56. Bölüm

52

Sara
ineffable3107

Sabah uyandığımda Kuzey hala uyuyordu. Onu uyandırmadan kalktığımda banyoya ilerledim. Gece çok kez uyanmıştım ve düzgünce uyuduğumu söyleyemezdim. Her defasında ayaktaydı. O direkt uyumamıştı. Ondan uzakta uyuyordum ama varlığı yetiyordu.

Çok fazla kollarıma dokunmadan üstümdekilerden kurtulduğumda kısa bir duş aldım. Dün yaşadıklarımız çok kötüydü ve hatırlamak istemiyordum. Duştan çıktıktan sonra kapıdaki bornozun birini alıp üstüme geçirdim. Çekingen bir tavırla kapıyı açtığımda hala uyuduğunu gördüm. Odadan kaçarcasına çıktığımda ses olmasın diye kapıyı bile kapatmadım.

Evde sadece biz olduğumuzdan giyinme odasına ilerledim. Yeni bir pijama takımı çıkarıp giydiğimde odaya geri döndüm. Yatağın üstüne oturduğumda ona baktım. Onun yüzü neden bu kadar güzeldi?

‘’Kuzey.’’ Uyanmadığında koluna dokudum. ‘’Kuzey.’’

Diğer adı neydi?

‘’Araf.’’ Mırıltım ona ulaştığında sanki bu ismi bana kodlamış gibi hemen gözlerini açmıştı. ‘’Noldu?’’

‘’Bir şey olmadı, sadece uyanmanı istedim.’’ Bu onu rahatlattığında saçlarıma baktı. ‘’Saçların niye ıslak?’’ Saçlarıma dokundum. ‘’Duş aldım, yeni. O yüzden.’’ Zaten kısaydı ve havlu sarmak istememiştim. ‘’Bana Kuzey deme.’’4

Anlamsızca baktığımda kafasını salladı. ‘’Önce buradan başla. Sen bana sadece Araf derdin, başka kimse demezdi.

‘’Peki, Araf.’’ Bunu söylediğimde gülmüştü. Güldüğü için ben de gülmüştüm.

Artık Kuzey yoktu.

Hiç olmamıştı ki.

‘’Bir de şu saçlarını kurutalım.’’ Elimden tutup kaldırdığında ona baktım. ‘’Sen mi kurutacaksın?’’ Kafasını salladı. ‘’Bundan önce kim kurutuyordu küçük hanım?’’

Odada bulunan aynalı masaya beni oturttuğunda saçlarımı kurutmaya başladı. Aynadan onu izlediğimde saçlarıma dokunmayı sevdiğini farkettim. Hastanede kendim kesmiştim ve çok zoruma gitmişti.

Saçlarım tamamen kuruduğunda düz olduğu için kendi şekillenmişti. Oturduğum yerde ona döndüğümde önüme eğilerek ne diyeceğim diye bekliyordu. "Saçlarım hala güzel değil mi?"

"Sana ait olan her şey güzeldir."

Bebek de dahil miydi?

"Eskiden boyatıyormuşum sanırım, sen saçlarımı seviyorsun. Aynı renge boyatayım mı?" Güldüğünde kafasını salladı. "Sen bilirsin canımın içi, ben senin her halini severim."

"O zaman şöyle bir anlaşma yapalım." Serçe parmağımı ona uzattığımda kaşlarını kaldırmıştı. O da tuttuğunda gözlerine bakarak konuştum. "Hatırladığım gün, eski halime döneceğim."2

Bazı şeyleri sesli dile getirmeye gücüm yoktu artık.

"Anladığım kadarıyla beni en iyi tanıyan da sensin." Hiç düşünmeden kafasını salladı. "Hatırladığımı oradan anla. Çünkü şuan ben değilim, bunu biliyorum."

"Anlaştık bakalım."

Gülümsediğimde parmağını bırakıp ellerimi çırptım. Halime güldüğünde ayağa kalkmıştı. İlerlediğinde hemen ona döndüm. "Nereye?"

"Duşa gireceğim, sonra da kahvaltı yapıp uçağa gideceğiz." Kafamı salladığımda banyoya girmişti. Yatağın ucuna oturduğumda onu beklemeye başladım.

Çok geçmeden belinde bir havluyla çıktığında vücuduna kaymıştı gözlerim. İyiydi. Hem de çok.

Gözlerimi hemen kaçırdığımda gülerek odadan çıkmıştı. Arkasından ben de çıktığımda giyinme odasının önünde bekledim. Sanki onu görmeyeceğim bir vakit benden gidecekti. Bundan korkuyordum.

Çıktığında beni görmeyi beklediği aşikardı. "Neyin var?"

"Hiç." dedim kafamı iki yana sallarken. "Beni bekle, ben de giyineceğim."

Hızla giyinme odasına girip kapıyı kapattım. Eşofman yerine düzgün bir şeyler giydiğimde aynaya baktım. İyiydim. Şu ara havanın soğuk olması işime geliyordu çünkü kazak giydiğimde kollarım belli olmuyordu.

Makyaj yapmadığımı farkettiğimde çekmecede duran güneş gözlüklerinden birini aldım. Ellerim titriyordu ve buna gücüm olduğunu sanmıyordum.

Dışarı çıktığımda beni bekleyen Araf'ı gördüm. "Bu havada?"

Güneş gözlüğümü işaret ediyordu. "Makyaj yapmadım da, üşendim yani."2

Aklına bir şey gelmiş gibi güldüğünde kaçmak için önünden ilerledim.1

Ellerimin sık sık titremesi yaşadığım korkulardandı. Kaldığım hastane günlerinde her odaya biri geldiğinde korku içinde bekliyordum. Bugün ne olacağım diye, bu yüzden kendimi bir an önce toparlamalıydım. İlaç kullanmaya korkar olmuştum.

Belki bir şey benim ilacım olurdu.

"Ne düşünüyorsun?" Kafamı kaldırıp ona baktığımda sanki düşüncelerimi biliyor gibiydi. Benim ilacım olacağını.

"Öyle." diye geçiştirdim.

"Hadi o zaman." Kapıya yürüdüğünde şaşkınlıkla peşinden gittim. "Evde yapacağız sanıyordum." Bir an gözleri eve kaydığında ne geçtiğini göremedim. "Kahvaltı hazırlamakla mı uğraşacağız?"

İşime gelirdi açıkçası. "Peki."

Girişten bir kaban aldığımda önceki montun cebinden hiç çıkarmadığım telefonu da aldım. Sonuçta benimdi. Evden çıktığımda arkamdan seslenmişti. "Giy onu küçük!"

Kendisi yanıma geldiğinde elimdeki kabanı aldığında üstüme geçirdi. "Benim üstlerimle sorunun ne? Üşümüyorum ben!"

"Eskiden de böyleydin." dedi. "Aralık ayında bile şort giyiyordun." Kıkırdadığımda o çoktan kabanımı düğmeliyordu. Ama gerçekten vücudumda o üşüme hissi yoktu.

"Yürü." Dün yaralarımı gördüğü için ne elime ne de koluma dokunuyordu. İçten içe elimi tutmak istediğini biliyordum. Hızlı adımlarımla ona yaklaştığımda parmağını tuttum. "Neyden korkuyorsun?"

"Bir şeyden değil, sadece elini tutmak istiyorum." dedim. Sanırım hep korktuğum anlarda bunu yaptığım için öyle kalmıştı. Farkında değildim. O ise parmağımı bırakıp elimi tutmuştu. "Böyle daha iyi o zaman."

Gülümsediğimde arabaya kadar birlikte yürüdük. Çok değişik bir histi. Arabaya bindiğimizde ilerlerken cebimden bir kağıt çıkardım. "Şey... Yani madem öğrendin, bilmeye hakkın var sanırım."

"Ne yazıyor?"

"Evlendiğimiz gün sana söyleyecekmişim. Hatta dans ederken söylemişim." Kafasını salladı.

"Bana bir sürprizin olduğunu söylemiştin. Keşke o an söyleme şansın olsaydı, böyle olacağını bilsem yanımdan ayırmazdım seni." Olmuştu işte bir kere.

"Sorun değil." dedim güler yüzlü bir sesle. "Sonuçta yine beraberiz bak, ben yine bulmuşum seni."

Dudağının kenarı kıvrıldığında hoşuna gitmişti. Tekrar önüme döndüğümde kağıdı cebime koydum. "Akşam aileni görmek ister misin?"

Sadece kafamı salladım. Verecek cevabım yoktu. Ben herkes için ölüydüm ve nasıl karşılarına çıkacağımı bilmiyordum. "Annen çok kötü bir durumda, Ecmel. Emin ol seni çok özlüyorlar."3

Onun kadar kötü olanını göreceğimi sanmıyordım. O kendini belki dışarıdan görmüyordu ama ben görüyordum. Bu hali, dün geceki hali bile o kadar kötüydü ki ölü oluşumun izlerini taşıyordu. Ve bu fazlasıyla canımı acıtıyordu.

Korkuyordum.

İkimiz bir yerde oturup kahvaltı yaptığımızda bana balerin olduğum zamanları anlatmıştı. Bazen buz pateninde bile kaydığımı söylemişti. Bunlar çok güzel şeylerdi bence. Umarım hatırlayabilirdim çünkü gösterdiği fotoğraflar bir insanın hayalinin ötesindeydi. Başka bir halde olsaydım o günlerimi özlerdim büyük bir ihtimalle.

Dönüş vaktimiz gelmişti. Havaalanına geldiğimizde insanların korkusundan resmen Araf'ın eline yapışmıştım. Sanki herkes bana bakıyor, beni izliyor gibiydi. Ve bu beni aşırı korkutuyordu. Elini biraz fazla sıkmış olacağım ki beni durdurmuştu. "Sakin ol bebeğim."

Bunu demesi içimi huzurla kaplatmıştı. Elini yanağıma koyduğunda gülümsemişti. "Ben yanındayken korkma, kimse sana bakamaz."

Kafamı salladığında ilerlemeye devam etmiştik. Pist gibi bir yere çıktığımızda diğerlerini de görmüştük. Beste bile vardı. Beni gördüğü gibi gülümseyip el sallamıştı.

"Kız neredeyse tsunami çıkacak bu havada ne güneş gözlüğü?" Sid adeta titreyerek sorduğunda gülmeme engel olamamıştım.1

"Makyaj yapamadım da, o yüzden." dedim çekingen bir sesle. Buğra güldüğünde sanırım bu konuşma onlara tanıdık gelmişti. Sabah Araf bile aynı tepkiyi vermişti çünkü.

"Niye binmiyorsunuz oğlum?" Sinirle sorduğunda hepimiz uçağa ilerlemiştik. "Neden böyle bir uçağa biniyoruz?"

"Çünkü uçak bana ait."

Anlaşılan kocam zengindi.6

Sadece kafamı salladığımda içeriye geçmiştik. En köşe bir cam kenarı bulduğumda oraya oturmuştum hemen. Yanıma biri oturduğunda o yöne dönmüştüm. Benim gibi sarı saçları olan biz kadındı. "Merhaba."

"Merhaba." dedim çekindiğimi fazla belirten bir tavırla. "Amanda ben, biz hiç tanışmadık." Elini uzattığında biraz gerilsem de tutmuştum.

"Korktuğunu biliyorum, merak etme hiçbirimiz sana zarar vermeyiz. Aksine seni seviyoruz ve korumak istiyoruz." Kafamı salladığımda onu iyice incelemiştim. Güzel kızdı ve konuşma tarzı olarak samimiydi.

"Konuşmak istediğin bir şey olursa çekinmeden bana gelebilirsin, tamam mı?"

"Peki." dediğimde gülümseyerek yanımdan kalkmıştı. Bu sefer yanıma Beste oturduğunda yönümü değiştirmeme gerek kalmamıştı. "Nasıl hissediyorsun?"

"Fazlasıyla gerginim." Güldüğünde omzuma dokunmuştu. "Gerilme canım, hepimiz buradayız bak. Artık tanıyorsun bizi."

"Buradaki herkesi tanıyor musun?" Kafasını salladığında beni kendine yaslayıp etrafı izlememi sağladı. "Şu kıvırcık saçlı olan Sylvia, zeki kızdır. Sen bir şey söylemeden hareketlerini anlar."

"Onun yanındaki de Irına, zayıf olduğuna bakma. Bir adamı devirecek gücü vardır." Dün benim yanıma gelen kızdı. "Az önce yanına gelen de Amanda, en akıllılarından biri. Hepsinin fiziksel gücü var ama onunki daha çok aklıyla. Seni manipüle edebilir, ağzı çok iyi laf yapar."

"David, yazılımcıdır ve her türlü program gibi uygulamaları adı gibi bilir. İnsanları görünüşünden bile tanıyıp bulabilir." Yan tarafını işaret etti. "Sid, onu zaten tanımışsındır. Komiktir, çok iyi dikkat dağıtır. Laylaylom takılan gibi gözükür ama tersi fenadır."

"Öbürü de Leo, her yerde bir bağlantısı vardır. Dünyanın bir diğer ucundaki ülkede bile tanıdığını bulabilirsin."

"Gerçekten mi?" Kafasını salladığında hepsine tek tek baktım. "Neden hepsi buradalar o zaman?"

"Kuzey için. Biliyor musun bilmiyorum ama Kuzey de bu anlattıklarımın hepsi var. Benim için bile abi gibidir. Diğerleri için de öyle." Gözlerim ona kaydığında Buğra ile konuştuğunu gördüm. "Buğra peki?"

"Ah, Sera. Onu ben bile çözemiyorum bazen." Aralarında ne olduğunu bilmiyorum. "Sen her şeyi biliyorsun aslında da, zamanı gelince kız kıza konuşabiliriz."

Üstelemediğimde cama geri yaslandım. Uykum bile vardı aslında ama uyumak istemiyordum. Cebimdeki telefona uzandığımda galeriye girdim. Fotoğraflarımıza tek tek baktığımda bazıları gerçekten hoşuma gidecek türdendi.

Biz güzelmişiz.

Acaba doğurabilseydim o kime benzerdi? Bence ona benzemeliydi.

Ellerim tekrar titrediğinde telefonu kapatıp cebime koydum. Araf'ın geldiğini görmemiştim bile. "Ne zamandır buradasın?"

"Fotoğraflara baktığından beri." Bakışlarımı ondan çektim. "Ben sadece merak etmiştim."

"Neyi?"

"Ben hani hamileydim." Elimi yanağıma yasladım. "Çocuğumuz yani, kime benzerdi?"

Bedeni gerildiğinde ona bakmayı kendi içimde reddettim. "Sen kız isterdin. Sana benzeyen bir kızımız olabilirdi."

Güldüğümde gözümden bir yaş gelmişti. O görmeden sildiğimde gözlük görmesini engelliyordu zaten. Ona geri döndüğümde oturuşumu değiştirdim. "Sen ne istiyordun?"

"Ben erkek isterdim." Yüzüne baktığımda bunun olabileceğini öngördüm. Ona benzeyen bir oğlum olmasını isterdim aslında.

Elimi gömleğinin üstüne koydum. "Bu ne zamandır var?"

"Düğünümüzden bir ay sonra senin doğum günündü. O zamandan beri var." Burukça kafamı salladım. "Hediye almış mıydın?"

Olan biteni öğrenmek istiyordum. Neler yaşadığını bilmek istiyordum.

"Evet."

Sadece bunu söylediğinde detayını söylememişti. "Senin bir araban vardı, lacivert. Onu çok sevmiştin. Sonra tabi arabana bazı şeyler olunca kullanmayı bırakmıştın."

Sesi o kadar güzeldi ki onu duyabilmek için yıllarımı verirdim.

"Yeni modelini sipariş etmiştim ben. Hem hediyesi de olacaktı da, öyle işte." Bunlar ona acı verdiğinden susuyordu sürekli.

Uçak indiğinde bana siyah bir şapka takmıştı. "Orada seni tanımıyorlardı ama burada öyle değil. En azından ailen bilene kadar kimsenin seni görüp bir şeyler düşünmesini istemiyorum."

"Bunu engelleyecek gücüm var ama senin görüp moralini bozmak istemiyorum." Sadece kafamı salladığımda kabanımın yakalarını boğazıma kadar kapatmıştı. "Ben seni çok seviyorum."

Bir anda bunu söylediğinde yutkunmuştum. Sonrasında elimden tuttuğunda yüzünü göremeyeceğim bir haldeydi. Zaten burnum dışında görünen bir yerim kalmamıştı.

İnsanların arasından geçerken herkes Araf'a bakıyordu. Bu sefer his değil gerçekten bakıyorlardı. "Neden bakıyorlar bu kadar?"

"Altı ay sonra ilk defa görüyorlar ondan." Ve altı ay önce ben ölmüştüm.

"Bu seni zora sokmaz mı?"

"Yanımda karım varken mi?"

İnsanları umursamıyordu. Arabaya binene kadar kendimi diken üstünde hissettiğimde sadece ikimiz kalınca rahatlamıştım. İner inmez telefonu çaldığında annesi arıyordu. "Hadi ama!"

Sesi arabada duyulduğunda hiç sakin bir konuşma değildi. "Kim o senin yanındaki? Lan hadi bizden utanmıyorsun, parmağındaki yüzüğünden utan!"

"Anne." Bıkkınlıkla söylediğinde annesi susmamıştı. "Bizi ne hale soktuğunun farkında mısın? Ben şimdi Eylem'e ne diyeceğim?"

"Bir şey demene gerek yok. Akşam yemeğe onlarda olun. Ben geleceğim."

"Seni ben öldüreceğim! Duydun mu?" Bağırışı beni korkuttuğunda annesinin yüzüne kapatmıştı. "Annem biraz seni çok seviyor da, atlatamadı hala."

Onu farketmiştim.

"Eylem?" diye sorduğumda bana üzülmüştü. "Annen."

Bu beni iyice yıktığında önüme dönmüştüm hemen. Ben annemi bile hatırlamıyordum. İsmini bile bilmiyordum.

"Eve mi gideceğiz hemen?"

"Önce evimize gideceğiz. Görmen gereken birisi daha var."

Bir şey demeden yola devam ettiğimizde sakince beklemiştim. Bir evin büyük kapıları açıldığında hemen bir köpek koşmuştu. Onu hatırlıyordum.

Benim kapıma geldiğinde kapıyı açar açmaz üstüme çıkmıştı resmen. Patilerini üstüme koyduğunda eğilip ona sarıldım. "Seni çok özledim!"

Kapıdaki korumalar beni görür görmez bir daha baktığında bunlara alışmam gerektiğini hissetmiştim. Ellerimi yüzüne koyduğumda ellerimi ve yüzümü çok kez yalamıştı. "Oğlum."

Ağzımdan bunların çıktığına inanamıyordum ama onu tanıyordum. "Onu hatırladın."

Eğildiğim yerden ona baktığımda kafamı salladım. "Ben onu çok kez rüyamda gördüm. Bana hep çiçek getiriyordu."3

Kafasını sevdiğimde buna izin vermişti. "Canım."

Benden ayrılmadığında onu bırakmak istememişti. Ayağa kalktığımda ona baktım. "Burası mı bizim evimiz?"

"Hayır." Elimden tuttuğunda eve ilerledik. "Aslında sen burada yaşamak istiyordun. Ben seninle yeni anılarım olsun diye başka ev istemiştim."

Evin içine girdiğimizde yeni temizlenmiş olduğu her haliyle belliydi. "Güzelmiş evimiz."

Mutfağa girdiğimde gözüme çarpan çok şey olmuştu.

"Bir daha arkadaş muamelesi yaparsan, sana arkadaşım olamayacağını her şekilde gösteririm."

Zihnimde bu gibi sesler yankılandığında gözümün önüne ikimiz geliyorduk. Salona girdiğimde zihnimdeki sesler ve görüntüler yine geliyorlardı.

"Nasıl ayık kalabiliyorsun onu anlamıyorum!"

"Karşımda sen varsın çünkü."

"Ayık ya da sarhoş, sen hiç kendini bana bakarken görmedin. Bana gülümserken görmedin."

Nedense gülümsemiştim. Bu evde çok anımız varmış. "Noldu?"

"Bu evde mi kalacağız? Bence kalalım." dedim hevesle. "Burada çok şey yaşamışız, belli. Ben seni çok hatırlamak istiyorum, Araf. Ailemi bile bir kenara bıraktım, ben sadece seni istiyorum."

Bunları söyleyen ben değilmişim gibi şaşkınlıkla bakıyordu. "Ben senin gözlerindeki o enkazı görebiliyorum. Altından kalkmak için çabalıyorsun."

"Birlikte kalkarız." Ona ilerleyip elini tuttum. "Ben yanındayım. Sen nasıl benim yanımdaysan ben de senin yanındayım."

"Hiç değişmemişsin." dedi. "Düşüncelerin hala aynı. Hatırlamıyorsun ama benden uzak kalamıyorsun değil mi?" Yutkunduğumda kafamı salladım.

"Sen de beni sana çeken şeyler var."

"Mesela." Elimden tutup koltuğa ilerlettiğinde üstümdeki kabanı çıkarttı. Şapkayı ve gözlüğü arabada çıkarttırmıştı hemen. Rahatsız olduğunun farkındaydım.

Bağdaş kurarak karşısına oturduğumda bu halime gülümsedi. "Ağır şeyler söylüyorum sana karşı. Ama tek kalınca o kadar pişman oldum ki bir daha karşına çıkmaya cesaretim olmuyor."

"Bunu yapan sensen, yap."

"Ecmel, ben senin ağzından çıkacak iki kelimeye hasret kaldım." Kalbim kaç parçaya bölündü bilmiyorum. "Bu senin hakkın. Eğer ben seni bu altı ayda bulamayıp sen bir telefonla bana ulaşıyorsan, ben bunu haketmişimdir."

"Söyleme bunu, lütfen." Devamını engellemiştim. "Ne benim ne kendi yaşadığın şeyler kolay değil."

"Beni düşünme. Hatta hiçbirimizi düşünme." Saçlarımı sevdiğinde gözlerim dolmuştu. "Sen herkesin bir parçasısın."

"Sen? Senin neyinim?" diye sordum hemen.

Gülümsedi. "Benimse her şeyimsin. Canımsın. Sen benim doğma sebebimsin, Ecmel. Ben senin varlığınla yaşadım bugüne kadar."3

Ona o kadar üzülüyordum ki kollarımı ona dolayıp sıkıca sarıldım. "Bana kendini hatırlat. Lütfen, sana çok ihtiyacım var benim."

Ellerini belimde hissettiğimde o kadar naifti ki dokunmak bile zor geliyordu ona.

"Çok kırılgansın." Saçlarımı öptüğünde geri çekilmek istemedim. "Seni kıracağım diye ödüm kopuyor."

Ondan korkularını almak isterdim ama benim korkularım bana yetiyordu.

Ondan çekildiğimde çekinerek önüme döndüm. "Üst katı da gezebilir miyim?" Güldüğünde kafasını salladı. ‘’Ev senin.’’ Hemen kalktığımda merdivenlere doğru ilerledim. Beni bir kitaplık karşıladığında raftaki dergide kendimi görmeyi beklemiyordum. Bu gerçekten ben miydim?

Dergiyi elime aldığımda hem dışında hem içinde kendimi gördüm. Bu birkaç dergide daha vardı. Kıvrılmış sayfalarında ben vardım. Beni bu kadar mı seviyordu?

Diğer odaların kapısından büyük bir kapıya ilerlediğimde burasının odamız olduğunu anladım. Banyoya baktım.

‘’Git.’’

‘’Gitmem. Nasıl giderim? Ben senden nasıl gidilir bilmiyorum.’’

Tekrar odaya döndüğümde yatağa gözüm kaydı.

‘’Evimi otele döndürdün iyice! Hayır bir de çocuklar arayınca mecbur geliyorum.’’

‘’Geleceksin tabii. Hele bir gelme o zaman soracağım sana.’’

Bu oda o kadar çok şey barındırıyordu ki zihnim sürekli bizim konuşmalarımızı bana hatırlatıyordu. Ama hala tam anlamıyla yoktu hiçbir şey. Odadaki masaya baktım.

‘’Bu saçlarını bir daha kurutmadan evden çık, bak neler yapacağım sana?’’

‘’Aşkım, sen kurut diye yapıyorum. Ayrıca saçlarım uzun yani kim uğraşacak kurutmakla?’’

‘’Ben varken sana gerek kalmıyor zaten.’’

Güldüğümde akan gözyaşımı sildim. Çok silik silikti. Buradaki anıları bırakıp giyinme odasına girdim. Benim kıyafetlerim vardı. Kapıyı kapattığımda raflara göz attım. Şortlu bir tulum beğendiğimde içine beyaz bir tişört giyerek üstümü değiştirdim. Böyle mi giyinirdim? Makyaj masasına ulaştığımda hem kendi yüzüme bir şeyler sürüp kollarımdaki morlukları kapattım. Üstüme ceket aldıktan sonra odadan çıktım.

Çok sayıda şort vardı. Araf aralık ayında bile giydiğimi söyleyince gülmüştüm. Aşağıya indiğimde Araf telefonla konuşuyordu. Beni görünce telefondaki kişiye sonra görüşürüz diyip kapatmıştı. ‘’Bunlar olmuş mu?’’

‘’Her halinle güzelsin.’’ Gülümsediğimde yanıma geldi. ‘’Çıkabiliriz o zaman.’’ Havaya bakıp ona geri döndüm. ‘’Daha erken değil mi? Hava bile kararmadı.’’

‘’Bir yere uğrayacağız.’’ Kafamı salladığımda birlikte evden çıktık. Şansıma hava güzeldi ve şort giymek beni üşütmüyordu. Bahçedeki korumalar hala bana şaşkınca bakıyordu. Hepsine el salladığımda gülümsemiştim. Onlara da hak veriyordum. Her gün hortlayan birini görmüyorlardı.1

‘’Sen az önce çocuklara el mi salladın?’’ Ona dönüp kafamı salladım. ‘’Her gün hortlayan birini görmüyorlardır benim gibi.’’

Kafasını iki yana salladığında içinde güldüğünü biliyordum. Bahçeden çıktığımızda nereye gideceğimize dair yolu izledim. Hafif esnediğimde uykum geldiğini anladım. Gözlerim de gidiyordu. ‘’Uyuyabilirsin.’’

Buna hayır diyecek değildim. Kafamı cama yasladığımda gözlerimi kapattım. Sabahtan beri ayaktaydım. Ülke değiştirdiğim yetmiyormuş gibi bir de yemek çıkmıştı başıma. Araba durduğunda gözlerimi açma zahmetinde bulunmadım.

Hala uyuduğum için Araf koltuğumu en geriye yatırıp üstüme ceketini örtmüştü. Hayal meyal hatırlıyordum.

Bir kez daha araba çalıştığında bu sefer gözlerimi açmıştım. Hava kararmıştı artık. ‘’Günaydın.’’

‘’İyi geceler.’’ Dedim yerimde doğrulurken. ‘’Uykun varsa iptal edebilirim, bebeğim. Ben bu kadar yorgun olacağını düşünmemiştim.’’

‘’Sorun yok.’’ Bugün olmasa yarın karşılarına elbet çıkacaktım. Büyük beyaz bir evin kapısında durduğumuzda yine büyük kapılar açılmıştı. Herkesin evinde vardı anlaşılan bu kapılardan. Araba durduğunda ikimizde inmiştik. İçeri yürüyene kadar elini bırakmamıştım.

Korkuyordum.

Zili çaldığımızda kapı hemen açılmamıştı. Kapıyı açan kadın hemen elini ağzına götürdüğünde beni görmeyi beklemediği kesindi. Salona ilerlediğimizde tüm bedenimin titrediğini hissettim. ‘’Nerdesin sen?’’

Sabah duyduğum kadının sesiydi. Araf’ın yanına geçtiğimde iki adam hemen sandalyesinden kalkmıştı. Başı eğik bir kadın vardı. ‘’Anne.’’ Karşısındaki sarı saçlı kız bunu söylediğinde başını kaldırmıştı. ‘’He?’’ Bize döndüğü an sandalyeden kalkması bir olmuştu.

Masadan dolanıp bize yürüdüğünde gözleri çoktan dolmuştu. Araf’ın parmağını tuttuğumda korktuğumu fazlasıyla belli ettim. ‘’Kızım.’’

Önümde durduğunda saçlarımızın aynı renk olduğunu farkettim. Saçlarıma dokunduğunda gerçek olup olmadığımı sorgular bir hali vardı. ‘’Yaşıyorsun.’’

Gözlerim dolduğunda bana hemen sarılmıştı. ‘’Seni çok özledim!’’ Elim sırtına gitmiyordu. ‘’Çok özledim seni Sera.’’ Az önce ayaklanan adamlardan birine döndüğünde ellerimi tuttu. ‘’Engin! Hayal görmüyorum değil mi?’’

Konuştuğu adam yanımıza geldiğinde aslında ona benzediğimi anladım. Babam olmalıydı. ‘’Kızım.’’ İkisi de bana sarıldığında dilim lal olmuştu resmen. Ağzımı açmaya cesaret edemiyordum. Annem hemen elini yanağıma koymuştu. ‘’Anneciğim, neden bir şey söylemiyorsun? Neredeydin bunca zaman?’’

‘’Ben…’’ Araf’a döndüğümde benim yerime konuşmasını istemiştim. ‘’Ecmel, hatırlamıyor Eylem teyze.’’ Annem bir ona bir bana baktığında ne olduğunu şaşırmıştı. ‘’Ne demek hatırlamıyor? Noldu ki?’’

Babam bir anda Araf’ın üstüne yürüdüğünde ne olduğunu anlamıyordum. ‘’Ne yaptın sen kızıma?’’

Hızla önüne geçtiğimde babam durmuştu. ‘’Dokunma ona!’’ Kollarımı ona doladığımda onu herkesten korumak istiyordum. Belli ki bu süreçte onun üstüne gideceklerdi. Karısı onu hatırlamıyordu, çocuğu ölmüştü. ‘’O beni kurtardı. Lütfen ona dokunmayın.’’

Resmen ağlamaya başladığımda sırtına dokunduğum ellerim gömleğini sıkıyordu. ‘’Ecmel.’’

Ellerini saçlarımda hissettiğimde başımı kaldırdı. ‘’Ağlama. Ben seni ağlaman için mi getirdim buraya?’’ Gözlerimi sildiğinde beni tekrar yanına almıştı. ‘’Kızınız yaşıyor.’’

Masaya döndüğünde sadece yeri izliyordum ben. ‘’Karımdan başka kimseyle de dönmem ben buraya.’’ Salonun içine girip koltuğa oturduğumuzda annem hemen yanıma gelmişti. Hareketleri o kadar hızlıydı ki gerçekten korkuyordum. ‘’Canım, hoşgeldin evine.’’

Ama burası benim evim değildi ki.

Benim evim Araftı. 1

Küçük bir bebek emekleyerek geldiğinde onu görmek istemiyordum. Bebek görmek kesinlikle istemiyordum. Dizime tırmandığında ondan uzaklaşmak istercesine Araf’a yaklaştım. ‘’O senin yeğenin.’’

‘’Titi!’’ Dizime dokunduğumda yüzümü ondan çekmiştim. ‘’Onu görmek istemiyorum.’’ Diye fısıldadım.

‘’Titi!’’ Tekrar aynı şeyi söylediğinde ona baktım. Allah kahretsin ki çok güzeldi. ‘’BİRİ ŞU BEBEĞİ ÖNÜMDEN ALABİLİR Mİ?’’ Biraz sesim fazla çıktığında sarı saçlı kadın bebeği almıştı. Bebek ağlamaya başladığında zihnimdeki sesler çoğalmıştı.

‘’Tamam, bak aldık.’’ Annem elime uzandığında elektrik çarpmış gibi ondan uzaklaşmıştım. Gidip tekli koltuğa oturduğumda kimseye bakmak istemiyordum. ‘’Anneciğim iyi misin?’’ Her seferinde yanıma geldiğinde koltuğun kenarına eğilmişti. ‘’Ben sizden korkuyorum, lütfen üstüme gelmeyin.’’

‘’Tamam gelmeyeyim.’’ Yan tarafımdaki koltuğa oturduğunda hala bana bakıyordu. ‘’Aç mısın? Sen yoksun ama ben yine de senin sevdiğin yemekleri hazırlattım.’’ Bir an önce bu evden gitmek istiyordum.

‘’Gel, yemek yiyelim.’’ Araf sanki bu salonda hiç kimse yokmuş gibi davranıp benimle ilgileniyordu. Elimden tuttuğunda masaya ilerledik. ‘’Yanıma otur.’’ Dedim hemen. Sadece onu tanıyordum. Sandalyemi çektikten sonra yanıma oturmuştu.

‘’Cansel iki tane daha servis aç sofraya!’’ Annem tam çaprazıma oturduğunda karşımda da başka bir kadın vardı. O da Araf’ın annesi olmalıydı. ‘’E hadi devam edelim yemeğe!’’ Sanki az önce başını eğen kadın gitmiş, başka bir kadın gelmişti.

Araf’a eğilerek konuştum. ‘’Suyun tadına bakabilir misin?’’

Kendimi çok diken üstünde hissediyordum. Önümdeki suya uzandığında bir yudum alıp önüme bıraktı. ‘’İçebilirsin.’’1

Suyu resmen içtiğimde boğazımdaki kuruluk bir nebze geçmişti. Çok sık kuruyordu ve o kuruluk yutkunurken canımı yakıyordu. ‘’Nasılsın kızım?’’

Karşımdaki kadın konuşunca masadaki herkes bir anda bana dönünce ne diyeceğimi bilmiyordum. ‘’İyiyim, yani iyi olmaya çalışıyorum.’’

‘’Odanı hazırlatmamı ister misin?’’ Annem konuştuğunda burada kalmak istediğimi sanmıyordum. ‘’Benim evim var zaten.’’ Masanın altından Araf’ın parmağını tutmuştum. O ise parmağımı çevirip elimi tutarak dizine koydu. ‘’Öyle değil mi?’’

Araf’a döndüğümde kafasını salladı. Az önce kapıyı açan kadın Araf ve benim önüme tabak, çatal koyduğunda ne yiyeceğimi bilememiştim. Tekrar kapı çaldığında korkuyla o yöne dönmüştüm.

Sürekli kendimi hastane odasında sanıyordum ve doktor çıkacak korkusuyla yaşıyordum.

‘’Kim geldi?’’

‘’Büyükbaban.’’ Babam beni yanıtladığında tekrar önüme dönmüştüm. Karşımdaki iki kadın da benim tabağıma bir şey koyuyorlardı. ‘’Eylem ondan az koy, hepsinden yesin kız.’’

‘’Kübra’m koyayım ben, yer o.’’

Aslına bakarsak hiçbir şey yiyesim yoktu. ‘’Canımın içi neden bir şey yemiyorsun?’’ Araf saçlarıma doğru konuştuğunda kafamı kaldırdım. ‘’Korkuyorum çünkü.’’ Saçlarımı öpüp geri çekildiğinde tabağımı önüne aldı. Az önce kadınların koyduğu şeyleri parçalar haline getirdiğinde önüme geri koydu. Diğerleri bu anı sadece izliyordu. ‘’Az ye, ben evde sana daha güzellerini yaparım.’’

Gülümsediğimde o da bana gülümsemişti. Tabağıma döndüğümde yaşlı bir adamın sesini duymuştum. ‘’Sayar!’’2

Tam olarak yanıma geldiğinde ona bakmıştım. ‘’Yaşıyorsun canım.’’ Oturduğum yerden bana sarıldığında öylece kalakalmıştım. ‘’Kızım yaşıyor!’’

‘’Ama ben dedim! Benim kızım ölmemiştir dedim.’’ Kendi kendine konuştuğunda bana sarılmayı bırakmıyordu. ‘’Nefes alabilir miyim?’’

Hemen benden geri çekildiğinde ellerini omzuma koydu. Saçlarımı öptüğünde masanın karşı tarafına oturdu. ‘’Neredeydin bunca zaman? Kaçtın mı sen yoksa?’’

‘’Hayır.’’ Dedim hemen. ‘’Kaçmadım ben yani.’’ Araf’a döndüm. ‘’Gerçekten kaçmadım.’’ Bir an inanır düşüncesi bedenimi kaplamıştı. Babam, büyükbabanın kulağına eğildiğinde bir şeyler söyledi. Muhtemelen hatırlamadığımı söylüyordu. ‘’Bu ne demek?’’

‘’İyileşmeye çalışıyor.’’ Dedi Araf. ‘’Sadece hafızasını kaybetti yani başka bir şey yok.’’ Açıkladığında diğerlerini söylememişti. Söylemesindi zaten.

‘’Sen nereden buldun onu?’’ Karşısındaki adam sorduğunda babası olduğunu düşündüm. Benim onu bulduğumu söylesin istememişti. ‘’Benimle ilgilenen doktor onu tanıyormuş. Ona haber verince gelmiş hemen. Doğruluğundan emin olmadan da size söylemedi.’’

Bunu der demez bana baktığında ona bakmadım. Anneme döndüğümde gülümsedim. Sanırım buna ihtiyacı vardı. ‘’Bana pankek yaparsınız değil mi?’’ Bana hemen gülümsediğinde kafasını sallayıp elimi tuttu. ‘’Kocam bahsetti, ben pankeki çok severmişim.’’

‘’Yaparım tabi.’’

‘’Ben daha güzel yapıyorum bu arada.’’ Karşıdan biri konuştuğunda babası sandığım kişiydi. Doğruydu yani. Araf bahsetmişti. Onunkini daha çok severmişim. ‘’Siz de yapın o zaman.’’

‘’Kızım.’’ Babam konuştuğunda ona baktım. ‘’Biz senin aileniz, sizli konuşmana gerek yok.’’ O diyene kadar bunun farkında bile değildim. ‘’Dikkat edeceğim.’’

Sofradan kalktığımızda Araf nereye oturduysa onun yanına oturmuştum. O da beni hiç yanından ayırmamıştı. ‘’Ne olacak bundan sonra?’’

‘’Hayatımıza devam edeceğiz, başka ne olacak?’’ Araf herkesi yanıtladığında doğru olan buydu. ‘’Odana bakmak ister misin?’’ Annem konuştuğunda kafamı sallamıştım. Araf’a döndüğümde beni onaylamıştı. Onu tek bırakmak hiç istemiyordum.

Salondan çıktığımızda merdivenlere yönelmiştik. İlk kattan o sarı saçlı kız çıktığında elindeki bebeği benim ağlama isteğimi geri getiriyordu. Onlara yaklaştığımda bebeği almak için ellerimi uzattım. Bebeğini bana uzattığında kucağıma aldım. Çok güzel kokuyordu.

Benim bebeğim de böyle güzel kokar mıydı? 2

"Hoşgeldin evine." Gözleri dolu dolu bana sarıldığında hiç kimseye sarılmadığım gibi elim ona da gitmedi. ‘’Ben ablanım, Ece.’’

‘’Kaç aylık?’’ Diye sordum kucağımdaki bebeği kastederek. ‘’Bir buçuk yaşında.’’ Yutkundum. O kadar büyük müydü? ‘’Biraz ben de kalabilir mi?’’ Güldüğünde kafasını sallamıştı. Bebekle yukarı çıkarken oldukça dikkatliydim.3

‘’Hangisi benim odam?’’ Diye sordum. ‘’İlk kapı hemen. Anlarsın zaten.’’ Kata çıktığımda kapıdaki balerin olduğumu belli eden çıkartmalardan anlamıştım. ‘’Gel bakalım, teyzenin odasına girelim.’’ Sadece ikimiz girdiğimizde odaya baktım. Büyüktü. Hastane odamdan büyüktü.

Yatağa baktığımda zihnimdeki sesler geri geldi.

‘’Senin yüzünden bir gün yakalanacağız biliyorsun değil mi?’’

‘’Hiç de yakalanacakmış gibi davranmıyorsun ama küçük hanım!’’

Güldüğümde bebeğe baktım. ‘’Biliyor musun, benimde olacaktı böyle senin gibi.’’ Gülüşüm alaycı bir şekle döndü. ‘’Ama benden aldılar onu.’’

Uyukladığında yatağın üstüne koyup yanına yattım. Odanın kapısı açıldığında o yöne dönmedim. Sadece bebeği izliyordum. ‘’Bebeğim.’’

Araf bebeğin diğer tarafına oturduğunda hala bebeği izliyordum. ‘’Ecmel, yapma böyle.’’ Yatağın üstünden elini yanağıma koydu. Ona baktım. ‘’Evimize gidebilir miyiz?’’

‘’İstersen burada kalabilirsin. Annen çok ister.’’ Kafamı iki yana salladığımda yatakta doğruldum. ‘’Annemin evinde kalmak istesem evlenmezdim değil mi?’’

Bebeği kucağıma aldığımda ona uzattı. ‘’Ben hiç bebek almadım, uzatma hiç!’’ Güldüğümde ona uzatmaya devam ettim. ‘’Alsana, eline yakışacak mı? Kimden hamile kaldığımı bilmeliyim ayrıca.’’

Bebeği benden aldığında sıkıca tutmuştu. Benim kucağımda kıpırdanan bebek onun kucağında susmuştu. ‘’Bak sustu sen de.’’ Kendi kendime güldüm. ‘’İyi bir tercih olmuş.’’

‘’Ben tercih olmam yalnız.’’ Bebeği bana uzattığında homurtusuna gülmüştüm. Odadan çıktığımızda aşağıya inip bebeği ablam dediği kadına verdim. ‘’Biz gidelim artık.’’1

Annem hemen yanımıza gelmişti. ‘’Burada kalabilirsin canım.’’

‘’Eylem teyze, biz yine geliriz. Ben getiririm onu.’’ Annem kafasını salladığında ona gülümsedi. ‘’Tamam oğlum. Siz ne zaman isterseniz gelin.’’ Bana baktığında son kez sarılmıştı. ‘’Kendine çok iyi bak tamam mı güzelim, en ufak şeyde de ara beni. Ben hemen gelirim.’’

‘’Teşekkür ederim.’’ Ondan uzaklaşıp Araf’ın elini tuttum. ‘’Gidelim artık.’’ Kafasını salladığında kapıya kadar yürümüştük. Girişten ceketimi aldığında bana giydirmişti.

Diğerleri de geldiğinde hepsi bizi uğurlamıştı. ‘’Yarın konuşacağız mutlaka bu konuyu.’’ Babam ona konuştuğunda karışmak istedim ama Araf elimi sıkmıştı. Bu bana sus demek oluyordu. ‘’Konuşuruz.’’ Kapıdan çıktığımızda arabaya binene kadar annem dışarıda beklemişti.

Arabaya binmeden el salladığımda o da bana gülümseyerek el sallamıştı.

Hemen bahçeden çıktığımızda kendi evimize sürmüştü. ‘’Neden saçma saçma konuşuyorsun sen?’’ Ona döndüm. ‘’Ne gibi?’’

‘’Seni ben bulmadım, sen bana ulaştın. Neden söylemedin seni bulamadığımı?’’

‘’Çünkü senin üstüne kimsenin gelmesini istemiyorum. Sana bakışlarını gördüm!’’ Gözlerimin ardı sızlamıştı bile. ‘’Ben araya girmeseydim belki sana vuracaklardı bile.’’

‘’Ecmel!’’ Bana döndüğünde ben zaten ona bakıyordum. ‘’Bana hiç kimse bir şey yapamaz, hele de yanımda sen varken.’’ Kafamı iki yana salladığımda elini tuttum. ‘’Kimsenin sana bir şey demesini istemiyorum. Lütfen beni anla.’’

O da benim elimi karşılıksız bırakmadan tutmuştu. ‘’Bana üzülüyorsun değil mi?’’ Yutkunduğumda elimi çekmeme izin vermedi. ‘’Karım beni hatırlamıyor, ölmüş çocuğumun kanı benim elime verildi diye bunları yapıyorsun.’’

‘’Hayır!’’

Kafasını salladığında daha da hiçbir şey dememişti. Ben bu kadarını beklemiyordum. Eve geldiğimizde arabadan inip eve yürüdük. ‘’Uyuyalım mı?’’

‘’Uykun var mı hala?’’ Kafamı salladığımda bir şey demedi. Salona ilerlediğinde sehpanın üstündeki şişeden bir bardağa doldurup tek seferde bitirdi. ‘’Sen git, geleceğim ben.’’

Usulca yukarı çıktığımda giyinme odasına girip pijamalarımı giydim. Odaya girdiğimde sadece yatağa yatıp arkamı döndüm. Gerçekten uykum vardı.

En son hatırladığımsa Araf’ın karnımdan sarılıp dövmeyi öptüğü andı. 7

52.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

 

Bölüm : 02.12.2024 20:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...