüm sessizliği vardı. Bana bir şey diyeceği sıra ondan önce davrandım. ‘’Bahçeye çıkabilir miyim?’’
Diyeceği şeyi yutup kafasını salladı. Onun gözünün önünden ayrılmak gibi bir niyetim yoktu. Masadan kalktığımda ikisinden uzaklaştım. Salonun en solundaki kapıya ilerlediğimde dışarı çıktım. Hava güzeldi. Bahçedeki çimenlerin üstüne oturduğumda dizimin üstüne bir kelebek konmuştu. ‘’Merhaba.’’
Uzun bir süre gitmediğinde bana geldiğini savundum. ‘’Ne yapmalıyım sence?’’
Kelebek havalanıp cama konduğunda o tarafa döndüm. Tam olarak Kuzey’in üstündeydi. Buğra ile bir şeyler konuşuyorlardı. Bir anlık bana döndüğünde ona bakıyor olmam onu gülümsetmişti. Bu beni utandırdığında bakışlarımı ondan çektim. Onu hatırlamamı istiyordu.
Bunu ondan çok ben istiyordum. Onun için değil, kendim içindi. Adımı bile anca biliyordum. Aklıma gelenle yavaşça ayağa kalktım. İçeri girdiğimde Buğra telefonla konuşarak gitmişti. Yanına gittiğimde gelene kadar izlemişti beni. ‘’Telefonunu kullanabilir miyim?’’
Hiç düşünmeden masanın üstünden bana uzatmıştı. ‘’Noldu?’’
‘’Hiç.’’ Elime aldığımda yine aynı ekranı gördüm. Yutkunduğumda açmasını bekledim. ‘’3107.’’ Anlamadığımda bir daha konuştu. ‘’Şifresi.’’
Anlamış gibi kafamı salladığımda telefonun kilidini açtım. Arama yerine kendi adımı yazdığımda karşıma bir sürü fotoğraf çıkmıştı. ‘’Balerin miyim?’’
Kafasını salladı. ‘’Aynı zamanda da savcısın.’’
İkinci bir şok yaşadığımda kendimi araştırmaya devam ettim. Doğum tarihim 31 Temmuz. Telefonun şifresi. 2
‘’Buna izin vermediğimden.’’ Önüne döndüğünde bana bakmayı bıraktı. Telefona tekrar döndüğümde daha fazla bakmak istemedim. ‘’Ne yapacağız şimdi?’’
Telefonu alıp cebine koyduğunda bana döndü. ‘’Ne yapmak istiyorsan onu?’’
‘’Dışarıda bizi bulamazlar değil mi?’’ Gülümsedi. ‘’Yanında ben varken mi?’’
‘’Beste bana burada yaşadığını söylemişti.’’ Bedeni gerildiğinde oturuşu değişti. ‘’Birlikte gezelim mi? Büyüdüğün yerleri merak ediyorum. Önceden mutlaka biliyormuşumdur ama en azından hatırlarım. Olmaz mı?’’
‘’Olur.’’ Dediğinde ellerimi çırptım. ‘’Hazırlanayım mı ben şimdi?’’ Güldüğünde beni onayladı. ‘’Uyuduğun odanın en sonunda giyinme odası var. Senin için yani.’’ Ne ara düşünülmüştü bilmiyordum ama onu ikiletmedim. ‘’Bir şey isteyebilir miyim?’’
‘’Benden her şeyi isteyebilirsin.’’
‘’Ben giyinirken odanın önünde bekleyebilir misin?’’ Ona güvensem de gitme düşüncesi beni korkutuyordu. Deliler gibi.
‘’Ben gitmeyeceğim, Ecmel.’’ Elini yanağıma götürdü. ‘’Gitmem de.’’ Kafamı salladığımda ondan uzaklaşıp yukarı çıktım. Dediği odaya girdiğimde bir sürü kıyafet dolabının arasına sıkışmış gibi hissettim. Nasıl giyindiğimi bilmiyordum. Vücudumdaki morluklar yüzünden çok seçeneğim yoktu aslında. Lacivert bir eşofman takımı bulduğumda onu çıkarttım.1
Onun öncesinde üstümdeki sweati sıyırdığımda aynaya bakarak yan döndüm. Boynumda, kulağımın alt tarafında bir G dövmesi vardı. Küçüktü ama neden olduğunu bilmiyordum. Dövmem olup olmadığını da sormaya korkuyordum. Saçlarım kapattığı için mutluydum ama bir gün farkedilirse ne diyecektim?2
Bunu es geçip üstümü değiştirdiğimde bedenim kapandığı için rahattım. Spor ayakkabı da giydiğimde hazırdım bence. Hayat çok garipti. Daha dün nasıl hastaneden kaçarım diye düşünürken şimdi burada kendime üst seçiyordum. Sessizce odadan çıkarken karşımda onu görmeyi beklemediğimden yerimde sıçradım. ‘’Beni korkuttun!’’
‘’Yine mi?’’ dediğinde yutkundum. ‘’Seni beklememi istemiştin, o yüzden.’’ Sadece kafamı salladım. Onun önünden ilerlediğimde tekrar salona indim. Gergindim şuan. Öbür eşofmanın cebinden aldığım kağıtları kontrol ettim. Almıştım.
‘’Sadece ikimiz mi olacağız?’’ Öylece kafasını salladı. ‘’Benimle yalnız kalmak istemiyorsan-‘’
‘’Sadece seni istiyorum.’’ Dedim hemen. Yüzü değiştiğinde konuşmaya devam ettim. ‘’Senden korkuyorum ama sana güveniyorum. Senden başkası yanımda olsun istemiyorum.’’
Yüzü yumuşadığında evden çıkmak için kapıya yürüdük. ‘’Bekle.’’
Adımlarım durduğunda girişteki büyük dolaptan beyaz bir mont çıkardı. Bana doğru getirdiğinde giymem için uzattı. ‘’Berlin, soğuktur. Hasta olmanı istemiyorum.’’
Uzattığı montu giydiğimde evden çıktık. Merdivenlerden indiğimizde arabaya doğru yürüdük. Uzanıp parmağını tekrar tuttuğumda gerginliğimi atmak istedim. ‘’Elimi tutabilirsin?’’
Cevap vermedim. Arabaya bindiğimizde de aynı sessizliği korudum. Torpidoya uzanıp bir kutu çıkardığında bana uzattı. Bir telefondu. ‘’Bu senin. Şimdilik sadece kendi numaralarımı ekledim, istediğini sen kaydedersin.’’
Onu onayladığımda telefonu kutusundan çıkardım. Biraz kurcaladığımda bir sürü fotoğrafımız olduğunu farkettim. Biz mutluymuşuz. Telefonu ne ara kurmuştu bilmiyordum ama sadece bizim fotoğraflarımız vardı. ‘’Biz…Güzelmişiz. Baya.’’
En çok hoşuma giden bir fotoğraf vardı. Keşke hatırlayabilseydim. Onun göğsünde uyuduğum, onunsa elleri saçımda olduğu bir fotoğraftı. İkimizinde yüzü yoktu ama güzeldi. Ona belli etmeden fotoğrafı arka planıma koydum. Belki hatırlamama yarardı.
Kendinden çok onu hatırlamak istiyorsun, yalan söyleme.1
Telefonu montumun cebine koyduğumda iki elimi de ceplerime soktum. Elimin üstünde olan serum izlerini yeni görüyordum. Gece defalarca öpmüştü. Görüp görmediğini bilmek istemiyordum. Eldiven almalıydım kendime. Evet.
‘’Biz ne zaman döneceğiz?’’ Diye sordum. Bir yola bir bana bakıyordu. ‘’Dönmek mi istiyorsun?’’ Kafamı salladım. ‘’Burada seni hatırlatacak bir şey yok, bizim anılarımız yok.’’
‘’Ben yarına ayarlarım bir şeyler.’’ Üstelemedim. ‘’Çok soruyorum gibi olacak ama sorabilirim değil mi?’’ Çekiniyordum hala. ‘’Sor.’’
‘’Gece, kaldığım hastaneye son kez gidebilir miyiz?’’ Araba ani fren yaptığında öne savrulacakken beni tutmuştu. ‘’Neden bunu istiyorsun?’’ Sesi sinirli ve yüksekti. Korkutucuydu. Yutkunduğumda önüme döndüm. ‘’Özür dilerim.’’
Direksiyonu sıktığında eli kıpkırmızı olmuştu. ‘’Korkuyorum.’’
Sesim bir fısıltı gibi çıktığında ondan kaçmak istedim. ‘’Tamam, sakinim.’’
Hiç değildi. Kafasını direksiyona dayadığında göz ucuyla ona baktım. ‘’Seni korkutmak aklımdan geçecek en son şey be kızım.’’ Bunu derken bile sakin değildi.
Konuşamıyordum sanki. ‘’Çok mu görmek istiyorsun o lanet yeri?’’ Tekrar kafamı salladım. ‘’İyi.’’ Arabayı tekrar çalıştırdığında eski sakinliği yoktu. Telefonunu çıkarıp birini aradı. ‘’Eğlence istiyor musunuz?’’ Karşı tarafın cevabı çok gecikmeden konuşmuştu. ‘’İyi. Gerekirse de diğerlerini de çağırın. Gece dün yanan hastaneye gideceğiz.’’
Ardından bana döndü. ‘’Karım çok görmek istiyormuş.’’
Kalbim kırıldığında bakışlarımı ondan çektim. Telefonu resmen fırlattığında ondan korkmama sebep olduğunu hala bilmiyordu sanırım. Yerimde iyice sindiğimde her halimle korktuğumu belli ediyordum. Bunu yeni farkettiğinde arabanın hızını yavaşlattı. Sakince kenara çektiğinde bana bakmadan konuştu.
Ağlamamak için kendimi sıkıyordum şuan. ‘’Bunu yapmak istemiyorum ama iyi değilim, Ecmel.’’ Sertçe yutkundum. ‘’Gerçekten iyi değilim. Sen sanıyor musun ki sadece bir ay yoksun?’’ Ona baktım. ‘’6 ay.’’ Beynimden vurulmuştum. Ne dediğinin farkında mıydı?
‘’192 gün yoktun. Eğer o gece bana ulaşmasaydın, yanına geleceğimi düşünüyordum.’’ Hayır bu doğru değildi. ‘’Saçmalıyorsun. Hayır.’’
Sera neden bunu yazmamıştı? Onlar yeni yazılmış gibiydi. Altı aylık bir yazı değildi. ‘’Ecmel.’’ Dediğinde yüzüne tekrar baktım. ‘’Delirdim, Ecmel.’’
Bunu görebiliyordum. Ondan kaçmak için arabadan indiğimde yürümeye başladım. Beni bulmamalıydı. Beni görmemeliydi. ‘’Nereye?’’
Cevap vermediğimde daha hızlı yürüdüm. Ve daha hızlı ağladım. Bu fayda etmediğinde beni kolumdan yakaladı. ‘’Gitme.’’ Bana sıkıca sarıldığında ondan gitmek istedim. ‘’Lütfen benden gitme, Ecmel.’’ Kollarından kurtulmak istiyordum. ‘’Ben yokmuşum.’’
‘’Ben yokmuşum!’’ Diye bağırdım yüzüne. ‘’Ben aptal gibi bir ay sanıyorum. Ben nasıl senin karşına çıkarım?’’ Kafasını iki yana salladığında beni bırakmadı. ‘’Ben ölmeliyim. Ben kimsenin karşısına çıkamam, Kuzey. Lütfen benden isteme bunu.’’
‘’Tamam çıkmayız. Gerekirse ben de ölürüm herkes için. Kendimize yeni bir hayat kurarız.’’ Ağlayarak onu dinliyordum. ‘’Anlamıyor musun, sensiz bir hayatım yok.’’
Göğsüne vurdum. ‘’Neden unutmadın beni? Neden devam etmedin hayatına?’’
‘’KOLAY MI LAN?’’ Bağırması o kadar güçlüydü ki boğazının acısını hissettim. ‘’SENDEN GİTMEK KOLAY MIYDI?’’
Ben senden nasıl gidilir, bilmiyorum.
Beni bıraktığında sık sık nefes alıyordu. ‘’Seni istemiyorum.’’2
Paramparça bir şekilde bana bakıyordu. ‘’Seni istemeyen bir kadını istiyor musun gerçekten?’’
Hiç düşünmedi. ‘’Evet.’’ İşaret parmağını bana doğrulttu. ‘’Beni sakın kendinle tehdit etme. Buna bir kez kandım, bir daha kanmam.’’
Onu istemediğim falan yoktu. Sadece, altı ay o kadar çoktu ki ben nasıl geri dönecektim?
‘’Ya seni hatırlayamazsam?’’ Dedim kırıkça. ‘’Ya gerçekten seni istemezsem?’’
‘’Ölürüm.’’ Bunu gayet rahat bir biçimde söylediğinde kafamı iki yana salladım. ‘’Yapma. Yapmayalım, lütfen.’’
Ona yalvarmama rağmen beni bırakmadı.
Gecenin bir yarısı eskimiş hastaneye geldiğimizde Kuzey’in parmağını tuttum. Bugün anlamıştım ki, benim ondan başka kimsem yoktu.
Bizim arkadaşlarımız dediği kişiler içeridelerdi ve biz girip çıkana kadar bizimle duracaklardı. Bazı kısımlarında insanlar vardı, tüm hastane yanmadığı için yanan odalar kapatılmıştı. Yürüdüğümüzde gerginlikten ölecektim. Dünkü adamlardan biri geldiğinde Kuzey’e bir şeyler verdi. Bana bakıp gülümsediğinde yanımızdan ayrıldı.
Kuzey bana döndüğünde parmağını bırakmak zorunda kalmıştım. ‘’Bunu şimdilik takacağız tamam mı?’’ Elindeki maskeyi gösterdiğinde kafamı salladım. ‘’Bazı kameralarda çıkmış olabilirsin, sakın korkma. Çocuklar iptal edecek her şeyi.’’1
Maskeyi yüzüme geçirdiğinde sweatimin kapüşonunu kapattı. ‘’O kata sadece asansör iniyor ama, biz nasıl ineceğiz?’’ Yangından dolayı asansörler çalışmıyordu. ‘’Onu da hallettim.’’ Cebinden bir tane kart çıkardığında bunu ne ara halletti bilmiyordum.
Maskeden sadece gözlerim gözüküyordu. Onu görebiliyordum.
Benim çıktığımdan değil, başka bir asansöre ilerlediğimizde kartı okutup tek düğme olan yere indik. Ne yani başka bir asansörde mi buraya iniyordu?
Asansör durduğunda birlikte indik. Labirent gibi olan koridoru geçtiğimizde o odayı gördüm.
Ondan önce davrandığımda kapısı kırık odaya baktım. Ben kıramamıştım. ‘’Çok vaktimiz yok.’’
Beni buraya getirmesi bile ayrıyken vakti önemsememiştim. Sadece ona göstermek istediklerim vardı. Odaya girdiğimde ezberebildiğim ışıkları yaktım. ‘’Gerçekten burada mı kalıyordun?’’
Gözlerine baktığımda usulca kafamı salladım. ‘’İnsan delirir burada.’’
Boyumun asla yetmediği, sadece gece mi gündüz mü diye ayırt edebildiğim pencere. En köşede bir lavabo. Ortada tek kişilik bir yatak. İki adet çekmece. Ve duvarda çizdiğim şeyler.
Onu ardımda bırakarak duvara ilerlediğimde yere çömeldim. Her zaman duvara yan bir şekilde oturup dizlerimi kendime çekerdim. Her bir yerinde farklı resimler vardı. Şuan durduğum yer ailemi çizdiğim yerdi. Yere oturduğumda aynı pozisyonu aldım. Kafamı duvara yaslayıp çizdiğim resme baktım.
Yanıma geldiğinde yere eğildi. Parmağıyla duvara çizdiğim resme dokundu. ‘’Bunlar kim?’’
Gözlerim dolduğunda resme bakarak konuştum. ‘’Benim ailem.’’
‘’Senin ailen.’’ Dedi beni onaylarcasına. Oysaki o resimde üç şey vardı. Kadın, adam ve bir köpek. Kadın mutluydu, bir eli karnındaydı. Bir diğer eli de adamın elindeydi.
Parmağı sadece çizdiğim kadının karnındaydı. Anlamıştı ne olduğunu. Zaten bunun için getirmiştim. Çünkü bunu ağzımla itiraf edecek güçte değildim. Bana döndüğünde ellerimi tuttu. Sıkıca. ‘’Hatırlamıyorsun.’’ Onu onayladım. ‘’Biliyorum ama lütfen bana bunun olmadığını söyle, Ecmel.’’
‘’Bana gittiğinde hamile olmadığını söyle.’’
Söyleyemem, Araf.3
‘’Lütfen bana gerçekten dedeme benzemediğimi söyle.’’ Sesinde korkunç bir endişe vardı. Ağzımdan çıkacak tek kelimeye bakıyordu.
Gözümden sadece bir yaş akıp ellerimizin üstüne düştüğünde cevap çok netti.
‘’Tamam, bitti.’’ Korkuyla ona baktım. ‘’Gidiyoruz artık.’’ Beni dinlemeden elimi tuttuğunda hızlıca odadan çıktık. Adımları o kadar hızlıydı ki beni kendine yetiştiriyordu. Ağzımı hiç açmadım. Açmayacaktım. Asansöre bindiğimizde yukarı çıkarken maskemi kapatıp kapüşonumu geri kafama geçirdi. Yanağımı ellerinin arasını aldığında maskenin üstünden dudağımı öptü.
Nefesim kesildi. Bunu neden yaptı?
‘’Sen beni hatırlayana kadar sana ne dokunacağım ne de yaklaşacağım. Benden korktuğun her saniye bunun olmaması için çabalayacağım.’’
‘’Şimdi senden tek bir isteğim var.’’ Usulca kafamı salladım. ‘’Bu gece de Beste ile kalman gerekebilir.’’
Ne?
Hızlıca kafamı iki yana salladım. Ondan uzak olmazdı. Bu kesinlikle olmayacaktı. ‘’Bana öyle bakma.’’
Asansör durduğunda inme vaktimizdi. Hayır.
"Beni bırakıyor musun?" Boğuk bir sesle sordum. İlerlediğimizde konuştu. "Asla. Sadece halletmem gereken küçük bir iş var."
Yine kafamı salladım. "Hayır. Gitmeyeceğim."
Ben gerçekten ondan nasıl gidilir, bilmiyordum.
"Sana hayır diyorum!" Nefesim yetmiyordu maske varken.
Yanımıza dün gelen arkadaşları ulaştığında sadece ona bakmaya devam ettim. "Götürün onu, Sid."
Sid dediği adam yanıma geldiğinde ondan uzaklaştım. "Kaçamaz mıyım?"
"Sid, sana onu götür dedim!" Sesi yükseldiğinde hiçbiri ne olduğunu anlamıyordu.
Bana arkasını döndüğünde korkuyla nefesim daraldı. Maskeyi yüzümden çıkardığımda arkasından koştum. "Senden nefret ederim!"
Adımları durduğunda bana dönmedi ama ben önüne geçtim. "Duydun mu beni? Seni hatırlamam, ömür boyu böyle bir adamla evli kalacağım için senden nefret ederim!"
Alayla güldü. Normal bir gülüş değildi.
"Sid!" Tekrar bağırdığında yutkundum. "Senden nefret ediyorum." Göğsüne vurduğumda sarsılmadı. "Senden nefret ediyorum, edeceğim de!"
Beni dinlemeyip gittiğinde arkasından bakakaldım. Beni bırakmıştı.
Bir insan kendinden kaç kere nefret ederdi?
İlki Furkan Yıldırım’ın bana hiçbir zaman sevilmeyeceğim bir adam olduğunu söylemesi. Bana koyan bunu demesi değil, gerçekten öyle olmasıydı. Hayatım hiçbir şeyden ibaret değildi. Hayatım yoktu. Şimdi vardı ve ellerimden kayıp gidiyordu.
İkincisi de onu arkamda bıraktığım zamandı. Şuandı.
Onun annesi olduğu bir çocuğum varmış.
Bunların hepsi geçmiş zamandı. Geçmişti. Artık yoktu.
Sinirden duvara vurduğumda acı hissetmedim. David’in olduğu kata çıkarken bile merdivenleri nasıl çıktığımı bilmiyordum. Gerçek beni tanımaması lazımdı.
‘’Noluyor?’’ Odaya sertçe girdiğimde girer girmez bunu sormuştu. ‘’Bu gece hepimiz buradayız. Şu siktiğimin bir ayında ne olmuş, kim onu getirmiş bulmadan gitmeyeceğiz.’’
David kafasını sallayıp kameralara döndü. Eski kayıtları bulmaya çalışıyordu. ‘’Leo.’’
Ona döndüğümde kafasını salladı. ‘’Sen de onunla ilgilenen doktorları bul.’’
Yanımızdan çekildiğinde sinirden ne yapacağımı bilmiyordum. Bana öyle bir bakmıştı ki ölsem bu kadar canımı acıtmazdı. ‘’İyi olduğuna emin misin?’’
Dirseğimi masaya dayadığımda alnımı ovuşturdum. Başımı çatlatıyordu şuan. ‘’Hamileymiş.’’
David’in klavyedeki elleri durduğunda bana döndü. ‘’Ne? Ne demek hamileymiş?’’
‘’Bilmiyorum.’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Kaçırılmadan önce hamileymiş. Bebeği varmış.’’ Bebeğimiz diyemedim çünkü bana ait değildi. Onu koruyamadıysam bana ait olmamalıydı. Bu acıyı yaşarken tekti, ben yoktum. ‘’Bebeğiniz, değil mi?’’
Sadece ona baktığımda cevabı anlamıştı. Leo içeri girdiğinde ona dönmüştük. ‘’Sera ile ilgilenen doktorların sadece ikisi yaşıyormuş. Diğerleri yangında mahsur kaldığı için ölmüşler.’’
‘’Kaçıyor olabilirler. O günden beri gelmiyorlarmış.’’ Kafamı salladım. ‘’Amanda’ya söyle izlerini bulsun, Irına ve Sylvia’da ikisine gitsin.’’
‘’Sid nerede?’’ Diye sordu. ‘’Onu götürecek, yanında bizden biri kalmalı. Kime güveneceğimi bilmiyorum artık.’’
Tekrar yanımızdan gittiğinde ekrana döndüm. Hiçbir şey yoktu. Ona dair hiçbir şey yoktu. Siktiğimin kameralarına yüzü dahi değmemişti. David durdurduğunda öbür kameraya baktım. İki adam konuşuyordu. Birisi ölen doktorlardan biriydi. ‘’Ses kaydetmiyor değil mi bunlar?’’
‘’Hay sikeyim ya!’’ Sinirden masaya vurduğumda biraz daha geri sardı. Bir şey farkettiğimde ayağa kalktım. ‘’Dur.’’ Oynatıcıyı durdurdu.
Sedyenin üstünde bir kadın vardı. Odaya getirilen. ‘’Lütfen düşündüğüm olmasın.’’
Kadın yaralıydı. Yüzü, gözü yara bere içindeydi. Kafasından sedyeye akan kanları dahi görebiliyordum. ‘’Kadına yaklaştır.’’
Bunu yaptığında kör olmak istedim. O an gözüm kapansın ve bu an yaşansın istemedim. ‘’Dövülmüş mü?’’1
David bunu sorduğunda yanıtlayamadım bile. Gördüğümüz kadın Ecmeldi. ‘’Bu kayıt bir ay öncesi olamaz değil mi? Yüzünde hiçbir şey yok.’’
Acı içinde çıkan sesimle ona döndüm. O gerçekten iyiydi. Belki hafızası yoktu ama bedeni de yüzü de iyiydi. Normal şartlarda o tarz yaraların bir aydan önce iyileşmesine imkan yoktu. ‘’İki ay öncesi.’’
Bu demekti ki Ecmel iki aydır buradaydı. Bir ayı yoktu. Bir ay onun hatırladığıydı.
Kamerayı tekrar oynattığında bir adam geldi karşımıza. ‘’Bu az önceki herif değil mi?’’
İyice baktığımda onun olduğunu anladım. ‘’Kim bu?’’
Adam kameraya baktığında David kaydı durdurdu. ‘’Buluruz umarım.’’ Adamın resimlerini aldığında bizim gibi birine benzemiyordu. Daha çok birinin adamı gibiydi.
‘’Tüm kayıtları sil, ona ve odasına dair her şeyi.’’ Alacağımızı almıştık buradan. Odanın içinde kamera olmadığından ne yaptığını görmem mümkün değildi. Sadece asansörün üstünde odaya bakan bir kamera vardı. İçeriyi görecek kadar değildi.
Aşağıya inerken telefon çalmıştı. Cebimden çıkardığımda Irına’nın aramasını görmemle açtım. ‘’Buldun mu?’’
‘’Buldum birini. Sylvia’da bulmuş sayılır herhalde, havaalanındaymış.’’
‘’Tamamdır. Geliyoruz biz de.’’ Kısaca David’e bahsettiğimde hastaneden ayrılmıştık. Son kez baktığımda karıma cehennem olan bu yeri yok etmem gerektiğini aklıma yazdım. Arabaya binip buradaki mekana geldiğimizde Irına’nın getirdiği adamın olduğu odaya ilerledik. ‘’Buğra geldi mi?’’
Kafasını salladığında odayı işaret etti.
Sandalyeye bağlanmış adamı gördüğümde keyfim yerine geldi.
‘’Hepimizin beklediği an geliyor!’’ David keyifle konuştuğunda adama doğru ilerledim. ‘’Merhaba doktor.’’
‘’Siz kimsiniz?’’ Sesi telaşlı ve korkulu geliyordu. ‘’Neden buradayım? Yemin ederim ben hiçbir şey yapmadım.’’ Türktü. Doktor Alman değildi. Bizim gibiydi.
Alayla güldüğümde sinirime engel olamayıp suratına bir yumruk attım. ‘’Hiçbir şey yapmadın öyle mi?’’
Bir yumruk daha attığımda acı içindeki bağırışı tüm odayı sarstı. Sandalyesiyle yere düşmüştü. Saçlarından tutup kafasıyla kaldırdığımda ona baktım. ‘’Sen mi bir şey yapmadın?’’
‘’KARIM İÇİN KİMDEN PARA ALDIN SÖYLE?’’
Yumruğumu tekrar yüzüne geçirdiğimde ardı ardına bu devam etti. En son Buğra beni çekip adamın üstünden almıştı. Ne ara olduğunu da anlamıyordum. ‘’Sakin ol lan!’’
‘’Sen sakin ol!’’ Onu ittirdiğimde adama geri yürüdüm. Yakasına yapıştığımda yüzünü benden çevirdi. ‘’KONUŞSANA LAN!’’
Zaten tanınmayan yüzüne bir yumruk daha geçirdim. ‘’KONUŞ OROSPU ÇOCUĞU! KARIMLA ÇOCUĞUMA NE YAPTIN KONUŞ!’’
‘’KONUŞ ALLAHIN CEZASI!’’ Yeterince dövdüğümde ikisi birden beni üstünden zor almıştı. Konuşmuyordu. Her konuşmadığında sinirim daha çok artıyordu. ‘’Dur! Öldüreceksin!’’
‘’BEN ÖLMEDİM Mİ LAN?’’ Buğra’ya doğru konuştuğumda beni en çok o görmüştü. Halimi biliyordu. ‘’HER GECE O MEZARIN BAŞINDA ÖLMEDİM Mİ?’’
‘’ÖLDÜN AMA DUR!’’ Nefes nefese kaldığında sırtımı duvara yasladım. ‘’Yaşıyor oğlum. Karın yaşıyor. Ne bok yiyorsun lan sen? Siktir ol git karının yanına!’’
‘’Ne diyorsun sen?’’ Kafamı salladım. ‘’Düğünde dans ederken bana bir sürprizi olduğunu söyledi. Tek başımıza olmamız lazım dedi.’’ Burnumu çektiğimde kanayan elime baktım. ‘’Buymuş. Baba olacağımı söyleyecekmiş. Hamileymiş.’’
‘’Nerden biliyorsun? Hani hatırlamıyordu?’’
‘’Eve dönerken arabada uyuyordu. Onu odaya taşırken cebinden başka kağıtlar düştü. Orada yazıyordu. Başta inanmak istemedim.’’ Gözlerimi yumduğumda ona bakmak istemedim. ‘’Hastaneye gittik, odasına. Duvara ailesini çizmiş. Evdeki köpeğimize kadar çizmiş. Kendini de hamile olarak.’’
Okuduğum kağıtta sadece bu vardı. Diğerlerini okuyamadan bir şeyler söylediği için cebine tekrar koymak zorunda kalmıştım. Okuduğumu öğrense bana kızacaktı ama buna hakkım vardı. Ona ne olduğunu bilmeye hakkım vardı.
Bu işin sonunda öleceğimi bilsem bile, o çocuğu bizden alanların hesabı sorulacaktı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |