57. Bölüm

53

Sara
ineffable3107

Gece yine uyuyamadığım bir vakit arkamı döndüğümde bana dönük olan Araf’ı inceledim. Yine uyumamıştı. Uyumayıp çok kez kafasını göğsümün üstünde, kalbimin sesini dinlerken görmüştüm. Ölümüm onda derin bir yara açmış, sürekli yaşayıp yaşamadığımı sorguluyordu. Aynı yatakta uyumamıza rağmen benden çok uzaktaydı. Aramızda öyle bir mesafe vardı ki bir uçurum gibiydi.

Ona baktığımda hala nasıl hatırlamadığımı sorguluyordum. Ne aklımda ne kalbimde ona dair bir şey vardı, ama Sera o kağıtlara öyle derin şeyler yazmıştı ki yanında kalmak istiyordum. Sessizce yanından kalktığımda odadan çıktım. Ağır adımlarım aşağıyı bulacakken karanlığı farkedip ışıkları yaktım. Benim için ışıkları yakacak birisi yoktu. Salonun ışığını yakmadığımda şöminenin üstündeki mumun birini alıp sehpaya koydum.

Araf’ın sigara içtiğini biliyordum. Her gece en az bir paketi bitirecek kadar içiyordu. Masaya ilerleyip üstündeki çakmağı aldım. Elimi siper ettiğimde mumu yakmıştım. Sadece ağlamak istiyordum. Fazlasıyla canım acıyordu çünkü. Üstümdeki pijamanın düğmelerini açtığımda üstümde sadece bir atlet kalmıştı. Çünkü giydiğim sutyen askıları omzumdaki morlukları acıtıyordu. Bu nedenle giymek istemiyordum.

Kafamı yastığa koyduğumda mumu izledim. Canım acıyordu. Sanki yanan mum değildi, bendim. Ölmek istiyordum. Bu sefer gerçekten ölmek istiyordum. Biri beni kaçırsın, saklasın istemiyordum. Yaşamak artık zordu. Hayata dönmek zordu. Kabus görmekten sıkılmıştım, etrafa baktığımda tanıdığım bir şeyin olmaması canımı acıtıyordu. Fazlasıyla.

Gözyaşlarım tek tek yastığa aktığında hiçbirini engellemedim. Ağlamıyordum ama akıyordu. Ellerimi muma doğrulttuğumda parmağımdaki yüzüğe baktım. Elim titriyordu. Elim neden hala titriyordu?

Yaşıyordum ama ne korkularım geçmişti ne de titremelerim. Ben gerçekten iyi değildim. İyi hissedemiyordum. Burnumu çektiğimde gözlerimi kapatmıştım. Dudaklarım büküldüğünde bu sefer ağladığımı hissettim. Yukarıdan sesler geldiğinde Araf’ın uyandığını anladım.

Hızlı hızlı merdivenlerden indiğinde salondaki beni yeni görmüştü. Elini kalbine götürdüğünde nefesini kontrol etti. ‘’Nerdesin lan sen?’’1

Işığı açmadan yanıma yürüdüğünde dibime oturmuştu. ‘’Aklım çıktı!’’

‘’Uyuyamıyorum.’’ Diye konuştum. ‘’İlaçlara o kadar bağımlı kalmışım ki serum yemek istiyorum.’’ Yutkunduğumda mumu izlemeye devam ettim. ‘’Ama kollarımda damar yolu açılacak yer bile kalmadı. En son hemşirenin biri bileğimden bile damar yolu açmıştı biliyor musun?’’

‘’Neden bunları düşünüyorsun bebeğim?’’ Saçlarımı sevdiğinde gözümden bir yaş daha akıyordu. ‘’Seni uyutmamı ister misin?’’

Kafamı iki yana salladığımda gözümü sildim. ‘’Böyle yaptıkça seni de mahvediyorum.’’

‘’Beni mahvetmiyorsun. Aksine ben nefes aldığın için mutluyum.’’ Güldüğümde ağlama isteğim artıyordu. Ben fiziksel olarak acı çekerken onun ruhu ölmüştü. Fiziksel yaralar geçerdi ama ruhun yaraları hep kalırdı. Unutulmazdı.

‘’Anlaşıldı.’’ Mumu üfleyip kucağına aldığında korkuyla kollarımı boynuna doladım. ‘’Napıyorsun?’’ İleri yürüdüğümüzde koridorun ışığı yüzünü görmemi sağladı. Ama bana bakmıyordu. ‘’Karımı uyutacağım.’’1

Koridorun ışığını da kapattığında ona daha çok sarılmıştım. ‘’Korkuyorum.’’

‘’Ben varken bunu söyleme bir daha.’’

‘’Karanlıktan korkuyorum.’’ Suratım asıldığında yüzümü boynuna gömdüm. ‘’Bir de şeyden.’’ Beni yatağa bıraktıktan sonra yanıma yatıp üstümüzü örttü. ‘’Neyden?’’

Belimden tutup kendine yasladığında asla rahatsız olmamıştım. Aksine ona yakın olmak benim hoşuma gidiyordu. ‘’Sensizlikten.’’

Güldüğünde ellerini saçlarıma koydu. ‘’Hayat kısa, sevgilim. Belki ben bir gün gerçekten ölürüm.’’

Yutkunduğumda bunun olmaması için içimden sayısız dua geçirdim. ‘’Ben ne yaparım o zaman? Ben de ölürüm.’’ Gülümsedim. ‘’Gerçek anlamda ölürüm.’’

‘’Sen ölme.’’ Saçlarımı okşaması çok güzel hissettiriyordu bana. ‘’Sen yaşa. Benimle yaşa.’’ Bir süre ona baktıktan sonra gözlerimi kapattım. Bedenim ona iyice sokulduğunda beni sarmalamıştı. ‘’Hep böyle uyuruz değil mi?’’

‘’Biz hep böyle uyuyorduk.’’

Bu uyuyamadığım geceleri açıklıyordu.

Onun kokusu bana o kadar aşılanmıştı ki, olmadan uyuyamıyordum.

***************

Sabah Araf’tan beni mezarlığa getirmesini istemiştim. Beni mezarımla yalnız bıraktığında öylece baktım. ‘’Çok yorgunum, Sera.’’

Araf, bana hep Ecmel dediği için kendimi Ecmel gibi hissediyordum. Sanki Sera gerçekten ölmüş, yerine Ecmel geçmiş gibiydi.

‘’Hatırlamayacaksam bile bana bir çıkış yolu göster, lütfen.’’

‘’SERA!’’ Yüksek sesli bir bağırıştan sonra o yöne döndüm. Hamile bir kız vardı.

Rüyamda gördüğüm kız.

‘’Sen…’’ Hızlı hızlı yanıma yürüdüğünde arkasından da bir erkek geliyordu. ‘’Bu nasıl mümkün?’’ Ayağa kalktığımda karnına bakmamak için yüzüne bakmayı hedefledim. ‘’Yaşıyorsun.’’

Ses tonu canımı yaktığında haline üzülmüştüm. ‘’Tuana, hatırlamıyor.’’

Araf’a döndüğünde yüzü solmuştu. ‘’Ne?’’ Beklemediği aşikardı. ‘’Hafızasını kaybetti. Hatırlamıyor hiçbirimizi.’’

Ona cevap vermeden bana yürüdü. ‘’Beni de mi hatırlamıyorsun?’’

‘’Ben seni rüyamda gördüm. Bana çocuğun olacağını ve bana ihtiyacın olduğunu söylemiştin.’’ Yaşlı gözlerle kafasını salladı. ‘’Ben hamileymişim. Düğün gecesi söyleyecektim sana.’’ Boğazıma bir yumru girdiğinde hiç olmadığı kadar fazlaydı. ‘’Hiç mi hatırlamıyorsun beni?’’

Kafamı iki yana salladım. Başımı eğdiğimde karnına baktım. Çok büyük sayılmazdı. ‘’Kaç aylıktı?’’

‘’6.’’

Parmaklarımı saydım. Altı kere.

En yakın arkadaşımla aynı anda hamile kalmıştım ve benim bebeğim ölmüştü.

‘’Cinsiyeti belli mi?’’ Hevesle kafasını salladı. ‘’Kız.’’ Ardından mezarlığa koydu. ‘’Hatta ben adını Sera koymak istiyordum.’’ Öylece gülümsediğimde bu hoşuma gitmişti. ‘’Hala koyabilirsin, yani buna bir şey diyecek değilim.’’

‘’Birlikte koyalım mı?’’ Hevesle sorduğunda bir şey diyemedim. ‘’Küçükken öyle derdik. İkimizinde istediğini koyacaktık.’’ Usulca kafamı salladığımda gülümseyerek bana sarıldı. Karnına rağmen bana sıkıca sarılmıştı. Ellerimi sırtına koyduğumda kendimi güvende hissediyordum.

‘’Annenler biliyor mu peki?’’ Kafamı tekrar salladım. ‘’Dün akşam oradaydım.’’

‘’Ah, tabi biliyor. Bunun şerefine davet düzenlemiş.’’ Dediğinden bir şey anlamamıştım. ‘’Ne daveti?’’ Gülümsediğinde elini omzuma koydu. ‘’Anlarsın.’’

‘’Peki.’’ Bir eli karnına gittiğinde ben yutkunmuştum. Mezarlığa geri yürüdüğümde duran pet şişeyi aldım. Boğazım sık kuruduğundan dudaklarıma vuruyordu ve konuşurken canımı yakıyordu. Şişeden bir yudum bile almadan ona uzattım. ‘’Neden bana veriyorsun?’’

Karnına baktım. ‘’Onun ihtiyacı var.’’

Ondan uzaklaştığımda mezarlığıma geri döndüm. Bebek mezarı sığar mıydı yan tarafıma? Gözümle ayarladığımda bir gün bunu yapacağımı aklıma yazdım. Ellerimi kısa ceketimin cebine koyduktan sonra yanından ilerleyip mezarlıktan çıktım. Hiçbir şekilde ağlamayacaktım.

Hiçbir şekilde ağlamayacaktım.

Arabaya bindiğimde oturup sadece Araf’ı bekledim. O gelene kadar parmaklarımı dizime koyup sürekli olarak altıya kadar saydım. Artık unutmam gerekliydi. Unutmak için de ölmem gerekliydi.

Araf arabaya yürüdüğünde onu görüp gülümsedim. Arabaya bindiğinde nereye gittiğimizi bilmiyordum. Büyük bir yerde durduğumuzda arabadan inmiştik. ‘’Burası neresi?’’

‘’Burası benim mekanım. Çocuklar genelde burada takılır.’’ Kafamı salladığımda öylece yürümeye devam ettim. Onların olduğu masayı gördüğümde hemen el sallamışlardı zaten. Dalgın dalgın yürüdüğümde suratımı düzeltip yanlarına oturdum. ‘’Selam!’’

‘’Hoşgeldin Sera.’’ Amanda hemen güler yüzle söylemişti. Araf oturduğunda ben kalkmıştım. ‘’Nereye?’’

‘’Geleceğim.’’ İnsanların içinde lavaboya gidip ağlayacağımı söyleyemezdim. Girişte gördüğüm kapıdan girdiğimde en köşedeki lavaboya ilerledim. Öylece oturduğumda başımı ellerimin arasına aldığım. Saçlarımı çekiştirdiğimde elimin birini yan duvara vurmuştum. Elimin acısına ağladığımı sandığımda dirseğimi duvara dayayıp kafamı koydum. Hıçkırıklara boğulduğumda fazlasıyla nefessiz kalmıştım.

Dayanacak gücüm yoktu.

Ağlamam kesilene kadar orada kaldığımda kendime gelip aynaya doğru ilerledim. ‘’Bu ağladığın son gün, Ecmel. Dahası yok.’’

Elimi yüzümü yıkadığımda oradan çıktım. Tekrar masaya döndüğümde sadece kızlar kalmıştı. Irına telefonuna bakarken Sylvia ve Amanda hararetli bir şekilde bir şeyden konuşuyorlardı. Yanlarına oturduğumda gergince sordum. ‘’Araf nereye gitti?’’

‘’Yukarı çıktılar, gelirler birazdan.’’ Amanda’ya kafa salladığımda önüme döndüm. Ellerimi ceketimin cebine koyduğumda kafamı koltuğun başına yasladım. Tavanı izliyordum öylece. Tavandaki ışıklar gözlerimi alıyordu.

‘’Sera.’’ Amanda yine konuştuğunda kafamı eğip ona baktım. ‘’Lider eğer bir gün başkasını severse ne yaparsın?’’ Irına kafasını telefondan kaldırıp bir ona bir bana baktı.

Beste onun manipülatif biri olduğunu söylemişti. Kimse beni manipüle edemezdi. ‘’Öldürürüm onu.’’

Sylvia içtiği şeyi öksürdüğünde, Irına sırıtarak telefonuna geri döndü. ‘’Bunu neden soruyorsun?’’

‘’Yanlış anlama, kıskanç olup olmadığını merak ettim.’’ Kafamı salladığımda tekrar yukarıya çevirdim başımı. ‘’Hatırlamıyor olabilirim ama bildiğim şeyler var. Araf böyle bir şey yapamaz. Yapmaz demiyorum, yapamaz.’’ Soğukça konuşmuştum.

‘’Ama ondan boşanmak istedin?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Canını yakmak istedim. Beni yanından kovduğunda benimde canım yanmıştı. Ben onu kovamayacağım içindi. Bana olan bağlılığını biliyorum, ben istesem de o boşanmak istemez zaten.’’

‘’Aferin kız!’’ Irına gülüp yanağımdan bir makas aldığında gülümsedim. ‘’Peki, bir gün onun başına bir şey gelirse?’’

Bunu bilmiyordum. Biraz düşündüm. ‘’O zaman kimse umurumda olmaz.’’

‘’Sevdim seni.’’

Ben de onu sevmiştim ama soruları gerçekten aklımı bulandıracak türdendi. Hafızam olsaydı belki daha fazla cevap verirdim ama benimde bir sınırım vardı. Söylemeyeceğim bir şey söylersem bir de sonuçlarına katlanamazdım. Telefonum çaldığında cebimden çıkarıp baktım. Kimse kayıtlı değildi daha.

‘’Efendim?’’ Telefonu açtığımda bir kadındı. ‘’Canım, napıyorsun?’’ Annemin sesiydi. ‘’İyiyim, dışarıdayım yani.’’

‘’İyi ne güzel. Kuzey yanında değil mi?’’ Karşıdan gelen Araf’ı gördüğümde kafamı salladım. ‘’Yanımda.’’ Oturur oturmaz kim dercesine bakmıştı. ‘’Bir daha ne zaman gelirsin? Ben seni görmeyi özledim, Sera.’’

‘’Bilmiyorum.’’ Diye mırıldandım. ‘’Yarın sabah kahvaltıya gel o zaman, olur mu?’’

‘’Olur.’’ Sadece uzatmak istemiyordum. ‘’Tamam. Görüşürüz o zaman!’’ Telefonu kapattığımda tekrar cebime koydum. ‘’Kim?’’

‘’Annem, numaramı sen mi verdin?’’ Kafasını salladı. ‘’Kahvaltıya çağırıyor yarın.’’

‘’Bırakabilirim.’’

‘’Senden başkasını tanımadığım için mecbur sen bırakacaksın.’’ Güldüğümde keyifle önüne döndü. ‘’Daha işin var mı? Eve gitmek istiyorum.’’ Kafasını salladı. ‘’Sen iyi misin?’’

‘’Iyiyim.’’ dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Yanından kalktığımda daha insan görmek istemiyordum. Onu da istemiyordum.

Arabaya kadar yürüdüğümde çoktan hava kararmaya başlamıştı. Zaman ne hızlı geçiyordu. O da geldiğinde sessizce eve gelmiştik. Eve girerken bileğimden yakaladığında ona döndüm. ‘’Neyin var güzelim?’’

Yanıma yaklaşıp elini yanağıma koydu. ‘’Tuana’yı görünce mi moralin bozuldu?’’ Öylece kafamı salladığımda yanağımdaki elini çekip ceketimi çıkardım. Telefonumu alıp yukarıya ilerledim. Giyinme odasına girdiğimde üstümü değiştirip makyaj masasına ilerledim. Alt taraftaki dolaptan bıraktığım silahı aldım. Giydiğim şortun beline sıkıştırdığımda aşağıya indim.

Ben ne yaptığımı gerçekten bilmiyordum.

Kendimi öldürmek istiyordum.

Elbette bunu Araf’ın karşısında yapacak değildim ama başka vaktim yoktu. Hiç tek bırakmıyordu. Salona oturduğumda köşedeki yastığı kucağıma alıp televizyonun kumandasına uzandım. Televizyonu açtığımda sadece ses olsun istiyordum. Onun sesini istemiyordum.

Yukarıdan su sesi geldiğinde mutfağa ilerleyip kapalı bir pipetli bardak aradım. Dolapların birinde bulduğumda salonda duran şişeden içine içkiden koydum. Ayık kafayla durmak bana iyi gelmiyordu. Serum istiyordum iyiden iyiye.

Araf aşağıya indiğinde yerime oturmuştum çoktan. ‘’Napıyorsun?’’

‘’Televizyon izliyorum.’’ Dedim ekranı kastederek. ‘’Haber?’’ Akşam haberlerini izlemez miydim? Oturduğunda bardağımı gözleriyle işaret etti. ‘’Ne içiyorsun?’’

‘’Limonata.’’ Dedim aklıma ilk gelen yalanla. Bana garip garip baktığında bir şey demeden önüne döndü. Elimdeki acı şeyi içtikçe yutma isteğim gidiyordu. Durup durup bardağa bakıyordu. Hiç mi yapmıyordum böyle şeyler?

Yanında durmamak için ayaklandım. ‘’Bahçeye çıkacağım.’’ Sehpadaki bardağı alıp büyük cam kapıdan dışarı çıktım. Sadece çoraplarımla çıktığımda çimenlerin soğukluğunu hissetmiştim. Öylece oturup etrafa baktım. Elimdekini içtikçe başımdaki ağrılar artıyordu. İstediğimde buydu. Düzgün düşünmek istemiyordum. Düzgün düşündükçe iyi hissetmiyordum.

Evden sesler geldiğinde omzumun üstünden baktım. Az önce görüşmemiş miydik bunlarla? Belki işleri vardır diye üstelemedim. İçeri girdiğimde kapıyı kapattım. ‘’Hoşgeldiniz.’’

Bazıları cevap verip bazıları başını salladığında düzgünce yürüyerek mutfağa ilerledim. Bardağı lavaboya bırakıp tekrar içeri döndüm. Koltuğun ucuna oturduğumda Araf sadece beni izliyordu. Yanıma geldiğinde elini omzuma koydu. ‘’Ne içtin lan sen?’’

Bunu olabildiğince kısık söylese de bir cevap vermedim. Kalkacakken beni yerime tekrar oturttu. ‘’Otur oturduğun yere. Herkes gidince konuşacağım ben seninle.’’

O kadar anlamıyordum ki dediklerini. Bir şeyler konuşuluyordu ama anlamıyordum. Amanda bana bakıyordu. ‘’Ya başkasını severse?’’

Sürekli bunu söylüyordu. Bunu soruyordu. Sanki bu gerçekmiş gibi bir de sinirlenmiştim. Bu cevabı zaten ona verdiğimi sanıyordum ama o kanıt istiyordu. Bir anda belimdeki silahı çıkartıp Araf’a doğrulttum. Bunu yaparken titremesi gereken elim titremiyordu. ‘’Seni öldürürüm!’’

‘’SERA!’’ Buğra hemen ayaklandığında ona dönmedim. ‘’Başkası mı var?’’ Korkuyla sorduğumda o gayet rahat olsa da sorduğum şey onu germişti. ‘’Hani yoktu?’’

Gözümden yaş geldiğinde bunu beklemiyordu. ‘’Saçma işler yapma!’’ Alayla güldüm. ‘’Doğru, böyle ölmez.’’ Silahın ucunu indirip kalbine yasladığımda diğer üyelerin hepsi silahlarına davranıp bana doğrultmuşlardı. Umurumda değildi.

‘’Napıyorsun?’’ Sanki karşısında ona doğrultulan bir silah yokmuş gibi konuşuyordu. Omzunun üstünden diğerlerine döndüğünde konuştu. ‘’İndirin silahlarınızı.’’

‘’Karın seni öldürürken biz bön bön bakalım yani?’’ Adının Leo olduğunu bildiğim adam konuşmuştu. ‘’İNDİRİN DEDİM!’’

Sesi beni bile korkuttuğunda ben de indirmiştim. O gerçekten Liderdi. Bana bile sözü geçiyordu. Elim titremeye başladığımda silaha baktım. ‘’Ne yapıyorum ben?’’1

Silahı şok içinde yere fırlattığımda başımı ellerimin arasına aldım. Araf’ın dokunacağını anladığımda ondan uzaklaştım. ‘’Dokunma bana!’’

Yerimden kalktığımda merdivenlere yöneldim. Rafta kendimi gördüğümde tüm dergileri kitaplıkla birlikte yere fırlattım. Görmek istemiyordum. Ne kendimi ne de bir başkasını görmek istemiyordum. Odaya girdiğimde kapıyı sertçe kapattım. Duvarın kenarına sindiğimde dizlerimi karnıma kadar çektim. Ağlamamı durduramadığımdan ellerimi yüzüme kapattım.

Kapı açılıp kapandığında sadece Araf vardı. ‘’Git. Gelme sakın.’’

Onu uyardığım halde üstüme geliyordu. ‘’Aklım yerinde değil işte görmüyor musun, git!’’

‘’Limondan nefret edersin.’’ Yutkunduğumda kafamı yan döndürdüm. ‘’Moda programları dışında televizyonu açmazsın.’’1

‘’Sus!’’

‘’Sen beni salak mı sandın?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Sen bu haldeyken evde dolu bir silah bırakacağımı mı sandın?’’

‘’Ben silahımı kaybedeceğim ve sorgulamayacağım. Bu kadar yani!’’ Kollarımdan tutup kaldırdığında duvara yasladı. ‘’Bir daha gitmene izin veririm değil mi?’’ Yeterince korkuyordum. ‘’Yanımdayken bir daha ölebilir misin?’’

‘’Sana silah çektim!’’ Korkuyla konuştuğumda ağlamam şiddetlendi. ‘’Neden engel ol-‘’ Beni susturan şey dudaklarıma kapanmasıydı. O kadar sertti ki canımı yakıyordu.

Hatırlıyordum.

Ben hatırlıyordum.

Beni öptüğü an bu olmuştu.

Bir anda her şey gözümün önünden geçmişti. 2

Benden çekildiğinde alnını alnıma yasladı. ‘’Umurumda değil. Beni öldürsen dahi umurumda değil.’’

Hala aynıydı. Hiç değişmemişti. Onu çok özledim. Onu çok özlemiştim. ‘’Araf.’’

Fısıldadığımda kafasını iki yana salladı. ‘’Sus lütfen. Bunu zaten hatırlamayacaksın.’’ Güldüğümde kafamı salladım. ‘’Bunu hatırlayamam çünkü sarhoşum.’’

‘’Ecmel.’’ Elini yanağıma koyduğunda beni öpmesini deliler gibi istedim. ‘’Ben seni çok özledim.’’ Tek eliyle belimden sarıldığında iyice duvara yaslandım. ‘’O kadar çok öz-‘’ Benim iradem onunki kadar güçlü değildi. Ellerimi boynuna ve yanağına koyduğumda onu öptüm.

Bunu bekliyormuş gibi karşılık verdiğinde dünyalar sanki benim olmuştu. Geri çekildi. ‘’Hatırlamıyorsan seni gebertirim!’’ Gülerek dudağına minik bir öpücük kondurdum. ‘’Sen hatırlanmaz mısın?’’ Tekrar öptüm. ‘’Özür dilerim canımın içi.’’

‘’Araf, çok özür dilerim. Seni hatırlamadığım her saniye için özür dilerim.’’ Kalbim kırıktı. ‘’Senden boşanmak istediğim için de çok özür dilerim. Ben seni çok özledim. Yemin ederim çok özledim.’’ Uzanıp boynundan öptüm. ‘’Kokunu bile o kadar çok özledim ki.’’

‘’Ecmel.’’ Hala şaşkındı. ‘’Adımı söylemeni bile özledim!’’ Elinden tuttuğumda yatağa yürüttüm. Oturduğunda sadece bana bakıyordu. ‘’Aşkım.’’ Ellerimi tekrar boynuna yerleştirdim. ‘’Benim canım.’’ Tüm gün ona konuşmak istiyordum.

‘’Seni özledim diyorum, bir şey demeyecek misin?’’ Yüzüne eğildiğimde bana bakıp gülümsedi. Dünyam aydınlandı. Bu adam bana her gülümsediğinde kalbime bir şeyler oluyordu. Ona gülümsediğimde uzanıp dudaklarımızı birleştirdim. Bunu yeni idrak etmiş gibi belimden tutup kucağına oturmamı sağladı. Güldüğümde öpmeyi bırakmadım.1

‘’İlk günden seni öpmeyen aklımı sikeyim!’’ Homurdandığında tekrar dudaklarımızı birleştirdi. Nihayet geri çekildiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. Uyuşmuştu bile. ‘’Aşkım.’’

‘’Söyle güzelim.’’ Parmağım ensesinde geziyordu. ‘’Anı bozmak istemezdim ama ben senin yemeğini özledim.’’ Güldüğünde çenemi tuttu. ‘’Bana yemek yapar mısın?’’

‘’İstediğin yemek olsun benim güzel sevgilim.’’ Yanağıma uzanıp öptü. Kucağından indirmeden kalktığında hemen bacaklarımı beline doladım. ‘’Deli!’’

‘’Hala sarhoş olman gerekmez mi?’’ Kafamı geriye atarak güldüğümde ilerliyordu. ‘’Dudakların beni etti evet.’’ Mutfağa geldiğimizde beni tezgaha oturttu. ‘’Çocuklara da ayıp oldu sanki.’’ Kafam yeni yerine geliyordu. Yaptığım şey neydi öyle?

Önce bana bir kahve yapıp uzatmıştı. ‘’Önce ayıl küçük hanım.’’

Zaten ayıktım!

Elindeki bardağı aldığımda kafamı dolaba yasladım. Doya doya izlemek istiyordum onu. ‘’Seni özlemişim ben.’’ Tekrar tekrar bunu söyledim. Her zaman yaptığı etten yapacaktı. ‘’Ecmel.’’

‘’Efendim?’’

‘’Ne yaşattılar sana?’’ Onları öldürmesine rağmen içi soğumamıştı, biliyordum. ‘’Aslına bakarsan hiçbir şey. Bir odada kalıyordum yine. Hastane odasından daha iyiydi hatta.’’ Güldüm ki onu üzmek istemiyordum. ‘’Yemek ve su bile veriyorlardı. Neden kaçırıldığımı dahi anlamadım yani.’’

‘’İlk unuttuğunu ne zaman anladın, yemeklerime ve içtiğim şeylere bir şey katıyorlar dedin.’’ Kahvemden yudum alıp sertçe yutkundum. ‘’Hamile olduğumu unuttum.’’

‘’Nasıl?’’ Yeterince şaşkınlık vardı halinde. ‘’Genelde sabah uyandığımda elim hep karnıma giderdi. Annelik içgüdüsü sanırım, onu korumak için bunu yapıyordum. Bir sabah uyandığımda yataktan kalkıp aynaya bakana kadar hiç farkına varmadım.’’

‘’Kendimi görünce şaşırdım, hamile miyim diye sorguladım. Akşama kadar etkisi geçince tekrar hatırladım. O an anladım yani yiyip içtiğim şeylerde bir şey olduğunu.’’ Yutkunduğunda kafasını salladı. ‘’Kaç aylıktı peki?’’

‘’4 sanırım. Karnım çok büyümemişti çünkü.’’

‘’Kaçmayı denedin mi?’’ Alayla güldüm. ‘’Çok!’’ Bitirdiğim bardağı lavabonun içine bıraktım. ‘’Gelen adamlarına zarar veriyordum sürekli. Bana acı verdiğini sanarak odaya ayna koyuyordu. Her seferinde kırıp onların canını yakmak için kullanıyordum.’’

Bundan fazlası değildi çünkü hiçbirini görmemiştim bile. Bana bunu yapan adamı bile hayal meyal gördükten sonra bana kürtaj yaptığında net olarak görmüştüm. ‘’Neden dövdüler seni peki?’’

Bu sorular ona o kadar acı veriyordu ki gözlerini yumuyordu her seferinde. Ondan bir şey saklamak istemiyordum, aklında soru işareti kalsın istemiyordum. ‘’Sanırım babasını öldürdüm.’’

Güldüğünde kafasını iki yana salladı. ‘’Onu nasıl becerdin deli?’’

‘’O gün yani, doktorlar gittiğinde ilaçların olduğu yere gidip birkaç tane aldım. Aslında planım onun yemeğine koymaktı ama ne bileyim babasına verdiklerini.’’ Mutfaktaki tencerenin birine boca etmiştim. ‘’Meğer o da adamın özel yemeğiymiş. Gerçekten özel oldu yani.’’

‘’Sen ne yaptın?’’ Acı içinde sordum. ‘’Öldüm.’’

Buna inanırdım çünkü bedenen ölmese bile ruhu çökmüştü. ‘’Buraya ilk geldiğimizde yeni temizletmiştin. Araf. Ne yaşadın canımın içi?’’

‘’Mezarına gidiyordum çünkü yanıma geliyordun.’’ Bedenim kasılmıştı. ‘’Ayık kalamayacak kadar fazla içiyordum. Çünkü seni görüyordum.’’

‘’Bana bir gün senin öldüğünü söylediler.’’ Yutkunduğumda bakışlarımı eğdim. ‘’Çok ağladım o gece. Hiçbir gün onlara boyun eğmedim ama öldüğünü sandığımda çok yıkıldım.’’

‘’Sana söz vermiştim.’’ Bunu biliyordum. ‘’Ama dayanacak gücüm yoktu son zaman. Kendime sekiz gün vermiştim.’’ Gözümden bir yaş akıp yüzüğe düşmüştü. ‘’O gece beni aradın. Sesini duymak bana o kadar iyi geldi ki acı çektiğimi unutup sana gelmek istedim.’’

Bunu ön gördüğümde odada bir defter bulup aklıma onunla ilgili ne geldiyse yazmıştım. Günden güne zayıfladığımı hissettiğimden her gece sutyenime saklıyordum. Unutursam ölürdüm. Tahmin ettiğim gibi de olmuştu. O defter bir şekilde bana ulaştığında ona ulaşacağımı biliyordum.

Yemeğin son dakikaları olduğunu anladığımda tezgahtan kalkıp ikimize göre masayı hazırladım. Hala sarhoşluğum az da olsa etkisini gösteriyordu. ‘’Daha düz yürüyemiyorsun!’’

‘’Şimdi biz evlendik.’’ Dedim yerime otururken. ‘’Artık rahat rahat kocam diyebilirim sana.’’ Sevgiliyken çok esprisi geçiyordu aramızda.

‘’Ecmel.’’ Bıkkınlıkla konuştuğunda omzuna vurdum hemen. ‘’Bana bak, geri giderim he!’’

‘’Geçti canım onlar. Dün kendin diyodun. Annemin evinde kalmak istesem evlenmem diye.’’ Gözlerimi kısarak ona baktım. ‘’Yemek ye Ecmel.’’

Sanki aramıza aylar girmemiş gibi bir anda iyi olmuştuk. Beklediğim şey de buydu aslında. ‘’Bakayım elin hala lezzetli mi?’’

‘’Senden sonra kimlere kimlere yemek yaptım bir bilsen.’’ Göz ucuyla ona baktığımda sırıtıyordu bir de. ‘’Az önce şarjör boştu ama her an dolabilir.’’

‘’Beni tehdit etme yavrum, hadi.’’2

Keyifli keyifli yemeğimizi yediğimizde içeri geçmiştik. ‘’Yarın evimize gidelim.’’

‘’Nasıl istersen canım.’’

‘’Hatta dışarı çıkalım!’’ Kaşlarını kaldırdı. ‘’Ne zaman?’’ Ayaklandım. ‘’Şimdi çıkalım. Ben sahile gitmek istiyorum!’’

Güldüğümde elimi tuttu. ‘’Yürü benim kızım yürü.’’

Hevesle yukarı çıktığımda hemen üstümü değiştirdim. O da üstünü değiştirdiğinde ona uyarak siyah eşofman takımı giymiştim. Bilerekti tabii. Elinden tuttuğumda mutlu mutlu arabaya bindim. Her zaman geldiğimiz sahile geldiğimizde biraz insan vardı.

El ele yürüyorduk. Kavuşmuştum. Yaşlı çiftin biri bize gülümsediğinde hemen el salladım. ‘’Biz evliyiz biliyor musunuz?’’

‘’Ecmel!’’ Beni uyardığında gülmüştüm. Yerimde duramıyordum resmen. Uzanıp yanağını öptüm. ‘’Kocam, seni çok seviyorum.’’

‘’Ölünür sana.’’ İçi gittiğinde yürümeye devam ettik. Bana söylemeden pamuk şeker bile almıştı. Her ona uzattığımda yine yememişti. Sevmiyordu hiç.

‘’Bana vermen gereken bazı şeyler var.’’

‘’Neymiş onlar?’’ Aklıma gelenleri sıraladım. ‘’Evimizin anahtarları, bana aldığın arabanın anahtarı, silahımı ve tokamı, bir de zahmet olmazsa evlilik cüzdanımızı.’’ Güldüğünde ona baktım. ‘’Neden gülüyorsun ki?’’

‘’Hadi hepsini anladım, evlilik cüzdanı?’’

‘’Duvarımıza asacağım, kocam. Bakacağım sürekli.’’ Gülümseyip önüme döndüm. ‘’Balayına da gitmedik. Kış geldi çoktan.’’

‘’Gideriz sevgilim.’’ Durduğumuzda ona döndüm. Ellerini yanağıma koyduğunda sıcacık olmuştu içim. ‘’İstediğin yaz olsun. Ben senin için onu da getirtirim.’’

‘’Benim istediğim yalnızca sensin.’’ Ona bağlıydım. ‘’Sen olduktan sonra o kadar önemi yok ki benim için hiçbir şeyin. Yaşıyorum, ama ölüm bu yani ne zaman geleceğini bilemeyiz.’’ Kafamı yana eğip baktım. ‘’Son günümüz bile ilk gün olduğu gibi kalsın.’’

Bizim ilklerimiz çok farklıydı. O beni görmüştü. Ben onu görmüştüm. Birbirimizle konuşuyorduk. Beni merak edip ülke değiştiriyordu. ‘’O gün babana yaptığın-‘’

‘’Araf.’’ Onu susturduğumda kollarımı boynuna doladım. ‘’Sana söyledim. Sen sana olanını görmedin dedim. Ben seni kaybedersem, gerçekten yaşayamam.’’

Ondan önce yaşamıyordum çünkü. Beni hayata öyle bir bağlamıştı ki bağlandığım şey o olmuştu.

‘’O yüzden sana laf söyletmem. Annem beni iyi tanıyor, o yüzden sana hemen teşekkür etti o gün.’’ Onunla da düzgünce konuşmalıydım. Onu da çok özlemiştim. Ve Tuana’yı.

‘’Hiçbirimiz iyi değildik. Dağıldık resmen.’’ Kafamı salladım. Bunu biliyorum.

‘’Ben seni düşünürüm.’’ Usulca dudağını öptüm. ‘’Ve şimdi seni toparlayacağım.’’3

Ona deli divaneydim.

53.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Bölüm : 03.12.2024 23:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş