55. Bölüm

51

Sara
ineffable3107

Sid denen adam beni eve getirdiğinden beri ikimiz salonda oturuyorduk sadece. Çok susamıştım. Ona bağırdığım için boğazım tahriş olmuştu. Burada çalışan görevlilerden biri bunu anlamış gibi önüme bir bardak su koymuşlardı.

Bir suya bir görevliye baktığımda gülümseyerek yanımdan ayrılmıştı. Güvenmeli miyim, dercesine Sid’e baktım. ‘’Buradaki herkese güven, Sera. Hepimiz senin için geldik.’’

‘’Biz arkadaş mıydık?’’ Soruma kafa salladığında koltuğun köşesine geldi. ‘’Çok iyi arkadaştık hem de, sen bana Fransızca öğretiyordun, ben de sana Almanca.’’ Şaşkınlıkla ona baktım. ‘’Fransızca mı biliyorum?’’

‘’Tu sais très bien. (Çok iyi biliyorsun.)’’

‘’Seni anlıyorum!’’ Dedim. Bana çok iyi bildiğimi söylemişti. ‘’Bunu neden hatırlamıyorum?’’ Üzgünce bakmıştım. Ama konuşmak istediğimde kelimeleri bir araya getiremiyordum. Ayağa kalktığımda girişe doğru ilerledim. ‘’Nereye?’’

Koridordaki çekmecelerden kağıt kalem aradığımda nihayet bulmuştum. ‘’Geldim!’’

Orta sehpaya kağıtları koyup yere bağdaş kurarak oturdum. ‘’Ne yapıyorsun?’’ O da çaprazıma oturdu. ‘’Uykum geldi.’’ Diye mırıldandım. ‘’Kaldığım odada ne zaman uykum gelse duvara bir şeyler çizerdim. Çünkü günlerim sürekli uyuyarak geçiyordu.’’

‘’Şimdi uyuyabilirsin.’’

Ona döndüğümde yüz hatlarına baktım. Onu çizecektim. ‘’Kuzey gelmeden uyuyamam.’’

‘’Bu gece gelmez o.’’ Yutkunduğumda kağıda geri döndüm. ‘’O zaman gelene kadar uykusuz kalırım.’’ Kafasını iki yana sallayarak güldüğünde telefonuna döndü. Ben ise ara ara ona baktığımda onu çizmeye devam ediyordum. Bir keresinde bunu farkettiğinde telefonu bırakıp kağıda dönmüştü. ‘’Beni mi çiziyorsun kız sen?’’

Kafamı salladım. ‘’Daha bitmedi.’’

Önce esnediğimde çizmeye geri döndüm. Kapı çaldığında ikimizde o yöne dönmüştük. Korkuyla ona döndüm. ‘’Kim geldi?’’

‘’Bilmiyorum ama yabancı değildir. Her yerde koruma var.’’ O ayaklandığında ben de peşinden gittim. ‘’Kızım otursana sen, ben varken bir şey olmaz.’’ Yine de yanında durmak istiyordum. Kapıyı açtığında ikimizde Beste’yi görünce rahatlamıştık. ‘’Selam!’’

‘’Hoşgeldin.’’ Gülümsediğimde gelip bana sarılmıştı. ‘’Hoşbuldum canım. İyi gördüm seni.’’ Elindeki poşetleri bir kenara bıraktığında kapıyı kapattık. Montunu çıkardığında Sid’e döndü. ‘’Diğerleri nerede? Buğra aradı, eve gidebilir misin diye.’’

‘’İşi var onların.’’ Ben içeri geçerek sehpaya geri oturdum. ‘’Nasılsın, Sera?’’ Karşımdaki koltuğa oturduğunda kağıttan başımı kaldırmadım. ‘’İyiyim, sen nasılsın?’’ Sid yine aynı yerine oturduğunda ona döndüm. ‘’Az önceki gibi dur.’’

Güldüğünde kafasını aynı şekilde ayarladı. Beste de ayaklandığında bir diğer tarafıma oturdu. ‘’Ne çiziyorsun?’’

‘’Onu.’’

‘’Benim bir adım var yalnız.’’ Kıkırdadığımda ona döndüm. ‘’Ne yazık ki hafızam yerinde değil.’’ Bana değişik baktığında kağıda döndüm. Çok geçmeden resmi bitirdiğimde ona uzattım. ‘’Al bakalım.’’

Eline aldığında gülümsedi. ‘’Teşekkür ederim cici kız.’’

Beste yerinden kalktığında mutfağa gitmişti. Sid ile resim hakkında konuşurken Beste sanırım aldıklarını bir tabağa koyup getirmişti. ‘’Bunları sana aldım, bunları yiyen herkes çok sever.’’

‘’Ne demezsin!’’ Sid dalga geçer gibi konuştuğunda gülmüştüm. O telefonu çaldığında yanımızdan kalkmıştı. ‘’Sen hangisini seversin?’’ Beste önüme bir çikolata tableti uzattığında ucundan bölüp bıraktı. ‘’Benim en sevdiğim bu, dene bakalım.’’

Böldüğü parçayı ağzıma attığımda hemen dağılmıştı. ‘’Çok güzel!’’

Sid ile göz göze geldiğimizde bana nedense üzgünce bakıyordu. ‘’Sid, bundan yemelisin!’’ Dedim çikolatayı ona göstererek. Anlık bir gülümsemeyle kafasını salladığında başka yöne döndü. Usulca Beste’ye kaydım. ‘’Kim aradı, gördün mü?’’

‘’David. İkizi.’’ Kafamı salladığımda dün gelen adamlardan biriydi. Kuzey arabaya binmeden ona seslenmişti, hatırlıyordum. Kuzey ne yapıyordu acaba?

Onu düşünmemeliydim, beni bırakmıştı.

Seni bırakmadı, Ecmel.

Sid yanımıza geldiğinde modu değişmişti. Bana daha sıcak davranıp her şeyin tadına bakmamı sağlıyordu. Gülerek ona döndüm. ‘’Ülkeye dönünce bunlardan bulabilecek miyiz? Beni alıştırma!’’

‘’Ben getirtirim senin için!’’ Her an ağlayacak gibiydi. İkizi ya da abisi her neyse, o ne dediyse ondan sonra kötü olmuştu.

‘’Ne zaman?’’ Beste’ye döndüm. ‘’Bilmem. Kuzey ne zaman dönerse o zaman.’’

‘’Sen gelecek misin bizimle?’’ İki gündür en çok gördüğüm kişi o olduğu için alışmıştım. ‘’Bilmem, geleyim mi?’’ Hevesle kafamı salladığımda bana gülümsemişti. ‘’Düşüneceğim.’’

‘’Buğra ile konuştun mu?’’ Sid’in sorusuna kafasını salladı. Aralarında bir şey vardı, acaba Sera bunu biliyor muydu?

Aradan zaman geçtiğinde saat yeterince geçti. Kaç olduğunu bilmiyordum ama gece yarısını bile geçmiştik. Uyumak istemiyordum. Nihayet kapı çaldığında Sid uyuklamayı bırakıp o yöne gitti. İkimizde ayaklandığımızda kapıya doğru baktık. Kuzey ve diğerleri geldiğinde hepsi dağılmış bir vaziyetteydi. David dedikleri adam Sid’e bakıp kafasını iki yana salladı. Ne olmuştu?

Onu görmek istemediğimden Beste’ye döndüm. ‘’Ben uyuyacağım, eğer gidersen görüşürüz tamam mı?’’

Cevabını duymadan merdivenlere yöneldiğimde yukarı çıkacakken Kuzey beni durdurdu. ‘’Benden mi kaçıyorsun?’’

Tuttuğu koluma baktığında ondan geri çekildim. ‘’Evet. Çünkü seni görmek istemiyorum!’’

Alayla güldüğünde bu hali beni korkutmuştu. ‘’Beni görmek istemiyorsun, öyle mi?’’ Kafamı salladığımda ona baktım. Diğerleri umurumda değildi. ‘’Beni kovdun! Beni bıraktın çünkü!’’ Göğsüne vurduğumda onu ittirdim. ‘’Senden nefret ediyorum!’’

‘’Senden her zaman nefret edeceğim!’’ Diye bağırdım. Akan gözyaşımı tersiyle ittiğimde ona doğru yürüdüm. Zaten dağınık hali daha da dağılmıştı. ‘’Hatta ne yapacağım biliyor musun?’’ Parmağımdaki yüzüğü çıkarıp ona fırlattım. ‘’Senden boşanacağım! Duydun mu beni? Senin gibi korkunç bir adamla evli kalmayacağım!’’

‘’Korkunç bir adam.’’ Dedi kafasını sallayarak. Üstüme yürüdüğünde geri gitmek zorunda kalmıştım. Buğra hemen gelmişti onu durdurmaya. ‘’Saçmalama sakın!’’

Kolunu ondan kurtardığında yerdeki yüzüğü alıp sıkıca kolumu tuttu. ‘’Göstereceğim sana ben korkunç bir adamı!’’

Kapıya kadar zorla yürüttüğünde montumu alıp arabaya yürüttü. ‘’Seni istemiyorum! Anlamıyor musun sen?’’

‘’Kuzey!’’ Diğerleri ona bağırsa da sanki gözü hiçbir şey görmüyor gibiydi. Beni zorla arabaya bindirdiğinde montumu üstüme fırlattı. Kapıyı sertçe kapattığında inmeye çalışsam da mümkün değildi. Kendisi de biner binmez çalıştırdığında ona dönmek istemedim. Deliler gibi korkuyordum.

‘’Benden korkuyorsun öyle mi?’’ Resmen hıçkırdığımda cama doğru kaydım. ‘’Giy o montunu!’’ Üşüdüğümü anlayıp bunu diyordu bir de. Delinin tekiydi bu adam!’’

Aynadan baktığımda diğerleri de peşimizden geliyordu. Elindeki yüzüğü bana uzattı. ‘’Tak şunu.’’

‘’Takmayacağım.’’ Dedim montumu giyerken. ‘’Seninle evli kalmak istemiyorum!’’

Elime uzandığında yüzüğü geri taktı. Bir yola bir bana döndüğünde boynundaki künyeyi gösterdi. ‘’Ben bunu çıkarmadıysam sen de o sikik yüzüğü çıkarmayacaksın!’’

‘’Çıkarsaydın!’’

Kafasını iki yana salladığında siniriyle direksiyona sertçe vurdu. Dizlerimi kendime çektiğimde kafamı gömdüm. Onu görmek istemiyordum.

Araba durduğunda hızlıca başımı kaldırdım. Depo gibi bir yerde durmuştuk. ‘’Ne yapacaksın bana?’’

‘’Delireceğim!’’ Sinirle saçlarını karıştırdığında bana döndü. ‘’Ben sana ne yapabilirim lan? Gözünün içine bakıyorum bir şey diyeceksin diye?’’

‘’Sana zarar geldi diye öldüğümü görmüyor musun lan sen?’’ Onu paramparça etmişim gibi konuşuyordu. ‘’Ama şimdi göreceksin.’’ Arabadan indiğinde önünden dolanıp kapımı açtı. Yine kolumdan tutacağını anladığımda morluklarım acımasın diye geri çekildim. ‘’Yeter tamam!’’

Arabadan indiğimde sertçe kapıyı kapattı. Bileğimden yakaladığında yine canımı acıtmıştı. Kollarımda herhangi bir yerin acımamasına imkan yoktu. Diğerlerini es geçip beni depoya soktuğunda aşağıya iniyorduk. Cehennem gibi bir yerdi.

O hastane odasından daha beterdi. Karşımda birkaç tane adam vardı. Hepsi dövülmüştü. Yüzleri gözleri dağılmıştı. Birisi hatta benimle ilgilenen doktorlardan biriydi. Korkuyordum. ‘’Neden getirdin beni buraya?’’

Hepsi beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. David’e döndüğünde sinirle konuştu. ‘’Çağırdın mı?’’

Kafasını salladığında hepimiz ona bir şey sormaya korkar olmuştuk.

Ardından iki tane kız bir adamla gelmişlerdi. Bu adamı tanıyordum. Evet.

***********

Karşıma biri daha dikildiğinde yüzünü az seçebiliyordum. Ellerim ve ayaklarım bir sandalyeye bağlıydı. Kaç darbe aldığımı hatırlamıyordum ama çok fazla yaram olduğuna emindim. ‘’Küçük kız, bebeğinin yasını tuttun diye düşünüyorum.’’

‘’Seni.’’ Konuşacak gücüm yoktu. ‘’Orospu çocuğu!’’

Alayla güldüğünde saçlarıma asılmıştı. Artık bağırmaya da gücüm yoktu. Zaten ölü biriydim. Burada ölsem de gam yemezdim. ‘’Kaç ay oldu? Üç mü dört mü?’’

Yanındaki adama döndüğünde gülmüştü. ‘’Kocan iyice delirmiş diyorlar. Hiç kimse görmüyormuş ortalıkta.’’

Onu özlemiştim. Ölecek olsam bile onu özlemiştim. Ölmeden son kez de olsa onu görmek istiyordum. Kokusunu özlüyordum.

‘’Deliren olan senin kocan.’’ Bana yaklaştığında saçlarıma iyice asılmaya devam etti. ‘’Girdap hiç delirmemiş!’’

Canım yanıyordu. Fazlasıyla.

‘’Önüne geleni yok ediyormuş.’’ Bunları neden bana anlatıyordu? Beni öldürse dahi Girdap’ı söylemezdim. Onun için ölürdüm.

‘’Ben de seni mi yok etsem?’’ Sertçe bıraktığında tüm kemiklerim sızlamıştı. ‘’Ya da etmeyeyim. Sen zaten ölüsün.’’ Yüzüme eğildiğinde saçlarımı yüzümden çekti. ‘’Seni bir odaya kapatacağım. Orada çürüyeceksin. Günden güne öldüreceğim seni.’’

Gözümden yaş geldiğinde daha fazla dayanmak istemedim. ‘’Öldür beni.’’

Tekrar güldüğünde karnıma bir yumruk attı. Umurumda değildi. Zaten bir bebek kalmamıştı ortada. ‘’Seni öldürürsem, kocan beni yaşatmaz. Bu nedenle yaşayacaksın. Yaşayacaksın ki kocan her gün ölecek.’’

Daha nerede olduğumu bile bilmiyordum ben. Ulaşabileceğim birisi yoktu. Eğer kıyafetimde saklı olan defter hala benimleyse, bir kurtuluşum vardı. Artık ondan bile emin değildim.

‘’O beni-‘’ konuştuğum an tüm kaburgalarım acımıştı. ‘’O beni bulacak. Seni öldürecek.’’ Titreyerek konuştuğumda bu sondu. Yanağımda hissettiğim sızı gözlerimi kapatmama sebep olduğunda kafam sertçe yere çarpmıştı.

Artık neremden kan geleceğini bilmiyordum. Kalmamıştı.

Etraf karanlığa bölündüğünde bir anda ışıklar yanmıştı. Hayal görüyordum. Küçük Ecmel ve küçük Araf vardı önümde. Mutlulardı. Araf, Ecmel’e bir çiçek uzatıyordu. Ecmel ona sıkıca sarıldığında gülümsedim. Sonra Ecmel bana doğru yürüdüğünde o kadar çok kalkmak istedim ki tüm canım acısa bile onlara ulaşmak istedim. Ecmel bir şey demeden çiçeği üstüme bıraktığında tüm acılarım geçmiş, ışıklar bir daha sönmüştü.

**************

‘’Küçük kız!’’ Dedi beni görür görmez. Anlık gelen refleksle Kuzey’in parmağını sıkıca tuttum. Korkuyordum. Çok korkuyordum. ‘’Uzun zaman oldu değil mi görüşmeyeli?’’

Kuzey benden uzaklaşıp onun suratına bir yumruk geçirdiğinde yere yığılması bir olmuştu. Korkuyla sıçradığımda adımlarım geriledi. ‘’Doğru demişsin, bak.’’ Bir eliyle burnunu tuttuğunda Kuzey karnına tekmeyi geçirmişti.

‘’O beni bulacak. Seni öldürecek.’’ Gözlerimin içine bakarak bu cümleleri söylediğinde yerimde çakılı kaldı. ‘’Sana bir şey hatırlattı mı?’’

Kuzey’in attığı yumruklarla yeterince kendinden geçtiğinde bir sandalyeye oturtup bacaklarını bağlamışlardı. ‘’Sen hala konuşuyor musun lan?’’

Yine o gülüşünü duyduğumda olduğum yerde duruyordum. Onu öldürecekti. Sırf ondan korkmam için birini öldürmesini izletecekti bana. ‘’Neden yaptığımı sormayacak mısın?’’

Kuzey sadece onu dövmek ve öldürmek istiyordu, buna emindim.

Tekrar bana döndüğünde yüzü değişti. ‘’Kaç aylıktı?’’

4

Olduğum yerde buz kestiğimde hiçbirine bakamadım. Bunu onun yanında söylemişti. Benim sırrımı söylemişti. ‘’Canlı canlı onu senden aldığımda kaç aylıktı?’’

4

Kuzey bir şey demediğinde suratına bakmak istemedim. Bunu öğrenmemeliydi. Ben söylemediğim sürece öğrenmemeliydi. ‘’Çok acı-‘’ Üstüne yürüdüğümde ne yaptığımı hatırlamayacak kadar çıldırmıştım. ‘’SUS ARTIK!’’

Ona sert bir tokat attığımda vurmaya devam ettim. ‘’SUS ALLAHIN CEZASI SUS! O PİS AĞZINA BENİM BEBEĞİMİ ALAMAZSIN!’’

Beni buraya ondan intikam almak için getirdi.

Yere çöktüğümde ağlamaya devam ettim. ‘’Irına, götür onu dışarıya.’’

Kafamı iki yana salladığımda ona döndüm. ‘’Hayır!’’ Ayağa kalktığımda karşısına geçtim. ‘’Madem öğrendin, karşımda yap ne yapacaksan.’’

Yüzüme bakmıyordu.

Yüzüme bakamıyordu.

Kendini suçluyordu.

Bana bakmayışı beni paramparça ettiğinde oradan çıkmak istedim.

Onu hatırlamıyordum ama ona bağlıydım.

Koşarak oradan çıktığımda aklımda kaçmak yoktu. Sadece çok midem bulanıyordu ve çıkarmam gerekliydi. Köşedeki çöpe ilerlediğimde midemden ağzıma gelen her şeyi kustum. Canım yanıyordu. Şuan gerçekten ölmek istiyordum.

Irına dediği kız yanıma geldiğinde saçlarımı tutmuştu. Bana bir ıslak mendil uzattığında bundan hiç iğrenmemişti. Buna da ağlayacaktım. Yüzümü sildiğimde yere çöküp ağlamaya devam ettim. ‘’Ah, canım.’’ Yere oturup bana sarıldığında saçlarımı sıvazlıyordu.

‘’Çok kötüyüm.’’

‘’Değilsin birtanem.’’ Dedi saçlarımı yüzümden çekerken. ‘’Çok iyi olacaksın. Biz bir aileyiz. Hep öyle kalacağız.’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Hiçbir şey hatırlayamıyorum. Hatırladığım tek şey bu olaydı ve herkes öğrendi.’’

‘’Soracağız hesabını. Gerekirse kim varsa senin için ben öldüreceğim.’’ Gözlerimi sildiğinde bakışlarım elimdeki yüzüğe kaydı. ‘’İçimde bir bebek bile büyütemiyorum. Ben nasıl evli kalacağım?’’

‘’Suçlusu sen değilsin ki.’’ Onunda gözleri dolmuştu. ‘’Hem yine olur bebeğin. O seni çok seviyor. Lütfen böyle yapma.’’

‘’O adam beni dövdü, benden bebeğimi aldı.’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Ben artık yaşamak istemiyorum. Onun yüzüne nasıl bakacağım, bilmiyorum.’’

‘’Seni dövdü mü?’’ Yüzümdeki elleri buz kestiğinde bunu söylediğim için kendimden nefret ediyordum. ‘’Sera.’’ Dedi titreyen sesiyle. ‘’O piç seni dövdü mü?’’

‘’Bebeğimi aldıktan sonra beni bir odaya kapattılar. Zihnim o kadar silik ki hatırlayamıyorum.’’ Kafasını salladığında beni bırakıp depoya geri koşmuştu. Kuzey bunu bilmemeliydi. Onu durdurmaya kalkmadığımda kafamı duvara yaslayıp ağlamaya devam ettim.

Kuzey Araf Yıldırım.

Saatler Önce

‘’Layla.’’ Diye fısıldadı doktor. Ona ne kadar vurduysam asla sesini çıkarmamıştı ve bunu söylemişti. ‘’Kim o?’’

‘’Bilmiyorum.’’

Kızgın demiri biraz daha bastırdığımda sesi çoğaldı. ‘’Bilmiyorum. Yemin ederim bilmiyorum!’’

‘’Kod adı o.’’ Nefes nefese konuştuğunda bastırdığım demiri geri çektim. Bu gece kimin canını alacaksam hepsinde o harf olmalıydı. Onları bulduklarında benim yaptığımı anlamalılardı. ‘’Yerini söyle!’’ Her seferinde bağırıp vuruyordum ama o ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.

‘’Tamam söyleyeceğim!’’ Üstünden kalktığımda saçlarımı geriye ittim. ‘’KONUŞ LAN!’’

‘’O gece karını hastaneye getirdiğinde çok kan kaybetmişti. İç kanamasına kadar vardı.’’ Tüm vücudum kasıldığında sakince onu dinledim. ‘’Yeni kürtaj yapılmıştı, belliydi.’’ Sertçe yutkunduğumda daha ne kadar acı çekeceğimi bilmiyordum.

‘’Çok müdahale yaptık. Kurtardık onu. Onu kurtardığımız için bize para bile verdi. Kıyafetinde defter vardı. Türkçe yazılar gördüğümde örtüsünün altına bıraktım. Sonrasını bilmiyorum. Yemin ederim bilmiyorum. Ben onunla hiç ilgilenmedim bile!’’

‘’Telefonunu getirin bu piçin!’’

Leo bana bir telefon uzattığında hemen açtım. Şifresi bile yoktu. Odadan çıktığımda tek kalacağım bir yere gittim. Laila denen adamı bulduğumda numarasını David’e attım. Ona yazarsam şüphelenirdi ve elimden kaçardı. Üstteki mesajlaşmalara baktığımda bir videoya denk geldim.

Onun içinde olduğu bir video.

Ellerim ilk defa titreyip videoyu açtığımda gördüğüm manzara dehşet vericiydi. Ecmel’i bir sedyeye sürüklüyorlardı. Bunu yaptıkları her saniye orayı yıkma isteğimle çoğalıyordu. Az önce hiçbir şey yapmadım diyen doktor, bizden bebeğimizi alan doktordu.

Yanından çekildiklerinde Ecmel bağırarak ağlıyordu. Ses yoktu ama ben duyuyordum.

Tam o anda telefonun ekranına bir damla düştü.

Sinirle yerimden kalktığımda çıktığım odaya geri girdim. ‘’SENİ OROSPU ÇOCUĞU!’’

Yüzüne attığım yumruğun haddi hesabı yoktu. ‘’HANİ BİR ŞEY BİLMİYORDUN LAN SEN!’’ Oturduğu sandalyeyi sertçe ittirdiğimde kafasının üstüne düştü. Yaşamadığını bilsem bile ondan öcümü almak istiyordum. ‘’NASIL KIYDIN LAN SEN ONA? O BEBEĞİ ALIRKEN O LANET ELLERİN NASIL DEĞDİ KARIMA?’’

Hayatımın en büyük şokuydu. Buğra beni zorla üstünden aldığında gücüm kalmamıştı. Sırtımı duvara dayadığında bana sıkıca sarılmıştı. ‘’Yapma oğlum, yapma.’’

Nefes nefese kaldığımda kafamı sertçe duvara vurdum. ‘’Allah benim belamı versin.’’

Dedem haklıydı. Ben sevilecek bir adam değildim. O kadar değildim ki karımın karnında olan çocuk bile beni hiç sevmeyecekti.

Yerimden kalktığımda odadan çıkıp aşağıya indim. ‘’Adamın yerini buldum, gidip alalım mı?’’

Kafamı iki yana salladım. ‘’Sid ile konuştun mu? Ne yapıyormuş?’’

‘’Konuştum. Anlattım da her şeyi, belli etmesin diye.’’ Kafamı salladım. ‘’İyi, arkadan sesi de geliyordu. Keyifliydi yani.’’

‘’Uyuyor muymuş şuan?’’

‘’Kuzey gelmeden uyumam demiş, seni bekliyormuş.’’ Bir şey demeden uzaklaştığımda arabaya bindim. Çalıştırmadan öylece oturduğumda telefonuma baktım. Beni aramamıştı bile. Ekrandaki fotoğrafımıza baktığımda o anı özlediğimi farkettim.

Bana bakıyordu. Gözleri bile parlıyordu bana bakarken.

Benim gibi bir adama bakarken gözleri parlıyordu.

Onu özlemiştim. Ona sarılmama bile izin vermiyordu ama yaşadığı için mutluydum. Benden uzaktı ama yanımda olduğu için mutluydum. Telefonu kapatıp yana koyduğumda arabayı çalıştırıp eve doğru sürdüm. Belki bana olan siniri geçmiştir.

Eve geldiğimizde Sid kapıyı açmıştı. Salonun kapısında onu gördüğümde bana bakmadan Beste’ye bir şeyler söyleyip merdivenlere yöneldi. Ona ilerlediğimde sadece bana bakması için kolunu tutmuştum. ‘’Benden mi kaçıyorsun?’’

Sanki elektrik çarpmış gibi benden uzaklaştığında canım acımıştı. ‘’Evet. Çünkü seni görmek istemiyorum!’’

Bunu bana söyleyen o muydu? Beni görmek için evden kaçan Ecmel mi söylüyordu bunu?

‘’Beni görmek istemiyorsun, öyle mi?’’ Alayla güldüğümde kendimde değildim. ‘’Beni kovdun! Beni bıraktın!’’ Göğsüme vurduğunda bunu beklemediğimden sarsılmıştım. ‘’Senden nefret ediyorum!’’

Yine aynı şeyi söylüyordu.

‘’Senden her zaman nefret edeceğim!’’ Cümleleri yerine kurşun yeseydim daha az canım yanardı sanırım. Üstüme yürüdüğünde çaresizce ona bakmaktan başka çarem kalmamıştı. ‘’Hatta ne yapacağım biliyor musun?’’ Eli parmağındaki yüzüğe gittiğinde korktuğum şeyler olacağını öngördüm. Yüzüğü üstüme fırlattığında kan beynime sıçramıştı. ‘’Senden boşanacağım! Duydun mu beni? Senin gibi korkunç bir adamla evli kalmayacağım!’’

Senin gibi korkunç bir adamı kimse sevmeyecek, Baldric. Sen herkes için korkunç bir adam olacaksın.

Dedemin sesi zihnime düştüğünde onu tekrarladım. ‘’Korkunç bir adam.’’

Üstüne yürüdüğümü sanıp benden uzaklaşmıştı. Halbuki hayır, sadece yerden yüzüğü alacaktım. Benim adımlarımdan dahi korkuyordu. Benim karım benden korkuyordu. Buğra da bunu sandığında kolumu tuttu. Onun kolumu tutması beni iyice sinirlendirdiğinde ondan çektim kendimi. ‘’Saçmalama sakın!’’

Gözlerim tekrar ona kaydığında bundan sonrasını hatırlayacağımı sanmıyordum. ‘’Göstereceğim sana ben korkunç bir adamı!’’

Kolundan tuttuğumda girişe kadar zorla yürüttüm. Bunu yaptığım her an için kendimden nefret edecektim. ‘’Seni istemiyorum! Anlamıyor musun sen?’’

Montunu aldığımda arabaya kadar aynı şekilde yürüttüm. Arabaya bindirene kadar diğerlerinin bağırışlarını umursamadığımda onu arabaya bindirip montu üstüne bıraktım. İnmesine izin vermeden kendim bindiğimde hiçbirini beklemeden arabayı sürdüm.

‘’Benden korkuyorsun öyle mi?’’ Ona bağırdığımda benden uzaklaşmıştı. Bu beni daha sinirlendirdiğinde titrediğini farkettim. ‘’Giy o montunu!’’

Hala elimde duran yüzüğü ona uzattım. ‘’Tak şunu.’’

‘’Takmayacağım!’’ Bir yandan montunu giydiğinde o da bana bağırıyordu. ‘’Seninle evli kalmak istemiyorum!’’

Elimi direksiyondan çektiğimde eline uzanıp yüzüğü geri taktım. Onun yeri orasıydı. Boynumdaki künyeyi çıkardığımda ona döndüm. ‘’Ben bunu çıkarmadıysam sen de o silik yüzüğü çıkarmayacaksın!’’

‘’Çıkarsaydın!’’

Sesinin kısılacağını anladığımda üstelemeden önüme döndüm. Bunu yapacağımı düşünmemeliydi. Düşüncesi bile aklıma geldiğinde sertçe direksiyona vurmuştum. Bu onu korkuttuğunda kafasını dizleriyle kapattı. David’e yazdığımda adamı getirmelerini istedim.

192 gün, bugün son bulacaktı.

Daha az önce döndüğüm yere tekrar geldiğimizde hemen başını kaldırmıştı. Nerede olduğumuza bakıyordu. ‘’Ne yapacaksın bana?’’

‘’Delireceğim!’’ Sinirle ellerimi saçlarıma götürdüğümde yüzümü ovuşturdum. Ona döndüğümde bana bakıyordu. ‘’Ben sana ne yapabilirim lan? Gözünün içine bakıyorum bir şey diyeceksin diye!’’

Saçının teline zarar gelse dünyayı yakarım, Ecmel.

‘’Sana zarar geldi diye öldüğümü görmüyor musun lan sen?’’ Beni paramparça etmişti. ‘’Ama şimdi göreceksin.’’ İnip ona yürüdüm. Kapıyı açtığımda benden uzaklaşmıştı. ‘’Yeter tamam!’’

Kendisi indiğinde hala benden uzak olması sinirime dokunuyordu. Elinden tutamadığım için bileğinden yavaşça tutup onu aşağıya kadar indirdim. Az önce yakaladığımız ve hepsini kendi ellerimle öldürdüğüm adamlara bakıyordu. Diğerleri de buradaydı.

‘’Neden getirdin beni buraya?’’ Ona cevap vermediğimde David’e bakıp adamı çağırıp çağırmadıklarını sordum. Kafasını salladığında kapıyı işaret etti. O sırada Ecmel arkamdaydı ve olacaklara karşı tepkisini görmek istemiyordum. Sylvia ve Amanda Layla denen adamı getirdiklerinde hemen arkama bakmıştı. ‘’Küçük kız!’’

Ecmel yanıma geldiğinde serçe parmağımı tuttu. Bunu çok sık yapar olmuştu. Korkuyordu. ‘’Uzun zaman oldu değil mi görüşmeyeli?’’ Onunla konuşması beni sinirlendirmişti. Ondan uzaklaşıp karşımdakine bir yumruk attığımda yere düşmüştü. Bu kadar mıydı? ‘’Doğru demişsin, bak.’’ Hala ona laf yetiştirmesi onu öldürme isteğimi arttırıyordu. Yerde kıvranırken bir de tekme attığımda gözlerini ona dikti.

‘’O beni bulacak. Seni öldürecek.’’ Dedi ona bakarken. Bunu o söylemişti. Ecmel söylemişti. Beynim durduğunda söylediklerini anlayamadım. ‘’Sen hala konuşuyor musun?’’ Yüzüne sayısız yumruk attığımda kendime engel olamıyordum.

O benden her şeyimi almıştı. O benim hayatımı çalmıştı.

Çocuklar sandalyeye bağladığında kanayan yüzüne rağmen ona döndü. ‘’Kaç aylıktı?’’

İlk defa savunmasız kaldığımda asıl canımı yakan bu soruydu. ‘’Canlı canlı onu senden aldığımda kaç aylıktı?’’

Konuşamıyordum ve hareket edemiyordum. ‘’Çok acı-‘’

Ecmel beni es geçip ona yürüdüğünde sert bir tokat atmıştı. ‘’SUS ARTIK!’’

Bağırışı benim bile canımı yakacak kadar acı verici türdendi. Ona ardı ardına vurduğunda kendimde değildim. Ona engel olamıyordum. ‘’SUS ALLAHIN CEZASI SUS! SEN O PİS AĞZINA BENİM BEBEĞİMİ ALAMAZSIN!’’

Ecmel, biliyordu. Ecmel, bebeğini hatırlıyordu. Beni hatırlamıyordu belki ama ondan alınan şeyi hatırlıyordu. Bu beni öldürecek şeydi. Uyandığımda yere çöken Ecmel’e baktım. ‘’Irına, götür onu dışarıya.’’

Bana döndüğünde ondan bakışlarımı çektim. O kadar suçluydum ki ona bakacak gram yüzüm yoktu. ‘’Hayır!’’ Yanıma kadar ulaştığında ona bakmamama rağmen konuşmaya devam etti. ‘’Madem öğrendin, karşımda yap ne yapacaksan!’’

Birkaç saniye duraksadığında benden uzaklaşıp koşarak depodan çıktı. Ona gitmek istediğimde Irına beni durdurdu. Bir şey demeden ona doğru gitti. Irına onu iyi tanıyordu. Sylvia bazen onu kız kardeşi gibi gördüğünden dolayı ona bağlıydı ama Irına farklıydı. En başından beri ona sıcak davranıp onu koruyordu. Bunu ondan istemesem bile çok kez onu takip edip güvenliğinden emin oluyordu. Bazen bana bile söylemiyordu bunu.

‘’Karın seni hiçbir zaman hatırlamayacak, Girdap.’’ Acı içinde konuşan adama döndüğümde iğreniyordum. Artık beni biri durduracak mıydı, bilmiyordum. Ona ilerlediğimde sandalyesine sertçe bir tekme attım. Yere yığıldığında gülmeye devam ediyordu. ‘’Bunu öğrenmek istersin.’’

‘’Hani sen öldürdüklerinde bir iz bırakırsın ya.’’

‘’Karının boynunu hiç gördün mü?’’ Görmemiştim. Giydiği sweatler kapüşonlu oluyordu ve saçlarını önde tutuyordu. ‘’Karının boynunda küçük bir G harfi var.’’

‘’Ne diyorsun lan sen?’’ Benden önce Buğra ona vurduğunda yeni idrak etmiştim. Bunun anlamı belliydi.

Karını sen öldürdün.

‘’Sen onu nasıl döversin lan?’’ Irına sertçe odaya girdiğinde Buğra’yı ittirip ona saldırmıştı.

Sen onu nasıl döversin mi?

‘’Sen ona nasıl vurursun piç herif!’’ Adeta bağırdığında kendinde değil gibiydi. Onu dövmüş müydü? Onu döven kişi o muydu? Sylvia onu üstünden aldığında yavaş adımlarla ona ilerledim. ‘’Sen ona dokundun mu?’’ Sakince sorduğumda ona eğildim.

‘’Babaannen-‘’ dedi kesik kesik. ‘’Babaannen nasıl öldüyse, o da ölecek.’’ Saçlarına elimi doladığımda kafasını sertçe yere vurdum. ‘’OROSPU ÇOCUĞU!’’

Bedeninden ve kafasından kırılma sesi geldiğinde tüm bedenim benden bağımsızdı artık. ‘’ADİ HERİF!’’

Onu sadece öldürmek istemiyordum. Onun başına her şeyi getirmek istiyordum. Cayır cayır yansın istiyordum. Defalarca onu yere çarptığımda kendime engel olamıyordum. O ölmeyi bile haketmiyordu. Çoktan ruhu çekilmiş bedenini bıraktığımda kendime yeni gelmiştim.

Bitmişti.

192 gün bitmişti.

Bu bana reva mıydı?

6 aydır öldüğüm her günün acısı bir gecede mi son bulmuştu?

Bugüne kadar elimin ulaşamadığı şey olmamıştı. Dedem bana sevilmediğimi söylerken bile bana öyle imkanlar sunmuştu ki aklım alamazdı. Çok sonra bu işi onun elinden almıştım. Babaannem öldüğü gece benim yatağımın kenarında ağlamıştı. O gece onu ağlarken gördüğümde sesimi çıkaramasam da ben de ağlamıştım.

O gün kendime verdiğim sözden beri bu dünyanın başına geçmiştim. Herkesi tanırdım. Bana el uzatacak kişiyi önceden bulup elini kırardım. Dedemin bile cesaret edemeyeceği şeyleri yapardım. Kimse bana karışamazdı.

Ben Liderdim, çünkü yönettiğim insanlar vardı. Herkes bana çalışırdı. Bu alemdeki kendini mafya sanan herifler bile bana çalışırdı, haberleri yoktu.

Buradan ayrıldığımda buraya dönmek istemiyordum. Burası benden hayatımı çalan yerdi. Ve Almanya bunu ikinci kez yapıyordu. Benden karımı, bu hayattaki her şeyimi almıştı.

Onu aradığım altı ay boyunca Almanya’ya bakmamıştım. Çünkü zaten ben orada ölmüştüm. Bakmadığım için kendimden nefret ediyordum. Altı aydır onu kimsesiz burada bıraktığım için kendimden nefret ediyordum.

Almanya benden hayatımı almıştı. Almanya benden babaannemi almıştı. Almanya benden karımı almıştı.

Almanya benden bebeğimi almıştı.

*************

Kuzey’in acı dolu bağırışını duyduğumda ölmek istiyordum. Çok ağırdı. Her şey çok ağırdı. Ben artık düzeleceğimizi bile düşünmüyordum. Hayatımı hatırlayacağımı bile düşünmüyordum. Sesler kesildiğinde sadece ağlamamı duyuyordum.

Kapıdan biri çıktığında kafamı çevirmedim. Yerimde havalandığımda beni kucağına alan Kuzey’e baktım. Hiç bana bakmadan, konuşmadan ilerlediğimizde kapıyı açıp arabaya oturttu. Yerimde dönmeden elimi tuttuğunda bir eliyle gözlerimi sildi. ‘’Bitti.’’

Ona baktığımda onu bulamadım.

‘’Her şey bitti.’’ Elimi sıkıca tuttuğunda gülümsedi. ‘’Bundan sonra sadece seni iyileştirmek için çabalayacağım.’’ Kendine söz veriyordu. ‘’Beni hatırlatacağım, bizi hatırlatacağım.’’ Usulca kafamı salladım.

‘’Ben seni hatırlarım, değil mi?’’ Bana umut veriyordu.

Sesim küçük bir çocuktan farksız çıktığında güldü.

‘’Bunun olması için her şeyi yapacağım.’’ Alnımdan öptüğünde beni önüme döndürdü. Kapımı yavaşça kapattığında kapıdan çıkanlara bir şey söylediğinde Irına ile göz göze geldik. Bana gülümsediğinde yavaşça titreyen elimi kaldırdım. O da bana kaldırdığında gülümsemek istedim.

Kuzey geldiğinde biz oradan ayrılmıştık. Yol üstünde bir yerde durduğumuzda birinden bir şey almıştı. Yanında bulunan markete girdiğinde elinde suyla geri dönmüştü. Arabaya binip suyu bana uzattığında almıştım. İhtiyacım vardı.

Sessizce eve geldiğimizde bizden başka kimse yoktu. Yukarı çıktığımızda ben odaya giderken o giyinme odasına gitmişti. Elinde birkaç parça bir şeyle geldiğinde öylece yatakta oturuyordum. Önümde eğildiğinde ona bakıyordum. ‘’Üstünü değiştirmene yardım edeyim mi?’’

Ondan utanacak zamanda değildim. Yorgunluğumdan morluklarım bile önemli değildi. Sadece kafamı salladığımda onunda zorlandığını farkettim. Ayakkabılarımı çıkartıp bir kenara koyduğunda tozlanmış eşofmanımı çıkardı. Getirdiği pijama altını giydirdiğinde sıra korktuğum yere gelmişti.

Üstümdeki sweati sıyırdığında bakışlarımı ondan kaçırdım. Kollarımı gördüğünde yutkunup gözlerini kapattı. Önümden kalktığında az önceki poşeti getirdi. İçinden krem çıkarmasını beklemiyordum. ‘’O ne?’’

‘’Morluklarını geçirecek, merak etme.’’ Kremi açtığında kolumdaki yerlere sürdü. ‘’Elinde farkettiğimde bunun sadece elinle sınırlı kalmadığını biliyordum. Az önce kolunu tuttuğumda canını yaktım, özür dilerim.’’

Elime de sürdüğünde yüzüğün olduğu parmağımı öptü.

‘’Şimdi görünen yaralarını saralım, görünmeyenleri zamanla halledeceğim.’’ Kremi kapattığında yanımdan kalktı. Bir kutu getirdiğinde bir kolye görmeyi beklemiyordum. Çok güzel parlayan bir kuğu kolyesiydi. ‘’Takmamı ister misin?’’

Bu sorudan çok bir istekti. Kendisi istiyordu bunu. ‘’Benim miydi?’’

‘’Evet.’’ Kafamı salladığımda boynuma takmıştı. Parmağı boynuma değdiğinde dövmeye denk gelmişti. ‘’Öpebilirsin.’’

Sadece bunu söylediğimde nefesimi tutmuştum. Dudaklarını o dövmenin üstünde hissettiğimde ölmek istiyordum. Bunu kısa sürdürdüğünde pijama üstümü giydirip düğmelerini tek tek ilikledi. Saçlarımı sevdiğinde yine gülümsedi.

Gülümsemesi dünyamı aydınlatıyordu.

‘’Çok güzelsin.’’

Örtüyü kaldırdığında gece lambasını yakıp ışıkları kapattı. ‘’Yat hadi.’’

Yatağın içine girdiğimde onun ne yapacağını merak ettim. Yatağın diğer tarafına yattığında benden uzaktı. Yönümü döndürdüğümde ona bakabiliyordum. O an bir şeyi farkettiğimde elim gömleğinin düğmesine gitti. Bunu yapmaya çekiniyordum ama düğmelerin ikisini açtım. Sol göğsünün üstünde bir şey yazıyordu.

Bunu yapmama izin verdiğinde sadece beni izliyordu.

Dokunduğum yerde kalp atışını hissedebiliyordum. Ve tam o yerde ESS yazıyordu.

Ecmel Sera Sayar.

51. Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Bölüm : 01.12.2024 22:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...