Bir an kendime geldiğime etrafıma baktım. Hala aynı yerdeydim. Dumanı izleyeceğim diye kafam gitmişti. Kahve sıcaktı ve dumanı hala vardı. Demek ki birkaç dakika anca geçmişti. "Napıyorum ben?"8
Yine de emin olmak için ayaklarımı sürüyerek mutfağa ilerledim. Onun için çıkardığım bardak hala tezgahtaydı. Yukarı gittiğimde kapının önünde hiçbir şey yoktu. Elim kalbime gittiğinde rahat bir nefes aldım. "Çok şükür."3
Aşağı inerken anahtar sesi gelmişti. İlk defa. Merdivenin ucunda durduğumda emin olmak için eve girmesini bekledim. Göz göze geldiğimizde beni burada beklemediğini biliyordum. "Eve gideceğini söylediğinde ailenin evine gidersin sanmıştım."2
"Evim burası." dedim ellerim iki yana düştüğünde.1
"Biraz konuşalım mı?" Kafamı salladığımda salona gidip aynı yere oturdum. Bağdaş kurduğumda bardağımdan bir yudum aldım. Boğazım çatlıyordu artık. "Ecmel."
Aynı yerine oturmuştu. Bir şey demediğimde yere oturup bana döndü. "Özür dilerim, her şey için."
"Biliyorum, yaptıklarım ve başına gelenleri bir özürle kapatamam ama konu sen olduğunda ben düzgün düşünemiyorum."
‘’Seni ilk gördüğümde aşık oldum ben.’’ Yutkundum. Nasıl aynı cümleydi? "Deden bize gelmişti, ekranında seninle fotoğrafı vardı. Bana gösterdi, siz evleneceksiniz diye."
O zaman daha ben onu görmemiştim. "Sonra dedem seni istediğim için beni böyle bir adama dönüştürdü." Ben ilk defa onu böyle görüyordum. "Bencillik yaptım, seni de tehlikeye atıyorum gittikçe."
"Her şey senin hayatına girebilmek içindi." Alberto, Girdap, hepsi benim içindi.
Beni dinlemeden konuştu. "Bildiğini biliyorum. O gün çalışma odasına girdiğini de biliyorum. Buna rağmen ben seni istediğim için sustum."
Ben ona çok üzülüyordum artık.
İkimizinde yüzüklerinin olduğu elimi tuttuğunda ilk defa ona baktım. "Baban sana onları sormak zorunda kaldığı için özür dilerim."
Bunu beklemiyordum. Bunu hiç beklemiyordum. "Ama onu dinlemek istersen sana kızmam. Gerçekten, ben uzak dururum senden."
"Ecmel." Gözlerinde acıdan başka bir şey yoktu. "Senin için olduğum adam yüzünden sana zarar geldiğini biliyorum." Bakışlarımı kaçırdım. "Eğer ayrılacaksak, ben senden uzak duracağım."
Boynundaki künyeyi çıkardığında sehpaya bıraktı. Neden?
Saçlarımı öpüp yukarı çıktı. Almanya yoktu. Almanya yoksa ölüm de yoktu. Künyeyi ve bardağımı aldığımda tekrar mutfağa girdim. Ona da bir bardak kahve doldurduğumda yukarı çıktım. Hala bir silah sesi yoktu.3
Odanın kapısını açtığımda onu gördüm. Yatağın ucunda oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. Kapıyı kapatıp ona ilerlediğimde önüne oturdum. Kafasını kaldırdığında gülümsedim. "Merhaba."
Çok saçmaydı belki ama canım yanıyordu. Ona yaşatılanlar için canım acıyordu. Benimle yere oturduğunda bacaklarının arasına almıştı. "Sen de iç."
Bardağı benden aldı. Birazcık içip bıraktığında ben de bıraktım. Biraz daha ilerlediğimde ne yapacağımı bekliyordu. Avucumda duran künyeyi boynuna taktığımda eğildim. Dudaklarım titredi. "Barışalım mı?"
Elimi ensesine koyduğumda boynunu öptüm. Defalarca.
Geri çekildiğimde yüzüme bakıyordu. "Babamı dinlemek istemediğimi söyledim."
"Sen gelmeden önce resmen rüya gördüm, ama çok gerçekçiydi."
"Yine aşağıdaki gibi konuşuyorduk, sonra sen yukarı çıkıp kendini vuruyordun." Kafasını iki yana salladığında güldü. "Rüyana girmem güzel ama bu kadar değil."1
Bardağından tekrar içti. "Kendimi vuramam, özellikle de bu evde. Sana da kendime de bunu yapamam."
Kafamı salladım. "Ayrılmak yok." Bedenine sarıldığımda bacaklarımı iki yanına uzattım. Ellerini sırtıma koyduğunda eğilip saçlarımı öptü. "Yok."
Kafamı kaldırdığımda ona baktım. "Demek ki biz normal çiftler gibi kavga edemiyoruz."
Güldüğünde ben de güldüm. "O nasıl oluyormuş?"
"Yani bildiğim çiftler evde kavga edip unutuyorlar, ben arabanın patladığını görüyorum!"
"Sen nasıl oraya geldin?" diye sordu sonunda.
"Bana dövüldüğüm videoyu attı, attığım yere gelmezsen ailen görür yazmış." Kafamı öylece salladım. "Sen olsaydın belki gitmezdim ama sen yoktun."
"Yine geç kaldım sanırım." dedi burukça gülerek.
"Sana vurduğum için özür dilerim." Vurduğum yanağını küçük küçük öptüm. O kadar haketmemişti ki.
"Dileme." Elini yanağıma koydu. "Burada özür dileyecek tek kişi benim. Hayatım boyunca senden özür dilesem dahi ben kendimi affetmem artık."
"Hayır." Kafamı iki yana salladım. "Lütfen deme böyle." Ellerimizi birleştirdim. "Birlikte iyileşiriz." Aklıma gelenle güldüm. "Hatta bir süre evden çıkmayız!"
"Tabi küçük hanım. Aldığın eşyaları hangi parayla öderiz bilmem artık." Omuz silktim. "Ödemeyiz." Gözlerimi kıstım. "Ayrıca, ülkenin yarısı senin be adam! Utan şunu söylerken."3
Gerçekten öyleydi. Bazen oturduğum kafeler ve restoranlarda dahil onun olduğunu biliyordum. Karşılığı kötü olsa da dedesi ona büyük bir hayat vermişti. "Öyle yaparız, tamam."
Ellerimi çırptığımda sevincime gülümsedi. "Hem biz yeni evli sayılırız yani değil mi?"
"7 ay olacak artık, ne yenisi?"
Omzuna vurdum. "Balayına gitmedik!"
"Bence olmalı." Ellerimi göğsümde bağladım. "Hatta baştan düğün yapmalıyız!"
"Yok artık." Güldüğümde küçükçe dudağını öptüm. "Ayrı kalmam ben senden."
"Ha ben kalırım yani senden ayrı!"
"Bilemem ben orasını." Beni kucağından kaldırdığında ayaklanıp odadan çıktı. Peşinden gittiğimde giyinme odasına giriyordu. "Ne demek bilemem?"
"Aşkım." dedim yanına ilerleyerek. "Ben uyuyamam ki sensiz. Ne demek ayrı kalmak?"
"Uyuyamaz mısın?" Kafamı iki yana salladığımda üstüme geldi. "Kaçarım ki!" Güldüğünde ondan uzaklaştım. Odayı kilitlediğinde gözlerim açıldı resmen. "Manyak!"
Anahtarı ulaşamayacağım bir yere koyduğunda ondan uzaklaştım. Hayır kaçabileceğim bir yer kalmamıştı artık. "Nerede kalmıştım ben?"
Bana ilerlediğinde ondan kaçacakken karnımdan yakalamıştı. "Ya hayır!"
"Sen kocana hayır mı dedin?" Çevirip belimden kaldırıp havalandığımda omuzlarına tutundum. "Burada kocamdan başkası yok!"
"O zaman benden kaçışın da yok!" O öyle sanabilirdi. Kucağından ayrılıp giyinme odasındaki orta masaya çıktım. "Kızım sen deli misin?"
"Düşeceksin!" Onun yürüdüğü yerlerin en uzak köşelerindeydim. Masa çok büyük olmadığından kısıtlı alanım vardı bu yüzden düşmemeye çabalıyordım. "Tutarsın."
"Bilemem ben orasını." diyerek onun cümlesini taklit ettim.
Beni kovalamayı bırakıp anahtarı aldığında kapıya gittim. "Nereye?"
Anahtarı aynı yerine koyduğunda beni hemen kucaklamıştı. Düşmemek için bacaklarımı beline doladım. Kesinlikle düşmemek içindi ama. "Bazen çok saf olabiliyorsun."
"Konu sen olduğunda evet." Güldüğümde nihayet dudaklarımızı birleştirdi. Kollarımı boynuna doladığımda sırtım kapıyla buluşmuştu. Aldığım destekle gömleğinin düğmelerini çözdüm.
Neden bu sevişmelerimizin başlangıcı odamızda olmuyordu?
Uyanıp aşağı indiğimde resmen belim ağrıyordu. Bir daha bu adamla kavga edip tartışmayacaktım. Kesinlikle yapmayacaktım.
Mutfağa girip su aldığımda tekrar yukarı çıktım. Yatak odasına girmeden giyinme odasına ilerlediğimde odanın içi felaketti. Makyaj masasını hatırlıyordum ama boy aynasının ne zaman kırıldığını bilmiyordum.7
Odaya girdiğimde tekrar yatağa girdim. Ona yaklaştığımda bardaktaki sudan birkaç damla yüzüne döktüm. İrkildiğinde eliyle gözlerini kapattı. "Hepsini dökeyim mi?"
"Pazar günleri çalışmıyorum, maalesef." Kıkırdadığımda telefonumdan güne baktım. "Bugün perşembe."
"Ben kendime izin veriyorum." Elimdeki bardağı alıp bıraktığında bana sarıldı. Elleri belimi okşadığında ne yapmak istediğini anladım. "Ağrıyor mu hala?"
"Hayır." Kaşlarım çatıldı. "Belimin ağrıdığını nerden biliyorsun sen?"
"En son bana küfrediyordun." dedi gülerek.
"Senin o giyinme odasının halinden haberin var mı?"
"Ne olmuş ki?" Sırıtarak sorduğunda omzuna vurdum. "En son biz kavga etmemiş miydik ya? Hatta boşanıyordun benden."
Kendi kendini sorguladığında kendi kendine güldü. "Ama güzel bitti, kabul et."
"Tabi canım." dedim ellerini belimden çekerek. "Ne güzel ne güzel!"
Tekrardan kendine çektiğinde kafasını boynuma gömdü. "Odayı topla."
"Aşkım." Uzatarak söylediğimde ellerimi boynuna koydum. Kafasını kaldırıp gülümsedi. "Söyle bebeğim."
Yavaşça boynuna vurdum. "Kalk o odayı topla."
"Ya sikeyim odasını da toplamasını da." Yerinden kalktığında arkasından güldüm. "Ne var bu odada lan bu kadar?" Ben de peşinden gittiğimde tepkisini görmek istiyordum.
"Bunu biz yapmış olamayız." dedi odayı incelerken. "Oladabiliriz yani yapmışımdır ben."2
"Makyaj masamı kırdın!" diye yükseldim. "Boy aynamı kırdın!"
Bana döndüğünde boynunu gösterdi. "Ben senden yeni boyun istiyor muyum? Ya da yeni bir sırt!"
"Masaya oturt orası rahat dedin!" Gözlerim açıldığında ona döndüm. "Demedim!"1
"Kucağımı da rahat bulmuştun evet, unuttum." Hala pişkin pişkin konuşuyordu.
Aşağıya indiğimde temizlik odasından birkaç bir şey alıp geri yukarı çıktım. Ayna parçalarını topladığımda tüm eşyalarımı çöpe atmak zorunda kalmıştım. "İnanamıyorum yani gerçekten!"
"Ağrın sızın yoksa bir şey yoktur hayatım, alışkanlık olmuştur zate-" Dayanamayıp kırılmayan parfümlerden birini alıp fırlattığımda havada tutmuştu. "Kocaya şiddet?"
Kafasını salladı. "Dün geceden sonra evet. Baya şiddetli geçmiş."
"Araf!" diye cırladığımda gülmüştü. "Siktir git şu odadan!"
"Gece yine görürüm ben seni!" Odadan çıktığında bakakaldım. Bu adama ne olmuştu?
Ağzı açılmıştı baya. Odayı silip süpürdüğümde kocamdan ses gelmediği için masayı öylece bırakıp aşağıya indim. Mutfaktan sesler geldiğinde o yöne ilerledim. "Napıyorsun?"
Hiç yapmamıştı bana. "Zehirlenmeyiz değil mi?"
"Elimden zehir olsa yemez misin?" Kıkırdadığımda kafamı salladım.
"Ayrıca ben becerikliyimdir yani." Bana bakıp göz kırptı. "Beceremediğim şey yoktur."6
Omzuna vuracağımda elimi tutmuştu. "Yapma."
"Beni utandırıyorsun." dedim yanından geçtiğimde. Dolaptan reçel ve çikolata çıkardığımda masaya koydum. O zaten hazırlamıştı. Tezgaha yaslandığımda onu izledim. "Yiyebilirsin."
Yememek için zor duruyordum zaten.
"Birlikte yiyelim, onu bekliyorum." Gülümsediğinde elini omzuma koyarak beni göğsüne çekti. Saçlarımı öptüğünde ben de gülümsedim.
Pankekleri de masaya koyduğunda ikimizde oturduk. "Alışverişe gitmeliyiz."
"Seninle alışverişe çıkılmaz. Ben daha kendim için çıkmıyorum." Omuz silktim. "Çıkacağız ama."
"Her şey senin ayağına geliyor tabi." diye homurdandığımda güldü.
"Benimle gelmelisin." Yüzüne eğildiğimde gözlerimi kırpıştırdım. Bana gülümsedi. "Hayır."
Yüzüm düştüğünde önüme döndüm. Ne yaparsa yapsındı. Kendi yemeğimi yiyip kalktığımda giyinme odasına çıktım. Üstümü değiştirip hafif makyaj yapmıştım. "Nereye?"
Kapıya yaslanmış beni izleyen Araf'a dönmedim. "Alışverişe gideceğimi söyledim."
"Yarın provam var çünkü ondandır, bugünüm boşken almam gerekenler var." Rujumu çantama koyduğumda ceketimi alıp aşağıya indim.
Şeytan diyor siktir git de şuna.2
"Git tabi, karından çok önemli ya!" Ceketimi giydiğimde sporlarımı çıkardım. Kendimi eskisi gibi hissediyordum artık.
Duvara yaslandığında bana bakıyordu. "Söyle hadi, ne diyeceksin."
Parmağıyla şortumu gösterdi. "Onunla üşümeyecek misin?"
"Hava güneşli." dedim camı göstererek. "Ayrıca arabayla gideceğim. Sen düşün mekana neyle gideceğini."
"Arabam hazır benim çoktan." Aynen dercesine kafamı salladığımda çantamı aldım. "Sana boş boş mekanında iyi eğlenceler. Sakın beni arama!"
"Aradığımda o telefonu bir açma bak o zaman ne oluyor sana!" Arkamdan bağırdığında duymamazlıktan geldim. O deli gerçekten arabasını getirtmişti. Eskisinden daha güzeldi. Yine yüksek ve siyahtı. Bu adamın siyahtan başka renk anlayışı yoktu.
Merkeze geldiğimde kendime bir sürü şey almıştım. Hayatımda hiç maske yapmamıştım ve gidip kendime maske almıştım. Küçükken ablam üniversite seminerlerinde tıp okuduğundan hediyeler alırdı ve içinde çok bulunurdu. Tabii kendisi benimle paylaşmıyordu ama annemde ve kendi yüzünde görüyordum. Bugün de ona takmıştım.
Raftaki kadın led maskesini önerdiğinde makine yüzümden bile büyüktü. Bunu alıp evde Araf'ı korkutabilirdim. O da çok korkardı zaten.
Hepsini arabaya koyduğumda kendi başıma gezintiye çıktım. Aklıma gelenle Sid'i aradım. Buğra'yı kudurtmaktı amacım. Beni kocamdan boşamak istiyordu resmen. ''Cici kız?''
''Yeni uyandım tatlım, mekana gideceğim şimdi. Senden naber?''
''Ben de geziyorum öyle. Birlikte bowling oynayalım mı?'' Aklıma ilk o gelmişti. Umarım oynamayı biliyordur. Bursa'da kaldığım dönem büyükbaba Toprak ve beni çok götürürdü oyun merkezlerine. Evet böyle şeyleri de oluyordu bazen. Hep silah atmıyorduk. ''Olur. İşlerimi de Buğra yapar.'' Bunu diyip yüzüme kapattığında bakakaldım. Anlaşılan tek ben değilmişim bu konuda.
Aradan on dakika anca geçmişti. ''Sigara.''
Elimdeki makineyi uzattığımda tadına baktı. Artık elektronik kullanıyordum. Çünkü Araf farketmiyordu. ''Kolalı?''1
Gülerek kafamı salladım. ''İster misin?''
''Ben sevmem kola. Viskili var mıdır?'' Kıkırdadım. ''Sorarız.''
Önce gidip ona da aldığımızda başka aromalarda bulmuştuk. Hepsini Liderimiz ödediği için mutluyduk. ''Hadi bowling!''
Beni durdurduğunda ona baktım. ''İsimlerimizi değiştirelim.'' Öylece kafamı salladığımda aklıma gelenle muzurca gülümsedim. ''Tipimizi de değiştirelim!''
''Bana uyar.'' Kolunu uzattığında en yakınımızdaki mağazanın birine girdik. Saçlarımıza bile peruk taktığımızda ikimiz de tanınmıyorduk. Ben zaten ölüydüm. Bana her şey giderdi. ''Merhaba efendim, ben Ariel.''2
Kırmızı bir peruk taktığım için kendimi ona benzetmiştim.
''Ben de Sirius.'' Siyah kısa bir peruk takmıştı o da. Tekrar koluna girdiğimde insanlar bize garip garip bakıyordu bile. Oyun merkezine geldiğimizde kadın bize garip garip bakıyordu. ''Kaç tur olsun?''
''Biz size dur deriz!'' Sid konuştuğunda ben de kafamı salladım. ''İsimleriniz?''
Kadın bize garip garip bakmaya devam ettiğinde ikimizde kaşlarımızı kaldırarak ona baktık. Korkuyla gülümsediğinde biz de ona gülümsedik. Hayatımın en eğlenceli günüydü. ''Eğer buraya siyah gömlekli biri gelirse onu almayın tamam mı? Özellikle adı Kuzey olan biriyse. Kendisi biraz tehlikelidir.''3
Onlardan uzaklaşıp kendi alanımıza geçtik. Bir de yemek söylemiştik, farklı bir yerden. Biz gerçekten atılmalıydık aslında.
Oynamaya başladığımızda her şey güzel gidiyordu. Kocam ve saz arkadaşları bizi basana kadar.
Mekana geldiğimde diğerlerinin yanına gittim. Sanki biri eksikti. ''Kim yok.''
''Sid.'' dedi Buğra. ''İşi varmış bugün.''
''Ne işi varmış?'' diye sordu David. Nasıl kardeşti bunlar? ''En son evde uyuyordu.'' Buğra bilmem anlamında kafasını salladığında David telefonunu eline aldı.
''Çocuk sıkıldı sizden bence.'' Irına gülerek konuştu.
''Bizden sıkılması demek senden de sıkılması demek.'' dedi Leo.
''Neredesin sen?'' Telefonuma uzandığımda Ecmel'in nerede olduğuna bakıyordum. Bowling salonu? ''Bowlingte ne işin var Sid?'' Gözlerimi yumduğumda aklımdakinin olmamasını istedim. ''Yanındaki kadın neden sana Sirius diyor?''1
David telefonu kapatıp baktığında yüzüne kapattığını anladım. ''Bu çocuk delirtecek beni.''
''Ben biliyorum yanındaki kadını.''
''Kim?'' diye sordu Sylvia merakla.
''Ecmel. İkisi yine bulmuşlar birbirlerini.'' Irına hemen ellerini çırptı. ''Hadi biz de gidelim. Ne zamandır oynamamıştık.''
''Piç herif!'' Buğra sinirlendiğinde hepimiz anlamıştık nedenini. ''Beni dışlıyorlar akılları sıra!'' Nedense güldüğümde bana döndü. ''Hep senin yüzünden!''
''Ben karışmıyorum.'' diyerek kendimi sıyırdım. Ecmel'i kıskanmadığım tek kişiydi. Sarılmaları dışında.
''Bana söz vermişti bowlinge gideceğiz diye!''
''Gidelim madem.'' Yerimden kalktığımda diğerleri de geliyordu. Asla boş kalan birisi değildi. Kendi eğlencesi için yapamadığı şey yoktu resmen karının. Merkeze geldiğimizde bu yeri hiç sevmiyordum. Her zaman çok kalabalıktı ve bu ortamlardan nefret ediyordum. Oyun alanına girdiğimizde güvenlik beni durdurmuştu. ''İsminiz Kuzey mi?''
Kaşlarım havalandığında kolumu tutan eline baktım. ''Evet.''
''Beni alamazsın?'' Bugün sabrım mı sınanıyordu? ''Önce şöyle yapalım.'' Elini kolumdan çektim. ''Sen karşındakinin kim olduğunu bilmiyorsun sanırım.''
İyice şok olduğumda bunu beklemiyordum. Ne demişti o bana? ''Alamam işte kardeşim seni içeri, içerden talimat var! Bas git.'' Benden uzaklaştığında kafasını salladı. ''Deli midir nedir akşam akşam.''
''Bana baksana sen.'' Üstüne yürüdüğümde bana döndüğü an suratına geçirmem bir olmuştu. ''Lan napıyorsun?'' Buğra beni çektiğinde ona bakıyordum. ''Kim lan sana bu emri veren?''
O orospu çocuğunu da ayrı öldürecektim.
''Bir tane kadın işte!'' dedi korkuyla. ''Tehlikeli insanları almayın dedi.''
''Ecmel seni öldüreceğim!'' Bu kadın sabrımı tüketiyordu. İçeri yürüdüğümde onlar yoktu. ''Nerede lan bunlar?''
''Sanırım Sirius ve Ariel onlar.'' Irına konuştuğunda en sondaki yere baktık. Siyah saçlı bir adam ve kırmızı saçlı bir kadın vardı. Kadına baktığımda attığı toptan sonra sevinçle zıplıyordu. Elindeki makineden içine çektiğinde kafasını çevirdi. Beni görür görmez dumanı üflediğinde öksürüyordu. Karşımdaki kadın Ecmel'den başkası değildi.4
Onlara ilerlediğimizde birbirlerine bakıp koltukların arkasına girmişlerdi. Kafasındaki peruğu çektiğimde saçları dağılmıştı. ''Ay hoşt!''
Diğerleri güldüğünde gözlerim açıldı. ''Hoşt?''
''Ay pardon yani.'' dedi yerinden kalkarken. Elimdeki peruğu aldığında bana hiç bakmıyordu. ''Hoşgeldiniz.'' dediğinde toplara ilerledi. ''Benim sıram!'' Pembe topuyla birlikte ilerlediğinde hepsini devirmişti.
Peruğu tekrar kafasına taktı. Ona kızacağımı bildiğinden bana bakmıyordu. ''Sirius!''
''Ariel!'' Sid geldiğinde o da bizi takmadan mavi bir top alıp ilerlemişti. Bu deliler bir de kendi istedikleri renkleri kullanıyorlardı.
''Ecmel!'' Onu uyardığımda bana dönmese de göz ucuyla bakıyordu. Ona yaklaştım. ''Sinirleniyorum bak.''
''Of ama he.'' Cidden ofladığında bana döndü. ''Sinirli olmadığın bir an yok ki. Eğlenmeye geliyoruz yine kızacak bir şey buluyorsun!'' Sinirli değildim. ''Güvenliklere tehlikeli Kuzey'i içeri almayın demişsin!''
''Tehlikeli Kuzey demedim!'' dedi gülerek. Bana baktığında gözlerini kırpıştırdı. ''Değil misin tehlikeli?''
''Saçlarını görememek sinirimi bozuyor.'' diye homurdandım.
''Ben de seni seviyorum.'' Koluma iki kez vurduğunda neye uğradığımı şaşırdım. Toplara gittiğinde kendi sırasını attı. Yine hepsini devirmişti. Bu kız beni deli ediyordu. ''Sirius! Yine hepsini attım.'' Sid ile birlikte sevinip ellerini birbirine çırptılar. Buğra onları sinirle izlediğinde Ecmel bunu farkederek omzunu atarak koltuklara ilerledi. ''Siz de adınızı yazdırın.''
Sid bunu söyleyip kendi sırasını atıyordu. İkisinin skorları da aynıydı. Hiç kaçırmadan atmışlardı. Ecmel'in yanına oturduğumda şortunun arka cebinde duran makineyi aldım. ''Bu nedir karıcığım?''
Hemen elimden almıştı. ''Bir şey değil.''
Kaçacakken karnından yakalayıp geri oturttum. ''Ama benim sıram!'' Diğerleri ismini yazdırdığı için çoğalmıştı. ''Senin sıran değil.'' Ekrana bakıp ofladığında bana döndü. ''Elektronik sigara.''
Bir de sigaradan içtiğinde dumanını başka yere üfledi. ''Tadına bakmalısın, çok güzel.''
Dudaklarıma uzattığında ona bakarak içime çektim. Kolalı içiyordu. Dumanı üflediğimde sorguladı. ''Güzel miymiş?''
''Senin dudakların kadar olmasa da, eh işte.'' Hemen kızardığında yönünü çevirmişti. Boynundan öptüğümde içten içe bu cümlelerimi sevdiğini biliyordum. ''Yapma şöyle şeyler, insan içindeyiz.''
''Benim sıram!'' Yine benden kaçtığında güldüm. Pembe toptan alıp ilerlediğinde hepsini devirmişti. Irına ile konuşup gülüştüklerinde ben de gülümsedim. Tekrar bana ilerledi. ''Sen de oynasana.''
''Gıcıksın ya!'' Omzuma vursa da sonradan öpmüştü. Gülümsediğinde bana bakmıyordu. ''Küçükken büyükbaba beni ve Toprak'ı hep getirirdi.'' Bu adamdan bahsetmek zorunda mıydık? ''Onu da çağırsaydım keşke.''
İmalı söylediğinde yapmak istediğini anladım. ''Çağırsaydın, öyle mi?''
''Seninle yapmak istediğim şeyleri başkasıyla yapıyorum diye kıskanma.'' Ciddi bir şekilde söylediğinde bunu beklememiştim. ''Seni çağırıyorum, gelmiyorsun. Şimdi geldiğin halde oyna diyorum, oynamıyorsun. Ama konu başkasından bahsetmemse sinirleniyorsun değil mi?''
Öylece gülümsedi. ''Sorun değil, alışabilirim senin bu hallerine. Sonuçta seni seviyorum, bunlara da katlanabilirim.''
Benden uzaklaştığında kendi sırası olmasa da duvarın kenarında bekliyordu. Ona ve hayatına alışmaya çalışıyordum ama benim hiç yapmadığım ve görmediğim şeylerdi. Çocukluğumda dahi şirkete gitmekten böyle yerlerde işim olmazdı. Sadece onu izlediğimde eski keyfi yoktu. Ekrana baktığımda onun sırasıydı. Yerimden kalktığımda top almaya gidecekken durmuştu. ''Karım yerine bir kere ben atabilirim.''
''Öğreteyim mi?'' Hevesle sorduğunda onu kıramazdım. Kafamı salladığımda bana ağır bir top göstermişti. ''Bunu al, ben diğerlerini taşıyamadığımdan çocuk topu kullanıyordum.'' Ardından ekledi. ''Sakın gülme!''
Topu alıp ilerlediğimde çizgide durduk. Nasıl atacağımı elbette biliyordum ama öyle güzel sormuştu ki. Bana gösterdiğinde onun dediği şekilde attım. Hepsini devirdiğimde heyecanla yerinde zıpladı. O benimle bir şeyler yapmayı seviyordu.
Sanırım buna beni de alıştıracaktı.3
59. Bölüm Sonu3
Oy vermeyi unutmayınn. 2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |