Hepimiz koltuklara oturduğumuzda olabildiğince yorulmuştuk. Özellikle de Sid ve ben. Onlar gelmeden önce bile kaç tur oynadığımızı saymamıştık çünkü sürekli yenileniyordu. Araf hep oynamasa bile birkaç kere benim yerime oynamıştı. Bu bana yeterdi. Hoşuna gitmediğini biliyordum ama ben de onunla bir şeyler yapmak istiyordum sonuç olarak. ''Çok yoruldun değil mi?''4
Kafamı salladığımda omzumdan çekip göğsüne koydu. ''Güzel sevgilim benim.''
''Yorulmuştur tabi.'' diye homurdandı Buğra.
''Buğracım?'' diye sorguladım yapay bir gülümsemeyle. ''Bir şey mi oldu?''
''Yok, canım.'' Aynı gülümsemeyi yaptığında yüzüm soldu. ''İyi, olmasın zaten.''
''Her şeyi başlatan senin karın!'' Kaşlarım havalandığında sinirle konuştum. ''Ne yapmışım ben?''
Diğerleri o kadar eğleniyordu ki bu kavgadan. Araf bile.
''Beni sattın! Sen değil miydin birlikte bowlinge gidip karaoke yapalım diyen?'' Bunu diyebilirdim ama kırılmıştım sonuç olarak. ''Kırgınım sana bir süre.''
Bunu o söylemişti. ''Ödeştik o zaman! Ben camdan sallanırken boşan bu kızdan diyen sendin!'' Ardından ekledim. ''Asıl bana demeliydin boşan bu adamdan diye.''
Bunu diyen Araf'ın kulağına konuştum. ''Haklı çıkmam lazım bozma beni.''
Kafasını iki yana salladığında bıkkınlıkla nefesini verdi.
''O mu ben mi?'' Buğra Araf'a sorduğunda ben de ona döndüm. ''Evet, söyle. O mu ben mi?''
Cevap vermekten daha çok neden burada olduğunu sorguluyordu. Ona burun kıvırdığımda Buğra'ya dönüp gülümsedim. ''Biz neden onun için kavga ediyoruz? O bizi kazansın!''
''Aynen öyle.'' Yerinden kalktığında ben de kalktım. Kolunu bana uzattığında koluna girerek ilerlemeye başladık. ''Yürü cici kız.''2
''Beste nerede?'' Yüzü değiştiğinde farketsem de çaktırmadım. ''Evinde.''
''Düzelmeye çalışıyoruz. Daha doğrusu bu sefer o çabalıyor, ben değil.'' Anlayışla kafamı salladım. Onun yüzünden evini kurşunladıklarını ve sonucunda onun vurulduğunu anlatmıştı. Bu yüzden Buğra çok kez kendini affettirmeye çabalamış ama babası hiçbir şekilde görüşmelerini, konuşmalarını dahi yasaklamıştı. Beste onu gerçekten sevmiş, anlattıklarından öyle anlamıştım.
Buğra çabalamayı bıraktığında da Beste bu sefer kendini affettirme çabasına girmişti. Döngüdelerdi.
''Yemeğe çıkartsana.'' diye öneride bulundum. ''Biliyorum, sen çok uğraştın ama vazgeçsen bile onu sevdiğini hala biliyoruz, hepimiz.''
''Neden şimdi peki?'' Kırıkça sormuştu. ''Neden ben çabalarken değil de şimdi?'' Omuzları kalkıp indiğinde derin bir nefes verdi. ''Onu yıllarca bekledim, Sera. Şimdi beni gördü diye tüm her şeyi affetmiş gibi yapıyor. Bana yazık değil miydi?''
''Canım.'' Kolunu sıvazladım. ''Hayatın ne getireceği belli olmaz. Ve biz öyle hayatlar yaşıyoruz ki hep diken üstündeyiz.''
Arkamızdan birisi bizi ayırdığında ikimizde gelecek kişiyi biliyorduk. ''Siz çok yanaşmayın birbirinize.''
''Biz karımla gezeceğiz.'' Elimi tuttuğunda çantamı üstüme tuttu.
''Yürü karım.'' İkimizde şaşırdığımızda birlikte oradan çıkmıştık. ''Aşkım.'' Koluna girdiğimde ona sırnaştım. ''Noldu ki?''
''Hiç.'' Omuz silktiğinde ben hala şaşırıyordum. ''Girmek istediğin bir mağaza var mı? İstersen makyaj masana da bakabiliriz, ya da bizim için özel yaptırabilirim.'' İmayla güldü. ''Bence ben yaptırayım. Şöyle sağlamından.''
Kıkırdadığımda omzuna vurdum. ''Uçma çok!''
''Şansına küs.'' dedim iç çekerek. ''Ben çoktan alacağımı aldım.''
Bebek mağazasının önünde durduğumuzda ona gösterdim. ''Çok istersen bunlardan alabiliriz ama.'' dedim önümüzdeki beşikleri göstererek.
''İstemek değil, sadece geç kalmak istemiyorum.''
''Ailemiz büyür işte.'' Beklettiğim soruyu sordum. ''İstemiyor musun sen?''
''Bunu şimdi konuşmasak yeri, bence.''
''Araf.'' Derin bir nefes aldım. ''İstemiyorsan istemediğini açık açık söyle, ben de ona göre önlemimi alırım.''
''Öyle demek istemediğimi biliyorsun.''
''Başka ne demek istiyorsun acaba?'' diye hiddetle konuştum. ''Bence biz çocuk için uygun kişiler değiliz biliyor musun? Sen belli ki istemiyorsun, ben de babasının istemediği bir çocuk doğurmayacağım.''
''Merak etme, hamile değilim. İlaç kullanmaya da devam edeceğim.'' Alayla güldüm. ''Bir de çocuk saçmalığı ile uğraşamayız değil mi? Belki istersin diye düşünmüştüm ama zamanı değil demek ki.''
Çantamı koluma geçirdiğimde ona bakmayı kestim. ''Eve gidiyorum ben.''1
Korkularım onu sinirlendiğinde o da aynı böyle davranmıştı bana. Genç olabilirdik ama benim artık tereddütlerim vardı. Ben korkmazken o korkuyordu. Bunu net görebilmek için o mağazaya götürmüştüm ve cevabımı güzelce almıştım.
Aslında çocuğumun olmamasından korkuyordum.
Ondan uzaklaşıp otoparka indiğimde arabama bindim. Ona eve gideceğim desem de her zaman geldiğim sahile geldim. Burası gerçekten huzurluydu.
Taşların üstüne öylece oturduğumda bakındım sadece.
Tuana aradığında onunla konuşmaktan saatin farkında değildim. Hava birazcık karardığında yerimden kalkmıştım. Arkadaki bankların birinde Araf'ı görmeyi beklememiştim. Ona ilerlediğimde bakışlarını benden çekmemişti. ''Noldu?''
Dizinde duran eline uzandığımda tuttum. ''Neyin var?''
Her şeye rağmen onun yanında olmaktan kendimi alamıyordum. ''Seni düşünüyordum sadece.''
Yanına oturduğumda kafamı omzuna yasladım. Ellerimizi tekrar birleştirdim. ''Neden bunu yapıyordun?''
''Ecmel.'' Bana döndüğünde ellerini yanağıma koydu. ''Eğer seni kırdıysam, özür dilerim. Öyle düşünmeni istemiyorum ben.''
Sadece dinlemek istiyordum. ''Önceki hamileliğin planlıydı yani isteğimiz doğrultusunda değildi. Ve ben başına gelenler için hala kendimi suçlarken bir çocuk düşünmek istemiyordum.''
Kafamı salladım. ''Sorun değil.''
''Hayır, sorun.'' diye diretti. ''Ben elbette senin çocuğunu isterim. Senden bahsediyorum, nasıl istemem? Biraz daha zaman istiyorum sadece.''
Ya zamanımız yoksa?11
''Peki.'' Üstelemediğimde yönümü çevirdim.
Kalkıp birlikte yürüdüğümüzde arabaya binip eve gelmiştik. Kendi arabamdaki eşyaları yukarı çıkardığımda yerlerine yerleştirdim. Maskeyi alıp yatak odasına gittiğimde lavaboda yüzüme yaptım.
Yatağa uzanıp laptobumu açsam da aklıma gelenlerle dikkatim dağılmıştı.
Gözlerim aralandığında nerede olduğumu bilmiyordum ama karnımda bir ağrı vardı. Bebek?
Ağrı sadece karnımdaydı fakat tüm bedenim sızlıyordu sanki. Burası neresiydi?
Dirseklerimin üstünde doğrulduğumda bulunduğum yeri inceledim. Normal bir odaydı. Peki neden buradaydım?
Araf?
"Kaçak gelinimiz uyanmış!" diye bir ses geldi. Kimse yoktu ama duyuyordum. "Tam vaktinde uyandın biliyor musun?"
Karanlık odada projektör gibi bir şey açıldığında gözlerim kamaşmıştı. Ovuşturup kendime geldiğimde ekrana baktım.
Babamı gördüm. Ağlıyordu. Onu ilk defa ağlarken görüyordum sanırım. Kucağına beyaz kefenli birini verdiklerinde sıkıca sarılıp toprağın içine koydu.
"Sen kimsin?" diye bağırdım. "Ne istiyorsun benden!"
Hayır ben onlar için ölemezdim.
"Senden istediğim çok basit." Yutkunduğumda kırmızı bir lazer karnımın üstündeydi. Nereden yapıyordu bunu? Elimle onu siper ettiğimde korumak istemiştim.
"Onu senden alacağım. Merak etme çok sürmeyecek, alışmasan iyi edersin."
İğrenç gülüşünü duyduğumda konuşmaya devam etti. "Onu göreceğiz küçük kız."
"Ah, bak en sevdiğim yer!" Kameraya döndüğümde mezarın başında tek kalan Araf'i görmeyi beklemiyordum.
"İzlemek istemiyorum!" diye avaz avaz bağırdım. Nasıl olduysa tüm duvarlarda ve tavanda aynı görüntüler vardı. Sesi de açtığında dinlememek için kulaklarımı kapattım.
Onun acı çektiğini görmek bu hayatta isteyeceğim son şeydi. "Kapat şu aptal kaydı!"
Tekrar kahkaha attığında kayıt kapanmıştı. "Merak etme küçük, bu kayıtlar iki hafta önceye dayalı."
Ne?
"Yani demek istediğim, iki haftadır ölü birisin. Onlar için iki haftadır yoksun." Derince yutkunduğumda gözlerimin ardı sızladı. Araf inanmazdı. Tek umudum onun inanmamasıydı.
"Şimdi diyorsun, inanmazlar." Güldü. "Hay hay."
Tekrar bir video oynadığında morg gibi bir yerdi. Araf içeri girdiğinde ağlamaya başlamıştım. "12 Numaradaydın. Hatırlarsın değil mi?"
"Sana istediğimi söyledim." dedi sakinlikle.
"Onu senden alacağım, bir daha da çocuğun olmaması için elimden geleni de yapacağım. Yapamazsın deme, yapacağım."
"Ya daha çok küçük! Sana ne yapmış olabilir?"
"O kadar umurumda değil ki sen ve o karnındaki şey. Tek amacım kocanın acı çekmesi."
"Görmüyor musun?" diye bağırdım. "Yeterince acı çekmiş zaten!"
"Zamanında Yeşim Yıldırım, karnında bebeği ile ölmüştü. Belki bilirsin." Artık canım acıyordu. "Canını bağışladığım için teşekkür edeceğine hala bağırıyorsun."
"Allahın cezası!" Aslında diyecek çok şeyim vardı ama bağırdığım için karnımdaki ağrı çoğalmıştı. "Ah, bana kalmadan bebeğin senden gidecek sanırsam."
Artık susmasını istiyordum. Yattığım yerde doğrulamadığımdan kafamı yastığa gömdüm. Nefes almak istemiyordum. Gerçekten ölmek istiyordum. 1
Kendime geldiğimde bana seslenen Araf'ı farkettim. "Efendim?"
"İyi misin?" Yanıma ilerlediğinde yatağın kenarına oturup elimi tuttu. "Sana sesleniyorum kaç dakikadır!"
"Dalmışım." dedim elimdeki bilgisayarı bırakarak.
"Sen ne diyecektin?" Bana sorgular gibi baktığında yüzüme dokundum. "Noldu?"
"Ah, maske!" Hemen yüzümden sıyırdığımda çekmecenin üstündeki kabına geri koydum. Kalanını yüzüme yedirdiğimde ona bakıp yüzümü gösterdim. "Nasıl, parlıyor muyum?"
"Gel sana bir sarılayım kocam!" Boynuna atladığımda aklıma gelenleri unutmak istedim. "Çok seviyorum seni ya!"
Yanaklarını öptüğümde gülüyordu. "Ne oldu bir anda?"
Ellerimi boynunda birleştirdim. "Sana olan aşkım kabardı. Kabaramaz mı?"
Bunları benden duyduğuna inanamıyor gibi bir hali vardı. Onu o kadar seviyordum ki tüm acılarını almak istiyordum ondan. Belli etmiyordu belki ama ben onu tanıyordum. "Olabilir, tabi."
"Canım aşkım!" Bacağımdaki örtüden kurtulduğumda çok kez onu öptüm.
Yatağın üstüne uzandığında halinden memnundu. "Diyorum ki."
"Ne diyorsun?" Üstüne eğilip ellerimi göğsünde birleştirdim. "Hani demiştin ya sen, o çocuk sana basketbol öğretmedi mi diye."
Kaşları çatıldı. "Hangi çocuk?"
Düşünüyormuş gibi yaptım. "Alberto, Baldric, Kuzey, Araf, Girdap..."
Parmaklarımla tek tek saydığımda gülmüştü. "Yani çocuğun bir sürü adı var, seç beğen al yapmışlar."
"Basket mi oynasak?" Hemen ekledim. "Ama hile yapmak yok! Topu banada atacaksın."
"Pijamalarınla oynamayı düşünmüyorsun değil mi?" Hevesle yerimden kalktığımda giyinme odasına ilerledim. Sporcu atleti ve kısa tayt giydiğimde hazırdım. Spora giderken bu kadar enerjik olmuyordum!
Hızla bahçeye çıktığımda sahanın orada onu bekledim. Evin içinde benim bale yapabilmem için büyük bir oda varken evin dışında da ona ait kocaman bir basket sahamız vardı. Bir ev kadar da dışarısı bulunuyordu zaten kocaman yuvamızda. O da geldiğinde üstünde yine dar siyah tişört ve siyah şort vardı. Her şeyi siyah derken yalan söylemediğimi farkettim. ''Öyle beni izleyeceksen içeri geçebiliriz?''
Göz devirdim. ''Sapıtma iki dakika.''
Sırıttığında topların olduğu kutuya ilerledi. Bu adamın fiziğinden nefret ediyordum. Kusursuz diye bir kelime olmasaydı Araf yine kusursuz olurdu. Basketbol topunu bana attığında tüm dikkatimi dağıtmıştı yine. ''Sapıtma diyip beni inceliyorsun?''
''Bozulmuşsun.'' diye homurdandım. ''Çirkinleşmişsin biraz, ondan yani. Spor yapmalısın.''
Üstüme yürüdüğünde kucağımdaki topa sarılmıştım. Arkamdaki fileye çarpacakken belimden yakalayıp topu atmıştı. ''Kim bozulmuş?''
Dudaklarıma eğildiğinde nasıl nefes alacağımı unuttum. ''Ben seni bir bozarım, güzel karım.''
''Öyle mi yaparsın?'' Altta kalamazdım. ''Aklından bile geçirme, Alberto. Çünkü beni bozamazsın.'' Onu ittirdiğimde dudağının kenarı kıvrıldı. ''Karşında karın olduğunu unutma. Yoksa hatırlatmak zorunda kalacağım.'' Bir anlık gelen yürekle konuştuğumda buna şaşırmıştı. Karşısından çekildiğimde potanın altına giden topa ilerledim.
''Bu geceliğine karım olduğunu unutmak istiyorum.'' dedi imayla. Tek derdi benimle uğraşıp zora sokmaktı.
İşe üstündeki tişörtü çıkarmakla başladı. İşte bunu yapmamalıydı. Vücudunu sevdiğimi biliyordu ve gözüme sokuyordu şuan. Karşı gelemeyeceğimden susmak zorunda kalmıştım. Yoksa büyük haksızlıktı. Dikkatimi dağıttığını bildiğinden elimdeki topu almıştı. Onun yürümesi bile benim koşmamken şimdi onun koşması benim depar atmam gibi bir şeydi.
Kendi topuğuma sıkmıştım. Top gerçekten bana gelmiyordu ve sanki benimle değil bir başkasıyla oynuyor gibiydi.
Topu ilk defa aldığımda zıplayıp atacakken havaya kalkıp topu itmişti. ''Ama yeter!''
O gülerken yere oturup soluklanmaya çalışıyordum. ''Noldu yine?''
''Topu bana vermiyorsun, elime gelince de atıyorsun. Ben ne anladım bu işten!'' Homurdandığımda yere çömelmiş bana doğru eğilmişti. Dudağıma öpücük bırakıp geri çekildiğinde kızgınca ona baktım. ''Öpme beni şimdi de!''
''Karım olduğunu hatırlatsana bana.'' Hala burada mıydık?
Parmağımdaki yüzüğü ona uzattım. ''Al, evliyim işte.''
Gözlerim vücuduna kaydığında yutkundum. ''Ayrıca o tişörtünü de giy. Yağmur yağacak.''
''Yağmur yok.'' Yere oturduğunda ellerini kenara koyup rahat bir pozisyona geçti. ''Olsa da ben böyle iyiyim. Vücudum hava alıyor, dünden sonra malum. İhtiyacım var.''
Gözlerim açıldığında ona döndüm. ''Pisliksin!''
''Hala karım olduğunu bilmeye ihtiyacım var.''
''Ne çok ihtiyaç sahibisin!'' diye dalga geçtim. ''İhtiyaçlarımı karım giderecekse sonsuza kadar.'' Gülümsememek için yanağımın iç kısmını ısırdığımda sırıtmıştı. Bunu yaptığımı biliyordu. Ona ilerlediğimde bunu bekliyordu. Kenardaki elinin üstüne elimi koydum. ''Seni seviyorum.''
''Hmm,'' Mırıldandığımda belimden tutup dizlerine oturttu. ''Bir daha söylesene.'' Kıkırdadığımda ellerimi omzuna koydum. ''Kulaklarının da bunu duymaya ihtiyacı var sanırım.'' Kafasını salladığında gülümseyerek suratımı inceledi. ''Seni seviyorum, her zaman. Nerede olursak olalım, nereye gidersek gidelim. Bir tek seni seveceğim.''
''Artık bir yere gitmek yok. O hatayı bir kere yaptım, bir dahasına niyetim yok.'' Burukça gülümsediğimde elimi yanağına götürdüm. ''Seni yalnız bıraktığım için üzgünüm. Ben Almanya'yı hesaba katmamıştı. Tek senden de değil yani, onun için de üzgünüm elbette.'' Her ne kadar bugün söyledikleri olsa da onu unutmuyordu. ''Muhtemelen bizi izliyordur, izliyordur yani. Değil mi?''
''Bu kadar güzel annem olsa, ben de izlerim.''
''Araf.'' diye fısıldadım. ''Sen çok güzel bir baba olacaksın.'' Öylece gülümsedim. ''O seni de seviyor. Seni tanıyor.'' Derince iç çektiğimde gözlerimi kapattım. ''Tek isteğim ona bir kez de olsa dokunabilmendi.''
İsteğim ona acı vermek değildi, bu duruma alışmasını istiyordum. Elbette onu unutmuyordum. Bu mümkün sayılamazdı. Sadece kötü şeylerden uzak kalıp iyi şeyleri düşünmek istiyordum. Ondan çocuk istemem bu kadar zor olmamalıydı. Ama istemiyorsa da yapacak bir şeyim yoktu. O istemediği sürece bunu yapmak istemiyordum. Birlikte istemeliydik.
''Peki.'' dedim. Ondan uzaklaşacakken elimden tutup durdurdu. ''Eğer sen istiyorsan, ben de isterim. Sadece zaman ver bana.'' Alayla güldüm. ''Zaman? Nasıl bir zaman istiyorsun acaba? Ya da şunu sorayım, neden zaman istiyorsun?''
''Seni koruyabildiğimden emin olmalıyım.'' Çocukların yanında soyumuz bir gecemize bakar derken bunu düşünmüyordu tabi.
''Bence sen baba olmak istemiyorsun. Ne zaman bu konuyu konuşsak kaçıyorsun!'' Yutkunuşunu izlediğimde bakışlarını kaçırdı. Haklıydım.
Sorunumuz çocuk isteyip istememesi değildi.
Kendisi baba olmak istemiyordu.
''Anladım artık neyin ne olduğunu.'' Bu sefer yanından kalktığımda eve ilerledim. Hızlıca duş alıp onu beklemeden yatağa girip arkamı döndüm. Bu sefer ona kırılmıştım. Kendisinin de su sesi kesildiğinde giyinip yatağa gelmişti. Başta sarılmak için bir hamlede bulunmasa da çok geçmeden ellerini karnımda hissettim. Boynumdan öperek kafasını omzuma koydu. ''Kırılma bana, canımın içi.''
Gözlerim dolduğunda burnumu çektim. ''Sadece yanında olamamaktan korkuyorum. Başka bir şeyle ilgisi yok, gerçekten.''
''Senin yanında ben varım dedim, altı ay boyunca cehennem yaşattım. Hem sana hem kendime.'' Böyle dedikten sonra ona döndüm. ''Az önce de söyledim. Senden bahsediyoruz, sen yani. Senin doğuracağın çocuğun babası elbette olmak istiyorum.''
Ama tek istediğim korkularını yenmekti.
Yanağımı öptüğünde bana sıkıca sarıldı. ''Yarın toplantım yok. Bir şeyler yapmak ister misin?''
''Ok atmaya gidelim mi? Beni izlerken gördüm seni o gün.'' Güldüğünde kafasını salladı. ''Gidelim.'' Hemen boynuna sarıldım. ''Sana öğretmek için sabırsızlanıyorum!''
Yanağını öptüğümde geri yastığa yattım. ''Şimdi güzelce uyuyabiliriz.''
Tesise geldiğimizde sadece ikimiz vardık. Ben takmam gereken şeyleri taktığımda onu bekliyordum. ''Bunları takmak istemiyorum ben yalnız.''
Göz devirdiğimde ona ilerledim. ''Bonloro tokmok ostomoyorom bon yolnoz!'' Onu taklit ettikten sonra üstüne fırlattım. ''Oyunbozanlık yapacaksan eve dönelim.''
Bıkkınlıkla nefes verdiğinde yanıma geri gelmişti. ''Akşam davet var.''
''Yarın gösterim var. Kimseyi göresim yok.'' dedim.
''Gitmeyiz o zaman.'' Eline yayı aldıktan sonra onu izliyordum. Nasıl atacağını göstermiştim. Oku attıktan sonra tam ortadan vurmuştu. Bu adamın her şeyi iyi olmak zorunda mıydı? ''Aferin!''
Güldüğünde ben de güldüm. ''Aynı anda atalım!''
Kendi tarafıma geçtiğimde aynı anda aynı hedefi vurmuştuk. Biz hep iyiydik.
Birlikte tüm gün vakit geçirdiğimizde eve gitmeden mekana uğramıştık. Telefonuma bakarken diğerleri de gelmişti. Araf onlarla konuşmasına rağmen masanın altından elimi tutup parmaklarımla oynuyordu. Yüzüğümü çeviriyordu. Çok tatlıydı nedense. ''Uykumu getiriyorsun.''
Kolunu omzuma attığında kendine yaklaştırdı. ''Uyumaman için bir sebep yok güzel karım. Yorulduk bugün.''
''Yorulduk değil, sen beni yordun!'' Güldüğünde saçlarımı öptü.
''Aile var burada yalnız!'' Sid homurdandığında güldüm. ''Biz de aileyiz sonuçta.''
O sırada Beste geldiğinde hepimiz ona dönmüştük. Beklemiyorduk tabii ki. ''Merhaba.''
Kimse ona cevap vermediğinde buna üzülmüştüm. ''Hoşgeldin.'' dedim gülümseyerek. Aslında kötü gözüküyordu. Bana gülümsediğinde Buğra'ya döndü. ''Biraz konuşabilir miyiz?''
''Konuşalım tabi.'' Bardağındakini içip ayağa kalktığında yanımızdan uzaklaşmıştı. Beste de gittiğinde ikisine de üzülmüştüm aslında. ''Gideceğini söyleyecek.'' Amanda konuştuğunda diğerleri de ona katılmıştı. Umarım böyle bir şey yapmazdı. ''Buğra yine yıkılacak.''1
''Evet, seni dinliyorum.'' dedi Buğra.
Beste akan gözünü sildi. ''Gidiyorum ben, son kez seni görmek istedim.''
Alayla gülümsedi. ''Çok çabaladın çünkü değil mi? Bu da yordu seni.'' Kafasını salladı. ''Git tabi. Ne de olsa dönünce seni arayacak birisi kalmadı.''
''Buğra-'' Yanından gidecekken kolunu tuttu. ''Çabalamak değil, özür dilemek için geldim sadece ben. Seni yarıda bıraktım, farkındayım. Seninle ilgisi olmadığını yeni öğrendim.''
''Bitemez!'' diye bağırdı ilk defa. ''Ya yıllarca seni bekledim ben! Babama rağmen kaçıp sana gelmek istedim. Sen değil miydin geceleri beni arayan? Peşimde gezen korumalar sana ait değil miydi?''
''O zaman seni seviyordum çünkü.'' Gözlerini kaçırdı. ''Artık değil. Madem gideceksin, kendine iyi bak. Yolun açık olsun.'' Kolunu ondan çektiğinde içeri girdi. Sera'yı gördüğünde ona sarıldı. Birilerine ihtiyacı vardı. ''Buğra.''
''Senden bir şey isteyebilir miyim?''
''Elbette.'' dedi ondan çekilerek. ''Ona gitmemesini söyle. Benim bunu söylemeye gücüm yok ama sen söylersen seni anlayacaktır, lütfen.''
''Ah, peki.'' Ondan uzaklaştığında dışarı ilerledi.
''Beste!'' Arkasından seslendiğimde yavaşça merdivenleri indim. ''Nereye gidiyorsun?''
Gözlerini sildiğinde gülümsedi. ''Dönüyorum artık. Burada beni bağlayacak bir şey kalmadı.''
''Gitmesen?'' Burukça konuştum. ''Birbirinize ihtiyacınız var. Bunu giderek çözemezsiniz.''
''Beni dinlemek bile istemiyor.'' Omuzları sarsıldığında ağlamaya başladı. ''Sera, ben onu çok seviyorum. Yemin ederim onu seviyorum. Ondan ayrı kaldığıma o kadar pişmanım ki gerçekten zamanı geriye alabilsem bir dakika düşünmem.''
''Ağlama.'' Ona sarıldığımda hemen bana sarılmıştı.
''Anlatmak istersen dinleyebilirim, ama şuan gitmen ikinize de zarar verecek. Buğra böyle yapsa bile senin gitmeni istemez.'' Bana döndü. ''Sen yokken bile senden bahsetmediği bir an olmamıştı. Sürekli akşam olmasını beklerdi, seni aramak için.''
Gülümsediğinde burukça gülmüştü. ''Sen de yapma böyle, en azından zaman verin birbirinize. Ama giderek değil.''
''Gitmek zorunda kalmışsın gibi konuşuyorsun.''
Kafamı salladım. ''Çok pişmanım ben, hala.''
''Ne oldu ki?'' Bankın birine ilerledik. Ben onu tanıyordum ama o beni tanımıyordu anlaşılan. ''Hastaydım ben, ilk tanıştığımızda.'' Peçeteyle gözlerini sildiğinde beni dinliyordu. ''Ne hastası?''
''Midemde bir kitle vardı. Zamanla büyüyüp beni öldürecek kadar. Ona aşık olduğumu anladığım gece ilk defa tedavi olmaya karar vermiştim.'' Burukça güldüm. ''Sanırım pek iyi bir tercih değildi. Gitmek istediğim gün kendini ihbar etmişti, zamanında benimle uğraşan bir adamın babasını öldürdüğüne dair.''
''Gitmek zorundaydın çünkü onun için iyileşmek istedin.''
''Sonra da dönmek zorundaydım, onu kurtarmak için.''
''Tam tersi işte.'' dedi. ''Ona zarar gelmemesi için karşısına çıkmıyordum ben de.''
Güldüm. ''Buğra senin için zarar görmeyi umursamazdı.''
''O umursamazdı ama ben.'' İç çekti. ''Ona zarar gelirse ben ölürüm.''
''Ben de.'' dedim kendi kendime. Araf'a bir şey olursa ben ne yapardım?
''Onu seviyor musun?'' diye sorduğunda kastettiği kişi Buğraydı. ''Evet.'' Hiç düşünmemiştim. ''O benim için bir abiden daha fazlası. Ablam beni sevmediği için kendimi hep tek hissederdim ama onunla tanıştığımızdan beri kardeş gibiyiz.''
''Beste.'' Araf'ın sesini duyduğumuzda ikimizde ona döndük. ''Onun iyiliğini istiyorsan gitmemeyi düşün.'' Yanımıza geldiğinde elini omzuna koydu. ''Şimdi içeri geç, yanımızda otur. Seni bekleyen birinden gitme.''
''Beni görmek istemeyecektir.''
Sakince güldüğünde alaycıydı. ''Buna ihtimal veriyorsan onu tanımamışsındır. Seni ne kadar sevdiğini hepimiz biliyoruz. Şimdi kalk ve abi sözü dinle.''
Bir an düşündüğünde Beste'ye döndüm. ''Peki.''
Bizden önce kalkıp gittiğinde Araf'ın elini tuttum. ''Özür dilerim.''
Bana bakıp gülümsedi. ''Ne için sevgilim?''
Çok kez bu konu için özür dilediğimi biliyordum. ''Ben gittiğim için.''
''Unutalım artık.'' Gülümsedi yine. ''Hem bak evlendik, birlikteyiz, mutluyuz.''
Ona sarıldım. ''Seni çok seviyorum.''
O da bana bir şey diyecekken yanımıza bir araba yanaşıyordu. Bir şey olacağını anlamıştım. Işıkları gözümü aldığında camdan birisi silah doğrultmuştu bize. Araf hemen beni koruduğunda üç el ateş edilmişti. Ben iyiydim. ''Araf!''
Araba gittiğinde Araf güçlükle benden çekilmişti. Bana gülümsedi. Can yakan bir gülümseme olduğu her halinden belliydi. Dudağının kenarından kan geldiğinde beynimden vuruldum. ''ARAF!''15
Yere yığılmadan onu tutmak istediğimde bu imkansızdı. ''ARAF GİTME!''
Kafasını dizlerime koyduğunda vücudunda üç kurşun izi vardı. ''ARAF'IM GİTME LÜTFEN!'' Ağlamaya başladığımda tepki vermiyordu. Aklıma gelen ilk ismi bağırdım. ''BUĞRA!''
Sarsıldığımda ellerimi yanağına koydum. ''Sevgilim! Sevgilim bana bak lütfen!''
Nefes almaya çalıştıkça ağzından kan geliyordu. ''Ben...Ben de-'' Kafamı iki yana salladım. Gidemezdi. ''Araf yalvarırım gitme!''
''Seviyorum.'' En son kesik kesik bunu söylediğinde kafası yana düştü. ''BUĞRA!''
''YARDIM EDİN LÜTFEN!'' Hıçkırıklara boğulduğumda bu sefer gerçekti. Rüyada değildim. ''Noluyor kimden geldi o sil-'' Merdivenlere döndüğümde Buğra bize bakıyordu. Hemen omuzları düşmüş, ne gördüğünü idrak etmeye çalışıyordu. ''BUĞRA YETİŞ! ARAF ÖLÜYOR!'' Nefesini hissetmiyordum. ''Sevgilim uyan nolur! Araf!''1
Ona sıkıca sarıldığımda Buğra gelmişti. ''Ta-tamam. Tamam halledeceğiz.'' Konuşamıyordu resmen. ''BURAYA GELİN!'' Adeta bağırdığında boğazı yırtılırcasına çıkmıştı sesi. ''Gitme, lütfen.'' Ona yalvarıyordum.
Buğra onu tek başına taşıyacakken diğerleri de yardım etmişti. Üstüm, başım, yüzüm onun kanı olmuştu. ''Ben kaybedemem.'' dedim.
Kalbim kaldırmazdı. Benim onu kaybetmeye kalbim ve bedenim dayanmazdı. Onsuz olmazdı ki. O olmadan olmazdı.9
Okur Yorumları | Yorum Ekle |